| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen ![]() |
![]() |
|
Themen-Optionen
![]() |
Thema durchsuchen
![]() |
#2251
|
|||
|
|||
![]() leute geht mnal auf den link. ankara universitesinden yabanci prof. norman stone türklerin "tanilmamis" tarafini anlatiyor. BRAVO, adama helal olsun
<a href="redirect.jsp?url=http://www.welt.de/data/2004/12/22/378070.html" target="_blank">http://www.welt.de/data/2004/12/22/378070.html</a> |
#2252
|
||||
|
||||
![]() was der türkei gut tut.
hoffe nur das beste für uns... |
#2253
|
||||
|
||||
![]() Hortlaklar! Tarihin kuytuluklarındaki mezarlarından birer ikişer sahneye çıkıyor hortlaklar... Avrupa yolundaki Türkiye"yi ham yapmak için karanlık oyunlarını sergilemeye koyuluyorlar.
Rumlar, Kıbrıs"ı kapıyor. Girit"leşiyor Kıbrıs! Yunanlılar Ege"yi kapatıyor. Kürtler, Güneydoğu"yu koparıyor. Ermeniler, Doğu Anadolu"yu... Pontusçular, Doğu Karadeniz"i... Herkes bir parça götürüyor, Türkiye parçalanıyor ve son Türk devleti tarihe karışıyor. Yani Sevr gerçekleşiyor! Kâbus! Ne mi yapmalı? "Ege barış gölü olmalı!" diyenler, Kıbrıs"ta çözümü savunanlar vatan haini ilan edilecek. Ermenistan"la ilişkilerin normalleşmesini isteyenler, tarihte yaşanan acılara farklı bakılabileceğini söyleyenler vatan haini ilan edilecek. Kürtlerin kimliklerini, kültürel haklarını demokrasinin gereği sayanlar da vatan haini ilan edilecek. Din ve vicdan özgürlüğü konusunda fazla ileri gidenlere gelince, onlar da takiyeci iktidarın işbirlikçisi ilan edilecek. Başka?.. AB"deki kadar demokrasi sağlığa zararlı ilan edilecek, demokratik hukuk devleti konusundaki düzenlemelerden geri dönüş yolu açılacak. Türkiye"yi Avrupa"dan tam tecrit etmek için çevremize yüksek duvarlar örülecek. Hatta, İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş döneminde Enver Hoca"nın Arnavutluk"undaki gibi Türkiye şehirleri de betondan sığınaklarla, korunaklarla donatılacak. Arada bir sirenler çalınınca herkes elinde silahıyla soluğu bu siperlerde alıp düşmana karşı manevra yapmış olacak. Böyle bir dünyada yaşıyorlar. Ne yazık! Sanal bir dünya bu. Gerçek değil. Merak etmeyin, Türkiye"yi kimse ham yapamaz. Bu kadar kolay bir lokma değil Türkiye. Aslında böyle bir sanal dünya kurmanın peşinde olanlar da bu gerçeği bilmiyor değiller. Onların bütün derdi, Türkiye"nin Avrupa yolunu kesmek ve demokratik hukuk devletinin kolunu kanadını kırarak bu ülkeyi başka sulara çekmeye çalışmak... Bunun için sürekli düşman yaratmanın peşindeler. Yıllardır hiç değişmediler. Ne kadar çok düşman yaratırlarsa, seslerinin o kadar çok duyulacağını sandılar. Ama gitgide etkisizleşiyorlar. Marjinalleşiyorlar. Kıytırıklaşıyorlar. Çünkü, vatan hainliği edebiyatıyla, Türkiye ham yapılır edebiyatıyla artık yol alamadıklarını görüyorlar. Tarih kendilerini sollayıp geçti. Farkında değiller. Bu yüzden hâlâ askeri kışkırtmanın oyunlarını kuruyorlar. Bazı emekli komutanları etraflarına toplayıp onlardan vitrin süsü yapmaya çalışıyorlar. Sanki 1960"lar, 1970"ler. Hiç bıkmadılar, usanmadılar. Kaç kez aynı senaryo. Askeri kışkırtmak! Hep hayal kırıklığıyla sonuçlanmış askerci siyaset anlayışı... Oysa artık heyecan bile yaratamıyorlar. Bunu da görmüyorlar. Örneğin askeri kışkırtmak için hâlâ Atatürk"ü tahrif edebiliyorlar. Daha bu yakınlarda biri, "Atatürk hiç Batılılaşma demedi, muasır medeniyet dedi" diye yazmış. Bin yıllık ezberi... Yinelemekten usanmadı. Ne yazık! Atatürk"ün muasır medeniyeti neydi 1920"lerde? Muasır medeniyet derken Avrupa"dan, "Batı"dan başka ne vardı aklında? Medeni Kanunu İsviçre"den, Ticaret Kanunu"nu Almanya"dan, Ceza Kanunu"nu İtalya"dan, idare hukukunu, laiklik ve üniter devlet anlayışını Fransa"dan getirirken nereyi örnek alıyordu? Latin alfabesini, takvimi, şapkayı, giyim kuşamı, müziği Türkiye"ye nereden getirmişti Atatürk? Çok partili demokrasi için yaptığı iki sonuçsuz denemede Sovyetleri mi örnek almıştı? Bütün bunlarda örnek Avrupa değil miydi? Bütün bunlarda örnek Batı değil miydi? Atatürk 1920"lerde çağdaş uygarlık derken, yoksa adını sır olarak gizlediği bir başka gezegeni mi Türkiye için örnek almıştı?.. Geçelim. Avrupa yolu aynı zamanda Atatürk"ün yoludur. 17 Aralık bu bakımdan çok önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye bu yöndeki tarihi yürüyüşünü devam ettirirken, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Araplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar ve Anadolu toprağının bütün renkleri demokrasi potasında kendi kimliklerini koruyarak huzur ve barış içinde yaşayacaklar. Tarihin en büyük, en iddialı barış projesi olan Avrupa Birliği bayrağını yüksekte tutmanın ülkemiz için hayırlı olacağına inanıyorum. h.cemal@milliyet.com.tr |
#2254
|
||||
|
||||
![]() 20-25 yıllık bir çalkantı döneminden geçilse de; Türkiye, 21. yüzyılın ufuklarına doğru yola çıkmış bulunuyor.
Hipnozların yarattığı körlüklerle, mezarlığa dönüşmüş kuşakların vaktiyle nasıl kazıklanmış olduğunu gösteren; eğlenceli, görkemli, harika bir yolculuk... Oligarşik bir saltanatın; "bağımsızlık" şalı altında; adeta gizli, özel bir sömürge bataklığına dönüştürdüğü, kapalı bir kutu olan Türkiye... *** Uzay teknolojisinin yan bir ürünü olan uydu yayınlarının da katkısıyla; Hazine"den geçinenler kesiminin üst takımı tarafından hiç sevilmeyen "saydamlık"ın, kapalı bir kutunun içine doğru burnunu uzatması... *** Yolsuzluklar, soysuzluklar, vurgunlar, rüşvetler, karmanyolalar, salkım saçak ortaya dökülmeye başladıkça... Her türlü rezilliğin kurcalanmasını barikatlayan, 78 yıllık faşist Ceza Yasası"na; ne sivil-asker bürokratların, ne de muhalifi, muvafıkı ile politikacıların niçin hiç karşı çıkmamış olduğu merak edildikçe... Ve merak edildikçe yerel seçimlere katılan aday adayı sayısının neden 5 milyona çıktığı; siyasal parti sayısının da neden 50"yi aştığı... Adeta gizli bir sömürgeye dönüştürülmüş bir bataklıkta; en büyük rantın da, "yönetim saltanatı"nda olduğu, çıkar ortaya... *** Haydi gelin biz şimdiden başlayalım eğlenmeye... Genellikle mesleki bir kişilikten yoksun oldukları için, kimliklerine "mistik bir fanatizmde" koltuk değneği arayan dostları çok şaşırtacak bir gerçek işte; Fatih Sultan Mehmet, Hıristiyan olduğunu açıklamıştı... Türkiye"deki bütün kiliselerin, cümle kapısının iç tarafına asabilecekleri, Fatih"in ünlü mısralarını bir kez daha tekrarlayalım: "Avniya -Fatih"in mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunu Belde zünnarini boynunda çelipayı gören" (Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören) *** Şimdi de gelelim Mehmet Akif"in, Arap dünyasıyla ilgili politik mısralarına: "Türk, Arap"sız yaşamaz; kim ki yaşar der, delidir; Arap"ın Türk ise, hem sağ gözü, hem sağ elidir." Biliyorsunuz, olaylar pek doğrulamıyor Akif"in iddiasını. Ekmek parası için Irak"a giden kamyon şoförlerinden öldürülenlerin sayısı, 80"i aştı... Ya görevli olarak gönderilen gencecik 5 polis... Akif"in mısraları için politik bir yargıda bulunalım: - Onlar geçmişte kaldı... *** İsterseniz tazeliğini sürdüren mısralara da şöyle bir göz atalım: İşte Ziya Paşa"dan; irikıyım makam sahiplerinin yolsuzlukları ve sorumsuzluklarıyla ilgili olarak açılan son davalarda, hukukçu dostların çaktırmadan anımsayacağı mısralar: "Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat Bin türlü teseyyüp (boş verme) bulunur hanelerinde" *** Ve Tevfik Fikret"in volkanik patlayışı: "Bu sofracık efendiler, ki yutulmaya çok hazır Huzurunuzda titriyor -şu milletin hayatıdır Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır (can çekişmekte) Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır Yiyin efendiler yiyin; bu sofra iştahı sizin Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin." Tevfik Fikret, İttihatçı vurgun ve soygunlarına karşı şahlananınca da, ne oldu bilir misiniz? Enver Paşa, takım taklavatını bağırtmaya başladı sokaklarda: "Kopsun seni Fikret diye alkışlayan eller" *** Günümüzün "statüko"dan yana olan, neden "statüko"dan yana oldukları da az çok belli olan tosunları; yolsuzluk, soysuzluk, vurgun, soygun, rüşvetlere karşı, edebiyatımızdaki alevli başkaldırılar için, "onlar geçmişte kaldı" diyemeyeceklerinden, şöyle diyebilirler: - O kadar yolsuzluk başka ülkelerde de oluyor; birkaç çürük elma için, devletin imajını yıpratmayalım arkadaşlar... *** Kendilerini "kadir-i mutlak - kesin bir gücün mutlak sahibi" sanan megalomanlar ise, yozlaşmaya karşı çıkanları da suçlayabilirler: - Bazı hainler, zaten yargının pençesine düşmüş sanıkları bahane ederek, ülkeyi kapkara göstermeye kalkmasınlar; şanlı bir tarihin çocukları olan bu millet, balyoz gibi iner kafalarına sonra... *** Derken efendim, hamaset naracılarının da neleri hapazladığı çıkmaya başladıkça ortalığa... İşte 21. yüzyılın hazırladığı eğlenceler... *** Bir de tabii "bağımsızlık" kavramının kullanım çeşitleri var. Faili meçhul cinayetler, yerinde infazlar, işkenceler türü, "insan haklarını" çiğnemeyle ilgili dış merkezli uyarılara karşı kullanımı ayarlanan "bağımsızlık"... - Burası bağımsız bir ülke, iç işlerimize kimse karışamaz. Böylesi şoven bir formülün içindeki gerçek anlam ise şudur: - Bizler kimsenin karışamayacağı bir ülkenin yöneticileriyiz; yönettiklerimizi ister asar, ister keseriz. Kime ne bizim içeride yaptıklarımızdan?.. Sonra da diplomatik pazarlıklar sonucu, kimsenin haberi bile olmadan birtakım askeri üsler dahi verilebilir bağımsız ülkede; tosunların sırtını sıvazlayan ağabey ülkelere... *** Şimdiye dek kapalı bir kutu olan Türkiye"ye de, saydamlık içeri doğru burnunu uzatmaya başladı... 20-25 yıllık bir çalkantıdan geçilse bile, bir zamanların fanatik körlükleri, politik ihtirasları ve bin bir çeşit hergelelikleri ortaya çıktıkça; harika cümbüşler yaşanacak... Evet, evet; ne mutlu 21. yüzyıllıyım diyene... c.altan@prizma.net.tr |
#2255
|
||||
|
||||
![]() Brüksel"deki 17 Aralık Zirvesi"nin sonuçları kamuoyunu bir süre daha meşgul edecek. Etmeli de...
Zira ülke içi siyasetin yeni zeminini bu karar ve kararın işaret ettiği müzakereler oluşturacak. Sadece özgürlükler alanı, insan hakları uygulamaları, rejimin istikrarlı sivilleşmesi ve demokratikleşmesi değil, aynı zamanda Kıbrıs sorunu ve Ermenistan sorunu gibi dış politik meseleler, tarım, sanayi, sosyal haklar gibi ekonomik ve sosyal politika unsurları da kaçınılmaz olarak bu eksene oturacaktır... Bu gelişmeler elbet "milli egemenlik" tartışmalarını tahrik edecek, zaman zaman sertleştirecek niteliktedir. Ancak "siyaset algısının devletten topluma kayması", siyasi alanın genişlemesi, bu çerçevede bireysel ve toplumsal yaşamın düzenlenmesine ilişkin "tavırların rasyonelleşmesi", bu "rasyonelleşmenin siyasal kültürü demokratikleştirme işlevi görmesi" karşılaşacağımız diğer muhtemel gelişmelerdir. Ayrıca yeni seçmen ittifakları ile toplumsal hareketlerin bu eksen üzerinde şekillenmesi, yeni ve eski siyasi tarzların iyice ayrıştırması, toplum-çevre, siyasi merkez, toplumsal merkez tartışmalarının yön değiştirmesi, bu çerçevede şaşırtıcı olmayacaktır... "Yapısal değişiklikler"i sıkça "konjonktürel durum ve gelişmelerin ürettiği yeni girdi ve dengeler" belirler. Bu gelişme ve girdiler ne denli köklüyse yapısal sonuçları da o denli köklü olur. AB-Türkiye ilişkilerinin son iki yıldır izlediği güzergah, bundan sonra kazanacağı ivme bu tür köklü gelişme ve girdilerden birisidir... Nitekim Kıbrıs sorununa bakışın çoğulculaşması, Ermeni Soykırımı meselesinin kamuoyunun gündemine yavaş yavaş giriyor olması, her iki konuda da "retçi bir tavır"dan "hala savunmacı olsa da anlamaya, çözüm üretmeye yönelen bir dalga"nın ilk ipuçlarının ortaya çıkması, başka bir deyişle tabuların sarsılmaya ve sorgulanmaya başlaması, yeni girdiler, dengeler ve zorunlulukların sonucudur. Burada gözden kaçırılmaması gereken şudur: Bu gelişme, sanıldığı gibi bir dış baskı ya da müdahalenin değil, "global bir etkileşim sisteminin içine girmenin, o sistemin parçası olmanın bir ürünü"dür. Bu etkileşim sistemi yerel meselelerin önüne geçen bir önem ve değer kazandıkça, sadece siyasal açıdan değil toplumsal ve bireysel açıdan da bir kültürel tutum açık tartışma ortamında kendisiyle yüzleşme durumunda kalmakta, kendisiyle yüzleştikçe demokratik açıdan olgunlaşmaktadır... Bu olgunlaşmanın diğer bir belirtisi de etkili bir kamuoyunun doğmaya başlamasıdır. Nitekim 17 Aralık Zirvesi tartışmalarını şekillendiren siyasi kurumlar olmaktan çok basın, sivil örgütler üzerinden kamuoyu olmuştur. Bu olgunlaşma süreci devam ettikçe Türkiye"nin gücü tartışmasız bir biçimde artacaktır. "Sorunlarından ve tarihi bagajlarından toplumun talebi ve yarattığı meşruiyet zeminiyle arınacak bir Türkiye önümüzdeki 50 yıl içinde Avrupa"nın en büyük güçlerinden birisi olmaya adaydır". Etkileşim, kelimenin işaret ettiği gibi, tek yönlü bir mekanizma değildir. Etkileşim sistemlerinde değiştiğiniz kadar değiştirir, değiştirdiğiniz kadar değişirsiniz... Soruna bu açıdan bakılınca AB"nin şu an Türkiye"ye karşı aldığı ve zirve kararına yansıyan kimi "takıntılarını" da mutlaklaştırmamak gerektiği ortadadır Örneğin Türkiye"nin tam üyeliğine yönelik en büyük tehdit olarak görülen, Avusturya ve Fransa"da yapılacağı ilan edilen "referandum"un bu çerçevede etkisi ve anlamı sınırlıdır. Nitekim Chirac"ın 16 Aralık günü yaptığı televizyon konuşmasından sonra Fransa"da yapılan bir kamuoyu araştırması daha şimdiden ilginç sonuçlar vermiş, altı aylık bir süre içinde Fransız toplumunun aldığı anlamlı yola işaret etmiştir. Bu araştırmaya göre Türkiye"nin Chiraç"ın belirttiği şartlarda AB üyesi olmasını destekleyenler yüzde 52"yle çoğunluğu oluşturmuşlardır. Kaldı ki etkileşim sadece AB ve Türkiye arasında devreye girmiyor. Parçalı ve dinamik bir yapı olan AB içinde de harekete geçiyor. Bugün Avrupa temel olarak iki eğilim arasında bölünmüş durumda: Bir yanda AB"nin küçük, kendine yeterli, geleneksel bir yapı içinde kalmasını isteyen muhafazakarlar, diğer yanda genişleyerek devasa bir güç haline gelmesini arzı eden liberaller ve sosyal demokratlar var... İkinci cephe her geçen gün güçlenmekte, Türkiye"yi gelecek projesinin ayrılmaz parçası olarak görmekte ve ilk parçayı etkisi altına almaktadır. Önümüzdeki yol oldukça aydınlık, yeter ki, biz bu yolun hakkını verelim... |
#2256
|
||||
|
||||
![]() Makaleyi bu sabah trende okudum ve su Ispanya benzetmesini biraz abartili bence.
Buna ragmen iyi bir yazi, bunu da söylemek lazim. |
#2257
|
||||
|
||||
![]() Ve "ihr" kim oluyor?
|
#2258
|
||||
|
||||
![]() Evet arkadaslar,
AKP ve RTE 17 araliktan sonra nasil hareket edecek? Ya maske düsecek ve -gercek yüzleri- ortaya cikacak ya da bu yoldan cikmayip resmen orta sag partisi olarak devam edecekler. AKP bundan sonra (eski) ANAP"a ya da (kapatilmis) Refah Partisine mi meyil gösterecek? Siz bu konuda ne düsünüyorsunuz? |
#2259
|
||||
|
||||
![]() Türkleri zerrine kadar sevmeyen Avrupa asla ve asla Türkiyeyi (üye bile olsa) kabul etmeyecektir!!!
Türke Türkten baska dost yoktur! Anlayan anladi anlamayan düsmanina dost olmaya devam eder... |
#2260
|
||||
|
||||
![]() Es kann mir schreiben wer will...
SANA NE?! |