| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
#11
|
|||
|
|||
Güneş herkesin üzerine eşit doğar ama gül başka leş başka kokar
|
#12
|
|||
|
|||
Şems-i Tebrizi
ister yâr ol, ister yara; lütfun da başım üstüne, kahrın da...
|
#13
|
|||
|
|||
Şems-i Tebrizi: Yakarışa Cevap!
Aşk ehli isen sitemin cahili olma. Özledim diyorsun mektubundan. Sadece kuru bir özledim mi yazdı yanık yüreğin. Anla Mevlâna. Bu ayrılık bir dersti anlayana. Bu gam sebepti ağlamana. Nâdan olma gelir bir aşiyan göz yaşını kurulamaya. Ağlama Mevlâna’m. Karşılıksız sevgiyi yaşamak gerekiyormuş. Birini sevmenin, delice bir aşkla bağlanmanın güzelliğini yaşamanın hazan mevsimine gelmek olduğunu bilmiyordum. Meğer hayatta ne çok şey kaçırmışım… Ya ben erken geldim, ya sen çok geç kaldın vuslata… Benden çılgın bir gülüş bekleme. Acılarımla mutluyum. Mutluluk çatık kaşlıdır ve ciddidir. İkimizde fırtınaya yakalanmışız aşk nereye savurur, bilinmez. Ayrılığımız kâh asırlar kadar uzun, kâh rüya kadar kısa. Asrı, vuslata çevirmek senin yazacağın bir kelimeye bağlı. Bana öyle bir kelime yaz ki dayanamayıp, Şam’dan uçup kanatlanayım Konya’ya. Beni perişan et, pervane et, bir kelime yaz… Öyle bir kelime ki lügatlerde geçmemiş olsun. Öyle bir kelime ki daha önce kimse kimseye söylememiş olsun. Öyle bir kelime ki cehennemi söndürsün… Yaz ki gelsin ayağına kapanan turabın olsun Şems. Mevlâna’nın Şems’e cevabı tek kelime; “HAMUŞ”… |
#14
|
||||
|
||||
Insani Ates,
Degil kendi Gafleti yakar; Herkes te kusur görür, Kendisine Kör bakar; Neye bakarsan, O sana öyle bakar...... Hz.Mevlana Celalleddin Rumi.. |
#15
|
|||
|
|||
Ey gönüldas,
bir gönül yapmak gelimyorsa elinden bari bir gönül yikilmasin dilinden |
#16
|
|||
|
|||
.... devami daha güzel.
Hamuş!.. Dedi Mevlana kendisine Hamuş!… Yani Suskun!… Sustuğu yerde açıldı kapılar önüne serildi ışıltılı kelimeler kalbi duygular… Hamuş!.. dedi sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara… Karanlıklara Şems doğdu sonra… Baktı… Gördü… Adına Aşk dedi… Candan özge candan öte olana… Yaprakta tohumu damlada okyanusu gördü sonra… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sözün bittiği yerde noktanın konduğu yerde susmuştum bütün kelimelerimi. Anlatmak yormuştu nazenin bedenimi… Anlaşılamamak ise en çok yüreğimi. Sustuğu yerde anlaşılmaktı belli ki bütün derdi… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Seni anlatmayan bütün kelimeleri susmuştum. Senle başlamayan bütün cümleleri bir bir bozmuştum. Şems ol da gel karanlıklarıma doğ diye ummuştum… Umutmuşsun!.. Unutmuşum!… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Suskunluğum verilene rıza göstermekti… “İyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta” diye başlayan o tekerlemeye eşlik etmekti. İyi ve güzeli sana kötü ve çirkini kendisine seçmişti… Suskunluğun bedeli sadece bu seçimdi… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Dün’ü dünde bırakmak adına…”Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”dı. Aşk! Demiştim sonra Aşk!… Aranan bulunmuştu… Beklenen gelmişti… Aşk vardı ve ötesi çoktan unutulmuştu!… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sana da Şems diyecektim belki… Kör kuyulara atılmasaydın bütün karanlığına rağmen görecektin güneşi… Kapattın gözlerini kestin attın son yanında yeşeren düşlerini… Şems olmak kolay mıydı canı canana teslim etmeden? Kendinden geçmeden aydınlanır mıydı kör karanlıklar açılır mıydı kilit vurulmuş kapılar… Hamuş!.. Demiştim ben de kendime. Sonra “ne olursan ol yine gel” demiştim… Önce kendine sonra kendindekine. Kendini bilmekti marifet… Kendini bulmaktı meziyet… Dev aynasında değil boy aynasında seyretmekti asıl kendini keyfiyet… Sonra “ Bişrev!” dedi Mevlana… “Dinle!..” Sonra “Bişrev!” demiştim ben de!… Dinle!… Hamuş ol dinle!.. Kendin ol dinle!… Tövbe et dinle!… Affet dinle!…Ama dinle!… İlle de dinle!… Sath-ı müdafaada meşruiyet aramak senin neyine!… Dinle!.. Hataya bedel günaha kefaret biçmek senin neyine!… Dinle!.. Yenilen hakkı hukuku arşına endazeye kiloya grama grata vurmak senin neyine!… Dinle!.. Cüceler dev ayaklar baş olmuşsa cüceyle boy devle güç yarışına girmek senin neyine!… Dinle!.. Akıllar uçmuş fikirler gitmiş duygular yerle yeksan olmuşsa namus edep haya en çok da namustan edepten hayadan akıldan fikirden yoksunların eline düşmüşse konuşmak senin neyine! Sus ve dinle!.. Hamuş ve bişrev!.. Yangın yerine bak!.. Ateşten külden kordan ne var elinde!.. Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!… Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen “ben Aşk’ım” deme kimseye… Aşk gelmesin seninle dile… İncinmesin ne Mecnun ne Leyla ne gül ne de diken seninle!.. Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle… Ah u zar ederim diyorsan çekme gözüne sürme!.. Talipsen kara bahta kör talihe…Dinle! “Gel gel ne olursan ol yine gel!…” diyorsan “Hamuş!…” ol sen de… Sonra da “Bişrev!…” de en sevilene!… Ve semaya dursun yürekler Aşk’ın önünde… |
#17
|
|||
|
|||
Asık Olma ! Ask Ol !...
ASIK OLMA ! ASK OL !...
Hiç bir zaman geç kalmadınız, Kaç kere yoldan dönmüş de olsanız, Kaç kere döndürülmüş de olsanız, Dünyanın bütün günahını taşıyor da olsanız, Hayatınızdaki her şeyden kendinizi suçlu hissediyor da olsanız, Kendinizin “Yüreğiniz” tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız da Siz yine de “kendinize, yüreğinize” yürüyünüz… Hiç kimse size inanmasa da, siz kendinize inanın.. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî |
#18
|
|||
|
|||
Hz.Mevlana derki:
"Ask" ;
Topuklarindan Etine kadar islemis bir Nasirdir, ya Canin aciya aciya Adim atacaksin, yada Canini acita acita söküp atacaksin.. Her iki Yolda'da, tek bir gercek olacak; Canin cok ama cok aciyacak.. |
#19
|
|||
|
|||
|
#20
|
|||
|
|||
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı başbaşa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır.
Hz.Mevlana Hz.Mevlana'yı kıskanan biri mevlanaya mektup yazar... - Ey mevlana hristiyana gel dersin,yahudiye gel dersin,ataiste gel dersin,Dinimizde böyle birşey varmı bu nasıl bir din anlayışıdır, der... Mevlana mektubu uzun uzun okuyup düşündükten sonra arkasına şöyle yazar ve geri gönderir.. - (SENDE GEL...) ........... İki kişi sokak ortasında ağız dalaşı yaparak tartışıyorlardı. Biri dedi ki: -Bana bak!.. Ben öyle bir adamım ki, bana bir söylesen bin tane cevap alırsın!.. Oradan geçmekte olan Mevlânâ, bu sözü söyleyen adamın yanına varıp çenesi altına kadar sokularak şöyle dedi: -Ben de öyle bir adamım ki, bana bin tane söylesen bir tane dahi cevap alamazsın!.. Bir söze bin cevap vereceğini söyleyen adam, bu defa bir tane dahi cevap veremedi... |