Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #25931  
Alt 26.10.2005, 17:12
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

evet Zekeriya Beyaz.. cok sevimli ve sempatik bi sahis..
eh artik bu kadar ciddi yasamin icinde birinin espriler dagitmasi ve komiklik yapmasi gerekiyor..

seviyoruz..!
  #25932  
Alt 26.10.2005, 17:13
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard hosgeldin..!

bizde oructan bayildimi diye kendi kendimize soruyorduk....
  #25933  
Alt 26.10.2005, 17:31
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Oruc basit und einfachhh

su Vaybeeciler biraz kafadan catlaklarda o yüzden ikide bir disari atiyorlar.... tjaaa die Demokratie hat hier noch nicht eingezogen
  #25934  
Alt 26.10.2005, 17:32
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Inan senden firca yemesinide özledim

schon komisch degilmi
  #25935  
Alt 26.10.2005, 17:33
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Biraz degisimis daha Demokrat beyinler

gelmis... es ist etwas besser geworden ))
  #25936  
Alt 26.10.2005, 17:36
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Eger Ahmed Hulusi kadar ehli bir

Hatip olsaydi acayip olurdu... hayatimda gördügüm en büyük Hatiptir Ahmed Hulusi.... Zekeriya Beyaz onun binde biri kadar DINI becerili anlatamiyor... ama son derece isin farkinda.... ben ikisinide cok seviyorum...
  #25937  
Alt 26.10.2005, 18:50
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

Ahmet F.Yüksel


Sağdan soldan duymuştu perdenin arkasında ne olduğunu. Bu kez ise sorma gereğini duydu.

“ Senin hiç maddi değerin yok mu?

Arkadaki.

“Hayır, benim maddi değerim bir yana mana değerim bile yok, çünkü hiçim” dedi.

Bu da ne demek oluyor diye düşündü soran, üsteledi.

“Yani ne anlama geliyor bu hiç!”

“ Her şey koca bir hiçten ibaret değil mi?

İşte ben onu demek istiyorum.”

Geleceğe yatırım yapmak yaptıklarının sonuçlarına katlanmamak istemeyen sorucuyu bir telaş almıştı. Kendi kendine düşündü. Nasıl olabilir di bu? Yani bizim bugüne kadar ve bugünden sonraya yaptığımız, bahsettiğimiz bol bol şeyler hiç mi oluyor? Kafası yatmadı. Aklı böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylüyordu.

Allah evreni bizim için yaratırken bu muhteşem kâinat bir hiç olabilir miydi.

Ya üzerindeki sonsuz canlıların varlığı neydi. Sabırlı olmak ve galeyana gelmemek zorundaydı. Göremediklerini dahi bilim tespit etmişti. Yani bu denizler, çöller, hayvanlar, mikroplar, komşu gezegenler hayal miydi? Hayal bile olsa anlatılabilecekleri yanları vardı. Ama asla hiç değildi.

Yaşadıklarına inanamıyordu ve fikirlerini savunmak için umudu kalmamıştı.

Sonra birden tersini düşündü. Filmi geriye sarıyor, var olan her şey sıra ile karmaşaya yer vermeden yok oluyor, bu dizilim asla bir tıkanıklık göstermiyor geriye bir HİÇ kalıyordu.




www.sufizmveinsan.com
  #25938  
Alt 26.10.2005, 19:18
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard HAC

Bu yaziyi HAC hussusunda bilgisi olmayan ve her HAC ´a gideni herkesle ayni tasa koymamanizi öneriyor ve bu yaziyi objektif bi sekilde ve Hz.Muhammedin neden Hac konusunu bu kadar önemli kildigini belki bu yazida anlayacaksiniz..



Ahmed Hulusi´de Kavramlar kitabindan:

DÜNYA’NIN BEDENİ İÇİNDEKİ “POZİTİF” ENERJİ

HATLARININ KESİŞİP SANKİ BİR ENERJİ MERKEZİ GİBİ

YAYIN YAPTIĞI MERKEZ!

KÂBE VE UZANTISI OLAN ARAFAT DAĞI…
Bizim müşahedemize, Cenâb-ı Hakk"ın bizde izhâr etmiş olduğu ilme göre...

İnsan bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan bioelektrik gibi, dünyanın yüzeyi altında da akan “negatif” ve “pozitif” radyasyon akımları, kanalları mevcuttur.

Şayet sizin kurmuş olduğunuz ev ya da işyeri veya çiftlik negatif radyasyon akım kanallarından birisi üzerine isabet ederse, o evde başınız hastalık ve sıkıntıdan kurtulmaz. işyerinizde daima işler ters gider. Çiftliğinizde kaza-belâ eksik olmaz, hayvanlarınız barınmaz vesâire...

Aynı şekilde şayet eviniz, iş yeriniz ya da çiftliğiniz pozitif radyasyon akım kanallarından biri üzerine isabet ederse. Bu defa da eviniz son derece huzurlu olur. Dışardan çoğu zaman evinize kaçarsınız. işyeriniz son derece verimli, bereketli olur. Çiftliğiniz, hayvanlarınız kezâ öyle.

İşte bu anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere"de de “ ley” hatları deniliyor. “Negatif” olanlarına da “ kara akım hatları” tâbiri kullanılıyor.

Burada bir önemli noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum…

Bu dalgalara “pozitif” veya “negatif” tâbirlerini kullanmamız, bize GÖREdir!… Bize yarar sağlaması itibariyle “pozitif”, bize yarar sağlamaması itibariyle de “negatif” deyimini kullanmaktayız… Oysa bu dalgaların kendi yönünden bir “negatif”lik ya da “pozitif”lik gibi bir ayrıcalıkları yoktur!. Yalnızca pek çok yüksek frekanslı dalgalardan daha düşük frekanslı dalgalara kadar uzanan dalga türleridirler..

Biz Kudüs, Medine ve Mekke’deki alanların yaydıkları yüksek frekanslı dalgalara “pozitif” demişiz.. Esasen bu dalgalara Din-tasavvuf lisanında da “cemâl” veya “celâl nurları” ismi verilmiştir!.

Bize göre “Pozitif” olarak nitelenen ışınımın nisbeten daha düşük frekanslı olanlarına “cemâl nuru”; daha yüksek frekanslı olanlarına da “celâl nuru” denilir…

Ancak dikkat edile ki… Burada anlatılan, bize çok yararlı olan bu ”cemâl ve celâl nurları” ile “mutlak cemâl ve celâl nurları” arasındaki fark, sanki kibrit ateşi ile Güneş arasındaki fark gibidir!… Gözden kaçmaya!

İnsanların dahi “celâlli” ya da “cemâlî” diye tanımlanması, beyinlerinin yaydığı bu dalgalar dolayısıyladır.. Yani, kiminin beyninin yaydığı dalgaların frekansı, kimine göre daha çok daha yüksektir, ki biz onlara “celâlli bir kişiliği var” deriz!.

İşte dünyanın bedeni içindeki, “pozitif” enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez, Mekke"de bulunan Kâbe-i Muâzzama"nın altıdır ve bunun uzantısı da Arafat Dağı"nın altıdır!.

“HAC”CIN İKİ HEDEFİ VARDIR
"Hac"cın iki hedefi vardır ki, bunlardan birisine ulaşmak zorunludur;

1- Yaşamının "Arafat"ta bulunduğun o anına kadar ruhuna yüklenmiş tüm günahlarından arınarak, "sıfırlanmak"!.

2- "Maârif Billah" ile hâllenmek sûretiyle, ALLAH ismiyle işaret edilenin ilmiyle âlemlerini ve düzenini seyretmek.

HAC, ARAFAT’TIR!


Abdurrahman bin Yâ’mar ed Dîlî radıyallahu anh şöyle demiştir:

Rasûlullâh salla"llâhu aleyhi ve sellem Arafat"ta vakfe hâlinde iken, ben O"nun yanında hazır bulundum. O esnada Necid Halkından bir kaç kişi O"nun yanına gelerek:

Yâ Rasûlullah, hacc nasıldır? (Haccın hâli nedir)

Rasûlullah buyurdu:

-HACC ARAFATTIR!. Kim cem gecesi sabah namazından önce gelirse Haccı tamamlar. Minâ günleri üçtür. Artık kim iki günde acele ederse onun üzerinde bir günâh yoktur. Kim de gecikir ise ona da günâh yoktur. Sonra bunun arkasından bir adam yolladı ve bu hükümleri yüksek sesle halka duyurdu. (İbni Mâce, Tırmîzi, Ebû Davud Nesai)



Abbas bin mirdâs es- selemî radıyallahu anh şöyle buyurmuştur:

Rasûlullah salla"llâhu aleyhi ve sellem, ümmeti için Arefe günü akşamı (Arafat"da) mağfiret duasında bulundu. O"na şöyle cevap verildi:

-Zâlim müstesna onları bağışlarım!. Çünkü ben mazlûmun hakkını zâlimden şüphesiz alırım!.

Rasûlullah aleyhi"s-selâm:

-Ey Rabbim, eğer dilersen mazlûma (hakkını) Cennet"ten verir ve zâlimi bağışlarsın?..

diye dua etti. Fakat o akşam bu duası kabûl olunmadı. Sonra Rasûlü Ekrem (ertesi sabah) Müzdelife"de sabahlayınca anılan duayı tekrarladı ve duası kabûl olundu.

Abbas bin Mirdâs:

Sonra Rasûlullah güldü. Bunun üzerine Ebû Bekir ve Ömer:

- Babam anam sana fedâ olsun!. Bu saatte gülmezdin!. Seni güldüren şey nedir?.. Allah seni sevindirsin.

Rasûlü Ekrem:

-Allah düşmanı İblîs, Allah azze ve cellenin benim duamı kabûl edip ümmetimi bağışladığı bilince toprağı alıp başına dökmeye ve mahvoldum, helâk oldum diye bağırmaya başladı. Gördüğüm onun bu sabırsızlığı ve üzüntüsü beni güldürdü.

Buyurdu. (İbni Mâce)

MİLYONLARCA İNSAN BEYNİ ALDIĞI GÜÇLÜ RADYASYON İLE

YÖNLENDİRİLMİŞ DALGA YAYINIA YÖNELİYOR..

“ALLAHIM BİZİ AFFET!”
Kâbe niçin Mekke`dedir?... Arafat`ta ne sır vardır ki orada toplanılmaktadır?...



Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir diğer ifade ile “ nûr kaynağı” dır da; Hac niçin Arafat"ta olmaktadır?..

Hac niçin Arafat"tır?..

Arafat"taki olay nedir?..

Kâbe-i Muazzama"nın altında bulunan son derece güçlü müsbet radyasyon kanalının bir uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir, demiştik az evvel.

İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüzbinlere, milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile beyinlerinden tek bir manâda yayın yapmaktadırlar.

“ Vakfe” denen olay, insanların bu tek manâ üzere toplu “ yönlendirilmiş dalga” yayınına yönelişleridir.

“ ALLAH’IM BİZİ AFFET!.”

Yüzbinlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir anlamdaki dalga boyundan yayın yapmakta; ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm Arafat Bölgesini kaplamaktadır!.

Şimdi hemen hatırlamaya çalışın.

Üzerine herhangi bir görüntü çekilmiş video bandını, çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki kaydı siler!. İsterseniz siz buna görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz!.

Evet.işte misâl yollu anlatmaya çalıştığım gibi.

Siz orada “ ALLAH’IM GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET” dediğiniz anda hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuzdur. Hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara açmışsınızdır!. Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o ana kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!.

Ve siz anadan doğmuşcasına günâhsız olarak. O ana kadar ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerde arınmış olarak Arafat"dan dönersiniz.

Rasûlullah salla"llâhu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

“Arafat"tan dönüp de, acaba benim günâhlarım afvoldu mu, diyen kişi en büyük günâhkârdır!.”

Çünkü olay böylesine kesin bir olaydır!.

Allah, günâhlarından arındırmayı murad ettiği kuluna nasibeder oraya gitmeyi; ve orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!.

ANADAN DOĞMUŞCASINA GÜNAHSIZ OLARAK,

O ANA KADAR RUHUNUZA YÜKLENMİŞ OLAN TÜM NEGATİF

YÜKLERDEN ARINMIŞ OLARAK ARAFAT’TAN DÖNERSİNİZ
HAC konusunda öncelikle şunu belirtelim:

Hac günü belirli bir süre Arafat`ta bulunup geçmiş günahlarına tevbe eden kişi, kul hakkı da dahil olmak üzere o ana kadar ki bütün günahlarından kurtulur!.

HAC, İslâm Dini şartları arasında herkese son derece yararlı olan bir çalışmadır!. Zîrâ;

Yaşamı boyunca kişinin bilerek veya bilmeyerek yanlışlardan yaptığı beyninde oluşan ve “günah” adı verilen tüm negatif yük, eksiksiz onun dalga(wave) bedenine yani ruhuna yüklenmiştir!.

Ruhundaki bu negatif yükün getirdiği ağırlık yüzünden de cehennem denilen ortamda battıkça batacaktır!.

İşte başına gelecek olan bu felâketten kişinin kendini tümüyle kurtarabilmesi; ruhuna yüklenen negatif yükün tamamiyle "sıfırlanması-silinmesi", HAC`da mümkün olur!.

O ana kadar ruhuna yüklenmiş olan tüm günah adı verilen negatif yükleri silinir ve "anasından doğduğu günkü kadar günahsız olarak" geri döner!.

Ve gene Rasûlullah aleyhisselâmın açıklamasına göre,

"Acaba benim günahlarım afv oldu mu; diye şüpheye düşerse, yeryüzündeki en büyük günahkâr olur."

TÜM İNSANLARIN BEYİNLERİ,

HAREM-İ ŞERİF’TEKİ POZİTİF ENERJİDEN ETKİLENİP

GÜÇLÜ BİR FAALİYET İÇİNE GİRER
Keşif sahiplerinin keşif yoluyla gördüğü bu gerçeğe Seyyid Abdülaziz Ed Debbağ da “ El İbrîz” isimli eserinde değinmiş ve Kâbe"den göğe yükselmekte olan bir “ nur” sütunundan, adı geçen eserinde bahsetmiştir!.

Bu noktadaki çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerîf"teki tüm insanların beyinleri öylesine etkilenip, öylesine güçlü bir faaliyet içine girmektedirler ki bunu anlatabilmemiz mümkün değildir.

Nitekim bu gerçek dolayısıyla Kâbe çevresinde kılınan namaz için Rasûlullah salla"llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Kâbe"de kılınan iki rek"ât namaz, dünyanın başka mescîdlerinde kılınan namazdan 100 bin defa daha sevablıdır!.

Zira Kâ’be çevresinde yapılan her ibadet sırasında, yeraltından yayılan “celâl nurları” yani çok yüksek frekanslı dalgalar dolayısıyla, beyin kat bekat güçlü dalga üretimi yapmakta; hem bunu ruha güçlü olarak yüklemekte; hem de dışa dönük bir biçimde yayınlamaktadır.

Gene bir başka hadîs-i şerîfte Rasûlullâh salla"llâhu aleyhi ve sellem:

-"Başka yerlerde sadece fiillerinizden mes"ûlsünüz, Kâbe"de ise düşüncelerinizden de mes"ûl olursunuz." Buyurmuştur.

Bunun da gene sebebi, beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi fiil düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesindedir.

HACCA GİDEN KİMİ İNSAN NİÇİN ÇARŞI PAZARA SALDIRIR DA

KİMİSİ DE NİÇİN BEYTULLAH’TAN ÇIKMAK İSTEMEZ?

“Beytullah” altındaki bu enerji merkezinin, yani “nûraniyetin” bir başka tezahürü de şudur…

Mekke’ye gelip Kâ’be ziyaretinde bulunanların önemli bir kısmında, bir kaç gün içinde değişiklikler görülmeye başlanır beraber oldukları arkadaşlar tarafından…

Bu insanların kimi son derece hırçın, haşin, bencil, hükmedici bir kişilik ortaya koymaya başlar; kimi de son derece munis, hoşgörülü, sevecen, yardımsever bir hâl alır!. Kimi çarşı-pazar saldırır; kimi de Beytullah’dan dışarıya adım atmak istemez!.

Kişilerdeki bu değişikliğin sebebi bizim tesbitlerimize göre şudur;

Kâ’benin altındaki enerji merkezinden, oldukça yüksek frekanslı bir dalga yayılmaktadır… “Celâl nurları” diye isimlenen bu nurlar, hem insanlarda şiddet ve celâl hâli oluşturmakta; hem de insanlardaki o ana kadar açığa çıkmamış özelliklerin beyinden dışa vurmasına yol açmaktadır!.

Oraya gitmeden önce, normal kendi hâlinde yaşayan birkısım insanların, oradan döndükten sonra, hiç de o güzelliklere uymayan bir yaşam biçimi içine girmesi; hatta Dinî değerleri bir yana bırakarak beşeriyetin doğal gereklerine ve sonuçlarına göre yaşam sürdürmeye başlaması işte beyni etkileyen bu yüksek radyasyon dolayısıyladır. Bu yüksek frekanslı dalgalar, onun ikincil kişiliğini oluşturan merkezleri güçlendirerek günlük yaşamının bu doğrultuda açığa çıkmasına sebep olur!.

Nasıl ki, bir balon sönükken üzerindeki defolar belli olmaz, fakat şişirilince ortaya çıkarsa…

Aynı şekilde, oradaki yüksek frekanslı dalgaların beyin faaliyetini arttırması dolayısıyla da herkesin ikincil özellikleri orada ortaya çıkmaktadır!. Ve böylece çok iyi tanıdığınızı sandığınız yakınınızın orada içyüzünü görmeye başlarsınız!.

Bu çok yüksek enerji dolayısıyladır ki, Mekke’de insanlar çok “celâl”li saatler yaşarlar ve olaylarla karşılaşırlar!.

Oraya gidenlerin de bildiği üzere, Mekke halkı genelde sert, hırçın ve celâlli insanlardır!. Bunun sebebi bizim tesbitlerimize göre Kâ’be altındaki çok yüksek frekanslı dalgalardan, yani radyasyondan, ya da mecazî anlatımla “celâl nurlarının” tesirlerinden ileri gelir!.

Misâl vermek gerekirse, Anadolu’nun herhangi bir yerine göre, Kâ’be ‘de yayılan dalgalar yüzbin defa daha yüksek frekanslı yani kuvvetli dalgalardır!. İşte bu yüzden “Kâ’be ‘de kılınan namaz başka yerlerde kılınan namazdan 100.000 defa daha sevaplıdır”; ve de “Kâ’bede düşündüklerinizden mesûl olursunuz”!.

İşte bu yüksek frekanslı ışınım, yani “celâl nurları”, o dalgalarla haşır-neşir olarak büyüyen insanların bahsi geçen özelliklere sahip olması sonucunu getirir!.

Gene bizim müşahedemize göre…

Hazreti Rasûlullah aleyhisselâmın, nübüvvet görevinin başlamasından hicretine kadar geçen yaklaşık onüç yıllık evresinde, Mekke’de kendisine inananların sayısının 40-50’ye ulaşabilmesinin nedenlerinden önde gelen bir sebep de bu husustur.

HACCIN MÂNEVİ YÖNÜ
İkinci olarak, bir de Haccın mânevî yanı var!. Hiç olmazsa, çok kısa bir süre de olsa; sanki kefen giyer gibi, dünyadan soyunarak ihramları giyip; madde dünyasından ve onun tüm geçici değerlerinden arınıp; sonsuzluğun târifi mümkün olmayan ÜSTMADDE değerlerinin içine dalmak!. Bilinç boyutunun sonsuzluğunda, benliksiz bir biçimde kulaç atmak!. Kâbe’de dahi Vechullah’ı görebilmek!. Ve Yâr ile sohbet etmek!.

İleri gidiverdiysek affola!. Ama sızıverdi testiden işte!.

HACCIN BÂTINİ MÂNÂSI
Bâtın yani iç, sır mânâsından biraz daha sözetmek gerekirse haccın.. Şunları da diyebiliriz…

Bâtın haccın niyeti "ALLAH"a ulaşmaktır!.

İhram giymek, ALLAH`a ulaşmak üzere tümüyle dünyadan arınmak için sanki ölen biriymişçesine kefen giymektir!

Hac öncesindeki yedi tavaf, yedi nefs mertebesinde uruç yaparak Allah Zat`ının zuhur mahalli olan Kâbe’nin Hakikatiyla özdeşleşmeye gayrettir!

Arafat, mukaddes vadi`dir..

Arafat`ta tüm beşeri kavramlardan arınılır!

Bu arınış sonrasında üç şeytanla birlikte benlik, tabiat ve âdetler taşlanılarak bunlara geri dönmemek üzere uzaklaşılır!

Buradan Kâ`beye gelip yapılan tavaf ve namaz, yedi sıfatta yapılacak seyr ile Zât`a ulaşmaktır..

Tavaftan sonra kılınan namaz, bunu nasip edenin huzurunda beşeriyetinin hiçliğini itiraf ve şükürdür..

Veda tavafıyla birlikte geldiğin yere dönmek, "Bakâ Billah" içinde "seyri anillah"tır!. Hizmet için halkın arasına geri dönmektir!.

Biz, Hac`da Kâ`be’nin kişiliği, ruhaniyetiyle görüşenleri, sohbet edenleri biliriz!.

Hac`da daha öylesine sırlar vardır ki, bunları yazmak şimdilik mümkün değildir!

Şu kadarını iyi bilelim ki, HAC aklınızın alamayacağı kadar muazzam ve çok yönlü bir çalışmadır...

Bundan, yanlış şartlanmalar yüzünden geri kalmak, bir kişi için hayatının en büyük kayıplarının arasında olacaktır!.

Özetle diyeyim ki...

Tek başınıza, canlı ve bilinçli bir halde ölümötesine yapacağınız sonsuz yolculuğu idrâk ediyorsanız, imkânlarınız içinde elinize geçen ilk fırsatta Hacca gidiniz!. Aksi halde bu konuda öylesine pişmanlık duyacaksınız ki; bunun haddi hesabı yoktur!.

Devrinin "İnsân-ı Kâmil"i Abülkerim El-Geylânî`nin haccın bâtın mânâlarıyla ilgili bazı değerlendirmelerini size nakletmek istiyorum.. Kendisinden büyük feyz aldığım bu son derece değerli Zât`ı böylece saygıyla anıyorum...

"Hac niyeti: Allah talebi yolunda devamdır..

İhram: Yaradılmışları görmeyi terktir!.

Başı traş: Beşer içinde önder olma düşüncesinden arınmaktır!.

Tırnak kesmeyi terk: Kendinden oluşan fiillerin hakiki failinin ALLAH olduğunu farketmektir!.

Güzel koku sürmeyi terk: ZAT hakikatını hissedince, esma özellikleriyle kayıtlanmaktan kurtulmaktır!.

Cinsi münasebeti terk: Bedende tasarrufu bırakmaktır.

Sürme çekmeyi terk: KEŞF arzusundan kurtularak ZÂT hüviyetinde yok olmaktır!

Mikat: Kalbten ibarettir..

Kâbe: ZÂT`tan ibarettir!.

Haceri esved: insani lâtifeden ibarettir.

Haceri esvedin siyah oluşu: Tabiat özelliğinin kalbi renklendirmesi..

Tavaf: Allah`a yakışır şekilde, insanın hüviyeti, aslı, menşei, müşahede yerinin idrâk olunmasıdır.

Tavafın 7 olması: ALLAH`ın yedi sıfatından ibarettir.. Onlar, hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelâm..

Tavaftan sonra mutlak namaz: Anlatılan vazifeleri yapan için Ahadiyyet`in zuhuru ile, ona ait hükmün yaşamıdır.

Bu namazın ibrahim makamında kılınması: Hullet makamına işarettir.

Zemzem: Hakikat ilimlerine işaret eder..

Zemzemi içmek: Hakikat ilimlerinde dallanmaktır.

Safa: Halka nisbet edilen sıfatlardan soyunmaktır.

Merve: İlâhi isim ve sıfat kadehlerinden doya doya içmektir.

Traş: İlâhi riyasetle tahakkuka işarettir.

Bıyıkları kısaltmak: Kurbet ehlinin makamı olan tahakkuk derecesinden inmektir.

İhramdan çıkış: Halka açılmak; sıddık derecesinde halk arasına inmektir..

Arafat: Maarifi B`illah makamıdır... Arafat`ta iki bayrak dikilmesi, Celâl ve Cemal sıfatlarına işarettir; ki Allah`a marifet yolu onlara göredir.

Müzdelife: Makamın şuyuu ve yükselmesinden ibarettir.

Meş`ari haram: Şer`i emirlerde durup, Allah`ın haramlarına saygıdan ibarettir.

Mina: Kurbet makamı ehli zevat için murada nail olmaktır.

Üç şeytanı taşlamak: Benlik, tabiat ve adettir.

Yedi taş atmak: Yedi ilâhi sıfatla bunu başarmaktır.

İfaza tavafı: Allah feyzinin devamında sürekli terakki etmektir.

Veda tavafı: Allah sırrını hak edene emanettir. "

HACCIN GAYESİNE (HACCI MEBRUR’A) ULAŞABİLMİŞ

KİŞİNİN BEYNİNDE YÜKSEK ENERJİ POTANSİYELİ İLE

YEPYENİ BİR KAPASİTE OLUŞUR
Hacca gidip geldikten sonra bir çok insanın çok olumlu çalışmalar içinde olmasına karşılık, önemsenmeyecek bir çoğunlukta da mâalesef yanlış davranışlar; hattâ gitmeden öncekinden çok daha beter fiiller görülebiliyor…. Bunun sebebi nedir?..

Az önce de değindiğimiz gibi, Kâbe"nin altında bulunan yüksek güçteki pozitif radyasyon, beyinlerde çok yüksek ölçüde bir çalışma temposu meydana getirmektedir.

Kişi, hac sırasında tüm negatif yüklerinden tümüyle arınmasına karşılık, beynin genel açılım düzeyi istikametinde ise neredeyse bire yüzbin oranında güç yüklenimi alır. Bu alınan güç ise beyni genel açılımı istikâmetinde çok daha güçlü bir çalışma ortamına iter.

İşte, işin püf noktası buraya dayanmaktadır. Kişinin beyni şayet tamamiyle dünyevî değerler, bedenî istekler yönünde güçlü bir açılımla programlanmışsa, orada almış olduğu güçlü tesirler de bu istekleri büsbütün arttıracak ve neticede bu kişi hacdan geldikten sonra yapısının doğrultusunda çok daha cüretkârane davranışlarda bulunacaktır.

Bunun aksi ise “ haccı mebrûr” u oluşturacaktır.

Demek ki hac"da belli şartlara riayet eden her kişi bütün günâhlarından arınmış, sıfırlanmış olarak dönüyor. Bazı kişiler de ayrıca “ Haccı MEBRÛR” a yani ana gayesine ulaşmış olarak geri dönüyor. Ki bu gaye de, az yukarıda açıkladığımız bir biçimde; beyni ölümötesi yaşamın gerçeklerini idrak edecek şekilde yüksek enerji potansiyeli ile açılıma kavuşturmak. Böylece Allah haccını kabul etmiş oluyor.

KÂBE’Yİ İLK GÖRÜŞTE YAPILAN DUA

KABUL OLUR!
Bir şey bir kere müşahede edilir!.Müşahede ettiğin anda da onu etmişindir!.Pencereden dışarıya bir ilk bakışın vardır, ondan sonra bakışın vardır, ondan sonraki bakışların , o bakışın devamıdır, tafsilidir!.Bir kere “Lâ ilâhe illâllah” sözünü söyleyebilirsin; ondan sonrakiler o sözün devamının gelmesinden başka bir şey değildir...

Diyelim ki Kâbe’yi ilk defa görüyorsun; ne diyor Hz.Muhammed aleyhisselâm;

“Kâbe’yi ilk görüşte dua edin, o duanız kabul olur”

diyor! ”Ne zaman görürsen gör” veya “devamlı bakarken” demiyor!.”İlk görüş” diyor!.

Peki ilk görüş görüş de sonrakiler görüş değil mi?...Onlar da görüş!.Ama ilk görüştür esas!.Bir defa gördüğün zaman, onu görmüşsündür!.Görmenin ikinci defası olmaz!.Bir şey bir kere görülür... Ondan sonrakiler o şeyin devamıdır… Devam edegitmesidir!.

KÂBE’DE YAPILACAK EN DEĞERLİ İBADET,

TAVAFTIR!
Oraya giden kişinin bir kere yapması gereken en önemli ve en çok şey tavaftır!.



(Soru: Ramazanda bir TV kanalında gösterdi. Orda tepeler, evlerin olduğu yerler, hep namaz kılanlarla dolu, ne kadar kalabalık!. Çok az bir grup da tavaf ediyordu?. )

İşte o kadar insan içinde uyanık olanlar, tavaf edenler!Geri kalanı hani Yunus’un söylediği; “sürüden saydılar beni”… Çünkü Allah Rasûlü diyor ki;

“Kâbe’de yapılan en değerli ibadet tavaftır.”

Tavaf yapacak gücün bittiyse, kalmadıysa, o zaman namaz kıl!.
KÂBE’NİN FEYZİNİ ALABİLMEK İÇİN…


Ancak burada bize göre bir başka gerçeğe dikkatinizi çekmek isterim:

Beytullah altında olup çevresini de etkileyen bu alan en fazla yaklaşık 30-40 metrelik bir yarıçaptır!. Onun dışı Rasûlullah aleyhisselâmın yaşadığı devirde evlerle kaplıydı!. Bugün ise Ebu Cehil’in tuvalet yapılmış olan evinin çevresinde bile, “Kâ’be ‘de namaz kılıyoruz” zannıyla namaz kılan sayısız insan görüyoruz!.

Gene bizim tesbitlerimize göre, Kâ’be çevresinin dışa yani çevreye yaygınlaştırılması yerine; 30-40 metrelik çevresinde dönerek yükselen ve inen bir yürüyen yol yapılıp; insanların burada yürürken yedi dönüşü yani bir tavafı tamamlamaları sağlanabilirdi… Bunun için de Kâ’be’nin duvarları yükseltilebilirdi!.

“Beytullah”taki bu “nûraniyet”ten istifade için, tavafların özellikle bu mesafe içinde yapılması, açıkladığımız gerekçe yönünden çok önemlidir; bize göre!.



Daha önemlisi, adam; “ben Kâbe’ye gittim.” diyor, dışarıda Ebu Cehil’in evinin olduğu yerde namaz kılıyor!.

Esas olan, Kâbe’nin çevresidir!.

Televizyonda gördüğünüz gibi, teravih namazı kılınırken, tavaf edenler var. İşte o kadarlık bir alan!. Ondan sonra zaten evler başlıyor. Yani, Kâbe’nin kapalı alanı, dış mahalle!. Bir de, dış mahallenin dışları var!.

Oralarda namaz kılanlar, Kâbe’nin feyzini alamıyor!.

Kâbe’nin feyzini alabilmek için, teravih namaz kılanların boş bıraktığı takriben 30-40 m. yarı çapındaki alan önemli!. Esas radyasyonun güçlü olduğu alan orası.

Eğer onların, bu işten biraz anlayan yanları olsaydı, Kâbe’yi o kadar büyütmek yerine; o alanda Kâbe’yi yükseltip onun etrafını beş kat, altı kat yükseltip, tavaf alanı yapar, döne döne Kâbe’nin etrafında üç tur çıkar, üç tur iner çıkar giderdi. Orda yapılması gereken hesap budur.

Ama millet, Kâbe’yi taş duvar biliyor. Eh!. “Biz de gittik orda, döndük” diyor!. Böylece bir hikâye sürüp gidiyor.

Dolayısıyla, Kâbe’ye en yakın olan o alanda tavaf yapılmasında yarar var!. Yapabiliyorsan yap!.

Yok, yapamazsan o alan içinde tavafını, git bir tarafta namaz kıl!.



"ZEMZEM"İN SIRRI”


Bu arada hemen ZEMZEM SUYU"ndaki sırra işaret edelim.

Zemzem suyu Kâbe"nin altında bulunan, bir tür jeneratör gibi yayın yapan bu pozitif radyasyon kaynağından geçerek kuyuda toplanmaktadır.

Hemen hatırlayın yakın tarihteki “ Çernobil nükleer santralındaki” kaza dolayısı ile yayılan menfi radyasyonu ve bunun suları nasıl zehirlediğini. Siz bu sulardaki zehirlenmeyi asla fark edemezsiniz, ama bu sular sizi öyle bir zehirler ki hiç de anlıyamazsınız!. Ve sular yıllar yılı da radyasyonunu kaybetmez!. Olayın önemini bilen batıdaki paniğin sebebi de budur.

İşte bunun tam zıddı bir biçimde, ZEMZEM suyu da Kâbe"nin altındaki pozitif radyasyon kaynağının içinden geçmekte ve bu suyu içenlerde sayısız faydalar oluşturmaktadır. Bunu oraya gidip de o sudan içenler, abdest alanlar fark ederler.

Gene Kâbe-i şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısıyle, tavaf sırasında kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar gerçekleşmektedir.



HACCA GİDEBİLEN

TÜM GÜNAHLARINDAN ARINMIŞ OLARAK DÖNÜYOR.

YA GİTME İMKÂNI OLMAYAN?


Hacca gitmek günümüzde bir hayli zorlaştı. Büyük paralar istiyor. Ve toplumun büyük bir kesimi Hacca gitme imkânından mahrum!.

Hacca gittiğimiz zaman. “Arafat”tan, anamızdan doğduğumuz günkü kadar bütün günahlarımızdan arınmış olarak sâf, temiz bir halde geri dönüyoruz.

Peki... Bu güzel şey de ancak, Allah’ın kendisine büyük imkân tanıdığı bir kimse ise bu şansa sahip oluyor günümüz Türkiye’sinde!.

Hacca gidecek mâli imkânları olmayan bir kişiyi düşünelim...

O kişi Allah’a iman ediyor. Rasûlullah’a iman ediyor. Ama, gayet doğal olarak beşer olduğu için de çeşitli eksikleri, noksanları, kusurları, yanlışları vs. var.

Bilerek veya bilmeyerek işlediği çeşitli kusur ve yanlışların getirdiği günahlarla da bezenmiş bir hâlde... O zaman, bu kişinin kurtulma şansı nedir?. Kendini nasıl kurtaracak?. Ne yapması gerekiyor?.

Böylesine iman sahibi olan kimselere Cenâb-ı Hak, bir yol göstermiş ve kolaylık sunmuş. Bu kolaylığı bize Hz.Rasûlullah, Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhisselâm şöyle bildiriyor :

“Kılınan her vakit namazı, kendisinden önceki namazla arasında işlenmiş olan bütün günahları siler, temizler, arıtır”. Ve bunun misâlini de şu şekilde veriyor;

“Sizin evinizin önünden bir ırmak aksa ve siz bu ırmağa günde beş defa girip çıksanız, üzerinizde hiçbir kir, pislik kalır mı?.

Nasıl ki, günde beş defa yıkanan birinin üzerinde maddi bir kir, pislik kalmazsa, aynı şekilde günde beş vakit namazını edâ eden kişinin de üzerinde günah kiri kalmaz.”

Ama burada bir incelik var. Bu anlatımda dikkat etmeniz gereken bir püf nokta var:

Yine Hz. Rasûlullah buyuruyor ki:

“ Fâtihasız namaz olmaz!. “

Namazı edâ etmiş olmanın ana şartı, her rekâtta Fâtiha sûresini okumaktır. Nedir o Fâtiha sûresi ki…

Eğer bu, “namazda okunmazsa o namaz yerine gelmiş, eda edilmiş olmaz” diyor, Hz. Rasûlullah. Ve, yine buyuruyor ki:

“Namaz, mü’minin mirâcıdır.”

Buradaki “namaz mü’minin mirâcıdır” ifadesini iki yönlü ele almak lâzım.

Namazın mirâc olması…

Mirâcın namaz olması…

Namazın mirâc olması ne demek?.

Mirâcın namaz olması ne demek?..

Bunu düşünedurun…

Bu arada dikkat edin… Neden, edâ edilen her namaz, kendisiyle öncekilerin arasındaki günahların affına vesile oluyor?.

Yukarıdakine tapındın diye, o yanındakilere emir mi veriyor, “bu bana tapındı, ben de onu bağışladım” diye?.

Buna hiç bir gelişmiş aklı olan inanmaz!.

Ya nasıl?.…

Günün her hangi bir vaktinde, ansızın ölebilirsin... Öldüğün anda artık ana-baba, eş, çocuk, koltuk, iş, para, mal-mülk gibi değerlerin hiç geçerliliği kalmayacak. Tek başına başka bir âlemde ve ortamda olacaksın.

Bu ortama, dünyada yüklediğin tüm beşeri yükler ve günahlarla gitmek mi…Yoksa, bütün bu beşeri yaşamdaki günahlarından tümüyle arınarak, temizlenerek gitmek mi evlâ?.

Evvelâ buna bir karar vermek lâzım!.

Eğer, günahlardan arınmış, temizlenmiş olarak gitmek istiyorsak, bunun en kolay yolu günde beş vakit namazı, vakitlerinde edâ etmektir.

Hacca gidip günahlarından arınan için, şöyle dediğinizi işitir gibi oluyorum;

“Eee canım, Allah ona para vermiş, imkân vermiş.

Hacca gitti, bütün günahlarını sıfırladı geldi. Benim param olmadığı için gidemedim!.”

Senin paran yoksa, imkânın yoksa, Cenâb-ı Hak sana da beş vakit namazı ihsan buyurdu. Günde beş vakit eda ettiğin zaman her bir namaz arasındaki günahlardan temizlenip, arınıp, sıfırlanıyorsun!.

Peki.. Bu beş vakit namaz da neye bağlı?..

Fâtiha’nın okunmasına bağlı.

“Fâtiha’sız namaz olmaz!.”

Fâtiha sûresinde ne var ki, Fâtiha’sız namaz olmuyor?.

Kurân’ın diğer sûrelerinde olmayıp da sadece Fâtiha sûresinde olan ne?.

Fâtiha sûresinin en önemli, en can alıcı âyeti;

“İyyake na’budü ve iyyake nestaiyn.” dir.

İnsanın bütün günahlarının bağışlanmasına sebep olan âyet, “iyyâke na’budü ve iyyâke nestaiyn” âyetidir. Niçin?..

Buna girmeyeceğim. Her kes kendi bünyesinde, kendi ilmine göre, kendi mertebesine göre düşünsün araştırsın!. Ama, buradaki sırrı size söylüyorum. Buradaki sır “iyyake na’budü ve iyyâke nestaiyn”dir. Onun için namazda Fâtiha’yı okurken özellikle bu âyeti düşünerek okuyun!. Üstünde durarak okuyun!.

Namaza durduğunuz zaman ezbere, düşünmeden, bir teyp gibi değil!. Namazı düşünerek, üstünde durarak okursanız farkını ve faydasını mutlaka görürsünüz.

Bu masayı üstün körü, şöyle bir silmek var!. Bir de bastırarak, işine önem vererek silmek var. Ehemmiyet vererek silersen tozu, masa daha iyi temizlenir.

“İyyâke na’budu ve iyyâke nestaiyn” âyetini de düşünerek, anlayarak, hazmederek tekrar edersen, mermerin üzerindeki kirleri böyle almışın gibi bütün günahlarından arınır, temizlenir, pâklanırsın… O namaz sonrasında vefat edersen, o namaza kadar olan bütün günahlarından arınmış olarak âhirete intikal edersin...

Böyle bir kısmeti, böyle bir şansı, imanı olan hiç kimse tepmez!.

Öyleyse, bize verilen beş vakit namaz nimetini çok iyi bilelim.

Vaktin yok, mümkün değil!. Sünnetlerini edâ edemiyorsun. Hiç olmazsa fazladan geçtik; farzları eda etmeye çalış!. Fâtiha’yı okurken de bilinçli, şuurlu olarak oku!. Özellikle “iyyâke na’budu ve iyyâke nestaiyn” âyetini bilinçli, şuurlu bir şekilde düşünüp tefekkür ederek tekrar et!.

Allah, bütün namazlarınızda bilinçli olarak Fâtiha’yı OKUmayı ve özellikle bu âyetin üzerinde durmayı, anlamını açmayı bize kolaylaştırsın!. Bu sırrı anlamayı bize nasip etsin!.



MEDİNE ZİYARETİNİN MEKKE’DEN SONRAYA BIRAKILMASI,

KİŞİLERİN DÖNECEKLERİ ORTAMA UYUM SAĞLAMALARI

AÇISINDAN KOLAYLIK SAĞLAR!


Mekke’deki bu yüksek frekanslı dalgalar, genel istidat ve kâbiliyet ile programlanmış insanlarda, konuya karşı bir direnç oluşturmuş, bu yüzden de O’nun getirdiklerini inkâr etmişlerdir..

Medine’de ise Kâ’be ‘dekine göre bir hayli düşük frekanslı dalgalar yani “cemâl nurları” mevcut olduğu için; orada insanlar genellikle “cemâlî” bir yaşam geçirirler, “Lâtif” ilişkiler içinde olurlar… Medine’deki faaliyet sonucu müminlerin sayısı on sene sonunda yüzbinlere ulaşmıştır!.

Medine ziyaretinin, Mekke’den sonraya bırakılması, kişilerin dönecekleri ortama uyum sağlamaları açısından da bir kolaylık sağlar!.

Mekke’den döndükten sonra 20 gün ile bir ay arasında bulunulan yere uyum sağlanabilmesinin sebebi de gene bu yüksek radyasyonun beyinde tesirinin azalmasıyla sözkonusu olur…

Gene Kâbe-i şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısı ile, tavaf sırasında, kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar gerçekleşmektedir.





HACDA VE UMREDE DUALARINIZA DİKKAT EDİN!


Hacca gidecek herkese haber verin!. Umreye gideceklere de haber verin!. Gidenler belki gittiler, gidecekler de vardır.

Geçen defaki hacdan gelişlerinde söylemiştim bazı arkadaşlara…

Bir çok insan, Umreden, Hacdan geldikten sonra başlarına gelmedik belâ kalmıyor.

“Yahu bir mübârek yere gittik geldik, nereden geldi bu iş, bu belâ başımıza?.” diyorlar.

Halbuki, bunu diyenlerin hepsi de, orada bu belâyı kendileri istediler, talep ettiler. Dualarının kabul olması ile de o belâlar başlarına geliyor.

Niye?.

Çünkü, oraya gidenlerin hepsi de, Allah’tan büyük mertebeler istiyorlar. Allah’a yakîn elde etmek istiyorlar. Evliya, enbiya ile beraber olmak istiyorlar… Bunun pahası da, o belâlara katlanmak, sabretmektir!.

Yüksek mertebeler sadece ibadetle, zikirle elde edilmez!. Onun pahası belâlara katlanmaktır.

Rasûlullah’ın bir açıklaması vardır. Buyuruyor ki:

Belânın büyüğü rasûllere, sonra nebilere, sonra mertebesine göre evliyaullah’a ve en azı da mü’minlere” diyor.

“Belâ” demek; kişinin tasfiye aracı demek!. İnsanın arınması, saflaşması!.

Altın nasıl ateşe atılır, saflaşır, üstündeki katkılar yanar yok olur, sonuçta nasıl saf altın kalırsa; insan da belâlarla yontulur, saflaşır, arınır.

Dolayısıyla, oraya gittiğiniz zaman, eğer yüksek mertebelere tâlip olup, bu yolda dua ediyorsanız; bilin ki, bir takım çileler, sıkıntılar sizi bekliyor. Çünkü bunlar, arınma çalışmalarıdır.

Kitabımızın birinde diyoruz ki;

“Cehennem insanlara Allah’ın rahmetidir!”.

Niye?.

Çünkü o yanma dediğin olaylarla sen arınıyorsun, saflaşıyorsun!. Eğer o arınma saflaşma ortamı olmasaydı, zaten cennete giremeyecektin. Senin için bir arınma ortamıdır Cehennem!.

Senin nefsine, şartlanmalarına, değer yargılarına ters gelen, hoş gelmeyen olaylarla karşılaşıyor; zorunlu olarak onlara katlanıyor ve bu yüzden de yanıyorsun.

Zaman içerisinde ona bağışıklık kazanıyorsun. Onu hoş görmeye başlıyorsun, yerinde görmeye başlıyorsun.

“Allah, mâdem ki böyle istemiş, böyle olsun” deyip, Allah’tan razı olma noktasına geliyorsun.

İşte, senin arınman denen olay böyle meydana geliyor.

Her şey eğer senin sevdiğin, istediğin istikamette gelişirse, bu, aslında senin cehennemdeki yanmanı büyütür ve genişletir.

Dolayısıyla ki orada, isteklerinize çok dikkat edin!.

Ya, çok güzel şeyler isteyin ama, sonuçlarına katlanmayı kabul edin. Ya da istemeyin!. Ve dualarınızda;

“Ya Rabbi, katlanamayacağımız yükten sana sığınırız. Bize vereceklerini hazmıyla ver. Bizi isyana, küfre sürükleyecek hâllerden sana sığınırız.“ diye dualarınıza ilâve edin!.





HAC İLE UMRE ARASINDAKİ FARK


Hac’da, günahların sıfırlanması söz konusudur!.

Umre ile Hac hiçbir zaman kıyaslanamaz!. Bin tane Umre bir Hac getirisi yapmaz!.

Arafatta milyonlarca insan topluluğunun beyinlerinden yaydığı güçlü bir radyasyon var.

Arafat Tepesinde ve çevresinde aynen Kâbedeki gibi mevcut olan radyasyon ile etkilenince oradaki o insanların beyinleri; Dünyanın hiçbir yerinde olmayacak güçte bir etkileşim oluşur ve, günahlar sıfırlanır..

Umrede böyle bir olay yaşanmıyor ki!.…

Soru;

Arafat’ta günahlar siliniyor. Namazdaki “iyyake na’budü ve iyyake nestaiyn” derken, onun bilincine vararak o namazı kılarsak günah silinecek. Aradaki günah silinme farkı ne?.

Birisi, iki zaman arasındaki günahı siliyor. Diğeri, yaşamın boyunca olan günahları siliyor.



ACABA BUGÜN YAŞASAYDI ALLAH RASÛLÜ,

MİLYONLARCA İNSANI DAĞ BAYIR YÜRÜTÜR,

TAŞLAMADA BİRBİRİNE KIRDIRIR MIYDI?!


1400 sene önce, Allah Rasûl’ü, Mekke’den yaşlı ve çocuklarla Arafat"a 16 kilometrelik yola yaya gidip-dönerken yolda konaklıyor, herkes yayan o yolu yürümek zorunda, yoruluyorlar, tâkatları kesiliyor diye...

Biz, arabayla yarım saatte (trafik sıkışık diye o kadar), gidilecek yere, Allah Rasûl’ü öyle yapmış diye, gidip dağ başında konaklayarak Hac yapıyoruz!... Sünnete uyduk, diyoruz!...

Acaba bugün yaşasaydı Allah Rasûl’ü gene böyle yapar, milyonlarla insanı dağ bayır yürütür, şeytan taşlamada birbirine kırdırır mıydı!...

Bunu, benim gibi sıradan biri düşünemeyeceğine göre, İnsanlara kendilerinden daha fazla düşkün olan Allah Rasûl’ü yapar mıydı?

Aahhh; gerçekçi düşünebilmek!...

Körü körüne söylenenleri tekrar etmek yerine; neden niye, nasıl niçin sorularıyla söylenenleri kavrayarak yaşayabilmek!...





KÂBEDE KILINAN NAMAZA

TELEVİZYONDA İZLEYEREK UYULABİLİR Mİ?


(Soru: Kâbe’de kılınan bir namaza televizyonda izleyerek, uyulabilir mi?.)

Kendini tatmin etmek için isteyen uyar!.

Namaz kılmak için câmi diye bir yer şart değildir ki!. Her yerde namaz kılınır. Ama, Kâbe’de kılınan namaza televizyondan tâbi olarak kılınamaz!.… Ancak, onlara fikrinde uyarak “namazı yaşamaya” çalışabilirsin. Bunu da kimse yasaklayamaz!.

20 rekât namaz kılıyorlar, teravih diye. 20 rekât zorunlu değil ki!. Teravih namazı sekiz rekâttır!. Rasûlullah’ın zamanında, O’nun kıldığı sekiz rekâttı.

Açın hadis kitaplarını bakın!. Neresini düzelteyim ben bu işin?..



HACCA GİDEN VE DÖNÜŞTE BAŞINI ÖRTMEYEN

KADIN


Hanımların şu çok önemli problemi vardır Hac konusunda:

"Hac`ca gidip geldikten sonra başımı örtmem, tam tesettüre girmem gerek; oysa ben bunu yapamam!. Bu yüzden hacca gidemem!."

ÇOK BÜYÜK BİR YANLIŞ!.

Şu anda başınızı örtüp, bir veya birkaç vakit namaz kılıp, sonra da günlük normal kıyafetle dolaşıyor musunuz?... Evet!. Namazda, ibadet sırasında başınızı örtüp, daha sonra da açıyor musunuz?... Evet!.

Öyle ise, Hacca da gider, örtünür; farzınızı yerine getirir; döndükten sonra da elinizden ne kadarı geliyorsa, o kadarını yaparsınız!.

İslâm Dininin en büyük düşmanları, Dinden görünüp, Dinî teklifleri zorlaştıran; insanları Dinden, Allah ve Rasûlullah emirlerinden uzaklaştıran; dinden soğutup, nefret ettirenlerdir!.

Biliniz ki..

Hac da en az namaz kadar zorunlu ve yararlı bir çalışmadır!. Böylesine önemli bir olaydan "gelince başımı örtemem" gerekçesiyle geri kalmak, aklın alamıyacağı kadar büyük bir yanılgı ve kayıptır!.

Baş örtmek Kur`ân ‘da belirtilen farzlardan biridir!. Bunu yapmayan; Allah`ın bu konudaki teklifine uymamaktadır!. Kur`ân bu konuda bir ceza bildirmemiştir!.

Başını örten, elbette ki ALLAH`ın bu teklifine uymasının karşılığını fazlasıyla alacaktır.. Başını örtmeyen ise, Allah`a karşı sorumlu olur!. Allah, bu davranışının karşılığını dilediği gibi verir!.

Ancak, Kur`ânda, "Hacca giden her hanım dönüşte başını örtecektir; örtmeyenin haccı kabul değildir" gibisinden bir hüküm kesinlikle mevcut değildir!.

GIYBET etmemek de kesin hem de çok ağır hükümlerden birirdir!. "Ölü kardeşininin çiğ etini yemektir gıybet" diye tanımlanmıştır Kur`ân ‘da!. Ben bu suçu işlemekten kendimi alamıyorum; öyle ise örtülü başımı açayım, diyor musunuz?.. Elbette hayır!.

Bir emri yerine getirememek, nasıl bir başka yerine getirebildiğin emirden de vazgeçmeyi getirmezse; hacca gitme imkânın olduğu halde, başörtememek yüzünden hacca gitmemek o derece büyük yanlıştır!.

Bu vesileyle şunu bir kere daha vurgulayayım...

“İslâm Dini”ndeki teklifler "PAKET PROGRAM" DEĞİLDİR!. Yani, ya hepsini tam olarak yaparsın, ya da hiç birini yapma, türünden, değildir!.

Senden, istenilenler bellidir!. Yani yapman ve yapmaman gerekenler...

Sen bunlardan elinden geldiği kadarını yaparsın; yapamadıkların da eksiğindir... Hüküm ALLAH`a aittir!.

Ben bunlardan falanca ve filanca emirleri yerine getiremiyorum; öyle ise hiç birini yapmayayım" düşüncesi kesinlikle yanlış ve düşüncesizce kabuldür!.

Yap da, ne kadarı elinden geliyorsa, o kadarını yap!.

Hacca gitme imkanına sahipsen, elinden geliyorsa, hemen git!. Geldiğinde başını örtemiyeceksen; o da eksiğin kalsın!.inşaallah o da nasibolur!.



HACCA GİTMEYE İMKÂNI OLDUĞU HALDE GİTMEYEN KİŞİ,

İSTER YAHUDİ İSTER HIRİSTİYAN OLARAK ÖLSÜN!


Rasûlulah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, diyor Hazreti Ali kerremallahu vecheh:

Rasûlulah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, diyor Hazreti Ali kerremallahu vecheh:

"Beytullah"a ulaştıracak azık ve binek hayvanına mâlik olup da, haccetmeyen kişinin yahudi veya hıristiyan olarak ölmesinin kendisince ne önemi vardır.

İşte Allah kitabında şöyle diyor:

İnsanlar üzerinde Allah’ın hakkı, yoluna gücü yetene Beytullah’ı haccetmektir. (Ali İmran: 97-2)



Rasûl aleyhi’s-selâm buyuruyor ki:

"Hacca gitmekte acele ediniz!. Çünkü hiç biriniz ileride karşısına hangi engellerin çıkacağını bilemez!."

Ve gene ŞİDDETLE UYARIYOR ki:

"Kim gitmesine engel olacak şiddette bir hastalık, yahud Hac’cı yasaklayan ZÂLİM SULTAN, yahut da yoksulluk olmadığı halde HACCA GİTMEDEN ÖLÜRSE, o kimse ister YAHUDİ, ister HIRİSTİYAN OLARAK ÖLSÜN!."

Bu, dini tebliğ edenin hükümleri göstermektedir ki Hac âcilen yerine getirilmesi zorunlu bir ibâdettir!. Niye?...

Çünkü, Hac’da, o güne kadar bilerek ya da bilmeyerek yapmış olduğun TÜM suçların -kul hakkı da dahil- tamamiyle silinmekte; "anandan doğduğun günkü kadar günâhsız olarak" dönmektesin; ve "acaba affoldu mu" diye düşünmeni de Hazreti Rasûl, "en büyük günâh" olarak değerlendiriyor!.

Böyle bir fırsat kaçırılır, terkedilir mi?.. Ölümün, hele günümüz şartları içinde, ne zaman geleceği belli değilken; bir an önce, bizi azâba sürükleyecek tüm menfi yüklerden arınıp sıfırlanmak varken; bunca menfi yükle, günahla ölümötesi âleme geçmek mantık işi mi?..

Hele, bunu yapmamaktan dolayı bir HIRİSTİYAN veya YAHUDİ inançsızlığını göze alarak ölmek söz konusuyken!.

Unutmayalım ki Cenâb-ı Hakk her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Her şey bir sistem içinde, kendine has sistem, kanun, nizâm içinde oluşmaktadır.

Esasen varlık çarkı öylesine bir sisteme bağlanmıştır ki, bu yüzden akıllar bir noktada büyük şaşkınlığa düşmede ve kâinat mükemmel bir cihaz gibi çalışmaktadır, idare edeni yoktur, gibi yanlış fikirlere saplanmaktadır.İnsan bedeninden kozmosa kadar her şey kendi sistemi içindedir.

İşte Din dahi tamamiyle bu fizik, tabiat ya da “ilâhî kanunlar” diye bildiğimiz kanunlara dayanan bir sistemdir.

Ne yaparsan mutlaka karşılığını alacaksın!.

Dilediğini yap neticesine katlanacaksın.

“CEZA” kelimesi Arapçada, Türkçede anladığımız mânâya gelmez. Kur"ân-ı Kerîmde “karşılık” veya "yaptığının neticesiyle karşılaşma" anlamına gelen bu kelime “ iyiliğin cezası iyiliktir” tarzında da kullanılmaktadır.

Yani, "yapılan fiilin sonucu ile karşılaşma" anlamına gelir "CEZA"!.

Din, tamamiyle bilimsel gerçekler ve yaşamın esası üzerine bina edilmiş, yapılması insanın geleceği yönünden gerekli fiiller bütünüdür.

Asla havadan gelmiş rastgele hükümler bütünü değildir!. Bu sebeple de hangi çalışmayı ihmal ederseniz, bu ihmalinizin karşılığını mutlaka ve kesinlikle ödersiniz.

İş böyle olunca...

Ölümötesi yaşamda, dünyaya bağlı kalmanıza yolaçacak ruhunuza yüklenmiş günâhlar yani negatif yükler ile yaşayıp, bunlardan arınmamak ve de ebedî hayatınızı azâblı bir zindanda geçirmek akıl kârı mıdır?..

Ne zaman bu bedeni terkedeceğiniz belli değil iken. ve de “ HAC” görevini yerine getirip, geçmiş tüm negatif yüklerinizden yani günâhlarınızdan kurtulmak imkânı mevcutken.

Allah insana böylesine büyük bir kolaylık yolu açmış iken...

Rasûlullah aleyhi"s-selâm size “ böyle bir imkâna sahip olduğun halde değerlendirmezsen, ister yahudi gibi ister hıristiyan gibi ölürsün” diyerek uyandırıp, gerçeğin gereğini tatbik ettirmek isterken.

Kişi gene de kendi bildiğinde ısrar edip, bu imkândan istifade etmek istemezse ne denir?..

Dilediğin gibi yaşa, neticesi gelir başa!.

Unutmayalım ki sahip olduğumuz her şeyi bırakıp, tek başımıza gideceğimiz bir ebedî yaşam sözkonusu!. Orada değerli olan tek şeyde, oranın şartlarına göre şu dünya hayatında hazırlanmak!.

Bizim bir takım gerçekleri idrak ettikten sonra, onların gereğini yapmamanın bize vereceği zararı, hiç kimse veremez!.

Rasûlullah aleyhisselâm, ölümötesi yaşamda bizim zarar görmememiz için ne kadar alınması gerekli tedbir varsa hepsini anlatmıştır. Ama biz anlamaya çalışmazsak, bu ikâzlara kulak vermezsek zararını kim çeker?..

DİNDE ZORLAMA YOKTUR!

Kişilere gerçekler anlatılır, idrâk ettirilmeye gayret edilir. Artık ondan sonrası kişiye kalmıştır. Diler kabul eder tatbik eder. Dilerse etmez!. Ama neticede, her halûkârda yaptıklarının neticesine kendisi katlanır!.

Ahmed Hulûsi
  #25939  
Alt 26.10.2005, 19:19
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard :) biraz cok oldu ama...

idare edin artik..
  #25940  
Alt 26.10.2005, 20:43
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Sefaat Allaha ayittir

senin dedigine göre Allah bana sefaat vermesi lagzim... weil ich viel eWeiser bin als viel Zusammen... ne dersin.. sana Sefaat edeyimmi bariii.. bir okuyayim sizleri belki ucarsiniz...

Bekleyin insanlardan Sefaat yerine hava gazi alirsiniz
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu