| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
||||
![]() sanki zavallı kızcağızı ben rencide etmişim gibi yazının içeriünden korktuğu için hemen kırmızıya boyamışi mutlaka gizli tecavüzcülük duygularını destekleyen bir cinsi sapıktır.
Gerçi kim olduğunu hemen yazabilirim ama değmez bu tür kişilikleri önemsemeye. İnsan bir utanır, sıkılır, kendisine veya bir yakınına bunlar yapılsa nasıl hissedecek acaba.??? |
|
||||
![]() ‘Peygamberimiz 1915’te Çanakkale’de savaşmıştı’
Burdur Müftüsü Halil Arık eleştiriler üzerine bu sözleri sarf etmediğini iddia etti BURDUR’da düzenlenen Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılan Burdur Müftüsü Halil Arık, Hz. Muhammed’in Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusunun yanında savaştığını, askere zafere ulaşmada yardımcı olduğunu söyledi. Büyük ekranlardan da vatandaşların konuşmasını dinlediği Müftü Arık, ağlayarak şöyle konuştu: “1915’te kabrini ziyaret eden bir Hindistanlı hacı, Peygamberimizi makamında göremiyor. Olayı yanındakilere anlatıyor. Hindistanlı’ya inanmayan bir görevli o gece rüyasında Peygamberizi görüyor. Hz. Muhammed rüyada, ‘Gördüğü doğrudur, ben makamımda değildim, ben kabrimde değildim. Ben Çanakkale’de var olma, yok olma savaşı veren, yedi düvele aslanlar gibi karşı koyan Türk evlatlarımın yanındaydım, onlara yardım ettim’ diyor.” Ancak daha sonra Mütfü Arık, önce “Bunlar hiçbir şekilde doğru değil” dedi. Arık, konuşmalarının kaydedildiğinin hatırlatılması üzerine ise, “Uzun bir konuşmadan birkaç cümleyi böyle cımbızla çekmişler. Lütfen böyle şeylerle uğraşmayın” diye konuştu. Diriliş’te Özakman şöyle demişti Tarihçi ve yazar Turgut Özakman, Çanakkale Şavaşı’nı anlattığı Diriliş adlı kitabının önsözünde, Çanakkale Zaferi’nde Atatürk’ün başarısını küçültmeye çalışanların Allah, Hz. Muhammet ve erenleri alet etmeye çalıştıklarını yazmıştı. Önsözün bir bölümü şöyle: “Hurafecilik Allah’la yetinmiyor, Çanakkale Savaşı’na Hz. Peygamber’i de katıyor. Hz. Peygamber 1915 yılında, Çanakkale savaşı sırasında türbedarının rüyasına girerek demiş ki ‘Ben şimdi Medine’mde değilim. Çanakkale’deyim. Çok zor durumda olan asker evlatlarımı yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. İnsanın sorası geliyor: Yüce Allah, Hz. Peygamber, erenler ve veliler, iki yüzyıldan beri yenilip duran Osmanlı Devleti’ne ve ordularına neden böyle yardım etmediler?” |
|
||||
![]() Mahkemece sucu sabit görünüp cezasi kesinleene kadar kisiler masumdur diye bir kural var evrensel hukukta bundan haberin yoksa susmayi bilin capulcu suruleri sizi...
Sayet böyle bir alcaklik yaptiysa kim olursa olsun öyle sapiklarin gönüllü cellati olurum Fakat senin gibi beyinsizler karetel medyasi canlarina minnet yargisiz infaz yapmissiniz bile..Cünkü kuyruk aciniz var, gayeniz üzüm yemek degil bagciya salya akitmak Aziz nesin vakfinda olup biten alcakliklari örtbas eden medya hic olsun mahkemenin sonucunu bekleseydi tarafsizligii koruyabilirdi. bu cigirtkanlik komlo kuskularini güclendirmektedir bekleyel görelim hemen agzinizin ps suyunu akitmayin kudus köpekler |
|
||||
![]() Küçük kızın annesiyle de birlikte olmuş
TOLGA ŞARDAN Ankara - BURSA DHA ‘Cinsel istismar’ iddiasıyla tutuklanan Vakit gazetesi yazarı Üzmez’in, 14 yaşındaki mağdure B.Ç.’nin annesiyle de birlikte olduğu öne sürüldü Habere yorum yaz Arkadaşına gönder Sitene ekle Sayfayı yazdır Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in (78) “cinsel istismar” iddiasıyla tutuklanmasına neden olan 14 yaşındaki mağdure B.Ç. ile annesi Livaze Ç.’nin ifadelerinde ilginç ayrıntılar ortaya çıktı. Bursa Asayiş Şube Müdürlüğü’nde ifade veren Livaze Ç., bir dönem babasının patronu olan Üzmez’i Ankara’da müteahhitlik yaptığı yıllardan tanıdığını belirterek şunları söyledi: “Ne kadar önce olduğunu hatırlamıyorum. Bizi yaşadığımız İnegöl’de buldu. Sık sık ziyarete başladı. Durumumuzun kötü olduğunu öğrenince gerek benim, gerek eşim adına yardım maksatlı para yollamaya başladı. Eşim ve kızımla kendisini İstanbul’da ziyaret ettik. Üzmez ile bir kez cinsellik yaşadık. Ancak yaşından dolayı herhangi bir birleşme olmadı.” Önce sarkıntılık yapmış “Üzmez kendi kartı ve şifresini verip para çekmem için yolluyordu. Ancak kızımın benimle birlikte gelmesine müsaade etmiyordu. Bir keresinde kızım, Üzmez’in sarkıntılık yaptığını söyledi. Üzmez’e sorduğumda, kesinlikle böyle bir şeyin olmadığını söylemesi üzerine fazla üstelemedim. Bugün (cuma) Üzmez beni sabah ve öğleden sonra telefonumdan arayarak görüşmek istediğini söyleyince, ben, eşim ve kızım B.Ç. ile birlikte gittik. Beraber yemek yedikten sonra Mudanya’ya gitmek için otogara geldik.” ‘Vicdanen rahatsızım’ “Ben, kızım ve Üzmez otobüse bindik. Ancak eşim yetişemediği için binemedi. Mudanya’ya gelerek Üzmez’in evine gittik. Bir süre oturduktan sonra Üzmez para çekmem için kartını verdi. Ben de kızımı Üzmez ile evde yalnız bırakıp dışarı çıktım. İlk seferinde 300 YTL çektim makbuz almadım, ikinci seferinde 50 YTL çekerek makbuzu aldım.” “Maddi durumum kötü olduğundan, İnegöl’de başka erkeklerle para karşılığı birlikte oldum. Üzmez ile cinsel birliktelik yaşadığımda erkekliğinin uyanmadığını, kızıma bir zarar veremeyeceğini bildiğimden Üzmez’in kızım ile birlikte kalıp kendini tatmin etmesine bir nevi göz yumdum. Bunun sebebi paraya ihtiyacımız olması ve Üzmez’in bize maddi destekte bulunmasıdır. Bu konudan vicdanen rahatsızlık duyuyorum.” Annesi tutuklanan ilköğretim öğrencisi B.Ç. ise ifadesinde özetle şunları anlattı: “Bu kış İstanbul’a gittiğimizde Üzmez para çekmesi için annemi bankaya gönderdi. Annemle gitmek istediğimde Üzmez kalmamı isteyince annem razı oldu. Üzmez nasihatte bulunacağını söyleyip daha önceden de yaşı küçük bir kızla bazı cinsel konular yaşadığını, onu sapıklığın elinden kurtardığını söyledi. (Üzmez’in kendisini fiziksel olarak taciz ettiğini anlatıyor)... Kendimi geri çektim. Annem geldiğinde konuyu anlattım. İstanbul’a daha sonra birkaç kez gittik. Annemi bazen markete yollamak, bazen de para çekmek bahanesiyle bankaya gönderdi. Ben her seferinde annemle gitmek istedim. Ancak Üzmez beni bir şekilde ikna edip kalmamı sağladı. Evde kaldığımızda sarkıntılık etmeye devam etti. Yine karşı koydum. Anneme söylediğimde ‘Sabretmemi, Üzmez’in bize Mudanya’da ev tutacağını, rahata kavuşacağımızı söyleyerek’ ikna etmeye çalıştı. Üzmez’in zaten hasta olduğunu, bana yaptığı cinsel eylemlerine dayanmamı söylüyordu.” “En son bugün (cuma) Üzmez’le birlikte Mudanya’ya geldik. Oturduğumuz esnada annem Üzmez’in kartından para çekmek için bankaya gitti. Benim başım ağrıdığından yatmak için gitmedim. Üzmez beni yatak odasına çağırdı. Ben yanına gidince benim önce alt tarafımı tamamen çıkardı. Kendisi de tamamen alt tarafını çıkardı” diye konuşan B.Ç, Üzmez’in kendisine oral seks yaptığını söyledi. Üzmez’in bir süre sonra tatmin olduğunu kaydeden B.Ç, şunları söyledi: “Banyoya giderek, abdest alıp yattı. Ben de elimi yüzümü yıkadım. Bana ‘Sen evlendikten sonra bu tür cinsel şeyler görmeyeceksin, başkaları çağırdığı zaman gitme, sana kötü bir şey yapmasınlar. Benim yaptıklarım sana örnek olsun, ders olsun’ diyordu. Üzmez ile olan cinsel olaylarımızdan annemin haberi vardı, babamın haberi yoktu.” Basılan evin sahibiydi. Bu arada, Star TV Ana Haber Bülteni’nde yer alan haberde 1996 yılında Aczmendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz’ün 24 yaşındaki Fadime Şahin’le birlikte basıldığı evin sahibinin Vakit yazarı Hüseyin Üzmez olduğu belirtildi. Üzmez özel koğuşa konuldu Devlet korumasına alınan B.Ç.’ye psikolojik destek verilmeye başlandı. Kız yetiştirme yurduna yerleştirilen B.Ç.’nin, eğitimine gerekirse bir süre ara verileceği kaydedildi. Önceki gün Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konulan Üzmez, diğer tutukluların saldırısına uğrayabileceği endişesiyle tek kişilik koğuşa yerleştirildi. |
|
||||
![]() 28 Nisan 2008
Ahmet HAKAN ahmethakan@hurriyet.com.tr Müstahaksınız DÜN büyük bir merak duygusuyla... Zaman’ı, Vakit’i, Bugün’ü, Star’ı, Milli Gazete’yi, Yeni Şafak’ı aldım elime... Merak ettiğim husus şuydu: Bakalım bu gazeteler, "Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanması" olayına nasıl yaklaşmışlar? Başladım incelemeye... Yeni Şafak, bulmakta zorluk çekilen gizlenmiş, minik bir haberle geçiştirmiş... Milli Gazete görmezlikten gelmiş... Zaman ve Star iç sayfalarda küçücük haberlerle "Vakit yazarı" bile demeden vermiş. Bugün’de "tık" yok. Vakit Gazetesi ise "aslanlar gibi" olmasa da biraz mahcup bir edayla yazarını savunmuş... "Hüseyin Bey’e komplo kurdular" diyor Vakit... Ardından da "kartel medyası"nı suçluyor... * * * Kendisini "İslam’ın ve Müslümanların gür sesi / Káfirlerin korkulu rüyası" olarak takdim eden bir gazetenin önemli bir yazarı, 14 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği iddiasıyla gözaltına alınacak, üstelik çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanacak... Ve bu olay memleketin bazı gazetelerinde "haber" bile olmayacak... Olacak şey mi bu? Böyle bir "haber" nasıl olur da görmezlikten gelinir? Zaman, Vakit, Yeni Şafak, Bugün ve Star gazetelerindeki arkadaşlar! Söyleyin lütfen... Böyle bir olayın binde biri "kartel medyası"ndan herhangi birinin başına gelseydi... Ne yapacaktınız? "Mahkeme kararını vermedi... Adam belki de masumdur" falan diyerek susup edebinizle oturacak mıydınız? Karşı tarafın her türlü zaafının üzerine amansızca giden sizler, sizin tarafın korkunç bir zaafına adam gibi tepki göstermeyi ne zaman öğreneceksiniz? Ne zaman kurtulacaksınız bu "İslami getto" yaklaşımından? Ne zaman terk edeceksiniz bu "İslami aşiret" mantığını? Nereye kadar gidecek bu ikiyüzlülük? * * * Peki ya kendisini "Müslümanların gür sesi" olarak konumlandıran Vakit’in yaptığına ne demeli? Yazarları Hüseyin Üzmez çok masum bir hayırsevermiş... Kendisine "komplo" kurulmuş... Kim kurmuş bu komployu? Polisler mi? Belli değil... Peki neden kurmuşlar? Belli değil... Nasıl bir komplo imiş bu? Belli değil... Savcı da mı işin içinde? Tutuklama kararı veren mahkeme de mi komplocu? Belli değil... "14 yaşındaki kıza tecavüz" gibi çok korkunç bir iddianın ağırlığından sıyırtmak için bulmuşlar "komplo" diye bir sihirli sözcük, abanıyorlar... "İslam’a hizmet etsin" diye köşe verdikleri adam, yüz kızartan çok korkunç bir iddiayla karşı karşıya... İstiyorsunuz ki... Hafiften de olsa yüzleri kızarsın, biraz utanç duysunlar, bir küçük özeleştiri gayretine girişsinler, biraz mahcubiyet yaşasınlar... Ne gezer! Değil mi ki memlekette her derde deva "Laik/İslamcı" gerilimi var... O halde taktik hazır: Her şeye inanmaya yatkın taraftar kitlene dönüp, "Ey cemaat! Savaş var! Düşman iş başında! Ergenekon komplo kurdu" falan dersin... Ve böylece yeryüzünün en aşağılık işini yaptığı iddia edilen "aşiret mensubu"nu koruyup kollarsın... * * * Oysa... "Herkes yaptığından sorumludur" cümlesi, "Medeniyet dersine giriş"in ilk cümlesidir... "Çifte standart dünyanın en aşağılık işidir" cümlesi, aynı dersin ikinci cümlesidir... Ve tabii "Başkalarına layık gördüğün muameleyi, kendi aşiretinin üyelerine yapmazsan sana kimse güvenmez" ilkesi ise aynı dersin üçüncü cümlesidir... Eğer bu dersler hakkıyla bellenmezse... İslami kesim dediğimiz bu kesim, "sapık hafız", "tecavüzcü yazar", "üç karılı tüccar" haberleriyle daha çok darbe yiyecektir... |
|
||||
![]() 1- Asra andolsun ki.
2- İnsan mutlak hüsrandadır. 3- Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır./K.K-103 Demek ki yegane kurtuluş yolu imandır. İyi iş yapmaktır, birbirine hakkı tavsiye etmek, sabrı tavsiye etmektir. İMAN NEDİR? Öyle ise iman nedir? Biz burada imam fıkhı tanımı ile tanıtacak değiliz. Sadece imanın karakterinden ve hayattaki değerinden söz edeceğiz. İman, geçici, küçük ve sınırlı olan insan denen bu varlığın ezeli ve ebedi sınırsız temele bağlanmasıdır. Bu kaynağa bağlandığından dolayı yine aynı kaynaktan gelen evrenle ve bu evrene hükmeden temel yasalarla, bu evrende gizli olan güç ve enerji kaynakları ile sağlam bir bağ kurmasıdır. Böylece kendi kişisel, küçük sınırları dışına çıkarak koca evrenin genişliği içine dalması; basit, değersiz gücünün sınırlarını taşarak evrenin bilinmeyen büyük enerji kaynaklarına açılmasıdır. Kısacık ömrünün sınırlarını aşarak Allah"tan başka kimsenin bilmediği uzaklıklara doğru kanatlanmasıdır. |
|
||||
![]() Bu bağlılık, insan denen varlığa bir güç, bir süreklilik ve özgürlük vermesinin yanında, evet bütün bunların yanında, ona kainattan, orada bulunan güzelliklerden ve ruhları kendi ruhuyla karşılıklı sevgi bağları kuran yaratıklardan en güzel şekilde yararlanmasını sağlar. Bu durumda hayat her yerde ve her zaman insanlık için kurulmuş bulunan ilahi bir bayram töreninde dolaşmaya dönüşür. Bu ise, büyük bir mutluluk, eşsiz bir sevinçtir. Bu durumda insan, bir dostuna açıldığı şekilde hayata ve kainata açılır. Onlarla dostluk kurar. Bu gerçekten eşi ve dengi bulunmayan bir kazançtır. Onun yitirilmesi ise gerçekten korkunç bir hüsrandır.
Ayrıca imanın ilkeleri, yüce ve Şerefli insanlığın da ilkeleridir. Tek ilaha kulluk, insanı diğer varlıklara kulluğun basitliğinden kurtarır. Yüceltir onu. Gönlünde tüm kullarla beraber eşit bir seviyede olma bilincini verir ona. Bu nedenle o, kimsenin önünde eğilmez. Herşeye egemen olan tek Allah"tan başka kimseye boyun eğmez. insanın gerçek, özgürlük süreci, insanın vicdanından ve evrendeki olguların gerçekliğine ilişkin düşüncesinden kaynaklanan bir özgürlük sürecidir. Ortalıkta tek kuvvetten başka ve tek ilahtan başka bir şey yoktur. İşte özgürlük hareketi kendiliğinden bu düşünceden doğar. Çünkü bu, mantıklı olan tek çıkış yoludur. Rabbanilik, insanın düşüncelerini, değerlerini, ölçülerini, kriterlerini, yasalarını, kanunlarını ve kendisini Allah"a; evrene ve insana bağlayan, herşeyini kendisinden alacağı kaynağı belirleyen otoritedir. Bu anlayış hayattaki heva, hevesi ve çıkarı reddeder, söküp atar. Onun yerine şeriatı ve adaleti yerleştirir. Mü"minin bilincinde kendi sisteminin değerini yükseltir. Onun bütün cahili düşüncelerden, değerlerden ve kriterlerden kurtulması, yeryüzündeki mevcut bağlardan kaynaklanan değerleri aşıp geçmesi için kendisine destek olur. Onu bu değerlerin üstüne çıkarır. İsterse tek bir fert dahi olsa... Zira o fert cahil iyeye, doğrudan Allah"tan gelen düşüncelerle, değerlerle ve kriterlerle karşı koymaktadır. Dolayısıyla bunlar daha yüce, daha güçlü değerlerdir. Uyulmaya ve saygı duyulmaya daha elverişlidir. , Yaratıcı ile yaratılan arasındaki ilişkinin netlik kazanması, ilahlık makamı ile kulluk makamının bütün yalın gerçekliği ile açıklık kazanması bu fani varlığı sürekli olan gerçeğe bağlar. Hem de hiçbir karmaşıklığa yol açmadan ve yolda hiçbir vasıta kullanmadan. İnsanın kalbine bir aydınlık, ruhuna bir huzur, içine bir güven ve dostluk yerleştirir. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamayı, temelsiz ve uydurma şeylerle, değerlerle kullara üstünlük pozuna girmeyi yok ettiği gibi korkuları, kötülükleri, bunalımları ve kararsızlığı da söküp atar. Allah"ın dilediği yolda sağlıklı bir yer ve istikamet sahibi olmakta bu imanın gereğidir. Bu durumda iyilik, gelip geçici bir arzu, köklü temeli bulunmayan bir duygu ve kopuk bir hadise durumuna düşmez. iyilik bu durumda birtakım etkenlerden kaynaklanır. Bir hedefe doğru yönelir. Allah için birbirine bağlayan bireyler iyilik üzerinde yarışırlar. Böylece Müslüman topluluk, apaçık ve tek hedefi olan ve ayırıcı tek sancağı bulunan bir cemaat halinde ortaya çıkar. Ayrıca peşpeşe gelen ve bu sağlam bağla birbirine bağlanan nesillerde birbirleri ile dayanışma içine girerler. |
|
||||
![]() Yüce Allah"ın insanı onurlu bir şekilde. yarattığına inanmakla insanın kendisine saygısı artar. Bu saygı; onun vicdanında Allah"ın yücelttiği mertebeden aşağılara düşmekte, haya etme duygusunu oluşturur. Bu ise insanın kendisine ilişkin en üstün, en yüce düşüncedir. Çünkü insanın Allah katındaki değerini düşünen ve onu basit bir kaynağa bağlayarak onunla yüceler alemi arasındaki bağı koparan her düşünce, her ekol insanı alçaklığa ve adiliğe çağıran bir düşünce bir ekoldür. isterse bunu olarak ifade etmesin, farketmez.
Bu nedenle dar beyincilik, Freud"çuluk ve Marxçılık beşer fıtratına ve insan yönlendirme mekanizmasına musallat olmuş en çirkin, en adi telkinlerdir. Bunlar insanlığa her türlü sefaletin, pisliğin ve aşağılanmanın beklenen doğal bir şey olduğunu, Hayret edilecek bir şey olmadığını bu nedenle bunların utanmayı gerektirecek bir şey olmadığını açıklamaya çalışmaktadır. Bu anlayış ise insanlığa karşı işlenen bir cinayettir. Bu anlayışı silip süpürmek ve kökünü kazımak gerekmektedir. |
|
||||
![]() Tertemiz duygular; insanın Allah katında onurlu bir yaratık olduğu bilincinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sonra bu duygular, Allah"ın gönüllerde de vicdanlardaki herşeyi gözetlediği ve gizli olan herşeyden haberi olduğu bilincindedir. Freud, Karl Marx ve benzerlerinin telkinleri ile kimliğini kaybetmemişse. Fıtratı bozulmamış olan dürüst bir insan, kendisi gibi bir insanın vicdanının şaibelerine ve bilincinin çirkin taraflarına bakıp görmesinden utanır. Mümin insan yüce Allah"ın kendisinin gözetmesinin ağırlığını vicdanının bütün derinliğinde hisseder. Ona karşı ürperir ve tir tir titrer. Bu da onun duygularını temizleyip arıtır.
Ahlak duygusu; adaletli, merhametli, bağışlayıcı, onurlarını öğretecek, sevimli, yumuşak huylu, kötülükten tiksinen iyiliği seven, göz ucuyla yapılan bakışları ve gönüllerin gizlediklerini dahi bilen bir ilaha inanmanın doğal bir hali ve sonucudur. Bir de irade özgürlüğü ve kapsamlı gözetime dayalı olarak gerçekleşen sorumluluk bilinci de vardır. Bu da müminin vicdanında uyanıklık ve hassasiyetini sağlar. Ağırbaşlılık ve düşünerek iş yapma duyarlılığını kazandırır. Bu sadece bireysel bir sorumluluk değildir. Aynı zamanda sosyal bir sorumluluktur. Bizzat iyiliğin kendisine karşı bir sorumluluk, insanlığın tümüne karşı bir sorumluluktur. Allah"ın huzurunda bir sorumluluk. Mümin, bir hareket yaparken tüm bunları hesaba katar, hisseder. Kendi kendine büyük önem verir. Ayağını atmadan atacağı adımın sonucunu her yönden düşünüp değerlendirir. Çünkü o bu varlık dünyasında değerli olan bir varlıktır ve bu varlık dünyasının düzeninde sorumluluğu olan bir varlıktır. |