Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #2161  
Alt 22.02.2007, 18:03
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard links

<a href="redirect.jsp?url=http://www.klimaforschung.net/haarp/" target="_blank">http://www.klimaforschung.net/haarp/</a>
  #2162  
Alt 22.02.2007, 18:04
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard Update bei earthpulse

<a href="redirect.jsp?url=http://www.earthpulse.com/src/category.asp?catid=1" target="_blank">http://www.earthpulse.com/src/category.asp?catid=1</a>
  #2163  
Alt 22.02.2007, 18:12
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard ähnliche milit. Anlage: Berlin-Tempelhof

<a href="redirect.jsp?url=http://www.bunkahle.com/Aktuelles/Astromedizin/HAARP_Tempelhof.html

..
HAARP" target="_blank">http://www.bunkahle.com/Aktuelles/Astromedizin/HAARP_Tempelhof.html

..
HAARP</a> – das ist das Riesen-Projekt in Alaska, bei dem mit ungeheueren Energien versucht wird, die Ionosphäre zum Schwingen zu bringen, um global gezielt elektromagnetische Strahlungen zur Beeinflussung zum Beispiel menschlicher Hirnströme einsetzen zu können. Im Golfkrieg sollen die ersten Anwendungen erprobt worden sein. Nun stellt sich heraus, dass offenbar auch mitten in Berlin ein riesiges elektromagnetisches Kraftfeld existiert, das der Anwendung so genannter „non-letal-weapons“ dienen könnte. Nähere Infos finden sich in der neuen Ausgabe von raum&zeit Nr.109. (Weitere interessante Artikel zur Gentechnik und freien Energie). Wer den Artikel online lesen will findet ihn unter: <a href="redirect.jsp?url=http://www.fosar-bludorf.com/Tempelhof/" target="_blank">http://www.fosar-bludorf.com/Tempelhof/</a> oder hier. Dort finden sich auch weitere Infos zum chronischen Müdigkeitssyndrom. Raum&Zeit bietet mittlerweile ein Schutzmittel gegen diese ELF-Wellen an, aber es gibt auch andere Anbieter mit z.B. dem Weber-Isis-Beamer. Auch in Freiburg ist nun ein Brummen zu hören. Mehr hier. Wichtige Fakten und Infos für Betroffene bzgl. der Brummsignale / des Brummtons. Es sind 4 weitere Artikel zum Flughafen Tempelhof und der ELF-Anlage erschienen:
..
  #2164  
Alt 22.02.2007, 18:15
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard ich muss es wissen,hatte dort gewohnt :)

und das "Brummgeräusch" kann ich ebenfalls bestätigen
  #2165  
Alt 23.02.2007, 01:18
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Mehmetcigim Ali BIRANT acikladi:

DÜNYAYI ŞAŞIRTMAKTAN BAŞKA ÇAREMİZ KALMADI



Belki bizler ciddiye almıyoruz, ancak Ermeni soykırım iddiaları giderek ciddileşiyor. Her yıl bu resmi kıskaç biraz daha daralıyor. Bugüne kadar 18 ülke parlamentosu, Türkiye"nin Ermenileri soykırıma uğrattığı yolunda karar almış. Sırada bir bu kadarı daha var.



Bu manzara karşısında, bırakın rahatsız olmayı, paniklememiz gerekir. Bugün bu kararı alan parlamentolar, yarın “Ermeni soykırımını reddetmenin suç sayılacağı” kararını da alacaklardır. Bir süre sonra, hükümetlerine dönecekler “Türkiye"ye, soykırımı kabul etmesi için yaptırım uygula” diyeceklerdir. Daha sonra da, olaylarda hayatını kaybetmiş olan Ermeniler"in ailelerine tazminat ödenmesi gündeme getirilecektir.



Hele ABD Kongresi"nin önüne gelen son tasarı geçerse, iplik söküğü etkisi yapacak ve diğer ülkeler de harekete geçeceklerdir.



Türkiye artık bu gerçeği görmeli ve gerçekçi adımlar atma cesaretini göstermelidir. Artık, “Bizler haklıyız, Ermeni diasporası dünyayı aldatıyor” diyerek bir yere varılamaz. Artık, belgesel yayınlayarak, kitap dağıtarak, konferanslar düzenleyerek uluslararası kamuoyu etkilenemez.



Tren kaçırılmıştır.



Eğer soykırım suçlamasından kurtulmak veya hiç değilse bir süre daha ertelemek istiyorsak, o zaman dünyayı şaşırtacak adımlar atmak zorundayız.



Tercih çok açıktır.



Ya bugünkü politikalar aynen sürdürülecek (yani bol laf üretilecek ve sadece Ermeni lobisi suçlanacak) sonunda da soykırım duvarına sıkışılacak veya bambaşka yaklaşımlar benimsenecek ve insanların kafası karıştırılacak.



İşte sırf bu nedenle geçenlerde “Ermenistan ile diplomatik ilişki kurabilme” amacıyla, ön koşulsuz masaya oturulması fikrini desteklemiştim. Ermeni lobisiyle başa çıkılamayacağı için, Erivan"ı muhatap almanın önemine değinmiştim. Sınır kapısının açılmasının sağlayacağı yararlara dikkat çekmiştim.



Göreceksiniz, sadece bunlar da yetersiz kalacak. Uluslararası kamuoyunu hayretler içinde bırakacak cesarette başka yaklaşımlar da gerekecek.



Soykırım lekesi ne yazık ki anlımıza vurulmak üzere. Bu lekeden kurtulmanın tek yolu, kabuğumuzu kırmaktan geçiyor. “Aman Azeri kardeşlerimizi kızdırmayalım” veya “aman milliyetçi-ulusalcı kesimi ayaklandırmayalım” diye kendimizi sınırlarsak, ülkemize yazık ederiz. Torunlarımıza, kendi beceriksizliğimizden dolayı, hak etmedikleri kara bir leke bırakırız.



Ben, ABD Kongresi"ndeki ve yeni gelecek olan soykırım tasarılarını engelleyebilmenin başka bir yolunu göremiyorum.

Mehmetcigim Ali Birant

Sasirsak mi dünya yi ?..

Nasil yapariz bunu acaba Nasil ?..

Aydinlarimizi Antarktika ya gönderip Ermeni Vatandaslarimizla huzur icinde yasamak Dünya yi sasirtabilir mesela )


**


Aslinda Ben dünya yi sasirtmaktan yana degilim )
Mehmetcigim Ali Birant i sasirtmak daha bir yararli olacaktir, Insanlik adina )

Mesela Türkiye kelime anlami ile cok de"mode Banal ve de Itici..
Biz Ülkeye " KIROKISTAN " diyelim,Ermenilerin de dötlerini öpelim Pilimizi pirtimizi Toplayip
Tibet e filan gidelim..

Nasil ?..

Tek kelime ile SÜPRIIIIIIIZZZZZZ !..
Ve de Cok anlamli bir Jest..

Ilahi Mehmetcigim Ali

Babanin resimlerini Sattin mi Brüksel de ?..

Serefini Haysiyetini filan kimse Almiyor..
Hurda olmus..


Seref dedik te;

Canim Nasil Tursu cekti birden )
  #2166  
Alt 23.02.2007, 01:21
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Güvercin Kanadina Mektup yazan KARGAYA

Yılmaz Erdoğan’a gazeteci İsmail Uğur Ertuğ ‘un verdiği cevabı mümkün olduğunca herkese anlatalım. Bu demokrat geçinen lümpen-soysuz-şerefsiz herifin sesi kısılsın artık. Vatanını, milletini gerçekten seven, kökeni ne olursa olsun bu topraklarda yaşamaktan mutlu olan ve bundan gurur duyan Atatürk ilkelerine bağlı her Türk Vatandaşının, bu adamın ve ailesinin(Gülben dahil) kitap, sinema, gösteri, konser, tiyatro vb. sanat adı altında yaptıkları adı ne olursa olsun her türlü etkinliği boykot etmesi gerekir. Bu aileye giden her bir kuruş, Mehmetçiğe kurşun olarak geri dönmektedir.

Bunu sakın unutmayın…….

Yılmaz Erdoğan duvara tosladı!..

Her filminde, her şiirinde TSK’ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara tosladı.

“Mektup” adı altında yazdığı uzun yazıda, resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Kürt her saat başı bu bölücü yazıyı tekrar tekrar verdiler.

Erdoğan yazısında Güneydoğu’da kimsenin kimseye ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor: “Kimse ateş etmesin, kimseye. Hiçbir gerekçeyle. Hatta kendini savunmak için bile… Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal…”

Yani, hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak, vatan evladı Mehmetçik NE dürüst vatandaşı ne de kendisini savunmayacak. Pes doğrusu!..

Devam ediyor. “Yazgı birini kışlaya birini dağlara götürmüş. “Mırın” denir Kürtçe’de “Ölüm”dür Türkçe’de. Vah vah vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor! ..Erdoğan

Pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden Ana kuzusu askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor.

Bakın Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan, yazısında neler yumurtluyor: “Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe’yi bu cendereden çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu özgürleştirir..”

Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken “gerilla” de. Hesabı sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan “Yazgı, kader mahkumu” deyiver.

Aynı Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca “biz masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs…” demeleri gibi…

Her hain layık olduğu cezayı ER geç alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta kendi çocukluğundan söz ederken, “Hakkari’de askerler kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık.” şeklinde anılar anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlarda bunu yılışık yılışık alkışlar. Yılmaz Erdoğan NE “kalleş dost” NE de “mert düşman” olabilmeyi becerebilmiştir.

Ciwan HACO konseri için toplanan kalabalığa “Kürtçülük” nutku atarken, “güvercin” kanadına yazdığı mektuplarda “Timsah gözyaşı” döküyor. Ama “İç ülkeden iç ülkeye” diye şiirinde kastettiği Kürdistan’dan hiç söz etmiyor bu mektubunda.

Yazdığı mektup, bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Tamda TSK’nın sınır ötesi operasyon hazırlığı yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan’ ın yüreğindeki “barış” sevgisi.

Yılmaz Erdoğan’a Doğu, Güneydoğu ve Irak’ı ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:

Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK’nın yayın organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi, Özgür Gündem’de ve PKK saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan’a neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sendemi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu?

Çok değil, 1997′de kardeşin meşhur değilken, PKK’nın “kalemiz” dediği, Kuzey Irak’taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı.

Büyük gazete ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı) ile bölücü Özgür Gündem’in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi. O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik?

Kardeşin yerel kıyafetlerle, “gazeteci” adı altında gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun’un dizinin dibinden ayrılmıyordu.

Rehin Mehmetçikler adına, onun da senin de ne yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm.

Delikanlıysan çık “bunları bilmiyorum” de!..

Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden?

Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben’le tüm medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor?

Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir görüp milleti “Barış”a mı davet ediyorsun?

Abi kardeş dünyanın terörist dediği PKK’ya halkın huzurunda siz de “terörist” deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez mi?

Sevgili okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben “Kürtçüyüm” diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabi böyle bir kaygısı varsa.

Siyasal Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler. Ancak hava kararınca gündüz birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar.

Mertlik, delikanlılık, barış, çocukların geçtiği yollara mayın döşeyerek olmaz!

Akrabalarına ve kardeşine önce bunu hatırlat Yılmaz…..

İsmail Uğur Ertuğ
  #2167  
Alt 23.02.2007, 01:26
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard BOSONOVA VAK-VAK !..

Senin bünyende Kendini aristokrat zanneden Kiytirik ex Marxistlerden ben fena halde SIKILDIM !..

Ey Cumhuriyetim !..

sen bana " Medeniyet " isaret ederken,Ögretmen ordulari derken
Ortaya cekirge ordulari mi cikmaliydi ?..

Bak da gör:

Ertuğrul ÖZKÖK

Bekler her şişe özel bir anı


HERKESİN hayatının bir ritmi vardır.Benim hayat ritmim "Bossa nova jazz"...

Yani Napa Vadisi’nde tanıştığı o genç kadındır.

Kimbilir kaçıncı defa aynı mısrayı hatırlarsınız.

"Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları."

Hafif bir bossa nova jazz çalarken, siz de kendi mısranızı yazarsınız:

"Çünkü bekler her özel şişe, çok özel bir anı..."



Anlayacağınız ne çok yavaş gideceğim, ne de çok hızlı.

Ortalama bir sürat...

* * *

Geçen gece uykum kaçtı.

Televizyonda "Sideways" filmi gösteriliyordu.

Bu filmi ilk defa iki yıl önce yorgun bir gecede seyretmiştim.

Meğer çok önemli bir ayrıntıyı atlamışım.

Filmin sonunda o ayrıntıyı yakaladığım zaman, hayatımın son dönem felsefesinin mottosunu yeniden hatırladım.

Önceki hafta dediğim gibi.

Her gün önemlidir...

* * *

"Sideways", biri televizyon oyuncusu, öteki öğretmen iki arkadaşın, Amerika’nın şarap bölgesi Napa Vadisi’nde yaptığı yolculuğu anlatıyor.

Televizyon oyuncusu, iriyarı, yakışıklı bir adam.

Öğretmen ise saçları dökülmüş, kısa boylu, göbekli biri.

Televizyon oyuncusu bir hafta sonra evlenecektir.

Öğretmen ise karısından yeni boşanmıştır.

Yol boyunca restoranlarda, barlarda, şarap mahzenlerinde dolaşırlar.

Bu arada iki kızla tanışırlar ve kızlardan birinin evine giderler.

Öğretmen tam anlamıyla bir "Pinot noir" şarap tutkunudur.

"Pinot noir" üzümlerini bir Tolstoy eseri gibi anlatır.

Buna karşılık "Merlot" şarabına ise "Eğer yemekte Merlot şarap verirlerse, masayı terk ederim" diyecek kadar da düşmandır.

* * *

Televizyon oyuncusu arkadaşı yan odada kızla sevişirken, o, öteki kızla şarap muhabbeti yapar.

Kız, "Herhalde çok iyi bir şarap koleksiyonun vardır" der.

Öğretmen, "Benim koleksiyon yapacak kadar param yok. Sadece topladığım şaraplar var" der.

Ama bir tek büyük şarabı vardır.

Bir şişe 1961 "Chateau Cheval Blanc".

Benim de çok sevdiğim, Bordeaux’nun Saint Emilion bölgesinin bir şarabı.

2005 rekoltesi "Wine Spectator" Dergisi’nde 96-100 puan aldı.

Genç kız, "Herhalde onu çok özel bir gününde açacaksın" diye sorar.

Öğretmen, belirgin bir cevap vermez.

* * *

Öğretmen, bütün film boyunca mutsuzdur.

Bir roman yazmıştır.

Yayınevinin romanı basmayı reddettiğini öğrenir.

Tanıştığı kızdan ayrılır.

Arkadaşının düğününde, hálá sevdiği eski karısına rastlar.

Başka bir adamla evlenmiştir. Üstelik hamiledir.

Kilisedeki törenden sonra düğün yerine giden konvoydan bir tek araba ayrılır.

Öğretmeninki...

Gece tek başına ucuz bir yol kenarı lokantasına gider.

En adisinden hamburger ve patates ısmarlar.

Elinde büyük karton bardakla kahve içmektedir.

Hayır, siz kahve içtiğini zannedersiniz.

Çünkü biraz sonra elini yan tarafa uzatır ve orada duran şarap şişesini alıp, o adi karton bardağa döker.

Dikkatli bir göz, o şişenin en özel günler için saklanan "Chateau Cheval Blanc" olduğunu görür.

O an düşünmeye başlarsınız.

En özel gün nedir?

Bir mutluluk anı mı?

Yoksa hayatta en önemli kararı verdiğiniz veya yıkıldığınız bir an mı?

* * *

Öğretmen Cheval Blanc’ı bitirir.

Arabasına atlar ve istikametsiz bir yolculuğa çıkar.

Daha doğrusu istikameti belli bir seyahate.

İki katlı bir evin önünde durur. Kapıyı çalar.

Kapının açılıp açılmadığını, açıldıysa kimin veya kimlerin açtığını göremezsiniz.

Film orada biter.

Sadece o kapının arkasında yaşayan insanı bilirsiniz.
Napa Vadisi’nde tanıştığı o genç kadındır.

Kimbilir kaçıncı defa aynı mısrayı hatırlarsınız.

"Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları."

Hafif bir bossa nova jazz çalarken, siz de kendi mısranızı yazarsınız:

"Çünkü bekler her özel şişe, çok özel bir anı..."

___________________________________

Ay sizin Hayat ritminiz nedir kardesss ?..


"Bossa nova jazz" ?...

Yani "Allegro ma non troppo"...

Hafif bir piyano, gitar, yumuşak bir kontrbas ve davul mu ?..

Ya da "Pasta yesin efendiler "..mi ?..

)

Yani canim Cumhuriyetim bir gün bu Züppelere Kizar da sana kast edersem,sen de bana kizma..

Yanlis beyinleri Yanlis karakterleri Bagrinda besliyorsun !..

)
Ben Kaygan zeminleri sevmem )
Ve kalin Kafaliyimdir.

Derdini bana anlatamayan insanlarin aptalliklarini yüzüne vurunca;
Ve yahut Suclarini basina kakinca;
Bana :

1-Lafi dötünden anladin
2-Beni yanlis anladin
3-Ben öyle demedim
4-anlatmak istediklerim carpitildi vb. gibi cümle kuran insanlardan hoslanmam.

Neden dersen ?..
Özel bir nedeni yok ; tamamen duygusal !..

son Örnegini de "Heiliger Vater" da gördük )

Herif Islam a sövdü sonra da Müslümanlarin onu anlamadigindan yakindi )

Yani müslümanlara bir de geri zekali dedi..

Canim ertugrulcugum da ayni kavanozun bal i oldugundan Mazur göremiyorum kendilerini )

Nasil dökmüstü ertugrulcugum 6.filo yu denize ?..

"Bossa nova jazz" ile...


)

Gördün mü ne günlere kaldik ey Ulu Hünkar ?..
Aristokrat oldu Marxist Ertugrullar..

"Bossa nova vak-vak "..


Bir de biz Ritmimizi yazalim )


Tiz-i reftar olanin payine namer dolasir
Erisir menzil-i maksuda aheste gider

Perdedar-i mikuned der kasr-i kayser ankebut
Bu növbet mizenet der bertarimi afrasyab

(Turkce meali: Acelesi olanin etegi ayagina dolasir, Yavas giden amacina ulasir.Aristokrasi
sarayinda perdeleri örumcek cekiyor, ve nobeti devralma sirasi simdi ona geldi)

aman Yavas Aheste )
  #2168  
Alt 23.02.2007, 01:42
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Fareler ve Insanlar

Yazan Kişi: Arel
Tarih: 02-21-07 18:54

Bizim solcular heryerde örgürlük eşitlik gibi lafları pek sevdiklerinden, sanılır ki bunlar gerçekten örgürlük ister, gerçekten eşitlik ister. Oysa hiç alakası yok. İşte forumda görüyoruz. Kendileri gibi düşünmeyenlere, ne söz hakkı, ne hayat hakkı tanıyorlar.

Şimdi ben; Orhan Pamuk, harika bir yazardır, kitapları çalıntı değildir. romanlarını sonuna kadar okumak sabır istemez. Hiç of-pof etmeden başladığınız kitabı biterebilirsiniz. İşkence çekiyormuş hissine kapılmazsınız. Böyle kitaplar yazmayı başarmış birine Nobel ödülü vermeleri gerçekten, yerindedir. Siyasi nedenler olmasa da Nobeli alırdı... Gibi yazılar yazsam silinmezdi.

Ama benim böyle yazılar yazabilmem için, bir ideoloji sahibi olop, gerçekleri o ideolojiye göre çarpıtmam gerekir. Ben bunu ne yaparım, ne yapabilirim.

Benim felsefemde haksız olana hak vermek, haklı olanın hakkını yemek yazmaz. Ben şuna inanırım: Adaletin ortadan kalktığı yerde, insanlık ta, uygarlık ta ortadan kalkar.

Biliyorsunuz, gazetelerde orhan Pamuk kactı diye bir söylenti çıktı. Sadece bizim gazetelerde değil, tüm dünya gazetelerinde aynı haberler çıktı. Oysa Serdar Turgut"un bildirdiğine göre, kaçmamış. Daha Nobeli kazanmadan, Amerika kendisine bir kıyak çekerek üriversitelerde ders verme işi ayarlamış. O da ders vermek işi nedeniyle gitmiş.

Dürüst bir insan, ortaya çıkıp; ""ey ahali durun, Türkiye"yi linç etmenize gerek yok. Ben kaçmadım, ders verme işim nedeniyle Amerika"ya gittim"" der.

Tabii, dürüst bir insan böyle söyler. Kitabını bile başkasından çalan, solculuğun çocuk oyuncağı olduğu dönemlerde bile ortaya çıkıp bir slogan atmadan solcuk mirasına konan Orhan Pamuk söylemez. O ülkesi türlü bahanelerle linç edilirken, bu işte para var deyip, taş taşıma işine girişir.

Hani dostun düşmanın kim olduğu, başın dara düştüğünde belli olur derler. Doğru söylemişler. Şimdi türkiye; gücü, kuvveti yerinde, işleri tıkırında bir ülke olsaydı, memleket sevgisinde hepimizde önde koşarlardı bu fırsat düşkünleri. Ama ne zaman ki işler zorlaşır, ter dökmek, gerekirse can vermek gerekir; o zaman başlarlar bir sürü bahanelerle homurdanmaya. Yeni bir şey değil bu tecrübe. Bütün ülkelerin tarihinde hep böyle olmuştur.

İnşallah bu badireleri bir şekilde atlattıktan sonra, memleketin başına geçenler, bu tecrübelere göre haraket eder ve zor günlerde karşımıza geçecekleri üst köşeye geçirmezler.
  #2169  
Alt 23.02.2007, 01:59
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard KORKAK PAMUK

Ben milliyetçilerin entelektüel, içeriksiz, kof söylemlerinden hoşlanmam ama entelektüel geçinenlerin söylemlerinden de çok hoşlandığım söylenemez.

Özellikle Orhan Pamuk bende derin bir hayal kırıklığı yaratıyor. Birçok yabancı gazetede, en son olarak İngiliz Daily Telegraph gazetesinde Pamuk’un, hayatından endişelendiği için kaçıp Amerika’ya gittiği yazılıyor. Bütün bu yazılara rağmen Nobel ödüllü yazarımız ortaya çıkıp da “Hayır ben korktuğumdan değil, bir üniversitede ders vermek için ABD’ye gittim” demiyor, diyemiyor.

Korkabilir de Pamuk... Buna kimsenin diyebileceği bir şey yok. Türk milliyetçileri kendilerinden korkulması gerektiğini yeterince ispatlamış durumdadırlar. Yani Pamuk gerçekten hayatı için endişelenip gitseydi buna kimsenin diyecek fazla bir şeyi olmazdı.

Ama bu gelişmeler olmadı. Pamuk, Nobel ödülü açıklanmadan New York’ta, Columbia Üniversitesi’nde ders vermek için bir bağlantı yapmıştı. Hatta ödülü kazandığını da bu şehirdeyken öğrendi. Şimdi, ortaya çıkıp gerçeği söyleyemiyor ve ülkesinin her gün yaralanmasına ses çıkarmıyor. Çünkü korkak... Milliyetçilerden filan değil korkusu ama derinden bir şekilde korkuyor, uluslararası prestiji sarsılacak diye korkuyor. Çünkü o prestij sadece yazmış olduğu romanlarla değil, Türkiye karşıtı lobide yer almış olmasıyla da sağlanmış durumda ne yazık ki...

Onu vatan hainliği ile suçlayan insanlar bu tespiti uzun zamandır yapmış durumdaydılar ama ben buna inanmak istemedim. ‘Aydın, kendi ülkesinde her olan biteni onaylamak ve kabul etmek zorunda değildir’ diyerek onu savunmaya çalıştım. Ama son günlerdeki sessizliğine bakınca ve Türkiye’nin yaralanmasına ses çıkarmamasını görünce, içim ondan da soğudu açıkçası. Ondan da, Türkiye’de aydın tanımlamasını, entelektüel tanımlamasını elinden bırakmamak isteyen bazı çevrelerden gelen “Yazarımız Türkiye’den” kaçırıldı yorumlarını okuyunca, sadece daha da soğumakla kalmayıp kendilerinden tiksindim de.

Türkiye mükemmel durumda değil. Hepimizin çok rahatsız olduğu birtakım gelişmeler var bu ülkede ama bu ülke, birkaç yazarın ayak manevralarıyla tahrip edilmeyi ve ‘aydın’ diye tanımlananların yalanları ile uyutulmayı da hak etmiyor gayet tabii ki...

Orhan Pamuk ile Elif Şafak almışlar Türkiye’yi ellerine oynuyorlar da oynuyorlar. Biri İstanbul’u dilinden düşürmüyor, diğeri kitabının yabancı baskısına “İstanbul’un Piçi” başlığını koyuyor. İstanbul’u çok seviyor ikisi de ama yazarlık güçleri ile Türkiye’yi koruyup kollamak hiçbirisinin aklına gelmiyor. Çünkü bizim memlekette aydın entelektüel olmanın önkoşulu Türkiye’den nefret etmek ve onun için güzel düşünmemektir. Elif Şafak ne yaparsa yapsın, o benim sorunum değil zaten. Onun önemi de yok ama Orhan Pamuk’u kınıyorum gerçekten de... Tavırları hakkında düşünüp iyi bir özeleştiri yapması gerekiyor onun.

Bir düşünsenize; Orhan Pamuk Nobel ödül konuşması yaptığı gün, babasının bavulunu anlattıktan sonra , “Ödül beni çok sevindirdi. Ama bu ödülün Türkiye’ye karşı kullanabileceğini düşünerek almayı reddediyorum” diyebilseydi, bugün ne olurdu biliyor musunuz?.. Orhan Pamuk hem ülkesinde büyük kahraman hem de dünyada daha meşhur olurdu. O ne derse desin, herkes onu terbiye ile dinlerdi. Kimse de kılına dokunmayı bile düşünemezdi. En karşıt düşüncede olanlar bile bağrına basardı onu ve Pamuk Nobelle gelen para ödülünden çok daha fazlasını kendi ülkesinde kazanırdı. Bu ülke insanı onu paraya boğardı. Yapamadı bunu, kaçtı fırsat...

Çünkü dediğim gibi o bir korkak...

Serdar TURGUT
  #2170  
Alt 23.02.2007, 13:11
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard ?

ya siz türkiyeliler gercekden tuhafsiniz
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu