| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
![]() Ölümle yaşam arasındaki yolculuğum sürüyor, hala yolcuyum, ne güzel bir şey bu... Ama bir gün gelecek ve ben ölümün değişmezliği olacağım... Çocukken ne kolaydı herşey, artık gençliğin son demlerimdeyim, ölümü sağımda solumda görmekten kaçamıyorum... Değişmezliğe bürünmeden, katılaşmadan yapmak istediğim ne çok şey var ve ölümü korkunç yapanda bu... İstediklerim yaşama ait ama sonsuz yaşama; yani sevmeye dair... Doyasıya sevmek istiyorum, bir kızım olsun istiyorum, onunla yeniden doğmak, yeniden çocuk olmak, yeniden büyümek istiyorum... Ondan öğrenmek isteğim o kadar çok şey var ki... Ona şiirler okumak istiyorum, öyküler, hikayeler... Biraz daha büyüdüğünde tartışmak ve öğütler vermek... öğütlerini almak... Yaşamak yeniden, ölümsüzlüğü yaşamak...
Bunları yaşacak kadar şanslımıyım, bilmiyorum? Bilmek de istemem aslında. Geleceğin bilinmez olması güzel, yoksa yaşam çekilmez olur. Daha bir saat önce bedenim acı çekiyordu, ruhum acı çekiyordu, acı çekiyordum... Bu acıları yaşarken geldi aklıma geldi gerçekleştiremediklerim. Bu yaşta bu kadar ölüm eksenli düşünmem sağlıklı olmasa gerek, ama bunun çözümlemesini meraklılarına bırakmak istiyorum... Ölüm bedenimi işlevsiz hale getirdiğinde, ruhumda kendi kazanımlarını artıramayacak... Bu yüzden bu yolculuğu iyi değerlendirmek gerekiyor... Oldukça kötü bir dünyada yaşıyoruz, bedenimiz kölesi durumundayız. Artık bedenlerimiz çok rahat ediyor ama hiçbirimizi mutlu değiliz; çünkü ruhumuzu ve onun ihtiyaçlarını unuttuk... Asla sahip olamadığımız şeyleri sahiplenip kendimiz aldatıp duruyoruz. İnsan maddeye sahip olamaz ki. Sahip olabileceğimiz şeyler duygularımız ve düşüncelerimiz yanlızca... Sevmek gerek zenginleştirmek için yüreğimizi, ruhumuzu, sevmek gerek kurtulmak için yanlızlığımızdan. Ruhumuz yapayalnız ve acı çekiyor, ve biz onu görmezden geliyoruz... Sorunlarımızı çözmek yerine kaçıyoruz, acılarımızın kaynağını bulup iyileşmek yerine kendimiz uyuşturmayı tercih ediyoruz. Her yanlış acımızı derinleştiriyor... Doğru ile karşılaştığımızda korkular sarıyor heryanımızı... "Ama başkaları hala kendini kandırıyor..." En büyük savunumuz bu, başkalarının da yanlış yapması bizi rahatlatıyor ama bu hiçbirşeyi halletmiyor aslında, bunu da biliyoruz. Biliyoruz ki gerçekler acı veriyor... Ama gerçeklerle yüzleşecek cesareti bulduğumuzda, korkularımıza merhaba dedikten sonra acılarımız iyileşme yolunu tutuyor. Biraz zaman gerekiyor, kendimize bunu çok görüyoruz. Emek vermeden ne elde edilir ki? Biraz emek vereceğiz, acı çekeceğiz, seveceğiz... Karşılık beklemeden seveceğiz ama ne garipdir ki, hiçbirşey beklemeden ne yapsan bir karşılık doğuruyor kendine, doğuracak... Her samimi ve karşılık sevgi bir sevgi doğurur karşısında Bunlar ütopya değil, rüya değil... Ama... Hayal diyeceksiniz tabii, çünkü beynimizin içine kazınıyor arzu edilen insan tipi... İsteniyor ki hep tüketen olsun, sahip olamadığı ve asla olamıyacağı şeyleri sahiplensin, sahiplenmeye çalışsın... Üretmesin hiç... En büyük üretim sevgidir, sevmesin hiç... Çünkü sevgi güzelliktir, doğurgandır, koruyandır... Sevginin var olduğu yerde herşey insan için üretilir, insanı yüceltmek için. Tüketmek amacıyal üretilmez sevginin varlığında, yozlaşma olmaz... Ama hızla yozlaşıyoruz, yabancılaşıyoruz içinden kopuk geldiğimiz doğaya... Sevgi bu yüzden tehlikede... Sürekli saldırılara uğruyor bu yüzden Sevgiyi kim ölçebilir ki? Ama ölçü veriyor insanlığın düşmanları, tüketimde katkısı varsa seni seviyordur, gülleri dalından koparıyorsa seviyordur, satın alıyorsa seviyordur Bakin insanlar fikir üretmeye calisiyorlar.. Demek sosyal olmadan sosyalist olunmuyor.. Dinazorluktan vazgecin.. Mina urgan Diye bir hanim vardi yanilmiyorsam onun Sosyalist yasamini okurken Acaba Mari Antaunet i mi okuyorum diye sasalamistim.. "Bir dinazorun son günleri" mi neydi.. Evet dostlar sosyal olmadan sosyalist olmaya kalkanlar acikli bir yasam sürüyorlar.. Halkiniza tepeden bakmak yerine Halkiniz olun.. Belki o zaman bir ümit var.. |
|
|||
![]() "Hava çelik bir ustura gibi dışarda kar yağıyor
Zemherinin en acımasız günleri dışarda kar yağıyor Öyle masallardaki gibi incecikten ya da lapa lapa değil Döne döne buram buram dışarda kar yağıyor Hava ustura gibi soğuk !.. Minicik elleriyle üşümüş ayaklarını ovuşturan çocuk Geceleyin araba vapurunda ürkek gözlerle biletçiyi kolluyor Dışarda kar yağıyor Morarmış ellerini ısıtmaya yetmiyor nefesi Kimi kimsesi gidecek bir yeri yok Dışarda kar yağıyor Sırtında paltosu yok Dışarda kar yağıyor Ayağında pabucu yok Dışarda kar yağıyor Hava soğuk çok soğuk çok Bugün yılın bir çocuk günü olabilir Bu yıl dünya çocuk yılı olabilir Onun bunlardan haberi yok Üşümüş acıkmış sıcacık bir çörek gibi güneşi düşlüyor Sevilmemiş bilinmemiş unutulmuş Dışarda kar yağıyor"* YIL 2006 !..Son günlerden biri ..Zemherinin en acimasiz günleri.. En acimasiz insanlari.. Disarda KAR yagiyor. ve ben sizi düsündükce bana Agustos ayi"n da bile kar yagiyor..üsüyorum.. utaniyorum !.. Ps: Bu dizeler saniyorum 1997 yilinda Dünya cocuk günü icin bestelenmis son derece güzel bir sarkiya aittir. Yazarini Ne yazik ki Bilmiyorum " Yil 1997 !.. Dünya cocuk yili " ve disarda kar yagiyor.. 2007 de degisen bir sey olmadigina göre Varsin yagmaya devam etsin. __________________ |
|
|||
![]() Evvel zaman icinde, kalbur saman icinde
Cok uzak degil, yakin bir ulkede Sevimli, uslu, kucucuk gozlu Kucuk kediler yasarmis Yemekleri ortak, yataklari birmis Sevincleri hepsininmis Duman rengi, acik kahverengi Kucuk kediler yasarmis Yakin ulkenin yaninda Donemeci donerken Ruzgarlarin saginda Ormanlarin solunda Sesli, hirsli, kocaman gozlu Buyuk kediler yasarmis Sabahlari okumakla Aksamlari dusunmekle Gunduzleri konusmakla Geceleri calismakla Yorgun gozleri, sismis elleri Buyuk kediler yasarmis Siz kardesler hangi kedileri seversiniz? Hangi kediler gibi yasamak istersiniz? Sevimli, uslu, sesli, hirsli? Hangi kedilerdensiniz? ![]() |
|
|||
![]() BEN İstanbul’u, eskiden genç, güzel, alımlı olan bir "hayat kadınına" benzetirim.
Şimdi yine de çekici... Ama tenindeki kozmetik, koynuna giren áşıklarının bıraktıkları derin tükenişi silmeye yetmiyor. Baldırında; kum, kömür, taş ocakları olan serseri hovardaların bıçak yerleri var. Boğazının iki yanında, paralı müteahhitlerin teninde açtıkları derin diş izleri öyle duruyor. O boğazındaki iki boncuklu gerdanlığı gösteriyor: "Birisini NATO müteahhidi Süleyman Bey taktı... Şunu da ondan sonra koynuma giren borsacı Turgut Bey..." Kimi zaman mutlu gözüküyor, Sarayburnu’ndaki gece álemlerini anlatıyor, gazelhanların kendisi için okudukları gazelleri anımsıyor. Şairlerin kendisi için yazdıkları şiirleri, bestecilerin uğruna yaptıkları unutulmaz bestelerini mırıldanıyor. Ama uzun sürmüyor mutluluğu, bir anda hüzünlenip dalıyor: "Eskiden neyim vardı biliyor musun?.." "Neyin?.." "Ahşap konaklarım, yalılarım... Bahçelerim, koruluklarım... Seni seviyorum deyip koynuma giren sattı-savdı hepsini..." Artık kötü bir parfümü var. Koylardan gelen keskin bir losyon... Burnunda kocaman bir sivilce çıkmış "Gökkafes" diyorlar. Sonra yine mutlanıyor, yeni zamparalarını sayıyor: "Ofer, Dubaili Araplar, ecnebiler... Kimi zaman yerli-yabancı yatırım isteyenler birlikte geliyorlar, bilirsiniz grup şeyi yani..." Muzip muzip gülüyor: "Acarlar’ı ahlak zabıtası bastı, duymuşsunuzdur... Bir de imamlar gelmeye başladılar... Okuyup-üfleyip istediklerini yapıyorlar... Dikilmiş kule projesini eline alan yanaşıyor... Yeter ki açık bir yerimi bulsunlar, diken dikene..." * Ben o kadını otuz sene önce tanımış, herkes gibi sevmiş ve áşık olmuştum güzelliğine. Benim gibiler sadece uzaktan bakıp onun hüzünlü şarkılarını söylediler. Ama zengin zamparalar, şehvet salyalarını sile sile bütün güzelliğini aldılar elinden. Teneke bigudileri, pudraları, kırmızı ruju, kalın fondöteni, akmış rimeli, kötü makyajı, sırasını bekleyen áşıklarıyla orada duruyor. O İstanbul... Bekir COSKUN |
|
||||
![]() Evet yil 2007
keske sadeece kar yagsaydi Bir parca ekmek bulmanin sevinciyle Evine kosan cocuklarin Minicik varliklarina kan yagmasaydi KESKE sadece kar yagsaydi Elleri ususede, minikler; neseyle kar topu oynasaydi... Ah benim neslimi, pasifize edenler ah, Keske Topragin altinda olsamda Bunca katliamlara ; sahit olmasaydim... "Yer yüzünde fitneden eser kalmayincaya kadar Mücadele edin" buyururken yaratan Ah kör Tagut ah Uysaydim bu ilahi mesaja da; Filistinde, Cecenyada,Bagdatta, yapilanlara, ortak olmasydim:-( |
|
|||
![]() altinda isi biterse tabii!
|
|
|||
![]() ohne Text
|