Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #24161  
Alt 12.09.2005, 01:55
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Türkce karekterleri yalnizca, Almanca

harflerin üzerlerine yazdigim Türkce harfler teknikleri ile kullanmaya calistigim icin bazen yanlisliklar olusuyor.


Degisik ve yetersiz bir sistem ile ancak bu kadari cikmakta...
  #24162  
Alt 12.09.2005, 12:25
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sazcalmak ibadet oluyorda

Tarikatte Zikir cekmek gericilikmi oluyor muahahhahahahahaa
  #24163  
Alt 12.09.2005, 12:28
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Ulan Zibidi fazla oldun

O cocuguda ne demek haddini bil ulan ismim halil koc bir gecenlerde tehdit ettin ikincisi küfür ediyorsun agzimi bozmak iztemiyorum efendice tartismak istiyorsan konus konusmak istemiyorsan suss.

Sana burda bir görev verilmismi yada kendini moderatörmü saniyorsun.
  #24164  
Alt 12.09.2005, 12:32
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard köseye sIkistinmi hemen

sineklere lastik don giydirmeye basliyorsun senden ve bazi arkadaslarindan iyi Artist olunur yesilcam sizi bekliyor

gencliginizde baya Cüneytin filimlerini seyretmissiniz eski malkoc ogullari simdilerde che ci ne garib dehhh babam dehhh
  #24165  
Alt 12.09.2005, 12:37
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Türkiyede modernlik dedinmi

Sadece tango yapan baleler izliyen operaya giden kiravat takan günes gözlügüylen araba sürenler hep aklimiza gelir.

Acaba o modern kisiler hayatlarinda kac kitab okumuslar yada kac bulusa imza atmislar.

Almanlar senede binlerce bulusa imza atiyor Türkiyedeyse önüne gelen eline bir kalem boynuna bir kiravat onu bunu elestirmekten baska ise yaramiyor.

Ne bir ödüle laik görülüyorlar nede insanlara bir yararlari oluyor Türkiyede bilim adamindan cok elestiren Yazarlar var.

Hani derlerya AGZI OLAN KONUSUYOR :O)
  #24166  
Alt 12.09.2005, 12:49
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard NASIL DERSIN YALAN??

Ne evrenden haberi var, ne de bedeninden!.

Kasım kasım kasılarak ortalarda dolaşıp “küçük dağları ben yarattım” dercesine çevresindekilere emirler yağdırır!. Ama bilincinin yaşadığı yer “köyü”dür; bedeniyle isterse İstanbul veya Londra, Paris ya da Amerika’da olsun!.

Çocukluğundan, gençliğinin ilk yıllarına kadar taşrada yaşamanın tüm şartlanmaları ve değer yargılarıyla bloke olmuş beyniyle hep küçük “köyü”nün dar penceresinden bakar dünyaya!.

Etiketine bakarsan “böyyük adam”dır!. Etiketi, çok şey bildiğine şartlandırır insanları!.. Ama gerçekte, köyünde öğrendikleriyle, okulda ezberletilenlerle yaşar dünyasında!

Farkında bile değildir “etiketli köylülüğünün”!.

Ayıp mı? Günah mı? Yasak mı?

Hayır, hiç biri değil!.

Yalnızca, bu durumunun bilincinde olamadığı için, kendini aşamaz; ömrünü boşa geçirip, boş değerler arasında kendini tüketir!. Bir de kendi gibi olanları, istemeden yanlış yollara sürükler!.

Fizikte, Tıpta, Kimyada, Astronomide en yüksek noktalara gelmiştir belki ama, hâlâ “köyünde”dir!. Yaşama, olaylara, insanlara, “yetiştiği köyün” değer yargılarıyla yaklaşmaktadır!.

Din’i, köyündeki kurstan öğrenmiştir. Orada beynine, kendisine verilen bilgilerle temel atılmış, düşüncelerine yön verilmiştir. Beyin, bu süreçte edinilen yetersiz verilere göre oluşan hükümlerle bloke olduğu için, daha sonra konunun profesörü bile olsa, o günlerdeki düşüncelerini aşamaz!.

Ezberci eğitimle yetiştirilmesi dolayısıyla, sorgulamaktan, araştırmaktan, elde ettiği bilgileri sentez yapıp yeni sonuçlar ortaya çıkarmaktan, ateşten kaçar gibi uzaklaşır!.

“Evrensel gerçekler yanında Dünya’nın yeri nedir? Bedenindeki milyar kere milyar faâliyetin ne kadarını bilir? Beyni nedir, nasıl bir şeydir? “Ben” dediği varlık nedir?” Yanına bile yaklaşmak istemez onların; öcüdür bu konular ona!.

Ya da ezberlemiştir; “her şey tanrıdır, tanrının bir parçasıdır, ben de O’yum”!. Eee? Sonra? Bunu ezberlemiş olmanın getirisi ne sana?

Yaşamına ne katkıda bulunuyor bu bilgi?

Böyle bir farkındalığın hangi lüksünü yaşıyorsun?

Bunun sonucu sorumsuzluk ve tam bir bedensel serbesti içinde yaşamaksa, onu zaten bütün hayvanlar yaşıyor farkında olmasalar da!. Senin bu farkındalıktan doğan ayrıcalığın ne, kazancın ne?... Böyle olduğunu bilmek, sana hangi sırların kapısını açtı, idrak ettirdi de, o sırlara göre yaşamına ek değerler kattın?

Bu ne biçim “Hak”lık ki, “SÜNNETULLAH”ından haberi yok!... Hatta ne olduğunun bile farkında değil!.

Kendini aldatmanın faturası yaşamdaki en pahalı faturadır!.

Kur’ân talim edilmiş!..

Niye?...

Nasıl?...

İyi hoş, “Hak”sın; “TEK”sin de, “KUR’ÂN”dan haberin var mı?

Sakın deme bana, “tanrının peygambere gönderdiği kutsal kitaptır!”...

Bak, ne yazılı “OKU”nası KİTAP’ta!

“Er Rahman allemel Kur’ân!... Halekal insane allemehül beyân!” (Rahman-1/4)

“Rahman, Kur’ân’ı talim etti!... Beyânı talim ile insanı halketti!”

İnsan nasıl yaratılmış? Hangi aşamadan sonra?..

İnsan yok iken daha, “Kur’ân” kime veya neye talim edilmiş?..

Tâlim edilmekten murat ne?..

Niye Kur’ân bunları bize anlatıyor?..

İnsan maymunun gelişmişidir diyen Darwin’ci görüşe reaksiyon olarak Amerika’da “AKILLI TASARIM” görüşü savunulmaya başlandı!.

Evrensel “Yaratıcı Zekâ”, insanı yaratmış maymundan bağımsız olarak; bu görüşe göre...

“Fe tebarek Allahu ahsenül hâlıkiyn”!...

Ya hu, bin küsur yıl öncesinden beri, tasavvufu yaşayan tüm evliyâullah, “AKL-I EVVEL”den, evrenin özündeki Allah adıyla işaret edilenin ilim sıfatının zuhuru olarak söz edip durmuşlar...

“Evrendeki her birimde oluşan hareketin başlangıcında ‘akl-ı KÜL’ vardır” demişler; "tümel akıl" bugünkü deyişle...

Hiç mi kimse bunun farkında değil?.

Elin adamı “Yaratıcı Zekâ”dan ve “Akıllı Tasarım”dan söz edince kıyâmet kopuyor!.

Oysa, bu olayla esasında, “Allah” adıyla işaret edilenin “Fatır” isminin mânâsının ortaya çıkışı dile getirilmektedir; "takdir, tasarım, planlama, düzenleme, ölçüm, zamanlama" gibi kavramlarla birlikte "yaratma" anlamına gelen “fıtrat” sözkonusu olduğundan dolayı… "Fâtır"ın "fıtrat"ı...

Bilimin “tanrı yoktur” gerçeğini apaçık vurgulaması sonucu, aydın kesim mecburen ateizme kayarken, ismi “ALLAH” olan kendilerine anlatılamadığı için, kimse çıkıp da Allah Rasûlü’nün neyi açıklamış olduğunu bunlara anlatamıyor!.

Bu kadar mı kilitlenmişlik olur!

Çağdaş bilim sonucu, yükselen değer diye takdim edilen ateizmi binlerce yıl önce keşfedip, “HANİF”liği (tanrı kabul etmezlik) savunarak işe başlayan; daha sonra da Allah Rasûlü olarak, “ALLAH” gerçeğini tebliğ eden İbrahim aleyhisselâmdan bu yana, DİN gerçeğini değerlendirebilen tüm rasûller, veliler ve tahkik ehli işin daha başında “La ilahe (tanrı yoktur)” diyerek bunu dillendirmişler...

“Tanrı ve tanrılık kavramı yoktur; yalnızca ismi Allah olan”ı anlamak daha işin başı demişler...

"Feakım vecheke liddiyni HANÎFA... Fıtratallahilletiy fetaran nâse aleyha!.. Lâ tebdiyle lihalkıllah... Zâlike diynül kayyım... Ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya"lemun.” (30:30)

"O halde yüzünü (şuurunu) Hanif (lik bilinciyle) DİN"e yönlendir; O Allah Fıtratına ki, insanları fıtratlarıyla yaratmıştır! Allah yaratış sisteminde değişiklik olmaz! Geçerli olan DİN (Allah sistem ve düzeni) budur. Ne var ki insanların çoğu bunu bilmez!"

Bu konulardaki geniş açıklamalarımızı dileyen web sitemizden, 1992 yılında kaleme aldığımız “Hazreti Muhammed Neyi OKUdu” isimli kitabımızın “Fatır ve Fıtrat Dini” bölümünde detaylarıyla okuyabilir.

Rahman, Kur’ân’ı talim etmiştir!. Bu talim işlemi, bir sistem ve düzen ile tüm evren içre evrenlerin meydana gelişini oluşturmuştur!.

Buradaki anlamıyla “Kur’ân”, Zâtın, sıfat ve esmâsıyla kesret (çokluk) âlemine tenezzülü; bu sûretle algılanan ve algılanamayan her şeyin, elbette ki “cin” (tüm görünmez varlıklar) ve insanlığın oluşumunu sağlamasının genel adıdır.

Evrenlerde, her zerrede, her an, ismi “Allah” olanın, ilmi değişik isimler altında açığa çıkmakta; bu açığa çıkış ile de, irade sıfatı kudrete dönüşerek her an yeni bir birimi yaratmaktadır!.

Genetik kodları her ne kadar maymunun gelişmişi olan “insansı” ile büyük bir benzerlik gösterse de; ister mutasyon deyin ister melekî etki, neticede ilmi ilâhi sonucu yoktan var edilmiş, yokken var edilmiş bir tür olarak yeryüzünde “insan” meydana gelmiştir!.

Bu meydana geliş dahi “BEYÂN” sonucu oluşmuştur!.

“Beyân”, varlığını oluşturan programın, “işletim sisteminin” adıdır, tanımlamasıdır!. “Beyânın talimi” demek, evrende uygulanmış olan işletim sisteminin aynen uygulanarak insanın yaratılması demektir... Ki bu da doğal olarak “Sünnetullah”ın sonucudur!.

Bu oluşum makrodaki programın aynen mikroya uygulanması suretiyle oluşmuştur!

Bu yüzden, “zerre küllün aynasıdır” denmiştir!.

Bu yüzden, evren makro, insan mikro olarak tanımlanmıştır.

Biz de buna “beyin mikrokozmostur” diyerek işaret etmiştik uzun yıllar önce.

Evrenler, tüm derinliği, boyutsallığı ile, nasıl, ismi Allah olanın, sıfat ve esmasının, mertebeler ve terkipler halinde açığa çıkışı ise, aynı şekilde, talim edilmiş olan, yani bir programla oluşturulmuş insan da, o mertebeleri bünyesinde barındıran mikro âlemdir.

Şahı Velâyet Hazreti Âli, “sen kendini küçük âlem sanırsın, oysa âlemi Kebîr sensin” diyerek bu gerçeğe 1400 yıl önce dikkat çekmiştir!.

Ne yazık ki, her şey hep mecazlar, benzetmeler, misâllerle anlatıldığı için, işin gerçeği hep örtülü kalmıştır!.

“Kur’ân ve insan ikiz kardeştir” uyarısının arkasında da burada anlatmaya çalıştığım işte bu gerçek yatmaktadır.

“Rahman Kur’ân’ı tâlim etti” âyetindeki “Kur’ân” isminin anlatmak istediği kavram ile, bugün elimizdeki “mukaddes kitap”tan algıladığımız mânâ, aynı kavram değildir.

Bu âyette geçen “Kur’ân”, ismi Allah olanın, evreni, yani orijin “ANA KİTABI” oluşturmuş olduğu sistem ve düzenin, oluşum ve işletim programlanmasıdır. Bu oluşumun adıdır Kur’an!. İnsan dahi aynı sistem ve düzenle var olduğu için de, evrenin mikrosu ya da ikiz kardeşi olarak tanımlanmıştır, ve ona gelen Kitap da aynı isimle isimlendirilmiştir!.

Rasûlullah aleyhisselâmın evrensel sistemi “OKU”ması (IKRA) ise, Kur’ân’ın kendisine inzâli olarak anlatılmıştır!. “Kur’ân bir defada inzâl oldu” gerçeği bu durumu anlatır.

Bu “OKU”manın vahiylerle tafsil yollu topluma nakliyle de bildiğimiz “Kur’ân” oluşmuştur. Kur’ân, bilgidir! Kağıt veya deri veya sayfa değil!.

İnsan, taklitten, ezber ve şartlanma yollu edindiği bilinçsiz bilgiden arınıp; hakikatini sorgulayıp, elde ettiklerini değerlendirebilirse, kendisine “Allah ahlâkıyla ahlâklanma” yolu açılır.

“Sünnetullah”ı “OKU”r!..

Görür gözü, işitir kulağı, konuşur dili, O olur!.

Beşer ise asla O’nu göremez!.

Allah Rasûlüne bakıp, “sen de bizim gibi çarşı-pazar dolaşan birisin” dedikleri gibi...

Müşrikler ancak “yetim Muhammed’i” görebilir!... Allah Rasûlünü asla!!!

Bu öyle bir yaratılış nimetidir ki...

“Fe Bİ-eyyi alâi RABİKÜMÂ tükezzibân!”

(Ey görünmez varlıklar ve insanlar!) Varlığınızı meydana getiren Rububiyet boyutunuzun “siz” olarak açığa çıkardığı nimetleri nasıl yalan sayarsınız? (Rahman Suresi’nde 31 defa tekrarlanan bir uyarı!)

Buna ancak hakikat ehli tasdik ve şehadet edebilir!.

“Kur’ân OKU”mak işte bu boyutta olur hakikatiyle!.

Ateizmin getirisi ve bilimin başlangıcı kabul edilen Darwinci görüş "tanrı" anlayışını yıkarken; "peki öyle ise sistem ve düzeni oluşturan yaratıcı zeka nedir?" sorusunu da beraberinde getirmiştir. Klasik "tanrı" anlayışı ise bunu cevaplayamamış; sonunda "akıllı tasarım" görüşüne ulaşılmıştır! Çünkü düşünen beyinler tanrı olmayan "evrensel yaratıcı akıl" aramaktaydılar son bilimsel gelişmeler ışığında.

Bilimsel gelişmeleri takip eden batılı aydınlar gökte bir tanrı ve gökten gönderilmiş-inmiş (semavi) din olamayacağı gerçeğini gördükten sonra, Ateizmi kabullenmişlerdir. Ne var ki, bu da yaşanılan evrensel gerçekleri çözmeye yetmemiş, bu defa insanlar "Evrensel YARATICI ZEKA" bulunması zorunlu gerçeğinden hareketle bu görüşe ulaşmışlardır...

Bu görüş, Allah Rasûlü Muhamed aleyhisselamın açıkladığı "ALLAH" ismiyle bildirip târif ettiği olayın kapısıdır!

İnsanlık, bugünkü müslümanlık anlayışının ötesinde, gerçek İSLAM DİNİ"ni tanıma hareketini başlatmıştır!

Fatır’ın farkına varılmasını sağlayan bu görüşün sonu, Zâtı ıtıbariyle mutlak gayb olan ismi "ALLAH" olanın keşfedilip kabul edilmesine kadar uzanacaktır..

Bu da görünmez, bilinmez "MÜCEDDİD-YENİLEYİCİ"nin dünya üzerindeki işlevini yıllardır yerine getirmesi dolayısıyladır kanaâtindeyim.

Zirâ bu gerçekleri fark eden aydınların artık ateist olarak kalması imkânsızdır!

Fark edilen gerçek kapısı tüm insanlığa hayırlı olsun!

Bu da, “Allah hidâyetinin”, yani gerçeği görmenin, değerlendirmenin bir başka ifadesidir!.

AHMED HULÛSİ
12 Ağustos 2005
.

Not: Geçtiğimiz günlerde hazırlanmış olan yazılar arasında 5 hafta sonra yayınlanmak üzere yeralan bu yazı, TIME"ın kapak konusu yapması nedeniyle bu haftaya alınmıştır.
  #24167  
Alt 12.09.2005, 12:50
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Eski Köye Yeni Adet Getirmek :O)

M.Şevket Eygi, Milli Gazetedeki yazısının ilk iki paragrafında diyor ki:

(Bir ilahiyat profesörü çıkıyor, Ehli Sünnet Müslümanlığına savaş açıp, "Kur"an Müslümanlığı" safsatası altında masonik bir hümanizmanın propagandasını yapıyor. Bir başka reformcu, "Allah göktedir" diyen aşırı bir adamın mezhebini ülkemizde yaymak istiyor. Bir ötekisi, imanın şartlarını altıdan beşe indiren ve Amentü formülünden kadere iman maddesini kaldıran Pakistanlı bir yazarın metodunun Türkiyeyi kurtaracağını iddia ediyor. Velhasıl ortalıkta bir sürü yamuk, bozuk, çarpık inanç görüş dolaşıyor. Peki bu hatalı inanış ve kanaatleri yayanlar kimlerdir? Bunlar kendilerine İslamcı diyorlar ama peşlerinden gittikleri adamlar genellikle 19. ve 20. asırda zuhur etmiş on kadar malum ve mahut şahıstır. Halbuki İslam dünyasında, bahusus Ehl-i Sünnet dairesi içinde binlerce büyük din âlimi, fakih, mürşid, allame, imam, rehber yetişmiştir. Bizim reformcuların hiçbiri Gazalinin, Süyutinin, Şaraninin, Birgivinin, Ebülleysin, Ebussuudun, Fahreddin Razinin, Cüveyninin, İmam-ı Rabbaninin eserlerinden bahsetmez. Onlar ehli sünnet imamlarıdır. Bizimkiler ise selefi, mezhepsiz, Necdi, telfikçi, reformcu, aktivist birkaç kişinin peşine takılmıştır.)

Not: M.Şevket Eyginin kaderi inkâr eden Pakistanlı yazar dediği kimse, Mevdudidir. Necdi dediği de vehhabidir. Allah gökte diyenler de vehhabilerdir.



İbadette değişiklik, sünnet ve bid?at

Sual: Allah?a daha iyi kulluk etmek için ibadetleri değiştirmek uygun olur mu?

CEVAP

Allahü teâlâ, kullarını kendisine ibadet etmek için yarattı. İbadet, züll ve zillet demektir. Yani, insanın Rabbine, mabuduna, hakir olduğunu, âciz, muhtaç olduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın ve âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Rabbin güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak ve Rabbin gönderdiği Kitaba ve Peygambere inanmak ve bunlara tâbi olmak demektir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Ona kulluk yapmamış, Müslümanlığın icabını yerine getirmemiş olur.



Bu iş, itikadda, inanmakta ise ve inanılması gerektiği sözbirliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı küfre sebep olan bid?at olur. Gayri müslimlerin ibadet olarak yaptıkları şeyleri müslümanların yapması caiz olmaz. Mesela papazlar, ibadet niyetiyle bellerine zünnar kuşanırlar, boyunlarına haç takarlar. Müslümanların, böyle yapmaları caiz olmaz. Bid?at, itikadda olmayıp da, amele ait işte kalırsa, fısk, büyük günah olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Dinde olmayan bir şey meydana çıkarılırsa, o şey reddedilir.) [Buhari]



Âdetlerde yenilik olur

Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir itikad, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din ve ibadet olduğuna inanılırsa, yahut İslamiyet?in bildirmiş olduklarında bir ziyadelik veya noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişiklikler, bid?at olur. İslamiyet?e uyulmamış, ona iman edilmemiş olur.



İbadette olmayıp, âdette olan yenilikler, yani yapılırken sevap beklenilmeyen değişiklikler bid?at olmaz. Mesela, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vasıtalarında yapılan yenilikleri, değişiklikleri dinimiz reddetmez. Bunun için, masada, ayrı tabaklarda, çatal kaşık ile yemek, otomobile, uçağa binmek, her çeşit bina, ev ve mutfak eşyası kullanmak ve bütün fen ile ilgili bilgi ve aletler dinde bid?at değildir. Bunları yapmak ve faydalı yerlerde kullanmak günah değildir.



Bid?at, selefi salihin zamanında olmayıp, sonradan ortaya çıkarılan her şeye denir. Âdet ve ibadetlerde yapılan değişiklikler bid?attir. Bid?atin ıstılah manası ise şöyledir:

Resulullah efendimizin ve Onun 4 halifesinin zamanlarında dinde bulunmayan bir inanışı, bir işi, bir sözü veya ahlakı, sonradan ortaya çıkarmak, sonradan ortaya çıkan böyle bir bozukluğu yaymak ve bundan sevap beklemek, yasak edilen bid?at olur.



Âdet, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Yiyip içmekte, giyinmekte, ev yapmakta, bineklerde zamanla değişen âdetler, bir ibadeti bozmadıkça veya dinin yasak ettiği bir şeyi işletmedikçe yasak edilen bid?at olmaz. Mesela çatal-kaşık günah olan bid?at değildir. Eğer bir âdet, ibadeti bozuyorsa veya dinin yasak ettiği bir şey ise, bunu işlemek haram olur. İbadetlere bid?at karıştırmak büyük günahtır.



Bid?atin büyük zararı

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Her bid?at dalalettir ve her dalalet ehli de ateştedir.) [İ.Asakir]



(Bid?at ehlinin namazı, orucu, sadakası, haccı, umresi, cihadı, farzı, nafilesi kabul olmaz, yağdan kılın kolayca çıktığı gibi İslamiyet?ten çıkması, kolay olur.) [İ.Mace]



(Bid?at ehlinin tevbesi, bid?ati bırakana kadar kabul olmaz.) [Taberani]



Tevbesi kabul olmaz demek, bid?at ehli, bid?atinden sevap beklediği, iyi bir iş yaptığını sandığı için tevbe etmeyi düşünmez. Bu bid?atten vazgeçmediği için de ibadeti kabul olmaz, demektir.



Âlimler, bid?ati, bid?ati hasene ve bid?ati seyyie diye ikiye ayırmışlar, okul, kitap gibi sonradan yapılan şeylere (bid?ati hasene) demişlerdir. Hadika?da, (Böyle bir bid?at, bir ibadetin yapılmasına yardımcı olduğu için, dinimiz buna izin vermiştir) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri ise, dinin izin verdiği böyle faydalı şeylere bid?at denmemesini, bid?at kelimesinin bunlara bulaştırılmamasını ve bunlara sünneti hasene, yani iyi iş denmesini istemektedir. Sünnet, burada yol, iş demektir. Yolun, işin iyisi de, kötüsü de olur. Müslimdeki hadis-i şerifte, sünneti hasene [iyi çığır] açanlar övülmekte, sünneti seyyie [kötü çığır] açanlar ise kötülenmektedir.



Sünnet ve bid?at

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Ümmetim arasında ayrılık olunca, benim sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetine yapışın!) [Tirmizi]



Bu hadis-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber veriyor. Bunlar arasında, Resulullahın ve Onun 4 halifesinin yolunda olana sarılınız diyor. Sünnet, Resulullahın, sözleri, bütün ibadetleri, işleri, itikadları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, mani olmayıp susması demektir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Fitne fesat yayıldığı zaman, sünnetime yapışana yüz şehid sevabı verilir!) [Hakim]



Yani nefse ve bid?atlere ve kendi aklına uyarak İslamiyet?in hududu dışına taşıldığı zaman, benim sünnetime uyana, kıyamette yüz şehid sevabı verilecektir. Çünkü fitne fesat zamanında İslamiyet?e uymak, kâfirlerle harp etmek gibi güç olacaktır. Bir hadis-i şerif meali:

(İslam dini garip olarak başladı. Sonu da garip olacaktır. Bu gariplere müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozduğu sünnetimi düzeltir.) [Müslim]



Yani, İslamiyet?in başlangıcında, insanların çoğu, Müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları gibi, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, benden sonra bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler. Bunun için, emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. Sünnete, yani İslamiyet?e uymakta başkalarına örnek olurlar. İslam bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bunları dinleyenler az, karşı gelenler çok olur.


Yobaz ne demektir?

Yobaz kelimesi, kaba, cahil, bozuk ve sapık düşüncelerini ve siyasi kanaatlerini din bilgisi olarak ileri süren kimse demektir. Bozuk düşüncesini, yanlış kanaatini kabul ettirmek için, din bilgilerini yanlış söyler. Bunlardan bazısı, taşıdığı etiketten, sığındığı kanun maddelerinden, çoğu da müslümanların imanlarını istismar etmekten güç alır. Büyük halk kitlelerini arkasına takarak bölücülüğe, kardeş kavgasına sebep olur. Yobazların en zararlısı ve en tehlikelisi, mal, para, makam elde etmek için yabancı ideolojilerin, dinde reformcuların ve mezhepsizlerin propagandalarını yaparak, milletin imanını, ahlakını bozan, satılmış, din ve fen ve siyaset yobazlarıdır.



Yobazları üçe ayırabiliriz:

1- Din ve dünya bilgilerinden mahrum olan, fakat kendini ilim adamı sanan cahil yobazlardır. Bunlar, bölücülük yaptıkları gibi, din düşmanlarına çabuk aldanıp, zararlı yollara kolayca sürüklenebilir. Osmanlı tarihini kana boyayan Patrona Halil, Kabakçı Mustafa, mehdi olduğunu iddia eden Celali gibi kimseler bu kısım yobazlardandır.



2- Kötü din adamları olan din yobazlarıdır. İlimleri biraz varsa da, sinsiz maksatlarına, mala, mevkiye kavuşmak için, bilmediklerini veya bildiklerinin tersini söylerler ve yaparlar. İslamiyet?in dışına çıkarlar. Kötülükte, dini yıkmakta, cahillere örnek olur, rehberlik ederler.



İslam dininde büyük yaralar açan İbni Sebe, Ebu Müslim Horasani, Hasan Sabbah ve Samavne kadısı oğlu Şeyh Bedreddin, Osmanlı padişahlarının şehit edilmelerine fetva veren din adamları, vehhabilik fitnesini ortaya çıkaran Necdli Abdülvehhab oğlu ve Mısır?daki mason locası başkanı Efgani ve Kahire müftüsü mason Abduh ile çömezi Reşid Rıza ve Hindistan?da İngilizlerin İslamiyet?e hücumlarına vasıta olan Ahmed Kadıyani ve benzerleri, yeni türeyen reformcular hep bu kısımdaki yobazlardandır. Bunlar, müslümanların din duygularını, imanlarını sömürerek, dinimizi içerden yıkmaya çalışmışlardır.



İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Dünyalık peşinde olan din adamlarının sözlerini dinlemek, kitaplarını okumak zehir yemek gibi zararlıdır. Kötü din adamlarının zararları bulaşıcıdır. Cemiyetleri bozar, milletleri parçalar. Geçmişte İslam devletlerinin başlarına gelen felaketlere hep kötü din adamları sebep oldu. Devlet adamlarını doğru yoldan bunlar saptırdı. Peygamberimiz, (Müslümanlar 73 fırkaya bölünecek. Bunların 72 si Cehenneme gidecek, yalnız bir fırkası Cehennemden kurtulacak) buyurdu. Doğru yoldan ayrılan bu 72 sapık fırkanın reisleri, hep kötü din adamları idi.) [m.47]



3- Üniversite diplomalı, fen adamı olarak ortaya çıkan fen yobazlarıdır. Fen yobazları, gençlerin imanlarını bozmak, bunları dinden, İslamiyet?ten ayırmak için, uydurdukları şeyleri fen bilgisi, tıb bilgisi, ilericilik olarak anlatıp, "din kitapları bu bilgilere uymadığı için yanlıştır, bunların gösterdiği yolda yaşamak gericiliktir" derler. Namaz kılan, tesettüre riayet eden, içki içmeyen, kısacası Müslümanlığı yaşayan temiz müslümanlara, gerici, tutucu, irticacı, mutaassıp gibi yaftalarla saldırırlar. Maksatları Müslümanlığı yıkmaktır. Üstelik, "biz de müslümanız" derler.



Din yobazları din bilgilerini değiştirdikleri gibi, fen yobazları, fen bilgilerini değiştirerek İslamiyet?e saldırırlar. İslamiyet?i iyi bilen ve üniversitede iyi yetişmiş olan akıllı bir kimse, bunların sözlerinin ilme, fenne uymadığını, fen ve din cahili olduklarını hemen anlar ise de, bazı gençler, talebeler, bunların etiketlerine aldanarak, yalanlarına inanır, felakete sürüklenirler. Bu yobazlar iyi bilinmelidir!



Düşmanların sinsi planları

Din düşmanları, İslamiyet?i yıkmak için, özellikle şu yollarla saldırıyorlar:

1- Âlimlere olan itimadı yıkmaya çalışıyorlar. Halbuki Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Bu misalleri ancak âlimler anlar.) [Ankebut 43]

(Bilmiyorsanız âlimlerden sorun!) [Nahl 43]

(Bilenle bilmeyen bir olur mu?) [Zümer 9]



Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:

(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]

(Âlimler benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir.) [Ebu Nuaym]

(Âlimler, kurtuluş rehberleridir.) [İ. Neccar]



2- Mezhepleri birleştirerek herkesi mezhepsiz yapmak istiyorlar. Mason Abduh?un çömezi Reşit Rıza ile onları taklit eden mezhepsizler, mezheplere saldırıyorlar. Halbuki mezhepler kardeştir. Birinde yapılması güç olan şey, ötekine göre yapılır. Bunun için Peygamber efendimiz, (Âlimlerin farklı ictihadları, mezheplere ayrılmaları rahmettir) buyuruyor. (Beyheki)



3- Eshab-ı kirama olan itimadı sarsmaya çalışıyorlar. Maksatları onların rivayet ettiği hadis-i şeriflere ve onların topladığı Kur?an-ı kerime gölge düşürmektir. Halbuki Allahü teâlâ hepsinden razı olduğunu, hepsinin Cennetlik olduğunu bildiriyor. (Tevbe 100, Hadid 10)



Rafizi meşrepli kimseler de, ?Müslüman müslümanla savaşmaz? diyerek Hz. Ali ile savaşan eshab-ı kirama kâfir diyerek hakaret ediyorlar. Halbuki iki müslüman ordunun savaşabileceği Kur?an-ı kerimde bildiriliyor. İki tarafa da kâfir denmez. Çünkü, (Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz) buyurulmuştur. (Hücurat 9)



4- Asırlardır gelen halifelerin gerçek halife olmadığı, onların hilafetinin sahih olduğunu söyleyen binlerce âlimin de gerçek âlim olmadığı, dolayısıyla bu âlimlerin sözlerine itimat edilemeyeceği fikrini yaymak istiyorlar. [Âlimlere itimat sarsılınca, onların bildirdikleri dine de itimat kalmaz.]



5- Geri kalışımızı yeni ictihadlar yapılmayışına bağlamaya çalışıyorlar. Kur?an-ı kerimin yanlış şekilde tevil ve tefsirleri yapılarak yeni görüşler çıkarmak suretiyle dini bozmaya çalışıyorlar.



6- Hadis-i şeriflere olan itimadı sarsmaya çalışıyorlar. Halbuki hiçbir hadis kitabında ve hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis yoktur. İslam Âlimleri din düşmanları tarafından, din kitaplarına sokmaya çalıştıkları sözleri kitaplarına almamışlardır. Bazı cahil okuyucular, (Bir hadisi Kur?ana göre ölç ona göre yaz) diyorlar. Sanki İmam-ı Buhari ve diğer hadis âlimleri bir hadisi kitaplarına alırken Kur?ana uyup uymadığını anlamamışlar da biz mi anlayacağız?



7- Herkesin meal okumasını teşvik ediyorlar. Böylece her anlayışa göre farklı görüşler meydana çıkmasına, yani dinde anarşi çıkarmaya çalışıyorlar. Mesela Kur?anı yanlış tevil ederek, namaz üç vakittir, tesettür farz değildir, tavuktan, balıktan kurban olur diyorlar. Allahü teâlâ, Peygamber efendimize Kur?anı açıklamasını emretmiştir. (Nahl 44)



Peygamber efendimiz de, Kur?an-ı kerimi açıklamıştır. Onun için Kur?anı yorumlamak için Resulullahın açıklamasına bakmak şarttır. Onun açıklamasından farklı yorumlar getirmek dinde reform olur. Hatta Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerini de âlimler açıklamış, bize onlara uymaktan başka şey bırakmamışlardır.



Din düşmanlarının bu oyunlarına alet olmamalı.



Geri kalışımızın sebepleri

Yabancı yazar, müslümanların geri kalışını ictihada bağlayıp, (Fukaha, ictihad kapısının kapatılmasında ve bundan böyle dört mezheple iktifa edilmesinde ittifak etmiştir. Bunun neticesinde İslam düşüncesi duraklamış, hukukta ve diğer İslami ilimlerde taklit ve saplantının yayılmasına sebep olmuştur) diyor.



İctihad kapısını kimse kapatmamıştır. Ehli olmadığı için kendiliğinden kapanmıştır. Kapalıya kapalı demek, kapatmak değildir. Kapatmaya yetkisi olanın açmaya da yetkisi olur. İctihad edip etmemekle, geri kalışımızın bir alakası yoktur. Milyonlarca insan ehil olup olmadığına bakmadan, kitap yazıyor, ictihad yapıyor. Madem ictihad yüzünden geri kaldık. Şimdi herkes ictihad yaptığı halde niçin ilerlemiyoruz?



Mason Abduh ve onun Reşit Rıza ve Meragi gibi çömezleri, mezheplere saldırıp, (mezhepler birleştirilmeli) diyerek mezhepleri kaldırmaya çalışmışlardır. İngiliz casusu Hempher de aynı yolda hareket ederek Necdiliği kurdurmuştur. Aynı art niyetli kimseler, (Herkes ictihad etmeli) diyerek ehli olmayan kimselerin de ictihada yeltenmelerine sebep olmuşlardır. Hadis-i şerifte, (Her asır, bir öncekinden daha kötü olacaktır) buyuruldu. Bu bakımdan sonraki asırlarda birinci asırdaki gibi büyük âlimler yetişmedi. Yetişmesi de çok zordur. Bu zoru başarabilen az da olsa çıkarsa, buna kimse bir şey demez.



Müctehide ihtiyaç yok

Hicri 4. asırdan sonra mutlak müctehid olarak meşhur olan görülmedi. Mutlak müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü Allahü teâlâ ve onun Resulü Muhammed aleyhisselam, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şamil olan hükümlerin hepsini bildirdi. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladı. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni olaylara nasıl tatbik edileceğini tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirdi. Müceddid denilen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur.



İctihad kapısı açık diye herkes destursuz girerse, birbirine zıt gibi görünen hadis-i şerifleri görünce ne yapacaktır? Mesela imam arkasında Fatihanın okunacağına dair de, okunmayacağına dair de hadis var. İcazetsiz bir kimse, bunları okuyunca ya Peygambere suizan edecek, yahut hadis âlimine iftira edecektir. Ehli olmayanların hüküm çıkarmak niyetiyle hadis okuması, elbette doğru olmaz.



Dünya işlerinde bile işinin ehli olmayan bir kimse, yaptığı şeyi başaramaz. Mesela, (Ehliyeti olan şoför olmalıdır) demek yanlış mıdır? (Herkes araba kullansın) demek doğru olur mu? (Herkes göz ameliyatı yapmalıdır) demek ne kadar saçmalıktır. (Herkes hadis kitabı okumalı, hadisten hüküm çıkarmalı, Kur"an meali okuyup ondan hüküm çıkarmalı) demek daha tehlikelidir. Araba kullanmasını bilmeyen, bir kaza yapabilir ve canından olabilir. Fakat hadisi, Kur?anı anlamayan kimse, bunlarla amel edeceğim derken dininden olur. Her işi ehline bırakmak kadar tâbii ne olabilir? Biz, (İş ehline verilmeli) diyoruz. O, (hayır herkes hadis okumalı, herkes meal okumalı, anladığı gibi amel etmelidir) demek istiyor. Bu, ilme düşmanlıktır. Herkesin âlim olmasını, müctehid olmasını istemek, akla da, ilme de aykırıdır. Müctehid olmanın birçok şartları vardır. Bunlardan biri de ilahi mevhibeye sahip olmak yani evliya olması da gerekir. Fakat her evliya da müctehid değildir. İctihad, ayağa düşürülmemelidir.



Dinimiz bir düşünce, bir görüş değildir

Özellikle Mısırlı, Suriyeli bazı yazarlar ile onların etkisinde kalan kimseler, İslam dini yerine, "İslam nazariyesi" "İslam düşüncesi", "İlahi şuur", ?İlahi görüş birliği? tabirlerini çekinmeden kullanıyorlar. Acaba bunlar müsteşrikler gibi, İslamiyet?in semavi din olduğuna inanmıyorlar mı? Küfre düşürücü ifade kullananın imanının gideceğini bilmiyorlar mı? Yoksa, Ehli sünnet itikadına uygun inanmaya önem vermiyorlar mı?



Piyasada Allah?ı tanımakla ilgili ve Allah?ın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.



İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş.



Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allah?ın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar.



İslam âlimleri, (Allah?ın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah?a vermek küfürdür) buyuruyorlar.

Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allah?ın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile onun yarattıkları mukayese edilemez.



Bu Yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allah?ın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor.



(Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allah?ı âciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali:

(Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]

Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allah?ın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşleri, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani)



Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir.

Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir.



Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. Kur"an-ı kerimdeki hükümlere bile "Kur"ani görüş" diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir.


<a href="redirect.jsp?url=http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/Sunnet-BidatNedir_fr.htm" target="_blank">http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/Sunnet-BidatNedir_fr.htm</a>
  #24168  
Alt 12.09.2005, 12:51
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard MEVLANADAN JUNG´A

Rekabet, dışsal hedefler ve hırs bir insanın aynasındaki buğu gibidir. Kızgınlık, nefret ve kıskançlık kişiyi kendine yabancılaştırır, kişi artık kendini tanıyamaz, kendi iç dünyasına dönemez olur.

ABD"de George Washington Tıp Fakültesi eski öğretim üyelerinden Reza Arasteh, Sufizm"in bir yeniden doğuş sanatı olduğunu söylüyor. Bir kişinin kendi doğallığını yeniden kazanma süreci ise hayata, kozmik yasalara uyum sağlayabilme fırsatıdır. Hemen bu girişte Maşuk ile Maksud"dan söz etmek gerek. Maşuk aşık olan kişi, Maksud ise aşık olunandır. Sufiler de tarih boyunca bu ikiliyi değişik anekdotlarla anlatmaya çalışmışlar, Mevlana da pek çok eserinde kendini bu aşkla özdeşleştirmeyi denemiştir. Aslına bakarsanız, bu aşk filmlerdeki aşka pek benzemez. Bu yücelme durumu kişinin yaratıcısıyla girdiği bir aşktır. Mevlana"nın Mesnevi"sinde bu konuyu çok güzel örnekleyen bir bölüm var (Kaynak: "Sufi Psikolojisi", Kemal Sayar). Hikayeye göre, bir grup Rum ve bir grup Çinli ressam en iyi sanatçıların kendileri olduklarını iddia ediyorlarmış, derken Sultan her iki tarafı da sınava sokmuş. Birbirine açılan, fakat bir perdeyle ayrılmış iki odada çalışmaya başlamışlar. Rumlar çeşit çeşit boyayı kullanarak resim yaparlarken Çinliler zamanlarını duvarı, bir ayna gibi parlayana kadar temizlemek ve cilalamakla geçirmişler. Daha sonra Sultan, Rumlar perdeyi kaldırınca aklını başından alan güzel bir resimle karşılaşmış. Ancak Çinliler de perdelerini kaldırmış ve Rumların karşı duvardaki resmi aynaya benzettikleri duvardaki yansıması çok daha güzel görünmüş, Sultan"ın gözleri kamaşmış. Bu hikayede cilalı duvar hırstan ve mükemmeliyetçilikten ve önyargının pasından arınmış olan Sufilerin kalbini temsil eder. Mevlana"nın deyişine göre ruh karanlıktayken, kişi aklının fenerine ihtiyaç duyar ve aklına göre hareket eder ancak eğer ruh zaten aydınlanmışsa, o aklın fenerini aramaz.

"Astrolojiyi farkındalık sanatı olarak görmeliyiz"
Bu yönde düşününce aslında rekabet, dışsal hedefler ve hırs bir insanın aynasındaki buğu gibidir. Kızgınlık, nefret ve kıskançlık kişiyi kendine yabancılaştırır, kişi artık kendini tanıyamaz, kendi iç dünyasına dönemez olur. Arayış içinde olanlar ise, seven ve sevilen ilişkisi içinde, adım adım, özellikle kendilerine yol gösteren bir kılavuz eşliğinde, ki örneğin Mevlana-Şems ilişkisi böyle bir beraberliktir, bir hayat yolculuğuna çıkarlar. Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi, sufizm yolunda bireyleşme iki şekilde olur. Bunlarda ilki nefisten, sosyal benlikten, hırslardan kurtulmak, egoyu bırakmak olan fena hali, bunu tamamlayan diğeri ise Beka halidir. Beka evrensel benlikle birleşme, kendi bütünlüğünü kazanmadır. Ne kadar ilginç ki, yüzyıllar öncesinden gelen bu bilgelik, 20. yüzyılda İsviçreli psikanalist Carl Jung"un da disiplini içinde yer almaktaydı. Freud"un sadece cinsel dürtülere dayalı modelini reddeden Jung, kendi psikolojisini bireyselleşme ve bütünleşme süreci üzerine kurmuştur. Astroloji ile de yakın bağlar kuran Jung, astrolojik haritanın insanın kendini (self) bütünleştirme aracı gibi değerlendirir. İnsanoğlunun kolektif bilincinde yer alan tüm arketipler astrolojik harita içinde gezegenler ve burçlar olarak yer almaktadır. Sufizm ise tarihten gelen bu birikimi günümüzde, insan psikolojisini sağaltma, ruhu aydınlatma yönünde kullanabiliyor. Mevlana yine şöyle diyor (Fihi ma Fih) "Herkes kendi konfor ve keyfinin peşinde koştuğu şeyde yattığına inanır. Yine de ardına düştüğü nesne ile tatmin olmaz ve geri döner. Bir süre sonra aslında zevk ve rahat peşinde olmadığını söyler, yeni bir şeyler arar ama tekrar hayal kırıklığına uğrar, böylece sürer gider."
Astrolojiyi bir farkındalık sanatı olarak görmek durumundayız. Ancak bu farkındalık sayesinde rolümüzü daha iyi anlayabilir ve kılavuzumuza eşlik edebiliriz. Kişi eninde sonunda aşığına geri döner.

web: www.hakankirkoglu.com
Faks: 287 74 37
e-mail: hkirkoglu@superonline.com
İstanbul-11.09.2005
Milliyet Gazetesi
11/09/2005


<a href="redirect.jsp?url=http://www.sufizmveinsan.com/arastirma/mevlanadanjunga.html
" target="_blank">http://www.sufizmveinsan.com/arastirma/mevlanadanjunga.html
</a>
  #24169  
Alt 12.09.2005, 13:11
Benutzerbild von xstudentxnrw
xstudentxnrw xstudentxnrw ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard su dolandiricimi neyse.. onun yazilarini

kopyalamayi birakirmisin?
Onun yaptigi yorumlara öyle olmaz.. Kurani cimbizliyarak yapiyor. bir misali bir kac gün önce verdim, ve Kurandan kanitladim!
  #24170  
Alt 12.09.2005, 13:30
Benutzerbild von kerio
kerio kerio ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 22
Standard cin olsun

baska bir ülke olsun, sadece toplumu bilgisayarin hesap ettigi 0 1 ler orantisi ile degerlendirdikce kesinlike INSAN"i degil sadece bir beseri tarif etmis olursun.

sende sadece ve sadece insan denilen beserin tarifini yapabilmissin cünkü insani baska görecek göze sahip degilsin.
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu