| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#2241
|
|||
|
|||
![]() *Redest doch nur im kreise rum*
Ok, versuchen wir alle deine Aussagen mal konstruktiv zu bewerten. ![]() Zaten Agzi olan konusuyor, bei so vielen Menschen wäre es gar nicht so schlecht, wenn einige nicht so viel reden, sondern handeln. *machst das schlecht welches du selber in der brd jeden tag selbst erlebt aber in der türkei ist das schlimm ???* Stimmt Mann, ich fühle mich in Deutschland miserabel, deshalb versuche ich die Türkei fertigzumachen????! *super_lach* Yoooh Kollege, diese Kartoffeln wollen mich zur Arbeit zwingen und mein Anspruch auf Hartz4 streichen. Wo leben wir eigentlich? Das verstößt gegen die Menschenrechtskonventionen, ich werde dieses undemokratisches Deutschland vors EuropäischenGerichtshof bringen. Da haben, in der Türkei lebenden Türken, es viel besser, sie haben keine Scheiße wie Sozialhilfe, Hartz4 oder ähnliches und niemand kann sie zu Arbeit zwingen. Ist das nicht geil?! ![]() Yoooh Mann, in der Türkei ist auch das Gesundheitswesen viel liberaler und besser, man bezahlt sein Geld und wird sofort behandelt. In Deutschland muss man etliche Stunden in Wartezimmer verbringen, bis man dann dran kommt. Eigentlich ist auch das Bildungssystem der Türkei viel besser als in Deutschland und PISA/IGLO sind bestimmt von den Europäern manipuliert worden. Vielleicht sollten wir zurückkehren und von den vielen Vorteilen der Türkei profitieren. ![]() *Wenn dann bitte überall schlecht ... !!!!* Es stimmt jedes Land hat seine Probleme mit der Demokratie und es gibt keine perfekte Demokratie. Nirgends wird man ein System finden, in der Menschen involviert sind, die optimal funktioniert. Es gibt halt einen kleinen Unterschied zwischen *Weniger Schlecht* *Schlecht* und *Sehr Schlecht*. Aber diese kleine Nuancen sind für die Türkei und den Türken eher unerheblich. Wieso versuchen wir eigentlich ein EU-Mitgliedsstaat zu werden? Wieso versuchen die Kopenhagener Kriterien zu erfüllen? Du hast wieder Recht, Europa ist einfach zu schlecht, vielleicht sollten uns mit unseren arabischen Nachbarn zu wenden und versuchen ihre Lebensstandard zu erreichen. *lach* Dort brauchen wir wenigstens keine unnötigen Kriterien erfüllen. *Ob Özal wann u wo mit wem verhandelt hat ... geht am thema vorbei !!!* Stimmt, mal abgesehen davon, waren die Anti-TerrorGesetze unter der Administration von Özal für die Türkei lebensnotwendig. Vielleicht sollte man AntiTerrorgesetze in das UN-Charta mit einbeziehen, jedes Land sollte das Recht auf Anti-Terrorgesetze haben?! *lach* *Schön was azis nesen mal sagte ;-) Aber das wusste Cesar auch schon :P, lange vorher* Yooh mann, erinnerst du nicht an die Hexenjagd? Mehrere Tausend Menschen haben sich in Sivas gesammelt um Aziz Nesin, wie die Hexenjagden im Mittelalter, zu verbrennen! In der Türkei sammeln sich viele tausende Menschen nach dem Gebet mit der festen Absicht Aziz Nesin zu töten. Nun ja, sie konnten nur 37 Menschen töten. Aziz Nesin konnte nur durch ein Zufall überleben. *70% der Bevökerung ist immer dumm, egal in welchem LAND OKKKKEYYYYYYYYYYY.* Yoooh mann, du solltest mit solchen Sätzen vorsichtig sein, ein Türke könnte sich beleidigt fühlen und dich deswegen verklagen und schon kassierst du 6 Monate Gefängnisstrafe, wegen Beleidigung des Türkentums. *Deshalb funzt ja die Demokratie auch NICHT !!!* Oh, wie recht du hast mann, deshalb brauchen wir unbedingt eine Diktatur oder eine Aristokratie oder eine Theokratie oder eine Monarchie oder eine Oligarchie. *lach* So geht es den Menschen besser, sie brauchen dann nicht mehr wählen gehen und können gemütlich Fernsehen schauen und verpassen dann wenigstens nicht ihre Lieblingssendung. *lach* *Was bist du eigentlich ... ein kleiner türken-hasser und sonst nichts .. unsachliches zeug du von dir geben magst sont nichts ...* ich nichts türkenhasser, Kollege, ich Freund sein. Ich nur versuchen helfen, du mich verstehen Kollege ? *lach* *was suchst du denn hier überhaupt ?* Du hast Recht, ich habe in diesem Forum nichts verloren. Ihr solltet eure megakonstruktive Meinungen, Ideen, Vorschläge, Lösungen etc. posten und ehrlich gesagt möchte ich euch dabei nicht sonderlich stören, denn im Endeffekt werden eure Gedanken die Türkei zu einem besseren Land machen. ![]() |
#2242
|
|||
|
|||
![]() yazmayacagim deyip iki saat sonra yine buraya girenelr..bakalim sen ne kadar sözünde durabileceksin
|
#2243
|
|||
|
|||
![]() Avrupa"da Türkçe yayın yapan bazı gazeteler Türkiye kökenli göçmenler arasında Alman halkına yönelik önyargıları artıracak gerici bir kampanya sürdürüyor
Avrupa"da yayın yapan Hürriyet ve Sabah gazeteleri son haftalarda Almanya"da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında, Alman halkına karşı önyargıları körüklemek için adete birbirleriyle yarışıyor. Uzun bir süredir Türkiye kökenli göçmenlerin Türkiye"de genel seçimlerde oy kullanması doğrultusunda ısrarlı yayın yapan, olur olmaz bütün açıklamaları ve gelişmeleri buna endeksleyen Hürriyet, CHP"li Onur Öymen"in ağzından "Almanya ırkçılık yapıyor" manşeti attı. Son yıllarda açıktan milliyetçi bir çizgiyi savunan CHP"nin önemli simalarından olan Öymen, TBMM Uyum Komisyonu üyeleriyle birlikte Berlin"de düzenlediği basın toplantısında, "Almanya"da Türk düşmanlığının arttığını ileri sürdükten sonra Almanya"nın ırkçılık yaptığını" söyledi. Uzun yıllar Almanya"da büyükelçilik yapan Öymen, Türkiye kökenli göçmenleri içe kapatmak üzere izlenen siyasetin bir parçası oldu. Bugün de geçmişte diplomat olarak yaptığını ya da yapamadığını siyasetçi olarak hayata geçiriyor. Öymen, "Almanya"nın ırkçılığı"nı şöyle gerekçelendiriyor: "Alman okullarında Türkçe yasaklanıyor. PKK yandaşlarına vatandaşlık veriliyor, Türklere oy hakkı verilmiyor. Bunun adı düpedüz ırkçılıktır." Sadece "ırk esası" mı? Alman İdare Mahkemesi"nin geçen hafta, barışçıl bir şekilde tepkisini gösteren PKK sempatizanlarına Alman vatandaşlığı verilebileceği kararını içine sindiremeyen Öymen"in "vatan-millet" söylemi üzerinden Almanya gibi bir ülkeyi milyonlarca Türkiye kökenli göçmenin gözünde "ırkçı" olarak nitelemesi ne diplomatik üsluba uygun düşüyor ne de gerçeği ifade ediyor. Almanya"nın Türkiye kökenlilerin de aralarında bulunduğu değişik uluslardan göçmenlere yönelik haksız, ayrımcı politikalar izlediğinin elbette söylenmesi gerekiyor, ancak bunun tek başına Türklere yönelik olduğunu söyleyip "ırk esasına" bağlamak, Türkiye kökenli göçmenler arasında, içinde bulundukları topluma karşı önyargıları körükleme amacı güdüyor. Bu amacını her vesileyle güncelleştiren Hürriyet ise bilinçli olarak, söyleneni manşete çıkarmış, mesajın hedefe ulaşmasını sağlamıştır. Ya sizin yaptığınız... Almanya"yı izlediği haksız politikalardan dolayı "ırkçı" ilan edenler bir de dönüp kendilerine baksalar hiç de fena olmaz. Milyonlarca insanın ulusal kimliği, kültürü ve dili yok sayılarak yürütülen siyaseti nasıl tanımlamak gerekiyor... Hatta insanların salt ait oldukları etnik kökenden dolayı öldürülmesine ne demeli... Sabah"ın yaptığına bakın! Peki aynı gün Sabah Gazetesi"nin yaptığına ne demeli? Federal İçişleri Bakanlığı"nın hazırladığı 400 sayfalık Yabancılar Yasası"nı sertleştirme önerisi bütün gazetelerde yer aldı. Taslakta "Uyum için tehlikeli yabancılar sınırdışı edilecek" diye bir madde bulunuyor. Bu maddenin ne olduğu, ne anlama geldiği tartışılıyor. Bir internet sitesi bu maddeyi tamamen ironik bir şekilde "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diyerek başlığa çıkardı. Sabah gazetesi editörleri ironiyi anlamazlığa vurarak, dün "Alman işi 301 geliyor" manşeti attılar ve altına da "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diye yazdılar. Kışkırtıcı ve dedikoducu üslubuyla bilinen eski Hürriyet yeni Sabah "Editörü" Ali Gülen, buradan yola çıkarak işi Türkiye"deki 301. Madde"ye karşı çıkan Türkiye kökenli milletvekillerini eleştirmeye kadar götürdü. Geçen hafta sonunda Ankara"da yapılan toplantıda Türkiye kökenli milletvekillerinin hükümetten 301. Madde"yi kaldırmasını talep ettiklerini hatırlatan Gülen"in yazısı şöyle sürüyor: "Türkiye"de 301"e kaldırın diye bağıran milletvekilleri şimdi bir Alman"a hakaret eden Türk"ü sınırdışı etmeye hazırlanıyor." Kimmiş o vekil? Kaldı ki, bir çok Türkiye kökenli milletvekili Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesine karşı açıklamada bulundu. Gülen hızını alamıyor, 301. Madde"yi savunuyor, "Alman"a hakaret eden Türk sınırdışı edilecek" diye bir şey olmadığı gibi bunu varmış gibi göstererek, "301"in kaldırılmasını isteyenlerin benzer yasaların kendi ülkelerinde olup olmadığına bakması gerekiyor" diyor. Gerici olduğu kadar ayrımcı olan Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesi planının savunulacak hiç bir tarafı yok. Ancak bu sertleştirmenin sadece Türkleri ilgilendirdiğini manşete çıkaracak kadar çığırdan çıkmak "dar kafalılıkla" değil, asıl olarak "kafatasçılık"la ilgili. Bunun adı "ırkçılık yarışı" Ticari açıdan birbiriyle rekabet içerisinde olan Doğan ve Ciner gruplarının iki büyük gazetesi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında yerli topluma karşı önyargıların artırılmasının da yarışı içerisinde. Kimin daha fazla "Türklerin sesi" olacağı üzerinden sürdürülen bu ırkçı yarışın varacağı noktanın sınırlarını bugünden kestirmek zor. Ama, emekçilerin bu türden ırkçı ve milliyetçi anlayışlara tavır alarak, aynı kaderi paylaştıkları Alman emekçileriyle dostluk içerisinde yaşamaya devam etmesi bunlara da verilebilecek en anlamlı yanıt olacaktır. Yücel Özdemir - Evrensel |
#2244
|
|||
|
|||
![]() Avrupa"da Türkçe yayın yapan bazı gazeteler Türkiye kökenli göçmenler arasında Alman halkına yönelik önyargıları artıracak gerici bir kampanya sürdürüyor
Avrupa"da yayın yapan Hürriyet ve Sabah gazeteleri son haftalarda Almanya"da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında, Alman halkına karşı önyargıları körüklemek için adete birbirleriyle yarışıyor. Uzun bir süredir Türkiye kökenli göçmenlerin Türkiye"de genel seçimlerde oy kullanması doğrultusunda ısrarlı yayın yapan, olur olmaz bütün açıklamaları ve gelişmeleri buna endeksleyen Hürriyet, CHP"li Onur Öymen"in ağzından "Almanya ırkçılık yapıyor" manşeti attı. Son yıllarda açıktan milliyetçi bir çizgiyi savunan CHP"nin önemli simalarından olan Öymen, TBMM Uyum Komisyonu üyeleriyle birlikte Berlin"de düzenlediği basın toplantısında, "Almanya"da Türk düşmanlığının arttığını ileri sürdükten sonra Almanya"nın ırkçılık yaptığını" söyledi. Uzun yıllar Almanya"da büyükelçilik yapan Öymen, Türkiye kökenli göçmenleri içe kapatmak üzere izlenen siyasetin bir parçası oldu. Bugün de geçmişte diplomat olarak yaptığını ya da yapamadığını siyasetçi olarak hayata geçiriyor. Öymen, "Almanya"nın ırkçılığı"nı şöyle gerekçelendiriyor: "Alman okullarında Türkçe yasaklanıyor. PKK yandaşlarına vatandaşlık veriliyor, Türklere oy hakkı verilmiyor. Bunun adı düpedüz ırkçılıktır." Sadece "ırk esası" mı? Alman İdare Mahkemesi"nin geçen hafta, barışçıl bir şekilde tepkisini gösteren PKK sempatizanlarına Alman vatandaşlığı verilebileceği kararını içine sindiremeyen Öymen"in "vatan-millet" söylemi üzerinden Almanya gibi bir ülkeyi milyonlarca Türkiye kökenli göçmenin gözünde "ırkçı" olarak nitelemesi ne diplomatik üsluba uygun düşüyor ne de gerçeği ifade ediyor. Almanya"nın Türkiye kökenlilerin de aralarında bulunduğu değişik uluslardan göçmenlere yönelik haksız, ayrımcı politikalar izlediğinin elbette söylenmesi gerekiyor, ancak bunun tek başına Türklere yönelik olduğunu söyleyip "ırk esasına" bağlamak, Türkiye kökenli göçmenler arasında, içinde bulundukları topluma karşı önyargıları körükleme amacı güdüyor. Bu amacını her vesileyle güncelleştiren Hürriyet ise bilinçli olarak, söyleneni manşete çıkarmış, mesajın hedefe ulaşmasını sağlamıştır. Ya sizin yaptığınız... Almanya"yı izlediği haksız politikalardan dolayı "ırkçı" ilan edenler bir de dönüp kendilerine baksalar hiç de fena olmaz. Milyonlarca insanın ulusal kimliği, kültürü ve dili yok sayılarak yürütülen siyaseti nasıl tanımlamak gerekiyor... Hatta insanların salt ait oldukları etnik kökenden dolayı öldürülmesine ne demeli... Sabah"ın yaptığına bakın! Peki aynı gün Sabah Gazetesi"nin yaptığına ne demeli? Federal İçişleri Bakanlığı"nın hazırladığı 400 sayfalık Yabancılar Yasası"nı sertleştirme önerisi bütün gazetelerde yer aldı. Taslakta "Uyum için tehlikeli yabancılar sınırdışı edilecek" diye bir madde bulunuyor. Bu maddenin ne olduğu, ne anlama geldiği tartışılıyor. Bir internet sitesi bu maddeyi tamamen ironik bir şekilde "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diyerek başlığa çıkardı. Sabah gazetesi editörleri ironiyi anlamazlığa vurarak, dün "Alman işi 301 geliyor" manşeti attılar ve altına da "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diye yazdılar. Kışkırtıcı ve dedikoducu üslubuyla bilinen eski Hürriyet yeni Sabah "Editörü" Ali Gülen, buradan yola çıkarak işi Türkiye"deki 301. Madde"ye karşı çıkan Türkiye kökenli milletvekillerini eleştirmeye kadar götürdü. Geçen hafta sonunda Ankara"da yapılan toplantıda Türkiye kökenli milletvekillerinin hükümetten 301. Madde"yi kaldırmasını talep ettiklerini hatırlatan Gülen"in yazısı şöyle sürüyor: "Türkiye"de 301"e kaldırın diye bağıran milletvekilleri şimdi bir Alman"a hakaret eden Türk"ü sınırdışı etmeye hazırlanıyor." Kimmiş o vekil? Kaldı ki, bir çok Türkiye kökenli milletvekili Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesine karşı açıklamada bulundu. Gülen hızını alamıyor, 301. Madde"yi savunuyor, "Alman"a hakaret eden Türk sınırdışı edilecek" diye bir şey olmadığı gibi bunu varmış gibi göstererek, "301"in kaldırılmasını isteyenlerin benzer yasaların kendi ülkelerinde olup olmadığına bakması gerekiyor" diyor. Gerici olduğu kadar ayrımcı olan Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesi planının savunulacak hiç bir tarafı yok. Ancak bu sertleştirmenin sadece Türkleri ilgilendirdiğini manşete çıkaracak kadar çığırdan çıkmak "dar kafalılıkla" değil, asıl olarak "kafatasçılık"la ilgili. Bunun adı "ırkçılık yarışı" Ticari açıdan birbiriyle rekabet içerisinde olan Doğan ve Ciner gruplarının iki büyük gazetesi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında yerli topluma karşı önyargıların artırılmasının da yarışı içerisinde. Kimin daha fazla "Türklerin sesi" olacağı üzerinden sürdürülen bu ırkçı yarışın varacağı noktanın sınırlarını bugünden kestirmek zor. Ama, emekçilerin bu türden ırkçı ve milliyetçi anlayışlara tavır alarak, aynı kaderi paylaştıkları Alman emekçileriyle dostluk içerisinde yaşamaya devam etmesi bunlara da verilebilecek en anlamlı yanıt olacaktır. Yücel Özdemir - Evrensel |
#2245
|
|||
|
|||
![]() Avrupa"da Türkçe yayın yapan bazı gazeteler Türkiye kökenli göçmenler arasında Alman halkına yönelik önyargıları artıracak gerici bir kampanya sürdürüyor
Avrupa"da yayın yapan Hürriyet ve Sabah gazeteleri son haftalarda Almanya"da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında, Alman halkına karşı önyargıları körüklemek için adete birbirleriyle yarışıyor. Uzun bir süredir Türkiye kökenli göçmenlerin Türkiye"de genel seçimlerde oy kullanması doğrultusunda ısrarlı yayın yapan, olur olmaz bütün açıklamaları ve gelişmeleri buna endeksleyen Hürriyet, CHP"li Onur Öymen"in ağzından "Almanya ırkçılık yapıyor" manşeti attı. Son yıllarda açıktan milliyetçi bir çizgiyi savunan CHP"nin önemli simalarından olan Öymen, TBMM Uyum Komisyonu üyeleriyle birlikte Berlin"de düzenlediği basın toplantısında, "Almanya"da Türk düşmanlığının arttığını ileri sürdükten sonra Almanya"nın ırkçılık yaptığını" söyledi. Uzun yıllar Almanya"da büyükelçilik yapan Öymen, Türkiye kökenli göçmenleri içe kapatmak üzere izlenen siyasetin bir parçası oldu. Bugün de geçmişte diplomat olarak yaptığını ya da yapamadığını siyasetçi olarak hayata geçiriyor. Öymen, "Almanya"nın ırkçılığı"nı şöyle gerekçelendiriyor: "Alman okullarında Türkçe yasaklanıyor. PKK yandaşlarına vatandaşlık veriliyor, Türklere oy hakkı verilmiyor. Bunun adı düpedüz ırkçılıktır." Sadece "ırk esası" mı? Alman İdare Mahkemesi"nin geçen hafta, barışçıl bir şekilde tepkisini gösteren PKK sempatizanlarına Alman vatandaşlığı verilebileceği kararını içine sindiremeyen Öymen"in "vatan-millet" söylemi üzerinden Almanya gibi bir ülkeyi milyonlarca Türkiye kökenli göçmenin gözünde "ırkçı" olarak nitelemesi ne diplomatik üsluba uygun düşüyor ne de gerçeği ifade ediyor. Almanya"nın Türkiye kökenlilerin de aralarında bulunduğu değişik uluslardan göçmenlere yönelik haksız, ayrımcı politikalar izlediğinin elbette söylenmesi gerekiyor, ancak bunun tek başına Türklere yönelik olduğunu söyleyip "ırk esasına" bağlamak, Türkiye kökenli göçmenler arasında, içinde bulundukları topluma karşı önyargıları körükleme amacı güdüyor. Bu amacını her vesileyle güncelleştiren Hürriyet ise bilinçli olarak, söyleneni manşete çıkarmış, mesajın hedefe ulaşmasını sağlamıştır. Ya sizin yaptığınız... Almanya"yı izlediği haksız politikalardan dolayı "ırkçı" ilan edenler bir de dönüp kendilerine baksalar hiç de fena olmaz. Milyonlarca insanın ulusal kimliği, kültürü ve dili yok sayılarak yürütülen siyaseti nasıl tanımlamak gerekiyor... Hatta insanların salt ait oldukları etnik kökenden dolayı öldürülmesine ne demeli... Sabah"ın yaptığına bakın! Peki aynı gün Sabah Gazetesi"nin yaptığına ne demeli? Federal İçişleri Bakanlığı"nın hazırladığı 400 sayfalık Yabancılar Yasası"nı sertleştirme önerisi bütün gazetelerde yer aldı. Taslakta "Uyum için tehlikeli yabancılar sınırdışı edilecek" diye bir madde bulunuyor. Bu maddenin ne olduğu, ne anlama geldiği tartışılıyor. Bir internet sitesi bu maddeyi tamamen ironik bir şekilde "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diyerek başlığa çıkardı. Sabah gazetesi editörleri ironiyi anlamazlığa vurarak, dün "Alman işi 301 geliyor" manşeti attılar ve altına da "Küfreden Türkler sınırdışı edilecek" diye yazdılar. Kışkırtıcı ve dedikoducu üslubuyla bilinen eski Hürriyet yeni Sabah "Editörü" Ali Gülen, buradan yola çıkarak işi Türkiye"deki 301. Madde"ye karşı çıkan Türkiye kökenli milletvekillerini eleştirmeye kadar götürdü. Geçen hafta sonunda Ankara"da yapılan toplantıda Türkiye kökenli milletvekillerinin hükümetten 301. Madde"yi kaldırmasını talep ettiklerini hatırlatan Gülen"in yazısı şöyle sürüyor: "Türkiye"de 301"e kaldırın diye bağıran milletvekilleri şimdi bir Alman"a hakaret eden Türk"ü sınırdışı etmeye hazırlanıyor." Kimmiş o vekil? Kaldı ki, bir çok Türkiye kökenli milletvekili Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesine karşı açıklamada bulundu. Gülen hızını alamıyor, 301. Madde"yi savunuyor, "Alman"a hakaret eden Türk sınırdışı edilecek" diye bir şey olmadığı gibi bunu varmış gibi göstererek, "301"in kaldırılmasını isteyenlerin benzer yasaların kendi ülkelerinde olup olmadığına bakması gerekiyor" diyor. Gerici olduğu kadar ayrımcı olan Yabancılar Yasası"nın sertleştirilmesi planının savunulacak hiç bir tarafı yok. Ancak bu sertleştirmenin sadece Türkleri ilgilendirdiğini manşete çıkaracak kadar çığırdan çıkmak "dar kafalılıkla" değil, asıl olarak "kafatasçılık"la ilgili. Bunun adı "ırkçılık yarışı" Ticari açıdan birbiriyle rekabet içerisinde olan Doğan ve Ciner gruplarının iki büyük gazetesi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler arasında yerli topluma karşı önyargıların artırılmasının da yarışı içerisinde. Kimin daha fazla "Türklerin sesi" olacağı üzerinden sürdürülen bu ırkçı yarışın varacağı noktanın sınırlarını bugünden kestirmek zor. Ama, emekçilerin bu türden ırkçı ve milliyetçi anlayışlara tavır alarak, aynı kaderi paylaştıkları Alman emekçileriyle dostluk içerisinde yaşamaya devam etmesi bunlara da verilebilecek en anlamlı yanıt olacaktır. Yücel Özdemir - Evrensel |
#2246
|
||||
|
||||
![]() Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak demek ki böyle bir sey.
Cehaletin sonucu da seviyesizlik oldugunu da ögrendik bu arada. Seviyesizliginle seni yanliz birakacagim. Sadece su kadar. Rahmetli Dursun Akcam gibi bir saygin insanin oglu olan Taner Akcam"a ne Karslilar, ne Ardahanlilar ne de Akcam ailesi sahip cikmaktadir. Taner Akcam"a sahip cikmak sana yakisir. |
#2247
|
||||
|
||||
![]() Acaba resmi rakamlar ne söylüyor.
Almanya"da irkci saldirilar artti ve son 6 yilin en yüksek seviyesine cikmistir. Demek ki Evrensel gazetesi Sayin Onur Öymen"e saldiracagina ilk önce arastirsin. Ayrica Atatürk Milliyetciligine saldirmak artik kötü bir aliskanlik haline gelmis. |
#2248
|
|||
|
|||
![]() Taner Akçam Osmanlıca bilmez… Bu nedenle Ermeni davasının farklı bir gözden incelemesi amacıyla işsiz bir şekilde ortalıkta dolaşırken kendisine iş buldum, hem de Amerika’da… Osmanlıca’yı da öğrenmesi için çok çalıştım ama olmadı.Her şeye rağmen ondan çok memnunum, çünkü dediklerimi harfiyen yapıyor. Daha da önemlisi hiç itiraz etmiyor, beni ve savunduğum fikirleri sorgulamıyor. Bu nedenle kendisine ilgilendiğimiz konu ile ilgili dokümanlar verdim. Oldukça “sığ” olarak nitelendirdiğim bilgilerini kaleme dökmekte zorlandığı için yazılarında kendisine yardımcı oldum.
Hatta bazı zamanlar oldu ki, bazı konferanslarda kullanmadığım tebliğ metinlerinin altında yer alan ‘Prof.Dr.Vahakn Dadrian’ imzasını çıkararak “Taner Akçam” imzasıyla yayınlatılmasını sağladım. Yazılanların objektif olarak algılanması açısından bu gerekliydi, sonuçta o, düşündüklerimizi insanlara aktarmamız için özveri ile çalışıyordu…” ---------------------------------- yani biz söylüyorduk o bize usaklik yapiyordu diyor spn cümlesinde..ayni orhan pamuk gibi..it itin kuyruguna basmazmis zaten.. yukaridaki sözleri kim söyledi diye merak ediyorsan:kanadada bulunan zoryan-ermeni arastirmalari enstitüsünün kurucusu olan prof.dr.vahakn dadrian..ya herif yazi yazmaktan acizmis sen cikip neler anlatiyorsun |
#2249
|
|||
|
|||
![]() Sevgili Irma,
Birkac hafta once bahar aski icin aldigim ilk yaz ciceklerini dikip, suladiktan sonra; gozlerinin icine bakarak sever oldum hepsini. Menekse sulalesinden birkac cicek ile beyaz sardunyalar evimizin yeni konuklari. Baharin ilk gunlerinde gunes ve mavi gokyuzu arasinda bir yerdeyiz yine...Sardunyalari ve menekseleri acik camin onune tasidim ogleden sonra. Baharin tazeleginden nasiplerini alsinlar diye....Aksam alacasina dogru birer birer yapraklarini oksayip, yerlerine kaldirdigimda hepsini; kendimi bir siiri mirildanir buldum nereden geldigine sasirarak. Dincer Sumer"in "Sandalim Kiyiya Bagli" adli siir kitabini eski bir aliskanlikla tarihledigim gunden bu gune dek 13 yil gecmis. 5 Mart 1984 diyor ilk sayfada. Altini cizdigim misralardan biri 13 yil aradan sonra sayfalardan suzulerek dilime gelmis mirildaniyorum: "ve cocuklarimiz, en onemlisi cocuklar, alinlarinda ve kalplerinde sicacik Ege gunesi ozgur ve ask ile yasamalilar." 23 Nisan"in Ulusal Egemenlik ve Cocuk Bayrami olusunun da etkisiyle cocuklari mirildaniyorum. Donup geldigim nokta: "ve cocuklarimiz, en onemlisi cocuklar," Biliyor musun Sevgili Irma, ben seni aslinda hic tanimadim. Oysa ki, aksam alacasinda yerlerine kaldirdigim ciceklere mirildandigim siirden, bu ana gelinceye degin gecen zamanda yavas yavas inen gecenin siyah ve tanidik yuzune bakmaya basladigimi farkettigimde aklima gelen senin o kocaman kara gozlerin. Hani ortasinda evrenlerin milyonlarca yillik isigini barindiran kapkara gozlerin. Ufak tefekligine oldukca yakisan, gozlerin gibi kapkara saclarin ve kaslarin... nedense senin en buyuk ozelligindi benim icin. Kurtulus semtindeki eski bir dostun, Siralpi"nin -her nasilsa adinin Serap olarak anilmasini isterdi- , kaslari ve gozleri gibi tanidiktin sen. Ermeni Dostlarimi nice zaman sonra belirgin kas ve gozlerinden ayirt etmeyi ogrendigimde sen yoktun artik. Oysa, Folklor Gosterileri"nde coskulu bir bicimde kostumlerimizi giyip, davul zurna ile gozlerimiz dolup tasarak cektigimiz halaylarda sen vardin, herseyin icinde, en derininde, bizimle birlikte cok ozel duygulari yasarken sen vardin. Bir Turk gibi duyumsarken herseyi, kostumlerin icinde dolu dolu gulumsediginde sen, vardin. Ender bir gercektin, gipta edilen bir varliktin. Ben ise; seni uzaktan sadece duyar, sicakligina, dostluguna hayranlikla severdim seni. Citir citir tazelik kokan ekmegimizi bolusecek iken, tam da baslayacak iken sevmeyi ogrenmeyi senin yureginle, kapini calacak iken ansizin, birgun ayni memleketin, ayni suyun, ayni meyvanin tanigi olarak tam da baslayacak iken paylasmaya ansizin ciktin yolculuguna geri donmemecesine. Geride bir kucuk saksi menekseyi birakarak. Baskalarinin Ermeni Sonya kizi Irma olarak tanidiklari sen, bizler icin hicbir zaman "Ermeni" olmadin. Sen Irma idin bizlere, sadece Irma.......milliyetlerin, sekillerin, kaliplarin ustunde insan...sevgili....dost...arkadas .... Seni hic gormeden sevmenin ve sadakatin sembolu olan menekseni her suladigimda aklimda ve yuregimde seni yasama dondurdum. Her buyuyen yaprakta seni de buyuttum gozumde, her cicek acisinda kocaman gulumseyen resimlerin vardi. Bordo kapli sozlugun senden kucuk bir ani olarak hala ellerimizin arasinda! Gunde kac kez dokunuyoruz sana, sicak yuregine dostlugumuzu iletiyoruz acaba bilir misin ki? Biliyorsun elbet!, tek bilemedigin sen cekip gidince ansizin Irmasiz kalan Turk canlarin, dostlarin, ince ve narin bedenini tanirken soguk duvarlarin ardinda olumun acisiydi yuzlerine yapisan ve oylece kalan....O acili yuzleri tasiyorum gozlerimde... ve... annenin kanayan gozlerini....bilemedigin, hesaplayamadigin yillar yili aciyan yurekler...Iste ne denli aci da olsa dostlugunun kutsal anisina yazmaliyim. Bugun yazmaliyim Irma ve ozellikle sana yazmaliyim. Ulusal Egemenlikleri ve Cocuk Bayramlarini kutlayamacagiz birlikte. Annen, Irmasiz gecen hem de asir gibi gecen yillarda cocuk bayramlarini kutlayamayacak, her bayramda biricik cocugunu kutlulayamayacak o! "ve cocuklarimiz, en onemlisi cocuklar, alinlarinda ve kalplerinde sicacik Ege gunesi ozgur ve ask ile yasamalilar." diyemeyecegim sana; senin cocuklarin olmayacak, onlarin Turk Teyze"leri olamayacagim. Cocuklarimin gelecekteki Irma Teyze"leri de olmayacak. 24 Nisan"in Sozde Ermeni Soykirimi olmasini istedikleri gunu birlikte lanetleyemeyecegiz. Oysa bugun ben, seninle konusmaliyim. Anlatacaklarimi bir avuc gozu donmus kisinin tezlerine karsi olan tezleri sana soylemeliyim. Cunku hic tanimadigim dostumun inanci, gozu donmuslerin varliklarindan bile onemli benim icin. Cunku biz, Ulusal Egemenlik ve Cocuk Bayramlari"nda cocuklarimiza yalniz kendi gerceklerimizi degil, diger insanlarin da gerceklerini ogrenmelerini, arastirmalarini, hos gormelerini, terbiyesiz ve sahte dostlarin, sahte baris ellerinin varliklarinin bile onemsizliklerini, her zaman adil ve vakur yururken camurlardan siyrilabilmeyi de ogretmeliyiz. Buyuyup, gelisen meneksene baska ciceklerin dunyalarindan haberler goturmeliyim. Her sulayisimda buyuyen senin dogmayacak cocuklarina, kendi dogacak cocuklarimdan baris ve kardeslikten ve en onemlisi senin, benim, bizim gerceklerimizden baska hicbirsey vermemeliyim. "Ermeni Gozuyle" adi altinda ortaya sunulan dunyaya karsilik "Turk Gozuyle" dunyasini sunmaliyim, yargiyi, inanclari, kisilerin ozgur benliklerine birakmaliyim ki senin herseye ragmen ve hersey icin insan ve dost olma secimin gibi ozgur kilinmis menekseler yine ozgur kilinmis sardunyalari tanisinlar. Insanlarin birbirlerini yok etmesinin hic bir kulture ve ahlak normuna sigmadigi gercegini bir de bizlerin cektigi acilarla, 24 Nisanlarin utancini vurgulayarak dondurelim madalyonun diger yuzunu. Asagida Turk Gozuyle cizdigim cercevede acilarimizi aktaracagim sana: Sevgili Irma; Ikinci mektubu madalyonun diger yuzunu cevirip bir de "Turk Gozuyle" bakabilmek icin yaziyorum. Dilim bile varmiyor "sizin" "bizim" gibi sahiplenmelerle yasananlari siniflandirmaya, onun yerine daha genel tanimlamalara basvuruyorum. Cunku sen ve ben yani biz ve bizim gibi herseyin ustunde dost olabilmis, dost kalabilmis toplumlara en buyuk haksizlik, onlari siniflandirmaya calismak diye dusunuyorum. Cunku evrensel guzelliklerin ve degerlerin yanlis ya da kotuye kullanilmis olmasinin da en az insanlarin birbirlerini yok etmesi kadar kotu oldugunu dusunuyorum. Ne kadar da kolay acitabiliyoruz birbirimizi. Kotu olani bir cirpida basariyoruz da, iyi ve guzel olani basarmak icin asirlar bile yetmeyebiliyor. Iste yine belki asirlar yetmeyecek, ama o "Ege gunesi altinda cocuklarimizin ozgur ve askla yasayabilmesi" icin herseye deger diyerek cikiyoruz yola! Paramparca yasanan acilar yerine bunlarin nedenlerini olusturan olaylara zaman icinde yolculuk ederek sozu tarihe birakalim. Bugunlerin; ortaliga cok kolay sacilan kin ve nefretini, kotuluklerini yok etmek icin baslangica uzanalim, yillar oncesine, en onceye... Senin ve benim ya da benzer yuzbinlercesinin yasadigi, yasayacagi dostluklarin en saglam olabilmesi icin herseyi yerli yerine koyalim birlikte. Dostlugu, sadakati, adaleti.... *** Osmanli Devletini asirlar boyunca egemen kilan en onemli noktalardan biri, Turk ve Musluman olmayan milletlere, onlarin orf ve adetlerine, inanclarina karsi cikmadan adil bir bicimde onlari idare etmeye calismasidir. Diger dinler ve milletlerin dunyanin cesitli yerlerinde en temel haklarinin cignenmesi ya da saldriya ugramasi nedeniyle oradan oraya dolastiklari tarihi bir gercektir. Ornegin; Yahudiler 1492"den sonra Ispanya"da barinamayarak Osmanli"ya siginmislar. Avrupa 1648 yillarina dek din savaslari yasamis. Buna karsilik Osmanli egemenligindeki azinliklar huzur ve guven icinde yasamislar. Bunun en can alici ornegi Fatih Sultan Mehmet"in 1461 yilinda Bursa"daki Ermeni ruhani lideri Hovakimi Istanbul"a getirterek Rum Patrikhanesi yaninda bir de Ermeni Patrikhanesi kurdurtmus olmasidir. Patrikhane, dini konular disinda, birey ve aile hukuku konularinda kendisine bagli azinliklarin tek otoritesi idi. Patrikhanenin olusmasi ve kalabalik bir Ermeni toplulugunun Istanbul"a yerlesmesinden sonra, Istanbul zaman icinde Ermeniler"in yasam odagi haline gelerek 19. asirin baslarinda nufuslari 150.000"e ulasmis ve dunyadaki en kalabalik Ermeni toplumu meydana gelmistir. Bu gelismeye paralel olarak kulturel ugrasilarini kendi dillerinde surdurmuslerdir. 7 Kasim 1864 yilinda cikarilan Teskilati Vilayat Reform"u ve Meclisi Vala"nin Surayi Devlet ve Divani Ahkami Adliye adlariyla ikiye ayrilmisiyla gerceklesen yapilanma ile vilayet meclisleri ile Surayi Devlet baglantilandirilarak her vilayetten belli uyelerin Surayi Devlete gelerek meclis kararlarini bildirmeleri, Suranin onayina sunma hakkina kavusmalariyla Ermeniler nufuslarinin yogunlugu olcusunde belli konularda soz sahibi olabilmislerdir. Divani Ahkami Adliye, temyiz ve istinaf mahkemelerini iceriyor, medeni hukuka dair isler Ser"i mahkemelere kaliyor bunlar seyhulislam"a bagli bulunuyor; Hiristiyanlarin medeni davalari ise kendi dini liderlerine birakiliyordu. Burada onemli bir nokta, gayrimuslim tebaya karsi uygulanan bu reformlardan Ermeniler"in de dogrudan etkilenmis olmasidir. Osmanli"nin egemenligindeki gayrimuslim azinliklarin rahat ve huzur icinde yasadigini ornekledigimiz yukaridaki gerceklere karsilik zaman zaman Batili devletlerin ihanetleri ve onlarin kiskirtmasiyla azinliklarin da Osmanli"ya karsi tavir aldiklari bir gercektir. Batili devletlerin tuzagina duserek bir piyon haline gelen bu azinliklarin icinde Ermeniler de yer almistir. Osmanli"nin siyasi cokusunun hizlandigi bir donemde, Batinin Osmanli Devleti uzerindeki istahi ve hesaplari bakimindan ortaya cikarilan Ermeni Meselesi, Osmanli Devleti icinde yasayan Ermeniler"in sosyal, kulturel, ekonomik, idari ve siyasi statulerinden kaynaklanmayip tam aksine Batinin ekonomik, siyasi, din ve kulturel cikarlari icin Ermeniler"in kurban edilmeleri nedeniyledir. Ermeni Meselesinin ortaya cikisini hazirlayan sebeplerin basinda Rusya, Ingiltere, Fransa ve Amerika"nin Osmanli Devleti"ne ve Ermenilere karsi izledikleri siyaset gelir. Soyle ki; Ruslar Car I. Petro zamaninda Bogazlara, Balkanlar"a goz dikmis bu ulkeleri kendi yonetimi altina almak istegiyle, bu ulkelerde yasayanlari Osmanli aleyhine kiskirtma yoluna giderek Slav-Ortodokslar"in hamisi rolunu ustlenmis. 1806 Sirp Isyani, 1827 Yunan Isyani ve 1875-1876 Bosna-Hersek ve Bulgar, Sirp Isyanlarinin cikarilmasini saglamis, bunlarin yayilmasini koruklemistir. Rusya"nin bu siyaseti zaman zaman Ingiltere ve Fransa"nin cikarlarina ters dustugu icin basarili olamamis, bunun uzerine Rusya Osmanli"ya karsi harekete gecmeden once diger devletlerle ortaklasma siyasetine gitmistir. Bati tarafindan bir piyon olarak kullanilan azinliklarin oyuncaktan oteye gecemedikleri vaatlerinin yerine getirilmemesi ile gerceklik kazanmistir. Ornegin; 1828 Turkmencay Antlasmasi"yla Dogu Ermenistan"i alan Rusya yanina Iran Ermenilerini de alarak Osmanliya saldirmis 1829"da yapilan Edirne Antlasmasi"yla Rusya"ya goc eden 40.000 Ermeni muhtar bir Ermenistan devleti kurmak isteyince bu istekleri Osmanli"ya karsi destekleyerek onlarin hamisi rolunu ustlenen Rusya ayni istegi kendi topraklari, siyaseti, hukumranligi soz konusu olunca geri cevirmistir. Ingiltere"nin Ermeniler"e ilgi duymasi ise Rusya"nin Karadeniz"de guclu hale gelmesi endisesine karsilik olarak ortaya cikmistir. Bu guclenmeye engel olabilmek amaciyla Ingiltere 1873 yilindan 1877-1878 Osmanli-Rus Savasi"na dek Osmanli"yi desteklemis. 1870"li yillarda Avrupa"nin degisen siyasi yapisi Ingiltereyi de etkilediginden 1877-1878 Osmanli-Rus Savasi"ndan sonra imzalanan Ayastefonos ve Berlin Antlasmalariyla, Osmanli"yi desteklemekten vazgecerek tam aksine onun parcalanmasi politikasina katkida bulunma yoluna gitmistir. Osmanli icindeki Katoliklerin koruyuculugunu Fransa, Ortodokslarin koruyuculugunu Rusya ustlenirken Ingiltere Islahat Fermani"nda din degistirme serbestligini koydurtarak Protestan Ermeniler"in sayilarini artirma hedefini secmis, bu sekilde Protestanlarin koruyuculugunu ustlenen Ingiltere Osmanli"nin ic islerine karisma firsatini yakalamis; bunu takip eden Protestanlik politikasi oncelikle Ermeni kulturunu ele aldigi icin, en cok Ermeniler"in duygularini kiskirtmistir. 1877-1878 Osmanli-Rus Savasi"na degin Ermeni Meselesi diye bir mesele yoktur. Bu mesele, Rusya"nin bazi Turk sehirlerini isgal ederek, buralarda yasayan Ermenileri kendi cikarlari icin kullanmak icin onlari Babi Ali"ye karsi kirkirtmasiyla ortaya cikmistir. Fransa ise; 1683 tarihli Ikinci Viyana Kusatmasi sirasinda Avusturya"ya yardim etmis, bunu Napolyon"un yenildigi Misir Seferi izlemis, ancak Rusya ile savaslari sonucu Osmanli"ya yakin gorunmus 1807 tarihinde Rusya ile anlasinca Osmanli"ya sirt cevirmis. 1870"de Almanya"ya yenildigi icin 1878 Berlin Kongresi"nde Almanya ile ihtilaf"a dusen Rusya"ya yandaslik yapan Fransa, Ingiltere ile de gorus ayriliklarini giderince her uc devlet Osmanli"yi parcalamak icin birlikte caba sarfetmeye baslamislardir. Fransa ozellikle Mondros Mutarekesi"nin imzalanmasindan sonra Ermeniler ile iliskilerini gelistirmis, bilindigi uzere Ermeni milis kuvvetleriyle birleserek Turk topraklarini isgal etmislerdir. 13 Haziran - 13 Temmuz 1878 Berlin Kongresine katilan Ingiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Italya, Almanya arasinda Ermeniler"in kongreye bagimsizliklari ile ilgili haklari elde etmek icin sunduklari oneriler dikkate alinmamis ve Ermeni meselesi Ingiltere"ye birakilmistir. Yukarida sozunu ettigimiz gibi Rusya"dan muhtar Ermeni Devleti isteyen Ermeniler"in bu isteklerinin Ruslar tarafindan geri cevrilmesi gibi bu kez de Berlin Kongresinde yalniz Rusya tarafindan degil diger bel bagladiklari devletler tarafindan da geri cevrilmislerdir. Goruldugu uzere Bati devletlerinin birbirleri arasindaki dengeyi korumak icin kullandiklari yol, ya Osmanli topraklarinda yasayan azinliklari kiskirtarak onlari piyon olarak kullanmak ve siyasi/sosyal huzuru bozmak ya da yine bu azinliklarin haklarinin iyilestirilmesi bahanesiyle Osmanli"dan islahat talebinde bulunarak Osmanli"nin ic islerine karismak yoluyla onu kontrol altina almaya calismak olmustur. Her iki konumda da ne yazik ki azinliklar sadece kullanilmislardir. Ermeniler"in bagimsizligi hedef alan davranislari ya yasadiklari bolgelerde huzur bozucu davranislar sergilemeleri ya da yerel ve ferdi olaylarla yurt icinde ve disindaki bagimsizlik taraftari parti ve ihtilalci dernekler halinde gozlenir. Bu amacla 1878"de Van"da Kara Hac Cemiyeti, 1880"li yillarda Rusya idaresi altinda bulunan Ermenistan"da kurulan cemiyetler, 1881"de Erzurum"da Anavatan Mudafileri Cemiyeti, 1885 sonlarinda Van"da Armenekan Emiyeti, 1887"de Isvicre"de Tasnaksutyun gibi ihtilalci cemiyetler calismislar ve Ermeniler"in yogun olarak bulunduklari bolgelere, ozellikle Dogu Anadolu Bolgesi"ne, sozde can guvenliklerinin saglanmasi bahanesiyle silah ve cephane sevk etmisler. Ihtilalci Cemiyetlerin bu sekilde teskilatlanmalari ile teror olaylari ortaya cikmaya baslamistir. Bu mektubu bu noktada sonlandirip uzerinde biraz dusunmenin yararli olacagina inaniyorum, gecmisin tarihsel olaylari ile cizdigimiz cerceveye teror olaylari ile devam etmeden once su soruyu sormadan edemiyorum: Osmanli Devleti asirlar suren egemenligi ve yasaminin yarisindan fazla bir sureyi gecirdigi her turlu ihtisam, zenginlik, guc ve kudret yillari dururken eger toplu olarak azinliklar icinden Ermeniler"i yok etmeyi hesapladi ve bu yolda calisti ise nicin bunu en guclu oldugu zamanlarda degil de, cokus doneminde yapmaya yeltendi? Ya da bir ornekle; Osmanli, Ermeni azinligi yok etmek amacinda idiyse, nicin bir cag kapatip bir baska cag acacak denli guc ve iktidar sahibi bir hukumdar olan Fatih zamaninda Ermeniler"i yok etmediler de en gucsuz ve zayif anlarinda yok ettiler Ermenileri? Veyahut kendi topraklarini ve kendi insanlarinin ozgurlugunu, butunlugunu yitirme endisesi bir azinligi yok etme arzusundan daha mi zayif idi? Bu mumkun mudur? Sevgili Irma; Biliyor musun, bugun hic gunesi goremedik...Gunun ilk isiklarindan beri bardaktan bosanircasina yagmur yagiyor.. Yeni yeni yesermeye baslayan agaclardan su damlalari suzulurken, bir evin catisina konmus gogsu kahverengi tombulca bir kus, gagasiyla tuylerini didikleyerek bahar temizligini yapiyor, camdan izliyorum kendisini. Adi:Zuhtu.. Butun gogsu kahverengi tuylu kuslari Zuhtu diye cagiriyorum. Bunun nedenini belki bir baska mektupta anlatirim ama ne konumuzla ne de seninle uzak ya da yakindan bir iliskisi yok, en azindan simdilik....Ogleye dogru sicaklik arttikca toprak kokusu yukseliyor yavas yavas....yaban ellerindeyiz, yere bastigimizda icmizi titretmeyen....yine de guzel kokan...Toprak. Seni ona vereli uzun yillar oldu, yagmurlu havalarda, yerden yukselen kokusunda sen de varsin artik.... en azindan sen ona karistigin icin ve senin gibi nice sevdiklerimizi ona verdigimiz icin guzel olan, basladigimiz ilk nokta ve dondugumuz son nokta .... Ureten, var eden, yasatan, alan, goturen.. Uzerine bastigimizda bizim diye benimsedigimiz, icimizi titreten toprak.....kimilerine vatan olan...kimileri icin ugrunda olunebilecek vatadan ote bir deger....bazilari icin ise sadece bir arac, bir buyuk hesabin kucuk parcasi, gucun timsali....Insanlarin ugrunda can verdikleri buyuk kutsal bilinmeyen, vatan...Atalarimizdan devraldigimiz, her zaman yeterince degerinin farkinda olamadigimiz, yaban illerine cikinca uzaktan her bakista yuregimizi titreten buyulu kutsal toprak...vatan....o vatanin sahipleri ve sakinleri baris ve huzur icinde yasami hakedenler...bizler.....bir miliminden bile asla fedakarlik edilemeyecek bir toprak parcasi.....bir milim icin canlarindan olan yuzbinlerce insanin oykusu, yagmurla mis kokan, kanla kutsal olan toprak icin olenlerin ve yillardir hep goz ardi edilenlerin oykusu.... *** Ihtilalci Ermeni Cemiyetlerinin Osmanli Devleti icinde teskilatlanmalari ile baslayan teror olaylarinin baslangici 1890 yilinda Erzurum"da Anavatan Mudafileri Cemiyeti"nin, Temmuz ayinda da Hincak Partisi"nin Kumkapi"da Ermeni halki kiskirtmasi ile gelisme gostermistir. Avrupa Devletlerinin olaylarda suclu kisileri korumasi ile cete ve teror olaylarinin cezasiz kaldigi izlenmiyle Ermeni ihtilalcilerin bu yondeki davranislarinin siddetinde artma gorulmustur. 1890 yilinda Van Valisine suikasti Amasya, Diyarbakir, Merzifon, Corum, Yozgat, Tokat olaylari izlemis. 1894"de cikan Sasun Ayaklanmasi ile Ermeni olaylarinin uluslararasi bir platforma tasinmasi saglanmistir. Ingiltere, Fransa ve Rusya, Osmanli Devleti"ne islahat yapmasi icin baski yapmaya baslamislar.. 11 Mayis 1895"te verilen bir nota ile Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamuretulaziz, Diyarbakir vilayetlerinde idari, adli, askeri ve mali yetkilerin Osmanli aleyhine sinirlanmasi, buna karsilik Ermenilere imtiyaz taninmasi saglanmis. Bunu yeterli bulmayan Ermeniler 1895 yilinda Istanbul, Divrigi, Trabzon, Egin, Develi, Akhisar, Erzincan, Gumushane, Bitlis, Bayburt, Urfa, Erzurum, Diyarbekir, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Maras, Mus, Kayseri, Yozgat ve Zeytun"da olaylar cikartmislardir. Bunu daha sonra Van Isyani, 1904"de Ikinci Sasun Isyani, 1905"te II. Abdulhamid"e karsi girisilen suikast takip etmistir. Ermeni olaylarinin ana basliklari bu sekildedir. Yukarida saydigimiz yore isimleri Ermeniler"in planli olarak Anadolu ve Kafkaslar"da Turk nufusu yok etmeye calismalarinin gostergesidir. Mezalimin en yuksege tirmandigi yillar 1906-1918 yillaridir. Ermeniler"in kendilerine ait oldugunu iddia ettigi kisimlar 6 ili icerir:** Van, Bitlis, Mamuretulaziz, Diyarbakir, Sivas ve Erzurum. Oysa ki bu illerde 1912 yilinda yasayan Ermeniler"in toplam sayisi 870.000. En onemlisi Ermeni nufusu yine bu yilda alti ilde yasayan toplam nufusun sadece 1/5"i kadardir. Bazi illerde ise her 6 Muslumana karsilik sadece 1 Ermeni yasiyordu. Daha da ilginci Ermeniler yalnizca Dogu"da degil Osmanli Devleti"nin her yerinde yasiyorlardi. Buna ragmen Osmanli Devleti icinde yasayan Ermeniler"in hepsini Dogu Anadolu"da yasamak icin bir araya getirmis olsak bile musluman nufusun sayisi Ermeni nufusun 2 mislinden bile fazladir. Bu durumda bir baska soru daha soralim: Nasil oluyor da kendilerine taninan ayricaliklar ile yasamlari garanti altina alinan bu azinlik, Istanbul"da huzur ve rahat icinde yasayan bir kismina ragmen yok edilmeye calisiliyordu? Eger bu bir toplu katliam idiyse nicin Osmanli"nin her yerindeki Ermeniler ayni zamanlama ile toptan yok edilmediler? Onceki mektupta sordugumuz soruyu ve bunu bir yana ayirarak Ermeniler"in musluman halka yaptigi zulumlere ornekler ile devam edelim: "Bu suretle sehirde 23 gun cok kanli olaylar cereyan etti, bu sure sonunda Van, Ermeniler tarafindan tamamen isgal olundu. Buradan kacabilen Turklerin, Ermenilerin davranislari hakkinda verdikleri haberler tuyler urpertici idi. Cunku isyancilar halkin cogunu oldurmus,kadinlarin irzina gecmis, Turk kadin ve kizlarini bazi evlerde topladiktan sonra buralarini Genelev haline getirmislerdir. O zaman Van"da 1500 kadar kadin ve cocuktan baska Turk kalmamis, bunlari da oradaki Amerikalilar korumustur. Sehir bastan basa harab olmus, carsi kamilen yanmisti." [1] "Ardasa"dan Erzincan"a kadar butun yol boyunca pak nadir olarak, ac ve perisan Turkler"e rastlaniyordu. Bir zamanlar kasabalari ve koyleri dolduran Turk halki adeta kokunden denecek derecede ortadan kalkmisti. Muhaceret ve olum, Anadolu"nun camlik tepelerinde, yesil ovalarinda tuten ocaklari sondurmus mahvetmisti. Moskoflarin geri cekilmeleri uzerine Ermeniler kasabalarda ve koylerde o derece tahribat yapmislardi ki; Trabzon"dan Kars"a kadar hicbir koyde yasayan bir can koymamislar, zaten toprak binalardan ibaret koyleri yakmislar, yikmislar, gerilerinde harabeden baska birsey birakmamislardi."[2] Ermeni azinligin Bati Devletleri tarafindan birer piyon olarak kullanilmasina bir ornek de Rus Cari II. Nicolas ve daha sonra Lenin"den dinleyelim: "Birinci Dunya Savasi basinda Car II. Nicolas"in Ermenilere hitaben yayinladigi beyannamede soyle bir ifade kullanilmistir: "Ermeniler! Dogudan batiya kadar buyuk Rusya"nin butun ahalisi davetimi buyuk bir saygiyla kabul etti. Ermeniler, bircogunuzun altinda ezildigi ve bugun ezilmege devam ettigi bes asirlik istibdattan sonra hurriyete sahip olacaginiz saat geldi. Ruslar, Ermeni evladini buyuk bir iftiharla hatirliyor. Lazaroflar, Melikoflar ve benzer Ermeniler Slav kardeslerinin yaninda vatanin gelismesi icin savasmislardi. Asirlardan beri devam eden sadakatiniz icin bu buyuk gunde de butun vazifelerinizi sarsilmaz bir iman ve kanaatle ifa edeceginize ve gercek davamizin ve silahlarimizin kesin zafere ulasmasi icin calisacaginiza bir delildir. Ermeniler! Carlar Hukumetleri altinda kan kardeslerinizle birleserek nihayet hurriyet ve adaletin nimetlerine kavusacaksiniz" (Ermeni amal ve harekat-i ihtilaliyyesi, tesavir ve vesaik, Osmanlica, Almanca, Ingilizce ve Fransizca Album, nu. 2, s. 36). Ihtilal sonrasinda ise, bu ifade soyle bir sekil almistir: "Ermeniler ve ihtilalci komiteleri oyunda gerekli olan ahmaklardir" (Lenin). Rusya"nin dun Balkanlar"da Slavcilik veya Hiristiyanlik adi altinda uyguladigi ve Dogu Anadolu"da da Ermenilere tatbik ettigi iki yuzlu siyaset, bugun de daha degisik sekilde, fakat ayni amaclarla devam etmektedir." [3] Ermeniler"in Birinci Dunya Savasi sirasinda Turk Hukumeti"nin kendilerine soykirim uyguladigi yolundaki iddialarin temelden yoksun ve bazi sahte belgelerle desteklemeye calistiklari bir yaniltma kampanyasi oldugunu ortaya koyan, ancak bugune degin Ermeni tarihciler tarafindan kullanilmayan Ingiliz Devlet Arsivinde (Public Record Office) bulunan bazi belgelerin varligi ortaya cikmistir. Istanbul 1918"de isgal edilerek Osmanli Devleti ve burokrasisi kontrol altina alinmis, bu isgal sirasinda Ingilizler 150 kadar Turk yuksek yoneticisini, politikacisini ve fikir adamini Malta Adasi"na surmuslerdir. Ingilizler bu Turk aydinlarini suclamak ve mahkum etmek icin ugrasmis ve Ermeni olaylarindaki rolleri hakkinda deliller aramislar ancak Osmanli Arsivleri, devletin butun dosyalari ve dinleme olanaklari isgal kuvvetlerinin kontrolu altinda olmasina ragmen hicbir belge ve bilgi ortaya koyamamislardir. Bununla da yetinmeyip Amerikan Hukumetinden yardim isteyen Ingilizler"in Amerikalilardan aldigi yanit; olaylarin oldugu bolgede uzun suredir misyonerlik ve konsolosluk yapan memurlarina dayanarak bu konuda yeterli delil ve hukuki belge olmadigi seklinde olmustur. Bu tarihi gercekler Ingiliz Disisleri ve Amerikan Temsilcisi arasindaki yazismalarda arsivlerde gorunmektedir. Orneklerimize Ingilizce iki belge ile asagida devam edelim (anlamlarindan hicbirsey yitirmemeleri icin ceviri yapilmamistir, dileyenler icin metinlerin Turkcelesmis hali e-mail ile gonderilebilir): "....While the Dashnaks [x-Russian Armenian Government] were in power they did everything in the world to keep the pot boiling by attacking Kurds, Turks and Tartars; by committing outrages against the Moslems; by massacring the Moslems; and robbing and destroying their homes. During the last two years the Armenians in Russian Caucasus have shown no ability to govern themselves and especially no ability to govern or handle other races under their power...."[4] "I have it from absolute first-hand information that the Armenians in the Caucasus attacked Tartar (Muslim) villages that are utterly defenseless and bombarded these villages with artillery and they murder the inhabitants, pillage the village and often burn the village."[5] "Van isyaninda gerek Van sehri ve civari Ermenilere birakildigi zaman, gerek Turk halkinin yollarda kacarken maruz kaldigi facianin toplami hakkinda, bunca arastirmalara ragmen tam ve kesin bir bilgi elde edilememistir. Fakat yukarda isaretlendigi gibi yalniz Van sehri halkindan 10,000 Turk oldugune gore, civardaki kasaba ve koylerden kacan halktan da en asagi 20,000 Turkun oldurulmus oldugu kabul edilebilir. Van isyani, Turk milleti icin unutulacak bir olay degildir. O, erkek, kadin, ihtiyar, cocuk on binlerce cana nasil kiyilmis oldugunu gosteren cok acikli bir trajedi sahnesidir. En buyuk bir facia, en buyuk bir vahset ve cinayet sahnesidir. " [6] ""Erzurum, 6 Mayis: Erzincan, issizligiyla kalbe kasvet veriyor. Bu yangin yerlerinden bir an evvel kurtulmak adeta bir saadet. Yola ciktigimiz zaman, aclik manzaralari, sefaletler, Ermeniler tarafindan kesilmis baslar, parcalanmis vucutlar, bir turlu gozlerimizin onunden gitmiyor. Erzincan ovasi, karli daglar arasinda kurumus otlari, ciplak sogutleriyle nihayetsiz ve genis. Yollardan kalkan tozlar gogusleri tikiyor. Hic bir guzellik, hicbir cicek kalbe ferahlik vermiyor. Ovanin iki tarafina dogru yukselen, karli daglarla nihayetlenen meyiller uzerinde buyuk buyuk koyler var. Fakat bunlar ciplak ve siyah agaclariyla buyuk lekeler teskil eden yangin yerlerinden baska bir sey degil. Yanmamis, yikilmamis, kirilmamis hic bir sey yok. Her taraf issiz. Bu baglarin sahipleri, bu koylerin sakinleri nerede? Sukut!..."" [7] "San Francisco Chronicle" adli gazeteye gonderdigi mektupta bir Yahudi o gunleri soyle dile getiriyor: "We have first hand information and evidence of Armenian atrocities against our people (Jews). Members of our family witnessed the murder of 148 members of our family near Erzurum, Turkey, by Armenian neighbors, bent on destroying anything and anybody remotely Jewish and/or Muslim. Armenians were in league with Hitler in the last war, on his premise to grant themselves government if, in return, the Armenians would help exterminate Jews. Armenians were also hearty proponents of the anti-Semitic acts in league with the Russian Communists." [8] Signed Elihu Ben Levi, Vacaville, California. Bir Ermeni ise Turk ve muslumanlara karsi duydugu kin ve nefreti su sekilde kusuyor: "I killed Muslims by every means possible. Yet it is sometimes a pity to waste bullets for this. The best way is to gather all of these dogs and throw them into wells and then fill the wells with big and heavy stones, as I did. I gathered all of the women, men and children, threw big stones down on top of them. They must never live on this earth." [9] Bu mektubu daha fazla uzatmadan burada noktaliyorum Sevgili Irma. Insanlarin yasadiklari bunca zulum ve aci, bir gercek olarak ortada dururken, yalnizca aci ceken ve yok edilen Ermenilermis gibi tek yanli bildirimlerin, propagandalarin adil ve durust bir dunya ile uzak ya da yakindan hicbir iliskisi olmadigi da ayri bir aci ve gercek. Uslarda yaratilmis bir dunyanin tek sermayesi olan kin ve nefreti yok etmek icin, adil olabilmek icin, onyargisiz olabilmek icin butun yukarida anlattiklarimin da esit bir sesle duyulmasi ve duyurulmasi gerekir diye dusunuyorum. Amac elbetteki sen ve senin gibi dostlari karsimiza almak degil, aksine bize karsi olan kin ve nefretin karsisinda dimdik ayakta kalip ses verebilmek....gelecek nesillerin sahip olabilecekleri menekse ve sardunyalarin tohumlarini butun dunyaya simdi, su anda savurabilmek.. Gelecek mektubumda Kurtulus Savasi sirasinda Ermeni Meselesi ile ilgili ornekleri ve o gunlerde azinliklarin icinde bulunduklari durumu birinci agzidan, Mustafa Kemal Ataturk"un agzindan, birlikte dinlemeye devam edecegiz... Merhaba Sevgili Irma; Dunden kalma bir bas agrisi ile dolaniyorum ortalikta....Zuhtu"ler agaclarda alabildigince neseli ve bugun de yagmur eksik degil penceremizden...Cok sukur mutluyuz... arada sirada agriyan basimiza ve en onemlisi yureklerimize ragmen... Agrinin insana sevimli ve guzel gelebilecegini hic dusunmus muydun? Diyorum ki: binlerce agriyan yuregi; agrisiz, sizisiz yani ruhsuz bir tanesine tercih ediyorum. Carelerin ve cozumlerin uretilebilmesi icin tek basina yetmeyen ama gerek olan sart.....agrili, sizili yurek...ve yine diyorum ki: genellikle yasamlarimizda sayesinde ders alabildigimiz olaylar yalnizca ve sadece agrili,sizili yureklerin kahramani oldugu olaylar. Peki ya alinmayan dersler? Herseye ragmen alinamayan dersler? Gun gelir ansizin tam gelecege adim atarken dikilir karsimiza! Etrafa bakmaktan kendi icimize bakmayi coktaaan unuttugumuz zamanlarda gelir yakalar bizleri.... ve her yakalayisinda bir parcamizi kopararak... Eksik ve yarim ve kanayarak ne birakabiliriz yarinlarimiza? cocuklarimiza, menekselere ve sardunyalara? Gecmiste yasananlari, acilari unutmak istiyorsak onlardan dersler alabilmemiz gerekiyor diyorum...Kendi gecmisimizi bilmeden de cocuklarimiza mutlu ve baris dolu bir gelecek birakabilmemiz mumkun degildir diyorum. Gelecek nesillerin varligi ve mutlulugu bizlerin gecmisiyle baslar diyorum...Bikmadan, yorulmadan, gocunmadan devam edelim diyorum gecmisi ogrenmeye, onunla barisik olmaya ve barisik olabilmek icin de tanimaya..... Hic bir virgulunu, noktasini unutmadan, atlamadan dersler almaya devam edelim ki, bir gun rengarenk futbol sayfalari kocaman mansetlerle dolasirken, memleketinin "bilmem hangi televizyon kanalinca secilen guzelleri" internette boy, gogus, kalca olculeriyle yuzlerce sayfada arz-i endam eylerken, ulusunun ve atalarinin yasadiklarindan, kulturunden, tarihinden, geleneginden bahsedebilecek sayfa sayisi "on"u gecmeyen bir anlayisin, "ne olmus yani, oldurmusuz adamlari kabul edelim" ya da "dinciler oldurmuslerdir, olmustur" diyebilecek denli sorumsuz, onyargili ve bilgisiz, dahasi sonsuz derecede miyop gozluklerin ardindan dunyaya bakarak bugun bir "O L M A M I S S O Y K I R I M" i kabullenmeye dunden razi olan ve yillar sonra ayni teranelerin daha da fazlasiyla geri gelecegini goremeyen anlayislarin ustune cikip, otesine gecebilelim.... Osmanli Devletinin cokusu ile atmaca gibi ususen Batili Devletler yetmezmis gibi iceride yine ayni Batili Devletlerce alevlendirilen Ermeni Meselesi"ni bu kez Kurtulus Savasi yillarinda izliyoruz: "Hafif Suvari Alayi Komutani Nuh Beyin ifadesi: 1915 Subat ayinda Rus saldirisi esnasinda Mus vadisinde bulunan bilhassa Kolisek, Zikzak, Varsad, Abzit, Kurni, Pav, Capkis, Agudat, Sipahiyan, Suspiret, Til, Tekmal, Norkak koyleri tamamiyle yikildi..." [1] "We Armenians did not spare the Muslims. If persisted in, the slaughtering of Tartars, the looting, and the rape and massacre of the helpless become commonplace actions expected and accepted as a matter of course. I have been on the scenes of massacres where the dead lay on the ground, in numbers, like the fallen leaves in a forest. Muslims had been as helpless and as defenseless as sheep. They had not died as soldiers die in the heat of battle, fired with ardor and courage, with weapons in their hands, and exchanging blow for blow. They had died as the helpless must, with their hearts and brains bursting with horror worse than death itself." [2] "Since all the Moslems capable of bearing arms were in the Muslim Army, it was easy to organize a terrible massacre by the Armenians against defenseless people, because the Armenians were not only attacking the sides and rear of the Eastern Army paralyzed at the front by the Russians, but were attacking the Moslem folk in the region as well." [3] "Armenians burned and destroyed many Muslim villages in their advance and practically all Muslim villages in their retreat from Marash." [4] Yukaridaki orneklerle yasananlari gozlerinizin onune getirebildiginiz dusuncesiyle bu kez, Mustafa Kemal Ataturk"un ifadeleriyle daha akilci acidan bakalim ve bir ulusun kurtulusu icin savastigi, varliginin bitim noktasinda oldugu gunlerde bile azinliklara ve haklarina gosterilen saygiyi birlikte dinleyelim: Mustafa Kemal bugunlere biraktigi en onemli yazili eserlerinden biri olan Soylev"de soyle anlatiyor: "Durumun korkunçlugu ve agirligi karsisinda, her yerde, her bölgede birtakim kisilerce kurtulus yollari düsünülmeye baslanmisti. Bu düsünceyle girisilen çalismalar, birtakim örgütler dogurdu. Örnegin: .............. .............................................. Vilayati Sarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti"nin kurulus amaci da (tüzüklerinin ikinci maddesi), dogu illerindeki bütün halkin dinsel ve siyasal haklarinin özgürce gelisimini saglayacak yasa ve töre içi yollara basvurmak; adi geçen illerdeki müslüman halkin tarihsel ve ulusal haklarini, gerektiginde, uygar toplumlar önünde savunmak; dogu illerinde yapilan zulüm ve cinayetlerin nedenleriyle etmenleri ve bunlari yapanlar ve yaptiranlarla ilgili tarafsizca sorusturma açarak suçlularin tez günde cezalandirilmalarini istemek; Türklerle azinliklar arasindaki anlasmazliklarin giderilmesine ve eskisi gibi iyi baglarin pekistirilmesine çaba göstermek; dogu illerindeki, savastan dogma yikim ve yoksullugu, hükümet katinda girisimlerde bulunarak elden geldigince giderme yollarini aramakti. Istanbuldaki yönetim merkezlerinden verilmis olan bu yönerge geregince, Erzurum subesi, dogu illerinde Türklerin haklarini korumakla birlikte, Ermenilerin göçü sirasinda yapilan kötü islerle halkin hiç ilgisi bulunmadigini ve Ermeni mallarinin, buralara Ruslar girinceye dek korundugunu; buna karsilik, müslümanlara çok kiyasiya davranildigini ve dahasi, buyruk disi olarak göçten alikonulan kimi Ermenilerin, koruyucularina yaptiklari kötülükleri, kanitlanmis belgelerle uygarlik dünyasina sunmaya ve bildirmeye ve dogu illerine dikilen tutkulu bakislari söndürmek için çalismaya karar veriyor (Erzurum Subesinin Bildirisi). ................................ .......................................... Vilayati Sarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti"nin (Dogu Illeri Ulusal Haklari Savunma Dernegi) ilk Erzurum Subesini kuran kisiler, dogu illerinde yapilan propagandalari ve bunlarin ereklerini, Türklük -Kürtlük - Ermenilik sorunlarini, bilim, teknik ve tarih bakimindan inceleyip arastirdiktan sonra, gelecekteki çalismalarini su üç noktada topluyorlar (Erzurum Subesinin basili raporu): 1 - Hiç göç etmemek; 2 - Hemen bilim, iktisat, din örgütleri kurmak; 3 - Saldiriya ugrayacak dogu illerinin herhangi bir bucagini birlikte savunmak. Vilâyati Sarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti"nin Istanbuldaki yönetim merkezinin, bilim ve uygarlik yöntemleriyle amaca ulasabilecegi konusunda çokça iyimser oldugu anlasiliyor. Gerçekten bu yolda çaba göstermekten geri durmuyor. Dogu illerinde Müslüman halkin haklarini savunmak için Löpeyi (Le Pays1) adinda Fransizca bir gazete yayimliyor. Hâdisat 2 gazetesinin sahipligini üzerine aliyor. Bir yandan da Itilâf devletleri basbakanlarina ve Istanbuldaki temsilcilerine birer andiri 3 veriyor. Avrupaya bir kurul yollamaya girisiyor (belge:7) . Bu açiklamalardan kolaylikla anlasilacagini sanirim ki, Vilâyati Sarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti"nin kurulmasina yol açan önemli kaygi ve nedenler, dogu illerinin Ermenistana verilecegi sanisina dayaniyor. " Mustafa Kemal o olaganustu uzgorusunu Ermeni Meselesi"nde ortaya koyulan senaryoyu en ince satir aralarini dahi algilayarak bir kez daha gozler onune seriyor: "Bu saninin da, Dogu illeri nüfusunda Ermenileri çogunlukta göstermeye ve tarihsel haklar bakimindan öncelikli saydirmaya çalisanlarin, bilimsel ve tarihsel belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayi basarmalari; bir de Müslüman halkin Ermenileri toptan öldüren yirticilar oldugu iftirasini dogruymus gibi kabul ettirmeleri ile gerçek olabilecegi inanci üstün geliyor. Bundan dolayi dernek, ayni gerekçe ve araçlarla donanmis olarak tarihsel ve ulusal haklari savunmaya çalisiyor. Her yerde gösteriler yapilmasi için bildirimler yaptigim günden üç gün sonra, Harbiye Nazirinin 31 mayis 1919 günlü su telini aldim: Ingiltere Olaganüstü Komserliginden Babiâliye bildirilip Harbiye Nazirligina gönderilen nota örnegi asagiya çikarilmistir: Bugüne degin gelen raporlardan Üçüncü Kolordu bölgesinde her zaman görülebilecek haydutluk olaylarindan baska bir sey olmadigi bilinmekle birlikte, son notada ileri sürülen olaylar üzerine özel sorusturma yapilarak sonucunun ivedilikle bildirilmesini rica ederim. "[5] Bugunlerin birakiniz azinliklari; kendi vatandasina, dindasina, soydasina dahi hosgoruden yoksun, onyargili, vurdumduymaz binlercesine ve yakalarina taktiklari teneke rozetleri ile ortalikta dolasan sozde Ataturkculere, Ataturk"e duydugu kin ve nefreti her firsatta kusmaya merakli din yobazlarina, her turlu dinsizlik propagandasina Ataturk"u kilif yapan cagdas yobazlara, "soykirim olmustur, neden tanimiyoruz?" "dinciler oldurmustur" diyebilecek denli konudan uzak olan herkese ibret olarak Mustafa Kemal"in kendi ulusunun en zor gunlerin de bile baska dine bagli, baska soya bagli, baska irka bagli azinliklara duydugu hosgoru, anlayis, iyi niyet ve adalet yanlisi yazismalarinin geri kalan kismina donelim: "Gerçekte, ne Sivas"ta kaygi verici bir durum vardi, ne de Hristiyanlar ölümle korkutulmustu. Bunu, ulusça yapilmaya baslanilan gösteri toplantilarindan kaygilanan ve bunu amaçlarinin gerçeklesmesine engel sayan Hristiyan azinliklarin, yabancilarin dikkatini çekmek için bile bile yaydiklari uydurma haberler olarak kabul etmek gerektir." Harbiye Nazirligi"nin nota örnegini içine alan teline verdigim karsiligi oldugu gibi bilginize sunacagim.[6] Istihbarat Çok ivedidir Sayi 58 3 Haziran 1919 Harbiye Nazirligi Yüksek Katina K: 2 Haziran 1919 sifre: Sivas ve çevresinde eskiden beri bulunan Ermenileri ve daha sonra siginanlari korkutacak hiçbir olay geçmemistir. Ne Sivasta, ne de çevresinde kaygi verecek hiçbir durum yoktur. Herkes sessizce kendi is ve güçleriyle ugrasmaktadir. Bunu kesin olarak ilginize sunar ve inanmanizi dilerim. Su duruma göre, Ingiliz notasindaki haberlerin nereden çiktigini benim bilmem gerekir. Düsmanin Izmir ve Manisaya girisiyle ilgili aci haber üzerine Müslüman halkin yaptigi ve Hristiyan azinliklara karsi hiçbir düsmanlik duygusu gütmeyen toplantilardan kimi kisilerin ürkmüs olmalari düsünülebilir. Itilâf devletleri, ulusumuzun haklarina ve bagimsizligina saygili kaldikça ulus da yurt dokunulmazliginin kesinligine güvendikçe Müslüman olmayan halkin korkuya düsmesine hiçbir sebep yoktur. Bu konuda devlete karsi her türlü sorumlulugu yüklenir ve buna tam olarak güvenilmesini dilerim. Ama, bagimsizligi ve ulusal varligi yok eden ve ulusun hayatini tehlikeye düsüren düsmanin yurda girisi, cana kiymasi ve her türlü saldirilari gibi, Izmir yöresinde görülegelen olaylarin ve benzerlerinin bas göstermesine karsi ne ulusun coskusunu ve iç acisini, ne de bundan dogan ulusal gösterileri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede hiçbir güç göremeyecegim gibi bu yüzden ortaya çikacak olaylarin karsisinda da sorumluluk yüklenebilecek ne komutan, ne sivil yönetici, ne de hükümet düsünürüm. Mustafa Kemal Bu nota örnegiyle verdigim karsiligin örnegi bütün komutanlara, vali ve mutasarriflara genelge ile bildirildi. "[7] "Ulusal dâvada caniyla ve basiyla çalisanlar arasinda gösterissiz bir Türk eri alçak gönüllülügü ile" Halide Edip 10 Agustos 1919 tarihli Mustafa Kemal"e yazdigi mektupta gunun olaylarina deginirken asagidaki sozleri kullaniyordu: "......... ....... Resmi Amerika, bizim topraklarimiz üzerinde Ermenistan kurmaya egilimli görünmüyor. Eger güdüm alirlarsa bunu, bütün uluslari esit kosullar altinda bir yurt çocugu sayarak, alacaklarini en önemli çevrelerinden ögrendim. Ancak, Avrupa kesin olarak bir Ermenistan sorunu ortaya çikarmak -özellikle ingiltere- Ermenilere ödünler vermek istiyor; zulüm görmüs Ermeniler adina Amerika kamuoyunda bir oyun oynamaya çalisiyor. Bizim düsünürleri Avrupa korkusu düsündürüyor. Resat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, ulusal bütünlügümüzü bile olusturan siyasa adamlarimiz, Ermeni sorunu için bir çözüm yolu salik veriyorlar. Resmi olarak size yaziliyor. Çok tehlikeli günler geçiriyoruz. Anadoluda olup bitenleri dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve ingilizler bunun, Hristiyanlari öldürmek, ittihatçilari getirmek için yapildigi düsüncesini el birligiyle Amerikaya asilamaya çalisiyorlar. Her an bu ulusal ayaklanmayi durdurmak için kuvvet gönderilmesi düsünülüyor; bunun için ingilizleri kandirmaya çalisiyorlar. Ulusal ayaklanma ivedilikle ve olumlu isteklerle hemen kendini gösterirse (ve Hristiyan düsmanligi gibi bir tutumu da olmazsa) Amerikada hemen destek bulacagini yine çok önemli çevreler kesinlikle söylüyorlar. Sivas Kongresi toplanincaya degin Amerika Komisyonunu alikoymaya çalisiyoruz. Kongreye Amerikali bir gazeteci göndermeyi bile belki basarabilecegiz. Iste bütün bunlar karsisinda, davamiza destek olabilmesi için, bu elverisli dakikalari yitirmeden, bölünme ve çökme korkusu karsisinda Amerikaya basvurmak zorunda oldugumuzu saniyoruin. Vâsif Bey kardesimizle bu konuda ortak oldugumuz noktalari kendisi de ayrica yazacaktir. Türkiyeyi, dayanç ve iradesi olan genis kafali bir iki kisi belki kurtarabilir. Serüven Yasama, zamani artik geçmistir. Gelecek için gelisme ve birlesme savasi açmak zorundayiz. Sinirlarinda bunca çocugu ölen zavalli yurdamuzun düsünce ve uygarlik savasinda kaç sehidi var? Biz Türkiyenin hayirli çocuklarindan yarinin kuruculari olmalarini istiyoruz. Rauf Bey kardesimizle sizin, temelleri bile çöken zavalli yurdumuz için uzaklari görerek birlikte düsünüp çalismanizi bekliyoruz. Saygilarimi gönderir, basariniza dua ederim. Ulusal dâvada caniyla ve basiyla çalisanlar arasinda gösterissiz bir Türk eri alçak gönüllülügü ile sizinle birlikte oldugumu bildiririm. "[8] Ortaya koyulan rakamlara ragmen bir kez daha degisik bir sekilde soylemekten bikmayacagimiz Ermeni azinligin nufusu ya da cogunlugu konusunda Mustafa Kemal"in o gunlerde Onikinci Kolordu Komutani Salahattin"e yazdigi bir diger mektubu fikir vermesi acisindan sunmayi yararli buluyoruz: Sifre. Erzurum Kisiye özeldir. 21 .8. 1919 339 On Ikinci Kolordu Komutanligina, Yirminci Kolordu Komutanligina (Yalniz 12 nci Kor.) 13.8.1919 günlü sifreye K: Istanbuldaki çesitli partilerin Amerika Komisyonuna verilmek üzere aldiklari kararlar burada Temsilciler Kurulunca pek çok üzüntüye ve acinmaya deger görüldü. Çünkü, birinci maddede Ermenistana dogu illerinden toprak verilmesi söz konusu olmaktadir. Oysa ezici çogunlugu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karis topragin bile Ermeniler hesabina bugün için geçirilemeyecegi gibi, çesitli soydan gelen halk arasindaki tiksinti ve öcalma duygusunun korkunçlugu ve sertligi, Osmanli Ermenileri geri gelseler bile illerde yogun olarak yerlestirilmelerinin tehlikeli olacagini göstermektedir. Bu duruma göre, suçlu olmayan Osmanli Ermenilerine gösterilecek en büyük kolaylik, esit ve adaletli kosullar içinde yurtlarina dönmelerini kabulden baska bir sey olamayacaktir. Üçüncü maddede Erzincan ve Sivas arasinda yogun bir Ermeni toplulugu bulundugu kuruntusu bilgisizlikten ve anlayissizliktan baska bir sey degildir. Savastan önce bile buralarda oturanlarin büyük çogunlugu Türk, birazi Zaza denilen Kürtler ve pek azi da Ermeni idi. Bugün ise, varligindan söz edilecek sayida Ermeni yoktur. Öyle ise bu gibi dernekler, yetkilerini bilmeli ve bir is yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nazirliklarinin baris hazirliklari için düzenledikleri resmî istatistik ve grafiklere olsun basvurma sikintisindan kaçinmamamalidirlar. Isbu telin, oldugu gibi Istanbula gönderilmesini rica ederiz. [9] Mustafa Kemal Mustafa Kemal"in konusma ve belgelerinin devamini bu kez Ingilizce olarak tarihci Türkkaya Ataöv"un bir calismasindan[10] izlemeye devam edelim: "Mustafa Kemal Atatürk"s reference to the Armenian massacres of the Moslem population is a reflection of a fact, an echo of the "other side of the coin". The curious phenomenon of suppressing all publication and talk about the massacre of Turks by various Armenian bands is a monstrous one-sidedness that approaches the limits of racism. Publications devoted solely to this discriminatory "scholarship" and "reporting" will certainly reach the world public in due time. In the meantime, one may quote, within the general framework of this booklet, five original letters of Mustafa Kemal Atatürk, some of which are being published here for the first time. A Mustafa Kemal telegram (See Annex 11.), (11-a) marked "very urgent", dated March 16, 1920 and addressed to the representatives of the Entente Powers in Istanbul and to Admiral Bristol, the U.S. High Commissioner, well expose the nature and the real causes of anti-Turkish propaganda based on alleged, new "massacre of 20,000 Armenians". He states that the Turkish nation is "grieved to see the occupation, under various pretexts, of most important portions of its lands left over from the Mondros (Mudros) Armistice", that it "expected modifications in accordance with our legitimate wishes and requirements of justice" but that "certain circles in Europe, which consider the furthering of a negative drive as imperative for their own interest" now have "fabricated the hated and most unjustified lie that there has been a new massacre of 20,000 Armenians in Anatolia". He further states that the Turks had found it "entirely unnecessary even to issue an official denial of this wholly untruthful falsification, on account of the presence of several persons and agents in the whole of Anatolia, representing the Entente Powers and the American Government". He points out that "there had been loss of life among the Turks, the French and the Armenians participating with the French troops, during clashes in and around Maras and Urfa". He underlines, however, that "this was not a massacre of Armenians". The Armenians brought to Cilicia from outside and those armed local Armenians had "carried out unbeareble acts of aggression, continually sought the enlargement, with no reason whatsoever, of the area of occupation" and that the commanders of the occupation forces had "tolerated the Armenian attacks on the Moslem population". He adds: "It is essential to add that, had the persons commanding the forces of occupation in and around Cilicia refrained from arming, conferring duties on and championing the Armenians, had they administered the various sections of the local population with justice and equity and had they desisted from expanding, with no grounds and remittingly, the territory, which was under the British at the end of the Armistice, now changed and occupied, these unfortunate clashes, having led to the loss of life of so many people, would never have taken place". Mustafa Kemal further adds that this was "the real nature of the lies on the so-called massacre of Armenians in Anatolia" and that "the declaration already made by the Armenian representatives and notables of the people of Maras, supposedly massacred, absolutely supports this fact". He asks the Entente Powers and the U.S. Government to assist in the formation of an "international supreme council to investigate on spot and at once this fabricated story of the Armenian massacres and illuminate the world.... on the nature.... of this propaganda.... aiming to mislead public opinion." Mustafa Kemal"s letter of June 5, 1919 (see Annex 12), (12-a) written from Havza (No.343451) and addressed to the Office of the Prime Minister, states, inter alia, that within the borders of the liva of Amasya, there had been "no Moslem attacks on the Christians", but Christian bands have carried five consecutive raids on the Moslem population, that "certain Greek and Armenian provocateurs continue their policy and attitude to create events directed against the Islamic peoples in order to show the administration as defective, to invite occupation and intervention and especially applying directly to foreign officers and entirely bypassing the government, at places where such foreign army personnel may be found". He emphasizes that the Moslem citizens, though regretful about it all, neverheless, "keep quiet". Underscoring that "the leaders of the Armenian and the Greek bands are spoiled by the British officers and some American personnel whom they inveriably contact", he adds that these foreigners are "misled and deceived". He further states, in the last paragraph of his communication, that the Armenians are "active and in preparation" in Caucasia and in the east of Erzurum, Erzincan and Van. Still another Mustafa Kemal documents (see Annex 13) is a draft of a telegram sent to the Italian representative at Alanya (south-western Turkish port in the Mediterranean), to be dispatched to the Paris Peace Conference, the Entente Powers, the American Government and the diplomatic representatives of the neutrals. The statement refers to the "Armenian destruction of forty Moslem villages", where a portion of the "civilian population was subjected to slaughter" and "belongings openly sold in the markets of Kars". His report also informs the foreign representatives that armed Armenian bands of similar make-up were preparing attacks on other regions to be followed by similar bloodshed. Mustafa Kemal forcefully protests against such aggression. " Bir mektubun daha sonuna geldik yine.... Ozet olarak diyoruz ki; Ermeni Soykirimi denilen iddialar tarihi gerceklerle karsilastirildiginda asilsiz ve yanlistir. Biz Turkiye Cumhuriyeti Devleti"nin cocuklari olarak bu iddialari kabul etmiyoruz. Genelde bati ulkelerinde Turk-Ermeni iliskilerinin sosyal ve siyasi yonleri, Turk kaynaklarina, ozellikle de birinci el arsiv kaynaklarina dayandirilarak ortaya konulmadigi icin, bugune dek cogunlukla tek tarafli ve Turkler aleyhine eserler ortaya konmustur. Bilinmelidir ki, Turk"un tarih boyunca ugradigi zulmu gormezlikten gelmek, hakki ve adaleti oldurur. Ermeni propaganda ve yaygarasiyla sartlandirilmis kitleleri ve devletleri, gerceklerle yuz yuze getirmek ve bunun icin de, asirlardir devam ettirilmek istenen Turk-Ermeni anlasmazliginin ic yuzunu ve Ermeni teror ve mezalimini arsiv belgeleri ve tarafsiz tarihi incelemelerle ortaya koymak bizim icin ilmi ve ulusal bir zorunluluk, bir ahlak olcusudur. Unutulmamalidir ki, belgesiz tarih yazilamaz ve olaylarin gercek yonleri gun isigina cikarilamaz. Olmayan soykirimlar ve gercek disi tek yanli katliam iddilari icin hic kimsenin birbirinden ozur dilemesi beklenemez. Kotu insanlar ve emeller yalniz irklar ve uluslar arasinda degil, ayni ulus ve kani paylasanlar arasinda bile bir yuz karasi ve utanc olarak vardir, var olacaktir. Bu konuda bizlere dusen; kendi insanlarimiz icin bikmadan, usanmadan, sabirla tarafsiz kaynaklardan bilgilendirme ve bilgilenmeye tesvik etme olmalidir; daha genel cercevede ve evrensel olarak; sen, ben, bizim insanlarimiz ve diger butun insanlar icin irklar ustu, uluslar ustu degeri olmasi beklenen sevgi ile yalniz Turk ya da Ermeni degil butun olumlerin, butun haksizliklarin, butun adaletsizliklerin, butun nefretlerin ve kinlerin butun zamanlarda kinanmasi ve lanetlenmesidir. Bunun disinda tek tarafli olabilecek her turlu propaganda, goz boyama ve yanlis bilgilendirme bundan boyle her zaman karsisinda ses ve tepki bulacaktir. Cunku gecmisin kin ve nefretinden cok daha tehlikelisi yine butun insanlar icin bugunun cehaleti, vurdumduymazligi ve sevgisizligidir. Sevgili Irma, Iste yine bir baska ayriliktayiz. Birgun olum ve nefret yerine sadece sevgi ve dostluk olan yazilar ve mektuplar da yazabilecegiz. Bizim baslattigimiz mektuplari insanlarimizin ve gelecek nesillerin baris icinde devam ettirebilmesi dilegiyle, yine Dincer Sumer"in "Sandalim Kiyiya Bagli" kitabinin bir baska sayfasindan alti cizili baska misralar mirildanarak kalemi bir kenara birakiyorum. "bizi sual edecek olursaniz, sükür yasamaktayiz ve su tasimaktayiz bir baris gülüne. Üzüm ezen, tütün dizen, sevda ile bez dokuyan... düsmanliklardan, egrilerden yana degiliz. Evet, degiliz. Çünkü biz feslegensiz, meneksesiz edemeyiz." Handan Öz 30 Nisan 1998 |
#2250
|
|||
|
|||
![]() Eyalet sistemi öneren Pasamiza,bakalim aydinlarimiz Sahip cikcaklar mi ?..
Ne komik Günler geciriyoruz degil mi ?.. |