Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #26261  
Alt 07.11.2005, 22:11
Benutzerbild von xstudentxnrw
xstudentxnrw xstudentxnrw ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard doktorlar kendi halinde birakin demisti!

:O)
  #26262  
Alt 07.11.2005, 22:13
Benutzerbild von xstudentxnrw
xstudentxnrw xstudentxnrw ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard sizde üstüne gitmeyein canim :O)

tedavisi su an mümkün olmayabilir :O)
doktorlara göre zor vak"a :O)
  #26263  
Alt 07.11.2005, 22:31
Benutzerbild von xstudentxnrw
xstudentxnrw xstudentxnrw ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ne olabilir??

ya anlayisi git bu cocugun (kafasi calismiyor etc)
yada anlamak istemiyor veya anlamasina ragmen oyun oynuyor burada
  #26264  
Alt 07.11.2005, 22:42
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard "Himmelstochter"

In den letzten Monaten erschienen reihenweise Bücher, in denen muslimische Frauen bitter mit dem Islam abrechneten, von Gewalt berichteten, von Zwangsheirat und Beschneidungen. Titel wie "Ich klage an", "Die fremde Braut" oder "Ich wollte nur frei sein" hielten sich wochenlang auf den Bestsellerlisten.


Dem setzt nun Hülya Kandemir ihre Autobiografie "Himmelstocher. Mein Weg vom Popstar zu Allah" bewusst entgegen, in der sie sich als eine junge Muslimin zeigt, die nicht anklagt, die nicht ausbricht aus den Traditionen, sondern – im Gegenteil – sich auf ihre Wurzeln besinnt.



"Himmelstochter"
Mein Weg vom Popstar zu Allah
Hülya Kandemir
350 Seiten
Gebundenes Buch
Pendo Verlag
ISBN 3-86612-060-5
Preis: € 18,90
  #26265  
Alt 07.11.2005, 23:14
Benutzerbild von xstudentxnrw
xstudentxnrw xstudentxnrw ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o ayetlerde sadece o zaman icin oldugumu

yaziyor?
  #26266  
Alt 08.11.2005, 01:31
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Zina insan ilişkilerinde yoktur!

Zina deilen bir olay yoktur, eşini veya beraber olduğunun rızası olmadan ama dugusal, ama salt sex ilişkisi ile aldatma vardır.

Zina bir topumsal suçlama ve dinsel bir yargılamanın ataerkil ve feodal zümre hukukudur, kısaca dağ ve göçebe kanunu.

Gelişmiş dünya ülkelerinin hiç birinde zina denilen bir yaptırım ne hukuksal, nede toplumsal olarak bir mevcudiyeti söz konusu değildir.

Demokratik hukuğa sahip tüm ülkelerde iki insan arasında oluşan ilişki ile doğan bir çocuk asla bir zina ürünü olarak gösterilmez. Ne o çocuk nede açık veya gizli ebveynleri böylesie ilkel bir (zina) aşağılanmaz!!!!!!!!

Hem o çocuğun hemde ilişki ile doğan çocutan ötürü ebevyn olan kişilerin tüm insani güvenceleri yasalar ile saygın bir şekilde korumaya ve güvenceye alınmıştırlar...

Zina orta çağın ilkel insanlarının mantığıdır...
  #26267  
Alt 08.11.2005, 09:12
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard :)))))))))))))))))))))))))))))

)) bencede
  #26268  
Alt 08.11.2005, 09:21
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard tabikii..4 kadin meselesi yoktur

hayirli ve huzzurlu bi aile yasami olmasi gerekiyorsa tek eslilik vardir!!!
  #26269  
Alt 08.11.2005, 10:26
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YENİLEYİCİNİN İŞLEVİ

AHMED HULÛSİ
7 Kasım 2005

“DİN” olgusunun ne olduğunu kavrayamamış, “Tanrı Buyruğu” sanan bir kısım müslümanlar, dar, derinliksiz ve şekle dayalı anlayışlarıyla, düşünce dünyasının varoşlarındaki gecekondularında ömür tüketirlerken; hiç farkında değiller Zamanın YENİLEYİCİSİ’nin neler oluşturmakta olduğundan!.

Çok kısa bir şekilde, anlayışıma göre, bu YENİLEYİCİ’nin işlevine değinmek istiyorum ana konumuza girmeden önce müsaadenizle...

Hicrî 1400 - 1410 yılları arasında görevine başlamış olan (İmam Rabbanî, Saidî Nursî veya Kuşadalı’ya göre) Zamanın Yenileyicisi, o tarihten bu yana, her alanda, bugüne kadar eşine rastlanmamış bir yenileme evresine sokmuştur dünyayı..

Bundan önceki yenileyiciler, tıpkı kavimlerine gelmiş nebiler veya rasûller misâli, klâsik din anlayışındaki itikadî (inançsal) yanlışları düzeltme yolunda işlev ortaya koyarken...

Algılayabildiğim kadarıyla...

Bu defa gelmiş olan Yenileyici, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın işlevinin vârisi olarak, tüm insanlığın yaşamına ve düşünsel değerlerine bir yenileyici olarak görev ifâ etmektedir; gerçek anlamda “DİN” anlayışı yenileyicisi olarak!.

Onun 1980"li yıllardan başlayarak dünya üzerine yaydığı yenileme dalgaları, o frekansı almaya açık beyinler tarafından alınarak, varoluş programlarına (fıtratlarına) göre, çeşitli işlevler şeklinde dünya üzerinde açığa çıkarılmaktadır; büyük çoğunluk veya basîreti yeterli olmayanlar tarafından fark edilemese de... Kimi de olayın bu yönü ile ilgilenmediği için, fark etmemiştir bu işlevi!

İşte bu yenilenme dalgalarını alanların bazıları, gerek Türkiye’de, gerek Amerika’da, gerek Kuzey Afrika veya Doğudaki Müslüman ülkelerde kendilerini “MEHDİ” veya “nezîr” veya “uyarıcı” zannedip, çevrelerine bu imajı bilerek veya bilmeyerek vermişlerdir. Oysa bu kişilerin benim anladığım ve açıkladığım manâda bir “yenileme” ile yakından-uzaktan bir ilgisi yoktur!.

Gerçek yenileyici kişilik, kanaatimizce, günümüz keşif sahibi velilerince dahi bilinmemektedir!. O, işte böylesine bir Allah örtüsü altındadır!. Ancak farkedilebilen, bir kısım işlevleridir!.

Benim için de önemli olan O’nu tanımak değil; O’nun işlevlerini ve neler yapmakta, neler getirmekte olduğunu fark edebilmektir!.

O, anlayabildiğim kadarıyla insanlık âleminde “MUHAMMEDΔ güneşin tüm haşmetiyle görülebilmesi için gereken hizmeti vermekte; O’nun bu yayınını alanların hepsi de, insanları, aradan tüm aracı bulutları dağıtarak, RASÛLULLAH’a ve KUR"ÂN’a yönlendirmeye çalışmaktadırlar.

“MUHAMMEDΔ anlayış, en başta insanlarla elindekini KARŞILIKSIZ paylaşmaktır!. Elindekilerden çıkar sağlamak değil!.

İşte “Muhammedî” anlayışı yeryüzüne yayan ve insanlara bu gerçeği fark ettirmeye çalışanlar, ellerindeki değerleri çevreleriyle karşılıksız yaymaya başlarlar hangi inancı kabul etmiş olurlarsa olsunlar, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar!.

İşte size bir büyük örnek bu konuda:

LINUX !

Okurlarımın dahi büyük çoğunluğunun farkında olmadığı bir olay!.

Size bunu anlatmaya çalışayım dilim döndüğü kadarıyla olayı basite indirgeyerek.

LINUX, bilgisayarlarda kullanılan bir işletim sistemidir... Windows diye bilinen Microsoft’un işletim sistemine alternatif olarak geliştirilmiş bir sistem!.

Windows, atalarınızdan, babalarınızdan kalma sürekli eksikleri bulunarak güncelleştirilen, bir işletim sistemidir!.

LINUX, yaklaşık 20 yıl önce başlayan ve katılanların ilmi ve araştırmalarıyla geliştirilerek topluma (elbette bilgisayar toplumuna) sunulmuş bir işletim sistemidir!.

Windows yalnızca Intel veya AMD platformlarındaki bilgisayarlarda çalışır... Tıpkı, "Kur"ân Kursları" veya "Din Okulları" şartlandırmalı din öğretisi platformlarının sınırlarıyla sınırlı beyinler gibi!

Linux ise platform bağımsızıdır! Apple’dan Amiga’ya, Sun Sparc işlemcili iş istasyonlarından dünyanın en hızlı bilgisayarı olan IBM BlueGene/L’e kadar tüm windows ötesi sistemlerle dahi çalışır. Tıpkı, Allah Rasûlü"nün getirmiş olduğu bilgileri değerlendirip, Allah adıyla işaret edilenin sonsuz yaratış âleminde sınır tanımadan gezinip seyr hâlinde olan beyinler gibi!

Windows’ta hiç bir değişiklik yapma hakkınız yoktur!. Yalnızca elinize verileni kullanmak zorundasınız! Paylaşma hakkınız da yoktur! Ya mutlak olarak Windows işletim sistemine tâbi olacaksınız; ya da o alanı terkedeceksiniz!. Ya windows cemâatindensiniz; ya da Windows cemaatinden dışlanmış olarak kendinize yeni bir hayat ortamı seçmek zorundasınız!.

LINUX’ta ise:

Yazılımı kullanan kişi onu her türlü amaç için çalıştırmakta özgürdür. Özgür yazılımlar, kullanıcıları kısıtlamazlar. Yazılımı kullanan kişi, yazılımın nasıl çalıştığını inceleyebilmektedir ve kendi özel ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmesi için yazılım üzerinde değişiklik yapmakta özgürdür. Kendisi yeterli bilgiye sahip değilse, bunu bir başkasına da yaptırabilir. Yazılımı kullanan kişi, elindeki yazılımı dağıtmakta ve toplum ile paylaşmakta özgürdür. Yazılımını geliştirmekte ve geliştirdiği yeni hâlini toplum ile paylaşmakta özgürdür.

Windows, para ödenerek elde edilen bir sistemdir (cemâatlere, tarikatlara; dinsel kuruluşlara; aydınlatma kurslarına, klüplerine, vs... gibi.)!

LINUX, insanlığa bağıştır!. İnsanlığa karşılıksız hibe edilmiş bir bilgi, bir işletim sistemidir! Telif hakkı yoktur!. Kimseye para, yardım vs. ödemezsiniz bu sistemi edinmek veya kullanmak için!

Windows’ta kaynak kodları gizlidir!. Kullandığınız sistemin içindeki hangi kodların, sizi farkında olmadan nerelere kopyalayacağını bilemezsiniz!.

Linux’ta, kaynak kodları, her şey açıktır!. Hiç bir yere bağımlı değilsiniz! Bilgisayarınızla, ulaşmak istediğiniz hedefiniz arasına kimse giremez!

Windows’ta işletim sistemini aynen kabullenmek zorundasınız; size verilenler hakkında hiç düşünme sorgulama şansınız yoktur!. Kesin, kayıtsız şartsız tâbi olmak durumundasınız!. Bu konuda artık araştırma ve beyninizi çalıştırmak zorunda değilsiniz!

LINUX’ta ise sorgulama ve düşünme hakkınız vardır! Sürekli düşünüp sorgulamak, araştırmak ve yeni yeni keşifler yapmak şansına sahipsiniz. Buna göre istediğiniz yeni keşifleri yapıp, bunları düşünme, (pardon) uygulama sisteminize ekleme hakkınız vardır. Bunun için kimseye hesap vermek durumunda değilsiniz! Bu konuda tek şart yaptığınız ekleme için telif hakkı istememek ve bunu toplumla karşılıksız paylaşmaktır!.

Windows’ta, onun tâbileri, kullarısınız; onun sisteminde yaşayabilmek için!

LINUX’ta herkes özgürdür; Kendi yolunu kendi çizer ve sonuçlarını da kendi yaşar veya kendi katlanır!

Windows kolay yoldur. Üç-beş tıklamayı öğrendiniz mi, artık hiç düşünmeden aynı işlemleri gözü kapalı taklit ederek, sizi tatmin edecek bir şeyler elde edersiniz!.

LINUX’ta ise, herkes, hep yeniye açık olarak, hep yeni bir şeyler öğrenerek, mevcuda kendindeki güzellikleri katarak; ve dahi bunları karşılıksız olarak çevresiyle paylaşarak yaşar.

Windows, topluma kabul ettirilen şartlanma ve taklit esasına dayalı müslümanlık anlayışı gibidir sanki...

LINUX ise, ferdî, birebir Rasûlullah’ı muhatap gören, Allah ile arasına kimseyi sokmayan; her şeyi kendinde bulup keşfetmeyi öngören; insanları bu yolda sürekli düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirerek sistem ve düzeni tanımamızı isteyen Allah Rasûlü ve son nebisi’nin orijinal sistemine dayanır!

Evet...

İşte benim anlayışıma göre, Zamanın Yenileyicisi’nin dünya üzerine getirdiği yeni anlayışın, bilgisayar dünyasında açığa çıkışına bir örnektir bu olay..

Düşünün bu sistem, nasıl böylesine bir örtü altında işlevini yerine getirmektedir. Bugüne kadar varlığından hiç haberdar olmayanların, LINUX adını dahi duymadan onun nimetlerinden faydalananların çokluğunu veya tüm bilgisayar dünyasını windows işletim sisteminden ibaret zannederek; "yenilik" denince de sadece windows"tan görebildiği kadarını izleyebilenlerin kalabalığını düşünün... Oysa, sizin büyük çoğunluğunuz onu bilmiyor olmanıza rağmen, şu satırlar bile size şimdi bir LINUX işletim sistemi üzerinden ulaşmaktadır.

İşte o "örtü"ye de bir misâldir bu olay...

Ömrümüz varsa, o Yenileyici’nin yaydığı dalgalarla, kimbilir daha hangi alanlarda, daha ne yeni anlayış ve değerlendirmeler ile karşılaşacağız; ya da karşılaştık da farkında değiliz!.

Kısacası, “YENİLEYİCİ” anlayışımızı da yenileyip, O değerli Zâtı, din hocası, ya da eli kılıçlı mehdi(!) kisvesinden arındırıp, Hazreti Muhammed aleyhisselâm örneğinde olduğu gibi, evrensel Allah kulu olarak düşünemezsek; dünya üzerindeki tüm toplumlara, konularında, yeni ufuklar açmak işleviyle dünyamıza gönderilmiş biri olduğunu anlayamazsak; düşünsel gecekondumuzda bu dünyaya veda edeceğiz demektir!.

AHMED HULÛSİ
7 Kasım 2005
  #26270  
Alt 08.11.2005, 10:28
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard FAYTONCU

Adam otomobiliyle mola vermiş kasabanın girişindeki faytoncunun önünde...

Selam vermiş faytoncuya... Fayton imalatçısı güleryüzle karşılamış onu elindeki işi bırakmadan... Bir yandan da yabancının geldiği beyaz otomobiline bakmış yan gözle... Sonra burun kıvırıp konuşmuş...

“Bak bey, bu şeytan arabaları tehlikelidir!. Siz şehirliler pek meraklısınız ama bunlar başınıza iş açar!. Hızlıdır benim faytonlardan ama sonra devriliverir maazallah!. Bizim faytonlar salıncak yaylıdır, rahattır... Oturağını yumuşak yaparım ben... Tekerlekleri de böyüktür benim faytonun bir dönüşte epey yol kat eder!. Burdan kalktın mı soluksuz şehre kadar gidersin de bana mısın demez!. Benzinim bitti derdi de yoktur!. Üstündeki tente hem yağmurdan korur, hem de güneşten. İstersen açarsın tentesini üstü açık da gidersin etrafını seyrede seyrede... Dizginleri özel deridendir. Hem sağlamdır hem ellerini acıtmaz... Hemi bunlar çift beygirlidir... Git gidebildiğin kadar... Hem bu faytonlar çok bilimseldir. Tekerleğin çapını hesap etmek, dengesini hesap etmek, ne kadar yüksek olması gerektiğini hesap etmek hep bilim işidir!. Biz bilimsel çalışırız. Biz inanmışız bu işe ama biliminden de asla geri kalmayız faytonculuğun!.”

Onlar böyle konuşurken yabancıyı gören kasabalılar da toplanmış çevrelerine; kafa sallayarak tasdik ediyorlarmış faytoncuyu...

Faytoncu onlardan aldığı bu destekle daha da methetmeye başlamış faytonunu... Faytonun rahat huzurlu bir sürüşü olduğunu... Kasabalıların çevredeki köylere faytonla zevkle gidip geldiğini; faytonun arkasındaki dolapta eşyaların taşındığını... Kısacası faytonun ne kadar fazileti varsa hepsini sıralamış...

Kasabalılar da bu bilgiç fayton imalatçısını zevkle kendilerinden geçerek adeta huşu içinde dinlemişler, keyiflenmişler... Övünmüşler içlerinden böyle bilgiç faytoncuları olduğu için...

Ama hoşgörülü ve sevgi dolu oldukları için de beyaz metal yığını arabasıyla gelen yabancıyı kırmamışlar. Ayran ikram etmişler...

Yabancı sessizce seyretmiş kasabalıları...

Sessizce dinlemiş kasabanın bilgiç fayton imalatçısını...

“Haklısın efendi”, demiş fayton imalatçısına... “Çok güzel işler başarıyorsun... Allah gücünü kuvvetini arttırsın... Ne güzel; sen mutlu, hemşerilerin mutlu... Huzur afiyetle yaşayın...” demiş...

Sonra kalkmış yerinden... Yürüyüp beyaz arabasına binmiş...

16 saniyede hard top tepesini açmış otonun... Vites koluna parmağını dokundurup arabayı çalıştırmış. “Navigation” ekranından arabanın arkasına takılan çoluk çocuk olup olmadığını kontrol etmiş. Sonra da arabanın içinden el sallayıp, “Allah’a ısmarladık” demiş kasabalılara...

7 vitesli 493 beygirli, 2000 devirde 516 tork arabasının gazına basıp sessizce gözden kaybolmuş 5–6 saniye içinde!...

Kasabalılar cin görmüş gibi bakan gözlerle arkasında tozunu gördükleri arabanın gidişini şaşkın seyretmişler...

Faytoncu, hâlâ faziletinden ve güzelliğinden söz etmedeymiş kasabalılara sanki o yabancı hiç oraya gelmemiş gibi...

Kasabalılar da zevk ve hayranlıkla dinliyorlarmış faytoncuyu, uğrayan yabancıyı hiç görmemişçesine...

İşte size yine bir hikaye anlatarak gönlünüzü hoş ettim sanırım...

Ha bir de şu geldi aklıma... Hani İslâm Dini’ni beğenmeyip Budizm ve diğer bu tür inançlar peşinde koşanlardan söz etmiştim geçen konuşmalarımdan birinde... Tasavvufun hası Budizmdeymiş falan... İnsan nirvanaya ulaşacakmış kendi içinden “Ommmmmmm” diyerek...

Canlarım benim!.. Ortadaki Müslümanlığa bakıp, “İslâm” budur sanan aydınsı canlar! Ya Budizmde çare arıyorlar ya da Hristiyanlıkta İsa’ya tapınma yolunu seçiyorlar ... Tanrının oğlu gelip onları uzay gemisine bindirip babasının yanına götürecek ya!.

Ama ne yapsınlar?.. Düşünün bir... İnsaf edin...

İslâm Dini diye, uzayda yukarıda bir yere oturtulmuş tanrılı, “yukarıda Allah var” anlayışı, iki kefeli terazide tartılacak günahlar, sevaplar; buyruğuna karşı çıkanı Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi giyinmeyeni, sakal bırakmayanı “sünnete uymadı diye” cehenneme atacak din anlayışı... 1400 senede onyüzbin tane fetva ile oluşmuş bir şeriat anlayışı!..

Ne yapsın bu adamlar bir yerlere kapağı atmayıp da!.

Bütün bu toz bulutu ardında parlayan İslâm güneşi nasıl görülebilsin!.

İnsanların benim gibi kırk küsur senesini bu işin hakikatını bulmaya hasredecek şartları yok ki!.

Oysa, hangi anlayışta olursa olsun kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitap edecek kapsamda bir Kur’ân ve Din güneşi insanlığın üstünde parlamakta!.

Güneş istediği kadar güneş olsun, bulutlar göğü kapladı mı, güneşi göremez olursunuz ufkunuz da tepeniz de kararır! Hatta öyle olur ki önünüzü bile göremez olursunuz!. Tek çare o kapkara bulutlu yöreden, açık bulutsuz yörelere gitmektir...

Rasûlullah güneşi, bağnaz, derinliksiz, şekilci, militarist kafalı dindarlık bulutlarıyla örtülünce de, insanlar o anlayış yöresinden uzaklaşmak için nereye kaçacaklarını bilemiyorlar yıllardır... Kimi budizme, kimi hristiyanlığa hoşgörü ve sevgisi yüzünden!.

Oysa insanlar bir görebilseler Rasûlullah güneşini...

“Kolaylaştırın zorlaştırmayın, sevdirin nefret ettirmeyin” diyen o sevgi abidesini... Hayatını insanların geleceklerinin kurtulmasına adayan o muhteşem insanı bir görebilseniz...

“Yukarıda tanrı yok, boş yere olmayan şeye tapınıp dışardakinden bir şey beklemeyin. Allah adıyla her noktada ve zerrede var olanı dışarda değil kendi varlığınızda, özünüzde, kalbinizde, şuurunuzda, sırrınızda, hafinizde, ahfanızda arayın ve ona erin ki eriyesiniz” demeye çalışan o muhteşem Zâtı bir fark edebilsek!

“İster erkek ol ister kadın, sen yeryüzünde halifesin; Allah isimlerinin anlamını dışa taşıyan varlık olarak”, güzelliğini sana fark ettirmek isteyen o Allah Rasûlü’nü bir anlayabilsek...

“İki müslüman birbirine kılıç çekerse ölen de öldüren de cehennemdedir,” diyen...

“Bir kişi birisini küfürle itham ettiğinde, itham edilen Allah ve Rasûlüne iman eden bir kişi ise, itham eden kafir olur!” uyarısını yapan Nebiyullah’ı bir değerlendirebilsek...

Ve olayın en muhteşem yanını bir görebilsek...

Nedir o yan?

Nefsimizden başlayıp, nefsimizin hakikatına yükselen “mi’râc” yollu Allah adıyla işaret edilene uzanan yolculuk... Derûnumuzda...

Beynimizden başlayıp, doğa kanunları denilen, bedenimizin ve bedenimizin devamı olan ruhumuzun tâbi olduğu kanunları ve çalışma sistemini tanımakla devam eden ve evrensel gerçekleri fark ettiren dışsal yolculuk!.

“Her şey gördüğümden ibarettir; göremediğim şey yoktur!” ilkelliğinden, çağ dışılığından arınabilsek!.

“Dünya düzdür, gökte tanrı vardır, 3–5 kanatlı melekleriyle işlerini görüp, derdi gücü insanları ve cinleri cehenneme atmaktır; kainatın merkezi dünyadır; herşey insana yaranmak için yaratılmıştır” dar görüşlülüğünden kurtulup....

Muhteşem Allah Rasûlü’nün açıklamış olduğu “Sünnetullah” isimli evrensel yaratılış sistem ve düzenini fark edebilsek...

“Allah” adıyla işaret edilenin ve her zerrede isimlerinin özellikleriyle var olanın, tüm varlıktaki tasarruf ve tahakkümünün her birimin özünden gelen bir biçimde açığa çıkmak üzere var olduğunu kavrayabilsek!

İbadet denilen tüm çalışmaların, tanrıya yönelik değil; içsel yanı itibariyle kişinin kendi hakikatını tanıması ve Allah’a ermesi amaçlı; dışsal yanının da sonsuz yaşamını oluşturacak şartları hızla iyileştirmesi ve bunun için de kendindeki ilahi bağış olan kuvveleri tanıyıp kullanılır hale getirmesi gayesine dönük olduğunu fark edebilsek...

Hele hele... O muhteşem beynin Risalet ve Nübüvvet kemalâtını en kapsamlı biçimde kendinde açığa çıkarması sonucu bize evrensel mekanizmayı, neyin, neyi, nasıl oluşturduğunu, neler yaşanacağını ve yaşanacak olanlara karşı neden ve nasıl tedbirler alınması zorunlu olduğunu fark ettirmek için ne mücadeleler verdiğini fark edebilsek...

Kendisinde açığa çıkan ve bahşedilen evrensel sistem manueli mahiyetindeki o muhteşem Bilgi Kitabının kapsadığı zaman üstü gerçeklikleri basiretimizle okuyabilsek ve böylece Kur’ân’ın “RUHU”na erebilsek!..

Ah dostlarım ah...

Hangi birini anlatayım size...

Hep konu başlıklarını anlattım sizlere...

Oysa bu konuların detaylarına girsem saatler boyu, aylar boyu anlatsam bitiremem müşahedelerimi...

Biliyor musunuz, gençliğimde Grundig TK 145’li makaralı teyplerimi söküp tamir ederdim manueline bakıp kendi başıma.. Sonraları lambalı tv’ler çıktı, onların lambalarını değiştirip tüp ayarlarını yapmaya başlamıştım... 1303 kaplumbağamın karbüratörünü de söküp temizler hava ayarlarını, süpap ayarlarını yapardım... Daktilo tamiri ise çocuk oyuncağıydı bana. Sonra bilgisayar geldi karşıma 2 megabayt hard diski olan o günün en gelişmiş PC’si ile başladım işe... Şimdi ise Türkiye’ye gelmeden önce ASUS P5AD2–e bordlu, 10 devirli hard diski olan SATA 4 gig ram’li sata bilgisayarımı yapıp onu getirdim buraya...

Hep kendi göbeğimi kendim kestim hayatım boyunca, elimden geldiği kadarıyla!. Burnumu sokmadığım ne atom fiziği kaldı, ne kimya, ne tıp, ne psikiyatri... Hep “DİN”i daha iyi anlamak uğruna...

Düşündüm ki, Din ve Kur’ân’ı anlamak için tüm bu bilgilere ihtiyaç var. Zira Sistemde hepsi bir dişli bunların! Ve sonuçta sistem tümüyle entegre çalışan muhteşem bir mekanizma, Allah’ın yarattığı!.

Okumadığım hadis veya tasavvuf kitabı ne kaldı bilmiyorum...

Bunları anlaman için yaşamalısın diyen Ahmed Rufai’ye, Bursevi’ye bakıp 90 – 120 günlük riyazetler, 3 – 5 günlük bağlamalı yani hiç iftar etmeden tutulan oruçlar mı yapmadım...

Anlıyacagınız, yalnız yürüyüp, yanlızca Rasûlullah’a tâbi olarak ilerlediğim hayat yolunda denemediğim pek az şey kaldı...

Kimler nelerle korkutmadı, vehmimi tahrik etmedi ki!. Ama ben yalnızca Allah’a inandım ve yalnızca Allah’a güvendim.

Kimsenin anlayışı ile kendimi sınırlamadım... Hep yeniyi aradım... Herkesin görüşünü aldım, inceledim ama yalnızca kendi yolumda yürüdüm. Allah’ın bana takdir etmiş olduğu yolda O’nun ilmi, iradesi ve kudretiyle...

Yeniye açık olmayanın yeniye erişme şansı asla yoktur!.

Yeni şeyler daima yeni uygulamalar eşliğinde açığa çıkar!

Eski uygulamayla yeni şeyler üremez!.

Burada sizlerle samimî bir sohbet yapıp, yeni uygulamalar olmaksızın yeniye ulaşılamayacağını anlatmaya çalıştım. Her yeni açığa çıkanın arkasında kesinlikle yeni bir uygulama vardır!. Asla eski ile yeniyi elde etmek mümkün değildir kanaatimce!.

Ayrıca düşünüyorum ki...

Düzenli ve sistemli bir çalışma ve dahi ibadet süreci olmaksızın tasavvuf konuşmak okumak, “hobi” olmaktan öteye gitmez. Felsefe olarak kalır!.

Tasavvuf felsefesi okumak, tasavvuf felsefesi yazmak, tasavvuf ehli olmak değildir!.

Dünün tekrarı ile dünden öteye gidilmez!.

Şâh-ı velâyet Hazreti Âli, “çocuklarınızı yarına göre yetiştirin yaşadığınız güne göre değil!” derken...

Biz, kıyâmete kadar yeniliğini ve orijinalliğini koruyup, o çağın insanına hitap edecek özellikler ihtiva eden Kutsal KİTABI; günümüzde, dünün tekrarıyla, dündekiler gibi anlayıp yorumluyorsak; vay hâlimize!.

Bunları şunun için yazdım...

Yaşım gelmiş altmışa... Rasûlullah aleyhisselâmın dünyayı terk ettiği altmışbir yaşına bir senem kalmış. Beyin ve akıl sağlığım yerinde ne kadar hayatta kalırım bilemem.

Ben ne bir şeyhim, mürşidim ne de izlenesi bir önder; ne de başka bir unvan veya etiketi olan biri... Ve ne de başkalarından bir pâye bekleyen biri...

Kendimden söz etmemin sebebi de, bana göre çok değerli olan bu anlayış açıklıklarının, hiçbir çalışma yapılmadan havadan durduk yerde gelmeyeceği gerçeğini sizlere fark ettirmekti. İşte bu yüzden de bunları yazdım.

Ben, sadece sıradan bir düşünürüm ve yalnızca, düşüncelerimi yazarak arzu edenlerle paylaşırım.

Bu fikirlerden yararlananlar bizi okumaya devam ederler, fikirlerimizi veri tabanlarına uygun bulmayanlar da okumaz diledikleri gibi yaşamaya devam ederler.

Biz kendi çapımızda Allah’ın kolaylaştırdığı bazı yeni uygulamalarla —Kuddüs, Mürid ve Fettah isimlerine ağırlıklı devam suretiyle— bir kısım yeni bakış açıları edindik.

Diyoruz ki bu yüzden de...

Her yeni açılım veya oluşumun altında mutlaka yeni bir yaklaşım ve uygulama vardır.

Bu bugün de böyledir; yarın da böyle olacaktır!

İstidâd ve kâbiliyetiniz olsa dahi, klâsik uygulama ile klâsik verilerin ötesini elde edemezsiniz!.

DİN adı verilmiş olan ALLAH sistem ve düzeninin, bugüne kadar fark edilmemiş yeni yanlarını ve inceliklerini, sırlarını öğrenmek ve değerlendirmek için de, mutlaka yeni yaklaşımları ve çalışmaları, sistemli ve düzenli şekilde sonuç alana kadar yapmak zorunludur kanaatimce!.

Bahçede bir orayı bir burayı çapalayarak kuyu açamaz, suya ulaşamazsınız!.

Maymun iştahlı kişiliklerin, üç beş günlük çalışmayla bir yere varamayıp; sonra da, “bu bahçede su yokmuş” demesi, yalnızca kendisini hüsrana uğratır.

Şükründen âcizim, Rabbim kolaylaştırdı, nimetine erdirdi, kulluğumu, hiçliğimi fark ettirdi...

İnsanların dedikodusu ise beni ilgilendirmez. Aklı olan benim dedikodumla ömrünü boşa harcayacağına, kendisine gelecekte yararlı olan çalışmalarla yaşamını değerlendirir!

İşte bu anlayış içinde bugünlere geldim. Rasûlullah’ı ve O’nun anlattığı sistemi, getirdiği Kur’ân’ı, kapasitem kadarıyla anlamanın ve Allah’a kulluğumun huzuruyla dünyadan ayrılacağım günleri bekliyorum artık köyümde...

Dilerim Allah zikriyle sizlerin de gönlü huzur ve tatmine ersin!

Zira Allah’ı bilmenin insana yaşatacağı cennet hiçbir şeyde yokmuş!.

Dünyada ne elde ederseniz sonu vardır ve sonu, düşünen insan için tatminsizlik ve bunalımdır!.

Allah’ta Allah’la yolculuk ise sonsuzdur ve asla bıkmak diye bir kavram sözkonusu değildir!.

Kozasından çıkıp sonsuzluğa kanat açmaya çalışın ey Anka Kuşları!..

Farkedin sizler, minik serçeler olmadığınızı ve çevrenizdeki ufak yemlerin bir zaman sonra sizi tatmin etmeyeceğini...

AHMED HULÛSİ
27 Ekim 2005
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu