Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #28951  
Alt 11.08.2006, 15:05
Benutzerbild von kerio
kerio kerio ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 22
Standard tabii ki önemlidir

sen bu gibi derin mevzuularini kavramiyorsan suc bizim degil.
  #28952  
Alt 11.08.2006, 15:13
Benutzerbild von kerio
kerio kerio ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 22
Standard önerilerin icin tesekkürler

cahil kuranin tabiri ile yaratani bilmeyene derler.
  #28953  
Alt 11.08.2006, 15:14
Benutzerbild von kerio
kerio kerio ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 22
Standard lütfen

yani turan dursundan kopyalayip bana bilginligini mi isbatliyorsun??
  #28954  
Alt 11.08.2006, 17:58
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Merhaba Peren!!!

Merhaba Peren!

Köy kahvesinin müdavimlerini iyi tespit etmektesin, sanki her biri aynı dili, aynı heceleri konuşmakta, hissetmekte. Tek tip insan modelleri!!!! Tek tip insan modellerini hangi rejimlerin yarattığını açıklamakta yarar var. Bunun kaynağı Faşizmdir!!!

Küfür bazlardan bir tanesi sürekli Çanakkale İman gücünden bahsetmekteydi, kendisine Çanakkale’nin öncesini ve sonrasını sordum, eğer bilgisi varsa Çanakkale savaşı döneminde olayların nasıl yaşandığını açıklamasını yapmasını istedim. Cevap, kahraman bir askerin o ağır top mermisini nasıl bir insani güç ile tek başına taşıdığı oldu, başkada bir cevap yok. Bulutların arasına karışan İmanlı askerlerin sonra ortaya çıkıp ne büyük bir iman gücüyle İngiliz ordusunu yok ettiğini anlatmayı unuttu. Elbet büyük kahramanlıklar yaşandı, ben ilk okulu Çanakkale şehidinin kızı olan nenemin aldığı şehit aylığı ile okudum. Büyük dedemde benim açımdan büyük bir kahramandır. Lakin tarih böyle anlatılmaz, tarihi böyle anlatan şahıs tarih anlatmamalı, destan anlatmalıdır. Tarih bir sosyal geçmiştir, Tarihi kavrayabilmek için neden, niçin ve nasıl soruları sorulur ve yansız anlatılır, yanlı anlatan bir tarih hiç bir zaman doğru bir analiz değildir. Ve sürekli yanlışlığa sürükler insanları. Doğru bir tarih bilgisi insanları hem olayların ne olduğunu kavramaya iter, hem de önünün açılmasını sağlar ve aynı hatalara düşülmesinin önüne geçer. Bu sayfalara katılanların çok büyük bir bölümü okumuyorlar, araştırmıyorlar, bilgileri olmamasına rağmen bilgili gibi gözükmekten müthiş bir haz duyuyorlar, buda ayrı bir sosyal ve psikolojik araştırma meselesi. Ve kendisine Çanakkale’nin aslında hiç bir zaman bizim savaşımız değildi, böyle bir savaşta asla olmayabilirdi, olmamalıydı deyince, beni vatan haini edebilme herzelerini türetiverdi, daha sonra ki yazılarında belden aşağıya bile küfür sallayabildi. Ve ben hem bu şahısa hem de bunun yandaşlarına artık hiç bir cevap yazmama kararı aldım. İşin tuhaf tarafı bu şahıs Türkolog olduğunu ve dil bilimcisi olduğunu savunabilmekte!!!!!!!

İtti haki Terakkinin ne olduğu açıklanmadan Çanakkale savaşı açıklanamaz. Balkan savaşları açıklanmadan Çanakkale savaşına girilmez. Başkumandan vekili ve İtti haki Terakkinin lideri Enver paşanın ne olduğu açıklanmadan Çanakkale açıklanmaz! 3 Ağustos 1914 de Alman Büyük elçi Wengenheim ile nelerin imzalandığı açıklanmadan Çanakkale savaşı açıklanamaz. İtalyanın Sicilya adasından peşlerindeki İngiliz deniz filosundan kaçıp İstanbul’a sığınan ve onları korumak için Çanakkale ve İstanbul boğazlarını Sadrazam Said Halim Paşanın bile haberi olmadan Enver paşanın gizlice verdiği emir ile kapatılmasının altında yatan politik eğilim açıklanmadan Çanakkale savaşına nasıl gelindiği açıklanamaz. Ve bu iki savaş gemisinin Osmanlı topraklarından çıkartılması için baş vuran İngiltere, Fransa, Rusya ülkelerinden korumak için baş vurulan yol olan hem gemileri, hem içindeki mürettabı satın alarak Goeben ve Breslau zırhlılarının adlarını Yavuz ve Midilli olarak ve bu savaş gemilerinin komutanı olan Amiral Souchon un adıda Suşon paşa olarak değiştirilip Osmanlı tebaasına geçirilmesi ve daha sonra bu gemiler ile birlikte Osmanlının savaş gemilerinin sözde eğitim amacı ile Karadeniz’e açılarak Enver paşanın bu gemilerin komutanlığını yapan çiçeği burnunda Suşon paşamıza gizlice çektirdiği telgraf ile zaten tüm niyeti ve amacıda bu olan Devşirme satın alma olan Suşon paşamız ile Çarlık Rus yasının kıyı kentleri olan Odesa, Sivastopol ve Novorosisk limanlarını hangi amaçla bombaladığı ve Enver Paşanında Osmanlıyı (sadrazam Said Halim Paşanın bu savaşa tüm gücüyle karşı olmasına rağmen) bulaştıran politik neden açıklanmadan Çanakkale’nin böylece doğuşunu bilerek bu savaşın neden bizim savaşımız olmamasını açıklar. Belge 9.10.1330.(22 ekim 1914 Donanma Kumandanı Amiral Souchon Paşaya, Donanmai hümayun Karadeniz’de hakimiyeti bahriyeyi kazanacaktır. Bunun için Rus filosunu arayarak ilanı harp etmeden ona hücum ediniz. Enver.) Kaynak CHP genel sekreteri Kemal Anadol Büyük Ayrılık doğan kitap yayınları. Enver paşanın bu savaşa katılmak için Almanya’dan beş yıl sonra ödemek için aldığı 5 milyon Osmanlı altınını açıklamadan bu savaşı açıklamak neye yarar, neden o dönemin Osmanlı subaylarının Alman İmparatoru 2. Wilhem türü bıyık bıraktıkları, Wilhemin hacı olduğu, Müslümanlığı benimsediği söylentileride meselenin bir başka noktası. Mustafa Kemal o cephede başarılı olan tek subaydır 19. Fırkayı yönetmiştir. O dönem içinde yaşanan bir başka büyük acı Sarıkamış Allahüekber dağlarında 93 bin askerin donarak öldürülmesidir. Ruslar Sarıkamış savaşında yalnızca 200 tane subay ve eri esir almışlardır, diğerleri donarak ölmüştür. İti haki Terakkinin yöneticileri konumunda olan Enver ve Talat paşalar bu savaşlara şu iki noktaya güvenerek ve bu iki zihniyete sahip olarak girmişlerdirler.

1. Panislamizm

2. Panturanizm.

Sandılar ki savaş esnasında Rusya’ya yakın olan Türk soyundan olan ülkeler Osmanlıya destek olmak için ve Çarların esareti altında bulunan Türkler Kafkasya’da, hazarda ve Asya içlerinde ayaklanacaklar Ortodoks Grek olan Çarlık Rus yasına saldıracaklardır! Ve çarlık yıkılıp Türk dünyasının egemenliği altına girecektir. Ama hiçte öyle olmadı Ruslar kısa zamanda Kars, Arda hanı alıp Sarıkamış dağlarına ulaşıverdiler. Savaşın ilerleyen dönemlerinde doğuda Alman imparatorluğunun engeli ile, güneyde Osmanlının boğazları kapatması ile Çarlık Rus yasına İngiltere ve Fransa silah yardımını ulaştıramadı çok zor durumda kalan çarlık Rus yası 1917 ekim devrimi denilen Leninist bir ayaklanma ile yıkıldı.

İtihatçılar ve Alman Hacı Wilhelm in hesaplarına göre.


Osmanlı İslam dünyasının lideri ve halifesi olduğu için tüm İslam ülkeleri Panislamizm ile İngiliz, Fransız kafirler ile Hindistan’da, Mısırda, Tunus’ta, Cezayir’de, Senegal de savaşacaklar ve dünyayı İslam egemenliği altına alacaktırlar. Ama o İslam dünyası bırakın savaşa girmeyi Osmanlı Tebaalarından koptukları gibi İtalyan, Fransız ve İngilizler ile birlikte Osmanlı askerlerini tepelemişler ve yeni, yeni ülkeler kurmuşlardır. Çanakkale savaşına katılmak için Avustralya’dan gelen Anzak gücü ilk önce Mısırda dinlenmiş ve orada ilk olarak savaş eğitiminden geçtikten sonra Çanakkale’ye Osmanlı ve Alman !? gücü ile savaşmaya gönderilmiştir. 1908 e kadar Osmanlının tüm geçmiş 640 yıllık mevcudiyetinde Gayri Müslimlerden asker alınmamıştır, lakin 1908 de çıkarılan (Balkan savaşlarının etkisi ile) yasa ile Gayri Müslimlerde artık askere alınmaya başlamıştır.

Alman imparatorluğu hem İtti haki Terakkiyi , hem de Osmanlının o dönemler yaşadığı sıkıntıları çok iyi analiz etmiş ve bu iki tehlikeli zihniyetin tüm hassas noktalarından yararlanarak Orta doğunun Petrol yataklarını sarkıp ele geçirmek istemiştir. Bu hasta ruhlu, hem Türk ırkçısı ve hem İslam ırkçısı olan bu İtti haki ve terakki çetesinin döneminde Osmanlı 5 milyon kilometre kare toprak kaybetmiş, bu kaybedilen topraklarda tam 25 tane yeni ülke kurulmuştur, Mustafa Kemal bütün bu zorlukların içinde ancak bu kadarını kurtarabilmiştir.

Bir diğer şahısta ki kendisi militan bir Faşodur, yoksa bilgisayar ekranlarında bile takma isim olarak bir silah markasının ismi ile dolaşmaz. Ya çok büyük bir ödlektir silahsız kendisini minnacık hissetmektedir yada sadist ve katil ruhludur silah ile cahilliğini gizlemeye çalışarak insanlara göz dağı vermeye çalışmaktadır. Her neyse Ziya Gök Alp in de hayranı olduğunu bildiğim için iki mısrası ile Çanakkale savaşını kısaca burada bitireyim.

Düşmanın ülkesi viran olacak.
Türkiye büyüyüp Turan olacak.

(bu zihniyetin yaptığı yıkımlar sanıyorum yukarıda yeterince açıklandı.)

Bir diğer arkadaşa devlet nedir sorusunu sormuştum, bana daha önce ki Çanakkale sorularımdan dolayı bir küfürbaz şahısa ve onun ilkel demagojilerinden etkilenerek devlete bu düşmanlığın nereden gelmekte diye büyük harfler ile yazarak aklı sıra beni azarladı. Cehalet öğrenilmez!!!!! Devlet nedir sorusuna da çok ilginç bir cevap verdi ve şaşırdım. Devlet Perenin deyimiyle köy kahvesinin sohbetleriyle açıklanmaz. Devleti devlet yapan üç temel nokta vardır.

1. Yasama.

2. Yürütme.

3. Yargı.

Bunların ne olduğunu bilmeden ne Demokrasiyi, ne Laikliği, ne devleti açıklarsın. Danıştay acaba neden kurşunlandığı diye tuhaf, tuhaf düşünürsün.

Bu sayfaların küfür bazları çok şeyler okuyup öğrenmeliler, kime vatan haini denileceğini önce kendilerinden başlamalılar.

Küfürlü ortamlarda asla bulunmak istemiyorum...

Selamlar Peren...
  #28955  
Alt 11.08.2006, 18:27
Benutzerbild von xp0mpalanejatx
xp0mpalanejatx xp0mpalanejatx ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Kuran İnkarcılara MeydanOkuyor Ama Nasıl

insan ürünü bir kitap olduğunu ileri sürenlere Kuran"ın cevabı şöyledir:

De ki: "İnsanlar ve cinler bu Kuran"ın bir benzerini oluşturmak için bir araya gelseler, yine onun bir benzerini getiremezler. Birbirlerine arka olup yardım etseler de..." (17:88)

Bu tür bir meydan okumanın ne anlamı var? Diyelim ki hikayeci Aziz Nesin, hikayelerinden biri için aynı türden bir iddiada bulundu, "İnsanlar ve cinler bu hikayelerin bir benzerini oluşturamazlar..." diye. Cevabınız ne olur? Veya bir sosyolog aynı iddiayı Franz Fenon"un Yeryüzünün Lanetlileri için tekrarlasa? Veya bir edebiyatçı Dante"nin İlahi Komedi"si veya Mehmed Akif"in Safahat"ı, yahut Nazım Hikmet"in Kerem Gibi"si için tekrarlasa? Veya bir bilim adamı, Newton"un Matematiğin Prensipleri için aynı savda bulunsa? Kütüphaneleri dolduran binlerce kitap için aynı iddiada bulunulsa cevabımız ne olacak?

Benzerlik yarışması?

Şunu anlatmak istiyorum: Biri çıkıp, yazdığı kitabın Kuran"ın benzeri, hatta ondan daha iyi olduğunu ileri sürse nasıl değerlendirilecek? Din adamları onu peşinen red mi edecek? "Hayır benzemiyor" diye. O zaman, "Benzerlikten amacınız ne?" diye sormazlar mı? Kuşkusuz "aynısı" değil! Zira bir kitabın aynısı kopyasıdır! Her kitap aynen kopya edilebilir. Bu durumda Kuran"ın diğer kitaplardan bir farkı olmaz.

Bir kitabın diğer bir kitabın dengi veya benzeri olduğuna veya daha iyi olduğuna kim karar verecek? Nasıl verecek? Değerlendirmenin kriteri ne olacak? Bu sorular iyice belirlenmeden "meydan okuma" aslında "bildiğini okuma"ya dönüşmez mi?

Moon tarikatının kurucusu Papaz Sun Myung Moon"un izleyicilerinden biri, The Principle kitabının Tanrısal vahiy olduğunu ve bir benzerinin meydana getirilemeyeceğini ilan etse (ki ediyorlar), benzer iddiayı Kuran için yapan biz müslümanların cevabı ne olur? "Olmaz öyle şey, yalnız Kuran"ın bir benzeri meydana getirilemez" cinsinden dervişçe bir cevap mı olur? Yoksa "Al sana şu kitap! Alimlerimizden biri yazdı. Moon"un kitabının dengidir" biçiminde reddedilmeye mahkum bir cevap mı olur?

Reddedilmeye mahkum diyorum, zira Moon tarikatının bağlıları "Hadi canım. Bunun neresi denk. Moon"un kitabı bir ilim ve irfan harikası. Sizin alimin yazdığı ise mevcut insan bilgi düzeyinin bile altında" diye zaferlerini ilan etse ne deriz? Cevap vermeden önce, "Hazırlayacağımız nazireyi hangi objektif kritere göre ve nasıl değerlendireceğinizi bildirirseniz o zaman bu meydan okuyuşunuza bir cevap veririz" biçiminde Moonculardan makul bir açıklama istememiz gerekmez miydi?

Hele, meydan okuma, kitabın edebi üstünlüğü konusunda yoğunlaştırılsa durum daha bir anlamsız olmaz mı? Edebi ürünlerin hangisinin hangisinden daha üstün olduğu kararını kimler verecek? Nasıl verecek?

"Hiç kimse benim gibi lezzetli kebap pişiremez" diye kebapçılara meydan okuyan birinin bu iddiası nasıl reddedilebilir ki? Bir iddia yanlışlanabilir bir karaktere sahip değilse bilimsel bir iddia olamaz. "Hiç kimse benim kadar renkli rüya göremez" diyen birinin iddiası da aynı şekilde anlamlı değildir. Bir başkasının yalnızca benim gördüğüm bir rüyaya inanmasını bekleyemem. Bilimsel olmayan bir iddia doğru dahi olsa, doğruluğunu sınayamadığımız için o iddiaya inanmamız için başka sebepler yoksa, ona inanamayız. Böyle bir iddia sadece sahibini bağlar; tartışmada kullanılamaz. Kuran bu bilimsel metodu öğütlediğine göre (17:36; 2:111), kuşkusuz aynı metotla meydan okuması beklenir.

Anlamlı bir meydan okuma nasıl gerçekleşir?

Demek ki "objektif ve matematiksel bir kriter " olmadan yapılacak bir meydan okumanın pratikte hiçbir anlamı yok. Matematiksel bir kriter olmadan düzenleyeceğimiz en adil bir yarışma bile meydan okuyan tarafın zaferini ilan edebilmekten uzak olacaktır.

Açıklayalım: Bir kitabın diğer bir kitaptan üstün olup olmadığını samimiyetle öğrenmek istiyorsak, o kitapları önceden okumamış ve onlardan birine angaje olmamış uluslararası tarafsız bir kurulun önüne isimleri rumuzlu olarak çıkarmalıyız. Kuruldaki kişilerin ittifakıyla verilecek lehte bir karar, söz konusu kitabın hanesine bir olumlu puan koyabilir. Ancak yine de söz konusu puanlamanın değeri, kuruldaki kişilerin sayısına, seçimine, yetkinliğine, kültürüne ve yarışmaya katılan kitapların sayısına bağlıdır. Kuruldaki kişilerin farklı özgeçmişleri, görüşleri ve inançları objektif bir değerlendirme şansını alabildiğine küçültür. Kitapların hangisinin daha yüce ahlaki değerler ve kriterler sunduğunu belirlemek de yine kurul üyelerinin özgeçmişlerine, kültür ve normlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Ayrıca, kitabımız yüz yarışmadan zaferle çıksa dahi yüz birinci yarışmada yenilgiye uğramayacağını garantileyemeyiz. Matematiksel bir kriter olmadan yapılacak en objektif değerlendirmeler bile yüzde yüz bir garanti sağlayamaz.

Öyleyse, Kuran"ın bu meydan okuması, insanların ve cinlerin vereceği cevaplara bağlı olmaksızın, kendi başına bir değere ve kanıta sahip olmalı. Aksi takdirde, Kuran"ın Tanrı sözü oluşu kıyamete kadar kanıtlanmamış olur. Demek ki, Kuran"ın meydan okuyuşu, tüme varım (endüksiyon) değil, tümden gelim (dedüksiyon) yöntemine sahip olmalıdır. Bir başka deyişle, Kuran"nın meydan okuyuşu bir çağrı değil, kanıtlanmış bir tezin zaferinin ilanıdır.

Diyelim, ünlü teorik fizikçi Einstein mevcut ve gelecek teknolojiye şöylesine meydan okudu: "Tüm mühendisleriniz ve fabrikalarınızla bir araya gelseniz ışıktan hızlı giden bir uzay gemisi yapamayacaksınız." Einstein?ı desteklemek için ışık hızını tek tek mevcut uçakların hızıyla mı karşılaştırırsınız, yoksa ışık hızını aşmanın mümkün olamayacağını mı denklemlerle kanıtlarsınız? Birinci yöntem hem çok zaman alır ve hem de Einstein"ın tezini gelecekte üretilecek roketlerin çürütebileceği kuşkusunu bulaştırır.

Kuran"a nazire düzenler!

Kuran tarihini konu edinen kitaplar, bazı Arap edebiyatçılarının Kuran"ın meydan okuyuşuna cevap amacıyla nazireler düzdüklerini; ancak hepsinin hüsrana uğradığını bildirir. Örneğin; Din İşleri Yüksek Kurulunun eski üyelerinden Dr. Osman Keskioğlu"nun yazdığı Nüzulünden Günümüze Kuran-ı Kerim Bilgileri adlı kitabı bu konuya 10 sayfa ayırıyor. Keskioğlu, "mişli, muşlu" ifadelerle ve alabildiğine yüzeysel değerlendirmelerle konuyu avam düzeyinde savuşturuyor.

Arap edebiyatının muhteşem şiir ve nesir örnekleri dururken, din adamlarının bula bula Arap edebiyatında hiçbir yeri olmayan "Müseylemetül Kezzab" (Yalancı Müseyleme) diye anılan ne idüğü belirsiz bir şahsa atfedilen "saçma-sapan" bir ifadeye yüklenmeleri ilginçtir. İddiaya göre Müseyleme şöyle nazirede bulunmuş:

Vel mübezzirati zeran, vel hasidati hasdan, vez zariyati kamhan, vet tahinati tahnan, vel acinati acnen, vel habizati hubzen, ves saridati serdan, vel laqimati loqman... El filu, mal filu. Ve ma edrake mal filu. Lehu zenebun vesilün ve hurtumun tavilun. İnne zalike bi halqi rabbina leqalilün... Ya dafda" binte dafdaayni... .

Çevirisi:

Andolsun ekin ekenlere, ürünü biçenlere, taneleri saptan ayıranlara, değirmende öğütenlere, hamur yapanlara, ekmek yapanlara, yan yana dizenlere ve lokma lokma edenlere... Fil, fil nedir? Filin ne olduğu sana bildirildi mi? Onun vardır kıvrak bir kuyruğu ve uzun bir hortumu. Kuşkusuz bunlar Rabbimizin yaratılışını dile getirirler... Ey çifte kurbağanın kızı kurbağa...

Bazı müslümanların, mevcut İncilleri çürütmek amacıyla, Barnabas adında bir İncil düzdüğünü düşündüğümüzde, Kuran mucizesini övmek amacıyla Muhammed Peygamberin okuryazar olmadığı palavrasını icma ile propaganda ettiklerini hatırladığımızda, "Yalancı" (Kezzab) diye yaftalanan bir şahsa atfedilen saçma sapan ifadelerin aynı kafa yapısına sahip müslümanlarca uydurulmuş olması büyük bir ihtimal kazanıyor. Bu kafa sahipleri, saçma sapan tekerlemeleri Kuran ile yarışa sokarak akıllarınca ucuz edebi zaferler elde etmeye çalışmıştır.

"Komikse kezzaptır, ciddiyse zındıktır" mantığı

Nitekim, Kuran"ın mucizesinden söz eden alimlerin hemen tümü, "Müseylemetül Kezzab"a" atfedilen söz konusu saçma sapan tekerlemeleri nakletmeye başlayarak Kuran"ı savunmaya çalışır. Ellerinde sınanabilir herhangi bir kriter olmadığı için reddetmekte güçlük çektikleri ciddi nazire örneklerini ise, "yazarının aslında nazire yazmaya niyet etmediği" gibi gülünç sebeplerle diskalifiye ederler.

Keskioğlu"nun yukarıda ismini verdiğim kitabının 1987 baskısının 193. sayfasından bir paragrafı alıntılayalım:

Görülüyor ki, Müseyleme ve hempalarının saçmaları insanı güldürmekten başka bir şeye yaramıyor. İbni Mukaffa, Ravendi, Ebül Ala gibi ediplere ise yapıştırılan töhmet bir gizli maksadın mahsulüdür. şöhreti olan bu ediplere bu töhmeti fırlatmakla zındıklar, Karamıta ve Batıniye gibi fırkai dalle erbabı bir maksat güdüyorlar, onları da kendi taraflarında göstermek istiyorlardı. Aslı faslı olmayan davalar uyduruyorlardı. Müşrikler, Yahudiler, Kuran"ın karşısında mağlup oldukları gibi bunlar da şüphesiz mağlup olup yerlere serildiler.

Kuran"ı saçma-sapan gülünç tekerlemelerle yarışa sokarak ucuz kahramanlıklar kazanan bizim ulemaya şu hatırlatmada bulunmak istiyoruz: Bir edebi parça ister Kuran"a nazire düzmek amacıyla yazılmış olsun veya olmasın, onu nazire olarak ileri süren "zındıklara" ya adam gibi cevap vermeli veya susmalı.

Saçma-sapan ve gülünç olmayan nazirelerin çürütülüş mantığı ise çok ilginç. Bu sefer de nazireler "çok benziyor" diye yarışı kaybediyor. Aynı kitabın 197. sayfasında "Nureyn Suresi" adlı bir parça bakınız nasıl reddediliyor:

Bu parçayı mahsus uzattık. Ta ki herkes bu tabirlerin çoğunun Kuran"dan alınma olduğunu görsün. Gulam Ahmed"in yaptığı gibi bir şey. Bunlar Kuran"ın muhtelif ayet ve kelimelerini bir araya getirmekle ve araya Ali kelimesini, vasiyet meselesini sokmakla meydana gelmiş şeyler.

Hadisçi-Sünnetçi alimlerin çıkmazı

Aslında hadisçi-sünnetçi alimler kendi iddialarıyla açık bir çelişki içindedirler. Bir yandan Kuran"ın edebi yönden bir mucize olduğunu akıllarınca ispatlamaya çalışırken, öte yandan, Arap edebiyatını kendilerinden çok daha iyi bilen sahabenin (peygamberin arkadaşlarının) Kuran ayetlerini insan sözlerinden ayıramadığına inanırlar.

Örneğin, hadis kitapları, Kuran"ın derlenmesiyle görevli komitenin Kuran ayetlerini iki tanık olmadan kabul etmediğini aktarır. Böylece, yetkili sahabelerin bile Kuran ayetlerini insan ürünü sözlerden ayıramadığını ileri sürerler. Buhari başta olmak üzere birçok hadis kitabı,

"Eşşeyhu veş şeyhetü iza zeneya fercümühüma elbettete nekalen minallahi wallahu azizün hakim" (Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ederlerse onları Tanrı tarafından bir ceza olmak üzere taşlayarak öldürün. Tanrı Üstündür, Bilgedir)

biçiminde bir "ayet" rivayet eder. Yahudilerin ve Mekkeli putperestlerin uyguladığı taşla öldürme cezasını İslam dinine sokmak amacıyla uydurulan bu sözde "ayet" meğerse peygamberin vefatından sonra Kuran"dan çıkarılmış. Fakat yine de hükmü yürürlükte kalmış...

Tanrı"ya yakıştırılan sözlerin Tanrı"ya ait olup olmadığını edebiyat ve belağat mucizesiyle nasıl kanıtlar bizim büyük İslam alimleri? Müseyleme"ye karşı kahraman kesilen bizim ulema, ne var ki Buhari, Müslim, Ebud Davut, İbni Maceh, Tirmizi, İbni Hanbel gibi sarıklı sakallı usta yalancılar karşısında aciz kalıp suspus olmaktadırlar.

Hadis kitapları, bir sürü sözler rivayet ederek, onların daha önceden Kuran"da yer aldığını, ancak unutkanlık veya "nesih" gibi sebeplerle Kuran"a sokulmadığını iddia eder. Hatta bazı rivayetler, fazladan iki sure (Kunut duaları) içeren bir Kuran nüshasından söz eder. Müseyleme karşısında edebi zaferler kazanan alimlerimiz Kunut dualarının Kuran"dan olmadığını edebiyat ve belağat ilmiyle nasıl kanıtlarlar? Doğrusu merak ediyoruz.

Bu ne turşu, bu ne perhiz?

Aslında konu daha vahimdir. Ehl-i Sünnet"in ve Şia"nın mevcut mezhepleri başta olmak üzere yüzlerce mezhep ve tarikat Kuran"a ciltlerle kitabı nazire olarak düzmüşler ve hatta onları Kuran"a tercih etmişlerdir. İlkel yalancıların Muhammed Peygamberin vefatından yıllar sonra (Örneğin Buhari 240 yıl sonra) düzdüğü hurafeler, bazı doğrular ve ayetlerle karıştırılarak İslam dininin ikinci kaynağı olarak sunulmuştur. Hadis ve Sünnetin Allah"tan gelen vahiy olduğunu iddia eden sözde İslam alimleri böylece Müseylemetül Kezzab"a nispet edilenden daha gülünç ve saçma bir sürü sözleri Kuran"a eş koşmuşlardır. Hatta Hanefi mezhebinin alimleri, hadislerin Kuran ayetlerinin hükmünü ortadan kaldırabileceğini bile iddia etmişlerdir. Örneğin; Hanefi mezhebine göre 2:180, 240; 4:11,12; 4:15; 4:23-24; 5:106; 6:145 gibi nice ayetler hadisler tarafından neshedilmiş, yani iptal edilmiştir.

Kuran ayetlerinin bir eşi ve benzeri olmadığını kanıtlamak için Müseyleme"ye isnat edilen birkaç satıra cihat ilan eden ulema, diğer yanda Ebu Davud adındaki şahsın derlediği ciltlerle hadisin Kuran"ın bir benzeri olduğuna iman edebiliyor. 52:34 ayetiyle alay edercesine... Ebu Davud (ki aynı zamanda o kitapların da ismidir) bir rivayette Muhammed"e şöyle bir iftirada bulunuyor:

Utitül Kurane ve mislehu (Bana Kuran ve bir de benzeri -Hadis- verildi).

Ebu Davud"un oluşturduğu bu kamburu görebilen bazı Sünni din adamları ameliyat ile atmaya cesaret edemedikleri için onu çeşitli yorumlarla örtmeye çalışırlar. İslam tarihi boyunca hadislerin oluşturduğu entelektüel ve pratik sorunları çözmek için harcanan enerjiyi tahmin bile edemezsiniz.

Kısacası, Kuran"ın meydan okuması, buğdayı samandan ayıracak bir kritere sahip olmalıdır. Kuran, tutarsız ve palavracı işportacıların kargaları bile güldüren donkişotluğuyla savunulamaz.
  #28956  
Alt 12.08.2006, 06:50
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ISLAMIYET...

...herhangi bi irka veya topluma gelmis bi Din anlayisi degildir...

Islam Dini icinde yasadigimz Allah´in yaratmis oldugu evrensel sistem ve düzenin aiddir.!!!

Buna ancak ve ancak Özüne ermis anlar zaten, fazla detaya girmek istemiyorum!
  #28957  
Alt 12.08.2006, 07:01
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

Sevgili Peren..

Arkadasin Kurandan verdigi örneklerden gercekten Kuranda geceni bi tekraralarmisin lütfen???

SIz hangi Kurandan verdiniz örnekleri acaba??
  #28958  
Alt 12.08.2006, 09:51
Benutzerbild von xbaburx
xbaburx xbaburx ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard evlat diyince işin içine miras da girer

bu konuyu acıklamıstım ama silinmiş.hz peygamber evlatlıgı olan zeyd in eski esiyle evlenmek istememiştir hatta.bu Allah ın emridir.hz zed in eski esi zeynep asil bir aleden geldigini dusuneek peygamberle evlenme hayaller kuran birisiydi.hz zeyd hz zeyneble kendisi surekli uyarlımasına ragmen evlenmek istemiş ve araya cesitli kişler gimesi neticesinde bu evlilik gerceklesmiş ama yuumemiştir.zeyneb valdemi hz zeyd i kabullenememiştir.ve bosanmıslardır.daha sonra Allah ın emri neticesinde hz peygamber zeynep validemzle evlenmiştir.kurandaki ayetlerde hz zeyd in ismi bile gecmektedir.gelen ayetlerde kalbinden herhangi bi sey gecmesin bu Allahın emridir.ve insanlara evlatlıgın evlat demek olmadıgını kesin bi sekilde gostermek için secilmiş bir yoldur manasındadır.hz peygaber insanlar bana ne der diye kalbinden gecirmiş ve Allah bunu ayetlerle tum insanlıga duyurmustur bu Allah ın emridir diye.

zira bu onemli bir mevzudur.evlat edinenin yaygın oldugu bir toplumda ednilen evladın miras hakkı taleb edemeyecegi miras ın ancak kan bagıyla elde edilen bir hakla paylasılabilecegi de ortaya konmus oldu.ayrıca akrabalık denen sey in de Allah ın koydugu yasalar cercevesinde sekillenebilecegi de duyurulmus oldu.insanların bircokları bugun kuzen denilen aca cocukları gibi akrabalarla evlenlemeyeci bunların kardes sayıldıgı gibi bir sacmalıgı savunur hale gelmiştir.kurandada peygaberin kimlerle evlenebilecegi bildirilerek akrabaların yada akrabalıkların evlilik bagı olusturulurken hangi kimselerle ortaa konabileegi de kesin kurallara baglanmıs oldu.

netice de Allah ın emridir ve Allah ı hice sayan bir insana bir acıklama getirmeye calısmak yok ama soyle sundan dolayıydı gibi bir komplekse girmemek en dogrusudur.sen kimsin ki senin DEGER YARGILARINLA Allahın merilerini sorgulayıp savunaya gecipn sana cevap yetstirmeye calısayım.olayın aslı yukarıdaki gibidir.asagılık insanların bir saldırıya gececegini Allah cc bildigi için olsa gerek bu olayı hz zeyd in ismini de vahye alarak zaman ve mekan ustu kuranı kerime yerlestirmş ve kıyamete kadar ki tum insan nesline bildirmiştir.Allah ın ne yapacagını da sana sormasını istiyorsan bir PUT bul karsısına gec.soylen dur.aklına gelenleri yap put bana ilham verdi de!sen ancak boyle bir ilaha tapabilecek bir zhni kapasiteye sahipsin.ZATEN YAPTIGIN DA BUNDAN FARKSIZ!!!!
  #28959  
Alt 12.08.2006, 10:45
Benutzerbild von xbaburx
xbaburx xbaburx ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard kısa bir acıklama

bu konuyu daha oncede acıklamıstım size.anlasılan yeterli olmamıs.ve uzulerek?! soylemeliykim ki aynı seyleri soylemek zorundayım.


modern toplumu modern egitimi ve modern aileyi merkeze alarak dusunmek bizi bu olayı hakkını vererek anlamaktan uzaklastıracaktır.biz modern olmayan bir toplumdan bahsediyoruz.YUCELTMELERDEN SIYRILMAK ZORUNDASINIZ.modern toplumun degerlerini yuceltmek ve bunu dayatmak yoluyla belirlediginiz uslubunuza karsılık savunmacı bir yaklasım bekliyorsunuz .hayal kuruyorsunuz.modern toplumun deger olarak kabul ettigi bircok sey MECBURİYETLERDEN OTEYE GECMEYEN sorgulanmayan zihni ezberlerden baska bir sey degildir.kalıplasmıs ve kutsanmıs modern yasam alıskanlıklarını kabul edip bu perspektiften 1400 yıl onceki bir olayı degerlendiremem.her vaka kendi sosyal sartları ve psikolojik unsurlarıyla degerlendirilir.

modern toplumda bir kadının evlenme yası bugun için 30lu yaslara ( tr de dahi 24 lu yaslara) dayanmıstır. yani modernlesmeye paralel olarak egitim kariyer gibi toplumsal yonelimlerden dolayı degisen aile baglarını da hesaba katarsak cekirdek denilen aile cinsine dahil olma yası gunden gune yukseliyor.BU OLUMLU MU OLUMSUZ MU?istiyorsanız bu mevzuda da tartısabiliriz.aile kurma yası yukselse de modern ulkelerdeki (aslında tum dunyadaki)cinsellik yası örnegin ingilteredeki ilkogretim ogrencilerine prezervatif ve dogum kontrol hapı dagıtımının tavan yaptıgını dusunursek normal oolarak BİYOLOJİK İLERLEMEYE PARALEL SEYREDİYOR.yani islam ahlakını yani zinayı haram sayan islam ahlakını ve evlenmeden cinsel hayat olmaz anlayısını kabul etmeyen toplumlarda bu gelişim sakıncalı sayılsa da onlenemez ve yonlendirilmeye calısılan bir sorun durumdadır.BUNU KABUL EDERSİN SANIRIM.bu durum da aile yasının ve evlilik muessesinin yok sayıldıgı yeni bir toplumsal yapının dogmasına zemin hazırlamıstır.avrupada cekirdek ailenin donusup bireye dayalı bir toplumun olustugunu da bircok sosyolog dillendiriyor. herhalde okumussundur.


bu baglamda.bu zihni sartlanmıslıklarla.1400 yıl onceki kabile toplumunda bırak cekirdek aileyi bırak sulaleyi kabilenin cok cok genis ailenin hakim oldugu bir toplumda EVLENMEK BUGUNKUNE NAZARAN COK COK KOLAY BİR VAKAYDI.toplum yapısı insanların ERGENLİK CAGIYLA BİRLİKTE evlenip bir aileye sahip olmalarını destekler bir yapıdaydı.akrabalık ilişkileri TUM ACIKLARI KAPATABİLECEK BİR YAPIDAYDI.TABİ TUM ZİHNİ SARTLANMALARDA BUNA BAGLI GELİŞMİŞTİ.yani insanların adet geciren bir kızın evlenmesinde sakınca teskil edebilecek BİR YIGIN TOPLUMSAL SORUNU ASMA dertleri yoktu.zira adet geciren bir kız aynı zamanda cinsel durtulere de kavusmustur.bu da buyuk baskıya sebep olur.ergenlik cagına girmiş bir kızı cok gecmeden saglıklı bir cinsel hayatın yanında iyi bir aileye kavusturmak temel toplumsal vazife olarak da degerlendirilir.bunu devri anlatan romanlarda acık sekilde gorebiliriz.amin maaouf un afrikalı leo adlı kitabında kahramanın kız kardesi bir sehir askıyası tarafından cuzzamlı hapishanesine tıkıldıgı için 19 yasına kadar evlenememiş kahramanın arkadası onu oradan kacırıp derhal evlenmiştir.ve olay anlatılırken ailenin hic dusunmeden ayıptan kurtulmak adına syancı bir kişiliğe razı olup bu işe olur verdigi soylenmiştir.cunku O ZAMAN YANİ 1500 LU YILLARDA 15 YASINI GECEN KIZLARIN SAKAT YADA AHLAKSIZ OLDUGU DUSUNCESİ HAKİMDİR..

aynı yazarın yuzuncu ad adlı kitabında da kahraman HRİSTİYAN sahıs bir uzak akrabasının 13 yasındaki kızıyla evlenmiştir.bunu burda cok soyledim seakespeare nin julyeti de ataturk un annesi de 13 yasındadır.burda tek gercek ataturk un annesi zubeyde hanım gibi duruyor ama.yazar ve sairlein toplumsal dinamikleri goz onune alarak yazdıklarını goz ardı edemeyiz.soylemeye calıstıgım sey sudur.o devirler de hatta son yuzyıla kadar tr de son elli yıla kadar evlilik yasının ergenlik yası demek oldugu ndan hareketle KIZ COCUKLARDA BU AMACA YANİ BU TOPLUMSAL SARTLARA GÖRE YETİSTİRİLİYORDU.yani o yaslara geldiklerinde o gunun toplumsal yapısına gore evlenmeye bir aileye mesup olmaya hazır oluyorlardı.sekspirin julyete oylesine dolu bir askı YUKLEYEBİLMESİNİN cok manidar oldugunu defalarca soyledim.

hasılı kelam peygamberin 9 yasında olsada ergenlik cagına girmiş bir hz aiseyle evlenmesinde o devir sartalrına gore hicbir sey denemez.ki angel in verdigi orneklerle de goruyoruz ki hz aise de bu evliliği her seyiyle kabul etmiş ve peygambere asık olmak duzeyinde baglanmıstır.verdiği tepkilerde kendisine verilen tepkilerde evliliğin en ust duzeyde yurudugunu ve normal tepkileri oldugunu göstermektedir.hz aise kıskanclık krizlerine girmiştir.bu da normaldir.asagıda bir ornek vermiştim.

aralarındaki yas farkına isaret edip duygu somurusu yapmaya kalkıp asagılamaya mesnet bulmaya calısmak da igrenctir.bugun psikoloklar evlilik de aslolan ın YAS DEGİL DOYUM OLDUGUNU surekli vurgulamaktadır.yani aradaki yas farkı ne kadar olursa olsun kişiler arasındaki doyumun esas oldugunu soylemektedirler.KİŞİLER EVLİLİKTEN MUTLUYSA BU KİME NE!!!birileri bu evliliğe laf ediyorsa bu CİRKEFLİKTEN OTEYE GECMEZ.

sozun sonu olarak hz peygamber toplumsal yapının asliyetinden hareketle hic de yanlıs bir evlilik yapmamıstır.zira hz aise bu evlilikten memnunken baskalarına laf etmek dusmez.laf eden cıkarsa bu da cirkeflikten oteye gecmez.
  #28960  
Alt 12.08.2006, 11:24
Benutzerbild von xbaburx
xbaburx xbaburx ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard neden bir arabı sadece arap olarak

ALGILIYORSUN?bu ,,kafatascı etnik fasist anlamda bir ırk ayrımını esas alan bir anlayısın uzantısı kabul edilemez mi?peygamber alman yada sakson olsaydı kabul edecek miydin?peygamberi ya da dini kabul etmemen arap ları kabul etmedigin için mi?yani fasistsin?peygamber gokten indirilen hz isa gibi babasız ama ondan farklı olarak annesiz yaratılıp herhangi bir millete yada cografyaya mensup olmasaydı kabul edecek miydin?hicbir toplumsal dinamige baglı olmadan insanlara YASAMAYI OGRETECEKTİ yani!melek olmadıgına göre?yani bu sartlar olsaydı sen peygaberi kabul edecektin oyle mi?seni peygamberi kabul etmemeye iten sey peygamberin ARAP OLMASI ve arap toplumsal hayatından beslenmesi mi ?burayı acıkla lutfen.peygamberliği kabul etmiyorsan araplarla alakası ne!antisamitik misin?neden buraya yani peygamberin arap olduguna vurgu yaptın?

sahi sen turk gibi mi yasıyorsun?turkce yazıyorsun.yasam tarzını belirleyen seyler neler?modern bir insan mısın?o zaman klasik avrupa kulturunu yasıyorsun demektir.yani alman ingiliz yada fransız yada leh gibi yasıyorsun.neden?neticede modern kulturun gundellik hayat tazını avrupa toplulmarı sekillendirmiştir.yurume sekillerinden tutta yemek ve giyim alıskanlıklarına kadar.tum diger kulturler bu temel avrupa kulturune yani merkeze uyum sagladıklaRI olcude modernlesmiş olmuyorlar mı?sen simdi bir alman gibi yasamıyor musun?neden?bana bir yıgın felsefik sosyolojk ve psikolojik acılım sunabilirsin.bir yıgın neden sıralayabilirsin.bence en basta.sana ne!dersin.ben diledigim gibi yasıyorum.ve bu hayatı belirlerken birlesik avrupa kulturu temel etkileyiciyse de bu benim BLİNCLİ SECİMİMDİR.sana ne dersin dimi?demez misin?

ben de aynısını derim.peygaber araptır ve arap toplumsal yapısına göre bir peygaberlik yapmıstır.ve arapların 1400 yıl onceki hayat tarzları nın İSLAH EDİLMESİYLE islamiyet dogmustur.evet.ve ben bunu kabul ediyorum.buna SUNNET denir.peygambe arap oldugu için arap kulturunun izleri coktur.sana ne!bilincli bir kabul!ben öyle istiyorum.peygamberi Allah gondermiştir.ve araplar arasından gondermiştir.buna uyacaksın demişse uyarım.bu benim sosuzlasmam anlamına mı gelir?araplasma anlamına yani?O ZAMAN YUKARDA SIRALADIGIM SORULARI LUTFEN CEVAPLAR MISIN?sıraya uymayabilirsin.
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu