Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #14441  
Alt 06.04.2005, 01:24
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard :-))))))))))))))))))))))))))))))))))))))

ohne Text
  #14442  
Alt 06.04.2005, 01:31
Benutzerbild von frankenstein
frankenstein frankenstein ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard baska bir düsünce................

Ali Abbas Çınar*

Farabi Felsefesinin Ahmed Yesevi"nin Kültür Kimliğine Etkisi

Ahmed Yesevi’nin onikinci asırda, günümüzde Güney Kazakistan’ın Çimkent iline bağlı Türkistan (Yesi) ilçesinde temellerini attığı ve “hikmet” olarak nitelendirilen şiirleri vasıtasıyla da dile getirdiği tasavvufi görüşler veya Türk halk sufiliğine ait değerler sistemi kısa sürede bütün Orta Asya, Hindistan, Kafkasya’ya Bektaşilik aracılığı ile de Anadolu, Balkanlar[11] ve Mısır olmak üzere geniş bir alana yayılmış, temel bulmuştur. Yesevi’nin görüşlerinin oluşması, olgunlaşması ve kısa bir zamanda, geniş bir alana yayılmasının hikmetleri olmalıdır. Bize göre; bunlardan birincisi içine doğduğu insan kütlesi, onların kültürel yapıları; ikincisi aldığı eğitim ve yetiştiği ortam; üçüncüsü ise yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal yapısı, Yesevi’nin dünya görüşünü belirleyen ana unsurlardır.

Ahmed Yesevi, Orta Asya Türklüğünün merkez yerleşme alanlarından olan Sayram’da (İsficab’da) doğmuş, Buhara’da yetişmiş, Türkistan’da (Yesi’de) vefat etmiştir. En eski tarihlerden beri, bu yerleşim birimlerinin yer aldığı bölge, nüfus itibarıyla, Türklerin yoğun olarak yaşadığı mekan ve kültür kaynağıdır. Bir başka değişle Türkler, bu bölgelerde tarihe ve çağa damgalarını vurmuşlardır. Türkistan’ın da içinde yer aldığı bu havza; sadece hayvancılığa değil, tarıma da uygundur. Yesevi’nin şiirlerinde sık sık değindiği ve hocası olarak kabul ettiği Aslan Baba veya Arslan Bab’ın türbesinin de bulunduğu Otrar (Farab) şehrinde 8. yüzyıla ait büyük sulama kanalları vardır. Bu yıllara ait seramik sanatının yüzlerce örneğine rastlanır. Sulu tarım ve ticaretin varlığı bölgedeki kentleşme, kültür ve eğitimin büyüklüğünü de verir.

Türkistan (Yesi) şehrine çok yakın bir mesafede olan Otrar’da (Farab’da) dokuzuncu yüzyılın sonu ile onuncu yüzyıl ortalarına kadar, dünyaca ünlü Türk filozofu Farabi (870-950)yaşamıştır.[12]

“Farabi felsefeye bilhassa mantık yolu ile girdikten sonra, metafizik üzerinde durmuş ve İslamda, ilk defa olarak, felsefe ile İslam dininin münasebeti ve aralarındaki uyuşamamazlık üzerine düşünmüştür. (...) Bu yönüyle din ile felsefe arasını bulmaya çalışan”3

bir filozof olarak nitelendirilebilir.

Farabi, insanı Tanrı’ya yaklaştırmanın çeşitli yollarının olduğunu düşünür. Ona göre Tanrı; his ve akıl aleminin de ötesindedir. Bunun için insan bu alemlerin de ötesine geçmeli, yükseğe çıkmalıdır. Böylece akil ruh kemale erer hakiki bilgiye ulaşır ve murakabe yoluyla Tanrı ile birleşir ve onda kendini unutur. Buna göre Tanrı’da saf ve mutlak bir akıl ve düşünce mevcuttur. Kişi; Tanrı’ya bu ilkeleri hayata geçirerek yaklaşabilir. Tanrı da kendisine bu şekilde yaklaşan kuluna şefkat eder ve yaklaşır.4

Farabi’nin bu görüşleriyle Ahmed Yesevi’nin görüşlerinin birbirine paralel olduğu hemen anlaşılır. Ahmed Yesevi, pek çok şiirinde kendinden geçtiğini, göklere uçtuğunu, Tanrı katına vardığını, onunda hemhâl olduğunu belirtir.

Öte yandan; Buhara’da doğan, kırk yaşına kadar burada, ömrünün son yıllarına kadar da Hemedan’da yaşayan İbn-i Sina’nın (980-1037) metafizik görüşleriyle Yesevi’nin görüşlerinin kesişme noktalarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Yesevi’nin intisap ettiği söylenen Hemedanlı Yusuf’un (Yusuf-ı Hemedani) da bu kültüre yabancı olmadığı anlaşılıyor. Hemedani ve İbn-i Sina’nın hem neredeyse çağdaş olmaları, hem de uzun süre Buhara ve Hemedan’da yaşamaları; yolları ve ömürleri kesişen bu iki dehânın birbirlerinden, ve görüşlerinden haberdar oldukları sonucunu da düşündürüyor. Buradan hareketle Yesevi’nin bir yanıyla Otranda (Farab) yaşayan mürşidi Aslan Baba’nın manevi yolu aracılığı ile Farabi’nin, diğer yandan Yusuf-ı Hemedani aracılığı ile de İbn-i Sina-nın görüşlerine yabancı olmadığı kanaatindeyiz. Yesevi’nin hikmetleriyle Farabi ve İbn-i Sina’nın felsefi görüşlerindeki paralellik de bizi bu sonucu götürüyor.5

İbn-i Sina ve Farabi’nin “Bir ve Var” olan “mutlak varlık” ve “nefs” ile ilgili görüşleri buna delildir. Yesevi pek çok hikmetinde, “Bir ve var” terimini Farabi gibi yan yana, kalıp ve birbirinden ayrılmaz söz olarak kullanır. Bütün bunlar bir yanıyla tasavvufi görüşlerin felsefe ile bağlarını, diğer yandan pek çok kaynakla birlikte bu kaynaktan da beslenen Yesevi’nin düşünce derinliğini ve beslendiği felsefi kökleri, damarlarını veriyor. Bu konuda bir hikmetinde şöyle diyor:

“Baştan geçtim,candan geçtim, hem imandan

Bir ve var’ım didarını görür müyüm?”6

Yesevi’nin görüşlerini dile getirirken şiir dilini seçmesinin nedenleri vardır. Eski dönemlerde, Türklerde; ağaç beşikten yer beşiğine (beşikten mezara) kadar, günlük hayatın; doğum, kırklama, sünnet, evlenme, düğün, ölüm vb. geçiş dönemlerinde, şiirle söyleşmek hayatın en önemli özelliğiydi.7 Yesevi’nin yaşnamesi, cennet-cehennem değişmeleri bu çerçevede ele alınmış eserlerdir.

Yesevi de Farabi gibi bir yandan henüz İslamiyeti öğrenmemiş, eksik öğrenmiş veya kabul etmemiş göçebe, yarı göçebe veya köylü, bozkır Türklerine İslamiyet’i öğretmek; diğer yandan İslamiyetin bu kitlelere yabancı gelen yapısını yumuşatmak, tasavvufi görüşler ışığında ılımlı hale getirmek düşüncesiyle biçimden çok, özü esas alır. Farabi’nin felsefede geliştirdiği metodu edebiyatta sistemleştirir. Şiirin büyüleyici ve gelenekten gelen çekiciliğini kullanarak, halka bildikleri dilden yaklaşır. Özünde sihirsel olan şiir aracılığı ile bu insanlara tasavvufun inceliklerini öğretme yoluna gider. Bunu yaparken hem beden, hem de ezgiden yararlanır. Söz (şiir), ezgi ve bedenin (sema-oyun) birliği sihirsel ortamı olağanüstü hale getiren durumlardır. Yesevi gelenekte var olan bu yapıyı kullanarak kimliği ve düşüncesini var eder. İslamiyetle birlikte gelen bazı zor kalıpları, Türk halkına göre biçimlendirir. Esasen bozkırda, çoğu göçer halde yaşayan bu insanları kalıplar içerisinde almak mümkün değildi. Farabi, İbn-i Sina gibi filozofların felsefi görüşlerinin de bu kitleler tarafından tam olarak anlaşılması oldukça güçtü. Halkın metafizik veya İslam düşüncesinin açıklamayı amaçlayan fıkıh ve kelam gibi eserleri bütünüyle algılaması, benimsemesi, anlayabilmesi beklenemezdi. Şiir dili, halka ulaşmasının en kolay ve geçerli yoluydu. Kanaatimce Yesevi, bu gerçeği bilerek, özellikle şiir dilini seçti ve düşüncesini yaymak için bu milli geleneği kendini ifade eden yegane yolların başında gördü. Böylece Farabi’nin felsefede sistemleştirdiği ilkeleri şiir dünyasına aldı.

Farabi’nin Tanrı anlayışı, Tanrı-Âlem ilişkisi meselesi, hayır ve şer, Tanrının ispatı, peygamber hakkındaki çok sistematik görüşleri Yesevi’nin de şiirlerinde ele aldığı ana problemler ve konulardır. Farabi’nin, varlıkların ilk Varlıktan (Tanrıdan) sudür ettiği görüşü, daha sonra oluşan Türk Tasavvuf anlayışının nüvesini teşkil etmiştir. Yesevi’nin de bu anlayış ve akımdan ayrı kaldığı, farklı bir yapı çizdiği söylenemez.

Farabi, aklı öne çıkarır,onu kümelere böler. Farabi’ye göre Tanrıdan ilk sudûr eden, kendini ve sudûr olduğu ilk varlığı idrak eden, ilk akıl, kainatın özeti olan insanın mükemmelliğinin ifadesidir.8

Bu sisteme göre her akıl bir öncekine varır, ilk akıl aracılığı ile Tanrıya, ulaşır. Tanrı hem âşık, hem maşuktur. Bu duygularının özü aşka, yani bir’e varır. Bir ise ilk varlık olan Tanrıyı ifade eder. Aynı düşünce tarzını Yesevi’de de görürüz.

Bu konuda şöyle diyor;

Gerçek dertliye kendim ilâç, kendim derman;

Hem âşıkım, hem maşukum, kendim canan;

Rahm edeyim, adım Rahman, zatım Sübhan;

Bir nazarda içlerini safa kıldım9

Yesevi, insanların, Tanrının Rahman ve Sübhan olan yönlerini bilmesi, görmesi ve idrak etmesi için manzumelerin gizemli dünyasını seçer.

Aynı düşünce Farabi’de de vardır. Ona göre;

“İlk Varlıktan gelen, birleştirici ve bağlayıcı bir güce sahip olan sevgi için, insanın önce “İlk Varlık”ı tanıması gerekir (...) Çünkü, Allah hem seven ve hem de sevilendir”10

O, saf hayır, iyilik, O Hakim, Kadir, Cemal, Hikmet ve Kelâm sahibidir. Yesevi’nin deyimiyle hem “can” hem de “canan”dır. Bunların tümü bir’e, bölünmez, cevhere gider. Bu cevher ise Tanrı’yı ifade eder. Tanrı aşkın kendisidir. Yesevi, Farabi ve İbn-i Sinâ’nın bu felsefi anlayışlarını iyi kavramış, Türk kültürünü özümsemiş, yeniden yorumlamıştır. O, insanın “var” olmasının yolunun “aşk” olduğunu ifade eden; insanlığı, erdemi aşkta arar :

“Dertsiz, insan, insan değil, bunu anla;

Aşkız insan hayvan cinsi, bunu dinle;

(...)”11

Gerçek âşık Tanrı ile hemhal olan, dost olan dünya nimetlerine değer vermeyen, ona köle olmayandır:

“Mal ve pula rağbet etmez âşık kişi;

Yol üstünde toprak olur aziz başı

(...)”12

veya

“Aşkı değse, kavurup yandırır canı, teni;

aşkı değse, viran kılar ben fikrini;

aşk olmasa, tanımak olmaz, Mevlâm seni;

her ne kılsan, âşık kıl sen Perverdigar”13

Yesevi’nin bu aşkı, onu yakar kavurur. Ona göre âşık olanların Cehennemden korkmalarına gerek yoktur. Bu aşkla “Fena fiillah”a, Tanrıya ulaşır, kendini yitirir.

Adım, sanım hiç kalmadı, lâlâ oldum;

Allah yandım,diye diye illâ oldum;

Halis olup, muhlis olup fenâ oldum;

Fenâ fii’llâh makamına yükseldim işte14

veya

“Allaha hamd olsun, lutf eyledi nura battım;

Gönül kuşu la-mekâna ulaştı dostlar

(...)”15

Vacip Varlık’ı ve kendisini idrak eden insan, mutluluğu İlk Varlık’a dönüşte buluyor. Bunu hem Farabi’nin, hem de Yesevi’nin görüşlerinden anlıyoruz.

Farabi’ye göre Tanrı sonsuz aşk, cevher ve adalet kaynağıdır. Adaletin özünde ise sevgi vardır. Adalet ve sevginin olduğu yerde kibir yoktur. Yesevi, sık sık nefsini öldürdüğünü ifade eder, bu yolla da Tanrıya ulaşır; “başı toprak, kendi toprak, cismi toprak olur.16

Yeni belge, bilgi ve bulgulara ihtiyaç bulunsa da Yesevi ve Farabi’nin düşünce bakımından birbirlerine yakınlığına dair bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu açıdan bakınca Farabi’yi yalnız felsefenin değil, Türk tasavvufunun ilk öncülerinden biri olarak da saymak mümkündür. Yesevi, Farabi’nin, İbn-i Sinâ’nın görüşlerinden istifade etmiş, bu görüşleri sistemleştirerek Türk tasavvufunun ilk mimarı olmuştur. Yesevi şiirlerini oluştururken, görüşlerini Türk kültürü, İslam anlayışı ve Farabi, İbn-i Sina gibi ünlü Türk filozoflarının düşünceleri üzerinde temellendirmiş; Farabi bu yönüyle Yesevi’de vücut bulmuştur, denilebilir.



--------------------------------------------------------------------------------

[11] F.W. Hasluck, Anadolu ve Balkanlarda Bektaşilik, İstanbul 1996, Anadolu Matbaası, 238 S.

[12] Farabi 870 yılında Otrar (Farab) da doğmuş ve büyümüş Türk soylu bir ailenin çocuğudur. Bağdat, Halep, Şam, Mısır ve kimi kaynaklara göre Harran’da da seyahat etmiştir. Bu kaynakların verdiği bilgiye göre Bağdat’taki mantık hocası Hristiyan bir filozof olan Ebu Bişr Matta bin Yunus’tur. Kaynaklar, onun seyahat ettiği her yere Türk kıyafetleri ile gittiğini belirtmektedir. İbn-i Sina ve İbn-i Rüşt onun manevi öğrencisidirler. Eflatun ve Aristo felsefesini incelemiş, yorumlamış, yeni bir senteze ulaşmıştır. Doğuda hüküm süren “tabiat felsefesi” ni oluşturmuştur. Bkz. “Farabi”, Türk Ansiklopedisi, C.XVI, İstanbul 1968, MEB Yay, s.104-105

3“Farabi”, İslam Ansiklopedisi, C. IV İstanbul 1993, MEB Yay, s.454

4 Türk Ansiklopedisi, C.XVI, İstanbul 1968. MEB Yay., s.104-108. Burada bilmek ve düşünmekten maksat yaratmaktadır.

5 Farabiye göre Vacip Varlık (Tanrı) basittir, karmaşık değildir, cismi, cinsi ve türlü yoktur, saf iyiliktir; birdir, sevgi; seven ve sevilendir. Nefis ise bir cevherdir ve nefis ile beden arasında kesin bağlar vardır. Bkz. Doç. Dr. Necip Taylan, İslâm Düşüncesinde Din Felsefeleri, İstanbul 1994, Marmara Üniv. Yayı, s.112-116.

6 Ahmed-i Yesevi, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, Haz.: Prof.Dr. Kemal Eraslan, Ankara 1993, Kültür Bakanlığı Yay., s.89 Tema bakımından, Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” redifli şiiriyle ayrılık taşıyor.

7 Günümüzde bile Anadolu’nun bazı yörelerinde (Adana, Mersin) ağıt geleneğinin canlı bir şekilde sürdüğü, diğer geçiş törenleriyle ilgili olarak da şiirsel söyleşmenin devam ettiği bilinmektedir.

8 Bu konuda bakınız, Macit Fahri, İslam Felsefi Tarihi, İstanbul 987, S. 97-100

9 Ahmed-i Yesevi, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, Haz: Kemal Eraslan, Ankara 1993, s.129

10 Dr. Bayraktar Bayraklı, Farabi’de Devlet Felsefesi, İstanbul 1983, Doğuş Matbaası, s. 55.

11 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 127.

12 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 129

13 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 155

14 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 57

15 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 81

16 Ahmed-i Yesevi, a.g.e., s. 107



<a href="redirect.jsp?url=http://www.alewiten.com/dusunurler080803.htm#_edn6" target="_blank">http://www.alewiten.com/dusunurler080803.htm#_edn6</a>
  #14443  
Alt 06.04.2005, 01:48
Benutzerbild von berlinfatih
berlinfatih berlinfatih ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Müslümanlar Gercekci, Kafirler Yalanci

Amerikalı müslümanlar, Amerikan vatandaşlarıdır. Anayasa onlara, hristiyanlara verdikleri hakların aynısını verir. Ve bundan dolayı onlar; özgür ve eşit olduklarını zannederler. Peki malum Salı’dan (11 Eylülden) sonra, müslümanlar hâlâ özgürlük içerisinde, düşüncelerini seslendirmeye devam edebilirler mi? Müslüman bir kadın, bir korku hissi olmaksızın, hâlâ İslami giysisi ile dışarı çıkabilir mi? Müslümanlar Afganistan’a karşı yapılan saldırılar ile ilgili duygularını ortaya koyabildiler mi? Onlar nazile duasını okuyabilirler mi?: Ey Rabbim! Amerika ve onlarla işbirliği yapanları (ve yaptıklarını), Sana havale ediyoruz. Onlar minberlerden Ey Allah’ım! Senin kulların olan Mücahidlere yardım et! diyebilirler mi?
Amerika’nın kefaletleri, eşitlikleri ve özgürlükleri tamamen sahte ve yalandır. Onların ideolojisi asla insanları kaynaştıramaz. Bizim dinimize göre, ancak bizim kardeşliğimiz gerçektir ve bunun sütunları tamamlanmıştır. Bizler Kureyş’li bir muhacirin, kendi kafir akrabasını öldürmekle, Allah’a yaklaştığı görmekteyiz. Bir Amerikalı, Amerikan vatandaşı olan bir müslümandan çok, İngiliz vatandaşı olan bir protestana güvenir. Öyleyse, bizim gerçek olan bu kardeşlik bağımız nerede?
  #14444  
Alt 06.04.2005, 02:40
Benutzerbild von 1insanol
1insanol 1insanol ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 391
Standard Merhaba Arkaslar

Ehli kitap ve papalik hakkinda !




Ey iman edenler!Yahudi ve hiristiyanlari dost edinmeyin. Onlar birbirlerininin dostlaridir.Icinizden kim onlari dost edinirse, o da onlardandir.ALLAH zalimlere dogru yolu göstermez!"(Maide, 51)

Kimse bu ayetleri es gecipte Islam`dan önceki ehli kitabi konu alan ayetleri kullanarak ehli kitabi cennetle müjdeleme hakkina sahip degildir!Böyle bir yanlis hem Islam`in ruhuna ters düser, hatta hiyanete kadar varir; hemde Ehli kitabin hakki bulmalarina, son ilahi din olan, Allah katinda tek gecerli Din olan islam`a girmelerine engel teskil eder..

papalik tarihini iyi incelemek gerekir diye düsünüyorum..

incilde yeri olmayan ve isa dan sonra kurulan bu müessese, degisik konum ve icraatta bulunan sahislar tarafindan yönetilmistir.

ilk papa, ´petrus´ tu.

´leo 1´ papaligi monarsi sekline soktu.

´gregor 5´ ilk alman asilli papa.

´gregor 7´ dünya hakimiyetine calsiti. ama sürgünde öldü.

´urban 2´ hacli seferlerini emreden papa oldu..ve ´ac kalindiginda, esir veya ölü müslümanlarin etinin yenilmesinin helal oldugunu´ aciklayan bir kisilige sahipti..milyonlarca müslüman ve hiristiyanin ölümüne sebeb oldu..

´pius 12´ nazi rejimi döneminde, nazizme karsi cikti..binlerce yahudiyi gaz odalarindan kurtardi.

´son papa paul´ ise, dinler arasi dialog konusunda calisma yapti..ve bu dialogun, hiristiyanlarin hakim olmasi icin gerekli oldugunu savundu.

hiristiyan kaderci/teologlarina göre, bundan sonra secilecek olan papa, son papa olacaktir ve daha sonra kiyamet kopacaktir.

bildiginiz gibi, bircok yahudi ve hiristiyan tarikati/cemaati, kiyamet kopacagini tahmin ettikleri vaktin yaklastigina inanirlar ve aralarinda toplu intiharlar uygulayan guruplar da vardir...
  #14445  
Alt 06.04.2005, 07:55
Benutzerbild von cobanim
cobanim cobanim ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ÖYLE DEGIL BÖYLE

Bak kocum alttaki yazi senin:

"Hayir Kuran öyle demiyor

Allaha inanmak Ahiret gününe inanmak ve Salih AMel islemek..... Resüllerin ismi bile gecmiyor...

"Sen bana su an kara Hocalarin lafini saydin.... ich musste ehrlich lachen darüber... cünkü dahlen onlarin etkisi sende sürüyor..... yapacak bir sey yok.. belki ölünceye kadar onlarin etkisinde kalacaksin...... "

Cevabu ise su:
Ne demek Resullerin ismi gecmiyor. Sen ne diyorsun kardesim, sacmaladigindan haberin varmi?
Bak Kuran ne diyor bu olaya, bide ona soralim ne dersin???
Bakara 285- Peygamber, Rabbi"nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah"a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah"ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır." dediler.

Kuran böyle derken, sen nasil Resullerin bile adi gecmez dersin???
Bizler elhamduliillah Hz. Adem den Hz. Muhammed e kadar bütün peygamberleri tasdik ederiz, aralarinda ayrim yapmayiz, Hz. ISA da bunlarin icindedir, o.k mi kocum???

Senin dedigin gibiyse olay, biz o zaman birakalim herseyi, peygamberi, kitabi, islami. Ne ugrasiyoruzki namazla, orucla, zekatla, sadakayla, vs.. Sadece Ahirete inanalim ve salih amel isleyelim.. Iste kocum salih ameli sen anlamamissin. Salih amel bizlere emredilen bütün ibadetleri, iyilikleri,kapsar. Yani salih amel belkide sudur: atomun cekirdegine kadar inersin, incelersin, böylelikle Allah i daha iyi tanimis olursun.. Anliyormusun??? Ilim , ibadet, sadaka, peygamberlere, kitaplara iman, sadaka, muhtaclara yardim.. bunlarin hepsi salih amel.Daha yazacak cok sey var ama, anlayana sivrisinek saz misali..

Ha bide biz burda ne kara hocalara tabiyiz nede MEdya hocalarina. Allah a ve Kuran a tabiyiz. Bak sana KUran cercevesinde cevap verdim. Istersen anlarsin istemezsen sen bilirsin.. Ama gelipde burda teslis inancinin Papasini savunma...
  #14446  
Alt 06.04.2005, 09:08
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard ALLAH RAZI OLSUN 1INSAN

Ben 1 haftadir ayni seyleri yaziyorum ama anlamiyorlar,,, bazi insanlarin beyinleri mühürlenmis oluyor..
  #14447  
Alt 06.04.2005, 09:23
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard PAPANIN CENAZESINE KATILIM ?!!

Mehmet Barlas kösesinde söyle yazmis arkadaslar...

FETHULLAH GÜLEN DE PAPA"NIN CENAZE TÖRENİNE KATILMALIYDI...

Keşke Fethullah Gülen de, Papa’nın cenaze törenine katılabilseydi. Çünkü dinler arası diyaloga kendini adamış bir din adamı olan Gülen, bu amaçla Vatikan’ı ziyaret edip, müteveffa Papa ile görüşmüştü.Daha önce de Türkiye"deki farklı inançların temsilcilerini bir araya getirmek için sürekli çaba harcamıştı.

Papa’nın ölümü ertesinde yapılan ayinler ve yorumlar, ona yöneltilen suikast girişimi dolayısıyla bir Türk’ün adını, yani Mehmet Ali Ağca’yı yine gündeme getirdi. Bu açıdan Katolik dünyasındaki “En ünlü Türk” ne yazık ki Mehmet Ali Ağca.

Belli ki Ağca cenaze törenine katılabilseydi, Başkan Bush’dan bile daha fazla ilgi toplayacaktı dünya medyasında. Önceki gün NewYork’ta, St. Paul Katedrali’ndeki Papa için yapılan ayinde konuşan kardinal, konuşmasının büyük bölümünü “Bir Türk” diye sürekli vurguladığı Mehmet Ali Ağca’nın suikast girişimine ayırdı mesela.

Bu cenazeye Türkiye’den dünya kamuoyunun tanıdığı iki isim katılıyor. Başbakan Erdoğan ve Fener Patriği Bartolomeos… Bu iki isim, hem kültürler arası, hem de dinler arası diyaloga önemli katkılarda bulundu. Başbakan Türkiye ile Avrupa’yı birleştirmeye çalışıyor, Patrik de müteveffa Papa ile birlikte Ortodoks Kilisesi ile Vatikan arasındaki barışmayı gerçekleştiren isim.

Keşke Fethullah Gülen de, Papa’nın cenaze törenine katılabilseydi.

Hristiyan dünyasında 11 Eylül 2001 saldırısından sonra, El Kaide"yi örnek gösterip İslam"ı şiddet kültürü gibi sunanlara karşı en iyi cevap, Fethullah Gülen"in çabaları değil midir?

===============================================

Dilerseniz kisir tartismanlöari birakip burda bu konuyu tartisalim!

Yani CENAZE törenine Basbakan Erdoganin katilmasini ben uygun bulmuyorum. Islami acidan degil :-) LAIKLIK ACISINDAN ve TÜRKIYENIN GELECEGI acisindan :-)

Hani nerde MEDYAMIZ ?

Hani nerde GENELKURMAYIMIZ ?

Hani nerde GIZLI DERIN GÜCLER ?

Neden tepki yok toplumda... Papa bir "DINI CEMAATIN ÖNDERI" idi... Onun cenazesine katilmak LAIKLIGE aykiri degilmi ?

Bence bu gözlükten bakildiginda Tayyip Beyin VATIKAN´daki cenaze törenine gitmesi A N T I L A I K bir uygulama...

Hayirli ola...
  #14448  
Alt 06.04.2005, 09:25
Benutzerbild von frankenstein
frankenstein frankenstein ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard sülonun Mason oldugunuda ............

biliyormuydu acaba?
  #14449  
Alt 06.04.2005, 09:26
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard :-) Halil burda GEYIK yapmis be abim :-)

ohne Text
  #14450  
Alt 06.04.2005, 09:46
ruveyda30
 
Beiträge: n/a
Standard DIN adami hristiyanlardan olunca ses yok

eger islami bir ülkede bir din adami ölmüs olsaydi ve Erdogan gitseydi medya kiyameti koparirdi......

Laiklikligin düsmanligi sadedece islamiyete karsi
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu