Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #3261  
Alt 25.05.2007, 18:53
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!

Mithat Sancar ile Söyleşi: "12 Eylül Düzeni Tamamen Tıkandı" (18.05.2007)


Söyleşi Mithat Sancar


Prof. Dr. Mithat Sancar, Cumhurbaşkanlığı krizinin 12 Eylül Anayasası’ndan kaynaklandığını söyledi
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 şartını öne sürmesi, seçimlerin ilk turunu Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi gibi girişimlerini, “sisteme, sistem dışı bir müdahale” olarak yorumladı. Bu süreçte Anayasa ve işleyiş ile ilgili ortaya atılan tüm hukuki görüşlerin, hukuku farklı yorumlama değil, bir tür “hukuk darbesi” olduğuna dikkat çeken Sancar, buna karşılık AKP’nin erken seçim kararı alması, Cumhurbaşkanlığı seçimini halka yaptırması, Anayasa değişiklikleri gibi girişimlerin ise AKP’nin çıkış arayışları olduğunu söyledi.

Sancar, tüm bu sürecin altında 12 Eylül Anayasası ve düzeni olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Sancar ile Cumhurbaşkanlığı seçiminden Genelkurmay Başkanlığı’nın muhtırası, AKP ve CHP’nin bu süreçteki rolünden 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşanan olaylara kadar konuştuk.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 şartı aranmasını, bu sürecin Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasını, anayasa tartışmalarını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin anayasa tartışmaları, hukuk zemininde yürüyen tartışmalar değildir. Özellikle 367 oyun toplantı yeter sayısı olarak aranması, bir siyasi duruştur, siyasi taktiktir; bir yorum farklılığı sorunu değildir. CHP ve arkasındaki güçler, AKP’nin Meclis’te sahip olduğu oy oranıyla istediği kişiyi cumhurbaşkanı seçebileceğini gördüklerinde, bunu engellemek için her türlü yolu kullandılar. Bu yöntemlerin büyük bir kısmı demokratik usullere ve parlamenter sistemin mekanizmalarına aykırıdır. Zaten 367 şartını gündeme ilk getirdiklerinde, çok fazla ciddiye alınmadı. Ancak süreç CHP ve birtakım güçlerin istedikleri gibi işlemeyince, bunu daha fazla gündeme getirmeye başladılar. Tabii havayı değiştiren başka faktörler de var. Anayasa Mahkemesi’nden iptal kararı çıkmasından önce arka arkaya üç önemli gelişme yaşandı. Birincisi Cumhurbaşkanı Sezer’in “Cumhuriyetin, tarihinin en ağır bunalımı ve en büyük tehlikeleriyle karşı karşıya olduğunu” söylediği Harp Akademisi’ndeki konuşması; ardından 27 Nisan gecesi ordunun internet sitesinde yayınlanan “muhtıra” ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “eğer Anayasa Mahkemesi 367 şartı talebini reddederse toplum çatışmaya sürüklenir” mealindeki sözleri. Bunlar mahkemeyi kuşatma altına almıştır. Zaten karar çıkmadan önce de çıkacak her karar bu ortamda tartışmalıydı. Anayasa Mahkemesi bu ortamda başka türlü karar verebilir miydi? Sanmıyorum. Kuşkusuz bunu söylemek, mahkemenin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Sonuç olarak 367 şartı; sisteme, sistem dışı bir müdahaledir. 27 Nisan’dan itibaren adım adım gelişmeleri izlediğimizde, bir tür “hukuk darbesi”nin hedeflendiğini söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanlığına vekalet konusu çok önemli değildi, kolayca çözülürdü; nitekim öyle de oldu. 367 kararı çıktıktan sonra “Meclis’in Cumhurbaşkanlığı seçimi dışında hiçbir faaliyette bulunamayacağı” iddiası, Meclis’i işlevsiz kılmaya yönelik bir operasyon girişimiydi. Bu ise, Meclis’i askıya alan bir darbe teşebbüsünün hukuksal kılıflar içinde yaşama geçirilmek istenmesi anlamına gelir. Darbe; anayasal düzeni askıya almaktır. Bu, 367 kararıyla bir şekilde gerçekleşti. Diğer hamle yani 27 Nisan başarılı olamadı, çünkü hiçbir dayanağı yoktu, kamuoyunda açık bir destek bulmadı; aksine tepkiyle karşılandı.

Cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis hukuksal olarak görevlerini sürdüremez mi?

Anayasa’nın 77’nci maddesine göre, “yenilenmesine karar verilen Meclis’in yetkileri, yeni Meclis’in seçilmesine kadar sürer”. Anayasa herhangi bir yoruma yer bırakmayacak kadar net bir biçimde söylüyor. Dolayısıyla Meclis’in bu sürede sadece Cumhurbaşkanlığı seçimiyle uğraşacağı görüşü, 367 gibi Anayasa sistemi dışında müdahale teşebbüsüydü, ama başarılı olamadı. Tartışma demokrasi kültürü ekseninde yürütülebilirdi ve o zaman çok da anlamlı olurdu. Cumhurbaşkanlığı seçimi usulünde böylesine önemli bir değişikliği yeni oluşacak Meclis’e bırakmak, çok daha demokratik bir tutum gibi. Hatta demokratik değerlere en uygun yaklaşım; yüzde 10 barajını kaldırmak, hiç değilse makul bir düzeye indirmek, böylece temsil kabiliyeti çok daha yüksek bir Meclis’in oluşmasını sağlamak; konunun kamuoyunda yeterli bir süre tartışılmasını beklemek ve ondan sonra karar vermek olurdu.

AKP’nin Anayasa değişiklikleri, erken seçim kararı yanında cumhurbaşkanını halkın seçmesi gibi girişimlerini de karşıt bir müdahale olarak yorumlayabilir miyiz?

Bunlar, çok aceleye getirilmiş ve kaygısı demokratikleşme dışında nedenlere dayanan bir taktiktir. AKP’nin kendi şartlarını ve durumunu esas alan bir çıkış arayışıdır. AKP, “eğer siz Meclis’e seçtiremiyorsanız biz başka şekilde seçtiririz, halka karşı hiçbir şey yapamazsınız” düşüncesiyle hareket etmiştir. Bu çıkış kısa vadede, belli bir rahatlama getirebilir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis yetkili olduğu sürece Meclis’i çeşitli yollarla etkileme çabaları, bundan önce de olduğu gibi hep olacaktır. Bu sistem, 1960’lardan bu yana sıkça gördüğümüz gibi, başta ordu olmak üzere bürokratik iktidar aygıtlarının müdahalesine açık olacaktır. AKP seçimin halk tarafından yapılması görüşünü ortaya atarak, Meclis’in baskı altına alınması ihtimalini ortadan kaldırmayı düşünmüş de olabilir. Bu kısa vadede bir rahatlama yaratır, ama uzun vadede sistemin daha derin krizler yaşamasına neden olabilir.

Siyasal olarak girilen krize ve yaratılan hukuk kaosuna neden olarak 12 Eylül Anayasası’nı gösterebilir miyiz?

Esasen 27 Nisan’la birlikte ortaya çıkan tablo; 12 Eylül Anayasası ve bununla kurulan sistemin tamamen tıkandığı, hatta çöktüğü anlamına geliyor. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanlığı’nı güçlü bir makam haline getiren, yürütmenin yetkilerini artıran ve toplumun hareket alanını iyice daraltan bir sistem kurdu. Bu sistem içinde cumhurbaşkanını Meclis’e seçtirmek kendileri açısından bir risktir. Çünkü Meclis’te çoğunluğu yakalayan bir partinin cumhurbaşkanını seçebileceğini de düşünmeleri gerekiyordu. Düşünmüş olabilirler, ama bana göre nihai güvence konusundaki yaklaşımları şöyleydi: “Eğer bir yerde bizim istemediğimiz güçler, siyasi gruplar, toplumsal kesimler Meclis’te çoğunluğa sahip olurlarsa buna karşı ordu devreye girer”. 12 Eylül rejimi, sistemin işleyişini anayasal mekanizmalara bırakmış değil, tam tersine kendilerinin nihai olarak bu işin hakemi ve belirleyicisi olacaklarını düşünmüşlerdi. Bu son krizde de açıkça görüldüğü gibi, toplumun zayıf, iktidarın aygıtlarının güçlü olduğu sistem, sorunların toplumsal zeminde ve siyasal yöntemlerle değil, iktidar aygıtları arasındaki çekişmelerle ve buradaki güç dengelerine göre çözülmesi arayışını teşvik ediyor. Bu şartlarda çoğulcu siyasal zemin ve temel hukuksal mekanizmalar kolayca devre dışı bırakılabiliyor. CHP’nin tutumu bunun tipik örneğidir. 1982 Anayasası bu oyunu teşvik ediyor. Bu Anayasayla kurulan sistem, 27 Nisan itibariyle artık son darbeyi yemiştir.

Toplum ve “solun” bu sürece dahil olamadıklarını düşünüyor musunuz?

Sosyalist sol, sürecin büyük ölçüde dışında kaldı, Cumhurbaşkanlığı seçimini ciddiye almadı. Oysa bu, sadece şekli bir parlamenter mesele değildi. Toplumun bugününü ve geleceğini etkileyen her sorun, solun gündeminde olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminden en az bir yıl önceden, demokratlığı tartışma götürmeyen, hukuk devleti ilkelerine bağlı ve sosyal sorunlara duyarlı saygın bir cumhurbaşkanı talebiyle ortaya çıkılabilir; hatta aday da belirlenip bir kampanya tertiplenebilirdi. Bu kampanyada, ayrıca cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması ve demokratik siyaset kanallarının güçlendirilmesi talebi de işlenebilirdi. Böyle bir çıkış eğer erkenden yapılsaydı, toplumda sanıldığından daha geniş bir yankı bulabilirdi. Sol, bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu, sistemin bütün unsurlarını etkileyen bir krize dönüşebileceğini görmedi. Veya gördü, ama sorunu hakkıyla kavrayan bir tutum geliştiremedi. Sonuçta gündemin belirlenmesine etki eden değil, başka güçler tarafından oluşturulan gündemin peşine takılan bir noktaya geldi. Bu şartlarda yapılacak bazı şeyler var hâlâ. Örneğin her türlü darbe girişimine ve darbeci anlayışa kayıtsız şartsız karşı çıkmak zorundadır sosyalist sol. Toplumda şeriat tehlikesi olduğu yönünde oluşturulan korkuyu da sol, bir şeriat tehlikesi olarak algılamak zorunda değildir. Ortada kuşkusuz din referanslı toplum ve siyaset projeleri var; belli bir güce de eriştiklerini görüyoruz. Solun bununla, kendi demokratik ve eşitlikçi, özgür sistem talebiyle mücadele etmesi gerekir.

1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananları, yöneticilerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Mağduriyetten dolayı demokrasiye en çok sahip çıkan siyasi güç” olarak gösterilen AKP, 1 Mayıs’ta bu kadar faşizan bir tavırla alınan önlemlerin, bu kadar gaddarca yapılan saldırıların tüm sorumluluğunu hükümet olarak omuzlarında taşıyor, taşıyacaktır. Saldırıların ardından sergilediği tutum, AKP’nin hukuk devleti ve demokrasi konusundaki samimiyetsizliğinin göstergesidir.

Ayrıca olaylarla ilgili sosyalist sol ve insan hakları savunucuları dışında Kemalistlerin, CHP’nin, Tandoğan ve Çağlayan mitingleri örgütleyicilerinin hiçbir tepki göstermemeleri de, aslında bu mitinglerin ne kadar kucaklayıcı, kapsayıcı ve demokrat bir zihniyete sahip olduklarının da ölçüsüdür. Bu “gösteri yürüyüşü bana olduğu sürece demokratik bir hak, ama sistemin tehlikeli gördüklerine bu hakkı tanımadıkları zaman ben susarım” anlayışıdır.

Bugün yaratılan kutuplaşmada, “cumhuriyetçi güçler” diye anılan kesimlerin ciddi bir demokrasi derdine sahip olmadıkları açıkça görülüyor. Bunların içinde faşizan ulusalcı grupları bu açıdan anmaya bile gerek yok. AKP’nin de, pragmatist ve araçsalcı bir yaklaşımın etkisi altında olduğu ortada; onların da, “herkes için demokrasi” talebine uzak olduğunu görüyoruz. Bu durumda, sosyalist sol kapsamlı ve kapsayıcı bir demokrasi projesinin en güvenilir adresi olarak ortaya çıkmak ve sesini duyurmak gibi bir görevle karşı karşıyadır.

Evrensel, 12.5.2007
Röportaj: Müge Tuzcuoğlu
  #3262  
Alt 25.05.2007, 20:10
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Hadi ordan, cani sende !

Askerlik yan gelip yatma yeri degildir !

Askere gidenler Ölümü hesap etmek Zorundadir.

Allah Rahmet eylesin sehitlerimize.

Ates düstügü yeri filan yakmaz.

Vatan Kan ister Can ister !..
Gidasidir bu onun.
Sen 1980den önce Türklere silah slkmayi vatana hizmetmi saniyorsun Tursucuk !? :-))
Milliyetci, ülkücü süsündeki terrörist seni !
Milliyetciymis, ülkücüymüs, seyimin milliyetcisi ülkücüsü seni ! :-))

Ne zamandan beri milliyetci insan kendi milletinden olan birisine silah ceker oldu, öldürü oldu !?
Ülkücülügü milliyetciligi pes paralik yapan senin gibilerden olsa olsa tayyipci olur !
Zaten tayyipci oldugunu yazilarindada gösteriyorsun !

allahin adini agizlarina alarak askerin geride kalanlarini teselli ediyorlar güya.
Ates düstügü yeri yakarmis.
Umarim gün gelirde ayni aciyi bzzat kendinizde cekersiniz ve o zaman kendinizide allah adiyla sehitlik adiyla teselli edersinizki, simdi geride kalanlarin acisiyla adeta alay eder gibi teselli ettiginizin farkina varirsiniz.

Sizin gibi zibidilerin o askerlerle gur duymasi ne ölmüs askere nede geri kalanlarina bir fayda getirir !
  #3263  
Alt 25.05.2007, 20:14
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Hassikdir ordan zibidi seni !

Senin gibi zibidiler felan ülkücüyse milliyetci ise pkk`li serefsizlerde senin gibi ayni kafadan oldugu icin onlarda ülkücü milliyetci o zaman !?

Ayni konusmada abdullah öcalana "Sayin" diye hitab ediyor, ölmüs askerler icin ise "Kelle" diyor, sen hic utanmadan arlanmadan dansöz karilar gibi kivirarak tayyip denen serefsiz soysuzu savunuyorsun !

Herhalde seninde tayyip gibi soyun sopun belli degilki, tayyipin diliyle agzi ile konusuyorsun !
  #3264  
Alt 25.05.2007, 20:22
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Düsman icden olursa...

Son aylarda Türk Silahli Kuvvetlerini yiprandirmak icin köepkler cakalllar beraber olmus, habire Türk Silahli Kuvvetlerine saldiriyorlar, yiprandirmak icin etmedikleri iftira serefsizlik kalmiyor !

Durum öylesine hal aldiki, ülkücüyüm milliyetciyim, diye gecinen serefsiz kahpe hainler bile Türk Silahli Kuvvetlerine kin ve nefret kusar oldu !

Bu forumda örgeni, ülkücü milliyetciyim, diye gecinen Alpi001 zibidisinde görülüyor.
Kendisi 1980 denki azili kudurmus cakallardan birisi !
Kurt demiyorum, ülkücülerin sembolü kurtdur, bunlar daha cok cakala benziyor !

Bunlar kendilerini son günlerde öylesine kaptirmiski sanki pkk borozanligini yaparcasina Türk Silahli Kuvvetlerine saldiriyorlar !

Bizim dinci YOBAZ tayfasi akp`den hic bahis etmiyorum, onlar simdi ATATÜRKü sanki kendilerinden biriymis gibi göstermek icin yirtiniyorlar !
Cesit cesit fotograflarla islerine gelir bir hikayelerle, biliyormuydunuz Atatürk`de biz gibi...masali anlatiyorlar !

Türkiye Cumhuriyetinin, Türk insanin disarida düsman aramasina hic gerek yok !
Icimizdeki serefsiz kahpe hainler, cakallar ermeniden rumdan pkk`dan bile daha cok tehlikeli !

Kimbu serefsiz kahpe hainler !?
Basta dinci YOBAZ akp tayfasi ve kendilerine ülkücü ve milliyetci süsü vermis kuduz cakallar !
  #3265  
Alt 25.05.2007, 20:36
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Lastik mi ?.. :o)

Muhahahhahahhaahhahahhaha !..
  #3266  
Alt 25.05.2007, 20:38
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Ülkücülerin Solcularin gecmisi....

Ülkücü-Devrimci hareketi özellikle 1960"li ve 70"li yıllarda büyük yanlislar icindeydi.
Sol cetelerle birlikte iclerinde ülkücülerin yogun oldugu sag ceteler olusmus ve Türkiye birbirine girmisti.

Her mahalle, her sokak ve her kurulus belli görüse mensup kisiler tarafından tutulurdu. Sokaklarda eski vahsi texasdaki gibi adam vurulurdu.
Hatta kardes kardese, baba ogluna, oglu babasina düsman olmustu.
Günde 50-60 kisinin öldürülmesi neredeyse güncellesmisti.

Polis dahil, bütün kamu kuruluslari da ikiye ayrilmisti.

Ülkücü-Devrimci.

Cezaevleri iki taraftan genc insanlarla doluydu. Ne icin, kim icin cezaevine girmisti bu gencler ?
U.S.A. ve UdSSRin savas alani haline gelen Türkiye Cumhuriyetindeki gencler U.S.A. ve UdSSR den gelen para, silah ve egitim yardimlariyla ayakta tutuluyordu !

Gel zaman git zaman, devir degisti. 12 Eylül 1980 İhtilali, bu genclerin cogunu iceri atti. Bunlar cezaevlerinde cürüdüler. Elebaslara ise hicbir sey yapilmadi.

Cezaevlerinden cikan cogu ülkücü, solugu mafyanin kucaginda aldi. Bunlardan bir bölümü cek senet tahsilatina, bir bölümü diger karanlik islere giristiler.
Devrimciler ise bugün Atatürkün arkasina saklanarak politika yürüten serefsizlerdir.

Forum sayfalarinda görüldügü gibi kimileri bu gecmisden hala ders almamislar, alacaklarmis gibide hic gözükmüyorlar !
  #3267  
Alt 25.05.2007, 20:47
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Muhahhahahahahahhahaha

Senin gibi zibidi üstelikte Allahsiz kitapsiz Katolik zangoclarina her zaman Silah cekerim.

Sen takma kafana KIR ciceklerini )

Senin O teselli ettigimi sandigin askerlere 10 yilimi verdim ben.
Onlarla da Omuz omuza Vurustum..

Hele destur Maasallah Bu ne salaklik böyle ?..
)

senin Uyumuslugun kadar Bu vatanin sinirlarinda nöbretim vardir benim sis köfte )
  #3268  
Alt 25.05.2007, 20:51
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Bunu biliyormuydunuz... !?

Ölmüs askerin anasina "Basin sagolsun !" diyecegine "Askerlik yan yatma yeri degildir!"
pkk teröristlerin elebasi abdullah öcalan`a "Sayin" diye hitab eden serefsizin hainin PICI askerlige elverisli olmadigindan raporlu oldugunu biliyormuydunuz !?

Vatandasdan tepki gelecegini bildigi icin pkk`ya karsi mücadelede öldürülmüs askerlerin cenazesine gitmeyen serefsiz hain tayyip, bugün Izmirde, "GAVUR" dedigi Izmirde, pkk`ya karsi mücadelede öldürülmüs askerlerin cenazesine katildi ve sagolsun vatandaslarin tayyip denilen serefsiz haine hak ettigi muameleyi gösterdiler, ona ne BOK oldugunu hatirlattilar !

Bakalim soyu sopu belirsiz serefsiz hain tayyipin avukati alpi001 simdi onu nasil savunacak !?
Gerci bu milliyetci ülkücü gecinen Tursucuklarda genelde askerlik kacagi olur !
En güzel örnegi, kuduz köpek gibi etrafina saldiran mehmet gül denilen Tursucuk ! :-))

Tursucuk alpi001 sende askerligini yaptinmi !? :-))
  #3269  
Alt 25.05.2007, 20:53
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Kurt degil " BOZKURT "

Bilmez mi kahpe felek,
Nasıl geldim bu çağa?
Ben düştüm bayrağımı,
Düşürmedim alçağa.
Felek tuttu yine bak,
Fırsat verdi alçağa!


)
  #3270  
Alt 25.05.2007, 21:02
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Hic merak etme sen !

Türkiyede 550 vekil cikaracak kadar cakal var !

Bundan hic süphem yok !

tayyip neden ikide bir baska liderler icin, daha iki koyun güdemeyenler, diyor !?
Cünki kendi secmenlerini allah peygamber basörtüsü diye kandiridigi icin, secmenlerini mal gibi görüyorda ondan ! ;-)

Sizin gibi mallar, cakallar oldukca tayyip degil 550 vekil, 550 vekil + cumhurbaskani dahi cikarir !

Türkiyede artik dürüstlük mertlik prim yapmiyor !
Türkiyede serefsizlik, hainlik, kahpelik, orosbuluk prim yapiyor !
Baksana tayyipin danismani bile tayyipi acikca amerikalilara pazarladi ! :-))
Ve o danisman hala görevde ! :-))
Neden acaba !? :-))
Danisman degilde pezosu oldugu icin olmasin !? :-))
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu