| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#9021
|
|||
|
|||
![]() kisiligi tam Terörist gibi... dönegin biri olabilir.... bunlarin hepsi kabul....
Ama sen söylediklerine bak..... Diger Ilahiyatcilarda ayni seyi sölüyor.... xani bu adam Yüksel olmakla bunlar yalanmi olur.... Alakasi yok..... Adam Terörist ise TC geldiginde hapise tikariz..... so einfach ist das.... Ama dedigi dogrudur..... en azindan Namaz olyai icin, cükü Tüm Ilahiyat Fakülteleri aynisini söylemekte..... OHNE AUSNAHME..... Veya söyle yapalim.... Ausnahem olan Fakülteleri gösterirsen buda yeter..... Dann Frage ich da auch mal nach |
#9022
|
|||
|
|||
![]() Senin Erbakaninmi bunlai anlatti sana...
Hani Tank falaln yapmistida neresine soktu onlari... hehehe CEHALET CEHALET seninkisi arkadas.... Devletin bir insan veya bir cisim olmadigini anlatmamislarmi sana...... Devletin ne oldugunu yani bir degerler toplulugu oldugunu sana anlatan hicmi olmadi... Yani biz simdi Cumhuriyetten vaz gecip bir GERIZEKALININ MERINEMI girecegiz... Gücün varsa yik bakalim...... bir aralar Komonist salaklari vardi..... simdi din salaklari cikmis ayni sekil... farki yokki... SEN KENDI DININI.... ne oldugunu Allah bilir..... Sen iste o beynindeki PUTLASMIS ALLAH ANLAYISINI bizlere dayatmak pesindesin..... No CHANCE.... git Arap ve Iran kapisina... Türkiye kapisi medeniyet kapisidir...... Dinden bilgi istersek gider Üniversitelerden aliriz..... senin ayakta cürümekte olan Seyhin Erbakandan degil... Allah zaten belasini verdi.... daha dogrusu Tayip onun hakkindan geldi.... Gel sende bak simdi su HZ Muhammedin Allahinin yaptigi ise...... cok enterssant dimi Vay Cehalet arkadasim büyük Sehirde yasamkala büyük akil dogmuyor..... dimi |
#9023
|
||||
|
||||
![]() Ya İlâh’el-Alemin ve Ya Rabb’el-Alemin!
Cümlemize ve cümle müslümanlara, inayetler, hidayetler ihsan eyle ya Rabb’i! Uzaktan-yakından bu Cami-i Şerif’e gelen din kardeşlerimizin ve bizim, kusur ve küsürlarımızı, hata ve günahlarımızı afvu mağfıret eyleyip, onların da bizim de makamlarımızı Cennet’ül-Firdevs eyle Ya Rab’bi! Ya İlâh’el-Alemin ve ya Rabb’el-Alemin! Tefsirini yapmış olduğumuz Furkan Suresi’nin ve bu arada şu anda okuduğum Hicr Suresi’nden bir kaç ayet-i kerime’nin manasını idrak eden, ruhuna nüfuz eden, şuuruna varan, gereğini yerine getiren ve dolayısıyla dünyada da, ahirette de mesut ve bahtiyar olan kullarından eyle Ya Rabb’i! Ya Ilah’el-Alemin! Bizlere, Kur’an hakikatlarını hatadan uzak olarak ve anlaşılır bir şekilde beyan etme yolunda hüsn-ü tabirler, şu dinleyen cemaat-i müslimîne de, hüsnü kabuller İhsan eyle Ya Rabb’i! Söylenen bu nasihatların ve dinlenen bu kelâmların, bu beyanların, sadece ve sadece rızana uygun olmasını cümlesine ve cümlemize nasib-ü müyesser buyur, Ya Rabb’i! Ve yine bu arada ya İlâh’el-Alemin! Büyük kitabının gerçeklerini, hakikatlerini ifade ederken bizleri, göze görünür ve görünmez şeytanların şerrinden, tecvirinden, melanetinden muhafaza buyur Ya Rabb’i! Bugün, Ramazan-ı Şerif’in 27. günüdür. Ramazan 1 derken, 27. günü de geliverdi. Yıl, hicrî olarak 1400; Vakit, Cuma namazına yakın bir vakit. Yer, Adana Yağ Cami Şerifi! Mevzumuz: Iki Anayasanın Mukayesesi! İkisi arasında bulunan çelişmeler, çatışmalar nelerdir? Bunları, zamanın verdiği imkân nisbetinde ve Cenab-ı Hakk’ın inayet ve izniyle, Efendimiz Hazretleri’nin feyziyle, siz müslümanların da dua ve bereketiyle ifade etmeye çalışacağım. Size bir kere daha söylemiştim. Bir Cuma gününde okumuştum. Hicr Suresi’nde, son ayet-i kerime’lerde, ,,Emrolunduğunuz şeyi kırın!” buyurulmaktadır. Cenab-ı Hakk, başta Resul-i Kibriya’sına (Peygamberimiz’e) ve onun zımmında da onun hizmetini kıyamete kadar devam ettirecek âlimlere, ulemaya hitaben buyurur ki: ,,Emrolunduğunuz şeyi kırın!” Ne demek: „Emrolunduğunuz şeyi kırn?” Emrolunduğunuz meseleleri, hakikatleri, Kur’an hakikatlerini Allah’ın emir ve yasaklarını öyle anlatın ki, hiçbir engel ortada kalmasın, perdeler kalksın, engeller kırılsın. Ve öyle anlatın, öyle güçlü-kuvvetli haykırın ki, yola gelmemiş olan ve gelmemekte direnen, inad eden insanların kafasına vururcasına, kafalarını çatlatırcasına, zangır zangır onları yerlerinden hoplatırcasına beyan edin, tebliğatını yapın! Artık bunun zamanı gelmiştir!.. ,,Ya Rabb’i! Nasıl yapayım? Böyle sert çıkışla, sert ifade ile onları yerinden hoplatacak derecede beyanlarla, beyan tarzları ile nasıl yapayım? 0 putperestler, bana dil uzatır, hücum eder!” Cenab-ı Hakk cevap veriyor: ,,Onların savuracakları tehditlere, size yapacakları zarara iltifat etme! Korkma! Onlar, ne söylerlerse söylesinler, onlar ne gibi tehditlerde bulunurlarsa bulunsunlar, sen hiç korkma, onların ağzına bakma! Onlar varsın, zırlasın dursunlar!” ,,Ey Resul-ü Ekrem! Ben senin arkandayım. Yardımım seninle beraberdir. 0, İslam dininin ve onun büyük kitabı olan Kur’an kanunlarının, Şeriat ahkâmının alaycısı, alaya alan o kimselerin hakkından gelirim, korkma!” ,,Şayet onlar bu sert çıkışların karşısında yola gelirlerse gelirler, gelmezlerse onları yerin dibine geçiririm. Sen bundan korkma, korkun olmasın!” ,,O müşrikler, o put perestler ki, onlar Allah’ın yanında Allah ile beraber başka bir ilâh tanırlar.” Yani bazen kâinatın sahibi ve yaratıcısı olan Allah’a kul olmaya çalışırlar, bazen de kendilerine ,,İlâh” kabul ettikleri, put ve tağut kabul ettikleri kimselerin veya şeylerin (heykellerin) yolundan giderler. Sıkıştıkları zaman ,,Allah” derler, rahata kavuştukları zamanda başkasını çağırırlar, ,,Ey putum!” derler, ,,Ey atam!” derler... Bundan bir kaç gün önce sizlere ne demiştim? Demiştim ki: Cuma günü aziz bir mübarek gündür: Kadir gecesinin günü feyizli, bereketli bir gün! Furkan Suresi’nin tefsirini bitirdik. Cuma günü de kısaca özetini yapacağız. Ve ondan sonra da, esas mevzumuza geçeceğiz. Bu surenin özeti şu dört meseleden ibarettir: 1- Allah’ın birliğini her yönüyle kabul etmek, O’na asla eş ve emsal kabul etmemek! 2- Kur’an’ın, Allah’ın kelamı ve O’nun ahkâmını beyan eden bir kitap olduğuna inanmak; 3- Hz. Muhammed’in peygamberliğini bütün delilleriyle isbat etmek. Bütün bu meselelerde ileri sürülen fikirleri cerh etmek, red etmek, ileri sürülen tereddüt ve şüpheleri gidermek; 4- Hakkıyla kul olmanın, Rahman’a, Allah’a hakkı ile kul olmanın yolu nedir, şatları nedir? Onları da ayet-i kerime’lerin beyanına ve ifadelerine dayanarak sekiz (8) şey olduğunu söyledik. Sekiz (8) tane vasfı siz, kendinizde bulundurursanız Allah’ın, halis-muhlis ve seçkin kullarından, Allah dostlarından olursunuz! Bunlar: 1- Allah ile beraber başka bir ilâha tapmamak. Allah ile beraber başka bir ilâha ,,Senin de yolundayız, senin de izindeyiz!” dememek. Daima ve daima ,,Allah birdir!” ,,hakikatler (gerçekler) sadece O’nun (Allah’ın) kitabında yer alır” demek. Hakk yol O’nun târif ettiği, gösterdiği yoldur. O’nun gösterdiği Kur’an yolunun, İslam yolunun dışındaki yolların hepsi batıldır, şirk yoludur, küfür yoludur! Bu, 67. ayetten ibaret olan, 3., 4., 5., 6., 7. sayfadan üç satır fazla olan bu sure-i celile’de ağırlık merkezi nedir biliyor musunuz? Şirkle mücadele, putperestlikle mücadele! Hemen hemen her sayfada putperestlikten bahseden ayetler var. Zannetmeyiniz ki, putperestlik, putlara tapma, tağutların yolunda olma, cahiliyyet devrine mahsus bir keyfiyettir. Hayır, her devirde, bunun örneklerine rastlanabiliyor; Kıyamete kadar da öyle olacaktır! Bir ara size söylemiştim: Kur’an-ı Kerim’de 160’tan fazla ayet-i celile’de şirkle, putperestlikle mücadeleye yer verilmiştir. Bazen düşünürdüm: ,,Ya Rabb’i! Nedir bunlar? Niye, bu kadar şirkten, putperestlikten bahsediyorsun?” ,,Artık onun devri geçti!”, ,,Putperestlik çağı kapandı!” gibi sözleri şimdi anlıyorum. Demek ki, her devirde putperestlik kendisini gösterebiliyor. Bazı insanlar, bazı beyinsiz kısa akıllı insanlar veya İslam’ı içinden yıkmak isteyen kötü maksatlı insanlar, ne yapıyorlar? Allah’ın birliğini, İslam’ın hakikatlerini gölgelemek, gizlemek ve bertaraf etmek için bazı insanları putlaştırıyorlar. ,,Yol, emniyet, yükseliş, kurtuluş senin yolundur, senin yolunda ve senin izindedir!” diye kendileri gibi aciz insanlara tapıyorlar. Ne demiştim? Çok tuhaf karşılıyacaksınız. Ama bir vakıa: Türkiye’de maalesef, kendilerine inanılan iki ilâh var: Birisi yerleri-gökleri yaratan, herşeyi bilen, herşeyi gören gerçek !lâh, Allahü Azimüş şan! İkincisi de, istiklal Savaşı’nın başkumandanı olan M. Kemal! ,,Canım olur mu, kim tapıyor ona?” Az sonra bunları izah edeceğim. Şu Ramazan-ı Şerif’in mübarek günlerinde bizde vebal kalmasın. Bir çok kişiler -M. Kemal’in lehinde ve aleyhinde konuşmayacağım- onu maske ederek iç ve dış İslam düşmanlar, yürütmek istedikleri melanetleri onun maskesi altında yürütmeye çalıştılar. Onu söyleyeceğim! Yalnız, kemal-i sükunetle ve sabırla dinlemenizi istirham ediyorum! Memlekette maalesef bir putperestlik hâkimdir! Sadece ona inananlar var. Sadece Allah’a inananlar var. Bir de, bu ikisi arasında ikisine de inananlar var. Sıkıştıkları zaman “Allah”, rahata kavuştukları zaman da ,,Atam!” derler. Dolayısıyla memlekette, iki çeşit anayasa var: Birisi bugün devleti yöneten, 1924’le başlayan ve 1961 anayasası ile değiştirilen ve devam eden anayasa, diğeri de, Kur’an-ı Kerim; İslam anayasası, Allah’ın anayasası!.. İki tane anayasa: Kemalizmi din haline getirmeye çalışan çevreler var. Dolayısıyla Türkiye’de iki din vardır -ki hıristiyanları ve yahudileri saymıyorum, onlar belli- bunlardan biri İslam, diğeri de demin ismini söylediğimdir: Kemalizm! İki türlü kanun vardır şu memlekette: Biri, 1961 Anayasası’na dayanılarak yapılan, ondan kaynaklanan kanunlar, diğeri de Kur’an kanunları, İslam kanunları! İki anayasanın birbirine ters düşen bazı hükümleri var. Yirmi sekiz (28) tanesini tesbit ettim ve daha da tesbit edilebilir. Ters düşen; biri “Evet” diyor, biri “Hayır” diyor. Biri “Haram” diyor, diğeri “Helal” diyor!.. Müslümanlar da şaşırdı: Hangisine inanacak, hangisine göre işlerimizi, muamelelerimizi, münasebetterimizi yürüteceğiz? 28 aykırılık, birbirine ters düşen maddeler: İki anayasanın biri, 1961 anayasası, diğeri de Kur’an-ı Kerim, Allah’ın anayasası! Kaynakları: Kaynak yönünden bunlar, birbirine ters düşer. Kur’an-ı Kerim nedir? Allah’ın kelamıdır, sözüdür. Neye dayanır? Neden kaynaklanır? Allah’ın şaşmaz ve sonsuz ilminden! Furkan Suresi’nden bir ayet-i kerime: “De ki ey Resulüm! Kur’an hakkında tereddüt ve şüphe edenlere söyle! 0, öyle uydurma bir kitap değil. Geçmişlerin masalları da değil. 0, yerlerde-göklerde, bütün esrar ve incelikleri bilen Allah’ın ilmine dayanan bir kitaptır. Yerlerde göklerde bütün esrarı en ince noktalarını bilen, idare eden Allah’ın ilmine dayanan bir anayasadır. Hele insanoğlunu bütün maddesiyle-manasıyla, ruhuyla-bedeniyle en ince noktalarına varıncaya kadar geçmişiyle-geleceğiyle, erkeği ile kadını ile, zengini ile fakiri ile yegane tamamıyla bilen bir Zat-ı Vacib’ül-Vücud’un ilmine dayanan bir anayasadır, Kur’an!.. 1961 anayasası neye dayanır? Dayandığı noktalardan birisi: Atanın devrimleri doğrultusundadır... Anayasanın üçüncü maddesi şöyle: ,,Atatürk devrimlerine bağlılığının tam şuuruna sahip olarak...” Hareket noktasından birisi bu! Bir de müslüman olmayan milletlerin anayasasını örnek alırlar. Müslüman olmayan milletler. Batının, küffar diyarının hıristiyanlık esasına dayanan batılıların anayasalarına dayanır. İşte iki anayasa kaynak itibariyle, taban tabana zıttır! Biri, Allah’ın şaşmaz ve sonsuz ilmine dayanır, diğeri de hatalarla dolu, insan kafasına dayanır, beşer kafasına dayanır. İşte iki anayasa! Değerlendirmesini sizler yapacaksınız, size bırakıyorum! 2- Hâkimiyyet meselesi: Kur’an anayasasında hâkimiyyet, kayıtsız ve şartsız Allah’ındır. Kanun koyma, hukuk nizamını vaz etme yetkisi sadece ve sadece Allah’a mahsustur. 1961 anayasasında ise, hâkimiyyet kayıtsız şartsız miletindir, insanlarındır. Şimdi bu anayasaya göre; Madde: 4- “Egemenlik (hâkimiyyet) kayıtsız ve şartsız Türk milletinindir!” Bir tarafta millet ve devlet idaresinde söz sahibi insanlar oluyor, mutlak acz içerisinde bulunan, hatalarla dolu olan insanlar, yaratıklar söz sahibi oluyor, bir tarafta da, yani Kur’an anayasasında da herşeyi bilen, herşeyi gören, insanın geçmişini, geleceğini tam manasıyla bilen Allahü Azimüşşan’a oluyor! Bu bir iman meselesidir, beyler! Hâkimiyyet; insanların gerek dünyevî yönden, ictimaî hayatlarında, gerekse devlet idaresinde söz sahibi olmaları, kanun koymaları demektir. 0 halde kanun koyma yetkisi yani hâkimiyyet kime aittir? Demin de söyledim: Tabi ki, Allah’a aittir! Buna, böyle inanacaksınız! Bu iman meselesidir! İşte aradaki çelişme: Hangisine inanacaksınız?.. 3- Din-devlet bütünlüğü: Kur’an anayasasına göre din devlet bütünlüğü vardır. Buna göre ne din devletten ayrılabilir, ne de devlet dinden ayrılabilir. Bunlar, ruhla beden gibi birbirini tamamlayan, iki unsurdur. İslama göre devlet, mutlaka dine dayanacak, Allah’ın hâkimiyyetine, Allah’ın anayasasına dayanacak. Devlet reisi sadece ve sadece Allah kanunları, Şeriat’ın kanunları uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu onun kontrolünü yapacaktır. Efendimiz bir mübarek hadis’lerinde bakınız ne buyuruyor: «İslam ile devlet, din ile devlet iki kardeştir!» Biri olmadan diğeri işe yaramaz. Devlet, dine yardımcı olacak, din de devlete yardımcı olacak! Ama bugün 1961 Anayasası’na göre devlet laiktir. Ne demek laik? Laik demek: Devlet ayrı, din ayrı!.. Ruhla bedeni birbirinden ayırırsanız ne olur? Adam ölür! Böylece ne din bir şeye yarar, ne de devlet bir şeye yarar! İşte Türkiye’nin bugünkü yürekler acısı durumu, bunun bir neticesidir. Memlekette ne din fonksiyonunu, görevini yapabildi, ne de devlet! Kaldı ki, özellikle din yapamadı. Çünkü, dinin hükümleri birer birer terk edildi, namaza varıncaya kadar, oruca varıncaya kadar... Artık Türkiye’de bir çok aile ve çevrelerde, helal-haram diye bir şey bahis mevzu değildir. Devlet, dine sahip çıksaydı, haddine mi oruç tutan müslümanlara karşı, müslüman geçinen birisi sigara tüttürsün... Onun canına okur devlet! Laik bir devlet, dinden uzak bir devlet demektir; Dinden uzaklaştırılmıştır! Diğer taraftan l924 anayasasında bir madde vardı: “Devletin dini, Din-i İslam’dır!” Ve o güne kadar tarih boyunca hep bu madde vardı. Fakat bu tarihten (1924) sonra, o madde anayasadan kaldırıldı ve bu suretle devlet İslam’dan, dinden uzaklaştı! “Devlet ayrı, din ayrı!” derseniz ne olur? Devlet dinsiz, din de devletsiz kalır! 4- Birlik ve beraberlik, kardeşlik meselesi: Kur’an anayasasına göre bütün müslümanlar bir ümmettir ve soyu, dili, ırkı ne olursa olsun birbirlerinin kardeşidir! ,,Ancak, mü’minler kardeştir!” demiyor mu? Allah ve Resulü’ne inananlar birer kardeştir, birbirinin kardeşidir demiyor mu? Sınırlamıyor, sahayı geniş tutuyor! Müslüman olsun da, dünyanın, ister doğusunda, ister batısında yaşasin. Müslüman olsun da dili, soyu ne olursa olsun, ister Arap olsun, ister Kürt, ister Çerkez, ister Laz vs. olsun!.. 1961 Anayasası’na göre, devletin vasıflarından birisi ile milli olmak, yani Türk milletine ait olmak, Türkiye’nin sınırları içerisinde yaşayan Türk milleti ile ilgili olmak!.. ,,Madde: 2- T.C, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir!” 5- Mahkemeler: Mahkemeler, İslam anayasasına göre, Kur’an anayasasına göre hüküm ve karar verirken, bu hükümlerini, bu kararlarını Allah adına verirler, İslam adına verirler!.. Kur’an öyle diyor: ,,Ey Resulüm! (Ve bunun zımmında ey müslümanlar ve müslüman hâkimler!) Bu kitabı sana indirdik ki, bununla insanların ihtilaf ettiği meseleleri hall-u fasl edesin. Onların arasında hüküm ve karar veresin!” Buna dayanıyor!.. Sen ey hâkim! Allah’ın indirdiği İslam kanunlarıyle hükmet! Senin görevin budur! Hüküm verirken Kur’an’a, İslam’a dayanacaksın! Bunun bir de çok ağır cezasını, müeyyidesini getirmiştir: “Kim Kur’an kanunlarını, İslam kanunlarını kanun kabul etmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir!” (Maide, 44) “Artık Şeriat’ın modası geçti. 20. asır geldi. Yetersiz bir hukuk sistemi ile, bütün bir millet artık idare edilemez!” diye İslam hukukunu, İslam kanunlarını, hakir gören, yersiz gören, isabetsiz gören insan ne olursa olsun, kıpkızıl kâfir olur. “Kim Allah’ın indirdiği kanunlarla, gönderdiği Kur’an kanunlarıyle hüküm vermezse, (haberiniz olsun) onlar zalimlerin ta kendileridir!” (Maide Suresi) Bir başka ayet-i kerime’nin sonu: “... Fasıkların ta kendileridir!” (Maide Suresi) İnanıyor, en güzel hukuk nizamı İslam’dır! Buna inanıyor, hakim efendi, ama eline verdikleri beşerî kanunlarla, hukukla hüküm veriyor. Ne olur? İslam’ın yüceliğine, en güzel kanun İslam kanunlarıdır buna inandığı için kâfir olmaz, ama fasık olur. Niye? Davaları, Allah’ın haktan ibaret olan, adaletten ibaret olan kanunlarla halletmesi, fasl etmesi gerekirken, bunu bırakmış da hatalarta dolu, isabetsizliklerle dolu bir takım aczin ifadesi olan kanunlarla hükmediyor. Bu zulümdür! 1961 Anayasası’nda mahkemeler kararları neye dayanarak verir? Ne adına verir? Millet adına verir! “Madde: 7- “Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” 6- Ahlak anlayışı: İslam anayasasına göre, Kur’an anayasasına göre, bir İslam ahlağı vardır. 1961 anayasasına göre ise, genel bir ahlak kabul edilir. Ahlak, huy demektir! “Ahlak = İslam”, “İslam = Ahlak” demektir. İslam ahlaktan ibarettir, İslam’ın her meselesi ahlakîdir! Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: ,,Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim. Benden önceki peygamberler, güzel ahlakı getirdiler. Ben de onu ikmal etmeye geldim!” Fakat, 61 anayasasına göre, genel ahlaktan bahsediyor. Ne imiş genel ahlak? 0, öyle bir ahlak ki; Şarap içmek ahlaka zarar vermez, kumar oynamak ahlaka zarar vermez, gönlünü ederek zina etmek, gönlünü ederek namusuna dokunmak ahlaksızlık olmaz... Kızların kadınların başlarını açması, sokaklarda dolaşması ahlaka zarar vermez. Kendi kızını karısını yabancıların, başkalarının kollarının arasına verip de, dans etmesi genel ahlaka aykırı olmaz. Metres hayatı yaşaması, genel ahlaka aykırı olmaz!.. 7- Kötülükten men etme meselesi: Kur’an anayasasına göre, bir müslüman yanlış bir hareket, kerhen günah bir hareketi gördüğü zaman, hemen onun başına dikilecektir. Gücü yetiyorsa zor kullanacaktır, sopaya sarılacaktır. Buna gücü yetmiyorsa dille söyleyecek. Buna da gücü yetmiyorsa, ondan nefret duyup ayrılacaktır, uzaklaşacak ve kalbiyle de buğuz edecektir. Peygamber (s.a.v.) ifadesine göre; namaz kılmayan karısını dövebilir, namaz kılmayan kızını, oğlunu zorlayabilir, dövebilir! 1961 anayasasına göre ne diyor: „Hiç kimse ibadetlere ve benzeri şeylere zorlanamaz!” Buna göre bir kimse mesela hanımına, ,,Ey hanım! Sen namaz kılmazsan seni döverim!” diyemez. Karakola gittiği zaman o kimse, suçlu çıkar. Evladını, kızını namaz kılmaya zorlayamazsın! Kızı, kendi haline bırakırsanız, ya davulcuya varır, ya da zurnacıya!.. Bir hadis-i şerif: ,,Bu din bir zaman gelecek ki, bazı yaramaz kişiler tarafından lime lime, ilik ilik çözütecektir. (Emir ve yasakları terk edilecektir.) İlk çözülecek olan hükümdür...” Hüküm, ahkâm şer’î hükümler, yani devlet idaresinde Kur’an’a, Şeriat’a, İslam’a söz hakkının verilmemesi, elinden alınması. “Hayır sen karışma bize! Senin devrin geçti! Sen bizi idare edemezsin!” Kısaca ilk çözülen bu! Bu çözüldü mü zaten kıyamet koptu demektir. Türkiye’de öyle olmuştur! ,,Sonuncusu da namazdır!” İşte namaz da yavaş yavaş ailelerden, köylerden, mahallelerden silinmeye başlamıştır! Neden? Çünkü devletin dinle alakası yoktur da ondan! Peygamberimiz bir hadis-i şerif’inde buyuruyor ki: “Allah, Kur’an ile nasihatla yola getirmediklerini devletin eliyle, devletin zoruyla yola getirir!” Namazını kılmayan gence, orucunu yiyen birisine devlet eliyle, bir sopa attınız mı, aklı başına gelir! “Madde: 19- “Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz!” 8- irşad meselesi: Kur’an anayasasına göre, irşad makamında bulunanın -başta Peygamber olmak üzere- iki vazifesi vardır: Biri, İslamî hayatı yaşayanları müjdelemek, Allah’ın rızası ile cennetiyle müjdelemek! Diğeri de, uyarmak, kınamak; “Yahu sen müslüman değil misin? Niye camiye cemaate gelmiyorsun? Sen niye orucunu yiyorsun?..” demek. Fakat, yine 61 anayasasının 19. maddesinde, “Hiçbir kimse durum ve tutumundan, inancından dolayı kınanamaz!” der. Şimdi adam benim Kitab’ıma sövsün, benim Peygamber’ime dil uzatsın, benim namazıma müdahale etsin de, ben onu kınamıyayım, onu hoş göreyim?!. Benim babama sövdüğü zaman ne yapıyorum? Ayaklanıyorum değil mi? Feryad ediyorum, “Benim babama sövdü adam!” diye şikayet ediyorum. 0 halde benim kitabım, benim dinim, benim Peygamber’im, benim Mâbud-i Hakiki olan Allah’ım, babamdan daha mı geri? Bunların hatırı, babamın hatırından daha mı az?!. 9- İlim öğrenme meselesi: Kur’an anayasasına göre, her müslümanın yapması gereken, gerek ibadetler olsun, gerek dünya işleri olsun, gerek iman meseleleri olsun, gerek helal ve haram olsun, bütün bunları öğrenmeye ve namaz caiz olacak kadar da, hiç olmazsa Kur’an’dan bellemeye, ezberlemeye mecburdur, farzdır! İslam’ın anayasasının hükmü bu! Öğreneceksin, ne kadar helal haram varsa, ne kadar farz, vacip, sünnet varsa bunları öğreneceksin! Kur’an’ı da öğreneceksin! Namaz caiz olacak derecede Kur’an’ı da öğreneceksin!.. 1961 anayasasına göre: ,,Kendi arzusuna bağlıdır!” “Madde: 19- ,,Din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteklerine ve küçüklerin de, kanunî temsilcilerinin isteğine bağlıdır.” Buna göre ne oluyor bakın: Okullarda din dersi vardır. Bilhassa bazı çevreler farklılık arzeder. Gidiniz, okullara din dersine giren öğrenci sayısı ya üç tane, ya beş tane bulursunuz ya da hiç bulamazsınız. Babasında o şuur yok ki! Verdiniz mi ki şuuru? İslam’ın önemini idrak etsin de, “Benim çocuğum mutlaka din dersine girecektir!” desin. Adam kendi girmemiş din dersine. Ne bilir dinin önemini? Siz, çocuğun eline silahı verirseniz, ne olur? Çocuk, ya babasını vurur, ya da komşusunu!.. 10- Kanunlar: Kur’an anayasasına göre bütün kanunlar, siyasî olsun, iktisadî olsun, hukukî olsun hepsi de dine dayanır, İslam’a dayanır. Bu anayasada her şey, çıkarılacak kanunlar Allah’ın kitabına dayanır. 1961 anayasasına göre, hiçbirisi dine ve din kurallarına dayandırılamaz! Madde: 19- “Hiçbir kimse devletin sosyal, iktisadî, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz!” Yani Allah’ın kitabına dayandıramaz. Şimdi bir kimse, “Dinde bu daha güzeldir. Geliniz ey milletvekilleri! Ben bir teklif getiriyorum: Kur’an’ın, Şeriat’ın hükmünde şu mesele, şu iktisadî mesele, yegane ve daha güzel olan Allah’ın ilmine dayanıyor. Ben böyle bir teklif getiriyorum!” dese, mevcut anayasaya göre red edilir onun teklifi, gündeme getirilmez bile... Eyvah bu milletin haline!.. 11- yemin meselesi: Kaldı ki, Türkiye’de hangi müessese kaldı ki, tahrif edilmemiş olsun. Bu müessese de yıkıldı. Nedir o? Milletvekilleri, reisicumhur, mahkemelerde hakim ve savcıların yaptıkları yemine bakın, yemin ederken ne diyorlar: “Namusum üzerine söz veriyorum!” Bu yemin, yemin değildir! Hatalı konuşmayayım diye fıkıh kitaplarımıza baktım. Allah’ın isminden başka şeylere, başka şeyler üzerine yemin ederse, onun imanı tehlikeye düşer! Sen kim oluyorsun ki, ne oldun ki sen? Böyle bir yemin yürür mü? Böyle bir yemin, yemin edeni bağlar mı? Bağlamaz! Ama Kur’an anayasasında, ,,Vallahi”, ,,Billahi”, ,,Tallahi” diye yemin edeceksiniz. Veya Cenab-ı Hakk’ın belli isimlerinden birisi üzerine yemin edeceksiniz. Bunun dışında ,,Senin başın için, senin namusun için ben yemin ediyorum!” dese, dini-imanı tehlikeye düşüyor. 12- Tesettür meselesi: Allah kanununda, kadınlar, kızlar saçlarının telini bile açamaz, kulağını gösteremez, gerdanını gösteremez, bacaklarını gösteremez. İslam anayasasında bu haramdır, bakana da, baktırana da haramdır! Ama 1961 anayasası ne diyor? ,,Ben bu haramlığı mübah kıldım, kaldırdım!” ,,Bir kadın, bir kız başını açtığından dolayı onu kınayamazsınız. Örtmeye de zorlayamazsınız!” (Bkz: Madde 19) 19 Mayıs ne melanet, ne felakettir! Memleketin genç yaşta olan o kızlarının af edersiniz bacaklarını, baldırlarını açıp da arkadan seyretmek, şehevî arzuları canlandırmak... Bunu İslam anayasasının, Kur’an anayasasının hiçbir yerine sığdıramadığınız gibi, hiçbir vicdan da bunu kabul etmez! Ama 61 anayasasına göre bu mübahtır! Cuma namazı: Adeta şöyle diyorlar: «Var olsunlar hırıstiyanlar, yaşasınlar hırıstiyanlar ve ölsün müslümanlar!» «Ey hıristiyanlar! Biz Cuma’dan tatili kaldırdık da Pazar’ı tatil yaptık. Siz rahat rahat kiliseye gidin, yorulmayın! Ve ey yahudiler, size de hak tanıdık. Siz de rahat rahat havraya gidin!» Peki ya müslüman? Bu memleketin gerçek sahibi olan müslüman, Cuma’sını nasıl kılacak? Kur’an’da Cenab-ı Hakk şöyle diyor: ,,Cuma gününde ezan okunmaya başladığı zaman Allah’ın zikrinden olan Cuma namazına, hutbeyi dinlemeye koşun!” Yani ,,Bütün işlerinizi terk edin!” Ki, bu alış-veriş de olsa! Ama ne diyorlar: ,,Şimdi ey benim işçim! Sen Cuma namazına gidemezsin. Ben 61 anayasasında buna yer vermedim. iş saatlerini buna göre ayarlamadım. Ey memur! Sen de Cuma namazına gidemezsin! Ey öğretmen, ey öğrenci! Sizler de Cuma namazına gidemezsiniz! Bakmayın, İslam’ın çağrısına, bakmayın Allah’ın ibadetine beyanına!..” Evet, memleket böyle değil mi? Öğretmen olsun, öğrenci olsun, Cuma namazına gidemiye gidemiye ne olur? Cuma’sız ve namazsız olur! Her yerin Cuma namazı saati, mesai saatine rastlamıyor ki! Doğusuyla batısı arasında bir saatten fazla fark var. Bazen tesadüf (tevafuk) ediyor, bazen de etmiyor. Ders saatinde Cuma namazı geliyor, öğretmen gidemez, hesap sorarlar. Öğrenci gidemez, yok yazarlar. Buyurun!.. “Efendim, camilerin kapısı açık! Kimin ibadetine engel olunuyor?” İşte bu nedir? Hin oğlu hin! Nedir bu? Sen doğrudan doğruya, bu dört zümreyi Cuma’dan men etmiyorsun ama, öyle kayıtlar, öyle şartlar getirmişsin ki, bu insanlar Cuma namazına gitme fırsatını bile bulamıyorlar. Faiz meselesi: Allah (c.c.) şiddetle ve nefretle faiz vermeyi de, almayı da haram kıldı. Kur’an anayasasına göre böyle! Ama 61 anayasası ne diyor: „Ben faiz hakkındaki haramı da kaldırdım, serbest ettim. Faiz verebilirsiniz de, alabilirsiniz de... Bana göre bunda bir beis yoktur!” Bunlar Allah’a meydan okumak değil mi? Bunlar, putperestlik değil mi? İçki meselesi: Kur’an ne diyor: Şarap içmek haramdır. Şarap imal etmek ve dolayısıyle şarap fabrikası kurmak, şarap taşımak, şarap içirmek ve içmek haramdır. Bunları yapanlar mel’undurlar. Bu İslam anayasasına göredir!.. 61 anayasası ne yapıyor? ,,Ben bunu tatil ettim! Hiçbir şey lazım gelmez!” diyor. Kumar da öyle! Hadd meselesi ve hırsızlık: İslam Anayasası’na göre şahidler dinlendikten sonra hırsızın eli kesilir. Ama 61 anayasası ne diyor: „Ben batıdan getirdiğim ceza kanunları ile cezalandırırım; Bir kaç gün atarım içeri dinlenir...” ,,İçki içene 80 sopa vurun!” İslam anayasasına göre böyle! 61 anayasasına göre ise, kimseyi rahatsız etmezse, içtiği kadar içebilir. Kısas da böyle! Recm: Zina eden taraflar, eğer nikah başlarından geçmemişse, yani bekar iseler kendilerine 100’er sopa vurulur. Akılları başlarına gelsin! Hem de ceza meydanda infaz edilir, meydan dayağı atılır. Çünkü namus çok mühimdir, onlara meydan dayağı atılır. Şayet, nikah (evlilik) hayatı başlarından geçmiş ise, o zaman da. ölüm cezasına çarptırılır; Öldürülür, taşlanır, kurşuna da dizilmez. Ya, ne yaparlar? Yarıya kadar toprağa gömerler, gelir müslümanlar onu taşlar. İlk önce o kararı veren hakim taşı atar ve öyle gözler önünde öldürülür. Niye? Çünkü suç çok büyük; Namus meselesi! Sen, nasıl oldu da o müslümanın namusunu kirlettin? Mevcut kanunlara, bu anayasaya dayanan kanunlara göre, sen şunun kızının, bunun karısının gönlünü et de, şu kadının gönlünü et de ne yaparsan yap! Süt anne meselesi: Bu anayasaya dayanan kanunlara göre süt anne meselesinin yasağı yoktur. Bir kimse süt annesi ile evlense, süt bacısı ile evlense, birisi de gidip şikayet etse mahkeme onu dinlemez. “Benim kanunlarımda yok bu!” der. Ve bana göre mübahtır ve evlenebilir! Halbuki Kur’an anayasasında, sütü emmiş olan ne o kadınla evlenebilir, ne de o kadının doğurduğu erkek çocukların yahut çocukların evlenemediği kimseyle evlenemez. Oruç meselesi de böyledir! Sokaklara bakınız! Üzüm yiyen, meyve yiyen, sigara içen insanlarla dolu... Yahu burası Moskova mı? Burası Avrupa mı? “Burası bir İslam memleketidir!” diyen yok, diyemezsiniz. Buna müdahale edemezsiniz. Sizi karakola götürürse, rezil ederler. Kınayamazsınız!.. Zekât meselesi: İslam kanunlarına ve anayasasına göre devletin gelir kaynaklarından birisi de zekâttır. Zekât ve toprak mahsullerinin onda biri devletin hakkıdır. Ama bu anayasaya göre, 61 anayasası bunları kaldırdı. “Bunlar dinî işlerdir, ben buna karışmam!” diyor. Vergi meselesi: Vergi vereceksiniz. Kazancınızın yüzde şu kadarını vereceksiniz. Müslüman, çıkmaza girdi: “Bir taraftan vergi vereyim, bir taraftan da zekâtımı vereyim, bunun altından nasıl çıkarım?“ Verdiği, vereceği bir iken iki oluyor. Miras meselesi: Kur’an anayasasına göre, Allah (c.c.) kanununda erkeğin hakkı ikidir, kadının hakkı birdir. Fakat bu anayasa ne yaptı? Buna dayanan, batıdan alınan kanunlar ne yaptı? Bunu da kaldırdı. “Hayır, yanlıştır! Öyle şey olmaz!” dedi. Yahu Allah’ın kitabında böyledir. Ama adam, “Ben Allah filan anlamam!” diyor. Bu böyle demek değil midir? ,,Ben kadına da eşit veririm, erkeğe de eşit veririm. Bu benim kanunum!” Resim ve heykel meselesi: Kur’an anayasasına, İslam anayasasına göre, İslam’da heykel yapmak yoktur. Duvarlara asılan resimlerin ve meydanlara dikilen heykellerin bulunduğu yerlere melek girmez diyor Peygamber. Bununla ilgili olarak Sahih-i Buhari’de 13 tane hadis vardır. Ve tüm bunlara rağmen siz gelin de, bu anayasaya göre: “Hayır, memleket baştan başa heykellerle dolacak. Her okulun bahçesinde bir heykel olacak. Her okulun sınıfında bir fotoğraf olacak!” Ne oluyor? İslam anayasasına göre, böyle olan yerlere melek girer mi? Girmez. Dolayısıyla, meleğin girmediği yerlere şeytan girer. Ve çocuklarımız azdıysa, onları azdıran sebeplerden birisi de budur! Koruma kanunu: Bu şahsî koruma kanunudur. Hiçbir kimse Atatürk’ün aleyhinde konuşamaz. Konuşursa kanunlar onu cezalandırır. Gördünüz, dinlediniz. Geçenlerde İstanbul’da bir mevlid duasında bazı kişiler buna karşı çıktılar. Daha sonra ne oldu? Türkiye’de yer yerinden oynadı. Bütün resmî çevreler, devlet erkanı, anayasal kuruluşlar hepsi bağırdılar çağırdılar. ,,Kimdir bunlar?”, ,,Bunların dilini keseriz!”, ,,Bunların kolunu kırarız!”, ,,Bunları mahv-u perişan ederiz!” Böyle demediler mi? Ve mahkemeye de verdiler! Gelin siz de, görün! Allah’a sövenin haddi hesabı var mı? Allah’a küfrediyor da kimsenin -bu zevattan, bu çevreden kimsenin- kılı kıpırdiyor mu? Bu hususta, Allah’a dil uzatılır, küfürler yapılır, sövülür de kimsenin kilı kıpırdamaz, kanunlar onun yakasına yapışmaz ama, atanın aleyhinde tek kelime konuşanın hali ne olur? Dilini koparmaya kalkışırlar! Aldığımız mâlumata göre meclisin önünde büyük bir heykel yapılıyor. Maliyeti 10 ile 15 milyon lira arasında tutuyor... “Bu fakir milletin paraları nereye gidiyor?” Bunu söylemek de yasak! Bunun ilmini yapacağız, fikriyatını yapacağız! Bunun yanında bir de meclise bir cami mevzu ediliyor. Bilmem temeli atıldı mı? Duydunuz mu?.. Ve nihayet: Yol meselesi, yol takibi var ya! Ne diyorlar? ,,Falanın yolundayız, fılanın yolundayız!” Çok aziz ve muhterem kardeşlerim! İslam anayasasına göre, Kur’an anayasasına göre, insanoğlunun takip edeceği, müslümanın takip edeceği yol Kur’an yoludur, İslam yoludur! Bakınız Kur’an bunu haykınyor: ,,İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona tabi olun!” El-Fatiha!.. |
#9024
|
|||
|
|||
![]() Islam adini kullanan Sex Partei olurlar.... baska bir seyden haberleri yoklar....
Cok var bu gibi manyakl ve onlarin yolunda giden enayiler..... Ben bir taneseini taniyorum.... geri zekali sabah aksam calisir ve Erbakana yediri parasini..... su aralar acayip tasliyorum onu..... sinirden ölmek üzere...... Enayi servetini yatirmis Erbakanin cebine simdi agliyor.... geber, sana zamaninda ne kadar dedik ama kafa yokki..... Bu ve benzeri terikatlara üye olup Allahin yerine baskasini Allah edip ona ibadet edeblere ne Allah iyi bakar nede insanlik..... BU böyle biline |
#9025
|
||||
|
||||
![]() SECERET " ÜL KEVN
Muhyiddin-i Arabi İbn-i Abbas (r.a) Hz." inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor : —Bir gün Resullullah (s.a) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi : —Ev sahibi..... içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Resullullah (s.a) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve : — << Bu seslenen kimdir bilir misiniz?>> Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik : — En iyi bilen ALLAH ve Resuludur. Bunun üzerine Resullullah (s.a) Efendimiz : — << O, lain iblistir. –Şeytandır– Allah"ın laneti onun üzerine olsun....>> Buyurunca; hemen Hz. Ömer : — Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim. Dedi.... Resullullah (s.a) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu: — << Dur ya Ömer , biliyomusun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.>> Sonra şöyle buyurdu: —<<Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.>> * * * Bundan sonrasını yani Ravi" den dinleyelim ; Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu : Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi ; Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin. Onun bu selamına Resullullah (s.a) Efendimiz şu mukabelede bulundu ; << Selam Allah"ındır ya lain >> Sonra şöyle buyurdu : << Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? >> Şeytan şöyle anlattı ; Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim. Resullullah (s.a) Efendimiz sordu ; << Nedir o mecburiyetin ? >> Şeytan anlattı ; İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ; Allah-ü Taâlâ sana emir veriyor : Muhammed "e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra ... Allah-ü Taâlâ buyurdu ki : "Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen .... seni kül ederim ; rüzgara savurur ... Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim." İşte ... böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor . Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur. Bundan sona Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle sordu : — << Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ? >> Şeytan şu cevabı verdi : Sensin ya Muhammed. Allah" ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilirki? Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu : << Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...>> Şeytan anlattı : Müttaki bir gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir. Bundan sonra , sual cevap aşğıdaki şekilde devam etti. Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı : << Sonra kimi sevmezsin ? >> Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan alimi ... << Sonra ? >> Temizlik işinde ... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi. << Sonra ? >> Sabırlı olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez. << Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ? >> — Ya Muhammed , ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun sabrını ; halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım. << Sonra kim ? >> Şükreden zengin. << Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ? ...>> — Onu görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki : şükreden bir zengindir. Resullullah (s.a.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu : << Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin halin nice olur? ..>> Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar . Titrerim. << Neden böyle olursun ; ya lain ? .. >> Çünkü bir kul , Allah için secde edince bir derece yükselir. << Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?...>> O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar. << Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ? >> O zaman da çıldırırım. << Peki, ya Kur"an okudukları zaman nasıl olursun ? ..>> O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm. << Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ? .. >> — Ha, işte.. o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline , ve beni ikiye böler. Resullullah (s.a.) Efendimiz sebebini sordu : << Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ? >> Bunun üzerine iblis : Onu da anlatayım .. Dedikten sonra anlatmaya başladı : Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ; 1 - Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. 2 - O , sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. 3 - Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar. 4 - Allah-ü Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder. Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu : << Ebubekir için ne dersin ?>> İblis ise şu cevabı verdi : O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam"a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ? << Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ? .. >> İblis ona da şu cevabı verdi : Allah"a yemin ederim ki ; her gördüğüm yerde ondan kaçarım. << Peki , Osman b. Affan için ne dersin ? >> Ondan utanırım ... hem de çok ... Nasıl ki , Rahman" ın melekleri de ondan utanırlar..., << Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin ? >> İblis onun için de şöyle dedi : — Ah onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa ; ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa.... ben de onu bıraksam .. Ben onu bırakırım ; ama o beni bırakmaz. Resullullah (s.a.) Efendimiz , yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra , şöyle buyurdu : << Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah"a hamd olsun. >> Resullullah (s.a.) Efendimiz " in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi : — Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?.. Ben , onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah"a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini ... Ümmilerini ve okumuşlarını ... Facirlerini ve abidlerini ... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat , Allah"ın halis kullarını ... Evet, bunları azdıramam. Bunun üzerine Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu : << Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ? ... >> Bu suale İblis şu cevabı verdi : —Bilmez misin ? ya Muhammed , bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o : ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre , kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet , o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki : mal sevgisi , büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır. İblis anlatmaya devam etti : —Ya Muhammed , bilmez misin ? ... Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra ... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmını ulemaya gönderdim. Bir kısmını gençlere yolladım.Bir kısmını da , meşayihe saldım. Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince ... onlarla da , bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin. Onlar bunların yanına girer.; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ;başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte ... böylece , onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama , bu hallerin farkında olmazlar. İblis, bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi : — Bilmez misin ; ya Muhammed, Rahip Borsisa : tam yetmiş yıl ihlas ile Allah " a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki ; Her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile şifayap oluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi. Bu o kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , ona şöyle anlatır : << .... Şeytan hali gibidir ki ; o insana : – Kafir ol .. Dedi. Vaktaki o kafir oldu. : bu defa ona şöyle dedi : Ben senden uzağım . . Ben alemlerin Rabbi olan Allah"tan korkarım .>> (59/16) İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı.. YALAN — Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem"e ve Havva"ya yalan yere Allah adına and içtim. <<Muhakkak ben size nasihat ediyorum.>> (7/16) Dedim... Bunu yaparım : çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir. GIYBET - KOĞUCULUK — Gıybet ve koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir. NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK — Her kim talak üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa .. taaa.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer. NAMAZ — Ya Muhammed , namazı an be an tehir edilince ... onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkamak ster; tutarım . Ona vesvese veririm. Derim ki : " henüz vakti var. Sende meşgulsün. Hele şimdilik işine bak . sonra kılarsın." Böylece o : Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse .. ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse .. bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ; sağa bak .. sola bak... Derim... O da bakar ... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona : Sen ebedi yaramaz bi iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muahammed , her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam . Yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar ; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden bişeyler topladığı gibi. Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükü"dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise .. Bu defa , ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa .. onun içine küçük bir şeytan girer , dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte.. Bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar. Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti : — Sen ümmetin hangi saadetinten ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar. Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki : Namaz size göre değil.. O, Allah"ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. Sonra hastalara giderim : —" Namaz kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala : << hastalara zorluk yok.....>> (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terkederek ölüp giderse, Allah"ın huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala"yı öfkeli bulur. Sonra şöyle dedi : — Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep soksun. Sonra.... Eğer yalan varsa .. Allah "tan dile beni kül eylesin. *** İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi : — Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altı da birini dininden çıkardım. Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ona , yani İblis"e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi : << Ya lain , senin oturma arkadaşın kim ? >> Faiz yiyen. << Dostun kim ?>> Zina eden. << Yatak arkadaşın kim ?>> Sarhoş << Misafirin kim ? >> Hırsız. << Elçin kim ?>> Sihirbazlar. << Gözün nuru nedir?>> Karı boşamak. << Sevgilin kim ?>> Cuma namazını bırakanlar. Resullullah (s.a.) Efendimiz bu defa başka bi mevzua geçti ve şöyle sordu : << Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?>> Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi. << Peki, senin cismini ne eritir ?>> Tevbe edenlerin tevbesi. << Peki , ciğerini ne parçalar, ne çürütür ? >> Gece ve gündüz, Allah"a yapılan bol bol istiğfar. << Peki yüzünü ne buruşturur ? >> Gizli sadaka. << Peki gözlerini kör eden nedir ?>> Gece namazı. << Peki, başını eğdiren nedir ? >> Çokça kılınan cemaatle namaz. Resullullah (s.a.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu : << Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir? >> Namazını bilerek kasden bırakanlar. << Peki , insanların en şakisi kimdir ? >> Cimriler << Peki, seni işinden ne alıkoyar ? >> Ulema meclisleri << Peki , yemeğini nasıl yersin ? >> Sol elimle parmaklarımın ucu ile. << Peki , sam yeli estiği zaman ne ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ? >> İnsanların tırnaklarının arasında. Resullullah (s.a.) Efendimiz bundan sonra , bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi . << Rabbinden neler talep ettin ? >> On şey talep ettim. << Nedir onlar ya lain ?>> Şunlardır : 1. Allah"tan diledim ki, beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu : << Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına . Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder...>> (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah"a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet anında ; Allah"a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse , bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-İ Kerime ile sabittir. << Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle yaygara çıkart..>> (17/64) 2. Allah-ü Teala"dan diledim ki : Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi. 3 .Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı. 4. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi. 5. İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi. 6. Diledim ki ; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi. 7. Diledim ki ; bana yardımcılar vere ... Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi. 8. İstedim ki ; bana kardeşler vere .. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlarda şu Ayet-i Kerime ile sabittir : << O kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. >> (17/27) Bir ara Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle buyurdu : << Eğer söylediklerini, Allah"ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tastik etmezdim.>> Bundan sonra İblis devam etti : 1.Ya Muhammed , Allah"tan diledim ki ; ademoğullarını ben göreyim ; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi. 2.Diledim ki ; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa ; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi . " Hepsi sana verildi .. Buyurdu. " Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte .. Böylece kıyamete kadar , ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar. Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı : Benim bir oğlum vardır. Adı : ATEME "dir. Bir kul , yatsı namazını kılmadan uyursa .. gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ; imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı. Benim bir oğlum daha vardır ki ; onun adı da MÜTEKAZİ "dir. Bunun vazifesi de ; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse .. ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir. Sonra .. Benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa , ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar. Bundan sonra İblis şöyle anlattı : — Hangi kadın olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela : Elini kolunu dışarı çıkar ; göster. Der .. o da , bu emri tutar. Elini , kolunu açar, gösterir. Bundan sonra , o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar. İblis bundan sonra ; Resullullah (s.a.) Efendimiz " e kendi durumunu anlatmaya başladı : —Ya Muhammed bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ; << Allah"tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah"ın resülüdür. >> diyen herkesi , oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah"ın Resulusun. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah"ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Bende , kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir. Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah , Şekavet ehli kılan da Allah . Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu. << Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç..>> (11/118-119) << Allah"ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.>> (33/38) Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz , İblise şöyle buyurdu : << Ya Ebamürre , acaba senin bir tevbe etmen ve Allah" a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum. Bunun üzerine İblis şöyle dedi : —Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalemde kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan , beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah"tır. Ve O : bütün eksik sıfatlardan münezzehtir. Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı : İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim. Evvel , ahir , zahir, batın , alemlerin Rabbı olan Allah" a hamd olsun. Efendimiz Muhammet Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun ailene de ashabına da ...Amin |
#9026
|
||||
|
||||
![]() SECERET " ÜL KEVN
Muhyiddin-i Arabi İbn-i Abbas (r.a) Hz." inden naklen Muaz b, Cebel rivayet ediyor : —Bir gün Resullullah (s.a) ile beraberdik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık.. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi : —Ev sahibi..... içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a)efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Resullullah (s.a) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve : — << Bu seslenen kimdir bilir misiniz?>> Buyurdu.... Biz hep birden şöyle dedik : — En iyi bilen ALLAH ve Resuludur. Bunun üzerine Resullullah (s.a) Efendimiz : — << O, lain iblistir. –Şeytandır– Allah"ın laneti onun üzerine olsun....>> Buyurunca; hemen Hz. Ömer : — Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim. Dedi.... Resullullah (s.a) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu: — << Dur ya Ömer , biliyomusun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak.>> Sonra şöyle buyurdu: —<<Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.>> * * * Bundan sonrasını yani Ravi" den dinleyelim ; Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu : Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi ; Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin. Onun bu selamına Resullullah (s.a) Efendimiz şu mukabelede bulundu ; << Selam Allah"ındır ya lain >> Sonra şöyle buyurdu : << Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? >> Şeytan şöyle anlattı ; Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim. Resullullah (s.a) Efendimiz sordu ; << Nedir o mecburiyetin ? >> Şeytan anlattı ; İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ; Allah-ü Taâlâ sana emir veriyor : Muhammed "e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra ... Allah-ü Taâlâ buyurdu ki : "Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen .... seni kül ederim ; rüzgara savurur ... Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim." İşte ... böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor . Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ;düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur. Bundan sona Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle sordu : — << Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ? >> Şeytan şu cevabı verdi : Sensin ya Muhammed. Allah" ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilirki? Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu : << Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...>> Şeytan anlattı : Müttaki bir gence ki ... varlığını Allah yoluna vermiştir. Bundan sonra , sual cevap aşğıdaki şekilde devam etti. Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı : << Sonra kimi sevmezsin ? >> Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan alimi ... << Sonra ? >> Temizlik işinde ... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi. << Sonra ? >> Sabırlı olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez. << Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ? >> — Ya Muhammed , ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun sabrını ; halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım. << Sonra kim ? >> Şükreden zengin. << Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ? ...>> — Onu görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki : şükreden bir zengindir. Resullullah (s.a.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu : << Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin halin nice olur? ..>> Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar . Titrerim. << Neden böyle olursun ; ya lain ? .. >> Çünkü bir kul , Allah için secde edince bir derece yükselir. << Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?...>> O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar. << Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ? >> O zaman da çıldırırım. << Peki, ya Kur"an okudukları zaman nasıl olursun ? ..>> O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm. << Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ? .. >> — Ha, işte.. o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline , ve beni ikiye böler. Resullullah (s.a.) Efendimiz sebebini sordu : << Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre ? >> Bunun üzerine iblis : Onu da anlatayım .. Dedikten sonra anlatmaya başladı : Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ; 1 - Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. 2 - O , sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. 3 - Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar. 4 - Allah-ü Teala, belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder. Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu : << Ebubekir için ne dersin ?>> İblis ise şu cevabı verdi : O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam"a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ? << Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ? .. >> İblis ona da şu cevabı verdi : Allah"a yemin ederim ki ; her gördüğüm yerde ondan kaçarım. << Peki , Osman b. Affan için ne dersin ? >> Ondan utanırım ... hem de çok ... Nasıl ki , Rahman" ın melekleri de ondan utanırlar..., << Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin ? >> İblis onun için de şöyle dedi : — Ah onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa ; ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa.... ben de onu bıraksam .. Ben onu bırakırım ; ama o beni bırakmaz. Resullullah (s.a.) Efendimiz , yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra , şöyle buyurdu : << Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli bir vakte kadar şeki kılan Allah"a hamd olsun. >> Resullullah (s.a.) Efendimiz " in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi : — Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?.. Ben , onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah"a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini ... Ümmilerini ve okumuşlarını ... Facirlerini ve abidlerini ... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat , Allah"ın halis kullarını ... Evet, bunları azdıramam. Bunun üzerine Resullullah (s.a.) Efendimiz sordu : << Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ? ... >> Bu suale İblis şu cevabı verdi : —Bilmez misin ? ya Muhammed , bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever ... O Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz.. bilirim ki o : ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre , kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet , o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki : mal sevgisi , büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır. İblis anlatmaya devam etti : —Ya Muhammed , bilmez misin ? ... Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra ... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmını ulemaya gönderdim. Bir kısmını gençlere yolladım.Bir kısmını da , meşayihe saldım. Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince ... onlarla da , bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin. Onlar bunların yanına girer.; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne ... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ;başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye... İşte ... böylece , onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı .. Ama , bu hallerin farkında olmazlar. İblis, bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi : — Bilmez misin ; ya Muhammed, Rahip Borsisa : tam yetmiş yıl ihlas ile Allah " a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki ; Her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile şifayap oluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi. Bu o kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , ona şöyle anlatır : << .... Şeytan hali gibidir ki ; o insana : – Kafir ol .. Dedi. Vaktaki o kafir oldu. : bu defa ona şöyle dedi : Ben senden uzağım . . Ben alemlerin Rabbi olan Allah"tan korkarım .>> (59/16) İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı.. YALAN — Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse ... o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse ... o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem"e ve Havva"ya yalan yere Allah adına and içtim. <<Muhakkak ben size nasihat ediyorum.>> (7/16) Dedim... Bunu yaparım : çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir. GIYBET - KOĞUCULUK — Gıybet ve koğuculuğa gelince .... Onlarda benim meyvelerimdir ve şenliğimdir. NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK — Her kim talak üzerine yemin ederse ... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun .. İsterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa .. taaa.. hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer. NAMAZ — Ya Muhammed , namazı an be an tehir edilince ... onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkamak ster; tutarım . Ona vesvese veririm. Derim ki : " henüz vakti var. Sende meşgulsün. Hele şimdilik işine bak . sonra kılarsın." Böylece o : Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse .. ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse .. bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ; sağa bak .. sola bak... Derim... O da bakar ... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona : Sen ebedi yaramaz bi iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muahammed , her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam . Yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar ; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden bişeyler topladığı gibi. Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükü"dan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise .. Bu defa , ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa .. onun içine küçük bir şeytan girer , dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte.. Bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar. Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti : — Sen ümmetin hangi saadetinten ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar. Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki : Namaz size göre değil.. O, Allah"ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. Sonra hastalara giderim : —" Namaz kılmayı bırak " derim çünkü Allah-ü Teala : << hastalara zorluk yok.....>> (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terkederek ölüp giderse, Allah"ın huzuruna çıkarken, Allah-ü Teala"yı öfkeli bulur. Sonra şöyle dedi : — Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep soksun. Sonra.... Eğer yalan varsa .. Allah "tan dile beni kül eylesin. *** İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi : — Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altı da birini dininden çıkardım. Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz ona , yani İblis"e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi : << Ya lain , senin oturma arkadaşın kim ? >> Faiz yiyen. << Dostun kim ?>> Zina eden. << Yatak arkadaşın kim ?>> Sarhoş << Misafirin kim ? >> Hırsız. << Elçin kim ?>> Sihirbazlar. << Gözün nuru nedir?>> Karı boşamak. << Sevgilin kim ?>> Cuma namazını bırakanlar. Resullullah (s.a.) Efendimiz bu defa başka bi mevzua geçti ve şöyle sordu : << Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?>> Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi. << Peki, senin cismini ne eritir ?>> Tevbe edenlerin tevbesi. << Peki , ciğerini ne parçalar, ne çürütür ? >> Gece ve gündüz, Allah"a yapılan bol bol istiğfar. << Peki yüzünü ne buruşturur ? >> Gizli sadaka. << Peki gözlerini kör eden nedir ?>> Gece namazı. << Peki, başını eğdiren nedir ? >> Çokça kılınan cemaatle namaz. Resullullah (s.a.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu : << Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir? >> Namazını bilerek kasden bırakanlar. << Peki , insanların en şakisi kimdir ? >> Cimriler << Peki, seni işinden ne alıkoyar ? >> Ulema meclisleri << Peki , yemeğini nasıl yersin ? >> Sol elimle parmaklarımın ucu ile. << Peki , sam yeli estiği zaman ne ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ? >> İnsanların tırnaklarının arasında. Resullullah (s.a.) Efendimiz bundan sonra , bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi . << Rabbinden neler talep ettin ? >> On şey talep ettim. << Nedir onlar ya lain ?>> Şunlardır : 1. Allah"tan diledim ki, beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu : << Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına . Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder...>> (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah"a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet anında ; Allah"a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse , bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-İ Kerime ile sabittir. << Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle yaygara çıkart..>> (17/64) 2. Allah-ü Teala"dan diledim ki : Bana bir ev vere .. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi. 3 .Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı. 4. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi. 5. İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi. 6. Diledim ki ; bana bir yatak arkadaşı vere.. Sarhoşları verdi. 7. Diledim ki ; bana yardımcılar vere ... Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi. 8. İstedim ki ; bana kardeşler vere .. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlarda şu Ayet-i Kerime ile sabittir : << O kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. >> (17/27) Bir ara Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle buyurdu : << Eğer söylediklerini, Allah"ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tastik etmezdim.>> Bundan sonra İblis devam etti : 1.Ya Muhammed , Allah"tan diledim ki ; ademoğullarını ben göreyim ; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi. 2.Diledim ki ; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa ; Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi . " Hepsi sana verildi .. Buyurdu. " Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte .. Böylece kıyamete kadar , ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar. Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı : Benim bir oğlum vardır. Adı : ATEME "dir. Bir kul , yatsı namazını kılmadan uyursa .. gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ; imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı. Benim bir oğlum daha vardır ki ; onun adı da MÜTEKAZİ "dir. Bunun vazifesi de ; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse .. ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MÜTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir. Sonra .. Benim bir oğlum daha vardır . Onun adı da KÜHAYL dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa , ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar. Bundan sonra İblis şöyle anlattı : — Hangi kadın olursa olsun .. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela : Elini kolunu dışarı çıkar ; göster. Der .. o da , bu emri tutar. Elini , kolunu açar, gösterir. Bundan sonra , o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar. İblis bundan sonra ; Resullullah (s.a.) Efendimiz " e kendi durumunu anlatmaya başladı : —Ya Muhammed bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ; << Allah"tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah"ın resülüdür. >> diyen herkesi , oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah"ın Resulusun. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah"ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Bende , kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir. Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah , Şekavet ehli kılan da Allah . Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu. << Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç..>> (11/118-119) << Allah"ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.>> (33/38) Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz , İblise şöyle buyurdu : << Ya Ebamürre , acaba senin bir tevbe etmen ve Allah" a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum. Bunun üzerine İblis şöyle dedi : —Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalemde kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan , beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah"tır. Ve O : bütün eksik sıfatlardan münezzehtir. Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı : İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim. Evvel , ahir , zahir, batın , alemlerin Rabbı olan Allah" a hamd olsun. Efendimiz Muhammet Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun ailene de ashabına da ...Amin |
#9027
|
|||
|
|||
![]() yahu sen niye gidip ARabistanda yasamiyorsun... veya Iran sana kari bile verirler... hatta Iran sana Saatligine nikah kiyar....
Ve ne kadar paran varsa o kadar nikah kiydirirsin...... hemde bunlarin hepsi resmi olarak yaparsin... yani Allahin adina..... Cünkü görünüste seni dünyayi yeniden düzenlemek icin yaratmis ya.... o yüzden sen bu sekilde Araplari ve Iranlilari düzenlersin.... Biz Türklere gelince... senin olmadigin besbelli.... Iste biz Türklere kolay kolay senin gibiler laf geciremez....... kaldiki bizim kanimiz ve ruhumuz bozuk degil.......... Begenmisoyrsan devletimimizi.... GIT BEGENDIGIN DEVLETE VE ONLARIN MÜRIDI ol..... |
#9028
|
|||
|
|||
![]() Ist zu lang...
In der kürze liegt die Würze Selamlar Enis |
#9029
|
|||
|
|||
![]() alla allah kurani 60 senede mi okusak ne *kopfkratz*
|
#9030
|
|||
|
|||
![]() Hemserim sen bana senin kafandaki devletin senaryosunu yazarmisin......
Bir acikla bakalim senin devletin nasil olmaliymis..... ama bilki bu senin kafandaki devlet olmalidir..... begenirsek senin yoluna geceriz..... ama seneryanonun sartlari var... Bir Türkiye CUMHURIYETINDEN hic bir tane kanun almayksin...... bu kanunlar cercevesinde cikan tekniklerden hic birinide almayacaksin..... ve yetirtirdigi hic bir bilim adamindan faydalanmayacaksin.... Nedenmi... sen fuhus istemi diyorsunya o sistemden ve mekanizmadan yaralamayacaksin ve 75 Milyon insan anadan dogma ortada... hepsinin okur yazarligi var..... hepside iyi niyetli..... diyelim Sen simdi kendi Kuranini ac ve bize devletini kur............ ve insanlarin zamansal ve evrensel yani din ihtiyaclarinida gider.......... Sifirdan san bir senaryo.... Aynen Atatürk gibi bir durumdasin........ HADI HEMSERIM ANLAT BIZE DEVLETINI..... o güzel insanmi nedirse iste... devlet diyorsunya.... ona dinde ver yemekte ver parada ver.... ne verirsen verde.... Anlat bize güzel kardesimde bizlerin Vehaletini gider... hadi beynine gayret... görelim seni Selamlar Enis |