Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Wissenschaften & Weltansichten


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #121  
Alt 07.12.2005, 22:38
Benutzerbild von wobik
wobik wobik ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 3
Standard Vor Ort Recherche bringts..;)

Ausserdem:Liest Du Fotos? Filme von vor Ort..was ist für Diche ein Beweis?
Nicht vergessen: Beweise für beide Theorien müssen gleichen Regeln unterliegen.Evolution etc. hat sehr viele Schwierigkeiten Dinge zu erklären, die für den Biblischen Bericht kein Probs darstellen.
*fg*
  #122  
Alt 09.12.2005, 08:39
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard du nimmst das ernst

Hey, ich glaube du bist selber ein Atlanter. Weil du diesen Dialog angeblich ernst nimmst:-)
Wo liegt Hyberborea? Wer sind die Lemuren, auf Lemuria?
  #123  
Alt 13.12.2005, 14:44
Benutzerbild von aboosennediyon
aboosennediyon aboosennediyon ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

in diesem forum kommen doch ganz nette sachen zusammen...aslo kann man hier nicht von sg. Hirntoten sprechen
  #124  
Alt 03.02.2006, 09:38
Benutzerbild von wobik
wobik wobik ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 3
Standard Die geheimen Zeichen von Abydos

Wer kennt Sie? War jemand dort und kann Ihre Echtheit bestätigen? Oder sind die Bilder ein fake? wer weiß zuverlässig mehr?
Hier ein Link, der sich auch mit Bildern mit dem Thema befasst:
<a href="redirect.jsp?url=http://www.paraportal.de/ftopic172.html
Freue" target="_blank">http://www.paraportal.de/ftopic172.html
Freue</a> mich auf Eure reaktionen..
*fg*
  #125  
Alt 15.02.2006, 10:51
Benutzerbild von wobik
wobik wobik ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 3
Standard Pyramiden überall;)

Sogar in China und im Meer vor Japans Küsten)
Viele von Euch kennen ja bestimmt die Pyramiden in Mexiko von den Atzteken.Aber wer denkt, das wars, der täuscht sich: Weltweit überall verbreitet, offenbar den Anfang nahm alles in Babylon: Nach neuesten Kenntnissen war der Turm von Babel auch eher Pyramidenförmig...
In China existiert offenbar sogar einen Pyramide, die Doppelt so groß wie die von Chephren ist..
<a href="redirect.jsp?url=http://www.paraportal.de/ftopic1796.html
Könnt" target="_blank">http://www.paraportal.de/ftopic1796.html
Könnt</a> ja mal einen Blick dorthin werfen.Und laßt Euch von dem Portal nicht schrecken: Es werden alle Themen behandelt, das wenigste ist Okkult-und dort muß man ja nicht hin, die Themen sind stark gegliedert für alle Interessengebiete
lg
  #126  
Alt 15.02.2006, 10:56
Benutzerbild von wobik
wobik wobik ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 3
Standard *g*

Wie wäre es mit diesem Link:
<a href="redirect.jsp?url=http://www.paraportal.de/ftopic178.html
Ansonsten" target="_blank">http://www.paraportal.de/ftopic178.html
Ansonsten</a> halte ich es lieber mit Fakten..
Spekulationen überlasse ich da lieber Threads im obigen Portal..
Übrigens: Mein Glauben, aber auch die Faktenlage durch Archäologie lassen mich die Themen durchaus Ernst nehmen..
Grundsatz: prüfet alles-und das Gute behaltet.
Da hat man bald einen guten Grundstock..
*fg*
  #127  
Alt 12.03.2006, 19:39
Benutzerbild von frankenstein
frankenstein frankenstein ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Atatürk hep Türkler"in tarih

Atatürk hep Türkler"in tarih ve coğrafyasının Orta Asya"yla sınırlı olmadığına inandı. Kimi konuşmalarında Türk tarihini Nuh Peygamber"e kadar taşıdı. Ve 1930"larda, diplomat Tahsin Mayatepek"in Türk Tarih Tezi"ne ilişkin sunduğu ilginç dayanağa heyecanla sarıldı: "Kayıp Mu Kıtası" efsanesi gerçekti ve Türkler 70 bin yıl önce, Pasifik"te batan bu kıtadan dünyaya yayılmıştı

Sadece Orta Asya kavimlerinin değil Mayalar"ın, Aztekler"in, Kuzey Amerikalı Kızılderililer"in atası da Türkler"di.

"Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk
milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk
milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef"in oğlu olan kişidir."
Atatürk 1922"de Türkiye Büyük Millet Meclisi"nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada
Türkler"in kökeni hakkında böyle diyordu. Tesadüfi bir konuşma değildi ve onun Türkler"in
kökenine ilgisinin devamı da gelecekti... Mu Kıtası neredeydi?

Mayatepek"in Churchward"dan aktardığına göre "kayıp kıta Mu" Pasifik Okyanusu"nda, Asya
ve Amerika kıtaları arasındaydı ve Avustralya"nın iki katı büyüklüğündeydi. Günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce şiddetli yer
sarsıntıları sonunda battığı öne sürülen Mu, eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre ilk insanın da anavatanıydı.

Tahsin Mayatepek kimdir?

1882"de Edirne"de doğan Tahsin Mayatepek"in babası Afyonlu Kara Ömer Vehbi Paşa, annesi
Boşnak Gülsün Hanım"dı. Aile o zamanlar Sarhoşoğulları olarak anılıyordu (bugün Mayatepek). Tahsin Mayatepek babaları gibi asker
olan iki kardeşinin, aksine tarihçi ve diplomattı. Enver Paşa"nın Sultan Vahdettin"in kızı Naciye Sultan ile olan evliliğinden olan kızı Türkan Sultan ile evlenmişti
.
Türk İnkılabının mihrabı Güneş"tir.

Atatürk"ün Türk Tarih Kurumu"nun ikinci Dil Kurultayı"nda yaptığı konuşmadan:.
"Arkadaşlar; asırlık işleri yıllara sığdıran Türk İnkılabı kendi mihrabının bizzat Güneş olduğunu bulmuştur. Tarih yolculuğunda Güneş"in ilham izlerine en çok biz Türkler tesadüf ediyoruz. Türk ırkı kültürünü öyle bir yerde buldu ki orada Güneş ona en verimli oldu. İlk yurttan ayrılmaya mecbur olan Türkler başlıca göç yolları için yine Güneş"in kılavuzluğundan istifade etti. Doğu ve batı ellerine yayıldılar; o geniş ülkelerde yüksek varlıklarının ebedi vesikalarını bıraktılar. Öz yurdumuz Anadolu"nun ilk kültürünü kuran cetlerimiz Güneş"i sembolize etti.


İlk Türk, Nuh Peygamber"in torunudur

Atatürk daha cumhuriyet kurulmadan 1922"de TBMM"nin 130. toplantısının birinci oturumunda şunları söylemişti: "Efendiler, bu insanlık
dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin
yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Efendiler bu derinliği isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin ölçektir.
Bu ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef"in oğlu olan kişidir.

Atatürk"ün Türklük şiiri

Çeşitli kaynaklarda Atatürk"ün 1905"te Sinop"ta yazdığı belirtilen Beşike Hadisesi başlıklı şiir, onun bilincinde henüz 24 yaşındayken yer etmiş Türklük duygularını gözler önüne seriyor:
"Gafil, hangi üç asır, hangi on asır / Tuna ezelden Türk diyarıdır. / Bilinen tarihler söylememiş bunu / Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, / Dinleyin sesini doğan tarihin, / Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak / Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin. / Asya"nın ortasında Oğuz oğulları, / Avrupa"nın Alpleri"nde Oğuz torunları / Doğudan çıkan biz / Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz / Türk sadece bir milletin adı değil, / Türk bütün adamların birliğidir. / Ey birbirine diş bileyen yığınlar, / Ey yığın yığın insan gafletleri / Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, / Hakikat nerede?"

Atatürk dedeme çok inanıyordu

Tahsin Mayatepek"in torunu Osman Mayatepek dededesi ve babası Hüveyda Bey gibi diplomat.
Peru Fahri Başkonsolosu. Ama özellikleri bununla sınırlı değil; Osmanlı İmparatorluğu"yla Türkiye Cumhuriyeti arasında köprü gibi duruyor.
Vahdettin"in birinci kuşak torunu olan Osman Mayatepek"in büyükannesi Enver Paşa"nın kızı, dedesi ise Atatürk"ün en güvendiği dostlarından.
Tarihin bir ironisi; Osman Mayatepek, Çırağan Sarayı"nın bahçesinde bize dedesini ve tıpkı Mu Kıtası gibi gizemli bir şekilde kaybolan raporlar hakkında bildiklerini anlattı.


<a href="redirect.jsp?url=http://www.turktarih.net/modules.php?name=News&file=article&sid=14
" target="_blank">http://www.turktarih.net/modules.php?name=News&file=article&sid=14
</a>
  #128  
Alt 12.03.2006, 20:18
Benutzerbild von frankenstein
frankenstein frankenstein ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Batık Mu kıtası

Vaybe! bilmedigimiz cok sey varmis.
------------------------------------------------

Batık Mu kıtası ve Mu uygarlığı hakkındaki bilgilerin çok büyük bir bölümü, 19. yüzyılda yaşamış olan İngiliz araştırmacı James Churchward"ın incelemeleri neticesinde gün yüzüne çıkmıştır. İngiliz silahlı kuvvetlerinde albay olan Churchward, 1880"li yıllarda Hindistan ve Tibet"te görevle bulunduğu sıralarda bu kıta hakındaki ilk bilgileri edinmiş, emekliliğinden sonra da Orta Amerika"da araştırmalarını tamamlayarak bu batık uygariık hakkında beş eser yazmıştır.

Churcward"ın kaynakları, Batı Tibet"te bir mabette, bu mabedin başrahibi tarafından kendisine verilen "Naacal Tabletleri" ile, Amerikalı Jeolog William Niven"in 1921-23 yılları arasında Meksika"da ortaya çıkardığı tabletler olmuştur.

Bilim dünyası, gerek Churchward"ın ortaya çıkardığı Mu uygarlığının, gerekse bir diğer batık kıta olan Atlantis"in varlıklarını kuşkuyla karşılamaktadır. Ancak yine bilim dünyası, bu iki kıtanın battığı öne sürülen tarih olan 12 bin yıl önce dünyada büyük bir jeolojik olayın yaşandığını onaylamaktadır. Kaldı ki, dünyanın hemen her yerindeki kavim ve milletlerin tufan efsaneleri de, büyük bir felaketin yaşandığını doğrulamaktadır ve bilim dünyası ister kabul etsin, ister etmesin, Mısır, Maya kalıntıları, Paskalya adası uygarlığı gibi ~ugün nasıl ortaya çıktıkları izah edilemeyen birçok eser bu batık kıta uygarlıklarının varlığı ile mantıklı izahlara kavuşabilmektedir.

Evrim kuramları ve genel bulgulara göre, günümüzden 200 ile 500 bin yıl önce iki ayağı üzerinde dik olarak durabilen "Homo Erectus" yerini, düşünebilen insan "Homo Sapiens"e bırakmıştır. Homo Sapiens"in ortaya çıkış tarihini 200 bin yıl önce olarak kabul etsek dahi, o günden bu güne kadar insanoğlunun sadece günümüz uygarlığını yaratmış olduğunu düşünmek, insanlık adına büyük bir bencilliktir. 200 bin yıl önce dünyaya gelen ve uzmanlarca beyin ağırlığı ve düşünme kapasitesi günümüz insanı ile aynı olarak kabui edilen Homo Sapiens, ne olmuştur da, 194 bin yıl bekledikten sonra, günümüzden 6 bin yıl önce birden bire dev adımlar atmaya karar vernıiştir? Nitekim, günümüz bilim çevreleri, tekerleğin ve yazının ancak M.Ö. 4 binlerde bulunduğunu öne sürnıektedir.

Ancak, dünyanın geçirdiği tufan felaketi nedeniyle çok az belge ve bulgunun kalmış olmasına rağmen, bu belge ve bulgular, insanoğlunun dünya üzerindeki uzun geçmişinde, günümüz uygarlığının dışında en az bir büyük uygarlık daha yaratmış olduğunu ve hatta bugünkü uygarlığın temellerinin de bu eski uygarlıkta atıldığını ortaya koymaktadır.

James Churchward 1883"de, Batı Tibet"te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün yüzüne çıkarttı. Tibet"te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğruitusunda Tibet"teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet"te bir manastıra düştü. Bu manastırın, "Büyük Rahipler Kardeşliğinin" önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward"a, günümüzden 15 bin yıl önce yazılmış "Naacal Tabletleri"ni gösterdi.

Rishi"nin Churchward"a, binlerce yıldır sır olarak saklanan tabletleri niçin gösterdiği bilinmiyor. Ancak, kendisi de bir inisiye olan Rishi"nin, başka kanallardan da olsa Ezoterik doktrini bünyesinde yaşatan bir diğer kardeşlik örgütüne, Masonluğa üye olan Churchward"ı kendisine yakın bulduğu ve bazı sırların batı dünyasına açıklanması zamanının geldiğine inandığı tahmin ediliyor.

Rishi, bu düşüncelerle Churchward"a iki yıl boyurıca üstadlık yaptı ve sadece büyük rahiplerin bildiği, Naacal Tabletlerinin yazıldığı ölü dili kendisine öğretti.

Naacal dilini öğrenen ve tabletleri inceleyen Churchward, bu tabletlerin ışığı doğultusunda batık kıta Mu ve uygarlığııtın izlerine rastlamak umuduyla 50 yıl süren araştırnıa gezilerine başladı.

Pasifik okyanusundaki hemen bütün adalarda, Sibirya ve Orta Asya"da, Avusturalya"da, Mısır"da incelemeler yapan Churchward"a yeni nur kaynağı Meksika"da parladı. Amerikalı Jeolog William Niven, 1921-23 yılları arasında Meksika"da yaptığı kazılarda, 11.500-12.000 yıl önce yazıldıkları saptanan 2600 dolayında tablet buldu. Bu tabletlerdeki yazılar ne Niven tarafından, ne de tabletler üzerinde uzun bir inceleme yapan Carnegie Enstitüsü uzmanlarından Dr. Morley tarafından okunamadı. Tabletlerin varlığını duyan Churchward Meksika"ya gitti ve Tibet"te öğrenmiş olduğu Naacal diliyle yazılı olduklarını ispatladığı Meksika tabletlerini çözmeyi başardı. Tibet tabletlerinde eksik kalan bilgilerini Meksika tabletleri ile tamamlayan Churchward, batık uygarlık Mu hakkında büyük"yankılar getiren eserlerirıi yazdı.

Churchward ve Niven"in bulguları, Mu kıtasının bugünkü Pasifik okyanusunun oldukça büyük bir bölümünü kapladığını, Hawaii, Haiti, Fiji, Paskalya adaları ile diğer Polonezya adalarının bu batık kıtadan artakalan parçalar olduklarını ortaya koydu. Danimarkalı araştırnıacı ve yazar Eric Von Daniken de, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan bu adalar kültürlerinin şaşılacak derecede benzediğine işaret ediyor. Churchward"a göre Mu kıtası, doğudan batıya 8 bin kilometre, kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda dev bir ada kıtaydı. Naacal tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu öne sürnıektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu; zaman içerisinde tüm dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluţturmuţtur.

Mu uygalığının kolonileştirdiği ve daha sonra bağımsızlaşarak birer imparatorluğa dönüşen en önemli iki devlet, Atlantis ve Uygur İmparatorluklarıdır (8). Ayrıca, bugün Antik Mısır, Çin, Hint ve Maya uygarlıkları diye bilinen uygarlıkların kökeninde de Mu uygarlığı yatmaktadır.

Mu uygarlığının ne zaman başladığı bilinmiyor. Naacal Tabletleri ve Meksika"da bulunanlar bu konuda aydınlatıcı olamadı. Ancak tabletler, Mu"nun kolonileşme ve uygarlığinın temelini oluşturan dinini yayma aşamasına 70 bin yıl önce geçtiğini gösteriyorlar.

15 bin yaşında oldukları belirlenen Naacal Tabletleri evrenin başlangıcı ve ortaya çıkışı konusunda ayrıntılı öngörüler kapsamakta. Bu tabletlere göre, evrenin başlangıcında sadece ruh vardı. Daha sonra bu ruhtan, bir kaosun hakim olduğu uzay var

oldu. Zamanla kaos yerini giderek düzene bırakmaya başladı ve uzaydaki şekilsiz ve dağınık gazlar biraraya geldi. Bu gazlar, güneş sistemlerini ve gezegenleri oluşturmak için katılaştı. Katılaşma sırasında önce hava, sonra su oluştu. Sular dünyayı kapladı. Güneş ışıkları tıavayı ve suyu ısıttı. Bu ışıklar ve toprak altındaki ateş, üzerinde su bulunan toprakları yiikseltti ve bunlar açık toprak oldu. Güneş ışıkları suyun içinde ve balçıkta kozmik hayat yumurtalarını (Rna-Dna) oluşturdu. İlk hayat sudan ç~ktı ve tüm yeryüzüne yayıldı.

Günümüzde geçerli evren ve yaşamın oluşumu teorilerine bu denli benzerlik tesadüf olamaz. Zaten, en az 70 bin yaşında olan bir uygarlıktan daha farklı bilgiler ummak da saçmalık olur. Mu uygarlığının ulaştığı seviyeyi gösternıe açısından bir başka kaynaktan yararlanalım. Günümüzden 3 bin yıl önce yazılmış Mahabharata"da, uzak geçmişte insanoğlunun kullandığı bir silah tarif ediliyor: "Dumansız bir ateşin ışıltısına sahip olan ve alevler saçan bir mermi atıldı. Birden heryer karanlığa gömüldü. Daha sonra, gözleri kör eden bir ışık ve kulaklan sağır ederı bir gürültü çıktı. Ardından meydana gelen büyük ısıda sular buharlaştı. Filler, atlar, insanlar bir anda kavruldn. Ağaçlar tamamerı yandı. Heryer yeniden aydınlandığında koca ordudan geriye sadece bir avuç kül kalmıştı"...

Bu efsane, atalarımızın ulaştığı uygarlık düzeyinin yanısıra, onların dünyasının da bugün olduğu gibi, barıştan yana pek nasibini almadığını gösteriyor.

Mahabharata efsanesi ve Sodom ve Gomora"nın yokoluşu gibi diğer bazı efsaneler, Atlantis ve Mu kıtalarının batışı teorilerinden birisini destekler niteliktedir. Ancak bu konuya daha sonra değinileceği için şimdi, Mu uygarlığının yönetiliş biçimine ve bunun aracı olan ilk tek Tanrılı dine, "Mu Dini"ne göz atalım.

Mu uygarlığı bir imparatorluktu ve imparatorlann ünvanı, güneşin oğlu da denilen "Ra Mu" idi. Mu imparatorluğunun bir diğer adı da "Güneş İriıparatorluğu"ydu. Mu dilinde "Ra" kelimesi, giineş anlamına geliyordu. Mu"nun kolonisi olan Mısıi da da

güneş tanrıya "Ra" adı verilmiştir. Ayrıca, kökleri Mu uygarlığına kadar uzandığı sanılan Japonya"da da imparatorun ünvanı "Güneşin Oğlu" dur. Bunun yansıra eski Maya ve İnka uygarlıklarında da krallar aynı ünvanı kullanmışlardır.

İmparatorun altında, hem bilim adamı hem de rahip olan "Naacaller" bulunuyordu ve burılar yönetici sınıfı teşkil ediyordu. "Kutsal Sırlar Kardeşliği"nin üyesi olan Naacaller"in tüm dünyaya yaymış oldukları "Mu Dini", belki de insanlığın tanıdığı ilk tek Tanrılı dindi. Naacaller bu dini, sıradan insanlara, anavatan ve koloniler halklarına anlatırken, anlaşılması daha kolay olan semboller dilini kullanmayı tercih ediyoriardı. Bu sembollerin Ezoterik anlamlannı sadece inisiye edilmiş kardeşler ve imparator Ra-Mu bilmekteydi.

Naacaller"in sembolleri daha çok geometrik şekilleri kapsıyordu. Alaacal öğretisi, evrenin ortaya çıkışında en önemli görevin Tannnın geometri ve mimarlık vasıflarına düştüğünü öngörmektcydi. Mu dinine göre Tann o kadar kutsal bir varlıktı ki, doğrudan ağıza alınamazdı. Bir sembol vasıtasıyla ifade edilmezse, sıradan insanlar tarafından idrak edilemezdi. İşte bu Yüce Varlığın sembolü, Güneş yani "Ra" idi. Tanrının güneş olduğu iddiasındaki tüm saptırıimış iddialann ve güneş kültü diye nitelendirilen inamşların kökeninde yatan olgu budur.

Naacal öğretisinde Güneş doğrudan Tann değil, onun birliğinin ve tekliğinin kitleler tarafından daha iyi anlaşılması için seçilmiş olan bir semboldü. Sembollerin kullanılmasındaki bir diğer amaç da, belirli ifade tarzlannın kalıplaşmasını önlemek ve gelişmeler doğrultusunda sembollere yeni anlamlar yükleyerek, dinin bağnazlıktan ve doğmalardan kurtulmasını sağlamaktı. Ancak, uygarlık çöküp, ana kaynak yok olunca, zaman içinde bu sembollerin kendileri putlaştı ve çok tanrılı dinlerin doğmasına neden oldu.

Semboller vasıtasıyla tek Tanrıya tapınımı öğreten dinin büyük rahibi, dolayısıyla kutsal kardeşlik örgütünün de başı, Ra Mu"nun kendisiydi. Ancak imparatorun hiçbir Tanrısal kişiliği

yoktu ve sadece konumu nedeniyle, sembolik olarak "Güneşin Oğlu" ünvanını taşıyordu.

Naacal kardeşlerinin, öğretilerini yaydıkları ve yeni üyeleri inisiye ettikleri mabetler, kıtanın her yerine ve kolonilere dağılmış vaziyetteydi. Dev blok taşlardan yapılan bu mabetlerin damları yoktu ve bunlara "şeffaf mabetler" deniliyordu. Güneş ışıklarının inisiyeler üzerine doğrudan ulaşması için mabetlere dam yapılmıyordu. Bu da bir tür semboldü ve Ezoterik anlamı, Tanrı ile insan arasında hiçbir engel olamayacağı şeklindeydi. Günümüz Masonluğunda da aynı sembol kullanılmakta ve Mason mabetlerinin tavanları, sanki üstü açıkmış gibi, gökyüzünü sembolize eder biçimde düzenlenmektedir.

Mu dini sembollerinin en önde geleni, ".Mu Kozmik Diyagramı"dır.



Bu diyagramda, tam merkezde bulunan daire Güneşin, "Ra"nın, yani tek Tanrının kollektif simgesidir. Üçgen içindeki daire, tanrının gözünün daima insanların üzerinde olduğunun, içiçe geçmiş iki üçgen, iyiliğin ve kötülüğün birarada bulunduğunun simgesidir. Bu üçgenlerden yukarı dönük olanı iyiye, yani Tanriya ulaşmayı, aşağı bakanı ise yeniden doğuş yasası uyarınca geriye dönüşü remzeder. Her ikisinin birarada oluşturduğu altı köşeli yıldız, adaletin sembolüdür. Ayrıca bu yıldızın herbir ucu bir fazileti remzeder ve insan ancak bu faziletlere sahip olunca Tanrıya ulaşabilecektir. Altı köşeli yıldızın dışındaki çember, dünyadan başka alemierin de bulunduğunu, bunun dışındaki 12 fisto ise, insanın uzak durnıası gereken 12 kötü eğilimi simgeler. İnsan ruhu, diğer alemlere geçmeden önce, bu 12 dünyasal kötü eğilimden kurtulmak zorundadır.

Aşağı doğru inen sekiz şeritli yol ise, ruhun Tanrıya ulaşması için tırrrıanması gereken aşamaların ifadesidir. Ruh, en alt kademeden, cansız varlıktan mükemmele, yani Kamil İnsan"a ulaşmak zorundadır.

Naacal mabetlerinde ay, bir sembol olarak güneşin hemen yanında yer alır. Hem baba, hem ana olan Tanrının eril sembolü güneş ise, dişil sembolü de ay"dır. Kozmik diyagram üzerinde de görüleceği gibi üçgerıin ve üç sayısının Naacal öğretisindeki yeri büyüktür. Üç sayısına verilen önem Mu kıtasının kendisinden kaynaklanmaktadır. Mu kıtası üç parçadan oluşmuş, ve aralarında ~lar boğazların bulunduğu adalar topluluğudur. Bu nedenle üçgen, hem Mu kıtasını, hem de, Tanrının eril ve dişil yönleri ile onlardan südur eden İlahi Kelamı, yani evreni simgeler. Üçgen içindeki göz, ana kaynağın, yani Tanrının, varlığını insan üzerinde daima hissetfirdiğini, bir biçimde onu gözlediğini remzeder. Bu sembol, Osiris iIe önce Atlantis"e buradan Hermes ile Mısır"a, Mısır"dan Yunanistan"a ve nihayet günümüzde Masonluğa kadar ulaşmıştır.

Birçok sembol gibi, Ezoterik Sırlar Öğretisinin üyelerini kabul ettiği inisiasyon törenlerinin kökeni de, Mu Naacal okulundadır. Değişik örgütlenmeler vasıtasıyla "günümüze kadar ulaşmış bu inisiasyon töreninde aday, uzun bir hazırlık ve soruşturma döneminden sonra, layık görülmesi halinde kardeşliğe kabul edilirdi. Naacal kardeşlik örgütüne üyelerin seçilerek âlındıkları dışında, kabul töreni ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamakta. Ancak, Naacal kardeşliğinin son durağı olarak da kabul edilebilecek Mısır"ın Hermetik kardeşliğine kabul töreninin Naacaller"in uyguladıkları törenden daha farklı olduğunu varsaymak için hiçbir neden yok. Bu törenin ayrıntılarına Mısır uygarlığını incelerken dönüleceği için, şimdi Naacal öğretisinin diğer kavramlarına geri dönelim.

Mu dininin dört temel kavramı vardır:

Tanrı tektir. Herşey ondan varolmuştur ve ona dönecektir.
Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.
3- Ruh, mükemmeliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.

4- Mükemmeliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir.

Naacal öğretisine göre, Tanrı, sevginin ta kendisidir ve tüm evreni de sevgi üzerine kurrrıuştur. Ancak bu evrensel sevgiyi kavrayabilecek vasıfta olan ruhlar ona geri dönebilecek yeterliliktedir. Bu vasıflara sahip bir insan olabilmek ancak Naacal kardeşi olmakla ve kardeşlerin de öğretiyi derece derece sindirmeleri ile mümkündür. Naacaller, yalnızca üstad rahiplerin bu aţamaya ulaţabileceklerini kabul ederler.

Naacal öğretisinin bir diğer temel dayanağı, Tanrısal Nurdan çıkmış olan dört temel gücün kainatı kaosdan düzene geçirmiş oldukları teorisidir. Tanrının kendi asli nitelikleri olarak kabul edilen bu dört temel güç, "dört büyük inşaatçı", "dört büyük mimar", "dört büyük geometri üstadı" olarak adlandırılır. Bu dört temel eleman, ateş, yel, su ve toprak"dır .

Semavi dinlerin doğuşu ile bu dört temel eleman, "dört baş melek" olarak adlandırılmışlardır. Naacaller bu dört temel gücü gamalı haç ile sembolize etmişlerdir. Jeolog Niven"in bulduğu tabletler üzerinde rastlanan bu haçlardan, kollanının dördü de aynı uzunlukta olanının dört gücün eşitliğini, uçları kıvrık gamalı haçlardan ağızlarr sola dönük olanların iyiliği, sağa dönüklerin ise kötülüğü simbelediklerini görüyoruz. Bu konular üzerinde derin araştırmalar yapmış olan Hitler"in, imparatorluğuna sembol olarak ucu sağa dönük gamalı haçı seçmiş olması bir tesadüf değildir. İsa"nın da öğretisinde kullandığı haç sembolü aynı kaynaktan, Mu"dan gelmektedir.

<a href="redirect.jsp?url=http://muratag.tripod.com/mu.htm
" target="_blank">http://muratag.tripod.com/mu.htm
</a>
  #129  
Alt 12.03.2006, 21:47
Benutzerbild von frankenstein
frankenstein frankenstein ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Meraklisina!

<a href="redirect.jsp?url=http://tdkkitaplik.org.tr/tzk/tk010101.pdf
" target="_blank">http://tdkkitaplik.org.tr/tzk/tk010101.pdf
</a>



<a href="redirect.jsp?url=http://tdkkitaplik.org.tr/tezler.asp" target="_blank">http://tdkkitaplik.org.tr/tezler.asp</a>
  #130  
Alt 13.03.2006, 18:52
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard yaw Frankenstein

bizim insanimizdan cok sey beklemiyormusun? HipHip-Pop-baldir bacak konular varken...Insallah yaniliyorumdur.

Batik MU kitasi hakkinda hayatimda ilk defa burada birseyler okudum.. ki ben! Gizehte Cheopsta dolasmis adamim!..allah allah neler varmis yaw..devam edecegim arastiracagim..
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu