| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
||||
![]() dindar taifun kardesim, bir hiyarin yapabildigini yapabilmekde marifet.
Niye bircok kadin erkek yerine hiyari tercih etme yoluna basvurur, önce o cükten baska konulara islemeyen, kemerinin altindaki gus beyninle kendine bir sor. Ben eminim, bir hiyar senden cok daha fazla ise yarar, küfür ederek orgazm olma meraklisi bir nonosun fantezilerinede saygim var bu arada. bol sanslar diyecem ama Muhammed elini nikahlayanlari lanetlemis ona göre, benden söylemesi! eline diline beline sahip ol dindar kardesim 32 hiyarlar seni korusun, 99 nonoslar sana sefaat etsin. fiii emanillah... |
|
||||
![]() Atatürkün tirnagi kadar olamazsiniz. Artik anlayin bunu. Her lafi anlamli ve dogrudur Ata´mizin...
Sizin gibi geri düsünceli insanlar ulu Atatürkün tek bir lafini bile anlayamazlar... Anlayissiz yaratiklar icin zor bir is bu tabi. Siz sirf bildiginiz gibi devam ötmeye bakin. Bos bos laflar ve insanlar... geri kafalilar sizi. |
|
|||
![]() İlhan Selçuk"tan tartışma yaratacak yazı:
<a href="redirect.jsp?url=http://www.haberturk.com/haber.asp?id=44683&cat=160&dt=2007/11/18 " target="_blank">http://www.haberturk.com/haber.asp?id=44683&cat=160&dt=2007/11/18 </a> |
|
|||
![]() Türbanlıların topu cehennemlik
İlhan Selçuk"tan tartışma yaratacak yazı 18.11.2007 14:32 Kuranıkerim ve Türbancılar... Bugün cuma değil.. Pazar.. Ama olsun, ben Kuranıkerim"deki tesettüre, türbana, kadına ilişkin kutsal ayetleri sizinle paylaşmak istiyorum... İyi bir Müslümanın rehberi doğrudan Kuranıkerim"dir... Aymaz kişilere, çokbilmişlere, kendisinde bir hikmet görüp ulema geçinenlere boşverin... Müslümanlıkta papazlık yoktur... Kendi aklınıza güvenin... Allah"ın kitabı Kuranıkerim"i bilmeyen, Müslüman değil, Müslüman mukallidi olur... * Bugün Çankaya Köşkü"nde bir türbanlı hanım var... Başbakanlık Konutu da bir türbanlı hanımın elinin altındadır... Peki, türban devletin ve de hükümetin doruklarına tırmandı diye Türkiye eskisinden daha çok mu Müslüman oldu?.. * Bu soruya yanıt vermeden önce Kuranıkerim"in kadınlara ilişkin buyruklarından birkaçını anımsamak iyi olacaktır... Nur suresinden: "Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar..." Ey Müslümanlar!.. "Kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin!.." "İffetli olmak isteyen cariyelerinizi, dünya hayatının geçici menfaatını elde etmek için, fuhşa zorlamayın..." Ahzap suresinden: "Kadınların; babaları, oğulları, erkek kardeşleri, (...) hizmetçi kadınları ve cariyeleri hakkında bir sorumluluğu yoktur..." Nisa suresi: "Allah"ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler (egemendirler)." "Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün..." * Görüldüğü gibi Kuranıkerim"de kadın-erkek eşitliği olmadığı gibi, cariye ve köle düzeni vardır... Demek ki İslamın anayasasında çağımızın insan haklarını benimsemek yolu kapalıdır... Önce bu gerçekler herkes tarafından biline!.. * Şimdi gelelim bizim türbancı Müslümanlara; Kuranıkerim"in kadınlar hakkındaki tüm yasalarına sırt çevirip türbancılığı politikada meslek edinenlere... Nur suresinde bu konuda şu kural konuyor: "Ey Muhammet , Mümin kadınlara söyle... Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar..." Kuranıkerim"de türban ya da sıkmabaş yoktur; boyun sarıp sarmalanmayacak, başörtüsü göreneksel usul üzerine yakaların üzerine salınacaktır... * Atatürk devrimi Anadolu Türklüğüne ve Müslümanlığına çağdaşlığın, uygarlığın, insanlığın yolunu açmıştır... Türbanı bir flamaya dönüştürüp siyaset sahteciliğinin en büyüğünü yaparak Müslümanlık taslayanlar ikiyüzlü yalancılardır... Bunlar Müslüman değil, kutsal Müslümanlığı kullananlardır... Topu cehennemliktir; çünkü Anadolu insanına en büyük kötülüğü yapıyorlar... |
|
||||
![]() <a href="redirect.jsp?url=http://www.ateizminsonu.com/forum/index.php?showtopic=14
Ateistlerin" target="_blank">http://www.ateizminsonu.com/forum/index.php?showtopic=14 Ateistlerin</a> çarpıtmalarına rağmen İslâmiyet bütün sadeliği ve yeniliğiyle beraber apaçık ortadadır. Kendisine ateistlerce (özellikle materyalistler) atfedilen olumsuz niteliklerin çok uzağında, çağımız insanına bir umut olma özelliğini muhafaza etmektedir. İnsanlığa hitap eden din (İslâmiyet) ateistlerin düşündüğünün aksine ne bir ideoloji, ne sadece ekonomik ve politik bir yapı, ne de felsefî bir dünya görüşüdür. O evreni ve canlıları kucaklayan, bütün insanları insan olmak bakımından hoşgörüyle karşılayan, onları dili, rengi, kültürü, sosyal statüsü, ekonomik durumu, cinsiyeti, nesebi ya da geçmişiyle yargılamayan tek Tanrı inancını savunan, putperestliği yıkan ve yeryüzünde adaleti amaçlayan engin bir inanç sistemi ve hayat düzenidir. Büyüklüğü ve kucaklayıcılığı içerisinde yaşamın her alanıyla ilgili olarak bizlere temel ilkeler sunan, hayatî konularda çözüm yolları öneren evrensel bir değerler sistemidir. Canlılara şefkatle yaklaşılmasını isteyen, insanlar arasında iyiliği ve dürüstlüğü tavsiye eden ve maddi âlemin geçici olduğunu düşündüren bir yaşam tarzıdır. Bu anlamda İslâmiyet herhangi bir teorisyenin zihnine sığacak kadar dar olmadığı gibi, bütün varlığa, tarihe, toplumsal yapıya ve insanlığa idelojilerin yaptığı gibi tek bir ilkeyle yaklaşacak kadar da sığ bir bakış değildir. Sosyal alanda toplum ve fert dengesini gözeten İslâmiyet, hem ferdin hem de toplumun haklarını koruyan, toplumsal düzenin yanında bireysel hakların da savunucusu olan ilâhî bir dindir. İslâm birtakım ideolojiler gibi toplumla fert arasında uçurum oluşmasına imkân tanımamış, birini diğerine feda etmemiştir. Hukukta adalet ve eşitlik ilkesini esas almış bütün insanların bunlara her koşulda riayet etmelerini tavsiye etmiştir. İslâmiyet çalışmayı, ticareti, dürüst yollarla para kazanmayı teşvik etmiş, aldatmayı, yalanı, sömürüyü ve borçluyu ezmeyi ise şiddetle yasaklamıştır. Bilimde araştırmayı ve tecrübeyi teşvik etmiş, hurafelerin, bâtıl inançların ve kâhinliğin şiddetle karşısında yer almıştır. Yönetimde danışmaya ve seçime önem vermiş, idarecileri de halkın hizmetçisi olarak görmüştür. Halkına zulmeden yöneticilere, krallara, sultanlara, diktatörlere lânet okumuş, onları müşfik ve merhametli olmaya çağırmış yönetimde yaşlı, yoksul, kimsesiz ve zayıfların kollanmasını tavsiye etmiştir. İslâmiyet her türlü egoizmi ve ırkçılığı reddetmiş, bu amaçla öldürmeyi ve zulmetmeyi reddetmiş, bir başkasının canına, malına, ailesine, inancına ve özel yaşamına müdahale edilmesini de yasaklamıştır. Müslümanlara, müslüman olmayanların inançlarına da saygı göstermelerini ve kesinlikle bir başkasının inancına kötü söz söylememesini tavsiye etmiş, kimseye de inanç konusunda baskı yapılmamasını öğütlemiştir. İslâmiyet günlük ibadetin temiz olan her yerde yapılabileceğini belirtmiş, bu iş için herhangi bir mekân şartını koşmamıştır. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi belli şekil ve zamanlarda yapılması zorunlu olan ibadetlerde dahi insan vücudunun ve psikolojisinin yapısını göz önünde bulundurmuş, hastalık, bilgisizlik, tehlikelidurum, çocukluk, yaşlılık, unutkanlık vb. durumlarda kimseyi sorumlu tutmamıştır. İslâmiyet inancın kul (insan) ile Tanrı arasındaki bir mesele olduğunu belirtmiş bu konuda olumlu ya da olumsuz dış müdahaleyi yasaklamıştır. Âlimlere büyük önem vermesine rağmen, onlar dahil olmak üzere kimsenin Tanrı adına söz söyleyemeyeceğini ve insanlara dayatma yapamayacağını ifade etmiş, hıristiyanlıkta görüldüğü gibi ruhban sınıfına da (klerikal yapılanma) imkân tanımamıştır. İslâm ibadetlerde dahi insanla Tanrı arasına kimsenin giremeyeceğini belirtmiş, insanlar arasında hiçbir kimsenin bir diğerini cennete ya da cehenneme gönderme yetkisinin bulunmadığını ifade etmiştir. Din âlimi dahi olsa kimsenin din adına affetme ya da ceza verme durumunda olmadığını söylemiştir. İslâmiyet ibadetlere büyük önem vermekle birlikte insanların bunların eksikliğinden dolayı ümitsizliğe ya da karamsarlığa kapılmalarını da iyi görmemiş bir an önce bu tür insanların kendilerini toparlamalarını tavsiye etmiştir. İslâmiyet çeşitli gerekçelerden dolayı alkol, uyuşturucu ve kumar gibi alışkanlıklara kapılanların da kendilerini bırakıp, dinden uzaklaşmamalarını istemiş, zor olsa bile bu tür alışkanlıkların tedrîcen sona erdirilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. İslâmiyet ümitsizliği de yasaklamıştır. Geçmişi ve yaptıkları ne olursa olsun bir insanın Tanrı’ya dönebileceğini ve yaşamın her safhasının da bu iş için güzel bir fırsat olduğunu ifade etmiştir. Görüldüğü gibi İslâmiyet gerek bireysel, gerek toplumsal ve gerekse evrensel açılardan mutluluğun temini yönünde ilkeler ortaya koymuş, niçin var olunduğu ve nereye gidileceğine dair getirmiş olduğu açıklamalarla insanlara bir vizyon sunmuştur. Ateizmin ise insanlara bir vizyon sunması ve varlık alemiyle ilgili tatmin edici açıklamalar getirmesi bugüne kadar mümkün olmamıştır. Sadece niçin var olduğumuzla alâkalı olarak değil ayrıca nasıl var olduğumuz ve nereye gideceğimizle ilgili olarak da ateizmin sunacağı bir şey bulunmamaktadır. Doğrusu ateizmden böyle bir izah beklemenin de anlamı yoktur. Çünkü kendisi reaksiyoner bir tavırdır. Sistemli ve ahenkli bir dünya görüşü ortaya koymak yerine dine ve Tanrı inancına karşı eleştirel bir tutum takınmakla yetinmiştir. Ortaya yeni bir şey koyamadığı gibi insanların ufkunu açacak, onlara ümit verecek ve geleceği aydınlatacak bir sistem de sunmamıştır. Yukarıdaki durum ideolojik ateizm için de söz konusudur. Orada dahi her türlü dayatmaya ve fikrî doğmatizme rağmen tıkanma olmuş ve insanların yeni arayışlara girdiği gözlenmiştir. Hâlâ bir kısım insanların teorik olarak ideolojik ateizmden vazgeçmemiş oldukları gözlense de sonuç itibariyle onların da özeleştiri de bulundukları bilinmektedir. Her şeye rağmen İslâmiyet bütün sadeleği ve çekiciliği ile insanlığın önünde durmaktadır. Geleneğin ve değişik kültürlerin her türlü olumsuzluğuna rağmen İslâmiyet"in öz kaynakları (Kur"an ve Hz. Peygamber"in dinle ilgili sözleri) bizlere tarihi kaynaklarca ulaştırılmıştır. Görünen o ki geleneğin bizlere sunduğu İslâmla kaynakların bizlere anlattığı İslâm arasında da azımsanmayacak ve küçümsenmeyecek farklılıklar bulunmaktadır. Özünde barış, kardeşlik, erdemlilik, temizlik, insan severlik ve hoşgörü olan İslâm ne yazık ki günümüzde, olduğundan farklı bir şekilde sunulmuştur. Bütün insanlığa hitap ettiği halde özellikle Ortadoğudaki bazı toplumların gelenek ve kültürleriyle özdeşleştirilen İslâm, kendine en fazla ihtiyaç duyulduğu bir asırda kenarda kalmış ve modernitenin ihtiyaç duyduğu manevi boşluğu doldurmasına müsade edilmemiştir. Bilgisiz ve kaba insanlar yüzünden de bazı çevrelerce kendisinden nefret edilen ve uzaklaşılan İslâm dini her türlü hurafeden, paganizmden, fetişizmden, büyücülükten, miskinlikten ve bilim düşmanlığından uzak olduğu halde gerici bir din gibi takdim edilmiş ve karalanmıştır. Geleneğin (özellikle son bir buçuk iki asırdır) bizlere sunduğu İslâm karşısında bazı ateistlerin itirazları da doğrusu anlamsız değildir. Her halükârda onların da insan unsurundan kaynaklanan birtakım olumsuzlukları görmeleri ve dinden uzaklaşmaları ihtimal dahilindedir. Nitekim günümüzde de böyle olaylara sıkça rastlanmaktadır. Ancak bunun sorumlusu ne dindir (İslâmdır), ne yaşamı bizlere bahşeden Tanrı, ne de "Birbirinizi sevin. Sevmedikçe iman etmiş olmazsınız..." diyen Hz. Peygamber"dir.(81) |