| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#1
|
|||
|
|||
![]() ÖNER YİGİT - İSTANBUL
Mustafa Akyol’un kaleme aldığı Özgürlüğün İslami Yolu, ‘Islam Without Extremes: A Muslim Case For Liberty’ adıyla 1 buçuk yıl önce Amerika’da basılmış ve övgüyle karşılanmıştı. Batı’da İslam üzerine yayımlanmış birçok kitap var. Özgürlüğün İslami Yolu’nu benzerlerinden ayıran ise Osmanlı ve Türk İslam geleneğine de vurgu yapılması. Kitabı henüz edinemeyen, ancak içeriğini merak edenler için Mustafa Akyol’la Batı’daki İslamofobi algısı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Kitabınızın ilk olarak ABD’de ve İngilizce basıldığını göz önünde bulundurursak, gelen okuyucu tepkileri nasıl? İngilizce baskısı 1 buçuk yıl önce yapıldı. 10 bin civarında sattı. Şimdilerde yeniden basıldı. Yurtdışında Financial Times ve Wall Street Journal gibi bazı ünlü gazetelerde kitaptan bahsedildi. Amerikalı okurlardan çok olumlu geri dönüşler alıyorum. ‘Ben bir Amerikalıyım, kitabınızı okuduktan sonra Amerika’daki İslam hakkında görüşlerin pek doğru olmadığını anladım.’ şeklinde mailler almıştım. Batı’daki Müslümanlardan ise, ‘İyi ki böyle bir kitap yazdınız çünkü kafamızda birçok soru var. Bir sürü şey soruluyor, buna cevap veremiyorduk. Bu kitap bir zemin oluşturuyor.’ gibi mesajlar da geliyor. İslamofobia algısının oluşmasında rol oynayan Müslümanların hataları neler? Batı’nın hiç mi suçu yok? Biz Müslümanlar genellikle, Batı’yı son 1-2 yüzyıldır emperyalizminden dolayı eleştiriyoruz. Haklıyız da çoğu zaman. Ama biraz da çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor. Çünkü İslamofobi dediğimiz insanların da bizim hakkımızda birtakım dayanakları var. ‘Sizin nasıl bir din anlayışınız var? Müslümanlıktan çıkan adamı öldürüyorsunuz. Böyle din mi olur?’ diyorlar. Kitabın 7. bölümünde Batılılara diyorum ki, ‘Siz bu kadar otoriter İslamcılıktan hatta terör örgütlerinden, cihat ettiklerini söyleyip sivillere de zarar veren ve aslında şeriatı çiğneyen grupların çıkmasından korkuyorsunuz ama bunların ortaya çıkmasında sizin de payınız var. İslam dünyasını kıskaca aldıkça oradaki tepkiler sertleşiyor.’ İslam coğrafyasındaki özgürlük açığının doğrudan dinden değil de çoğu zaman din etrafında örülü olan siyasi kültürden kaynaklandığını ifade etmişsiniz. Kitabın ana teması da bu zaten. Batı genellikle İslam dünyasındaki özgürlük açığını eleştiriyor. Hıristiyan azınlıkların durumu, İslam toplumundaki otoriter rejimler, İslam anlayışındaki otoriterlikler, bir adamın din değiştirdi diye idam edilmesi vs… Ancak bu durum, doğrudan dinden değil siyasi kültürden kaynaklanıyor. Batı’da bir fobiye dönüşenin aslında İslam’ın kendisi değil de siyasal ya da otoriter İslami anlayış olduğunu söyleyebilir miyiz? Batı’daki fobinin sebebi biraz da bizim siyasal İslamcılık dediğimiz ideolojiden kaynaklanıyor. Tarihsel arka plana baktığımızda Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’e bir tebliğ misyonu veriyor. Bu tebliğde bir dayatma olmayacağı, Allah’ın hidayet vereceği, peygamberin kimseyi hidayete erdiremeyeceği şeklinde dinde zorlamanın olmadığına dair ayetler de Kur’an’da geçiyor. ‘Ayet var, o zaman ben İslam devleti kuruyorum, bana itaat edeceksin.’ diyemez hiç kimse. Ayrıca Müslümanların birleştiği tek bir devlet dört büyük halifeden sonra hiçbir zaman olmamış. Çünkü tarihsel şartlar çok güç. Bugün Müslümanları hangi dille, kültürle birleştireceksiniz? Müslümanlar, sözde İslam adına yapılan terör eylemlerini yeteri kadar tel’in edebiliyor mu? Batı’da bir bombalama eylemi olduğunda ilk akla ‘Müslümanlardan mı?’ diye bir soru geliyor. Buna karşılık Müslümanlar sessiz kalıyorlar. ‘Bizle ne alâkası var, bize ne kim yaptıysa, zaten kendileri yapıyordur.’ gibi söylemler bir savunma şekli değil. Sessiz kalmak, yapılan eylemin daha geniş bir kitle tarafından desteklendiği algısına yol açıyor. Mesela Kenya’da yapılan katliam. Türkiye’de çok az yazılıp çizildi. Buna ne kadar güçlü bir tepki verilirse Batı’da da ‘İslam bu değil aslında’ diyecek olanlar artar. Onun için ben Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 11 Eylül’den sonra terör saldırılarını kınayan mesaj yayınlamasını, İsrailli sivillerin de yaşama haklarını savunmasını önemli buluyorum. İsrailli sivilleri Tel Aviv’de bir otobüse bomba koyarak öldürmek ayrıdır, İsrail ordusu ile savaşmak ayrıdır. O dönemde Hocaefendi’ye tepki de gelmişti. ‘Yahudileri savunmak sana mı kaldı’ diye. Tabii ki kaldı. Gayrimüslimin hakkını da korumak gerekiyor. Genellemelerin sıkıntısını çekiyoruz sanırım. Batı’da da herkes İslamofobi değildir… Bizim dikkatimizi, diğer medeniyetlerin en tedirgin edici unsurları çekiyor. Mesela Amerika’da bir rahip vardı ‘Ben Kur’an yakacağım’ dedi, bizde haber oldu günlerce. Bir sürü rahip de ‘Bu saçma sapan bir şey’ deyip kınadı. Onlar bizim gazetelerimizde manşet olmadı. Birisi çıkıp da ‘Bütün Hıristiyanları kesmek lazım. Arap Yarımadası’nda hiçbir kilise olmasın’ dediğinde Batılıların dikkatlerini bu çekiyor. Onun için de farklı nüansları göstermek lazım. Bizim de Batı’nın nüanslarını görmemiz lazım. İslam’da suçlar şahsi olmasına rağmen bizde çok kolektivist bir suç anlayışı var. Nasıl ki El Kaide’nin bombalama eyleminde Batı’da ‘Müslümanlar yaptı’ havası estirildiğinde rahatsız oluyorsak onlar da Filistin’de bir katliamı ‘Yahudiler yaptı’ dememizden rahatsızlık duyuyorlar. Yahudi olup da Filistin işgaline karşı çıkanlar da var. Mesela Kenya’da Hıristiyanlara yapılanları görmüyoruz. Görsek bile inanmıyoruz, Müslümanların yaptığına. ‘Bunu CIA kendi yapıyordur’ diyoruz. Bunun tam tersi de Irak işgalinde bu kadar saldırı oldu, bu kadar kadınlara tecavüz eden Amerikalı askerler oldu, onlar da buna inanmıyorlar. Müslümanlar, çoğu zaman ‘Batı’nın bugün kullandığı bilim ve tekniği biz bulduk( diye övünürler. Örneğin Gazali’ye gösterilen alâka, Aristo’yu Batı’ya tanıtan ve Batı’da Averroes ismi ile bilinen İbn Rüşd’e gösterilmez. Bu, bir çifte standart değil mi? Evet, bazen çifte standart yapıyoruz. ‘Batı’nın bulduğu bir sürü şeyi aslında Müslümanlar keşfetti.’ diye övünürüz. Kim keşfetti diye bakarsan İbn Sina’yı görürsün, El-Kindi’yi görürsün, Farabi’yi görürsün. Peki neden? Çünkü bunlar o dönemde İslami kaynakların yanında eski Yunan ve Hint kaynaklarını da okuyan, dünyaya açılan isimler. Söylediğin gibi Batı’ya ‘İbn Rüşd’den öğrendiniz Batı felsefesini şimdi bize öğretmeye çalışıyorsunuz.’ diye böbürleniyoruz. İyi de biz İbn Rüşd’ü bilmiyoruz ki... İbni Sina hastanesi kuruyoruz, tıbbi geleneğinden bahsediyoruz ama ‘İbn Sina o geleneği hangi zihniyetle oluşturdu?’ sorusunu merak ediyor muyuz? Bana göre İslami kimliğinden ödün vermeden dönemin seküler ilimlerini okuyarak olmuş. İslami kaynaklardan gelmeyen her şeyi reddetme anlayışı Müslüman düşünceyi kısırlaştırıyor. Bugün ise bu, İslamcılık adı altında devam ediyor. Bediüzzaman Said Nursi konusuna gelmek istiyorum. Kitapta Bediüzzaman hakkında övgüyle bahsettiğiniz genişçe bir bölüm ayrılmış. Bediüzzaman Said Nursi’yi farklı kılan neydi? Bediüzzaman’a benim çok büyük saygım var. Kitapta da anlaşılıyordur. ‘Modern dünyada Müslümanların en büyük ihtiyacı nedir?’ diye sorduğumuzda Bediüzzaman, ‘İslam dünyasının temel meselesi imanidir. Vicdanlarla ilgili bir şeydir.’ der. Ya da Müslümanların fakirlik, cehalet, iç ihtilaf gibi Müslümanların kendi içlerinden kaynaklanan problemlerdir. Buradan farklı şeyler çıkıyor. Eğer temel mesele İslam’ı daha iyi anlamamız, imanımız ve ahlakımız ise buna yönelik irşat ve tebliğ faaliyetleri yaparsınız. Bediüzzaman’ın bütün gayreti bunun üzerinedir. İslami gayret, araştırmak okumak yazmak, Allah’ın varlığını anlatmak, İslam’ın güzelliklerini dünyaya tanıtmaktır. Bediüzzaman’da hürriyet vurgusu var. Bugün özgürlük diyoruz biz buna. Bazılarına göre İslam’da özgürlük anlayışı yok, hepimiz Allah’ın kuluyuz. İyi de, Allah’ın kulu olmaktan dolayı bir özgürlük alanı var. Türkiye’de bir dönem ‘Demokrasi küfürdür.’ diyenler vardı. Onlara karşılık Bediüzzaman demokrasiyi savunuyor, 2. Meşrutiyet savunucusu. Otoriter rejimlere karşı, Batı’dan öğrenebileceğimiz şeylerin olduğunu da söylüyor vs. Bediüzzaman geleneğinden müsbet bir İslami özgürlükçü anlayışının çıktığını düşünüyorum. Bugünün Türkiye’sinde de Bediüzzaman geleneğinden gelen hareketlerin daha özgürlükçü, daha demokrat ve dayatmacı olmadığını görüyoruz. Peki İslamcılar? İslamcılık dediğimiz akım şunu savunur: ‘Müslüman’ın en büyük problemi siyasidir.’ der. Peki nedir bu siyaset? Batı tarafından kuşatılmışlık, Müslümanların parçalanmışlığı vs. ‘Bu sorun nasıl çözülecektir?’ Siyasi yolla çözülecektir. Sorun siyasidir, çözüm de siyasidir. Yani İslam devleti kuracaksın, kurmak için gerekirse cihat ilan edeceksin, savaş ilan edeceksin. Batı’yla savaşacaksın, çok politize olmuş bir mesele. Eğer meseleniz siyasiyse, iktidara gelmek, parti kurmak, Batı’yla mücadele edecek bir silahlı örgüt kurmak gibi farklı bir yöne savrulursunuz. İslamcıların çoğu barışçıldır ama içlerinden silahı, şiddeti tek çözüm yolu olarak görenler de vardır. ZAMAN |