| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#1
|
|||
|
|||
![]() RIDVAN ES-SEYYİD
İslami araştırmaların önemli ayakları 20. yüzyılın ilk yarısında İslam toplumlarında yayılan endişe ve karışıklıkları bir uyanış olarak görmekte ısrar etmişti. Bu uyanış iki şekilde kendini gösterdi. İlki sembolik ve sloganik yapıya sahip dindarlaşma, bireysel, sosyal ve siyasi hayatın İslamlaştırılması özlemi. İkincisi askeri, güvenlik, sömürgeci, kültür ve uygarlık anlamıyla yabancının reddedilmesi. İki şıklı bu eğilim ilk yıllar hâkim oldu. Ardından yenilenme ve reform eğilimi ve projeleriyle mücadele etti. Emperyalizmle mücadele eden, devlet veya bağımsızlık isteyen ulusal oluşumlar kurmaya çabalayan hareketlerin arkasında bu eğilim vardı. Ulus devlet ilk dönemlerinde muteber başarılar elde etti. Bu yüzden askeri ve kültürel elitleri 1950'lerin başında durumu kendi lehlerine çevirdiler, sömürgecilerle iş tutan burjuvaziyi ve dini iktidar çekişmesinde kullanmaları endişesiyle yükselişteki İslamcıları uzaklaştırdılar. Kitleler milliyetçi ve özgürlükçü fikirlere ve bütün umutları gerçekleştirmek isteyen subaylara bağlanmıştı. Ancak ulus devletin askerleri ile İslamcılar arasında bazen kanlı yapı alan çatışmalar, soğuk savaşın ayırımları ve İslam düşüncesindeki dönüşümler, İslamcıları gizli örgütlere dönüştürdü. Geçmişte ehli sünnet'in yaşadığı tarzda hilafetin kaldırılması ve sivil yasalarla meşruiyetin ortadan kalkması ve şeriatın uygulanması adı altında hayata geçirilmesi gerekli eksiksiz İslamî bir rejimin varlığı gibi sert inançlar gelişti. Bu görüşe göre İslami rejim, farklı araçlarla iktidara gelmekle ve din devletini kurma görevini İslamcıların yönettiği siyasi rejime tevdi etmekle gerçekleşir. İçlerinden bazıları daha da ileri gidip işi şeriatı uygulamak ve İslam devleti kurmak için şiddet kullanılabileceğini dillendirmeye kadar götürdü. Bu kimseler 1970'lerden bugüne kadar önce Arap ve İslam dünyasında ve ardından dünyada patlak veren cihatçılardır. Bu dönüşümlerin ehli sünnetin ve İslam'ın birliği üzerinde sonuçları oldu. İslami gelenekte din, cemaat ve toplumdayken partizan İslamcılar dinin kendi örgütlerinin merkezinde olduğunu, şeriata ve meşruiyete dönüşün ancak siyasi rejim eliyle şeriatı uygulayan devletin kurulmasıyla olacağını ifade ettiler. Ehli sünnet İslam'ı içindeki bu büyük bölünmeyi dinin bu aşırı siyasallaşması getirdi. Selefi grupların bu partici köktencilere katılmasıyla iş daha da ciddileşti. Ehli sünnet, 20. yüzyılın ikinci yarısında iki büyük bölünme yaşadı: Müslüman Kardeşler'in bölünmesi ve cihatçıların bölünmesi. Uyanıştan veya ılımlılığa dönüşten çokça bahseden ehli sünnet âlimleri bu ideolojik dönüşümü etkilemekte aciz kaldı. Çünkü bu dönüşümü ideolojik bir değişim olarak değil, şartlar sebebiyle oluşmuş bir aşırılık olarak gördüler. Yetmişlerden itibaren ulus devletin projesini ve meşruiyetini kaybetmesi sonrası cumhuriyet rejimlerine hâkim olan despotluk, cihatçı aşırıları daha da sertleştirdi. O halde bölünenler aynı zamanda iki savaş vermekteler. İlki İslam adına Arap ve İslam hükümetlerine ve halklarına, ikincisi ABD ve dünyaya karşı. Geçen yirmi yıl Arapların tarihindeki en kötü dönemdi. Amerikalılar güç ve diplomasi yoluyla hegemonya kurmak istiyor. İsrailliler askerle hegemonya kurmak dışında bir şey bilmiyor. İranlılar bazen Filistin adı altında bazen de Şiileşmeye destek olma altında ülkelerimizi istila etmek için silahlı mezhepçi örgütler kuruyor. Nasrallah son olarak bize tekfircilerle yani kendilerine cihatçı diyenlerle savaşmak zorunda kaldığını belirtti. Arap bakıyor ve kendisini İslam adına bir başka Arap tarafından öldürülmüş buluyor. Bu katil Arap Nusra Cephesi'nden, Hizbullah, Hamas, Cihat veya El Kaide'den olabiliyor. Dünya disiplinsiz ve hakkında konuşan birileri olmadığı için ‘Sünni terörden' korkuyor. Ne var ki en büyük korku İran'ın yaptıklarına. Zira İran sadece insanları öldürmüyor, ülkeleri ve toplumları da parçalıyor. Cihatçılar, El Kaideciler ve benzerleri Sünni İslam'ın bedenindeki hastalık olup şartlar, dönemler ve istihbaratlar bu hastalığı ekmiştir. Hizbullah ve diğer Şii örgütler de Şii İslam'ın bedenindeki bir hastalık olup onu da velayeti fakih düşüncesi ekmiştir. Batılılar bu durumdan belirli zamanlarda istifade etmektedirler. *BAE gazetesi El İttihad'da (11 Ağustos 2013) yayımlanan makale kısaltılarak tercüme edilmiştir. |
#2
|
|||
|
|||
![]() Islamin siisi, sünnisi, sunusu bunusu olmaz. Islam'in Allah'i bir, kitabi da Kur'an'dir.. Ne azi de fazlasi..
|