Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Aktuelles


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #91  
Alt 28.04.2007, 23:28
lokumkiz
 
Beiträge: n/a
Standard Ohhhhhhhhhhhh

Oh olsun Allah nasip etmez iste haha=)
  #92  
Alt 29.04.2007, 01:09
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Wolf degil !

tayyip bir wolf degildir.
Ondan olsa olsa bir numarali SEREFSIZ olur.
  #93  
Alt 02.05.2007, 12:55
Benutzerbild von zillos76
zillos76 zillos76 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard reden wir von dem selben Atatürk

Wo hast du denn das her???
Das ist voll krotesk was du da schreibst, ich habe von einem atatürk gelsen der den Koran zerissen hat u.s.w dann kann ich mir bei besten willen nicht vorstellen, dass er sich für das Freitagsgebet oder peygamberimizin s.a.v sakalina interessiert hat
  #94  
Alt 02.05.2007, 18:08
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard dann bist du falsch informiert!

Önce iyi arastir sonra yorum yap!
Yobazlar Atamiza camur atmakta birebir zaten.
Kendin oku, her millete inanma yoksa rezil olursun toplumda.
  #95  
Alt 03.05.2007, 00:51
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 1

ADAYIMIZ Abdullah Gül siyasette epeyce eski. Onu çok iyi tanımak gerekiyor. Öyle ya, işler ters gitmezse 11. cumhurbaşkanımız olacak. Geçmişte belli zamanlarda bakanlık görevinde bulunmuş, Refahyol döneminde Devlet Bakanı olarak görev yapmıştı.

Türkiye Kalkınma Bankası kendisine bağlıydı.

Abdullah Bey"in emriyle bu bankaya yaptırılan yasadışı harcamaları bankanın Teftiş Kurulu inceledi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında bu yasadışı harcamalara yer verildi.

Paralar kendisinden istendiği halde vermedi. Yani iade etmedi.

Sonuçta, Türkiye Kalkınma Bankası, Abdullah Gül"ü mahkemeye verdi. Hakkında tazminat davası açıldı.

Dava dilekçesinde, Bay Gül"ün kendisi için bankaya yaptırdığı yemek, çiçek, hediyelik eşya, kartvizit gibi harcamaların kendisinden tahsili isteniyordu.

Davaya Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi baktı. Mahkemenin Esas 1999/216, Karar 1999/6l8 sayılı gerekçeli kararında özetle şöyle denildi:

"Davalının (Gül"ün) bankaya yaptırdığı (o günkü değerlerle) 1 milyar 652 milyon liralık harcamanın görevle ilgisi olmayan şahsi harcama niteliğinde olduğu saptanmıştır. Kişisel ilişkileri ile ilgilidir. Görev gereği değildir.

Teftiş Kurulu tarafından tespit edilen bu para davalıdan istenmiştir.

Ancak davalı tarafından ödeme yapılmamıştır.

Bunun üzerine uyuşmazlık çıkmış ve dava açılmıştır.

Açıklanan olgular, harcamalara ilişkin belgeler, uzman bilirkişi raporları ve tüm dosya içeriği ile doğrulanmıştır.

Bu bakımdan davalı (Abdullah Gül) bizzat kendisi ödemekle yükümlüdür.

(Devlete ait olan devlet parası) 1 milyar 652 milyon liranın yüzde 50 yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya (devlete) verilmesine karar verilmiştir."

* * *

Abdullah Gül, hakkında mahkeme tarafından verilen bu karara Yargıtay"da itiraz etti.

Şimdi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından oybirliği ile verilen Esas 2000/6788, Karar 2000/7375 sayılı karara bakalım:

"Dosyadaki yazılarda, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlerde, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, hükmün ONANMASINA ve yazılı onama harcının davalı Abdullah Gül"e yükletilmesine 11 Eylül 2000 günü oybirliği ile karar verildi."

Abdullah Gül, kişisel amaçla kullandığı devlet parasını bu kesinleşmiş yargı kararı sonrasında devlete ödemek zorunda kaldı.

Sevgili okuyucularım, yazımın burasında hemen bir not düşeyim.

Ben bu belgeli olayı bugün ilk kez yazmıyorum.

25 Ekim 2002 tarihli "AKP ve Hukuk" başlıklı yazımda bu olayı sizlere anlatmıştım.

Kendisi o zaman AKP milletvekili adayı olarak 3 Kasım 2002 seçimine girmek üzereydi!

Zaman onun lehine çalıştı! Önce AKP"nin Başbakanı, sonra Erdoğan"ın Dışişleri Bakanı oldu.

Refah Partisi milletvekili kimliği ile Meclis"te yaptığı konuşmalarda AB"ye dümdüz giderdi! Hükümete gelince bir numaralı ABD ve AB savunucusu kesildi. Refah Partisi kimliği ile ve Necmettin hocasının emriyle yaptığı o Meclis konuşmalarını da burada belgelemiştim.

Abdullah Gül şimdi cumhurbaşkanı adayımız.

Tayyip abisi bizlere çelik çomak oynatırken, iki dudağı arasından onun ismi çıkıverdi!

* * *

Türk milleti, geleceğin cumhurbaşkanını elbette ki iyi tanımak zorunda. Her yönü ve her boyutu ile! Bu yazıyı onun için yazdım.

Geçmişte söyledikleri, ağzından Cumhuriyet rejimi ile ilgili olarak çıkan sözler...

Şimdi kalkmış "Ben Cumhuriyet rejimine sözde değil, özde bağlıyım" gibi laflar ederek askerlere ve toplumun büyük kesimine hoş görünmeye çalışıyor.

Önemli olan "aman vakvakları ürkütmeyelim" diye bugün zevahiri kurtarmak için söyledikleri değil, beyninin kıvrımlarına ve genlerine yerleşmiş olan geçmişteki sözleridir.

Sıra onlara da gelecek! Cumhuriyet ilkelerine nasıl bağlı olduğunu (!) burada kendi ağzından yazmayı sürdüreceğim ki, bu zihniyeti herkes iyi tanısın.

Kaynak Hürriyet, Emin Cölasan
  #96  
Alt 03.05.2007, 00:52
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 2

SEVGİLİ okuyucularım, Varan 1 başlıklı yazımda cumhurbaşkanı adayımızın geçmişte yargı kararıyla belgelenen bir yolsuzluk dosyasını açıklamıştım. Bugün size adayımız ABDullah Gül"ü tanıtmayı -hem de kendi ağzından, kendi sözleriyle- sürdürüyorum.

Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen kendi kendinize sorunuz:

Bunları söyleyen biri, Türk devletinin başına geçebilir mi? Cumhurbaşkanı olabilir mi? Devleti, Cumhuriyet rejimini temsil edebilir mi?

Hayır, edemez. Aksi takdirde hem kendisinin, hem de onu o makama getirenlerin başı çok ağrır. "Efendim ben artık değiştim... Cumhuriyet rejimine özde olmasa bile sözde bağlıyım" masalını bile bu saatten sonra hiç kimse yutmaz.

Yol yakınken bu sevdadan ya kendisi vazgeçsin, ya da partisi ve Tayyip abisi vazgeçirsin.

Aşağıda okuyacağınız sözler, adayımız ABDullah Bey"e aittir. Refah Partisi milletvekili kimliğiyle bir seminerde yaptığı konuşmadan özetlenmiştir. Bu konuşması kitap haline getirilip basıldı. (Türkiye"nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği. İş Dünyası Vakfı Yayını.)

Kitaptan özetleyerek alıyorum. Şimdi bu şahsın sözlerini dikkatle, ibretle okuyun:

* * *

"Türkiye"de bir sistem bunalımı var. Halka zorla diretilen, halkına zıt, ona düşman bir sistem. İşte onun içindir ki, bugün senelerdir beraber olduğumuz bazı insanlar ayrılıkçı mücadele içine girmişler. (PKK için söylüyor!) Ülke bütünlüğünü bile tehlikeli duruma getirir hale gelmiş böyle bir sistem..."

"Türkiye"nin resmi ideolojisinin tabii karakterleri bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik. Ama bu milletin halkı bir araya gelip biz devletçi olalım, laik olalım, milliyetçi olalım diye bir karar vermedi. Bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma şeklinde dayatıldı..."

"Uygulamada tam bir diktatörlük. Tam halka zıt bir yönetim. Hálá tabuların olduğu, söylenemez şeyler olduğu, halkın yıldırıldığı Türkiye"de yaşıyoruz."

"(Atatürk için konuşuyor) Türkiye"nin Irak, Libya, Suriye"ye benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı TEK ADAM pozisyonu. Bugün Libya, Irak ve Suriye"ye gidin, tek insanın resimleri vardır her yerde. Tek insanın heykelleri vardır." (Atatürk"ü Saddam, Kaddafi, Hafız Esad gibilerle kıyaslamaya yelteniyor. Ayıptır be!)

"Devrimcilik adı altında yine bir dizi hukuki düzenleme tepeden inme, zorla getirilmiş ve zorla kabul ettirilmiştir." (Harf devrimi, hukuk devrimi, kıyafet devrimi, kadın hakları ve ötekileri kastediyor.)

"Milliyetçilik maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde devam etmiştir. Halbuki içinde bulunduğumuz coğrafyada bütün insanlar İslam"ın potasında barışık yaşamış ve İslam"ın etrafında bütünleşmişti.

Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, "Ne mutlu Türk"üm diyene" lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür. Bu laflar Türkiye"nin geçmişte bütün insanları İslam kardeşliği etrafında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. Bunlar halkın inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir."

"Türkiye"nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden biri de LAİKLİK ilkesidir. Türk milletinin moral değerlerinin ana kaynağı din olacak, İslam olacak, sonra siz bunu potansiyel tehlike olarak göreceksiniz ve bunu uygulamalarla ortaya koyacaksınız."

"Aynı şekilde, dindar olan bir subaya da siz kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, bunu açıkça söylemeden onu saf dışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi, ajan yakalamış gibi onları ayıklıyorsanız, siz o zaman bu ülkenin devamını, bütünlüğünü nasıl temin edersiniz?.."

Ve konuşmasının sonunda baklayı ağzından çıkarıyor:

"Bu açıdan ikinci Cumhuriyet, yeni OSMANLICILIK kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum."

Bu zihniyet ve bu kafada biri Türk devletinin başına geçecek! Anayasa ve Cumhuriyet"in ilkelerine inanmıyor, aşağılıyor, alay ediyor.

Üstelik ikinci Cumhuriyet, Osmanlıcılık gibi ipe sapa gelmez kavramları ağzında geveliyor. Bu Meclis şimdi Cumhurbaşkanı mı seçecek, Osmanlı"ya padişah mı? Bu kafa mı Türk devletinin başına geçirilecek?

Yol yakınken ve Anayasa Mahkemesi kararı henüz belli değilken, bu sevdadan ya kendisi vazgeçsin, ya da birileri vazgeçirsin. Yoksa bu pilav daha çoook su kaldıracak, bu işin sonu biraz zor gelecek!


Hürriyet, Emin Cölasan
  #97  
Alt 03.05.2007, 00:52
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 3

CUMHURBAŞKANI adayımız ABDullah Gül"ü tanımaya devam ediyoruz! Varan-1"de yargı kararıyla kesinleşen yolsuzluk dosyası... Varan-2"de Cumhuriyet rejimiyle ilgili inanılmaz sözleri... Ve bugün sıra Varan-3"te. Belgeyi açıklıyorum.

"Fezleke. TBMM Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığına.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı. Dosya No. Basın Hz. 1998/1160.

Davacı: Kamu Hukuku.

Müşteki: (Şikayet eden) Maliye Bakanlığı-Ankara.

Sanık: Abdullah Gül. Ahmet Hamdi oğlu, Adviye"den olma 1950 doğumlu. Halen Fazilet Partisi Kayseri milletvekili.

Suç: Özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa aykırılık.

Suç tarihi: 1997-1998 yılları arasında muhtelif tarihlerde."

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı imzasıyla Adalet Bakanlığı"na gönderilen suç fezlekesinin başlangıç bölümü aynen böyle.

* * *

Fezlekenin içinde yer alan yargılama sürecine ilişkin sözleri özetliyorum. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi"ne önceki yıllarda çok büyük rakamlara ulaşan Hazine yardımı verilmişti. Parti kapatılınca, yasalar uyarınca, eldeki paranın Hazine"ye devredilmesi gerekiyordu.

Fakat Refah Partisi yöneticileri bu parayı geri vermediler. Trilyonlarca lira iç edildi. Naylon faturalar, hayali faturalar, düzmece belgeler ortaya çıktı! Kayıp paraların nereye gittiği, kimlerin cebine indiği bugün bile belli değil.

Ama işi örgütleyenler belli!

Bu düzmece faturalarda partiye tonlarca sucuk, peynir, çakmak, rozet alındığı iddia ediliyordu!

Ayrıca bir sürü para oyunu yapılmıştı. Milyonlarca dolarlık para, parti defterine bile işlenmemişti.

Yargı bunları belgeledi. Kayıp trilyonlar davasında Necmettin Erbakan 2 yıl 4 ay, 19 sanık 1 yıl 2 ay, 50 sanık bir yıl hapis cezası aldılar. Bu kararlar Yargıtay tarafından onandı ve kesinleşti.

* * *

Bay Gül"le ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanıp TBMM Başkanlığı"na gönderilen fezlekede özetle şöyle deniliyor:

"(Bütün bu olanların) Olay tarihinde partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da parti üst düzey yöneticisi olarak bilgisi dahilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanununa da aykırı davrandığı görüşüne varılmıştır.

Bu nedenle, halen Fazilet Partisi Kayseri milletvekili olan sanık Abdullah Gül"ün eylemine uyan (yasa maddeleri sıralanıyor) maddeler uyarınca soruşturma yapılabilmesi, Anayasanın 83/2 maddesi uyarınca TBMM"nin bu yolda bir karar almasına bağlı olduğundan, TBMM"nin takdirlerine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılabilmesi için işbu Fezleke tarafımdan düzenlendi. 14 Eylül 1999.

Melih Tarı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı."

* * *

ABDullah Gül hakkında fezleke düzenlendi, TBMM Başkanlığı"na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı"na iletildi. Bakanlık bu belgeyi TBMM"ye gönderdi.

Peki sonra ne oldu?

Bay ABDdullah Gül"ün suç dosyası tam sekiz yıldan bu yana TBMM"nin tozlu raflarında, arşivinde bekliyor! Niçin bekliyor?..

Çünkü sözü edilen kişi hiç ara vermeden, her seçimde milletvekili olmayı başardı. Böylece o tarihten beri dokunulmazlık zırhı altında yaşıyor ve suç dosyası işleme konulamıyor.

Yargı önüne çıkıp hesabını vermiyor.

Hürriyet, Emin Cölasan
  #98  
Alt 03.05.2007, 00:53
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 4

CUMHURBAŞKANI adayımız (!) ABDullah Bey, önceki gece TRT’de bazı gazetecilerin sorularını kendince yanıtladı. Bu arada Fikret Bila kendisine benim salı günkü yazımdan da söz ederek bir soru sordu.

Atatürk’ün "Ne Mutlu Türk’üm Diyene" sözü için geçmişte ipe sapa gelmez şeyler söylemişti. Bunu 1 Mayıs günkü yazımda burada "Varan 2. Hayır, Bu Zat Cumhurbaşkanı Olamaz" başlığı ile yazmıştım. (Nitekim olamayacak.) Fikret Bila o sözlerini açıklamasını istedi.

Beyefendi sıkışmıştı. Önce şunu söyledi: "Ben Emin Çölaşan’ın yazılarını hiç okumam." Okur veya okumaz, beni ilgilendirmez. Benim yazılarımı her gün ortalama 2.5 milyon kişi okuyor. Bana yeter.

Peki ne demişti bir seminerde Bay Gül? "Ne mutlu Türk’üm diyene lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür."

Bila orada Ergün Poyraz’ın satış rekorları kıran son kitabından da bir örnek verdi. Bay Gül şöyle diyordu:

"Çukurca’da dağa ’Ne Mutlu Türk’üm Diyene diye yazmışsınız. Maalesef resmi ideoloji, Türk milliyetçiliği şeklinde kendisini ırki taassup (ırkçı yobazlık) olarak tezahür ettirmiştir."

Bay Gül televizyon ekranında zor durumda kalmıştı. Bu sözlerini hemen inkár etti, beni "yalancılıkla" suçlamaya kalkıştı ve böyle bir toplantıya katılmadığını söyledi!

* * *

Bakınız, benim verdiğim örnek "Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği" isimli kitaptadır. (İş Dünyası Vakfı Yayını.) Seminere katılanlar Tunç Bilget, Kamran İnan, Muzaffer Özdağ, Abdullah Gül ve Abdülhaluk Çay.

Ergün Poyraz da kitabında Gül’ün sözlerini hangi kitaptan aldığını bildiriyor:

Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Metiner’in "Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi" isimli kitabı. Gül, şimdi inkára yeltendiği o sözlerini Osman Tunç’un yönettiği, DYP’den Baki Tuğ, DEP’ten Remzi Kartal ve kendisinin katıldığı toplantıda söylüyor. Her iki panel-seminer-toplantıda söylenenler banda alınıyor ve kitap yapılıyor.

Ancak TRT ekranında sıkışan Gül, "Ben o kişilerle öyle bir toplantıya katılmadım" demek zorunda kalıyor. Ne acı değil mi!

Bay Gül’ün yalanladığı olayı dün Baki Tuğ’a sordum. Yanıtı şöyleydi:

"O toplantı Ankara’da Necatibey Caddesi’nde bir yerde, sözü edilen kişilerin katılımıyla aynen yapılmıştır. Yazılanlar doğrudur."

Bir devlet adamı (!) ve cumhurbaşkanlığı adayı (!) düşünün ki, Atatürk’ün "Ne Mutlu Türk’üm Diyene" özdeyişiyle alay ediyor, aşağılıyor, karşı çıkıyor...

Ve gün geliyor, bunlar belgeleniyor. Zorda kalınca sözlerini ve o toplantılara katıldığını kabul etmiyor, inkára yelteniyor, yalanlamaya kalkışıyor! Ne yazık ki mert, dürüst ve yürekli olamıyor. Sözlerinin bile arkasında duramıyor.

Oysa hepsi kitaplara geçti, arşivlere girdi. Kim kimi yalanlıyor? Yakışır mı, ayıp değil mi ABDullah Bey!

* * *

İnkár ettikleri bununla da kalmıyor. Geçmişte İngiliz The Guardian Gazetesi’ne verdiği söyleşide aynen şöyle demişti:

"Bu, Cumhuriyet döneminin sonudur. Laik sistem çökmüştür ve onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz. (This is the end of the Republican period. Secular system has failed and we definitely want to change it.)"

TRT’de bu sözlerini de inkár etmesin mi!

Efendim gazeteci kendisine gelmiş, konuşmuşlar ama bu sözleri söylememiş, sonra da tekzip göndermiş! Hani nerede tekzip? Niçin bunu o zaman açıklamadın? Nitekim o haberi yazan İngiliz muhabir Jonathan Rugman yazdıklarının doğru, bant kaydının kendisinde olduğunu dün açıkladı.

Bir devlet adamı (!) düşünün ki, sıkıştığında geçmişteki bütün sözlerini inkár ediyor. Ayıptır yahu!

Şimdi cumhurbaşkanlığı hülyaları da yattı, bir başka bahara kaldı. ABDullah Gül adına fevkalade üzüldüm!

Geç olsun da güç olmasın. İnşallah bir dahaki sefere! Allah selamet versin, Allah hiç kimseyi bu duruma düşürmesin. Amin.

Hürriyet, Emin Cölasan
  #99  
Alt 03.05.2007, 01:10
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 5

Pardon Abdullah Bey, ne demiştiniz!

SEVGİLİ okuyucularım, şimdi birkaç dakika için her şeyi unutun ve 10 yıl geriye gidin. TBMM Genel Kurul salonunda olduğunuzu düşünün. Günlerden 8 Mart 1995. Kürsüde bir konuşmacı var. Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül.

Türkiye birkaç gün önce AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamış. Meclis"te bu konu tartışılıyor. Abdullah Bey bu konu üzerinde partisinin ve kendisinin değerli görüşlerini dile getirmeye başlıyor.

Ötesini size 8 Mart 1995 tarihli Meclis tutanaklarından, yani kendisinin sözlerinden aynen -ve özetleyerek- veriyorum. Bakalım okuyunca tepkiniz ne olacak! Gülecek misiniz, şaşıracak mısınız, ne yapacaksınız!

‘RP Grubu adına Abdullah Gül (Kayseri): Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Refah Partisi adına görüşlerimizi bildirmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye"nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği çerçeve anlaşması bildiğiniz gibi 6 Mart"ta imzalanmıştır. Cumhuriyet tarihinin en önemli dış anlaşmalarından biridir. Böyle önemli bir anlaşmanın bu şekilde imzalanmasına biz Refah Partisi olarak metot, usul ve esas yönünden karşı olan tek grubuz, tek partiyiz.

Şurada (eliyle göstererek) ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazıyor. Bunun anlamı nedir? Bu kadar önemli bir karar alınırken milletin bu konuda bilgisi olması ve bunu bilmesi gerekir. Şimdi soruyorum:

Türkiye Gümrük Birliği"ne girdi. Daha doğrusu girmedi, bunun ilk anlaşmasını yaptı. Şimdi Türk halkı bu Gümrük Birliği nedir... Hükümet halka gerçekten bilgi vermiş midir, Parlamentoya bilgi vermiş midir? Bu demokratik bir anlayış mıdır? Halka güvenen bir anlayış mıdır?

Şimdi sormak istiyorum. Niçin Türk halkına, bu millete sorma ihtiyacını duymadınız? Bu demokratik bir olay mıdır? Diyorsunuz ki ‘bu olay sadece Avrupa ile dar bir gümrük birliği anlaşması değildir, siyasi ve kültürel mahiyeti olan bir anlaşmadır." Peki bu kadar geniş bir karar alınırken bu halka gidip de sen ne düşünüyorsun diye hiç sormak akıldan geçmemiş midir?"

Şevket Kazan (Kocaeli Refah): Halkı saymıyorlar ki."

Şimdi ben, Abdullah Gül"e aynı soruları sormak istiyorum: Siz bu AB olayına balıklama dalarken, onların kapılarında dolanıp yalvarırken, müzakere tarihi alabilmek uğruna Kıbrıs dahil bir sürü ödün verirken, ülkemizi küçük düşürürken, acaba bunları Türk milletine hiç sordunuz mu?

Gül konuşmasını sürdürüyor: ‘Bu tavır bizim için bilinen bir tavırdır. Bu tavır aslında TEK PARTİ DEVRİNİN tavrıdır. Tek parti devrinde de birçok önemli kararlar alınırken halka hiç sorulmamıştır. Halka güvenilmediği için hálá o ideoloji, o anlayış devam etmektedir."

Demek ki şimdi kendilerinin AKP iktidarı döneminde de aynı ‘tek parti anlayışı" devam ettiriliyor. Ama bu kez kendileri tarafından! Tüh tüh, vallahi çok ayıp!

***

Abdullah Gül konuşmasını sürdürüyor. Sözlerine lütfen çok dikkat ediniz. Meclis tutanaklarından aynen veriyorum:

‘Aslında moral açıdan da, demokratik anlayış açısından da hükümet böyle bir konuya imza atamaz. Halka sormadan bu işi yapamaz. (RP sıralarından alkışlar.) Aslında Avrupa Gümrük Birliği"ne Türkiye"nin gayretleriyle girilmedi. Bunu burada açıklıyorum. Bu tamamen ideolojik, tamamen siyasi bir olaydır."

Ve hemen ardından, büyük bombayı şu sözleriyle patlatıyor:

‘TÜRKİYE"NİN AVRUPA BİRLİĞİ"NE GİREMEYECEĞİ KESİNDİR.

BUNU AVRUPALILAR SÖYLEMEKTEDİR.

AVRUPA"NIN ÖNDE GELEN BÜTÜN POLİTİKACILARI SÖYLEMEKTEDİR.

ÇÜNKÜ AVRUPA BİRLİĞİ, BİR HIRİSTİYAN BİRLİĞİDİR.

BUNU BİZ SÖYLEMİYORUZ.

AVRUPA"DA HERKES SÖYLÜYOR, HERKES BİLİYOR."

Bu sözleri o gün Refah Partisi milletvekili kimliği ile Meclis kürsüsünden söyleyen Abdullah Gül"e şimdi sormak gerekiyor:

‘Ne oldu beyefendi, bu 180 derecelik dönüşü şimdi nasıl yaptınız? Geçmişte söylediğiniz bu sözler neydi? Aynı sözlerin arkasında şimdi de duruyor musunuz, yoksa dün dündür, bugün bugündür vaziyeti mi oluştu?

Ya da peşinde koştuğunuz Avrupa Birliği dinini bırakıp Hıristiyan olmaktan vaz mı geçti?

Sevgili okuyucularım, benim yazı yeri bitti ama Abdullah Bey"in ‘incileri" bitmedi!

Hürriyet, Emin Cölasan
  #100  
Alt 03.05.2007, 01:11
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurbaskani adayi abdullah gül 6

Sevgili okuyucularım, dünkü yazımda size Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül"ün 8 Mart 1995 tarihli Meclis konuşmasını tutanaklardan vermiştim.

‘AB bir Hıristiyan kulübüdür, bizi hiçbir zaman almayacaklar" diyordu! (Dünkü yazımı okuma fırsatınız olmadıysa, önce onu okumanızı öneririm.) AB konusunda aynı konuşmasını tutanaklardan -özetle- okumaya devam edelim:

‘Abdullah Gül: Şimdi ben soruyorum. 1963 Ankara anlaşmasına göre 1986 yılından itibaren Türk vatandaşları Avrupa"da serbestçe dolaşamayacak mıydı? Bu hakkı niçin almadınız? Yaptığınız anlaşmalar bu hakkı verdiyse niçin onlar direniyor, ‘hayır, benim çıkarıma değildir" diyor da, siz nasıl oluyor da hálá l963 Ankara anlaşmasından bahsediyorsunuz?" (Şimdi ben kendisine aynı soruyu sorayım: Bu konuda getirilen sürekli kısıtlamayı Brüksel"de siz nasıl kabul ettiniz? Bu hakkı siz niçin almadınız?)

Konuşmasını sürdürüyor, adeta 10 yıl sonra kendi dönemini anlatıyor:

‘Burada her şey tek taraflı olarak gitmektedir. Avrupa"nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir. Fakat Türkiye"nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır.

Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun Türkiye, Avrupa Birliği"ne girecek anlayışıdır. Siz eğer bu zihniyette olursanız, işte o zaman sizi o zenginler köşkünün bahçesindeki bir kulübeye böyle koyarlar işte."

(Ahhh, atalarımız ne güzel söylemiş ‘büyük lokma ye, büyük konuşma" diye! Şimdi o kulübeye kendileri giriyor)... Ve Abdullah Bey sözlerini sürdürüyor:

‘Avrupa Birliği"ne Türkiye"nin alınmayacağı kesin olunca, Türkiye"nin de kendi başına bırakılması Avrupa"nın çıkarına değildir. Çünkü Türkiye"nin önünde büyük bir potansiyel vardır. İşte, Türk Cumhuriyetleri çıkmıştır, İslam ülkeleri vardır. Avrupalı bunu bildiği için Türkiye"yi serbest bırakmak istememiştir. Anlaşmaların hepsi káğıt üzerindedir.

TÜRKİYE"NİN AVRUPA BİRLİĞİ"NE GİRİP DE O BAHSETTİĞİNİZ AVANTAJLARDAN FAYDALANMASI HİKÁYEDİR. BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DA DEĞİLDİR, OLMAYACAKTIR."

(İşte size ‘uzak görüşlü" ve ‘gerçekçi" bir ‘devlet adamının" sözleri! Kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.) Tutanaklara devam ediyorum:

‘Halka sormaktan korkulmuştur. (Refah Partisi sıralarından bravo sesleri, alkışlar.) Demokratikseniz, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bunun için halkın oyuna başvururdunuz. Gidip halka sorardınız."

(Aynen kendilerinin yapmış olduğu gibi! Hani Brüksel öncesinde halkın oyuna başvurdular ya!) Kapı gibi tutanakları okumayı sürdürelim:

‘İngiliz Dışişleri Bakanı gazetelerde yazıyor. Türkiye"yi kendi haline bırakamazdık, başka yönlere sevk edemezdik diyor. Bu adam mı Türkiye sevgisiyle Türkiye"yi biz aldık diye sevinecektir?

Ben şimdi hepinize soruyorum: Sayın diplomatlarımıza soruyorum. Avrupalı diplomatlar serbest dolaşım hakkı için niçin ısrar etmiyorlar da, İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan Büyükelçileri gelip de siz buna girin diye ısrar ediyorlar? Türkiye bunu bile görememiştir.

Avrupa daha büyük tavizleri, KIBRIS TAVİZİ gibi alarak, Türkiye sözüm ona girmiştir.

Medyaya bakarsanız Türkiye"ye zenginlik gelecek, mallar girecek, bir pembe tablo! Tabii ki en çok çıkarı olan grup medya olacaktır. (Refah sıralarından alkışlar.) Çünkü önümüzdeki yıllarda Türkiye"de en gözde (olacak) olan sektör reklam sektörüdür. Türkiye bir tüketim ekonomisine yönelecektir. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler ve televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. Ama ne olacak, siz bunları borçla alacaksınız. TÜRKİYE"Yİ BU NOKTAYA GETİRENLER SUÇLUDUR.

Şimdi neyin savunmasını yapıyorsunuz Allahaşkına? Televizyon programlarındaki müzakerelere (tartışmalara) bakıyorsunuz, oralara çıkarılan herkes resmi yayın organı gibi, herkes pembe bir tablo çiziyor. Niçin bir tane de ilim adamlarından, politikacılardan, bunun farklı yönünü söyleyen çıkmıyor, konuşturulmuyor? Halktan gizleniyor çünkü. Türkiye"de çıkarcılar bunun peşindedir.

(AB"nin peşine takılarak) Türkiye"yi daha da fakirleştireceksiniz. Bu, uzun vadede görülecektir."

Sevgili okuyucularım, Abdullah Gül"ün o günlerde anlattığı, günümüzde ise 180 derece dönüşle sahip çıktığı bu yanlış gidişi günümüzde eleştirenler çok var. Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan birkaç gün önce, eleştiren bu kişileri ‘çatlak ses çıkaranlar" olarak tanımladı! Demek ki o zamandan günümüze köprülerin altından çok sular geçmiş! Muhalefette iken söylediklerini, iktidar olunca ‘çatlak ses" olarak tanımlıyor! Yazık!

Efendim, ömür biter yol bitmez sözü doğrultusunda, benim yazı yeri bitti ama Abdullah Bey"in sözleri bitmedi.

Hürriyet, Emin Cölasan
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu