Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #7171  
Alt 21.09.2004, 14:30
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Es ist eine Lüge von den Mollas

die auf der suche nach Möglichkeiten sind mehrere Frauen zu ergattern.

Der Koran empfiehlt nur eine einzige Frau, also nur eine einzige....
in besonderen fällen, Z.B in Kriegen, wo die meisten Männer sterben und Frauen im überfluss gibt, besteht die Möglichkeit 4 Frauen zu Heiraten. Das ist eine ausnahme, der fast nie möglich ist und deshalb liegt die Betonung auf 1 Frau.

Der Prophet hatte nachweislich immer eine Frau, nach dem seine erste Frau gestorben war (die sehr viel älter war als er selbst), hat er später nochmal geheiratet.

Der Prophet Mohammed, hatte also immer nur eine einzige Frau...... den 8 oder 9 Frauen würde bedeuten, das er den gesetzen des Kurans wiedersprach.....

er war um die 50 als seine erste Frau starb, glaubst du wirklcih das der Prophet mit 50 geiler wurde.

Das ist eine Lüge von den selbs ernannten Mollas, Hocas un den Hacis...... keine von denen kennt den Kuran und das leben des Propheten richtig.... aber all diese Penner wollen eines..... mehr Frauen, ja was machen wir den da...

Ganz einfach, im Kuran findet man nur eine einzige Frau, was nun... ganz einfach, man sagt der Prophet hatte 9 stück, deshalb dürfen wir es auch, als aller erstes die Mollas natürlich...........

So ist das mein Freund...... diese geschihten haben wir alle zu Hunderten gehört, aber die Wahrheit ist einfacher als man denkt.......

Alles kann man auf den Propheten schieben, den der kann ja nicht mehr reden, da er ja tot ist.......

Grüße
Enis
  #7172  
Alt 21.09.2004, 14:41
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Wer erzählt den so ein scheiß

die Hölle ist ein Ort wo die Menschen auf das Paradies vorbeireitet werden..... wir wissen nur das es dort eine Art Vollzuchtanstallt ist, den mann erst verlassen kann, wenn man seelisch gesäubert ist. Eine Art Knast.

Glaubt du Wirklich, das Allah der die Menscheit liebt und seine Liebe über denen ausshüttet uns im Feuer rösten wird.
Blödsinn, im Kuran wird das Wort Feuer symbolisch benutzt und nicht um uns zu rösten.

Ein Kafir ist der jenige, der Gott und somit die Schöpfung leugnet.

Du kannst den Kuran mit blosem lesen nicht verstehn, solange du die Hintergründe für diese Ayets kennst.......

Weil du der Meinung bist, das du es verstehen könntest, liest du den Kuran einfach Wild drauf los und kapierst es natürlich nicht.... und dann sagst du sowas......

Am besten vergisst du alles, was du so gelernt hast und schaus erstmal ganz Objektiv mal aus dem fenster holst tief Luft und sucht dir einen Religionswissenschaftler zu rate, bevor du ganz den verstand verlierst......

Religion ist ekin Kinderspiel und vor allem nicht der Araber, die ja nachweislich am wenigsten davon verstehen.... da sie ja Ideologisten sind und vor allem der eigenen Ideologie...... was dazu führte das Sie auch einen Propheten erhalten haben..... aber heute brauchen diese noch einen neuen Propheten.....

Salam
Enis
  #7173  
Alt 21.09.2004, 15:46
Benutzerbild von cosmicspirit
cosmicspirit cosmicspirit ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Da hätte ich aber mal ne Frage.

Warum brauchst du für jede Ayet einen Religionwissenschaftler? Wieso wurde es nicht so verfasst das es jeder versteht?
  #7174  
Alt 21.09.2004, 15:53
Benutzerbild von xpancaro
xpancaro xpancaro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ALSANA BETON KEMALIN HATASI

BU SADECE 1 TANESI

Kemalizm ve Kadin!..

Bilindigi gibi 5 Aralik 1934 tarihi, kadinlara siyasi
haklarin verildigi iddia edilen tarihtir. Ancak
kadinlara verildigi iddia edilen bu haklar, kadinlar
tarafindan verilen mücadele ne-ticesinde alinan haklar
olmayip, tepeden inme bir anlayisin neticesinde
Mustafa Kemal tarafindan bagislanan haklardi.
Dolayisiyla, Kemalistler tarafindan, Bati"nin bir çok
ülkesinden önce verilmekle övünülen bu haklar, Sirin
Tekeli"nin de belirttigi gibi konjonktür geregi
verilen ve buna ragmen kontrollü olarak kadinlara
kullandirilan -bazen de kullandirilmayan- türden
haklardi. Çünkü, Kemalizm kurulusundan bu yana,
tepeden inmeci, jakoben bir anlayisin tezahürü olan
tek millet, tek sef, tek devlet esasina dayali,
oportünist, çikarci, pragmatik despot bir anlayisi
temsil eden bir sistemdi. Ve bu nedenle de muhalefete
ve hatta degisik görüslere bile tahammülü olmayan bir
sistem öngörmekteydi. Bu sistem, "tek kisi"nin hakim
oldugu bir sistemdi. Ayrica, bu sistem ayni zamanda,
bu ülke insanlarini bütünüyle sadece "tek kisi"nin
belirledigi hedefe yönlendirmeyi de kendisi için asil
amaç edinmisti. Yani, ülkenin bütün insanlari için bir
tek hedef vardi; o da, o "tek kisi"nin belirledigi
hedefti. Bu hedefin disina çikanlar ya da çikmaga
yeltenenler, ülkeye ihanet suçu ile suçlanmaktan
kurtulamamislardir. Bugün bile bu "tekçi" anlayis
tarafindan belirlenen hedefe muhalif olan kisi ya da
gruplar, ayni anlayisi temsil eden, marjinal kalmis
Kemalistler tarafindan, öyle degerlendirilmiyor mu?
Iste "tek kisi" tarafindan belirlenerek çerçevesi
-adeta- duvarlarla örülen bu anlayis, toplumu tepeden
tirnaga kadar yeniden sekillendirmek için ayni tür
uygulamalara halen bugün de devam etmektedir.
Kisacasi, Osmanli"nin mirasi üzerine kurulan bu yeni
ülkenin, yeni yönetim seklinden, çikarilacak
kanunlara, halkin giyiminden yasanti sekline hatta
yeme içme seklinden, dans etme sekline kadar; bir
taraftan toplumsal düsünce, diger taraftan da
toplumsal yasanti sekli, bu tek"çi anlayis tarafindan
sekillendirilmistir. Dolayisiyla ülkeye çesitli
desiselerle hakim olan bu anlayista; Cumhuriyetin ilan
edilmesine de, kadinlara siyasi haklarin verilmesine
de ve hatta kimlerin hangi bölgelerde milletvekili
olacagina da, tek basina karar veren hep "o" tek kisi
olmustur. Ve o tek kisinin agzindan çikan bir sözle
kimi insanlar ihya olmus, kimi insanlar da
daragaçlarinda sallandirilmistir; ve bu tek kisinin
karari ile bir gecede cumhuriyet ilanina karar
verilmis, partiler kurulmus ve partiler kapatilmistir.
Hatta, "tek kisi" tarafindan alinan bu gibi siyasi
ka-ralarin yaninda, kisiler arasindaki iliskilere de
müdahale edilerek kadinlarin dans etmeleri bile, onun
emri ile olmaktaydi. Nitekim bir defasinda, "...
devlet yüksek yöneticilerinin de çagrili oldugu bir
baloda üniformali subaylarin dansetmediklerini gördü.
Gazi, bunun nedenini sordu. Komutanlardan biri, suçun
her dansa çagriyi geri çeviren kadinlarda oldugunu
söyleyince Mustafa Kemal, yüksek sesle topluluga söyle
seslendi: "Arkadaslar, dünyada subay üniformasi giymis
bir Türk erkeginin dans önerisini geri çevirebilecek
bir kadinin bulunabilecegini düsünemiyorum. Simdi
emrediyorum! Hemen salona dagilin! Ileri Mars! Dans
edin!" emri üzerine, herkesin dans etmeye kalkismasi
da, bu "tek kisi"nin otoritesinin etkisini göstermesi
bakimindan ilginç bir örnektir. Bu tür emirler sadece
dans etmeyle de sinirli kalmiyordu. Nitekim, daha
sonra ki dönemlerde ülkenin öncelikli tehdidi olarak
ilan edilen ve "Komünizm her görüldügü yerde basi
ezilmelidir" sözü mensuplari için söylenen TKP"nin
(Türkiye Komiünist Partisi) kurulmasi ile ilgili ilk
emir de yine Mustafa Kemal tarafindan verilmisti. Buna
gerekçe olarak da, Talat Pasa"ya yazdigi mektupta da
belirtildigi gibi, "gerekirse bolsevizmi de biz
kurariz" seklindeki Mustafa Kemal"in konjonktürel ve
pragmatik anlayisi idi!.. Mustafa Kemal bu güçlü
ülkelerden yana görünme anlayisini, ülke içinde
gücü/hakimiyeti tek basina ele geçirinceye ve ülke
disinda ise himayesine girdigi ülkenin güçlülügü
netlesinceye kadar devam ettirmistir. H. Edip
Adivar"in da belirttigi gibi Mustafa Kemal, gücü ele
geçirdikten sonra, emirlerine itirazsiz uyulmasini ve
kendisine karsi hiçbir elestiri geti-rilmemesini
açikça belirtiyordu. Nitekim, H.E. Adivar ile bir
konusmasinda, "Herkes benim verdigim emri
yapmalidir... Ben hiçbir elestiri, hiçbir fikir
istemiyorum... Yalniz emirlerimin yerine
getirilmesini..." istiyorum seklindeki sözlerinden de
bu durum açikça görülüyordu. Mustafa Kemal, ölünceye
kadar da, bu tavrini devam ettirmis ve iradesine -en
yakin arkadaslari dahil- hiç kimseyi ortak olarak
kabul etmemistir. Buna yeltenenlerin ise, maalesef
politik hayatlari da, sosyal hayatlari da hüsranla
sona ermistir. Kazim Karabekir, Rauf Orbay ve
arkadaslari ile ünlü hatip onbasi Halide Edip
Adivar"in -son dönemde de Ismet Inönü"nün- basina
gelenler, Mustafa Kemal"in bu tavrinin ilginç
örneklerinden sadece birkaç tanesidir.
Anlasilan odur ki, Mustafa Kemal, kendi
düsüncesinin disinda hiç kimsenin düsüncesine önem
vermezdi. Her konuda -hemen hemen- yalniz basina karar
verir ve uygulamaya koyardi. Zaman zaman, herhangi bir
konu ile ilgili olarak Çankaya Köskü"ndeki "içki
sofrasi"na çagirdigi kimselerden ise, konu ile ilgili
görüslerini almaktan ziyade, kendisinin önceden vermis
oldugu karari onlara duyurmaya yönelik olmakta idi. O
dö-nemde, Mustafa Kemal"in etrafinda bulunanlar da,
Mustafa Kemal"in bu "tek"ligini, her seyin kendi
karari ile yapildigini ya da yasaklandigini, kendi
kararlarinin aksine görüs serdetmenin hayati tehlikeyi
gerektirdigini konusmalarinda, yazilarinda dile
getirmekten de bir beis görmemekte idiler. Nitekim,
Kiliç Ali tarafindan bu durum "Aksam" gazetesindeki
bir makalede; "... Milli Kurtulus Savasini halkin
degil, sadece Atatürk"ün yaptigi" ileri sürülüyordu.
Bu yaziyi aktaran Zekeriya Sertel "Yaziyi okumamiz
bitince Ahmet Rasim Bey gözlügünün altindan bana söyle
bir bakti: -Cevap verecek misin? dedi. Sanmiyorum,
dedim. Sakin ha... Yaziyi kimin yazdigi belli. Mustafa
Kemal"le çatismayi göze almak gerekir. Bu da bugünkü
kosullar içinde delilik olur. Yaziyi hiç okumamis gibi
davran." Sertel de "Öyle yaptim" diyor.
Seyh Said kiyami nedeniyle kurulan Istiklal
Mahkemeleri de emirle, hem de tek kisinin emriyle
kurulmustu ve çalismalarini da bu "tek kisi"nin
emriyle devam ettiriyordu. Çesitli illerde kurulan bu
mahkeme-lerde, yine emirle sayisiz insan
daragaçlarinda sallandirilmisti; herhalde -dili
olsaydi- bunun en canli sahidi de Samanpazari sirtlari
idi. Daragaçlarinda sallandirilan bu insanlarin
suçlari ise, -tamaminin da- potansiyel muhalif olarak
görülmeleriydi; isin üzücü tarafi da, bunlarin
basinda, Milli Mücadele adi verilen Mücadeleyi
baslatanlar, bulunduklari bölgelerde dis düsmani cani
kani pahasina kovanlar gelmekteydi. Bunlarin arasinda,
az da olsa kendilerini tehdit etmek ve göz dagi vermek
için, yandasi gazeteciler de vardi. Bu gazeteciler,
Istiklal Mahkemelerinin "tek kisi"nin emriyle
çalistigina güzel bir örnek teskil etmektedir.
"Istanbul"un belli basli gazete bas yazarlari
Diyarbakir"daki Istiklal Mahkemesine gönderilmislerdi.
Bunlar arasinda "Tasviri Efkâr" sahip ve basyazari
Velid Ebuzziya, "Vatan" gazetesi sahip ve basyazari
Ahmet Emin Yalman, ayni gazetenin yazarlarindan Ahmet
Sükrü Esmer, gene bas yazarlardan Ismail Müstak ve
baskalari vardi. Ahmet Emin, daha yoldayken,
Adana"dan, Mustafa Kemal"e telgraf göndererek
yalvarmaya baslamisti. Affedilirse, bir daha
gazetecilik yapmayacagina söz veriyordu..." "Tek Kisi"
gücünü ve "Tek"ligini kanitlamiscasina, bu tür
yalvarmalardan sonra, gazetecilerin serbest
birakilmasi, yine bu "tek kisi" tarafindan
saglanmisti.
ANADOLU KADINI, MILLI MÜCADELENIN ASLI
UNSURLARINDANDI!..
Osmanli Imparatorluguna ait topraklarin
paylasilmasina yönelik olarak, emperyalist ülkelerce
Anadolu"nun çesitli bölgelerinin isgal edilmesine
karsi verilen mücadelede, Anadolu Kadinin bu
mücadelede oynadigi rolü göz ardi etmek, bu
mücadelenin anlasilmamasi ya da eksik anlasilmasi
anlamina gelir. Bilindigi gibi bu ülke, bu yüz yilin
baslarindan itibaren Ingilizler, Fransizlar,
Italyanlar, Yunanlar ve Ermeniler tarafindan isgal
edilmisti. Hilafetin bulundugu merkez Istanbul da
isgal altindaydi. Ancak bütün bu olumsuzluklara ragmen
kadiniyla, erkegiyle, genciyle, ihtiyariyla ve hatta
çocuguyla organizeli, birbirinden haberli olmasa da,
-Mustafa Kemal henüz Padisah tarafindan
görevlendirilmemisti bile- bu isgali sona erdirmek
için, Anadolu bütünüyle adeta ayaga kalkmisti.
Kadinlar yaptiklari mitinglerle -özellikle de
Sultanahmet Meydani"nda H. Edip Adivar"in konustugu
miting- bir taraftan kendileri fiilen mücadeleye
katiliyorlardi, bir taraftan da top yekun bütün bir
halk, bu mücadelenin saflarina katilmaya davet
ediliyordu. Iste bu amaçla kadinlar mücadelelerini
daha organizeli yapmak için, ülkenin çesitli
bölgelerinde çesitli isimler altinda kurduklari
cemiyetler halinde örgütleniyorlardi; bunlarin
arasinda yaygin olarak örgütlenen ve birçok ilde
subelerini de açan Anadolu Kadinlari Müdafaa-i Vatan
Cemiyeti de vardi. Böylesine kutsal bir mücadelede
Anadolu kadini, sadece ordunun yardimci hizmetlerine
katkida bulunmakla yetinmemis, mücadelenin her
safhasinda yer alarak, baska ülke-lerde benzeri
olmayan kahramanliklar sergilemistir.
Anadolu kadini, yerine göre, cephe gerisinde
cephaneyi, yaralanan milisi/askeri, hastalanan hastayi
ve ikmal maddelerini sirtinda ya da kagnilarda
tasirken, yerine göre de elinde silahi ile gönüllü
olarak cepheden cepheye kosarak milis kuvvetleri ile
birlikte savasa katilmistir. Hilafetin ve ülkenin
kurtarilmasi için bu savaslarda, isimleri bilinenlerin
haricinde, çok sayida isimsiz kahraman Anadolu kadini
gençligin baharinda iken sehit olmustur. Çünkü, basta
Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi"nin fetvasi olmak
üzere bir çok fetva onlar için vazgeçilemez olan bir
kutsal hedefi gösteriyordu ki o da; ya sehit olmak ya
da gazi olmakti. Denizli Müftüsü fetvasinda söyle
diyordu; "...Bizler simdiye kadar esir yasamadik ve
yasamayiz. Silahimiz yoksa sapan tasiyla düsmana karsi
çikmak ve onu tepelemek her Türk ve Müslümana farz-i
ayndir. Fetva veriyorum..." Iste bu fetvalar
dogrultusunda Anadolu insani; kadini ile erkegiyle,
müstevli devletlere karsi adeta ayaga kalkmisti.
Nitekim bu kadinlardan, "Gördesli Makbule Hanim
1921"de, evlendikten hemen sonra kocasiyla birlikte
bir çete örgütlemisti. Bu çete, birkaç ay boyunca
düsmani hayli hirpaladi. Gördesli Makbule Hanim savas
alaninda sehit düstü." Yine, Tayyar Rahmiye Hanim
Güney cephesinde 9. Tümene bagli bir gönüllüler
müfrezesine komuta ediyordu. Bu müfreze, 1 Temmuz
1920"de Osmaniye"deki Fransiz müstahkem mevki
karargahina saldirma buyrugunu aldi. Tayyar Rahmiye
Hanim, buranin ele geçirilmesinden az bir süre önce
can verdi." Yine, "Anlatildigina göre, bir Türk kadini
sirtinda çocuguyla cepheye, bir araba dolusu mühimmat
ve cephane götürmektedir. Yagmur yagmaya baslayinca,
cephaneler islanmasin diye çocugunu sardigi örtüyü
hemen çikarip cephanelerin üzerine örter. Iki öküzün
çektigi arabada, siperlere erzak tasimakla görevli bir
kadinin öyküsü de, sik sik dile getirilir; Öküzlerden
biri düsman kursunlariyla agir yaralanir. Kadin ve
yanindaki iki çocugu öküzün yerine kosularak arabayi
çekmeye devam ederler. Sirtlarinda süt bebekleriyle,
cepheye yiyecek-içecek tasiyan kadinlarin öyküleri de
anlatilan ilginç olaylardandir. Gene, Sakarya
savaslari sirasinda, 23 Agustos 1922"de cepheye
cephane tasiyan konvoydaki hamile bir kadin, dogum
yapar. Hemen cephe gerisine göndermek isterler; fakat
o reddeder: "Ben bunlari nasil birakirim? Ordu cephane
bekliyor." Iste, Anadolu kadini; gerektigi zaman
çocuguna analik, kocasina eslik, gerektigi zaman da
savasta en ön saflarda savasarak sehit düsmenin ne
kadar kutsal oldugunu bilecek kadar inanç sahibi idi.
Mustafa Kemal de 21 Mart 1923"te Konya"da Kizilay"in
kadin kollarina hitap ederken, Anadolu kadinini söyle
degerlendirmektedir; "...Çift süren, tarlayi eken,
ormandan odun, kereste getiren, mahsülati (ürünleri)
pazara götürerek paraya kalbeden (çeviren), aile
ocaklarinin dumanini tüttüren, bütün bunlarla beraber
sirtiyla, kagnisiyla, kucagindaki yavrusu ile, yagmur
demeyip, sicak-soguk demeyip, cephenin mühimmatini
(savas gereçlerini) tasiyan hep onlar, hep o ulvi
(yüce), o fedakâr, o ilahi Anadolu kadinlari
olmustur..." Dolayisiyla, Anadolu"nun bu rolünü
-kadini ile erkegiyle- göz ardi ederek Milli
Mücadelenin kazanilmasini "tek kisi"nin kahramanligina
ya da dehasina baglayarak anlatanlar, Milli Mücadeleyi
kazanan ruhu anlayamayanlardir.

Anadolu insani; kadini ile erkegi ile, genci ile
ihtiyari ile, bütün olumsuzluklara ragmen, "cihad"
askiyla; "ya sehid, ya da gazi" olma suuruyla dis
düsmani ülkeden kovmak için can siperane
savasmislardi. Bu bitmez tükenmez savaslar dolayisiyla
Anadolu insani, yorgun düsmenin yaninda gün be gün
yoksullasmisti da. Ama onlar için yoksullasmak önemli
degildi; önemli olan ülkenin ve istila edilen Islam
topraklarinin "gavur"dan kurtarilarak,
temizlenmesiydi. Nitekim, Izmir"in Yunanlilar
tarafindan isgaline mukavemet edilmemesini isteyen
Izmir Valisi Ahmed Izzet Bey"e karsi "Vali bey! Bu,
kanimla kirmiziya boyanabilir. Fakat alnimda Yunan
alçagini sükunet ve tevekülle karsilamis olmanin
karasi oldugu halde huzuru ilahiye çikamam" diyen
Izmir Müftüsü Rahmetullah Efendi1 ile "Kalesinde
bayragi dalgalanmayan esir bir ülkede Cuma namazi
kilinmaz"2 diyen bir baska Hocaefendi"nin konusmasinda
belirttigi sözler, bu temizlik harekatinda atilan ilk
kursunlardi!.. Çünkü, onlar için ilk ve son hedef; "ya
istiklal, ya ölümdü." Bu nedenle, Anadolu"nun inançli
insani, cani dahil, varini yogunu düsmani bu ülkeden
kovmak için ortaya koydugundan, yiyecegi ekmegi
giyecegi elbisesi bile kalmamisti. Ve, Anadolu Köylüsü
fakirlestikçe fakirlesmisti! Bu durumu Zekeriya Sertel
hatiralarini yazdigi kitabinda söyle anlatiyor; "...
Önce bir kitlik basladi. Bu kitlik yildan yila artti.
Yillarca çamur gibi kara ekmek baslica gidamiz oldu.
Genis halk yiginlari yiyecek sey bulamiyordu. Çocuklar
sütsüz, hastalar ilaçsiz, insanlar ekmeksiz kaldi..."3
Kitabinin bir baska sahifede ise; "Ankara"ya gelen
köylülerin bir kismi burada açikta yasarlardi,
hayvanlari ve çoluk çocuklariyla beraber. Hayvanlari
bir kenara bagli-yor, yere yirtik pirtik bir seyler
açiyor, günü geceyi onlarin üzerinde geçiriyorlardi.
Köylülerin arabalari ve hayvanlariyla sehre girmeleri
yasak edilmisti. Üstleri baslari yamadan görünmüyor,
renkleri topraktan ve kilden anlasilmiyordu.
Yasayislari fakirce olmaktan da asagiydi. Hani
istatistiklerde asgari yasayis seviyesi diye bir deyim
vardir. Bunlar bu yasayis seviyesinin altindaydilar.
Eger buna yasamak demek dogruysa... Arada sirada
yanlarina giderdim. Baska bir dünyadan gelmis bir
yaratiklar gibiydiler. Ben sefaletin bu kadar
koyusunu, bu kadar elle tutulanini görmemistim. Oysa,
bu büyük kurtulus savasini onlar yasamislardi. Su
yirtik kirli paçavralar içinde vücutlarini örtmeye
çalisan kadinlar, cepheye sirtlarinda mermi
tasimislardi. Anadolu"nun kesin gerçegi buydu."4 Iste,
yerine göre cephede en önde savasan ve yerine göre de
cephe gerisinde cep-heye cephaneyi sirtinda tasiyan
Anadolu"nun cefakar insaninin durumu böyle içler
acisiyken; Istanbul ve Izmir"de yasayan küçük bir
azinligin -ki bunlarin arasinda Mustafa Kemal"in
evlendigi Latife Hanimin ailesi (Usakizade Muammer
Beyin ailesi) de vardi- savastan ve savasin getirdigi
yoksulluktan habersiz debdebe içinde yasiyordu. Bu
küçük mutlu azinligin arasinda karaborsacilik,
yolsuzluk ve rüsvet almis yürümüstü. Ittihatçilara
bagli olan imtiyazlilar ise, sonsuz servetler
yapmislardi. Bunlar, aç kalmis halkin sefaletiyle alay
eder gibi isi safahata vurmuslardi. Apartmanlar
kurmuslar, barlarda ve eglence yerlerinde artistlerin
sigaralarini binlik banknotlarla yakip egleniyorlardi.
Sarap ve sampanyadan nehirler akitiyorlardi. Üstelik
bütün bu pisliklerini, vurdumduymazliklarini aç halkin
gözü önünde yapiyorlardi.5 Görüldügü gibi, Milli
Mücadele Anadolu insanini yorgun düsürüp
fakirlestirirken, büyük kentlerde yasayan bu, bir avuç
mutlu azinligi ise zenginlestirmisti. Bir taraftan,
Anadolu"nun inançli insani "gavur" olarak bildikleri
düsmanlari cani, kani pahasina yurdunda atmaya
çalisirken, diger taraftan da dönemin kimi tüccari,
mütegallibesi, bürokrati ve toprak agasi ise "paranin
milliyeti olmaz" sözünü dogrulatircasina, "giden agam,
gelen pasam" mantigi ile müstevli güçleri sevinçle
karsilamaktaydi. Hatta "esrafin gözünde, yabanci
ordular, anarsiyi sona erdirip sermayeye yeniden güven
saglayan kurtaricilardi. Izmir ve Ege havalisinde
terzilere, Yunan bayraklari siparis edilmekte; bazi
bölgelerde karsilama törenleri hazirlanmakta, "bizi
kurtarin" yollu çagrilar yapilmaktaydi."6 Bunlar,
Anadolu insani fakirlesirken zenginlesen insanlardi;
savas zenginleriydi. Ülkenin isgal edilmesi, ülke
zenginliklerinin tarumar edilmesi bunlarin umurunda
degildi. Bunlar için önemli olan, baskalarinin
egemenliginde bile olsa, kendi zevk ve sefalarinin
devam etmesi idi. Dolaysiyla, ülkenin Ingiliz ya da
Amerikan veyahut Fransiz tarafindan isgal edilmesi
bunlari hiç üzmezdi. Zaten, mandaciligi ya da büyük
bir devletin himayesine girerek kurtulmak isteyenler
de yine bu küçük mutlu azinlik idi. Nitekim; "...
Ingiliz Ticaret Odasi da, Times gazetesine gönderdigi
bir telgrafta, "Sehrin Yunanlilara verilmesinin
felaketlere yol açacagini" belirttikten sonra,
"Hristiyan ahali kadar, Türk halkinca da bir Ingiliz,
Amerikan veya Fransiz himayesinin sevinçle
karsilanacagini" ileri sürmektedir. Bu muhalefete
ragmen, Yunan isgali gerçeklesmis ve kompradorlar,
nihayet yine de Ingilizlerin egemenliginde bulunan
Yunan yönetimine intibak etmislerdir. Gerçi Yunan
isgali kanli ve yagmaci olmustur... Yunanlilarin
kulaklari çekilerek bu hareketler önlenmis ve
kompradorlar faaliyetlerini, Kurtulus Savasi"ndan
habersiz sürdürmüslerdir. Kompradorlarin bir kurtulus
savasi verildiginden haberleri, ancak Izmir"de Türk
süvarilerinin nal sesleri isitilince olacaktir. (...)
Otel Naim"in taraçasinda ay isiginda dansli aksam
yemekleri veriliyor, Sporting Clup"de bir Italyan
grubu Rigoletto ve Traviata"yi oynuyor, kahvelerde
karartma saatine kadar gitarlar çalinip sarkilar
söyleniyor, garsonlar müsterilere serbet, nargilelere
küçük kor parçaciklari tasiyip duruyorlardi." (...)
"Istanbul"da da durum farkli degildi: "Trakya"ya
gitmek üzere Istanbul"a gelen bir milliyetçi jandarma
birligi, sokaklardan geçerken alkislarla karsilandi.
Yabancilarla Löventenler gözden uzak duruyor,
milliyetçilerin bu cakasinin bir saman alevi gibi
parlayip sönecegini, sonra her seyin yine eskisi gibi
olacagini düsünerek, kendilerini avutuyorlardi."7
Anadolu Köylüsünün aç olmasi, yoksullasmasi bunlarin
umurunda degildi; hatta ülkenin tamaminin "gavur
çizmeleri" altina girerek istila edilmesi de bunlari
fazla ilgilendirmiyordu. Bunlar için önemli olan
yasadiklari o süfli, igrenç ve pespaye hayatin devam
etmesiydi. Ne yazik ki, zaferden (ne kadar zafer
denilebilir, o ayri bir tartisma konusudur.) sonra da
ülkenin itibar edilen, önlerinde dügme iliklenerek
saygi ile egilinen insanlar da yine bunlar oldu. Yani
Anadolu"nun o inançli, o cefakar insani "gavur"u kendi
ülkesinden bütün sikintilara ragmen kovmustu ama ne
yazik ki, kovulan o "gavurlarin" yerine, Anadolu
insaninin inanci ile, yasantisi ile, Anadolu insanina
bakisi ile o "gavurlari" aratmayacaklar gelmisti.
Ancak, bunlarla savasmak, o "gavur" bildikleri dis
düsmanla savasmak kadar kolay olmayacakti. Nitekim
olmamisti da!..
Cumhuriyetin Ilani ile Birlikte Anadolu Kadini da
Unutulmustu!..
Osmanli Imparatorlugu"nun geri kalan
topraklarinin da müstevli devletler tarafindan isgal
edilmesinden sonra baslatilan Milli Mücadelede
erkeklerin yaninda kadinlar da yogun bir biçimde yer
almislardi. Kadinlarin Milli Mücadeleye katilimi
baslangiçta protesto mitingleriyle baslamis,
mücadelenin ileri ki dönemlerde ise cephede ve cephe
gerisinde görev almalarla devam etmisti. Kadinlar, bu
tür faaliyetlerin yaninda, ayrica Anadolu"nun çesitli
bölgelerinde baslayan örgütlenme faaliyetlerine de
etkin olarak katilmislardir. Nitekim kadinlar
tarafindan, "5 Kasim 1919"da Sivas"ta Anadolu
Kadinlari Müdafaa-i Vatan Cemiyeti kurulur. Cemiyetin
11 maddelik kurulus tüzügü 1. Maddesinde Sivas
merkezine bagli yerel ve bagimsiz subelerin
kurulmasini öngörür. 2. Maddede "mütarekenin imza
tarihinde elimizde kalan ve çogunlugunu müslümanlarin
teskil ettigi Osmanli topraklarinin bir bütün oldugu,
parçalanamayacagi" ilkesi benimsenmektedir... 4.
Madde, dogal ve faal üyelerin kimler oldugunu
saptamaktadir. Buna göre tüm "Islam hanimlari"
dernegin dogal üyesi kabul edilmektedir... Amasya,
Kayseri, Nigde, Erzincan, Burdur, Pinar Hisar, Konya,
Denizli, Kastamonu ve Kangal"da subeler kurulur..."8
1919 yilinda kadinlarin bilfiil üyesi olduklari
derneklerin sayisi 19"u bulmustu.9 Milli Mücadelenin
ilk dönemlerinde faaliyet gösteren bu tür kadin
derneklerinin amaci ülkenin düsmandan kurtarilmasi
idi. Amaç, bütün dünyaya Halide Edip Adivar"in da
belirttigi gibi "insanlarin kardesligini ve barisini
ifade eden Islamiyetin de, Türkiye, zulme ugramis
milletin de ebedi" oldugunu göstermekti.10 Bu nedenle
de, kadinlar kendileri için siyasal hak talebini
baslangiçta gündeme getirmemislerdi.
Ancak, Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte
kadinlarin da kendilerine siyasal haklarin verilmesi
için bir takim çalismalarda bulunduklari
görülmektedir. Kadinlara seçme ve seçilme haklari
dahil bir takim siyasal haklarin verilmesi için
faaliyette bulunan örgütlenmelerin basinda ise 1924
yilinda kurulan Türk Kadinlar Birligi gelmekteydi.
Ancak, bu Birlik, bir taraftan siyasi haklari elde
etmek için çaba sarfederken, diger yandan da "zamanin
çok özel kosullari nedeniyle ve kurulusuna karsi
çikabilecek engelleri önlemek için, siyasal nitelikli
tüm maddeleri tüzügünden çikarmaya karar vermis"11
olmasi gibi bir çeliski, ülkenin yönetimini tek basina
ele geçiren Mustafa Kemal"in hiçbir muhalefete
tahammül etmemesinden kaynaklanmaktaydi. Zaten yerel
yönetimler de, merkezi hükümet de henüz zamani
gelmedigi için kadinlara siyasal haklarin verilmesini
reddediyordu. Çünkü, ülke ve ülke insanlari için neyin
uygun oldugu, neyin de uygun olmadigina en iyi karar
veren "tekçi" irade, henüz kadinlara siyasal haklarin
verilmesini uygun bulmuyordu. Ancak buna ragmen, 1927
yilinin Mart ayinda Türk Kadin Birligi"nin Istanbul"da
yaptigi "kongrede oturumlara baskanlik eden Nezihe
Muhittin Hanim çalismalar sirasinda, kadinlar için oy
hakki ve onlarin yerel seçimlere katilmalarini
istiyordu. Bunun için yapilmak istenen tüzük
degisikligine karsi çikan ve kadinlarin görevlerinin
esas olarak çocuk dogurmak ve yetistirmek oldugunu
ileri süren Istanbul Valisi ise, onlarin ne siyasal
haklara sahip olmalarini, ne de kamu görevi
yapmalarini uygun buluyordu...
Ayni yil içinde, yapilmasi beklenen seçimler
Kadinlar Birligi"nin istemlerini yogunlastirmasina
neden oldu. Dernegin baskani söyle diyordu:
"Devrimleri doguran, çabalar ve savasimdir. Biz de,
seçimden seçime her yurttas gibi haklarimizi
alacagimiz güne degin savasmayi sürdürecegiz. Yasalar,
er geç toplumsal yasamin gereklerine uymak
zorundadirlar."12 Kadinlar Birligi yetkilileri, ülke
yönetimini zorla ele geçiren bu "tekçi" iradeye meydan
okurcasina bu tür konusmalara devam ediyordu. Ancak,
belirli bir süre sonra bu tür konusmalar, "tekçi"
iradenin hosuna gitmeyecek ve Kadinlara yönelik bir
takim müeyyidelerin konmasina neden olacakti. Nitekim
bu Birlik adina yapilan bir baska konusmada, "Biz,
seçim haklarimizi elde etmeye dayali olan idealimizden
vazgeçmis degiliz. Zira bundan vazgeçersek
dernegimizin hiçbir var olus nedeni kalmaz. Davamizin
zaferi için ölünceye kadar çalisacagiz. Bizim
yasamimiz buna yetmezse hiç olmazsa bizden sonra
gelenler için ortaligi temizlemis oluruz "deniyordu.
Ancak bu konusma bardagi tasiran son konusma oldu.
Çünkü, bu tür konusmalar "tekçi" iradenin ortak kabul
etmez egemenligine saldiri anlami tasiyordu. Iste bu
"tekçi" iradenin buna tahammül etmesi mümkün degildi.
Ve, bu tür konusmalari sona erdirmek için, o "bildik"
senaryolar devreye sokuldu. Nitekim, çesitli ayak
oyunlari neticesinde, "(...) 1927 Eylül"ünde, dernek
içinde bir bölünme oldu... Polis dernek merkezinde
arama yapti, "idari usulsüzlük" gerekçesiyle de
kayitlarini mühürledi. Gerçekte, bu önlemlerin
gerisindeki gerekçe, dernegin ve dernek sorumlularinin
çok asiri bulunan istekleriydi. Türk Kadinlar
Birligi"nin seçimler sirasindaki istemlerini hiç de
olumlu karsilamayan pek çok gazete Birlik yönetim
kurulunun dagitilmasi kararindan çok se-vinç
duydular..." 13 Egemen iradenin kadinlara herhangi bir
hak vermeyecegi ta 1924"lü yillardaki uygulamalardan
anlasilmaktaydi. Çünkü, muha-liflerin tamamen
ayiklandigi ve üyelerinin tek basina Mustafa Kemal
tarafindan atanan meclis bile kadinlara istenilen
haklari vermeyi kabul etmemisti. "2. Meclisin 2.
Yilinda 13. Toplantida 1924 Anayasasi üzerine yapilan
tartismalar sirasinda 10. Madde "her Türk,
milletvekili seçimine katilmak hakkina sahiptir"
maddesi tartisilirken söz alan bazi milletvekilleri,
"Türk vatandaslarinin" kadinlari da içerdigini
savunmuslar hatta bunu açikça belirtmek üzere madde
degisikligi önermisler fakat bu öneri kabul edilmemis
ve tartismalar sonunda madde, komisyonun önerisinden
daha kati bir sekle bürünerek " "Her Erkek Türk"
seklinde degisti-rilmistir" deniyor. Tezer
Taskiran"dan aktarildigi belirtilen dipnotta ise "Bu
tartismalarda göze çarpan birkaç ilginç nokta var.
Kadinlarin seçme, seçilme haklarinin en atesli
savunucusu görünen Recep (Peker) Bey"dir. Oysa
sonradan milletvekili seçme seçilme yasasini 1934"e
kadar geciktirenler arasinda Recep Beyin de bulundugu
anlasiliyor"14 denilmektedir. Bugün kadinlara siyasal
haklarin Mustafa Kemal tarafindan verildigini övünerek
anlatan Kemalistlerin basörtülü Müslümanlara karsi
takindiklari tavrin nereden kaynaklandigi daha iyi
anlasilmiyor mu? Bu olaylar, bir taraftan kadin
haklari sampiyonlugu yapan, öbür taraftan da kendileri
disindaki kadinlari insan yerine bile koymayan
marjinallesmis (Sirin Tekeli"nin deyimiyle) tören
derneklerinin iki yüzlülüklerinin de nereye
dayandigini göstermesi bakimindan ilginç degil mi?s
  #7175  
Alt 21.09.2004, 15:59
Benutzerbild von xpancaro
xpancaro xpancaro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard hehehe elazizspor sagun demokrat barbar

Barbarei & Demokratie

Falls dir die schrecklichen Ereignisse am 11.märz immer noch zu schaffen machen nimm dir 2Minuten Zeit um die 3000 zivilen von New York, Washington und Pennsylvania Madrid zu gedenken...

Wenn du gerade so schön dabei bist, kannst du auch gleich noch 13 Schweigeminuten für die 130.000irakischen zivilisten einlegen, die 1991 unter dem Kommando von Präsident Georg Bush umkamen.Dann kannst du daran denken, wie die Amerikaner danach in den Straßen gesungen und getanzt,gefeiert und geklatscht haben. Jetzt ist es an der Zeit weitere 20Schweigeminuten für die 200.000 iranische Zivilisten einzulegen, die in den 80ern von Irakern mit US-gesponsorten Waffen und Geld geopfert wurden, bevor Amerika die Richtung wechselte und seine irakischen Freunde zum Feind erkor. Du solltest Dir noch weitere 15min nehmen, um den Russen und 150.000 Afghanen zu gedenken, die von den Talibanen getötet wurden, die ihre edle Ausbildung und Unterstützung von der CIA bekamen. Dann wäre da noch 10 Schweigeminuten für die 100.000 zivilen Opfer der amerikanischen Atombombenabwürfe über Hiroshima und Nagasaki im 2.Weltkrieg.

Du hast jetzt eine Stunde lang geschwiegen!2Minuten für die getöteten Amerikaner in New York, Washington und Pennsylvania und 58 Minuten für deren Opfer auf der ganzen Welt. Falls Dir die Relationen immer noch nicht vollständig bewusst sind, kannst du noch eine weitere Schweigeminute für die Opfer des Vietnam-Krieges draufschlagen. Oder für das Massaker in Panama 1989, bei dem amerikanische Truppen arme unschuldige Dörfer angriffen um 20.000 Obdachlose und tausende Tote zu hinterlassen.

Oder für die Millionen von Kindern, die ob der Unterversorgung durch das US-Embargo gegen Irak und Kuba starben. Oder für die Hunderttausenden, die bei US-finanzierten Bürgerkriegen Chile, Argentinen, Uruguay,Bolivien, Guatemala, El Salvador (um nur ein paar wenige Beispiele zu nennen) ums Leben kamen. UND JETZT KÖNNTE MAN WIEDER ÜBER TERRORISMUS REDEN!!!!!!!!!!!!!!!!!
  #7176  
Alt 21.09.2004, 16:18
Benutzerbild von xpancaro
xpancaro xpancaro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Öpün Tayyibin Elini :=)))

Avrupa birligini girmemeyi AKP den daha cok Cumhuriyetci Kemalistler istiyor.

Simdi girelimmi girmiyelimmi Sucu neden AKP ye atiyorsunuz.

Sivri zekasiylan Baskanimiz bu iside hal edecek Avrupa halt etmis.

Heykelci Ruhban Papaz düsmani Cumhuriyetci Arkadaslarin Selamliyorum Kahrolsun Avrupa.......

Türkiye?ye müstemleke muamelesi yapma küstahlığını Diyarbakır?da da sürdüren Verheugen sınır dışı edilsin. TÜRKİYE sonunda bugünleri de gördü. AB Komisyonu?nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günther Verheugen, Türkiye?yi teftiş turunun ilk ayağını başkent Ankara?da gerçekleştirdi. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ile görüşen Verheugen?e gelecek ay açıklanacak ilerleme raporu öncesi ?Ruhban Okulu?nu açma ve azınlıklara, mülklerini istediği gibi idare etme? sözü verildi.BUNUNLA yetinmeyen AB?nin Nazi subayı Verheugen ardından soluğu Diyarbakır?da aldı. Teslimiyetçi AKP hükümetinden yüz bulan alçak adam, PKK?lılara başsağlığında bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir?le görüştü. Türkiye?nin milli bütünlüğünü masaya yatıran taraflar, akıllarınca barış nutukları atıp, Türk Silahlı Kuvvetleri?ne ateşkes çağrısı yapma cüretinde bulundular.




ŞEHİT ailelerini ziyaret etmeyi akıllarından bile geçirmeyen sözde barış havarileri, naklen yayınlanan basın toplantısında Türk Milleti?nin gözlerinin içine bakarak pişkin pişkin sırıttılar. Gazetemizi telefon yağmuruna tutan vatandaşlar, milleti bölmeye çalışan Verheugen?in derhal ülkeden kovulmasını istedi. Başbakan R.T. Erdoğan?a da öfke kusan halk, ?Derhal istifa et? çağrısı yaptı.

Azınlık oyunu sahnede

AB Komisyonu?nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen Türkiye?ye karşı yine azınlık kartını oynadı. Verheugen, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül?le yaptığı görüşmelerde Ruhban Okulu?nun açılmasını ve azınlık vakıflarının mülk edinmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istedi

AB Komisyonu?nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen Türkiye?yi teftiş turunun ilk ayağını Başkent Ankara?da gerçekleştirdi. Ankara?da Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ile görüşen Verheugen yine Türkiye?deki azınlık cemaatlarinin ?fahri avukatlığına? soyundu. Kapılı kapılar ardındaki görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda, Türkiye?nin AB üyeliği için yeni şartların öne sürülmeyeceği iddia edilse bile edindiğimiz bilgilere göre Verheugen, Hükümet?ten Türkiye?deki azınlıklar hakkında bir dizi taleplerde bulundu.

YİNE RUHBAN ŞARTI

Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül?le yaptığı görüşmelerde gayrimüslim cemaatlerin statüsü ile ilgili ilerleme bulunduğunu ancak bu konunun özenle izlenmesi gerektiğini anlatan Verheugen, ifade özgürlüğü konusunda da bazı sıkıntılar yaşandığını kaydetti. Görüşmelerde, Heybeliada Ruhban Okulu?nun bir an önce açılması gerektiğini ifade eden Verheugen?in, gayrı müslümlerin dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için engellerin kaldırılmasını, azınlıkların eğitim sorununun giderilmesini, vakıflar yasasının biran önce çıkarılarak azınlıkların mülk sorunlarının giderilmesini istediği belirtildi.Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül?ün ise Verheugen?in isteklerine sıcak baktıkları ve öncelikle Heybeliada Ruhban Okulu?nun açılması için girişimlerde bulunma sözü verdikleri öğrenildi. AB Komisyonu?nun Türkiye düşmanlığı ile ünlü Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheugen Dışişleri Bakanı Gül?le yaptığı görüşmenin ardından da açıklamarda bulundu. İlerleme raporu öncesine denk gelmesi bakımından ziyaretinin çok önemli olduğuna dikkati çeken Verheugen, Komisyon?un Aralık ayı içinde net kararını vereceğini bildirdi. Türkiye?nin verdi tavizlerden duyduğu memnuniyeti ağzı kulaklarına vararak dile getiren Verheugen ?Türkiye çok şeyler yaptı. Size şu sözü veriyorum. Komisyonun kararı kesinlikle tarafsız, adil bir karar olacaktır.? diye konuştu.

Susturun şu adamı!


<a href="redirect.jsp?url=http://www.hakimiyetimilliye.org/modules.php?name=News&file=article&sid=3336
" target="_blank">http://www.hakimiyetimilliye.org/modules.php?name=News&file=article&sid=3336
</a>
  #7177  
Alt 21.09.2004, 17:21
Benutzerbild von xpancaro
xpancaro xpancaro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Bu Filme Ne Dersin

<a href="redirect.jsp?url=http://www.enfal.de/ak3.htm" target="_blank">http://www.enfal.de/ak3.htm</a>
  #7178  
Alt 21.09.2004, 19:54
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Keske Beton Kemal

TR de yasadigin bölgeyi kurmasaydida senin baban simdi bir Hiristiyan olsaydi...... bence sen bunu hak ediyorsun......

Adamin tek hatasi babalarinizin Türk olmasini saglamasiydi......

Evet bu bencede bir hata, cünkü sizler ne Türklügü nede Müslümanligi hak ediyorsunuz, bu konular ehli ve aydin Türklere mahsustur......

und Tschüß
  #7179  
Alt 21.09.2004, 20:06
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Nein es wurde nicht so verfasst

das es jeder versteht....

Die Ayets sind lediglich nur Antworten auf irgendwelche Fragen im Zeiten des Propheten.
Wenn du die Soziale Hintergrundgeschehen nicht weisst, kannst du auch den Kuran nicht verstehen....... absolut nicht......

Erst muss du die Geschichte da hinter kennen um die Antwort, also somit die Ayets, zu verstehen............

Religion ist kein Spiel und nichts für Kinder sowie ungebildete Personen.

Ein Besipiel.... Alak Sure ist die erste Sure im Kuran, bzw. nach vahyii, aber sie ist irgendwo gegen ende im Kuran verfasst.
Sie beträgt 19 Ayets, aber der Prophet hat als erstes nur die ersten 5 Ayets als Vahyii erhalten die anderen erst später.

Somit herschen hinter jeder Sure und Ayets eine Geschichte, wenn du diese nicht kennst, kannst du auch die Antwort nicht verstehen, da du ja die fragestellung nihct kennst.


Genau das ist das große problem der Islamischen Welt, dese blöden möchte gern Islamisten, die haben nicht die geringste Ahnung... die wissen gar nichts, damit ist das normale Volk gemeint, die nichts wissen.

Die Wissenschafler dagegen kennen sich aus, der eine meher der eine weniger, aber die kennen wenigstens die Seele vom Kuran und somit auch all die anderen Religionen, da sie ja Tag täglcih damit zu tun haben.

Grüße
Enis
  #7180  
Alt 21.09.2004, 20:18
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Kahrolsun aydinliga karsi cikan

Komonistligi benimseyen, Erbakana kiz kardesini pekes ceken ve Süleymancilar gibi kapilarda para dilenen ve Aleviler gibi dinsizligi emreden her kimse zaten kahrolmustur.......... artik ondan adam olamaz, gitdigi buhrandan daha cikamaz ve cikacak halide kalmamistir.

Ulu önderimize gelice, cehalet mahlukati onun icin Put diyor, oysa Putperstligin ne oldugunu bilmiyor, nasil bilecekki, Putperstlik Kuranda aciklaniyor, ama o tip kisisler Kurani okuyacak yerde küfür etmeyi tercih ederler.

Yani asil Putperstler ta kendileridir..... ben bir Türk olarak, Atamizi cok severim, bir önder bir Asker ve bir reformist olaral en önde gelen Türktür.

Gelelim Puttur diyen mahlukatlara....
Putperstler, bir Putun icinde gizli zannettikleri bir ruhtan medet umarlar, oysa biz misal erbakan veya Süleymancilar kendi adamlarinda sefaat bekledikleri gibi Atamizdan ne medet nede sefaat umuyoruz....... cünkü tüm Sefaat Allahadir, Zümer 44.

Bizler sadece onu aniyoruz..... eger bu yanlissa, sende jkalkip babanin veya dedenin duvardaki resmini yirtip atacaksin.... cünkü oda bir nevi Putperstliktir veya kalkip tüm Sultanlarin heykellerini yikacaksin, cünkü oda putperstlige girmezmi.....

Hayir arjkadas girmez...... bunu veya benzeri iftiralari atan mahlukatlar, Allahin üzerlerine pislik yagdirdigi kara Hoca tohumlaridirlar...... yani seytandirlar.

Ben hayatimin her aninda bu gibi acayip seytan tasladim ve tasliyorumda.

Kaynaksiz konusan her kimse yok olmaya mahkumdur.

Lass dir mal am besten einen neuen Gehirn pflanzen, den der jetzige ist wohl irreparabel geschädigt.

Selam
Enis
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu