| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
ayrica roman
Peren i anliyorum sorularini da saygi ile karsiliyorum ve ön yargilardan arinmasini temenni ediyorum..
Bir Nokta daha gözden kacirilmamalidir ki Cok önemlidir. " EMR bil MARUF " Örf Ile hükmet !.. Yani Kuran in 1500 yil önce arab toplumunun örfü ile hükmet emri günümüz icin 2005 toplumunun örf ü ile hükmettir. Bu yüzden 1500 yil önceki arab toplumunun sosyal hayatini 2005 yilinda kötülemenin bir anlami yoktur ve bosa nefes tüketmektir. Bir takim cahil kitlelerin o örfleri gelenekleri dinlestirmelerini anliyorum da peren hanim gibi insanlarin o geleneklerden yola cikarak din i elestiri bombardimanina tutmasini anlamiyorum.. Sonuc itibari ile bu elestiriyi getiren insanlarin 1500 yil öncesinin sosyal hayatini din yapmak pesinde olan insanlarla pek farki kalmiyor benim gözümde.. bunun böyle olduguna da inanamadigim icin ben Bunu belden asagi bir vurus ya da ön yargi olarak görüyorum. Islam Zaman Üstü bir Dindir ve onun kitabi zaman üstü evrensel bir kitaptir. Sadece " ÖRF ile HÜKMET " emri bile bu zaman üstülügün bir kanitidir. Yani USA da dogacak bir Islam dininin US örf ü ile bir problemi olmayacaktir. Bu Kuzey kutbu icin de gecerlidir. Nedense 2005 Türkiyesinde gecerli olmasinin Bazi kafalarca sakincalari vardir ) O kafa ister aydin olsun Ister bagnaz Mantik ve ilim yerine duygularla hareket etmektedir. Madem ki aydinlik bir Din e sahip olmak istiyoruz. O zaman aydin insanlarin ön yargilarindan ve savunma reflexlerinden arinip Kuran i iyi etüd etmeleri gerekmektedir. Inan Bu bize Cok büyük bir ivme kazandiracaktir toplum olarak.. Hoscakal |
|
|||
Önce Kücük Bir örnek fikir ayriligi icin
Yazan Kişi: CEMxxx
Tarih: 10-22-05 01:55 Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir. neden sonra, yaptiklarindan pisman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis olmak için bunu Haci Bektas Veli "nin dergahina kurban olarak bagislamak ister. o zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu. Durumu Haci Bektas Veli "ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye bu kurbani geri çevirir. bunun üzerine adam Mevlevi dergahina gider ve ayni durumu Mevlana "ya anlatir mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam ayni seyi Haci Bektas veli"ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis oldugunu söyler ve Mevlana "ya bunun sebebini sorar. Mevlana söyle der: - biz bir karga isek Haci Bektas veli bir sahin gibidir. öyle her lese konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi"na gider ve Haci Bektas veli"ye, Mevlana"nin kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci Bektas veli"ye sorar. Haci Bektas da söyle der: - bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana"nin gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir. |
|
|||
ortak yanlarimiz senin sandigindan
daha fazla Peren..
benim Dini elestirdigim kadar Hic bir inancli insan elestirmemistir. Beni Kafir ilan edenler-Tard edenler cikmistir bu forum ve diger forumlarda.. Ben dinimi ariyorum. ARI DURU olan Islam i.. Indirileni UYDURULANI degil.. Bu yüzden aydin beyinlere süpheci Insanlara ihtiyacim var. Yüz yillardir Islam alimlerinin sözleri saklandi gizlendi toplumdan.. Ben o kaynaklari defsire ediyorum.. Bazen kaynak vermiyorum yaziyorum ve o mezhepten Olanlar bana kafir diyor. Fakat Eserin Mezhep imamlarina ait oldugunu aciklayinca Utaniyormu bilmem beni kafir ilan edenler.. Böyle Bir durum iste.. Ben her zaman yazdim yine de yazacagim: Kanin Zulmün Pisligin Doga tahribatinin Riba nin oldugu yerde ALLAH in dininden söz edilemez. SEYTAN in dininden söz edilebilir. Yukarida Söz ettigim olgulara ise Din diyenler müslüman Degil SATANISTTIR !.. Saka yapmiyorum Cok Ciddiyim !.. |
|
||||
Arapca ögrenmekde maalesef yetmiyor
Evet azimliyimdir, istersem benim gelismem icin gercekden cok gerekli üstün dil arapcayi ögrenebilirim. Fakat, amma, lakin Arapcayi ögrenmis bir Islam uzmanindan aldigim bilgiye göre disarida konusulan arapca Kuranin gercek anlamini anlamak icin yeterli degil. Bunun icin bir adet Alpi ve eski arapca, süryanice bilmem nece bir sürü dil ögrenmek gerekiyor. Diger tercümeleri okumaya da Alpi izin vermiyor. Oysa "Kuran bilgileri ayrinti tasimayan genel bilgilerdir.Onu tamamlayan, sahih kabul edilen hadislerdir.Bunu ben degil tüm islam arastirmaciları söylüyor.Bu acidan Kuran"na inananin hadisleri de gözönünde bulundurma zorunlulugu var" ama Alpi hadis okumamizada izin vermiyor.
Apli arkadasim sürekli kendi gerceklerini copy and paste yapiyorsun. Sende su Kurani gercekden anlayabilme recetesini alabilirmiyiz? Kurani anlamak icin yaklasik 20-30 tane bugün cogu kullanilmayan dil ögrenecegim, sureleri indirilis tarihine ve o zmanlar araplarin soysyo kültürel ortamlarina, psikolojilerine göre yorumlayacagim, sonra saglama olarak Muhammet ne yapmistir deyip örnek arayacagim öyle degilmi? Buna ömrüm yetmez gibi. Peki bu ara nasil ise gidecegim, ne zaman yemek yiyecegim, kizimla nasil ilgilenecegim:-) Kisa bir aciklama, Kurani anlamak icin arapca ögrenme yollarinda olanlara: Kuran"nın yabancı sözcükleri... İlhan Arsel"den.... Muhammed, Kur"an"ın, sırf Araplar iyice adayabilsinler diye, "Arapça" ve "apaçık" olarak indiğini söylemekle beraber, halkı sihirleyebilmek ve Kur"an"ın "hikmet ve derin anlamlarla" dolu olduğu kanısını yaratabilmek amacıyla başkaca yollar da denemiştir. Bu yollardan biri yabancı kökenli sözcüklere yer vermektir. Her ne kadar bazı yorumcular, "Kur"an"da yabancı sözcük yoktur" diye ısrar ederler ve yabancı kökenli görünen sözcükleri birtakım gülünç mantık oyunlarıyla yabancı sözcük değilmiş gibi göstermeye çalışırlarsa da, (Kur"an"daki yabancı sözcükler konusundaki görüş ayrılıkları için bkz Sahih-i c 4 s. 103.) gayretleri boşadır; çünkü, gerçek şudur ki, Kur"an, İbraniceden, Habeşçeden, Süryaniceden, Acemceden, Rumcadan ve diğer yabancı dillerden alınmış sözcükler ve kavramlarla doludur.( Bu konuda geniş bilgi için bkz. Turan Dursun, age, c.7, s.267 vd.3) Daha önce değindiğimiz gibi, Kur"an sözcüğü bile Arapça değildir; "Arami" kökenlidir ya da "Süryanice" olduğu söylenir.( Bu konudaki görüşler için bkz. Turan Dursun, age, c.7, s.226-227.) Yine aynı şekilde "Kur"an" karşılığı olarak kullanılan "furkan" sözcüğü de "Arami" kökenlidir; "Kefaret" anl*mına geldiği halde, Muhammed onu Arapçadaki "frk" sözcüğü ile karıştırmış ve "vahiy" anlamında kullanmıştır. Öte yandan, İbranicede "Tanrı" anl*mına gelen "Elyon" sözcüğünü "İlliyim" şeklinde Kur"an"a aktarmış, örneğin Mutaffifin Suresi"nde "İlliyim cenneti" olarak kullanmıştır. Yine bunun gibi "rahman" sözcüğü İbranice olup, Yahudiler tarafından "Tanrı" olarak değil, Tanrı"nın bir adı olarak kullanılırken, Muhammed onu, "Tanrı" kavramının karşılığı yapmıştır. Yine bunun gibi "havariyun", "maide", "şeytan" gibi sözcüklerin kökeni Habeşçe olup, muhtemelen Tevrat"ın (Ahd-i Atiyk"m) Habeşistan"da uygulanan metninden gelmiştir.( Bu konuda geniş bilgi için bkz. Nöldeke, Sketch From Eastern History; London 1892, s.37vd...) |
|
|||
Ilhan arsel i aciklamaya davet ediyorum
Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)
İnsanın yaratılışındaki mucizevi yönler, daha pek çok ayette vurgulanır. Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7. yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır. İşte bunlardan bazıları: 1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır. 2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler. 3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır. 4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir. Yukarıda sıraladığımız bilgiler Kuran"ın indirildiği dönemde, bilinmesi mümkün olmayan ve gözlemlenemeyecek detaylardır. Bunların keşfedilmesi, ancak 20. yüzyıl teknolojisinin kullanılmasıyla mümkün olmuştur. Şimdi bu bilgileri sırasıyla inceleyelim. Meniden Bir Damla Spermler yumurtaya ulaşana kadar annenin vücudunda bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermden ancak bin kadarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Beş dakika sonra sona erecek yarışın sonunda, yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta, spermlerden yalnızca birini kabul eder. Yani insanın özü, meninin tamamı değil, ondan küçük bir parçadır. Kuran"da bu gerçek Kıyamet Suresi"ndeki ayetlerde şöyle açıklanmıştır: İnsan, "kendi başına ve sorumsuz" bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37) Dikkat edilirse Kuran"da, insanın meninin tamamından değil, onun içinden alınan küçük bir parçadan oluştuğu haber verilmektedir. Bu ayetteki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafından keşfedilen bir gerçeği açıklaması ise, Kuran"ın Allah sözü olduğunun delilidir. Menideki Karışım Meni olarak adlandırılan ve spermleri taşıyan besleyici sıvı, sadece spermlerden oluşmaz. Aksine meni, birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur. Meni; sperm kanallarından, seminal keseciklerden, prostat bezinden, idrar yollarına bağlı salgı bezlerinden salgılanan maddelerin bir bileşimidir. Meni diye adlandırılan sıvının detaylı analizi yapılırsa bu sıvının; sitrik asit, prostoglodinler, flavinler, askorbik asit, ergotionein, fruktoz, fosforilkolin, kolesterol, fosfolipidler, fibrinolizin, çinko, asit fosfataz, fosfaz, hiyolurinadaz ve spermler gibi birçok ayrı bileşenden oluşmaktadır. Bu sıvıların, spermin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri bulundurmak, baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır. Kuran"da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çıkardığı bu gerçeğe de işaret edilmekte ve meni "karmakarışık" bir sıvı olarak tarif edilmektedir: Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2) Başka ayetlerde ise yine meninin karışım olduğuna işaret edilir, insanın ise bu karışımın "özünden" yaratıldığı vurgulanır: Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8) Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulale" kelimesi, öz ya da bir şeyin en iyi kısmı demektir. Hangi şekilde alınırsa alınsın "bir bütünün bir kısmı" anlamına gelir. Bu durum, Kuran"ın, insanın yaratılışını en ince detayına kadar bilen Allah"ın sözü olduğunu açıkça göstermektedir. Bebeğin Cinsiyeti Yakın bir zamana kadar insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran"da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir: Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O"dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46) Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir "düzen içinde biçim verdi." Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 37-39) Kuran"da verilen bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolünün olmadığı anlaşıldı. Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır. Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur. Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır. Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20. yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı. Oysa Kuran"da, insanlara genlerin keşfinden 14 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir. Daha fazla ayrintiya girmiyecegim.. Rahime asilan alak Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3) "Alak" kelimesinin Arapçadaki anlamı ise, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir. Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır. Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran"ın alemlerin Rabbi olan Allah"ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır. Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak"ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14) Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir. Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır. Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran"da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur. Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar. Bu durum, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir: 6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.89 Kısacası insanın Kuran"da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Bebeğin Rahimdeki Üç Karanlık Evresi Kuran"da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir: ... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O"nundur. O"ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6) Yukarıdaki ayette Türkçeye "üç karanlık içinde" olarak çevrilmiş olan Arapça "fi zulumatin selasin" ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla: a) Batın karanlığı b) Rahim karanlığı c) Döl yatağı karanlığıdır. Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir. Batın duvarı üç tabakadan oluşur: Dış kas plakaları, iç kas plakaları, çapraz kaslar.90 Benzer bir şekilde rahim duvarı da üç katmandan oluşur: Epimetrium, miyometrium ve endometrium.91 Aynı şekilde embriyoyu saran kese de üç katmandan oluşur: Amniyon (rahimde fetusu saran en iç zar- amnion), koryon (orta amniyon zarı- chorion) ve desidüa (dış amniyon zarı- decidua).92 Ayrıca ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini de ortaya koymuştur. Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology (Temel İnsan Embriyolojisi) isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir: Rahimdeki hayat 3 EVREDEN oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar).93 Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir: - Preembriyonik evre: Bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar. - Embriyonik evre: İkinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı "embriyo" olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar. - Fetal evre: Bu döneme girildiğinde, embriyo artık "fetus" olarak adlandırılır. Bu dönem gebeliğin 8. haftasından itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder. Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir. Ancak görüldüğü gibi bu bilgilere de, diğer pek çok bilimsel gerçek gibi, mucizevi bir biçimde Kuran ayetlerinde dikkat çekilmiştir. İnsanlığın tıbbi konularda hiçbir detaylı bilgiye sahip olmadığı bir dönemde, Kuran"da bu derece ayrıntılı ve doğru bilgiler verilmiş olması, elbette Kuran"ın Allah"ın sözü olduğunun açık bir delilidir. Ben ilhan Arsel den Muhammed in bunlari nasil yazdigini aciklamasini istiyorum.. |
|
|||
Yani Koskoca bir sifir :o)
Islam dinine saldirmak o kadar kolay degil..
Hele bir profesör icin oldukca hicab verici ) |
|
|||
HÜCRE BILINCI
Bilindiği gibi hücreler bölünerek çoğalırlar. Bu bölünme sırasında, hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA"nın da yeni hücre için bir kopyasının alınması gerekir. Bu kopyalanma sırasında, üzerinde düşünülmesi gereken son derece çarpıcı bir olay gerçekleşir.
DNA, 3 milyar harften oluşan, canlı ile ilgili tüm bilgileri saklayan muazzam büyüklükte bir bilgi bankasıdır. DNA"daki bilgileri yazılı hale getirirsek, toplam 1 milyon sayfadan oluşan yaklaşık 1000 ciltlik bir ansiklopedi serisi elde ederiz. Öyle ise DNA"nın kopyalanması, 1 milyon sayfalık yazının veya diğer bir ifadeyle 1000 cilt ansiklopedinin kopyalanması ile aynı şeydir. Peki bu kopyalama işlemi ne kadar sürer biliyor musunuz? 20 ile 80 dakika arasında. Dikkat edin, bu, 1 milyon sayfa dolusu yazının 20 ila 80 dakika arasındaki bir sürede, hiçbir hata ve eksiklik olmadan kopyasının alınması demektir. Bugün bilinen hiçbir fotokopi makinası veya teknolojik ürün, bu kadar kısa sürede bu kadar hatasız ve eksiksiz bir kopyalama işlemi gerçekleştirememektedir. Ve dikkat edin DNA"daki bilgileri kopyalayan teknolojik aletler değil, gözle dahi göremediğimiz hücrelerimizdir. Şimdi düşünelim: Her hücre bölündüğünde DNA"nın bir kopyasının alınması gerektiğini düşünen, DNA"nın en hızlıve en kusursuz şekilde kopyalanması işlemini yürüten, hatalı işlemlerin derhal düzeltilmesi için müthiş bir organizasyon yapan güç, akıl, irade ve ilim kime aittir? Böylesine kompleks, kusursuz ve hatasız bir düzenin tesadüfen geliştiğini söylemek kesinlikle akıl ve mantık dışıdır. Evrendeki tüm atomları ve gerekli tüm koşulları bir araya getirseniz, DNA"nın kopyalanmasını gerçekleştiren sistemi tesadüfen oluşturamazsınız. Çok açıktır ki, bu kadar kusursuz bir sistemi yaratan ve milyonlarca senedir yaratmaya devam eden sonsuz ilim, akıl ve güç sahibi olan Allah"tır. Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah"ındır. Allah, herşeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126) |
|
||||
Copy and Paste II
Sen gercekden sadece Kuran mucizeleri pesindemisin, yoksa Piramitleri, Tevrat gizlerini, Mayalari, dahada eski uygarliklarin bilgilerini etc"da arastiriyormusun? Bu senin gözünde "Muhammet" mucizesi yada Muhammete Allah Kuran araciligi ile gönerilmis oldugunu düsündügün seyler benim acimdan tatmin edici degil. Tevratin arastirmacilari (bununla ilgili bir yazi hazirliyorum ama halen daha sonuna getiremedim, umud ediyorum yarin vaktim olursa bitirip buraya yazacagim, oldukca önemli konular oldugunu düsünüyorum bir kac akadasin yardiminada ihtiyacim oluyor ayni zamanda) daha öncede belirttigim gibi Tevrattaki kondensatör yapilisi bire bir dogrudur. Bunun yanisira senin yukarida belirttigin cinsden bir sürü mucizelerle! doludur, O zamanlar Musanin bilmesinin imkani olmadigi gercekler! Tabiiki tevratindan Allah dan olmadigini bilen her kes bunu Musanin Tevrata nasil aktardigini düsünüyor. Bazen bu bilgileri verenlerin uzaylilar oldugu üzerinde duruluyor ama bu benim degil esimin ilgi alani, üzerinde durmayacagim. Umarim bu aciklamalardan sonra sende bir kac jeton düsmüstür. Akilli gecinen Muhammed bakmis Musa insanlarin beynini bu sekilde yikamis, oda kendi cevresindeki cahil insanlari copy ve paste ile kafalamis. Cok basit (ama gercekden cok basit, nasil gözünden kacti alpi). Benim tavsiyem sadece Kuran mucizeleri üzerinde durmayip Tevrat ve Incili de arastirman. Belki su yukarida yazdigin mucizeleri bile bulursun oralarda, neden olmasin, nede olsa copy and paste:-)
Ilhan Arseli su anda bulamadigim icin bir aciklamasini (copy and paste nasil oluyor aciklamasi) veriyorum. Ohne kommentar: Kur"an"in Enfal Suresi"nin 65. ve 66. ayetlerinde, 20 Müslüman askerinin 200 kafire, 100 Müslümanin kafirlerden l 000 kisiye ya da 100 Müslümanin 200 kafire galip gelecegi bildirilmistir: "Ey. Peygamber! Müminleri savasa tesvik et. Eger sizden sabirli yirmi kisi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eger sizden yüz kisi olursa, kafir olanlardan bin kisiye galip gelirler..." (Enfal Suresi, ayet 65). "Simdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayiflik oldugunu bildi. O halde sizden sabirli "yüz kisi bulunursa (onlardan) iki yüz kisiye galip gelir. Ve eger sizden bin kisi olursa, Allah"in izniyle (onlardan) iki bin kisiye galip gelir..." (Enfal Suresi, ayet 66). Söylemeye gerek yoktur ki, bir yandan 20 Müslüman askerinin 200 kafire bedel oldugunu öne sürerken, diger yandan 20 yerine bu kez 100 Müslüman askerin 200 kafire bedel oldugunu bildirmenin celiski ve anlamsizlik yaratmaktan baska bir sonucu olamaz. Birbirleriyle karsilastirilinca anlamlarini yitiren yukaridaki ayetleri Muhammed, Yahudilerin Tevrat"inda, daha dogrusu Tevrat"in "Levililer" (Bap 26: 8) ile "Yesu" (Bap 23: 10) adli kitaplarindan esinlenerek koymustur. Söz konusu celiski, bu kitaplarda anlatilanlarin, Muhammed (ya da Kur"an"i derleyenler) tarafindan yanlis anlasilmasindan dogmustur. Gercekten de Tevrat"in "Levililer" kitabinda su yazilidir: "Ve düsmanlarinizi kovalayacaksiniz, ve önünüzde kilicla düsecekler. Ve sizden bes kisi, yüz kisiyi kovalayacak, ve sizden yüz kisi on bin kisiyi kovalayacak, ve düsmanlariniz önünüzde kilicla düsecekler. Ve yüzümü size cevirecegim ve sizi semereli edecegim, ve sizi cogaltacagim, ve sizinle ahdimi sabit kilacagim" (Tevrat, "Levililer", Bap 26: 7-9). "Yesu" adli kitapta da su yazilidir: "Sizden bir kisi bin kisiyi kovalayacaktir; cünkü Allah"iniz Rab, size söyledigi gibi, sizin icin cenk eden odur" (Tevrat, "Yesu", Bap 23: 10). Daha baska bir deyimle Yahudilerin Tanrisi, savasa girmis olan her bir Yahudinin 20 ya da 100 düsmana bedel oldugunu ve düsmana karsi onlara yardimda bulunmak üzere cenk edecegini bildirmekte! Ve iste bütün bunlari Muhammed, kendi günlük siyaseti bakimindan yararli bulmus ve Kur"an"in Enfal Suresi"ne, birbirini izleyen iki ayet halinde (65. ve 66. ayetler olarak) yerlestirmistir. Yukarida belirttigimiz gibi, ayetlerden biri söyledir: "Ey Peygamber! Müminleri savasa tesvik et. Eger sizden sabirli yirmi kisi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eger sizden yüz kisi olursa, kafir olanlardan bin kisiye galip gelirler..." (Enfal Suresi, ayet 65). Görülüyor ki, ayete göre l Müslüman 10 kafire bedel gösterilmekte. Fakat, bunu izleyen 66. ayette biraz farkli bir ölcü kullanilmaktadir: "Simdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayiflik oldugunu bildi. O halde sizden sabirli yüz kisi bulunursa (onlardan) iki yüz kisiye galip gelir. Ve eger sizden bin kisi olursa, Allah"in izniyle . (onlardan) iki bin kisiye galip gelir... " (Enfal Suresi, ayet 66). Dikkat edilecegi gibi, bu ayette, orantili olarak bir Müslümanin iki "kafir"e galip gelecegi bildirilmekte. Oysa, bir önceki ayette, yani 65. ayette, bir Müslüman askerinin 10 "kafir"e, karsi galip gelecegi bildirilmisti! l Müslüman askeri 2 kafire mi, yoksa 10 kafire mi bedel, belli degil! Kuskusuz ki, ortada bir celiski var. Bundan dolayidir ki, bazi yorumcular 65. ayetin, 66. ayet ile ortadan kaldirildigini söyleyip isin icinden cikmak isterler. Buna karsilik bazi yorumcular, l Müslümanin 2 "kafire" galip gelecegine dair bulunan 66. ayetin, Bedir Savasi sirasinda kondugunu, cünkü o tarihte İslam ordusunun henüz zayif durumda bulundugunu, ancak iki ya da üc misli fazla olan bir kuvvetle ugrasabilecek durumda oldugunu, iste bu durumu göz önünde tutan Tanri"nin, onlarin yükünü azaltmak icin l Müslümani 2 "kafir"e galip gelebilecek sekilde güclendirdigini söylerler.( Ömer Riza Dogrul, Tanri Buyrugu, İnkilap ve Aka Kitabevi,İstanbul, 1980, s.226.) Ve sunu eklerler ki, daha sonralari İslam ordusu güclendigi ve on misli düsmanla savasabilecek duruma girdigi icin, Tanri, bu kez bir Müslüman askerinin on misli fazla sayida "kafir"e galip gelecegine dair 65. ayeti göndermistir. Evet, ama eger bu mantik dogru ise, bu takdirde 66. ayetin daha önce, yani 65. ayet olarak inmesi gerekirdi; cünkü, Bedir Savasi daha önceki bir tarihe rastlamakta. Bu durumda 65. ayetin 66. ayet tarafindan ortadan kaldirilmis olmasi gerekir. Bu takdirde de Tanri"nin, isabetli olmayan bir ayeti koyup, daha sonra yanildigini düsünerek onu ortadan kaldirdigini kabul etmek gerekir ki, bunu, Tanri"nin yanilmazligiyla bagdastirmak güctür. Öte yandan bazi yorumcular, yukaridaki mantigi tersyüz ederek, ilk zamanlarda, örnegin Bedir Savasi"nda, Müslümanlarin sayisinin az oldugunu, bu nedenle bir Müslüman askerinin on düsman ile savasmak zorunda bulundugunu, fakat daha sonra Müslümanlarin sayisi artinca, Tanri"nin, onlarin yükünü azaltip l Müslümanin 2 "Kafir"le savasmasini emrettigini söylerler.( Diyanet Vakfi Tercümesi"ne bakiniz, Ankara, 1993, s. 184.) Evet, ama her seye kadir olan bir Tanri"nin, "sevgili Müslüman kullarina", sayi esasina bakmadan yardimda bulunmasi gerekmez miydi? Ya da herkesi hidayete eristirip, savas denen seyi ortadan kaldirmasi uygun olmaz miydi? Bu yukaridakilere benzer örnekleri cogaltmak mümkün; bu örnekler sunu göstermektedir ki, Kur"an"daki ayetlerin bir kismi, Tevrat ve İncil hükümlerinin icerikliklerine nüfuz edilemeden yapilan aktarmalardir ve anlasilmazliklari (ya da celiskili nitelikte bulunmalari) da bundandir. Muhtemeldir ki, Muhammed"in "katib" olarak kullandigi kimseler, Tevrat"tan ve incil"den ceviri yaparlarken, muglak ve yarim yamalak cevirilerde bulunmuslardir; ya da Muhammed, kendisine verilen bilgileri günlük siyasetinin gereksinimlerine oturtarak degerlendirmistir. Bundan dolayidir ki, Tevrat ve İncil"den aktarilan cogu ayetler, hic kimselerin anlayamayacagi nitelikte seyler olmustur. Ayetlerin anlasilamaz ya da celiskili nitelik tasimalarinin olumsuz etkileri olmuski; ve iste bütün bu olumsuzluklari örtbas edebilmek icindir ki, Muhammed Kur"an"a, "Kur"an"da... kesin anlamli ayetler vardir; digerleri de cesitli anlamlidirlar... " (Al-i İmran Suresi, ayet 7) seklinde ayetler eklemistir. Bunu yaparken, Kur"an ayetlerinin anlasilmasi icin "uzun uzadiya aciklanmis olarak" gönderilmis olduguna dair söylediklerini (örnegin, Hud Suresi, ayet l -3) unutur görünmüstür. Celiskili ya da anlasilamaz nitelikteki hükümlerin varligini mesru kilabilmek icin, Tanri"nin ayrica, "Bir ayetin yerine diger bir ayeti koyariz" seklinde konustugunu öne sürmüstür. Fakat, bunu yaparken, her seyi mükemmel ve kusursuz sekilde var kilan ve asla hata yapmaz olan bir Tanri"nin, nasil olur da yanilgiya düsüp, olumsuz ayetler gönderebilecegini, sonra bu hatasini düzeltmek amaciyla bir ayeti bir baska ayetle degistirebilecegini ya da koydugu bir ayeti (hani sanki yanlis bir sey yapmis gibi) tüm olarak ortadan kaldirabilecegini aciklamamistir. İlhan Arsel. |