Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #25001  
Alt 25.09.2005, 13:40
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Kulenin Zirvesindeki Küçük Adam

Bir önceki bölümde incelediklerimizi kısaca özetleyelim: Bizim gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz ve adına "madde" dediğimiz şeyler, aslında beynimizde izlediğimiz algılardan ibarettir. Hiçbir zaman beynimizden dışarı çıkıp bunlarla muhatap olamayız, bunların gerçekten dış dünyada var olup olmadıklarını kontrol edemeyiz. Rüya ile gerçek hayat arasında teknik bir fark yoktur, her ikisini de beynimizde görürüz. Bizim çok büyük sandığımız dünya, aslında beynimizin içine sıkışmış bir algılar bütünüdür. Bizden milyarlarca kilometre uzakta sandığımız dev galaksiler, beynimizdeki görüntü merkezinde yer alan, yani bizim "uzağımızda" değil, aksine "içimizde" var olan algılardır.

Bu, insanların çoğunun, belki de tamamına yakınının habersiz olduğu çok büyük bir gerçektir. Ama başkalarının bu gerçekten habersiz olması, bizim için bir bahane oluşturmaz. Çünkü söz konusu "başkaları" da bizim beynimizin içindeki görüntülerdir. Bir görüntüyle muhatabız ve gördüklerimizi anlamakla sorumlu olan biziz. Gördüğümüz insanların hepsi bize "bu dünya algı değil, gerçek" dese de, bu bir şeyi değiştirmez. Rüyanızda da binlerce insanın bir ağızdan "bu bir rüya değil, gerçek" dediklerine tanık olabilirsiniz. Ama biraz sonra rüya biter ve bu kişiler bir anda kaybolurlar. Çünkü birer algı olmak dışında, zaten hiç var olmamışlardır. Gerçek hayat da bir gün -ölümle birlikte- böyle bitecek ve gördüğümüz tüm varlıklar (bize "bu dünya gerçek" diyen insanlar dahil) kaybolup gidecekler, onların yerine yepyeni bir alem karşımıza çıkacaktır. Bu, ahiret alemidir. Allah, dünyadaki gölge varlıkları kendilerine hayat amacı haline getiren veya onlardan medet uman ve böylece onları putlaştıran insanların ölüm anındaki durumunu Kuran"da anlatırken bu gerçeği şöyle açıklamaktadır:

… Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah"tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (Araf Suresi, 37)

Burada anlattığımız gerçeğe itiraz edenler, materyalistlerdir. Yani maddenin asıl varlık olduğunu, insan zihninin de maddenin bir türevi olduğunu iddia edenler. Materyalistler genelde burada anlatılan gerçeği, yani maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamadığımız gerçeğini düşünmek ve tartışmak istemezler. Hatta çoğu zaman buna sinirlenirler. Madde dediğimiz kavramın gerçekte zihnimizdeki algılardan ibaret olduğu, 18. yüzyılda ünlü İngiliz düşünür ve din adamı George Berkeley tarafından sistemli bir biçimde açıklandığında, materyalistler öfkeli tepkiler vermişlerdir. Aynı dönemde yaşayan materyalist düşünür Samuel Johnson, bir taşa tekme atmış ve "işte Berkeley"i çürüttüm" diye bağırmıştır. Oysa Johnson"ın -ve daha sonra benzer cevaplar veren diğer materyalistlerin- ilkel tepkisi sadece konuyu anlamaktan ne kadar uzak olduklarını göstermektedir. Çünkü ne taşlara tekme atmaları ne duvarları yumruklamaları, maddenin varlığına dair bir delil oluşturmaz. O anda yaptıkları ve hissettikleri herşey, birer algı olarak beyinlerinin içindedir. Nitekim rüyalarında da taşları aynı gerçekçilikle tekmeleyebilirler; ama onlar da kabul edeceklerdir ki ortada bir taş yoktur.

Materyalistlerin bu konudaki direnişlerinin temelinde yine çoğu zaman bu konuyu kavrayamayışları yatar. Maddenin varlığına kendilerini dogmatik bir biçimde inandırmışlardır ve bunu sorgulamaktan şiddetle kaçınırlar. Biz onları biraz daha samimi düşünmeye davet ediyoruz. Ve düşünmek istemedikleri bir gerçeği onlar için düşünüp açıklıyoruz:

Bu gerçek, eğer maddenin varlığını kabul ediyorlarsa, kendilerini de "kulenin tepesindeki küçük adam" olarak kabul etmeleri gerektiğidir.

KULE VE ZİRVESİNDEKİ KAPALI ODA

Bu kitabın ismini de oluşturan söz konusu kule kavramı, konuyu daha iyi açıklamak için kullandığımız bir örnektir.

Anlamı şudur: Eğer şu anda beyninizin içinde olan dünya görüntüsünün ve kendi bedeninize ait görüntünün dışarıda bir de maddi aslının bulunduğunu iddia ederseniz, o zaman tüm bu görüntüleri kafatasının içinde taşıyan dev bir bedenin varlığını da kabul etmeniz gerekir. Bu durumda siz, herşeyi beyninizde algıladığınıza göre adeta dev bir kulenin tepesindeki küçük bir odaya hapsedilmiş küçük bir adam olursunuz.

Bu sonuca nasıl varıldığını aşama aşama düşünelim:

1) Şu anda gözlerinizi çevirip etrafa baktığınızda pek çok cisim görüyorsunuz. Duvarlar, eşyalar, gökyüzü, evler, insanlar, arabalar ve tüm bunların yanında bir de kendi bedeniniz. Tüm bu cisimlerin hepsi, bedeniniz de dahil olmak üzere aynı yerdeler.

2) Bu yer acaba neresi? Önceki sayfalardaki açıklamaları hatırlarsanız bu yerin başka herhangi bir yer değil, doğrudan sizin beyninizin içindeki görme merkezi olduğunu fark edebilirsiniz. Yani muhatap olduğunuz tüm dünya, kendi bedeniniz de dahil olmak üzere, kafatasınızın içinde, beyninizin arka taraflarında yer alan birkaç cm3 hacmindeki bir alandadır. Şu anda kafatasınızın içindeki bu alandaki kitaba bakıyorsunuz. Kitabı ellerinizle çevirirken gördüğünüz ve hissettiğiniz eller, beyninizin görme ve dokunma merkezlerinde yer alıyor. Bedeninizin tüm organları da aynı yerde; kafatasınızın içinde. Bu kitabı okurken oturduğunuz koltuk, koltuğun içinde bulunduğu oda da aynı yerde.

3) Peki birer algı olan ve kafatasınızın içinde yer alan bu bedenin dışında, bir de ayrıca maddesel bir bedeniniz olduğuna mı inanıyorsunuz? Eğer böyle bir beden olduğuna inanıyorsanız, bilin ki onu şimdiye kadar hiç göremediniz. Nasıl bir şey olduğuna dair hiçbir kesin bilgiye sahip değilsiniz. Böyle bir bedenin varlığına dair sadece bir varsayımda bulunabilirsiniz.

4) Eğer böyle bir bedenin varlığına inanıyorsanız, onun şu an gördüğünüz bedeninizin dışında yer alan bir dev olduğunu kabul etmeniz gerekir. Siz ve tüm gördükleriniz, yani odanız veya dışardaki cisimlerin tamamı bu devin kafatasındaki görme merkezinde yer aldığına göre, onun maddesel bedeninin çok çok büyük olması gerekiyor. Şu an bulunduğunuz mekandan daha aşağıda omuzları, kolları, gövdesi, bacakları ve ayakları uzanıyor olmalı. (Eğer o da sizin gibi iki kollu, iki bacaklı bir insansa.)

5) Bu durumda, siz bir devin kafatasında yaşayan bir minyatür insan olursunuz. Bir başka deyişle, dev bir kulenin tepesindeki kilitli bir odada yaşayan, bu odadan hiçbir zaman çıkamayan, sadece önüne konan ekranı seyreden, hapsedilmiş bir insan olursunuz. Kule, dışarıda var olduğunu iddia ettiğiniz maddesel bedeniniz, gördüğünüz beden ise kulenin tepesinde hapsolmuş olan küçük adamdır.

Bu dev kuleyi (yani var olduğunu sandığımız maddesel bedeninizi) hiç göremezsiniz. Çünkü kulenin tepesindeki küçük karanlık odaya kilitlenmişsinizdir. Hayatınız boyunca o odadan çıkamazsınız. O karanlık odanın duvarlarına yansıtılan görüntüleri izlersiniz. Bu görüntülerdeki bazı cisimler (örneğin yıldızlar) size belki milyonlarca kilometre uzaklıkta gibi gelebilir. Oysa gerçekte hep aynı küçük odanın içindesinizdir.

Bu konuyu daha iyi anlamak için, televizyonlarda sıkça rastladığımız fantastik çizgi filmlerden de bir örnek verebiliriz. Bu çizgi filmlerin bazılarında dev bir beden, kafatasındaki kontrol merkezinde oturan bir kişi tarafından kontrol edilir. Mesela "Voltran" adlı ünlü çizgi filmde, dev robotlar, kafa bölümündeki merkezde oturan bir adam tarafından yönetilirler. Dev robot bu insanın emirlerine göre hareket eder. Adam, dev bir kule büyüklüğündeki robotun içinde oturan küçük bir vücuttur.

İşte eğer şu an gördüğünüz, hissettiğiniz bedenin maddesel bir karşılığı olduğuna inanıyorsanız, böyle bir sistemi kabul etmeniz lazım. Bir başka deyişle, adeta "bir kulenin tepesindeki odada oturan küçük adam" veya "dev bir robotun tepesinde oturan küçük adam" olduğunuzu kabul etmeniz gerekiyor.

Eğer şu an gördüğünüz, hissettiğiniz bedenin yaklaşık 1.80 metre civarında bir boyu olduğunu düşünüyorsanız, yapılacak kıyaslamada, dışarıda var olduğunu kabul ettiğiniz bedenin, birkaç cm3 boyutundaki algı merkezlerine göre bir dev haline geldiğini de kabul etmelisiniz. Eğer vücudunuz bir kule, bunları algılayan "Ben" de o kulenin tepesindeki hücrede yaşayan bir insan olarak düşünülürse, bu kulenin boyu yüzlerce metreyi bulmalıdır. Eğer "ben" dediğiniz vücut görüntünüz 1.80 metre ise, dışarıda var olduğunu kabul ettiğiniz maddesel beden de yüzlerce metre boyunda olmalıdır.

Bu konuyu şöyle bir örnekle daha açıklayabiliriz: Dışarıda bir arabanın var olduğunu ve kendisinin de bu arabayı gördüğünü iddia eden kişinin şunları düşünmesi gerekir.

Arabaya ait görüntü insanın beynindeki görme merkezinde oluşur. Görme merkezi ise toplam birkaç cm3 boyutundaki bir alandır. Eğer bu alana birkaç metre boyunda bir arabanın görüntüsü sığıyorsa, bu alanın da en az bu genişlikte olması gerekir.

-Eğer bu alan birkaç metre genişliğindeyse bu durumda insan beyninin de bu alanla orantılı şekilde çok büyük boyutlarda olması gerekir.

-Eğer insan beyni böylesine geniş bir yer kaplıyorsa, insanın vücudunun da yine beyniyle doğru orantılı olarak kilometrelerce uzunlukta olması gerekir.

Burada sadece bir arabayı gören kişiden söz edildi. Aynı durumu kilometrelerce uzayan bir vadiye bakan kişi için düşünelim. Eğer vadinin aslını gördüğünü iddia ediyorsa, bu kişinin görme merkezinin de aynı şekilde en az kilometrelerce karelik bir alan kaplaması gerekir. Bu durumda insanın beyni, iç organları, kolları, bacakları da bununla orantılı şekilde dev bir boyuta dönüşmelidir.

Böyle bir şey söz konusu olmadığına göre, dışarıda birkaç metrelik bir arabanın veya kilometrelerce kare yer kaplayan bir vadinin var olduğunu ve insanın da bunların asılları ile muhatap olduğunu iddia etmek son derece mantıksız değil midir?
  #25002  
Alt 25.09.2005, 13:41
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Veya DOGA ALLAHIN AYNASIDIR

ayni degil.. AYNASIDIR..... SPIEGELBILD gibi bir sey yaniiiii....

Hani derler yaaaa... MECAZI anlamda Evren ALlahin gölgesi gibi bir sey...

Bunlar MECAZIDIR... yaniiii

AMA gercek suki... Allahin ucu bucagi olmayan SINIRSIZ TEKTIR....

Bunadan yola cikinca.. TÜM DIN degisiyor evrensellesiyor güzellesiyor ve ANLAMA kazaniyor...

HZ: Muhammed ile POKER yapan ALLAH acizdirrrrr
  #25003  
Alt 25.09.2005, 13:42
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Kuleye İnanmanın Saçmalığı

Kuledeki küçük adam, bizim iddiamız değildir. Materyalistlerin iddia ettikleri düşüncenin doğal bir sonucudur. Maddenin fiziksel varlığında ısrar eden, bizim maddesel varlıklarla muhatap olduğumuzu savunan bir materyalist, bu ilginç sonucu savunmak durumundadır. Çünkü, gördüğü ve hissettiği bedeninin dışında, bu bedeni ve onun bulunduğu alanı tepesinde taşıyan bir başka beden daha bulunduğunu iddia etmektedir.

Bunu detaylı olarak düşündükçe, materyalist iddianın ne denli saçma bir tablo çizdiği açıkça görülür.

Aslında materyalistler, kendilerine bile ürkütücü gelecek bir canlıyı insan olarak tarif etmektedir. Bu korkutucu manzarayı biraz tarif edelim: Materyalist, tüm evreni kafasının içinde minik bir yerde taşıyıp, ona yakından bakan dev birini tarif etmektedir. Güneş, Ay, yıldızlar ve tüm ışık kaynakları beyninin içinde olduğu için de, söz konusu dev, kaçınılmaz olarak karanlıkta gezmektedir. Bu devin bacakları ve kolları -bizim ölçülerimize kıyasla- yüzlerce metre uzunluktadır. Yani materyalist, derin karanlıkta, beyninin içinde taşıdığı evrenle birlikte gezen, nereye gittiğini kimsenin bilmediği koca bir devin insan olduğu sonucuna varır.

Ancak dikkat edilirse, söz konusu dev adamın varlığına inanmak, sadece materyalist felsefenin bir gereğidir. Çünkü gördüğümüz ve dokunduğumuz bedenimizin dışında, bir de hiç ulaşamadığımız maddesel bir bedenin var olduğuna inanmak için başka hiçbir gerekçe yoktur. Böyle bir bedenin varlığına niçin inanalım? Bunun varlığına dair hiçbir kanıt yokken, hiç kimse böyle bir beden görmemiş, duymamış, ona dokunmamış, yaptığı herhangi bir şeyin izine rastlamamış iken, niçin bu garip dev adamın varlığını kabul edelim?

Materyalist felsefeyi körü körüne kabul etmek dışında, böyle hayali bir maddesel adamın varlığına inanmak için bir sebep yoktur.


HİÇBİR ZAMAN GÖREMEYECEĞİMİZ BİR DÜNYANIN VARLIĞINI NEDEN KABUL EDELİM?

Sadece sözünü ettiğimiz bu hayali adamın değil, "maddesel dünya" denen teorik alemin varlığına inanmak için de hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Bizler sadece zihnimizde yer alan algılarla muhatap oluruz. Bu algılardan farklı bir şeyin varlığını hiçbir zaman görmedik, işitmedik, tadmadık, koklamadık. Böyle bir şeye dokunmadık da. İçinde yaşadığımız alem, bir algılar alemidir. Bu algıların dışında, bunların fiziksel birer kopyasını oluşturacak ve adına "madde" denecek şeylerin varlığına neden inanalım?

Böyle bir şeyin varlığına inanmak, bir çizgi filmde veya bilgisayar oyununda gördüğümüz sanal karakterlerin, aslında fiziksel bir dünyada yaşadıklarına inanmak gibi bir şeydir. Yani saçma bir düşüncedir. Pembe Panter çizgi filmini izlediğimizde, gerçekten maddesel bir "pembe panter"in bulunduğunu nasıl düşünmüyorsak, beynimizin içindeki görüntü merkezindeki elektrik sinyallerinin maddesel bir karşılıkları olduğunu düşünmemize de gerek yoktur.

Aynı şekilde rüyalarımızda gördüğümüz dünyanın, insanların, cisimlerin maddi karşılıkları bulunduğunu düşünmemize de gerek yoktur. Bunu iddia etmek, akıl dışı olur.

Gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, kokladığımız veya taddığımız herşey algıdır ve algıdan başka bir düzeyde herhangi bir varlığı yoktur.



HİS VE VEHİM MERTEBESİNDE YARATILMIŞ OLAN MADDE

Bu durum bizi çok önemli bir gerçeğe götürür: Muhatap olduğumuz dünya bir algılar dünyası olduğuna göre, tüm bu algıları sonsuz bilgi, akıl ve güce sahip olan bir Yaratıcı yaratmakta ve bize göstermektedir. O Yaratıcı, Kuran"da geçen ifadeyle "alemlerin Rabbi" olan Yüce Allah"tır.

Bu büyük gerçeğin daha da açık ifadesi şudur: Tüm varlıkları Allah yoktan yaratmıştır. Ancak tüm varlıklar, İslam alimlerinin ifadesiyle "his ve vehim" mertebesinde, yani birer algı olarak yaratılmıştır. Allah insana Kendi ruhundan üflediği için, insan bu algıların bir kısmını algılar ve bunlara "dünya, evren, madde, cisim" gibi isimler verir. Bu isimleri de zaten insana Allah öğretmiştir. Allah"ın yaratmış olduğu bu algıların hepsi, O"na kayıtsız şartsız boyun eğmiştir ve O"nun dilemesiyle hareket eder. Yaratılmış varlıkların Allah"tan bağımsız bir varlığı yoktur. Ancak Allah gerçektir, diğer herşey O"nun vehim mertebesinde yarattığı hayallerdir.

... Onlar hayatın dışta olanın bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.
(Rum suresi, 6-7)

... Tümünüzün dönüşü allah"adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.
(Maide Suresi, 105)


İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olarak kabul edilen İmam Rabbani, Mektubat adlı eserinde bunu şöyle açıklamıştır:

Var olan Allah idi, onunla bir şey yoktu.

Vakta ki, saklı kemalatının zuhura gelmesini murad etti (açığa çıkmasını istedi); isimlerinden her birine bir mazhar (görünme yeri) talep etti. Ta ki, o mazhara, kemalatını tecelli ettire. Onun vücud mazhariyetini ve tevabiini ise, ademden (yokluktan) başka bir şey kabul etmedi. Çünkü... vücudun (varlığın) mukabili ve mübayini (tersi), yalnız ademdir (yokluktur).

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, Sübhan Hak, kemal-i kudreti ile, adem (yokluk) aleminde isimlerden her bir isim için mazharlardan bir mazhar tayin etti. Ve onu, his ve vehim mertebesinde yarattı. Hem de dilediği vakitte ve istediği şekilde... Alemin sübutu (sabitliği), his ve vehim mertebesinde olup hariç mertebede değildir... Hariçte (dışarıda) dahi, yüce Vacib Zat"ın (Allah"ın) zat ve sıfatlarından başkası da sabit ve mevcud olmaya... (Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 517-18)

İmam Rabbani, bir başka mektubunda ise, tüm maddi alemin sadece vehim mertebesinde yaratılmış olduğunu bir kez daha şöyle vurgular:

Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: "Sübhan Hak"kın halkı (Allah"ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir." Bunun manası şu demeye gelir: "Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmıştır ki, o mertebede eşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur. (Mektubat-ı Rabbani, 357. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 163)

Dikkat edilirse, İmam Rabbani, bizim gördüğümüz alemin, yani tüm varlıkların "vehim mertebesinde", yani algı düzeyinde yaratıldığını özellikle vurgulamaktadır. Bu vehim mertebesindeki alemin dışında (hariçte) ise sadece Allah"ın Zatı vardır. Gerçekte bu "dışta" (hariçte) kavramı da farazi bir kavramdır; çünkü bir vehmin vücudu yoktur, hacim kaplamaz. İmam Rabbani, "eşyanın" (yani şeylerin, tüm maddelerin) hariçte bir varlığı olmadığını şöyle anlatır:

Hariçte Yüce Hak"tan başka mevcut değildir... Belki de şanı büyük Allah"ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur.... Eşya, hariçte nasıl kendisinin vücudu olmayan bir şey ise, hariçte onun gözükmesi dahi, kendi renksizliği iledir... Eğer onun için bir görüntü sabit olur ise, o vehim mertebesindedir. Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah"ın vehim mertebesindeki sanatı iledir. Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır. Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir... Onun hariçte bir nişanı yoktur ki, orada görünür ola... (Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 519)

Görüldüğü gibi, modern fizik ve fizyoloji sonucunda ulaştığımız teknik gerçekler, bizlere İslam bilginleri tarafından asırlar önce haber verilmiş bir gerçeği teyid etmektedir: Madde bir hayaldir, asıl olan ise maddeyi yoktan var eden Yüce Allah"tır.



MATERYALİZM: DÜNYA HAYATININ GERÇEK ZANNEDİLEN ZAHİRİ YORUMU

Burada anlattığımız gerçek, kavrandığında, insanların hayata olan bakışını kökten d eğiştirecek çok büyük bir sırdır.

İnsanların çok büyük bir bölümü, bu sırdan habersiz yaşar. Gözleriyle gördükleri, elleriyle tuttukları ve adına "madde" dedikleri algıları mutlak birer gerçek zannederler. Bu yanılgıya düşen insanların iki bakış açısı mevcuttur:

1) Materyalizm: Maddeyi mutlak gerçek sanan insanların bir bölümü, madde dışında bir şey bulunmadığını ileri sürer. Bu inancın felsefedeki ismi materyalizm, yani maddeciliktir. Materyalistler Allah"ın varlığını inkar ederler. Ruhun varlığını ve ölümden sonra yaşamın varlığını da inkar ederler.

2) Yarı Materyalizm: Maddeyi mutlak gerçek sanan insanların bir bölümü de, maddenin dışında da bir varlık boyutu bulunduğuna inanır, ancak yine de maddenin "mutlak varlık" olduğu, diğer varlık boyutunun buna göre daha izafi olduğu zannındadır. Yaygın olarak kullanılan "metafizik" (fizik ötesi) veya "doğa üstü" gibi kavramların altında bu yanılgı yatar. Bu inanca sahip insanlar, maddenin mutlak bir varlığa sahip bulunduğunu, Allah"ın ise (Allah"ı tenzih ederiz) adeta radyo dalgaları gibi olduğunu zannederler. Allah"ın "gökte" veya evrenin bir başka yerinde bulunduğu gibi batıl inanışlar da aynı yanılgının sonuçlarıdır.

Bu iki bakış açısı da büyük bir yanılgıdır ve dünyanın gerçek mahiyetini kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır. Allah bu gerçeği Kuran"da şöyle haber verir:

Allah … O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir... Ancak insanların çoğu bilmezler. Onlar, dünya hayatından dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. (Rum Suresi, 5-7)

Ayette geçen "dışta" kelimesinin Arapça aslı "zahir" kelimesidir. "Zahir" kavramı, "dış görünüm" anlamına gelir. Bunun karşılığı olarak da "batın" kavramı vardır ve olayların dışarıya görünmeyen aslı, iç yüzü anlamına gelir. İnkarcılar dünyanın sadece zahirini bilirler. Bu nedenle Allah"ın varlığını, kudretini, tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini anlayamazlar. Bazısı Allah"ı inkar eder ve materyalist olur, bazısı ise Allah"ın varlığına iman eder, ancak O"nun kudretini kavrayamaz ve yarı materyalist olur. Kuran"da, Allah"ın varlığına inanan, ancak O"nun sonsuz kudretini, herşey üzerindeki mutlak hakimiyetini kavrayamayan ve bu yüzden çeşitli varlıkları Allah"a şirk koşan insanlardan detaylı olarak bahsedilmektedir.

Maddenin bir algı olduğu gerçeğini kavrayan insan ise, bu saydığımız yanılgılardan tümüyle kurtulur ve dünya hayatının batınını bilmiş olur.

Bu batının önemli bir yönü, mekan kavramının ortadan kalkmasıdır.



MEKAN KAVRAMININ ORTADAN KALKMASI

Madde dediğimiz herşey (kendi bedenimiz, etrafımızdaki cisimler, üzerine bastığımız zemin, güneş, gezegenler, yıldızlar vs.) aslında birer algıdır; aynı rüyalarımızdaki gibi. Dolayısıyla bunların gerçekte bir hacmi yoktur. Kapladıkları bir mekan yoktur. Hiçbir cismin kapladığı mekan olmadığı için de, gerçekte "mekan" diye bir kavram yoktur.

Bu gerçeği kavrayan insan, insanların çoğunun içine düştüğü yanılgılardan kurtulur. Bu yanılgıların başında, mekan kavramına olan inançtan kaynaklanan "Allah nerede" sorusu gelir. İnsanların çoğu, gördükleri cisimlerin birer mekan kapladıklarını düşündükleri için Allah"ı (Allah"ı tenzih ederiz) uzakta, gökte veya evrenin bir başka köşesinde zannederler. Bu cahilce inanış, Kuran"da Firavun kıssasında belirtilmektedir. Firavun, Mısır"ın Rabbinin kendisi olduğunu iddia ederken Allah"ın gökte olduğunu iddia etmiştir. Bunu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim, göklerin yollarına. Böylelikle Musa"nın ilahına çıkabilirim... (Mümin Suresi, 36-37)

Oysa gerçekte, Allah"tan başka bir varlık olmadığı için, Allah her yerdedir ve herşeyi kuşatmıştır. Bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle açıklanır:

Doğu da Allah"ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah"ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir. (Bakara Suresi, 115)


... Onlar, dünya hayatından dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.
(Rum Suresi, 6-7)

Allah her yerde olduğu için, bize başka herşeyden daha yakındır. Bu, insanların çoğunun aldandığı "mesafe" algısını ortadan kaldıran bir gerçektir. İnsanlar genellikle kendi bedenlerinin yanında gördükleri varlıkları "yakın" olarak adlandırırlar. "Size en yakın cisim nedir" diye sorulsa, buna, "kıyafetlerim, saatim, gözlüğüm" diye veya "kendi bedenim" diye cevap vereceklerdir. Oysa Allah insana tüm bu sayılanlardan daha yakındır. Bir Kuran ayetinde bu sır şöyle haber verilir:

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 16)

Bu gerçeği kavrayan insan, Allah"ın kendisinin tek dostu, tek velisi, tek yardımcısı olduğunu anlar. Böylece Kuran"ın ilk suresi olan Fatiha Suresi"ndeki "Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen"den yardım dileriz" şeklindeki duanın sırrına vakıf olur. Aynı şekilde, dünyadaki tüm işlerin Allah"ın dilemesiyle gerçekleştiğini, O"nun belirlediği kadere göre işlediğini, hiçbir insanın ve varlığın Allah"ın iradesi dışına çıkamayacağını da anlar. Bu, aşağıdaki Kuran ayetinde bildirilen sırrın kavranmasıdır:

Göklerde ve yerde bulunanlar O"nundur; hepsi O"na "gönülden boyun eğmiş" bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)

Mekanın bir algı olduğunun anlaşılması, ahiret hayatının nasıl yaşanacağı konusundaki yanlış anlama ve kuşkuları da ortadan kaldırır. Ahirete inanmayan ya da ahiretin varlığı konusunda kuşkusu bulunan insanların çoğu, son derece sabit ve kararlı sandığı evrenin nasıl yok olup da, bunun yerine cennet ve cehennemi içeren yepyeni bir alem kurulacağını anlayamaz. Oysa sabit ve kararlı sandığı evren, Allah"ın onun ruhuna gösterdiği bir algılar bütününden ibarettir. Bir algının yok olup, yerine bir başkasının insana verilmesi ise Allah için çok kolaydır. İnsan gece uyuduğunda gördüğü rüyadan nasıl bir anda uyanabiliyor ve bambaşka bir aleme ("gerçek dünya" sandığı bu dünyaya) geçiş yapabiliyorsa, dünya hayatından ahiret hayatına da o şekilde geçiş yapacaktır. Sabit ve kararlı sandığı, oysa gerçekte Allah"ın her an yaratmasıyla ayakta duran evren, büyük bir kıyametle yok olacak ve ardından cennet ve cehennem yaratılacaktır.

Maddenin bir hayal olduğunu, mekan diye bir şey olmadığını, Allah"ın his ve vehim mertebesinde yarattığı bir dünyada yaşadığını anlayan insan, daha pek çok büyük sırra vakıf olur. İnsanların çoğundan farklı olarak, "sebepler" (yani Allah"ın yarattığı olaylar ve varlıklar) arasında boğuşmaktan kurtulur. Sebeplere ancak fiili dua olarak başvurur. Gerçekte ise her hayrın ve şerrin Allah"tan olduğunu bilir ve her işinde O"na dua edip O"ndan yardım ister. Mal ve mülk hırsına kapılmaz. İnsanların gözlerinde büyüttükleri malların ve mülklerin; örneğin görkemli evlerin, lüks arabaların, pahalı giysilerin, önemli makamların sadece birer hayal olduğunu bildiği için bunlara bir değer vermez. Bilir ki Allah bu gösterişli süsleri insanları denemek için yaratmıştır. Bunları dileğine verir, dileğinden geri alır.

Maddenin ve mekanın bir hayal olduğunu anlayan insan, Allah"tan başka herhangi bir varlıktan korkmaktan da kurtulur. Gördüğü herşey Allah"ın yarattığı algılardır ve Allah"ın izni olmadıkça hiç kimse ona bir şey yapamaz. Kendisinden çekinip-korkulmaya layık olan tek varlık Allah"tır. Bunu kavrayan insan, Allah"ın "Onlar Allah"ın risaletini tebliğ edenler, O"ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah"ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır" (Ahzab Suresi, 39) ayetiyle tarif ettiği peygamberlerin üstün ahlakına kavuşmuş olur.


ALLAH"IN BELİRLEDİĞİ SEBEP-SONUÇ İLİŞKİLERİ


Maddenin ve mekanın bir hayal olduğunu anlayan insan, diğer insanların bilmediği çok önemli bir sırrı daha kavrar: Dünyada geçerli olan sebep-sonuç ilişkileri, maddenin fiziksel özelliklerinin sonucunda veya insanlar arasındaki ilişkilerin neticesinde oluşmamaktadır. Madde bir algı olduğuna göre fiziksel bir etki sahibi olamaz. Her fiziksel etki, ayrı ayrı hayal olarak yaratılır. Örneğin atılan bir taş camı kırmaz; taşın atılması ve camın kırılması görüntüleri ayrı ayrı yaratılır. Gemileri suda yüzdüren "suyun kaldırma kuvveti" veya kuşları havada tutan "havanın kaldırma kuvveti" de birer hayal olarak yaratılır. Dolayısıyla aslında bu gibi "kuvvetler"in hepsi, gerçekte Allah"a aittir. Bu gerçeğe Kuran ayetlerinde şöyle dikkat çekilir:

Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman"dan başkası tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir. (Mülk Suresi, 19)

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 65)

Bu sırrı kavrayan müminin diğer insanlarla olan ilişkileri de, insanların çoğunun kabul ettiği sebep-sonuç ilişkilerinden farklı şekilde gelişir. Tüm insanları ve onların kaderlerini Allah yaratmıştır ve bu nedenle insanlar arasındaki sebep-sonuç ilişkileri de Allah"ın belirlediği şekilde olur. Örneğin bir ayette, Allah şu sırrı haber verir:

Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah"adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. (Maide Suresi, 105)

Eğer Müslümanlar doğru yola erişirlerse, sapanlar onlara kesinlikle zarar veremeyeceklerdir. Bu, Allah"ın bir kanunudur, ancak sadece O"nun kudretini kavrayan ve O"na layıkıyla iman eden müminler için geçerlidir. Bir diğer ayette, Allah"ın bir başka kanunu şöyle haber verilir:

Erkek olsun, kadın olsun, bir mü"min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)

Bunun gibi diğer pek çok sır, iman edenler için dünyayı bambaşka bir yere çevirir. İnkar edenler için dünya hayatı (sahip oldukları tüm mal, mülk, makam ve ihtişama rağmen) türlü sıkıntı, korku, endişe ve gerilimle dolu bir azap yeri iken, müminler için cennetin bir numunesine dönüşür.
  #25004  
Alt 25.09.2005, 13:49
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard IMAM RABBANI ( His ve VEHIM ) ALGI

... Onlar hayatın dışta olanın bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.
(Rum suresi, 6-7)

... Tümünüzün dönüşü allah"adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.
(Maide Suresi, 105)


İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olarak kabul edilen İmam Rabbani, Mektubat adlı eserinde bunu şöyle açıklamıştır:

Var olan Allah idi, onunla bir şey yoktu.

Vakta ki, saklı kemalatının zuhura gelmesini murad etti (açığa çıkmasını istedi); isimlerinden her birine bir mazhar (görünme yeri) talep etti. Ta ki, o mazhara, kemalatını tecelli ettire. Onun vücud mazhariyetini ve tevabiini ise, ademden (yokluktan) başka bir şey kabul etmedi. Çünkü... vücudun (varlığın) mukabili ve mübayini (tersi), yalnız ademdir (yokluktur).

Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, Sübhan Hak, kemal-i kudreti ile, adem (yokluk) aleminde isimlerden her bir isim için mazharlardan bir mazhar tayin etti. Ve onu, his ve vehim mertebesinde yarattı. Hem de dilediği vakitte ve istediği şekilde... Alemin sübutu (sabitliği), his ve vehim mertebesinde olup hariç mertebede değildir... Hariçte (dışarıda) dahi, yüce Vacib Zat"ın (Allah"ın) zat ve sıfatlarından başkası da sabit ve mevcud olmaya... (Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 517-18)

İmam Rabbani, bir başka mektubunda ise, tüm maddi alemin sadece vehim mertebesinde yaratılmış olduğunu bir kez daha şöyle vurgular:

Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: "Sübhan Hak"kın halkı (Allah"ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir." Bunun manası şu demeye gelir: "Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmıştır ki, o mertebede eşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur. (Mektubat-ı Rabbani, 357. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 163)

Dikkat edilirse, İmam Rabbani, bizim gördüğümüz alemin, yani tüm varlıkların "vehim mertebesinde", yani algı düzeyinde yaratıldığını özellikle vurgulamaktadır. Bu vehim mertebesindeki alemin dışında (hariçte) ise sadece Allah"ın Zatı vardır. Gerçekte bu "dışta" (hariçte) kavramı da farazi bir kavramdır; çünkü bir vehmin vücudu yoktur, hacim kaplamaz. İmam Rabbani, "eşyanın" (yani şeylerin, tüm maddelerin) hariçte bir varlığı olmadığını şöyle anlatır:

Hariçte Yüce Hak"tan başka mevcut değildir... Belki de şanı büyük Allah"ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur.... Eşya, hariçte nasıl kendisinin vücudu olmayan bir şey ise, hariçte onun gözükmesi dahi, kendi renksizliği iledir... Eğer onun için bir görüntü sabit olur ise, o vehim mertebesindedir. Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah"ın vehim mertebesindeki sanatı iledir. Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır. Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir... Onun hariçte bir nişanı yoktur ki, orada görünür ola... (Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 519)

Görüldüğü gibi, modern fizik ve fizyoloji sonucunda ulaştığımız teknik gerçekler, bizlere İslam bilginleri tarafından asırlar önce haber verilmiş bir gerçeği teyid etmektedir: Madde bir hayaldir, asıl olan ise maddeyi yoktan var eden Yüce Allah"tır.
  #25005  
Alt 25.09.2005, 13:52
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard SONUC

Kuledeki küçük adam örneği bize ilginç bir gerçeği göstermektedir:

Eğer maddenin fiziksel bir gerçeklik olarak var olduğuna inanıyorsanız, o zaman sizin gerçek bedeniniz, şu anda gördüğünüz bedeniniz olamaz.



"Dışarıda", yani zihninizin dışında, hiç görmediğiniz, hissetmediğiniz bir başka beden daha olmalıdır.

Ve bu beden, sizin şu anda gördüğünüz bedeninizden kat kat daha büyük bir "dev"dir.

Siz de, adeta bir kulenin tepesindeki kapalı bir odaya hapsedilmiş bir mahkumsunuzdur.

Bir başka deyişle, büyük ihtimalle hayatınızın başından bu yana kabul edegeldiğiniz "bedenim bu dünyanın üzerinde yaşıyor, ben de bedenimden dışarı bakıyorum" şeklindeki varsayım, hatalıdır. Böyle bir şey mümkün değildir.

Bundan daha akılcı olan sonuç ise, "kule" diye bir şey olmadığını kabul etmektir. Çünkü bunun varlığına dair hiçbir kanıt yoktur. Bize böyle bir şeyin varlığını düşündüren tek neden, maddenin varlığına olan önyargıdır.

Bu önyargıdan kurtulduğumuzda ise dünyanın gerçekte çok daha farklı bir yer olduğunu kavrarız:

Gördüğümüz ve hissettiğimiz herşey, Allah"ın bizim ruhumuza gösterdiği algılardır. Tek mutlak varlık ise, herşeyin Yaratıcısı olan, alemlerin Rabbi Yüce Allah"tır.


Göklerde ve yerde bulunanlar O"nundur; hepsi O"na "gönülden boyun eğmiş" bulunuyorlar.
(Rum suresi, 26)

Dogrusunu Allah Bilir !..

Hoscakalin
  #25006  
Alt 25.09.2005, 13:55
Benutzerbild von donpepelino
donpepelino donpepelino ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Arkadas Kuran namusum serefim

Üzerine yemin ederim ben o adamin yazilarini kirmizi latmadim ikide bir ulan elazig sen pisliksin ulan sen söylesin böylesin bana ne takiliyor arkadas.

Gercekten yemin ederim onun yazilarini kirmizilatmadim beni rahat biraksin yeter artik.

Yaptigim küfürlerde iyi birsey deyildi gine pisman oldum yüksek sekerim var rahatsizim zaten beni rahat biraksin.
  #25007  
Alt 25.09.2005, 13:56
Benutzerbild von donpepelino
donpepelino donpepelino ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard nickin kilitlenmemis?

sen pompalinejatsin?

buralari karistiriyorsun?
  #25008  
Alt 25.09.2005, 13:58
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Iste Bu senin yazdiklarin

Sünnet-i ZEVAID dir !..
Yani Peygamber in diger insanlar gibi yasadigi Hayati..
Bu Kimseyi Baglamaz

Bu yüzden Diyorum ki: Sünnet-i Hüda dan Ayiracaksin onu..

sen hala ikisini Bir Tutuyor ve diger Arkadaslarla ayni hatayi yapiyorsun..
Bu yüzden de münakasa cikiyor..

Peygamberin sakali carigi Hanimi tuvalete Gitmesi kimseyi ilgilendirmez Islam da..

Hic Bir baglayiciligi yoktur.
  #25009  
Alt 25.09.2005, 13:59
Benutzerbild von donpepelino
donpepelino donpepelino ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Anneler kutsaldir.

Benim ismimi alma agzina artik senden tiksiniyorum gercekten tiksiniyorum.

Forumu sadece izliyorum ne halt ederseniz edin yazilarini ben kirmizilatmiyorum.

Pompalinejat kirmizilatiyor yada olayi yakindan takip eden birisi.

Ortaligi karistirmak istiyor.

Aylen icin yaptigim küfürü geri aliyorum.

Birdaha benim ismimi agzina alma.

Namus Serefim ve Kurani Kerime yemin ederimki ben senin yazilarini kirmizilatmiyorum.

Belani git baskasindan bul baskalariylanda anlasamiyorsun burda.
  #25010  
Alt 25.09.2005, 14:01
Benutzerbild von donpepelino
donpepelino donpepelino ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Bana Pislik diyen birisi

Delil olmadan küfür ettimi iyi birisi oluyor ben ettimmi kötü oluyorum Enis cok komiksin gercekten.

Yemin ederimki ben onun yazilarini kirmizilatmiyorum.

Beni artik rahat biraksin forumu sadece birkac ay izleyip birsey yazmiyacagim artik.
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu