| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
||||
![]() insanlara birseyleri yasaklamak icin ismini degistir yok dini siyasete alet et cart curt oldu bitte. millette yutsun oo bak görüyormusun ne kadar kötü dini siyasete alet ediyor falan filan.
halbuki hic alakasi yok. dini siyasete alet meselesi birileri tarafindan bilincli sekilde istismar edilen bir mevzuu das ist alles. hürriyet böyle birseyi yazmasida dogal, herhalde baslarini örtüpde askerde torununu ziyaret edemeniyen ninenin torunu hürriyette köse yazarimi söz sahibi mi. |
|
||||
![]() İlk Müslüman Türk Devleti İdil Bulgar Hanlığı Topraklarında
Diyanet İşleri Başkanı ve beraberindeki heyetin üçüncü ve son günlerinde yapacakları ziyaret tarihî İdil Bulgar Hanlığı’nın topraklarına idi. Miladi 922 tarihinde Almus Han İslam halifesine elçi göndermiş ve İslam’ı resmen kabul edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine İbn Fazlan’ın da içinde bulunduğu bir heyet İdil Bulgar Hanlığına gelmiş ve resmen İslam bu bölgede kabul edilmişti. Bu bölgeye İslam’ın ilk gelişi ve yayılışı ise daha erken tarihlere tekabül ediyor. Meşhur tarihçi ve din alimi Mercânî’nin mezar taşlarıyla ilgili yaptığı araştırmalarda miladi IX. asra ait Müslüman mezar taşlarına rastladığı biliniyor. Sahabelerden veya tabiûndan bu bölgeye gelenler olduğuna dair de efsanevî rivayetler var. Bu bölgelerdeki Türk varlığı ise çok daha eski. Türklerin bu bölgede ve tüm İdil Ural’da tarihin en eski dönemlerinden itibaren yaşadıklarını başta Akdes Nimet Kurat olmak üzere pek çok tarihçi belirtiyor. Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar (Kumanlar) ve Bulgarlar hep bu bölgede yaşamışlar ve bir kısmı daha sonra Avrupa içlerine ve Balkanlara kadar yayılmışlar. Bugün ayakta olan Bulgar şehri kalıntılarının çoğu XII-XIII. asırdan kalma, daha eski dönemlere ait buluntular da buradaki müzede sergileniyor. Bulgar şehri kalıntılarına gelmenin iki yolu var. Birincisi kara yolu ve Kazan’a yaklaşık iki saat mesafede. İkinci yol İdil nehri üzerinden su yoluyla ve yine Kazan’a 2-2.5 saat mesafede. Ancak kış aylarında Mayıs ayına kadar İdil nehri donduğu için su yolu bu mevsimde kullanılamıyor. Bu yüzden heyet kara yoluyla Bulgar’a vardı. Su yoluyla yapılan seyahatte manzara gerçekten muhteşem. Özellikle İdil’in Kama nehri ile birleştiği yerde nehrin genişliği 24 kilometreye kadar ulaşıyor. Bulgar yolunda Diyanet İşleri Başkanı’na iki üzücü haber de ulaştı. Birisi Diyanet İşleri Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanı’nın Brüksel’de beyin kanaması sonucu ölümü, diğeri de Türkiye’ye önemli hizmetleri dokunmuş bir işadamı olan Sakıp Sabancı’nın ölümü. Türk heyetini Bulgar şehri idarecisi ve şehirde bulunan tek caminin imamı ve diğer yöneticiler karşıladı. Tatar, Bulgar ve Rus kıyafetlerini temsilen giymiş gençler heyeti selamlayarak yöresel iki hamur işinden, gubediye ve çekçek, heyete tattırdılar. Daha sonra kalıntılar ve müze gezildi. Kalıntılarda iki büyük minare restore edilmiş, iki kümbet ve bir türbe kalıntısı ayakta kalabilmiş, geçmişte bir cami kalıntısı ise kiliseye çevrilmiş temel olarak da Müslüman mezar taşları kullanılmış. Bunu açıkça görebiliyorsunuz. Kalıntıların olduğu yer İdil nehrinin kenarında yüksekçe bir yerde, buradan İdil’in muhteşem manzarasını seyretmeniz mümkün. <a href="redirect.jsp?url=http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 " target="_blank">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 </a> |
|
||||
![]() Tataristan ve Dini Yapı
Tataristan, Rusya Federasyonu’nun Volga (İdil) nehri boyunda yerleşmiş olan özerk bir cumhuriyet. Toplam nüfusu 4 milyon civarında ve bunun yarısını Müslüman Tatarlar teşkil ediyor. Tataristan’daki Müslümanların tamamı Hanefî geleneğine mensup. Başkent Kazan her tarafı tarih kokan bir şehir. Yeniden yapılanma sürecinde bazı siyasi dalgalanmalar geçiren Tataristan, Rusya Federasyonu’nun ekonomik ve kültürel açıdan önemli merkezlerinden biri. Cumhurbaşkanı Mintimir Şeymiyev’in önderliğinde “Tataristan Modeli” denilen kendine has bir egemenlik örneği geliştirmiş bir cumhuriyet. İslam ve Ortodoks Hıristiyanlık arasındaki karşılıklı saygı ve diyaloğun en güzel örnekleri sergileniyor burada. Tataristan cumhuriyeti laik bir cumhuriyet ve dini faaliyetler tamamen serbest bırakılmış durumda. Sadece devlet nezdinde denetim amacıyla bir başkanlık kurulmuş ve koordine faaliyetini yürütüyor. Devlet dini kuruluşlara herhangi bir maddi yardımda bulunmuyor, ancak geçmişte her iki dinin de kullanmış olduğu bina ve arsaları her iki dinin başkanlıklarına iade ediyor. Tarihî değer taşıyan camilerin ve kiliselerin restorasyonunu da bizzat devlet kendisi yapıyor. Demokratik bir hava yerleşmiş durumda. Ekonomik gelir düzeyi açısından da Tataristan halkı Rusya Federasyonu’nun ilk sıralarda gelen bölgelerinden. Tataristan Müslümanlarının Dini İdaresi’nin başkanlığını Osman İshak yapıyor. 1992’den başlayarak faaliyet gösteren bu kurumun 1998’den itibaren başkanlığını yapıyor. Dini idare başkanını imamlar ve muhtesipler seçiyor. Yani devlet dini idarelerin başkanlarının seçimine de karışmıyor. Dini idarenin başkan yardımcısı aynı zamanda yayımlar sorumlusu ve vakıf başkanı da olan Veliyullah Yakup yapıyor. Tataristan’da şu anda 1200 civarında cami-mescit, bir Rusya İslam Üniversitesi, iki yüksek medrese ve çok sayıda orta ve ilk medreseler mevcut. Devlet okullarında henüz din eğitimi yapılmadığı için din eğitimi tamamen dini idareler üstüne yüklenmiş durumda. Rusya Federasyonu yöneticileri şu anda Ortodoksluğu okullarda ders olarak okutma projesi üzerinde çalışıyorlar ama henüz gerekli kanuni düzenlemeler yapılmadı. Yine de Rusya’nın bazı şehirlerinde devlet üniversiteleri içinde Ortodokslar için Teoloji Fakülteleri açılmış durumda. Belki yakın gelecekte bu proje uygulanma imkanı da bulacak. Tabii olarak dini özgürlüklerin her geçen gün arttığı Rusya’da Müslümanların da kendi dinlerini okullarda öğretmelerine izin verilir. Kazan’daki Rusya İslam Üniversitesi bu açıdan oldukça önemli. <a href="redirect.jsp?url=http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91" target="_blank">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91</a> |
|
||||
![]() Neden Kazan?
Diyanet İşleri Başkanı’nın eski Sovyet coğrafyasına resmî ziyaretinin ilkinin Tataristan’a yapılmasının elbette birtakım sebepleri vardı. Bunların en önemlisi başkent Kazan’ın 2005 yılında 1000. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olması. Bütün dünyadan çok sayıda devlet başkanının davet edileceği Ağustos 2005 kutlamaları için Tataristan yıllardır hazırlanıyor. Kutlama heyetinin başkanlığını ise Rusya Devlet başkanı V. V. Putin yapıyor. Bu ziyaret, bu kutlamalarda Diyanet İşleri Başkanlığımızın neler yapabileceğinin karşılıklı müzakeresi açısından oldukça önemli. Ziyaretin bir diğer önemli sebebi, Türk Tatar toplumunun tarihten getirdiği zengin dinî ve kültürel mirası: İbn Fazlan’ın meşhur seyahati, İdil Bulgar Hanlığı’nın 922’de İslam’ı kabul etmesi, Altın Orda Devleti, Kazan Hanlığı, 1552’de Korkunç İvan’ın Kazan’ı ele geçirmesi, XVIII. Asırda II. Yekaterina tarafından verilen dini özgürlükler ve nihayet 1810’lardan 1920’lere kadar devam eden dini ve kültürel uyanış (cedidçilik hareketi) dönemi. Kimler yetişmedi ki bu topraklarda; bir zamanlar Osmanlı’nın ilk müderrisi olan meşhur sûfi kelamcı Davûd el-Kayserî’nin eserini yazıldığı dönemde şerh eden Rükneddin Ahmedler, Buhara’da okuduğu dönemde yeni görüşler ortaya attığı için şiddetle eleştirilen Andünnasir Kursavîler, Şehabüddin Mercânîler, Ahmedcan b. Emirhanlar, Musa Carullahlar, Rızaeeddin Fahreddinler, milli şairimiz Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde düşüncelerini muhteşem dizelere döktüğü Abdürreşid İbrahimler, Abdullah Bubiler, İslam dünyasının bilinen ilk hanım kadılarından Muhlise Bubiler, Nakşî geleneğinin son büyük halifelerinden Zeynullah Rasûlîler ve burada sayamayacağımız nice nice isimler. Büyük bir uyanış hareketinin öncüleri. Yetişen bu alimler, bölgede “cedidçilik” denilen oldukça geniş açılımlı bir din anlayışını ortaya koymuşlardır. Başta içtihad ve telfik meselesi olmak üzere, akıl-vahiy ilişkisi, Tatarca (Türkçe) hutbe okunması ve kadın hakları gibi birçok önemli konuda ciddi adımlar atmışlar. Oluşan ilmî ve kültürel ortam sayesinde Tatarlar, bütün Rusya’daki, Orta Asya’daki ve hatta Doğu Türkistan bölgesindeki Türklere dini bilgi ve kültür taşımışlar. Bugün bile bu bölgelerdeki kütüphanelere girildiğinde çoğunlukla Kazan, Ufa, Orenburg ve St. Petersburg baskılı kitaplar görülür. Tatar mollaların ve sufilerin Kazak ve Kırgız steplerine yönelik faaliyetleri sayesinde bu bölgelerde sağlıklı bir dini anlayış yerleşmeye başlamış. Ancak gelinen bu seviye, Bolşevik dönemle birlikte, 1917-1937 yılları arasında, tamamen ortadan kaldırılmış. 1980 sonrası ortaya çıkan durum ise, dini bilgi ve milli kültür açısından adeta 18. asra bir dönüş olmuş. Yani her şey adeta sıfırdan başlamış. Bugün bu kültürün mirasçılarının sadece bir kısmı Tataristan’da yaşıyor. Yaklaşık 2 milyonu. Rusya Federasyonu’nun değişik bölgelerinde ise toplam 7 milyon Müslüman Tatar yaşıyor. Rusya Federasyonu’ndaki toplam Müslüman sayısı ise 20 milyon civarında. Zaten bu yüzden de Rusya Devlet Başkanı Putin, bu yıl Malezya’da toplanan İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında bir konuşma yaparak Rusya’nın da üyeliğini istedi. Bu aslında bir süpriz değil bunu Putin dillendirmeden çok önce Rusya’nın Volga Boyu eyaleti valisi Sergey Kiriyenko ifade etmişti. Kiriyenko, İslam’ın Rusya için bir tehlike değil bir güç olduğunu ve Rusya’nın 11 Eylül’den sonra İslam ile ilgili politikasını gözden geçirmesi gerektiğini defalarca belirtmiştir. Gerçekte ise bu görüşü ilk ortaya atan meşhur Kırımlı aydınımız İsmail Gaspıralı’dır. XX. Asır başında yazdığı makaleler ve kitaplarla bu görüşünü dile getirmiş ancak o dönemde bu fakir tedirginlikle karşılanmıştır. Şimdilerde bu görüşün yeniden hayatiyet kazanması oldukça manidardır. |