kursun
Bu Gun senin Dogum Günün..sana guvercin yapacagim ama..sen bunu bir yil sonra okursun..güverinler ölebilir..yapmiyorum...Dogum Günün Kutlu Olsun
kursun
Yasiyoruz Hala ..Selamlar sana Buralardan Oralardan..
herooes
Vurun, Çekinmeyin, Zaten her gelen vurmuş. O vurmuş, bu vurmuş, Ermeni vurmuş, Rum vurmuş, it vurmuş, sırtlan vurmuş. Siz de vurun da, tam olsun. Benim milliyetçiliğimi yaptığınızı, yani beni sevdiğinizi söyleyerek vurun bana. Demediğinizi bırakmayın bana.
Boş verin. Tarlada çektiklerimi, işsizliğimi, aşsızlığımı. Önce aç bırakılıp, sonra önüme konanları da boş verin. Siz sadece nutuklar atın. Deyin ki, Şehitler ölmez, vatan bölünmez, deyin ki Türkiye laiktir, laik kalacak. Düşünmeyin beni. Arada sırada da olsa, hani şöyle göstermelik de olsa, uğramayın da bana. El âlem uğrasın boş verin. Din iman desin, Allah Kuran desin, yanında birkaç torba un, bulgur getirsin, boş verin siz uğramayın.
Sonra, Yanımdaki her iki kişiden biri bulgurcuya oy versin, siz başlayan bana hakaretlere. Yüzyıllardır alıştım nasılsa. Eskiden bîidrak diyorlardı, siz tekrarlayın onları. Boş verin beni siz, ne yapacaksınız ki?
Ben şehit düşerim cephede, dert değil. Yazımız bu, sözümüz bu. Siz şehit düşeceğinizi söylersiniz anca. Boş verin beni.
herooes
Boş verin beni. Atatürkü ben yetiştirdim ama benden kapmak istediniz. Benim adıma, bana sövdünüz. Dinimi imânımı zaten başkaları çok önceden sahiplenmişti.
Bu millet adam olmaz deyin, Biz kimin milliyetçiliğini yapıyoruzdeyin, Aziz Nesin haklıymış deyin, deyin oğlu deyin.
Adam olmadığım için Çanakkaleyi yarattım. Adam olmadığım için bağrımdan bir Gazi Paşa çıkardım. Adam olmadığım için dünyanın topuna dersini verdim. Adam olmadığım için birkaç defa dünyayı yönettim. Haklısınız, ben adam değilim. Siz bir halt etmeyin, çamuru bana atın. Kimin milliyetçiliğiymiş, kimsenin milliyetçiliğini yapmayın zaten. Hele benim gibi adam olmayan bir milletin, milliyetçiliğini ne yapacaksınız? Hak verin Aziz Nesine en iyisi.
Milliyetçilik neydi? Biri bana öğretsin. Hani geçmişte devşirmesi, komünisti, ümmetçisi, liberali, şusu, busu küfrederdi de, milliyetçilere ne zaman bulaştı bu hastalık?
Hani biz bu milleti, karşılıksız, kayıtsız şartsız seviyorduk? Nasıl bir sevgi bu? Bu duygular arasında, Gazi Paşamın 1931 yılında Aydın Türk Ocağında söyledikleri geliyor aklıma.
herooes
Gazi Paşa, Aydın Türk Ocağı binasını gezerken, yöneticilere bir soru soruyor. Diyor ki, Köylerde ne gibi çalışmalarınız var?. Yöneticiler şaşkın. Kem küm etmeye başlıyorlar. İşte yok araba yokmuş, yolluk yokmuş, şu yokmuş, bu yokmuş. Biri bin bahane yani. Bunun üzerine sinirleniyor Paşa ve diyor ki, Siz gidemiyorsunuz ama bir sürü yobaz, çarığı çektiği gibi sırtında torbası ile karanfil yağı satacağım diye inkılâbı köstekleyen yayınlarla köyleri adım adım dolaşmaktadır. Sizin ise bu uğurda en küçük tedbir ve hareketiniz yok.
O günlerden, bugüne değişen bir şey var mı? Vatanseverim, milliyetçiyim, Atatürkçüyüm diyenler yine oturuyor ama vatana karşı olan kim varsa harıl harıl çalışıyor, milletin kafasına giriyor. Ondan sonra da yerinde oturup, vatan millet nutukları atanlar, vay niye böyle, vah niye şöyle.
Parti adı anmayı sevmem ama son 24 yılda Türkiyeyi yönetenlere bakalım. AKP, DSP, MHP, ANAP, DYP, SHP. Adlar farklı, özler aynı. İşte sorun bu. Seçimlerden önce bir televizyon kanalında, sunucu mikrofonunu bir teyzeye uzattı. Kime oy vereceksin diye sordu. Teyze, AKP diye yanıt verdi. Neden, diye sordu sunucu. Teyzenin yanıtı basitti. Evladım, aralarında ne fark var ki? En azından bunlar bana bulgur verdiler. İşte nokta budur. Ne fark var ve bulgur, pirinç, un
Varın sizin yine bu millete küfretmeye devam edin, vurun bu millete. Türk milleti büyüktür ama, kime ne yapacağını iyi bilir.
herooes
Irkına, Vatanına, Tarihine İhanet edenleri unutma..!!
Türk Oğlu...
Unutma ve affetme..!!
herooes
Türk tarihi, dünyanın en hamasî şiiri, Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır. Bir zafer şehrâhını dolduran heykeller gibi 26 asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref verecek ne büyük faniler gelip geçti. Tanrın Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insan oğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna, kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu...
Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad işte o kahramanlıkla faziletin şahlanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır.
Millî ızdırapların şahlandığı ve şahsî ızdıraba karıştığı son yıllarda, ölmezler tümeninin zafer ve şeref şehrâhında hayalen çok dalaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga´dan, kahraman kadın Tomiris´ten başlayarak Pilevne kahramanı Gazi Osman Paşa´ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa´ya ve kurtuluş savaşının meçhul, fakat meşhur şehidine kadar bütün ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim. Eskiden olduğu gibi yine Kür Şad´ı hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak, birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış kaya gibi aşılmaz bir devdi.
Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir şahap gibidir. Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize en büyük hakikati görebilecek fırsatı vermiştir. Bu hakikat ezeli ve ebedi kahramanlıktır.
herooes
Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz: Türk milletini kurtarmak ve esir olan yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir.
Bu muhteşem saldırışın muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz fedailer acaba nasıl insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor mu idi? çocukları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar, neler düşünmüşlerdi? Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu:
Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad... Bozkurt hanedânından yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta çıkararak Türk milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad... Bu nispetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani düşmanın kalbine saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu belirten Kür Şad... Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmaktan kurtaran Kür Şad... Sonra onun 40 şanlı arkadaşı...
Bir hareketin değeri, verdiği sonuca göre ele alınırsa Kür Şad´ın hareketi Türklüğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad büyüktür. Yapanın fedakarlığı ve kahramanlığı ile ölçülürse Kür Şad yine büyüktür. Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir kıskançlığın erişemeyeceği kadar büyük...
Biz, bugünün Türkçüleri bu kaybolmuş güneşimizi 13 asrın karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o, büyük yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden bize 41 kahramanın selamlarını getiriyor. Ve onların ruhları kendilerine doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor.
herooes
1300 yıl önce dökülen Kür Şad´ın kanı ırkımızı yabancılar arasında erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hatırası Türklük ruhunu eriyip sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul mezarlardan bize gelen sesler daha ne kadar bekleyeceğiz? diye sorarken bizim yayladan yakında geleceğiz diye yükselen haykırışlar onlara karşılık veriyor...
Sefil ihtirasların ve baykuş seslerinin söndüğü yarınki Türkelinde Kür Şad için ulu bir anıt düşünüyorum. Gösterişsiz, sade fakat metin, kayadan bir anıt... O anıtın önünde Kür Şad´a ve arkadaşlarına saygı olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak takmış Türk gençlerinin, birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık gençler olan Kür Şad´la arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde, kendilerine çevrilen başlara gülümseyerek selam aldıklarını görür gibi oluyorum...
herooes
Türk yurdunda, Türk milletinin şahlanışıdır 3 Mayıs.
Korkaklara ve içimizdeki hainlere inat, zalimlere başkaldırıdır 3 Mayıs.
Bundan tam altmış bir yıl önce 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü 1366 sene önce yaptıkları ihtilal ile Türkleri daldıkları 50 yıllık uykudan uyandıran Kürşad ve kırk çerisinin kanını taşıyan çoğu yüksek okul ve üniversite öğrencisi olan birkaç bin genç o zamana kadar yalnız duygu ve düşünce seviyesinde kalan edebi ve ilmi sınırları pek aşmayan Türkçülük düşüncesini yaptıkları o unutulmaz ve bir devre damgasını vuran yürüyüş ile bir hareket haline getirmişlerdi.
Kahramanlığın , fedakarlığın ve feragatin örneği Kürşad ve onun yoldaşları aynı bu birkaç bin meçhul genç gibi Türkleri yok olmaktan kurtaracak bir teşebbüse girişmiş Kürşad ve kırk çerisi ölüm kızının elinden tatlı kımızı seve seve içerken aynı ruhu muhafaza eden bu birkaç bin meçhul genç ve liderleri Atsız yıllarca sürecek büyük mücadele ve ızdıraba o gün adım atmışlardı.
3 Mayıs Türk ırkının kendisine karşı yapılmak istenen ihanetleri ortaya çıkardıkları tarihtir. Sözde milli kahramanların ipliklerin pazara çıktığı, kafalarında dolaştığı iddia edilen tilkilerin kuyruklarının birbirine dolandığı gündür 3 Mayıs . Soy özürlülerin Türk yurdunda Türklüğe karşı düzenlemeye çalıştıkları senaryoların, Türk milleti tarafından açığa çıkarıldığı gündür 3 Mayıs. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün mirasını yok etmeye çalışanlara inat, bu yurdun Türklere ait olduğunun dosta düşmana gösterildiği gündür 3 Mayıs.
herooes
O gün sosyalizm maskesi altındaki komünizmin Türk toprağını urus eli yapma konusundaki niyetini haykırarak toplumu uyandıran , tek partili diktatör bir rejime rağmen başına gelecek her ne var ise göze alıp yola çıkanların torunlarını yeni görevler beklemektedir.
Ey Atsız! Ey Koca Atsız! Ey Tanrı Dağı´ndaki Adam! Senin, arkadaşlarının ve Türk milletinin asil Türklük davasını bir bayrak gibi devraldık. Bayraktarlar şehit olsa da bayrak yerinde duracaktır.
Büyük Türkeli’nde , Türk uruğunun kayıtsız şartsız hakimiyetinin ve bağımsızlığının sağlanması, Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsü yolunda ömrümüzü harcayarak bütün Türkçüler elbirliği, işbirliği yaparak hedefe ulaşacağız.
KÖK KİRSİN, KIZIL ÇIKSIN!
Tanrı Türk’ü Korusun!
herooes
2 Nisan 1923...
Topal Osman olarak anılan Osman Ağanın Ölüm yıldönümüdür.
Değerli Büyüğümüzün Ruhu Şad, Mekanı Uçmağ olsun..
herooes
TÜRK GENÇLİĞİNE...
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne hasret.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin,ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi edebi kalmasın.
Iztırap çek,inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da ,bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse ölse de en yürekten yoldaşın
Tek Başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan
Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın...
Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin;
Senin de bu dünyada nasibin var;savaşmak!...
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.
Kızıl elma uğrunda kılıç çekince kından
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından;
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.
Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç
Bir şeyin olmayacak...hatta mezar taşın da...
ATSIZ..
Ankara'dan selam olsun üstadım
Bu Gun senin Dogum Günün..sana guvercin yapacagim ama..sen bunu bir yil sonra okursun..güverinler ölebilir..yapmiyorum...Dogum Günün Kutlu Olsun
Yasiyoruz Hala ..Selamlar sana Buralardan Oralardan..
hero abi ...
Vurun, Çekinmeyin, Zaten her gelen vurmuş. O vurmuş, bu vurmuş, Ermeni vurmuş, Rum vurmuş, it vurmuş, sırtlan vurmuş. Siz de vurun da, tam olsun. Benim milliyetçiliğimi yaptığınızı, yani beni sevdiğinizi söyleyerek vurun bana. Demediğinizi bırakmayın bana. Boş verin. Tarlada çektiklerimi, işsizliğimi, aşsızlığımı. Önce aç bırakılıp, sonra önüme konanları da boş verin. Siz sadece nutuklar atın. Deyin ki, Şehitler ölmez, vatan bölünmez, deyin ki Türkiye laiktir, laik kalacak. Düşünmeyin beni. Arada sırada da olsa, hani şöyle göstermelik de olsa, uğramayın da bana. El âlem uğrasın boş verin. Din iman desin, Allah Kuran desin, yanında birkaç torba un, bulgur getirsin, boş verin siz uğramayın. Sonra, Yanımdaki her iki kişiden biri bulgurcuya oy versin, siz başlayan bana hakaretlere. Yüzyıllardır alıştım nasılsa. Eskiden bîidrak diyorlardı, siz tekrarlayın onları. Boş verin beni siz, ne yapacaksınız ki? Ben şehit düşerim cephede, dert değil. Yazımız bu, sözümüz bu. Siz şehit düşeceğinizi söylersiniz anca. Boş verin beni.
Boş verin beni. Atatürkü ben yetiştirdim ama benden kapmak istediniz. Benim adıma, bana sövdünüz. Dinimi imânımı zaten başkaları çok önceden sahiplenmişti. Bu millet adam olmaz deyin, Biz kimin milliyetçiliğini yapıyoruzdeyin, Aziz Nesin haklıymış deyin, deyin oğlu deyin. Adam olmadığım için Çanakkaleyi yarattım. Adam olmadığım için bağrımdan bir Gazi Paşa çıkardım. Adam olmadığım için dünyanın topuna dersini verdim. Adam olmadığım için birkaç defa dünyayı yönettim. Haklısınız, ben adam değilim. Siz bir halt etmeyin, çamuru bana atın. Kimin milliyetçiliğiymiş, kimsenin milliyetçiliğini yapmayın zaten. Hele benim gibi adam olmayan bir milletin, milliyetçiliğini ne yapacaksınız? Hak verin Aziz Nesine en iyisi. Milliyetçilik neydi? Biri bana öğretsin. Hani geçmişte devşirmesi, komünisti, ümmetçisi, liberali, şusu, busu küfrederdi de, milliyetçilere ne zaman bulaştı bu hastalık? Hani biz bu milleti, karşılıksız, kayıtsız şartsız seviyorduk? Nasıl bir sevgi bu? Bu duygular arasında, Gazi Paşamın 1931 yılında Aydın Türk Ocağında söyledikleri geliyor aklıma.
Gazi Paşa, Aydın Türk Ocağı binasını gezerken, yöneticilere bir soru soruyor. Diyor ki, Köylerde ne gibi çalışmalarınız var?. Yöneticiler şaşkın. Kem küm etmeye başlıyorlar. İşte yok araba yokmuş, yolluk yokmuş, şu yokmuş, bu yokmuş. Biri bin bahane yani. Bunun üzerine sinirleniyor Paşa ve diyor ki, Siz gidemiyorsunuz ama bir sürü yobaz, çarığı çektiği gibi sırtında torbası ile karanfil yağı satacağım diye inkılâbı köstekleyen yayınlarla köyleri adım adım dolaşmaktadır. Sizin ise bu uğurda en küçük tedbir ve hareketiniz yok. O günlerden, bugüne değişen bir şey var mı? Vatanseverim, milliyetçiyim, Atatürkçüyüm diyenler yine oturuyor ama vatana karşı olan kim varsa harıl harıl çalışıyor, milletin kafasına giriyor. Ondan sonra da yerinde oturup, vatan millet nutukları atanlar, vay niye böyle, vah niye şöyle. Parti adı anmayı sevmem ama son 24 yılda Türkiyeyi yönetenlere bakalım. AKP, DSP, MHP, ANAP, DYP, SHP. Adlar farklı, özler aynı. İşte sorun bu. Seçimlerden önce bir televizyon kanalında, sunucu mikrofonunu bir teyzeye uzattı. Kime oy vereceksin diye sordu. Teyze, AKP diye yanıt verdi. Neden, diye sordu sunucu. Teyzenin yanıtı basitti. Evladım, aralarında ne fark var ki? En azından bunlar bana bulgur verdiler. İşte nokta budur. Ne fark var ve bulgur, pirinç, un Varın sizin yine bu millete küfretmeye devam edin, vurun bu millete. Türk milleti büyüktür ama, kime ne yapacağını iyi bilir.
Irkına, Vatanına, Tarihine İhanet edenleri unutma..!! Türk Oğlu... Unutma ve affetme..!!
Türk tarihi, dünyanın en hamasî şiiri, Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır. Bir zafer şehrâhını dolduran heykeller gibi 26 asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref verecek ne büyük faniler gelip geçti. Tanrın Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insan oğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna, kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu... Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad işte o kahramanlıkla faziletin şahlanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır. Millî ızdırapların şahlandığı ve şahsî ızdıraba karıştığı son yıllarda, ölmezler tümeninin zafer ve şeref şehrâhında hayalen çok dalaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga´dan, kahraman kadın Tomiris´ten başlayarak Pilevne kahramanı Gazi Osman Paşa´ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa´ya ve kurtuluş savaşının meçhul, fakat meşhur şehidine kadar bütün ölmezlerin önünden ihtiramla geçtim. Eskiden olduğu gibi yine Kür Şad´ı hepsinden büyük buldum. Çünkü o birçok büyüklerde görülen bazı küçüklüklerden uzak, birçok büyüklerde rastlanan menfaat duygusundan sıyrılmış, bazı büyüklerde bulunan yanlış hareketlerden beride kalmış kaya gibi aşılmaz bir devdi. Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir şahap gibidir. Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize en büyük hakikati görebilecek fırsatı vermiştir. Bu hakikat ezeli ve ebedi kahramanlıktır.
Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz: Türk milletini kurtarmak ve esir olan yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir. Bu muhteşem saldırışın muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz fedailer acaba nasıl insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor mu idi? çocukları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar, neler düşünmüşlerdi? Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu: Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad... Bozkurt hanedânından yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta çıkararak Türk milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad... Bu nispetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani düşmanın kalbine saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu belirten Kür Şad... Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmaktan kurtaran Kür Şad... Sonra onun 40 şanlı arkadaşı... Bir hareketin değeri, verdiği sonuca göre ele alınırsa Kür Şad´ın hareketi Türklüğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad büyüktür. Yapanın fedakarlığı ve kahramanlığı ile ölçülürse Kür Şad yine büyüktür. Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir kıskançlığın erişemeyeceği kadar büyük... Biz, bugünün Türkçüleri bu kaybolmuş güneşimizi 13 asrın karanlıklarından çekip çıkararak başımıza taç ettik. Şimdi o, büyük yarınımızı aydınlatıyor. Onun boşa gitmemiş okları 13 asrın ötesinden bize 41 kahramanın selamlarını getiriyor. Ve onların ruhları kendilerine doğru çelik ve kan tufanlarıyla yapılacak büyük bir yürüyüşü bekliyor.
1300 yıl önce dökülen Kür Şad´ın kanı ırkımızı yabancılar arasında erimekten kurtarmıştı. Bugün de onun hatırası Türklük ruhunu eriyip sönmekten kurtaracaktır. Vaktiyle onun at koşturduğu yerlerdeki meçhul mezarlardan bize gelen sesler daha ne kadar bekleyeceğiz? diye sorarken bizim yayladan yakında geleceğiz diye yükselen haykırışlar onlara karşılık veriyor... Sefil ihtirasların ve baykuş seslerinin söndüğü yarınki Türkelinde Kür Şad için ulu bir anıt düşünüyorum. Gösterişsiz, sade fakat metin, kayadan bir anıt... O anıtın önünde Kür Şad´a ve arkadaşlarına saygı olarak börk ve çizme giymiş, kılıç ve sadak takmış Türk gençlerinin, birbirine perçinlenmiş sarp bir yığın gibi dik adımlarla geçit resmi yaptığını düşünüyor ve 1300 yıllık gençler olan Kür Şad´la arkadaşlarının da, yaralarından hâlâ dinmeyen kanlar sızdığı halde, kendilerine çevrilen başlara gülümseyerek selam aldıklarını görür gibi oluyorum...
Türk yurdunda, Türk milletinin şahlanışıdır 3 Mayıs. Korkaklara ve içimizdeki hainlere inat, zalimlere başkaldırıdır 3 Mayıs. Bundan tam altmış bir yıl önce 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü 1366 sene önce yaptıkları ihtilal ile Türkleri daldıkları 50 yıllık uykudan uyandıran Kürşad ve kırk çerisinin kanını taşıyan çoğu yüksek okul ve üniversite öğrencisi olan birkaç bin genç o zamana kadar yalnız duygu ve düşünce seviyesinde kalan edebi ve ilmi sınırları pek aşmayan Türkçülük düşüncesini yaptıkları o unutulmaz ve bir devre damgasını vuran yürüyüş ile bir hareket haline getirmişlerdi. Kahramanlığın , fedakarlığın ve feragatin örneği Kürşad ve onun yoldaşları aynı bu birkaç bin meçhul genç gibi Türkleri yok olmaktan kurtaracak bir teşebbüse girişmiş Kürşad ve kırk çerisi ölüm kızının elinden tatlı kımızı seve seve içerken aynı ruhu muhafaza eden bu birkaç bin meçhul genç ve liderleri Atsız yıllarca sürecek büyük mücadele ve ızdıraba o gün adım atmışlardı. 3 Mayıs Türk ırkının kendisine karşı yapılmak istenen ihanetleri ortaya çıkardıkları tarihtir. Sözde milli kahramanların ipliklerin pazara çıktığı, kafalarında dolaştığı iddia edilen tilkilerin kuyruklarının birbirine dolandığı gündür 3 Mayıs . Soy özürlülerin Türk yurdunda Türklüğe karşı düzenlemeye çalıştıkları senaryoların, Türk milleti tarafından açığa çıkarıldığı gündür 3 Mayıs. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün mirasını yok etmeye çalışanlara inat, bu yurdun Türklere ait olduğunun dosta düşmana gösterildiği gündür 3 Mayıs.
O gün sosyalizm maskesi altındaki komünizmin Türk toprağını urus eli yapma konusundaki niyetini haykırarak toplumu uyandıran , tek partili diktatör bir rejime rağmen başına gelecek her ne var ise göze alıp yola çıkanların torunlarını yeni görevler beklemektedir. Ey Atsız! Ey Koca Atsız! Ey Tanrı Dağı´ndaki Adam! Senin, arkadaşlarının ve Türk milletinin asil Türklük davasını bir bayrak gibi devraldık. Bayraktarlar şehit olsa da bayrak yerinde duracaktır. Büyük Türkeli’nde , Türk uruğunun kayıtsız şartsız hakimiyetinin ve bağımsızlığının sağlanması, Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsü yolunda ömrümüzü harcayarak bütün Türkçüler elbirliği, işbirliği yaparak hedefe ulaşacağız. KÖK KİRSİN, KIZIL ÇIKSIN! Tanrı Türk’ü Korusun!
2 Nisan 1923... Topal Osman olarak anılan Osman Ağanın Ölüm yıldönümüdür. Değerli Büyüğümüzün Ruhu Şad, Mekanı Uçmağ olsun..
TÜRK GENÇLİĞİNE... Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne hasret. Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın. Sen bir insan değilsin; ne kemiksin,ne de et; Tunçtan bir heykel gibi edebi kalmasın. Iztırap çek,inleme... Ses çıkarmadan aşın. Bir damlacık aksa da ,bir acizdir göz yaşın; Yarı yolda ölse ölse de en yürekten yoldaşın Tek Başına dileğe doğru at salmalısın. Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın! İradenle olmalı bütün uzaklar yakın, Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın Ateşe atılmalı, denize dalmalısın. Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan! Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan? Mefkuresinden başka her varlığı unutan Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın... Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak, Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin; Senin de bu dünyada nasibin var;savaşmak!... Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin. Kızıl elma uğrunda kılıç çekince kından Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından; Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından. Belki öldükten sonra bir parça güleceksin. Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç! Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç... Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç Bir şeyin olmayacak...hatta mezar taşın da... ATSIZ..