Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #2151  
Alt 22.02.2007, 01:23
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard o siteden alinmasi önemli degil

dikkatini cektiyse ve yine milliyetcilik takintin ortaya cikmadiysa video youtube dan alinmistir..herhangi baska bi sitedende alinabilirdi
  #2152  
Alt 22.02.2007, 01:27
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Paket Kenyada Kapatildi

onlar anlar ne demek oldugunu heheheh
  #2153  
Alt 22.02.2007, 01:32
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard basina tas yagsa

türklerden ve türkiyeden bileceksin..tarihi saptirmakta iyisin bakiyorumda..eee ne de olsa hepiniz ermenisiniz degilmi
  #2154  
Alt 22.02.2007, 01:43
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!

Yorumsuz


Mesleki değerlere çok özen gösteren meslektaşımız Murat Ongun’un Habertürk’te bayrak, Kuran ve silah üstüne yemin ettiren hasta adamla konuşmasını izlerken düştüğü dehşeti yüzünden okuyorum. Sanırım Türk anadan, Türk babadan doğmuş, soyunda dönme olmayan Türkoğlu Türk olduğunu iddia eden bu hasta, Türkiye’de aradığı ölçüleri bulmakta çok zorlanacağı için, muhtemelen DNA testinden Türk çıkan Avustralyalı ırkçı kadın politikacı Pauline Hanson’u bundan sonraki yemin törenlerine çağırmak zorunda kalacaktır.

Irkları ayırmanın sonu yok. Bir ulus faşizmin kuyusuna bir kez düştü mü bir daha çıkması için korkunç bir bedel ödemesi gerekiyor. Bu günlerde hafızalarımızı tazelesek uçurumun neresinde durduğumuzu görebiliriz diye umut ediyorum. 60 milyon insanın ölümü ile sonuçlanan 20 yüzyıl Faşizm ve Hitler tarihine bir göz atalım.

1925 Hitler’in ırkçı, Musevi ve sol karşıtı ve sadece Aryan ırkını master ırk kabul eden, Çingeneleri, Slavlar’ı ve Museviler’i yok etmeyi kabul eden kitabı Kavgam yayınlandı. Türkiye’de 1939’dan beri her yıl ortalama 10 bin adet satılan Adolf Hitler’in Kavgam isimli kitabı geçen sene on beş gün içinde 31 bin adet satmıştı. Rahip Santoro’nun katilinin hayran olduğu kitap ve lider...

Bu korkunç ideolojinin yok etmeye yemin ettiği insan grupları çingeneler, solcular, sakat çocuklar, Museviler, politik muhalifler, eşcinseller ve Slavlar’dı.

1926, 16 Temmuz’da Bavyera’da Çingeneler’le mücadele kanunu kabul edildi. Hitler antik Roma’daki uygulamayı güncelleştirmiş, işsiz çingeneleri kamu güvenliği için polise kayıt ederek çalışma kampına gönderen uygulamayı başlatmıştı.

Nisanda Almanya Çingeneleri ile mücadele Merkez Ofisi kuruldu. Roma tarafından yolcuların kimlik kartı olmaksızın seyahat eden 16 yaş ve üstü yolcuların gözaltına alınıp iki yıl rehabilitasyon kamplarında tutulmasına karar verildi.

Alman faşistleri ırkları ayırarak beyaz tenli sarışın mavi gözlü Kuzey Avrupalılar’ı ırkların lideri ilan ettiler.

1939’da Naziler ilk gizli planlarını yaptıklarında hedef engelli çocuklardı. Onları çocuk kliniklerine taşıyarak açlık veya aşırı doz ilaç nedeniyle ölmelerini sağladılar. 1939’da beş bin Alman bebek, çocuk ve genç insan bu yolla öldürüldü.

Savaş sonunda ise tam iki yüz bin engelli insan ötenazi programı adı verilen bu yöntemle öldürülmüştü.

Üç milyon Sovyet savaş esiri Alman Einsatzgruppen (gezici ölüm birlikleri) tarafından öldürüldü. Savaş sonunda aynı birlik tarafından her bin Ukraynalı’dan onu öldürülmüştü.

Hitler döneminde beş bin din adamı inançları nedeniyle öldürüldü.

Savaş sonunda bir milyon Alman politik muhalif Naziler tarafından öldürülmüştü.

1939 yılında bütün dünyada 16 milyon altı yüz bin Musevi vardı. Savaş sona erdiğinde Musevilerin üçte ikisi (on bir milyonu) Naziler tarafından yok edilmişti.

Savaş bittiğinde yarım milyon eşcinsel Naziler tarafından öldürülmüştü.

Avrupa’da yaşayan toplam çingene nüfusunun yüzde seksenini yok eden Hitler’in kaç çingene öldürdüğü hálá bilinemiyor sadece 250 bin ile bir milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.

14.02.2007
  #2155  
Alt 22.02.2007, 02:04
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

(yukarıda ki makale Ayşe Önalındır.)



ASLI TUNÇ

Ekranda uluyan kurtların sonu mu?

Kurtlar Vadisi her ne kadar şoven milliyetçilik ve ırkçılık mesajları verse de ve her ne kadar hukuk dışı çözümleri savunup şiddeti yüceltse de dizinin yasaklanması demokrasi savunucularının ağzında kötü bir tad bıraktı adeta. Yaşam karşısında ilkeli bir duruşa sahip pek çok insanın kanısı, içeriğe karşı çıkmanın sonucunun sansür olmaması gerektiği yönündeydi. Bu dizi, geçen hafta toplumu ortadan ikiye yaran konular listesine (ki bu liste hayli kabarık) ilk üç sıradan girdi ve üzerinde çok yazılıp çizildi. Benim de niyetim söylenenlerin tekrarı değil. Ancak bu kutuplaşan tartışmada benim görebildiğim sadece iki isim sağduyulu bir yurttaş protestosundan dem vurdu. Bunlardan ilki 9 Şubat tarihli Radikal’de Haluk Şahin’in “Kurtlar Vadisi’ni Kim Durdurabilir?” adlı köşeyazısı diğeri ise Murathan Mungan’ın kendi sayfasından (murathanmungan.com/monthly/) okunabilecek kanımca olağanüstü güzellikteki “Sivil İtiraz Adına Suya Atılan Taş” adlı yazısı.

Bu iki yazı da öz olarak aynı temaya vurgu yapıyor. Bireyler protesto güçlerini kullanarak karanlık gördüğü, faşizan mesajlar üreten, şiddeti allayıp pullayan dizilere reklam veren ürün ve hizmetleri boykot etmeli. Bu tavır, reklam gelirleriyle ayakta duran ticari bir mekanizmayı kıskıvrak yakalamak demek. Bireyler bu malları kullanmadığı gibi bunun nedenlerini her platformda afişe etmeli ve sivil toplum örgütleri basına ilan vererek, ünlü kişilerden yardım alarak diğer pek çok tüketiciyi bu harekete davet etmeliler. Demokratik toplumlarda sansür yerine başvurulan yollar bunlardır. Murathan Mungan “akıtılan bunca kanı aklayacak deterjanların, katil eli yıkayacak sabunların henüz bulunmadığını unutmayalım” diye yazıyor. Ne kadar doğru. Tek tek yurttaşlardan öte bu kanlı oyunun parçası olmak istemeyen vicdanlı şirketlerin ve kurumların varlığını da unutmamak gerek. Reklamverenlerin bir kısmı bu karanlık derin devlet portresinin parçası olmak istemeyeceklerdir. Bu duyarlı ve sağduyulu kuruluşlar demokrasilerde yüceltilir ve halk tarafından ödüllendirilir.

Biz ne yazık ki, bu ülkenin protesto ve demokratik tepki kültürü olmayan vatandaşları olarak hep güce itaat etmeyi tercih ediyoruz. Haksızlıklar karşısında topluca sesimizi yükseltmekten ürküyoruz. Bu, kuşkusuz eğitim ve aile yapısına uzanan derin bir yara. Ancak toplumca hukuka olan güvenimizin zayıfladığı bu noktada sivil protestoların devreye girmesi ve hukukun işletilmesi için de itici güç olması tek çıkış yolu görünüyor.

Sadece eli kanlı dizilere değil, cinsiyet ayrımcısı yayınlara, çocukları cinsel nesne gibi gösteren reklamlara da verilecek en sert yanıt bu malları kullanmamak ve çevrenizdekileri bu doğrultuda örgütlemektir. Zaten emin olun, bugün ekrandan kalkan ırkçı diziler yarın başka adlarla ve farklı bir kadroyla geri dönecektir. Sansür bu ürkütücü atmosferin dağılmasını sağlamayacağı gibi yazar ve aydınları hedef gösteren ırkçı websayfaları, faşist örgütlerin YouTube’daki tehdit içeren, kin ve nefret yayan videoları ve “Ya Sev Ya Terket” sloganıyla yayın yapan şoven gazeteler hala varlıklarını sürdürebilmektedir. Sonuç olarak bu dizinin ortadan kalkmasını destekleyenler bile bu çaresizliğin tam orta yerindedir.

Mungan sivil itirazın “sudaki halkalar gibi yayılıp genişleyeceğini, bize yalnız olmadığımızı, birbirimize yaslandığımızda milyonlar ettiğimizi öğreteceğini” umuyor. Bu umudu en son Hrant Dink’in ardından sessiz ama dev bir güç olarak yürürken de hissetmedik mi?



19 Şubat 2007, Pazartesi
  #2156  
Alt 22.02.2007, 02:31
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

Faşizm!

Kuvayi Milliye Derneği Antalya şubesi üyeleri yemin töreninde. Yanda, Mersin şubesinin pankartı.

Devlet artık kendi muhafazası için yarattığı canavarı kontrol etme becerisini yitirdi. İşte bu yüzden bugün, karşı karşıya olduğumuz olgunun adının faşizm olduğunu söylemek gerekiyor. Zaten garip ama, Türkiye"ye faşizm gelecek idi ise eğer, o da herhalde devlet eliyle gelecekti.

Hemen her yerde milliyetçilik konuşuluyor. Sanki yeni bir şey keşfedilmiş gibi bir hava var. Televizyon kanalları, gazete köşeleri, milliyetçilik temasına teslim olmuş durumda. Oysa artık içinde yaşadığımız siyasal dinamikler daha ziyade faşizmden söz etmeyi gerektiriyor. Neden mi? Çünkü Türkiye"de bugün içinde bulunduğumuz ortam, 1920"ler Almanya"sına çok fazla benziyor. Bu benzeşmenin ana hatlarını iki nokta ile ele almak mümkün: İlk olarak milliyetçiliğin etnik bir temelde ele alınması, ikinci olarak da paramiliter örgütlenmelerin önü alınamaz bir şekilde yükselişe geçmesi. Aşağıda bu noktaları açıklayacağım: Öncelikle, bugün gündemde olan milliyetçilik Türkiye"ye sahip çıkacak olanların etnik Türkler oldukları iddiası ile arz-ı endam ediyor.

Ekranlar "Türkiye Türklerindir" diye bağıran insanlarla dolu. Bu biraz da milliyetçiliği "tahlil etmeyi" programlarına milliyetçilik tellalları çağırarak onlara milliyetçilik propagandası yaptırmak ile karıştıran televizyon programlarından kaynaklanıyor. "Milliyetçiliğin tahlilini en iyi milliyetçiler yapar" gibi bir varsayımdan yola çıkan, son derece yanlış bir düşünce ile karşı karşıyayız. (Bana yıllar önce "Türkiye"de faşizm çalışırsan sana faşist derler" diyen bir hocamı burada saygıyla anıyorum). Doğal olarak, milliyetçilerin karşısına bir adet de "karşı görüş" bulunsun diye çıkarılan demokratlar, Yıldırım Türker"in yazdığı gibi bir tarafına oturdukları "hileli tahterevallide" "havada kalıp çırpınan olmak" durumunda kalıyorlar. (Radikal İki, 11 Şubat 2007). Vatan haini durumuna düşmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmak da cabası. Aslında Türkiye hiçbir zaman sadece Türklerin olmadı. Ama bugünkü ortamda bunu söyleyene meczup muamelesi yapılıyor. Bu toprakların barındırdığı çeşitliliği en veciz şekilde anlatmayı becerebilenlerden biri de sevgili Hrant Dink idi. Ortalığı kasıp kavuran milliyetçilik ona bu topraklarda yaşamayı çok gördü. Almanya"da 19. yüzyılın sonunda, yani Nasyonel Sosyalist Parti"nin oluşmasından 20-30 yıl önce, ilk olarak Yahudileri ve Polonyalı göçmenleri daha sonra da başka toplulukları hedef alan bir ayrımcılık vardı. Etnik farklılıklara vurgu yapılarak politika üretiliyordu. 1880"lerde, Berlin Üniversitesi"nde yaptığı konuşmalar ile bilinen tarihçi Heinrich von Treitschke, Yahudilerin "Almanya"nın talihsizliği" olduğunu söyleyebiliyor, Göttingen Üniversitesi profesörlerinden de Lagarde ismi ile bilinen Paul Bötticher ise Yahudilerden enfeksiyona neden olan "mikroplar" olarak söz edebiliyordu. Nazi partisinin sembolü olan, varlığı çok eskilere giden gamalı haç figürü, yine bu dönemde oluşan ve adına Hammer toplulukları denen mahalli milliyetçi örgütlenmelerin içinde kabul görmeye başlamıştı. Bu toplulukların yayınevi, Musevi karşıtı "akademik" kitaplar basıyor, dergileri "Der Hammer", Hıristiyan isimlerin ve geleneklerin Alman olanlar ile ikame edilmesi yönünde propaganda yapıyordu. Kendilerini "milliyetçi" olarak takdim eden bu tür topluluklar bilimsel bir eda ile sundukları ırkçı politikalar ile Almanya"da yaklaşmakta olan faşizmin ayak sesleri idiler. 1920"ler Almanya"sında bu tür topluluklar, şiddet eylemlerine girişen paramiliter çetelerin düşünsel arka planını ve söylemlerinin temelini oluşturuyordu. Paramiliter çeteler, bugünün Türkiye"si ile 1920"ler Almanya"sı arasındaki ikinci benzeşme noktasını oluşturuyor. Hammer toplulukları, milliyetçiliği tekellerine alarak ayrımcılığı akla uyduracak söylemler üretirken, genellikle l. Dünya Savaşı gazilerinin biraraya gelmesiyle oluşan paramiliter çeteler de işin "terörize etme", "tehdit etme" ya da kendi örgütsel mahkemelerinde suçlu bulunanları "cezalandırma" kısmını yapıyorlardı. Birinciler söylemi üretiyor, ikinciler de hukuk dışı eylemleri yerine getiriyorlardı. Bugün Türkiye"de bu dinamik bizlere hiç de yabancı değil. Her gün ayrımcı milliyetçi söylemlere arkasını yaslayan yeni bir çetenin ayinleri ile tanışıyoruz. Gerçeğinin eksik kaldığı günler oluşan açığı ise televizyon dizileri kapatıyor. Paramiliter örgütlenmeler Alman ve Japon faşizmlerini çalışanların çok iyi bildiği gibi, dünyada en tehlikeli oluşumlar "iktidarını yitiriyor olan erkekler"in başının altından çıkar. ("Yitirmiş" değil de "yitiriyor olan" diye altını çizeyim). Örneğin, Almanya"da SS"in nüvesi olan SA örgütlenmesi, l. Dünya Savaşı gazilerinden oluşuyordu. Bu askerler, cephelerde "kahramanca" çarpışmışlar ancak savaş kaybedilmişti. Sivil hükümet, Versay antlaşmasını (Almanların uzun süre kendilerine "dikte edilen" antlaşma anlamında Versay Diktat"sı adını verdiği metin) imzalayarak bu "kahramanları" "arkadan hançerlemişti". Bu şiddete yatkın adamlar, Nazi Partisi"nin kuruluşunda yer aldıktan sonra hızlarını alamayıp 1920"ler Almanya"sında bir de darbe yapmaya kalkmışlar ancak başaramamışlardı. Kısacası Almanya"daki faşist örgütlenmenin nüvesini, l. Dünya Savaşı"nda kullanıldıktan sonra bir kenara atılmış adamlar oluşturmuştu. Aynı şeyi Japonya"da samuraylar için de söylemek mümkün. Onlar da, kendilerini prestijli kılan savaşçı niteliklerine olan gereksinim azaldıkça ve giderek toplumdaki ayrıcalıklı konumlarını yitirdikçe, faşizan olmaya yüz tutmuşlardı. Toplumda eli silah tutan ve ona artık ihtiyaç duyulmadığını hisseden erkeklerin sayısındaki artış, her zaman faşizan oluşumlara gebedir. Türkiye"de uzun zamandır devletin birçok kurumu üzerinde denetim getirme çabaları var. AB uyum yasaları ile gelen birçok kurumsal reform, bugün artık Türkiye"de, güvenlik güçlerinin astığı astık, kestiği kestik bir tutum içinde olmalarının önünde, henüz kağıt üstünde bile olsa, önemli bir engel teşkil ediyor. Denetlenebilir olmanın getirdiği "karizma çizilmesi", insanların silaha karşı olduklarını sivil eylemler ile ifade etmeleri, vicdani retçilere olan desteğin eskisinden daha fazla ifade edilmesi ile birleşince, iktidarını yitiriyor olan adamların kimyası büsbütün bozulmaya yüz tuttu. Ortalık söylem üreten ve şiddete başvuran örgütlenmelerin içinde yer alan emekli askerlerden, polis teşkilatı müdürlerinden geçilmiyor. Başına çuval geçirilmişlik hissiyatı epeyce yaygın. Kendilerini kanun yapıcı ve uygulayıcı olarak gören ve toplumda hukuk devleti yokmuş hissini yaratan paramiliter örgütlenmelerin, elinde ya da belinde silah ile gezen adamların sayısı her geçen gün artıyor. İnsan bunları izlerken Türkiye"de artık silaha karşı olmanın, gerçeküstü bir duruma tekabül ettiğini düşünmeden edemiyor. Her taraftan rastgele atılan fişek misali yükselen bir şiddet sarmalının içine düşmüş bulunuyoruz. Devletçi milliyetçilik Siyaset biliminde, devlet odaklı, örneğin askeri darbeler ile gerçekleştirilen rejimlere otoriter rejimler denir. Faşist rejimlerde ise şiddeti gerçekleştiren unsurlar çete tipi yani paramiliter örgütlenmelerdir. Faşizmlerde ordu çeteleri değil, çeteler orduyu yutar; devlet siyasal partileri değil, bir siyasal parti devleti yutar. Bu yapıların her ikisi de şiddet içerir. Dolayısıyla tasvip edilir, yenir yutulur bir tarafları yoktur. Otoriter ve faşist rejimlerin her ikisi de birbirinden beterdir ama kötülükte benzeşmelerine rağmen, yine de literatürde, kavramları doğru kullanmak adına aralarındaki farkların altı çizilir. Bu açıdan bakıldığında aslında Türkiye"de daha ziyade "otoriter" bir yapı olduğunu söylemek gerekir. Ancak bugün, bir siyasi rejim olarak değil de yükselen bir dalga olarak faşizmden söz etmeyi gerekli kılan gelişmeler var. Aslında Türkiye"de milliyetçilik her şeyden önce "devletin muhafazasına" odaklanan bir ideoloji oldu. Zaman zaman yükselen ırkçı-ayrımcı türü de, daha egemen olan özümseyici-ayrımcı türü de son kertede hep devletin muhafazasını amaçladı. Türkiye"de hiçbir şey devletin bekasından daha önemli olmadı. Milliyetçi ideoloji devletin emrinde gelişti. Devlet kendisi için "kurşun atacak" olanları, bu ideolojiye yakın duranlar arasından seçti, onlar da devletlerini kırmayıp bu işleri şeref duyarak yerine getirdi. Ancak AB uyum yasaları, güneydoğu sınırında oluşmakta olan Kürt devleti gibi faktörler, devletin güvenlik güçleri içinde iktidarın yitirilmesi olarak algılanmaya başlandı. Bugün, devletin "kurşun atması" için zaman zaman devreye soktuğu çeteler, artık devletin kontrolünden çıktı. Devletin yarattığı ve uzun zamandır hoşgördüğü oluşumlar artık sadece emir almakla yetinmiyor, toplumda popstar misali popüler olmak istiyor. Kameralara hasret "kahramanlar" attıkları her adımda, gerçekleştirdikleri her şiddet eyleminde omuzlara alınmayı bekliyor. Bugün artık devlet kendi muhafazası için yarattığı canavarı kontrol etme becerisini yitirdi. İşte bu yüzden bugün, karşı karşıya olduğumuz olgunun adının faşizm olduğunu söylemek gerekiyor. Zaten garip ama, Türkiye"ye faşizm gelecek idi ise eğer, o da herhalde devlet eliyle gelecekti. Bu da Türk faşizminin bir açmazı olsa gerek.

Ayşe Kadıoğlu.
  #2157  
Alt 22.02.2007, 15:40
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard gääähhhnnnn o.T.

ohne Text
  #2158  
Alt 22.02.2007, 17:46
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard lies mal bevor du dich lächerlich machst

ohne Text
  #2159  
Alt 22.02.2007, 17:58
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard Ein klimabeinträchtigendes Waffensystem

as HAARP-Projekt

ein klimabeeinträchtigendes Waffensystem

Da haben wir es also.........

HAARP, Forschungsprogramm für hochfrequente Strahlenforschung (High Frequency Active Auroral Research Project), wird gemeinsam von der Luftwaffe der USA und dem Geophysikalischen Institut der Universität Alaska, Fairbanks, durchgeführt. Auch in Norwegen laufen ähnliche Untersuchungen, ebenfalls in der Antarktis und auch in der früheren Sowjetunion. HAARP ist ein Forschungsprojekt, bei dem mit einer bodengestützten Anlage mit einem Netz von Antennen, die alle mit einem eigenen Sender ausgestattet sind, Teile der Ionosphäre mit starken Radiowellen erwärmt werden. Die erzeugte Energie heizt bestimmte Teile der Ionosphäre auf, was auch Löcher in der Ionosphäre und künstliche „Spiegel“ herbeiführen kann. HAARP ist für viele Zwecke einsetzbar.

Durch Manipulation der elektrischen Eigenschaften in der Atmosphäre lassen sich gewaltige Kräfte kontrollieren. Wird dies als militärische Waffe eingesetzt, können die Folgen für den Feind verhängnisvoll sein. Durch HAARP lässt sich ein fest umrissenes Gebiet millionenfach stärker mit Energie aufladen als mit irgendeiner anderen herkömmlichen Energiequelle. Die Energie lässt sich auch auf ein bewegliches Ziel ausrichten, u.a. auf feindliche Raketen. Das Projekt ermöglicht auch eine bessere Kommunikation mit U-Booten und die Manipulation der globalen Wetterverhältnisse.

Aber auch das Gegenteil, eine Störung der Kommunikation, ist möglich. Durch Manipulation der Ionosphäre kann man die globale Kommunikation stören, gleichzeitig bleiben die Kommunikationsverbindungen des Anwenders erhalten.

Eine weitere Nutzungsmöglichkeit des Systems ist eine Röntgenaufnahme der Erde bis in eine Tiefe von mehreren Kilometern (erddurchdringende Tomographie), um Öl- und Gasfelder aufzuspüren, aber auch unterirdisch stationierte Militäranlagen.

Eine weitere Nutzung des HAARP-Systems ist Radar, das über den Horizont blicken und Objekte in großer Entfernung erfassen kann. Dadurch lassen sich nähernde Objekte jenseits des Horizonts ausmachen.

Seit den 50er Jahren führen die USA Atomexplosionen im Van Allen-Gürtel durch, um zu erforschen, welche Auswirkungen der entstehende elektromagnetische Impuls in so großer Höhe auf Funkverbindungen und die Wirkungsweise von Radaranlagen hat. Diese Explosionen erzeugten neue Magnetstrahlengürtel, die fast um die gesamte Erde liefen. Die Elektronen bewegten sich auf magnetischen Feldlinien und erzeugten ein künstliches Nordlicht über dem Nordpol.

Durch diese militärischen Versuche entsteht die Gefahr, dass der Van Allen-Gürtel für lange Zeit schwerwiegend gestört wird. Das Magnetfeld der Erde kann sich über großen Gebieten ausweiten und Funkverbindungen unmöglich machen. Nach Aussagen amerikanischer Wissenschaftler kann es Hunderte von Jahren dauern, bis der Van Allen-Gürtel wieder zu seinem normalen Zustand zurückfindet.

<a href="redirect.jsp?url=http://www.klimaforschung.net/haarp/

http://www.earthpulse.com/src/category.asp?catid=1


Auch" target="_blank">http://www.klimaforschung.net/haarp/

http://www.earthpulse.com/src/category.asp?catid=1


Auch</a> ein Thema im EU-Parlament 1999:

Dokument zum Download (. pdf, ca 116 KB)
auf der Seite des EU-Parl.: <a href="redirect.jsp?url=http://www2.europarl.eu.int/

14." target="_blank">http://www2.europarl.eu.int/

14.</a> Januar 1999 A4-0005/99

BERICHT

über Umwelt, Sicherheit und Außenpolitik
Ausschuß für auswärtige Angelegenheiten, Sicherheit und Verteidigungspolitik
Berichterstatterin: Frau Maj Britt Theorin
Verfasser der Stellungnahme*:
Herr Olsson, Ausschuß für Umweltfragen, Volksgesundheit und Verbraucherschutz
(* "Hughes"-Verfahren)

Auszüge:

in der Erwägung, daß die allgemeine Besorgnis über die Verschlechterung des Zustands der
Umwelt und die Umweltkrisen es erforderlich macht, Prioritäten in den nationalen
Entscheidungsprozessen zu setzen und daß die Länder gemeinsam wirksam auf
Umweltkatastrophen reagieren,

- unter Hinweis auf die Konferenzen der Vereinten Nationen in Kyoto im Jahr 1997 und in Rio
de Janeiro im Jahr 1992,
- unter Hinweis auf die Anhörung über HAARP und nichttödliche Waffen, die der Unterausschuß
für Sicherheit und Abrüstung des Ausschusses für auswärtige Angelegenheiten am
5. Februar 1998 in Brüssel durchgeführt hat,

8. fordert das Militär auf, alle Aktivitäten einzustellen, die zu Umwelt- und Gesundheitsschäden
beitragen, und alle notwendigen Schritte zur Sanierung und Dekontaminierung der
verseuchten Gebiete zu unternehmen;

21. ist der Ansicht, daß der Geheimhaltung in der militärischen Forschung entgegengewirkt und
das Recht auf Offenheit und demokratische Prüfung militärischer Forschungsprojekte
gestärkt werden muß;
  #2160  
Alt 22.02.2007, 18:01
Benutzerbild von zamiramiss
zamiramiss zamiramiss ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard links: o.T.

ohne Text
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu