Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Aktuelles


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #71  
Alt 02.02.2006, 10:58
Benutzerbild von immertreu
immertreu immertreu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard karikaturen

"Die Welt" veröffentlicht die Karikaturen ebenfalls.
Ihr habt die Möglichkeit, dieser ignoranten Zeitung Eure Meinung zu sagen...stimmt ab!

hier der Link:

<a href="redirect.jsp?url=http://www.welt.de/extra/service/128201.html?vote=1&poll_qid=839670&poll_aid=1&x=26 &y=7" target="_blank">http://www.welt.de/extra/service/128201.html?vote=1&poll_qid=839670&poll_aid=1&x=26 &y=7</a>
  #72  
Alt 13.02.2006, 20:51
Benutzerbild von rebellerisch20
rebellerisch20 rebellerisch20 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ATATÜRK,Ü ANLAMAK

ATATÜRK’Ü ANLAMAK


Yüce önder Atatürk’ün yaptıklarını, ilkelerini ve ülküsünü anlamak için O’nun kişiliğini, niteliklerini tanımamız, ilkelerini doğru yorumlamamız söylev, demeç, bildiri, genelge ve yönergeler gibi yazdıklarını, söylediklerini iyi değerlendirmemiz gerekir. Atatürk biyografisi yazarı, A. Mango “Türkiye’yi anlamak için Atatürk’ü anlamak şarttır” diyor. (1)

Günümüze kadar, Atatürk hakkında, gerek ülkemizde gerekse dış ülkelerde pek çok yayın yapılmasına, üniversitelerimizdeki “Atatürk İlke ve Devrimleri Enstitüleri”nde ve Atatürk Araştırma Merkezi’nde sürekli araştırmalar yapılmasına karşın, ya yapılanların yetersiz kalması, yada gereğince değerlendirilememesi nedeniyle, toplum olarak, hâla Atatürk’ün ilkelerini, Türk Ulusuna çizdiği yolu yeterince anladığımızı söyleyemeyiz.

Atatürk, çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Kuşkusuz, O’nun da kişiliğinin oluşmasında, her insanın olduğu gibi, ailesinin, içinde yetiştiği toplumsal ve kültürel çevresinin, yaşadığı dönemin olaylarının, eğitim ve öğretiminin, okuduğu kitapların etkisi olmuştur. Ayrıca, O, doğuştan gelen üstün bir zekâya ve dehaya sahipti. O, bu niteliklerini, sürekli okuyarak, çalışarak geliştirmesini bilmiş ve böylece, kendine özgü, üstün bir kişilik kazanmıştır.

Orta halli bir ailenin çocuğu olarak, 1881 yılında, Selanik’te doğan Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım, O’nun küçük bir çocukken bile temiz ve güzel giyinmesini sevdiğini, herkesle bir büyük adam edasıyla konuştuğunu, çok zeki, nazik ve sıkılgan bir çocuk olduğunu anlatıyordu. Zaten kendisi de, iyi giyinmesini sevdiğini, Askerî Rüştiye’ye girdiğinde okulun resmî üniformasını giydiği zaman, âdeta kendi öz benliğine kavuştuğunu söylüyordu.(2) Ömrü boyunca da, giyim kuşamı ve davranışlarında halkına daima örnek olmuştur. Yakınlarının anılarından öğrendiğimize göre O, her zaman nazik, hoşgörülü, vefakâr, ince ruhlu bir insandı.

Çanakkale’de “Size ölmeyi emrediyorum” komutunu verebilen, savaş alanlarında binlerce kişiyi gözünü kırpmadan ateşe sürebilen, bu yenilgi tanımayan kumandan, Çanakkale’de ölen düşman askerleri için söyledikleri; “Burada bir dost vatanın toprağındasınız-Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz-Sizler artık bizim evlatlarımız oldunuz” aslında, O’nun ne denli bağışlayıcı, insan sevgisi ile dopdolu olan yüreğinin ne kadar ince duygularla yüklü olduğunu göstermektedir.

Atatürk’ün kişiliğinin oluşmasında, askerî okullarda aldığı eğitim ve öğretimin büyük rolü olmuştur. Bu konuda İsmet İnönü şöyle diyor; “Atatürk’ün askerlik vasıfları hakikaten yüksektir. Ama siyasî vasıflarının da büyük olduğu görülür. Bu ikisi birleşince, Atatürk’ün kişiliği müstesna bir seviyeye çıkmış olur”.(3)

Atatürk’ün çocukluk ve gençlik yılları, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma dönemine rastlar. İlk vatan savunmasını Trablusgarb’ta yapar. Çanakkale’de destanlar yaratır. Fakat, Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşlarındaki yenilgilerden sonra, İmparatorluğun parçalanması önlenemez. Elde bir avuç toprak kalmıştır. Ülke harap, halk fakir ve bezgindir. Fakat O, bütün bu olumsuz koşullar altında dahi, umudunu yitirmemiş, vatanı düşmanlardan kurtarmak amacıyla, Samsun’dan yola çıkarken (19 Mayıs 1919) “Milleti, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek, halkı harekete geçirmiştir. O, halkına, halkta O’na inanmıştır. Bu karşılıklı güvenden, “Kurtuluş Zaferi ve Türkiye Cumhuriyeti” doğmuştur.

Vatanını savunmak için, katıldığı savaşları utkularla taçlandıran bu eşsiz kumandan, “Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe, savaş bir cinayettir” diyerek, insancıl ve barışcıl yönünü gözler önüne sermektedir.

Nitekim, Samsun’dan, “Ya istiklâl, ya ölüm” diye yola çıkan bu büyük liderin, bağımsızlık ve özgürlüğü sağladıktan sonraki parolası; “Yurtta sulh, cihanda sulh” olmuştur. Atatürk’ün vizyonu iyimser ve hümanistti. O, öylesine gerçekçi ve ileri görüşlü idi ki; yapmayı tasarladığı işlerin sonunda kesinlikle başarılı olacağından hiç kuşkusu olmazdı. Örneğin; Erzurum Kongresinde Mahzar Müfit Kansu’ya yazdırdıkları, tek tek gerçekleşmiştir.

Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, kültür milliyetçiliği olarak nitelendirilebilir. Başlıca özellikleri, “Mistik” değil, “Realist”, “Dogmatik” değil, “Rasyonalist”tir. Din ve ırk faktörü, bu milliyetçilik anlayışının dışında kalmıştır. O, ırk birliğini değil, amaç birliğini, bir arada yaşama isteğini temel alan bir ilkeyi ulusuna aşılamak istiyordu. Ulus kavramını da, şöyle tanımlıyordu; Ulus olmanın temel öğesinin, ortak kültür olduğunu savunuyordu. Ömrü boyunca, eğitim-öğretim, tarih, dil ve güzel sanatlar konularıyla yakından ilgilenmesi bu nedenledir. Atatürk, kendisini ulusunun kültür düzeyinin yükseltilmesine adamış bir liderdir.

Atatürk’ü başarıya ulaştıran özelliklerinden bir diğeri de, öğrencilik yıllarından itibaren, yaşamının her döneminde ve her türlü koşullar altında, çeşitli konularda kitaplar okuyarak, sürekli olarak bilgisini arttırmış olmasıdır. O’nun, hangi konularda neler okuduğunu, yakınlarının anılarından, özel kütüphanesinin basılı kataloğundan öğreniyoruz. Görüyoruz ki; tarih kitapları başta geliyor.(4) O, bu engin tarih bilgisinden, siyasal yaşamının çeşitli dönemlerinde büyük ölçüde yararlanmıştır. Atatürk’ün yoğun okuma ve çalışma alanlarından bir diğeri de Türk Dili üzerinedir. Çünkü dil de millî kültürün başlıca öğesi, millî birlik ve beraberliğin koruyucusudur. Devletin yeni hukuk düzeninin kurulması amacıyla, yapılacak reformlarla ilgili hukuk, sosyoloji, ekonomi ve başka alanlarda çeşitli kitaplar okumuştur.

Atatürk, döneminin düşün akımlarını da genel olarak izlemiştir. Kütüphanesinde Auguste Compte, Descartes, Durkheim, J.J. Rousseau gibi düşünürlerin eserlerinin bulunmasından bu konuda da geniş bir bilgiye sahip olduğu anlaşılıyor. O’nun bu yönünü ilk anlayan, kendileriyle Çankaya’da bir görüşme yapan (30 Kasın 1929) tanınmış biyografi yazarı Emil Ludwig’tir. O gazetecilere şöyle demektedir; “Gazi Hazretleri, eylem adamı oldukları kadarda, bir düşünürdürler” (Milliyet 3.12.1929)

Atatürk’ün yüz yılımızın önde gelen kişileri arasında yer almasında, askerî dehası ve devlet adamlığı kişiliği yanı sıra, bir düşün adamı olmasının büyük payı vardır. Yoksa, Atatürk de, sadece vatanını düşmanlardan kurtaran bir baş komutan ve yeni rejimin devlet başkanı olarak tarihteki yerini alırdı. Dünyada bir başka benzeri bulunmayan devrimlerini, bir bütün olarak tasarlayıp, yeri geldikçe, uygulamaya koyması, O’nun bir düşün adamı olduğunun bir göstergesidir. G. Duhamel, Yeni Türkiye adlı kitabında şöyle diyor; “O, dünyada devrimler yapan başka hiçbir liderin el atmaya cesaret edemediği, Yazı ve Dil Devrimlerini de gerçekleştirmiş eşsiz bir liderdir”. (5) İşte O’nu başka liderlerden ayıran, Atatürk’ü Atatürk yapan en özel nitelikleri bunlardır.

Atatürk, çalışma saatlerinin çoğunu kütüphanesinde geçirirdi. Yakınlarının anılarında belirttiklerine göre, bazen kütüphanesine kapanır, geceli gündüzlü saatlerce okurdu. Atatürk, çok ve çabuk okuyan ve okudukları üzerinde düşünen ve okuduklarından yararlanan bir kimseydi. O’nun kitap okumada dikkati çeken bir özelliği de, okuduğu kitabın önemli bulduğu yerlerini, kendine özgü işaretlerle belirlemesi, satır altlarını kırmızı ve mavi kalemlerle çizmesi ve sayfa kenarlarına notlar almasıdır. Fakat, çeşitli tarihlerde, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nden, okumak üzere aldırttığı yüz elli cilt kadar kitabı incelediğimizde, hiç birisinde herhangi bir işaret bulamadık. (6) Bu da, O’nun uygar kişiliğine bir örnektir.

Atatürk, okuduğu kitaplardan edindiği bilgileri ve gözlemlerini kendi seziş yeteneği ile kaynaştırıp, amacı doğrultusunda yararlanırdı. Ayrıca çok yüksek bir muhakeme gücüne sahipti. Aldığı kararlarda, hiç yanılmayışında, bu niteliklerinin önemli rolü olmuştur.

Bugün, Atatürk’ün ilkelerine, devrimlerine ve özellikle yanlış yorumlanan “Lâiklik” ilkesine karşı çıkanlar, O’nu yeterince tanımayanlar ve yaptıklarını iyi anlayamayanlardır.

Cumhuriyetimizin sonsuza kadar yaşamasını istiyorsak, onun yaptıklarını, ilkelerini ve ülküsünü, Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe çok iyi öğretmek zorundayız.

Türk Toplumu, yani bizler, bugünkü yaşam düzeyimizi O’na borçluyuz. Bunu hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
  #73  
Alt 13.02.2006, 21:00
Benutzerbild von rebellerisch20
rebellerisch20 rebellerisch20 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Ahmet Taner Kislali,dan..........

Demokratik Toplumcu Çağrı (*)

Ülkede Durum

1. Toplumumuz Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli bunalımıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Laik demokratik cumhuriyet tehdit altındadır. Bu geçici değil, yapısal bir bunalımdır.

Bunalımla savaşmak durumunda olan devlet kurumlarının çoğu yozlaşmıştır. Devlet yapısındaki hastalıkları gidermek görevindeki siyasal partiler ise tabanlarından ve dolayısıyla toplumdan kopmuşlardır. Partiler demokrasisi liderler demokrasisine, daha doğrusu genel başkanlar diktatörlüğüne dönüşmüştür.

Kitlelerde giderek yaygınlaşan umutsuzluğun nedeni bu çıkmazdır. Ortaya çıkan bu olumsuz tablo içindeki en önemli umut ışığı ise, devletten ve siyasal partilerden kesilen umutlar sonucu, sayıları hızla çoğalan “sivil toplum” örgütleridir.

2. Bugünkü yapısal bunalım, “Atatürk’e evet, Kemalizm’e hayır” diyen bir zihniyetin, toplumumuzun son yarım yüzyılına egemen olmasıyla oluşmuştur.

Devletin ve eğitimin laik yapısı bozulmuştur. Eğitimin paralı hale gelmesiyle, fırsat eşitliği daha da zedelenmiş; toplumsal uçurumlar daha da büyümüştür. Bağımsız yargı ve özerk üniversite gibi, demokrasinin gelişmesini kolaylaştıracak olan kurumlar yozlaştırılmış ve yıpratılmıştır. Korkusuz yaşama özgürlüğü tehdit altındadır.

Toplumumuzun büyük özverileri ile oluşturulan kamu işletmeleri yozlaştırılmış, devlet sırtından yeni zenginler türetmenin aracı olarak kullanılmıştır. Türkiye dünyada gelir dağılımı en bozuk onaltıncı ülke konumuna düşerken; emeğin, gerçek üreticinin ulusal gelirden aldığı pay çok azalmış, sermaye gelirleri sağlıksız boyutlarda artmıştır. Toplumsal dengesizlikleri azaltacak olan planlama ve “sosyal devlet” anlayışı giderek terkedilmiştir. Para “en yüce değer” yapılmış, ahlaki değerler çürümüştür. Bu çarpıklıklara karşı oluşan tepkilerden, şeriatçı akımların yararlanması yolu açılmıştır.

Irkçı-şeriatçı bir ideolojik karışım, giderek devletin önemli kurumlarına egemen kılınmaktadır. Devlet yansızlığını yitirmiş, herkesin devleti olma özelliğinden uzaklaşmıştır. Demokrasinin temelini oluşturan emek-sermaye dengesi yok edilmiştir.



Çözüme Giden Yol


3. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada, çağımızın gerekleri, “demokrasi” ve “hakça toplum” isteklerinin bir arada karşılanmasını zorunlu kılmaktadır. Demokratik toplumcu bu çerçeve, sağlıklı, huzurlu, insan onuruna yakışır bir toplumsal düzenin ön koşulu olmaktadır. Ne demokrasiyi erteleyerek ya da demokrasiden vazgeçerek toplumsal adalete ulaşılabilir; ne de sosyal devlet anlayışı .bir kenara bırakılarak, gerçek, kalıcı ve katılımcı bir demokrasi kurulabilir.



Liberalizmin ve sosyalizmin –tarihsel koşullar içinde oluşan- bu sentezi, ikibinli yıllara damgasını vuracak olan ideolojidir. Amaç, üreten ve hakça paylaşan bir toplum ve o toplumun koşullarına uygun bir sosyal hukuk devletidir.



4. Toplumu yeniden esenliğe çıkarmak ve ülkeyi üçüncü bin yıla hazırlamak için, devleti hastalıklarından arındırmak gerekmektedir. Bir zamanlar kitleleri peşinden sürükleyen birçok ideolojinin çekiciliğini yitirdiği, ırkçı ve şeriatçı eğilimlerin karanlıkları çağrıştırdığı bir ortamda, Kemalizm yeniden güncellik ve çekicilik kazanmıştır.



Kemalizmin laiklik, cumhuriyetçilik ve ulusçuluk ilkeleri, liberalizmden ve Fransız devriminden esinlenmiştir. Halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ise, bir bütün olarak sosyalizm yani toplumculuk çerçevesi oluşturmaktadır. Kemalizm, demokratik toplumculuğun 1920’ler Anadolu’sunun koşullarında oluşan, geri kalmış ülke gereksinmelerini de karşılayan, özgün bir modeldir.



Kemalizm"in İlkeleri



5. Ulusçuluk, ırk ya da din değil, bin yılda oluşmuş bir kültür ortaklığı üzerinde yükselir, etnik “alt kimlik”leri, yurttaşlık bağıyla oluşan ulusal “üst kimliğin” doğal parçaları sayar. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin, ulusun eşit haklara sahip bireyleri olduğu ilkesine dayanır. “Tam bağımsızlığı”, uluslararasında eşitliği ve “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışını savunur.



Devletçilik, özel girişimi “esas” kabul eder, ama toplumun genel yararının gerektirdiği her noktada devleti görevli sayar. Bu çerçeve içinde devlet ne kutsaldır ne de ideolojik bir ögedir. Sadece dengeli, sağlıklı, huzurlu bir topluma ulaşmada etkili ve vazgeçilemeyecek bir araçtır.



Halkçılık emeği yüce değer sayar. Toplumsal ayrıcalıklara ve bir seçkin-halk ikilemine karşıdır. Sosyal adaleti öngörür. Mutlu azınlıkların olduğu yerde, mutsuz çoğunlukların oluşacağına; dolayısıyla da toplumsal kinlerin, haksızlıkların, çatışmaların kaçınılmazlaşacağına ve toplumsal barışın olanaksızlaşacağına inanır.



Devrimcilik, değişen koşullara en çağdaş, en ileri çözümler üretmeyi gerektirir. Getirilmiş olan en ileri çözümlerin bile, zaman içinde, değişen koşulların gerisinde kalarak eskiyebileceği bilincinden kaynaklanır. Gençliği, toplumun en bağımsız, ileriye ve değişime en açık kesimi olarak, sürekli devrimciliğin idealist gücü sayar.



Cumhuriyetçilik, katılımcı, sivil toplumcu bir demokrasi demektir. Kadın haklarından Köy Enstitülerine, toplumu oluşturan en geniş kesimleri etkin ve etkili kılmak için, geçmişte en ileri adımları atmakla yetinmemiştir. Türk Dil ve Tarih Kurumları’ndan, Anadolu Ajansı’na, üretim ve tüketim kooperatiflerinden Türk Eğitim Derneği’ne, hatta özerk bir TRT’nin temellerine kadar, tüm “sivil toplum” tohumlarının, devlet dışında örgütlenmenin temellerini de atmıştır. Halkevlerini, sivil, katılımcı toplumu yaratmanın bir demokratik eğitim aracı olarak kullanmıştır.



Laiklik ise, bir anlamda tüm diğer ilkelerin ön koşuludur. İnançlara saygılı, ama dinin siyasal ya da kişisel çıkarlara alet edilmesine karşıdır. Hem toplumda farklı inançlara sahip kesimlerin barış içinde yan yana yaşamalarının; hem de çağın değişen koşullarının getirdiği sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm arama yolunun açık tutulmasının güvencesini oluşturur.



Kemalizm ne Atatürk’ün bekçiliğidir, ne de 1920 koşullarında yapılmış olanların toplamıdır. Kemalizm “demokratik toplumcu” bir öze sahip, sürekli devrimcilik ilkesine dayalı bir çağdaşlaşma ideolojisidir.



Gündemdeki Önemli Sorunlar



6. Bugün Türkiye’nin gündeminde, özel önem taşıyan ve ideolojik düzeyde tartışılan, net çözümler üretilmesi gereken sorunlar bulunmaktadır. Güneydoğu sorunu, özelleştirme, küreselleşme, kadın sorunları ve çevre kirliliği, bu açıdan önceliğe sahip görünmektedir.



Etnik sorunların çözümü, ulus-devleti yıkmaktan geçmez. Ulusu oluşturan tüm bireylerin eşit hak ve özgürlüklere kavuşturulmasından, bölgeler ve sınıflar arası aşırı dengesizliklerin giderilmesinden ve yerel demokrasi anlayışının güçlendirilmesinden geçer. Farklılığı kurumsallaştırma yönündeki her adım, sadece ülkenin geneline değil, özellikle de Güneydoğu halkına zarar verecektir. Toplumda etnik farklılıkları kurumsallaştıran model, Balkanlarda yerini bir kan gölüne terk etmiştir. Yaşadığımız tarih, benzerlikleri kurumsallaştıran Atatürk’ün haklılığını kanıtlamıştır.



Küreselleşme gerçeğini kabul etmek başkadır, ulusal çıkarları yeni dünya düzenine feda etmek başkadır. Ulusal devlet, yeni dünya düzeni içinde, egemen güçlerin karşısındaki tek engeli oluşturması açısından da önemlidir. Bir nokta gözden uzak tutulmamalıdır. Atatürk dönemi, kapıların dünyaya kapatıldığı değil açıldığı, Türkiye’nin, bölgesi ile ve dünya ile bütünleştiği, eşit uluslar arasındaki bir küreselleşmenin ülkemiz tarafından savunulduğu, çok başarılı ve onurlu bir örnek oluşturmuştur.



Özelleştirme, sadece “sosyal devlet”i değil, aynı zamanda “ulusal devlet”i de yok etmenin bir aracı olarak kullanılmak istenmektedir. Özelleştirmeyi meşru kılabilecek tek neden, “toplumun ortak yararı”dır. Bu ortak yararın da üç olasılığı bulunmaktadır: Zarardan kurtulma, daha ileri bir teknolojiye geçme, ekonomik gücü halka yayma... Eğer zarar eden değil de, kar eden bir kuruluş özelleştirilmek isteniyorsa; daha ileri bir üretim düzeyine geçmek söz konusu değilse; ekonomik güç halka değil de, iç ya da dış bazı odakların eline geçecekse; özelleştirmede “toplumun ortak yararı” bulunduğundan elbette ki söz edilemez.



Toplumun ortak yararının gerektirdiği yerde özelleştirmeye evet diyen Kemalizm, yine ortak yararın gerektirdiği durumlarda, kamulaştırmaya ya da yeni kamu girişimleri oluşturulmasına da evet der.



Çevre sorunlarının çözümünde, temel yaklaşımın ne olması gerektiği bellidir; Tüketim fetişizmi kışkırtılmamalıdır. Dayanıklı en az malzeme ve enerji kullanan tüketim özendirilmelidir. Suyu ve güneş enerjisini evlerde ve işyerlerinde biriktirip yeniden kullanan, çok amaçlı kültür tarımına yönelen, taşıma ve ulaşım mesafelerini en aza indiren çözümler geliştirilmelidir.



Kemalizm’in attığı tohumlarda yeşeren kadın hareketi, çağdışı eğilimlere karşı gelişen toplumsal direnişin, en önemli odak noktalarından birisini oluşturmaktadır. Kadın hareketi, toplumdaki çarpıklık ve eşitsizliklere karşı köktenci bir başkaldırı olarak kalmamaktadır; aynı zamanda, toplum ve insan ilişkilerini A dan Z ye yeniden yapılandıracak bir savaşımın yola çıkış ve dayanak noktası olmaktadır.



Sonuç



7. Türkiye’nin bugünkü çıkmazında, işçisiz bir sol ve solsuz bir demokrasi arayışlarının rolü yadsınamaz. Bu akıl dışı arayışlar, yolsuzluklar ve çözümsüzlüklerle tıkanan ve çürüyen bir siyasal ortam oluşturmuştur. Yadsınamayacak bir gerçek de, solun Kemalizm’i yadsıyan kesimlerinin tükenmişliğidir.



1920’ler Türkiye’sinde çağdaş anlamda bir işçi sınıfı yoktu. Atatürk devrimini, toplumda varolan güçlerle yürütmek zorundaydı. 1970’ler Türkiye’sinde ise, emekçi sınıfların Kemalizm’e kazandırılmasıyla yeni bir umut doğmuştur. Şimdi çağdaşlıktan yana güçleri bir araya getirecek olan öz de, yine aynı çerçevede aranmalıdır.



Demokratik toplumcu düşünceye hem yeni destekler sağlayacak, hem de bu düşüncenin eylemini yenileyerek geliştirecek iki önemli yeni kaynak da, çevreci yeşil ve kadın hareketleridir.



8. Türkiye bugün çok zor bir dönemden geçmektedir. Ama karşı karşıya bulunduğumuz zorluklar, 1920’lerde Anadolu Devrimi’ni gerçekleştirenlerin aşmak zorunda kaldıkları zorlukların karşısında çok küçük kalmaktadır.



Çıkış yolunun ilkeleri bellidir. O ilkeleri paylaşanların demokratik birlikteliği, yozlaşmış yapıların yıkılmasına, devletin ve toplumun yeniden sağlığına kavuşmasına yetecektir.



(*) Bu yazı Sayın Ahmet Taner Kışlalı tarafından kaleme alınmış olup, ÇYDD’nin de temel felsefesini oluşturmaktadır.
  #74  
Alt 15.02.2006, 21:13
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard o.T.

die PKK sind primitive terroristen, die ihre eigenen Frauen zur Arbeit bei der PKK zwingen und als Bomben irgendwo explodieren sollen. Tja ein Kurdistan wird immer nur ein Traum bleiben ...nicht nur die T�wird daf�en...ihr seid zu schwach, zu bl�zu hinterh�ig, undankbar einfach nur betr�che kurdische Terroristen. Apo und ihr geh�in die H�!
  #75  
Alt 19.02.2006, 21:12
istanbulpasa
 
Beiträge: n/a
Standard o.T.

Die PKK ist eine atheistische Terrororganisation. Warum sollen wir verhandeln? gehts noch?
  #76  
Alt 20.02.2006, 17:46
Benutzerbild von faulerwillie
faulerwillie faulerwillie ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Einen schönen Arsch hast Du :-)) o.T.

ohne Text
  #77  
Alt 02.03.2006, 22:00
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard aynen o.T.

ohne Text
  #78  
Alt 02.03.2006, 22:29
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard die deutschen akademiker wandern auch au

ohne Text
  #79  
Alt 02.03.2006, 22:31
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard iste bunu anlamiyorum

neden bu ülkeler varken türkiyenin illede EU diye tutturmasini.Sadece bir adi kaldi EU nun..gerisi havasi gittikce tükeniyor..
  #80  
Alt 03.03.2006, 11:38
Benutzerbild von benekalice
benekalice benekalice ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1.595
Standard Nutznießer

"Die Aufnahme der Türkei in die EU" hat die Europäische Union mittlerweile zu seinem Spielball gemacht und findet immer mehr Gefallen an diesem Spiel. Die stellt lächerliche Bedingungen für die Türkei auf und beobachtet dann amüsiert, wie die TR im Zuge dessen in ihren Hintern kriecht.

Zuletzt hat Deutschland den Film "Kurtlar Vadisi" mit ins Spiel gebracht. Die türkische Regierung müsse eine Stellungnahme dazu abgeben, sonst müssten sie sich das noch mit der EU überlegen.

Wie lächerlich kann man sich denn noch machen... sie Artikel...

<a href="redirect.jsp?url=http://www.heise.de/tp/r4/artikel/22/22153/1.html

Ein" target="_blank">http://www.heise.de/tp/r4/artikel/22/22153/1.html

Ein</a> Auszug aus dem o.g. Artikel:

"...Und der neue kultur- und medienpolitische Sprecher der CDU/CSU-Bundestagsfraktion, Wolfgang Börnsen, sagte: "Filme, die Hass säen, bei Heranwachsenden zur Rache aufrufen, gegen Glaubensgemeinschaften undifferenziert Front machen, die Werte anderer Kulturen herabsetzen und blanke Gewalt predigen, haben im Kino nichts verloren." Als ob seine Definition nicht irgendwie auf etwa die Hälfte aller US-amerikanischen Produktionen genauso gut zuträfe. Der nordrhein-westfälische Jugendminister Armin Laschet (CDU) nannte den Film schließlich jugendgefährdend und "sozial desorientierend". Und Stoibers Mann fürs Grobe, CSU-Generalsekretär Markus Söder, zog erwartbare Verbindungslinien und drohte mit "Konsequenzen" für den EU-Beitritt der Türkei. "...
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu