NAZIM HIKMET VE NIHAL ATSIZ
Nazim Hikmet hayati, dünyayi ve insanlari seviyordu.Türlü hapis, nezaret, sürgün ve gurbetle dolu ömründen kesitler sundugu romanina “Yasamak Güzel Sey Be Kardesim” adini vermesi bosuna degildir. Bir siirinde de oglu “Memed”e söyle seslenir:
"Tohuma, topraga, denize inan,
insana hepsinden önce.
Bulutu, makinayi, kitabi sev,
Insani hepsinden önce.
Kuruyan dalin,
sönen yildizin,
sakat hayvanin
duy kederini,
ama hepsinden önce de insanin.
Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin
Sevindirsin seni karanlik ve aydinlik
Sevindirsin seni dört mevsim
Ama hepsinden önce insan sevindirsin seni."
Türk Milliyetciliginin efsane ismi Hüseyin Nihal ATSIZ’in siir ve yazilari, gözünü kan bürümüs bir ölüm manyaginin mermileri gibidir. ATSIZ, “öldürme” dürtüsüyle kafayi yemis hasta bir adamdir. Insanligin büyük zekalarini terleten ilim, sanat, felsefe gibi meselelere zerre kadar kiymet vermez:
"Anlamayiz hayati felsefeyle, ilimle,
Hayat celik ellerle atilan zar olmali
Rahat yatakta ölmek acep olmaz mi cile?
Kanli sinir boylari bize mezar olmali”
ATSIZ’ a sorarsaniz, edebiyat, resim, mimari gibi üzerine medeniyet insa edilen sütunlar bes para etmez:
"Kalem, firca, mermer nedir? Birer oyuncak!
Saheserler süngülerle yazilir ancak!”
Nazim Hikmet’in siirindeki yasama baglilik, kapitalizmin idealize ettigi bencil ve hazci tutkularin aksine dünyayi güzellestirme ve bütün insanlar icin yasanilir kilma arzusunun bir neticesidir. “Yasamaya Dair “ yazdigi siirlerden birisinde dünyayi ve hayati sevmenin bedeli olarak sorumluluk ve risk almaya davet eder insanlari:
"Yasamayi ciddiye alacaksin
yani, o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin
beyaz gömleginle bir laboratuarda
insanlar icin ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmedigin insanlar icin
hem de hic kimse seni buna zorlamamisken
hem de en güzel, en gercek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.”
ATSIZ’daki "ölmek ve öldürmek" tutkusunun böyle izaha gelir bir yani yoktur. Sapik bir irkcilik gayretiyle dünyayi, gelecegi ve insanligi bir alev deryasinda boguluyor görmekten zerre kadar kaygilanmadigi gibi, bu manzaralari tahayyül etmekten müthis haz alir ve sehvetle tasvir eder:
"Kayalara carpmalidir korkunc türküler!
Dalmalidir gövdelere celik süngüler!
Sert dipcikler ezmelidir nice baslar!
Ecel kusu ayirmali arkadaslari!
En yigitler serilmeli en önce yere!
Kizil kanlar yerde tasip olmali dere!
Ülkü denen nazli gelin erde san ister!
Büyük devlet kurmak icin büyük kan ister!
Damarinda var mi seninin öyle bol kanin?
Türkün kani bir esidir lavli volkanin!”
ATSIZ, kaleminin bütün gücünü hiristiyan aleminin “barbar Türkler” propagandasini delillendirmek istercesine kullanmaktan hic gocunmaz. Onun nazarinda Türk, ata binip kilic kusanan ve vurup kirmadan baska hicbir seye akli ermeyen cengaver bir kavimdir:
"Aclar nasil bir istekle kosarsa asa
Türk eri de öyle gider kanli savasa.
.................................................. ......
Tabiatin yürüyüsü belki yavastir;
Hiz verecek biricik sey ona savastir!”
Kana susamislikta en taninmis fasist liderlere tas cikartir, ve hatta hizini alamayip Musolini’ye “DAVETIYE” yazar:
"Buyursunlar... Bizim icin savas dügündür.;
Din Arab’in, hukuk sizin, harp Türklügündür.”
Samanizm sempatisiyle de meshur Nihal ATSIZ’in yaninda Türkes’in söylemi bile oldukca masum ve insancil kalir.Zengin bir tarih bilgisi, sürükleyici bir üslubu vardir ATSIZ’in. Bir “saman” gibi beynini büyüledigi “mankurtlasmis” yüzbinlerce genc, “aclar nasil kosarsa asa” öylesine bir istekle, agzindan salyalar akarak “Türklük icin” ölmeye ve öldürmeye kosmus, binlercesi telef olmustur. Iste ATSIZ’in bir baska dörtlügü:
"Sen ne kadar güzel seysin ey sanli ölüm!
Bizim bütün talihimiz sende saklidir.
Ey dünyada her yigide nisanli ölüm,
Zevki sende arayanlar elbet haklidir.”
Halbuki egilmeden, bükülmeden, satilmadan mazlum halkimizin sesi olan yüzlerce solcu ve Islamci derginin “siddete tesvik” gerekcesiyle toplatilip kapatildigi; birakin sorumlu müdür ve yazarlarini, okuyucularinin bile iskenceden gecip hapse atildigi ve inim inim inletildigi ülkemizde, bu despot basin yasalariyla ayakta kalan sagci iktidarlar, “siddete tesvikin, kiskirticiligin” daniskasina imza atan Nihal ATSIZ’in kitablarini sokmadik kütübhane birakmamis, gencligin bunlarla zehirlenmesini ve man kurtlasmasini tesvik etmistir.
Türk gencliginin heyecanini “ vatan - millet - bayrak” sloganlariyla sahsi menfaatlerine kanalize etmek ve “acliga, yoksulluga, sömürüye hayir” diyen halkimizi sindirmek isteyenler icin Ülküsü” baslikli yazisinda;
Bu toprak icin,
Bu bayrak icin
Ölelim...
Fakat bilelim...
Diyen bir sairin bile düsüncelerini eksik ve yetersiz bulan Hüseyin Nihal ATSIZ, bu siiri degistirerek söyle söyler:
Bu toprak icin,
Bu bayrak icin
Ölelim
Ne düsünelim, ne de bilelim!
Evet, ne düsünen, ne okuyan, ne üreten, ne sorgulayan; sadece “toprak” ve “bayrak” slogani ekseninde ölüme ayarli, gözü dönmüs bir genclik sürüsü... ATSIZ gibilerin yetistirdigi ve sag iktidarlarin yillardir sirtina basarak yürüdügü “milliyetci kitle” budur.
ATSIZ, bütün ömrünü "Kür Sad, Kül Tegin, Ötüken, Tanri Dagi, Turan” diyerek tüketmis, bir kez olsun gelir dagilimindaki adaletsizligi yazmamis, Türk milletini kirip geciren fukaraliktan bir defacik bile dem vurmamistir. Onun lügatinda “yolsuzluk”, “rüsvet”, “verem ve sitma”, “sömürü”, “Hirosima”, “atom bombasi” gibi kavram ve kelimeler yoktur.
Resmi ideolojinin yapistirdigi “vatan haini” etiketine aldanmayin.Nazim Hikmet Bu memleketi ve insanimizi onlarin hepsinden fazla seviyordu:
"Sen esirligim ve hürriyetimsin,
ciplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin."
Ama Nazim’in sevgisi kuru bir baglilik, kayitsiz sartsiz bir teslimiyet degildir. Sevdigi icin düzeltmeyi ve güzellestirmeyi görev bilir. Sevmek, oldugu gibi kabul etmeyi gerektirmez ve “aslansin-kaplansin” gibi hamasi ninnilerle uyutmak yerine insanimiza kabahat ve sorumluluklarini hatirlatir:
"Koyun gibisin kardesim,
gocuklu celep kaldirinca sopasini
sürüye katiliverirsin hemen
ve adeta magrur, kosarsin salhaneye.
Dünyanin en tuhaf mahlukusun yani,
Hani su derya ice olup
Deryayi bilmeyen baliktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve acsak, yorgunsak, alkan icindeysek eger
Ve hala sarabimizi vermek icin üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
-demege de dilim varmiyor ama-
kabahatin cogu senin, canim kardesim!”
Nazim Hikmet “vatan severlik” maskesiyle bu memleketi babasinin ciftligi gibi sayanlara göz yummadigi ve bunlarla uzlasma noktasi aramadigi icin “vatan haini” damgasi yemis, ATSIZ gibiler ise “Türklügün büyük evladi” olarak nam salmistir.
Eger “vatan ciftliklerinizse, kasalarinizin ve cek defterlerinizin icindekilerse... Ve vatan sose boylarinda gebermekse acliktan, soguktan it gibi titremek ve sitmadan kavrulmaksa yazin ve fabrikalarimizda al kanimizi icmekse ve agalarinizin tirnaklariysa ve polis copuysa, ödeneklerinizse, maaslarinizsa” böyle bir hainligi dünden razidir Nazim Hikmet:
"Vatan, Amerikan üsleri, amerikan bombasi, amerikan donanmasi, topuysa,
vatan kurtulmamaksa kokmus karanligimizdan,
ben vatan hainiyim.
Yazin üc sütun üstüne kapkara haykiran puntolarla:
Nazim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hala.”
* * * * * * * * * * * * * * *
ATSIZ’in Türk tarihinde en begendigi kahraman, “en büyük Türk” dedigi “Kür Sad”dir. “Bozkurtlarin Ölümü” romaniyla bu Göktürk prensini efsanelestirmis, insan üstü bir varlik gibi kutsamistir. Bu romani okumayan ülkücü zor bulunur. Öyle ki, bütün bir milliyetci nesil cocuklarina “Kürsat” adini vermenin ayricaligi ile gururlanmistir.
Aslinda tarihi kaynaklarda “Kür Sad”a dair bilgiler cok sinirlidir. Asil ismi bile bilinmemekte, ne dogum ne de ölüm tarihine ait kesin bir kayit bulunmamaktadir. Onu Homeros’un sahte tanrilari gibi yücelten ve Türk tarihinin unutulmazlari arasina sokan bizzat ATSIZ’in büyüleyici üslubudur.
"Bozkurtlarin Ölümü” romani “621 yilinda bir yaz gecesi” baslar. Ayni zamanda Peygamberimizin hicret tarihi olan bu miladi yil, ATSIZ’in eserinde “Kür Sad”in genclik yillaridir. Peki, Kür Sad’in dogum ve ölüm tarihine dair kesin kayitlar olmadigi halde, ATSIZ, bütün bir ülkücü nesli büyüleyen bu “en büyük Türkün” efsanesini kronolojik tarih itibariyle niye Peygamberimizle ayni zamana denk getiriyor? Cevabini vermeye hacet var mi?
Nazim Hikmet “Mesin Kapli Kitap” Siirinde Kur’an’a ve Peygamberlere saldirir. ATSIZ’da Ötüken dergisinde yayinlanan “Yobazlik Bir Fikir MüstehAsesidir” baslikli makalesinde en igrenc mantik oyunlariyla Kur’an’in Allah kelami oldugunu reddeder ve Islam karsitligini acikca belli eder. Bu yazi “Makaleler 3” adiyla kitablastirilan derlemede aynen mevcuttur.
Siyahla beyaz kadar birbirinin ziddi ve düsmani olan ATSIZ’la Nazim’in birlestigi ve ayni renge büründügü tek nokta Islam düsmanligidir.
FAYDALANDIGIM KAYNAKLAR:
- Nazim Hikmet’in “Yatar Bursa Kalesinde”, “Yeni Siirler”, “Son Siirler” ve “835 Satir...”
- Hüseyin Nihal ATSIZ’in “Yollarin Sonu”, “Türk Ülküsü”, “Makaleler 3” ve “Bozkurtlarin Ölümü...”
|