Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #3321  
Alt 27.05.2007, 13:04
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Rejim Fenalasti :o) Zavalli Rejim :o)

Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr

Bekir Coşkun: Ve rejim fenalaştı...






23 Şubat 2001

ZATEN Bilkent öğrencileri ‘‘Siz Ecevit"in yerinde olsaydınız?.."" diye sorunca Demirel fenalaştı.

Şükürler olsun ki öğrenciler, ‘‘Ya Sezer"in yerinde olsaydınız?.."" diye sormadılar.


**


Bekir COŞKUN

BAŞA dönüyorum; biliyorsunuz, kriz Başbakan Ecevit"in dışarı çıkıp kapıda bekleyen bizim matbuata ‘‘İçerde Cumhurbaşkanı bana bağırdı"" demesiyle başladı..

Bizim matbuat önce haberi vermek üzere koşarak dağıldı.

Yolda akıllarına ‘‘Acaba ne bağırdı?.."" sorusu gelince, yine hep birlikte gerisin geriye koştular. Başbakan o sırada oradan asla ayrılamayacak olan Köşk nöbetçilerine anlatıyordu:

‘‘...Bana bağırmaya hakkı yok. Bunu içime sindiremezdim. Biliyor musunuz, bana Anayasa kitabını da attı. Onu da içime sindiremezdim......""

Yarı yoldan koşarak dönen medya bir ağızdan sordu:

‘‘Ne bağırdı, ne bağırdı?..""

Başbakan burnunu çekerek:

‘‘Bana hakaret etti, bu krizdir.""

Nitekim Başbakan"ın uyarısı ile bunun ‘‘kriz"" olduğunu tüm dünyaya duyurmak üzere bizim matbuat yeniden koşarak dağılırken, Başbakan sağ yumruğunu sol yumruğunun üzerine vurarak, arkalarından resmi açıklamasını sürdürüyordu:

‘‘Ahmet, Ahmet... Pabucu yarım...""

*

Ve dün...

Başbakan ‘‘krizin bittiğini"" açıkladıktan sonra girdiği DSP grup toplantısında öyle bir tablo çizdi ki, kalan dolarlar da Türkiye"den kaçtı. Ecevit ‘‘Allah bizi ve Türkiye"yi korusun"" dediğinde ise, sıralardan ilk ‘‘Fırtt..."" sesi duyuldu.

Bu kez milletvekilleri ağlıyordu.

**


Bekir COŞKUN

OPERASYONUN adı; beyaz enerji.

Başbakan; mosmor...

Mesut Yılmaz ekranda; kırmızı...

Ben ise kara kara düşünürüm:

Niye bu kadar kızdılar?..

Niçin?..

*

Çünkü bu kez düğmeyi kim çevirdiyse, beyaz enerji karanlık köşeleri aydınlattı.

Başbakan"ın buna sevinmesi gerekmez mi?..

Ama o, vurgunu ortaya çıkartan askerlere, savcılara, gazeteciye, gazeteye kızdı ‘‘Sorumluların üzerine yürüyeceğim"" dedi. Oysa devamlı ‘‘İktidarımız yolsuzlukların üzerine yürümektedir"" diyordu.

Yönünü de şaşırdı.

Demek ki o tarafa yürüyeceğim derken, bu tarafa yürüyor.

Ki bundan böyle Başbakan ‘‘Üzerine yürüyeceğim"" dediğinde, bizim medya sormalı:

‘‘Ne yana?..""

*

Mesut Yılmaz"ın kırmızısı yanmış trafik ışığı gibi yüzü ise, bir yerlere doğru yürünmeyeceğinin sanki işareti.

Yıllardır ANAP"ın elinde olan Enerji Bakanlığı"nda, içinde bir ANAP"lı eski bakan da olan yolsuzluk patlak verince, bunu ortaya çıkartan hemen hemen herkesi rejimi yıkmakla suçlamaz mı?..

Diyor ki:

‘‘Bazı güçlerce Meclis ve siyasetçiler yıpratılmaya çalışılıyor. Neyin özlemi içindeler, ülkenin yönetimini kime emanet edecekler?..""

Vay canına!..

On binlerce yolsuzluk-hırsızlık yapılıyor, rejim yıkılmıyor da, bir teki ortaya çıkınca mı rejim elden gidiyor?..

Gitse bile bunun sorumluluğu kimde?..

Gazetelerde, yolsuzluğun merkezindeki açıkgöz işadamının Angora villalarından edinen liderlerin-bakanların-bürokratların-siyasetçilerin çarşaf çarşaf listesi yayınlanıyor.

Bu ne utanç verici, pis sistemdir.

Ortaya çıkartılmasaydı, birkaç gün sonra zamanaşımına uğrayacak bir vurgun. Birkaç ay önce teftiş kuruluna girilip, bilgisayarları ve kayıtları tahrip edilmiş bir bakanlık. İşin içinde bir eski bakan. Yapılan soruşturmanın gizlendiği bir yeni bakan. Ve gözaltındaki işadamının beş yüzer milyarlık villalarına doluşmuş bir devlet erki.

Kim rejimi çökertiyor, kim?..



Çünkü birbuçuk günde ‘‘nankör"", ‘‘kedi"", ‘‘yüzde yirmi beşlik Cumhurbaşkanı"", ‘‘terbiyesiz"", ‘‘küstah"" gibi akıl almaz hakaretlerle karşı karşıya kalan bir başka devlet adamımız yok.

Sezer fenalaştı mı, fenalaşmadı mı bilemiyoruz.

En azından Ecevit, ağlamaktan fenalaşan DSP"lilere ‘‘Ekonomiyi kararlılıkla ve başarıyla uyguladığımız açıklamasını istedim, onu da yapmadı"" dediğinde...

Çünkü Sezer yarım saat sonra ‘‘Hükümetimizin kararlılıkla ve başarıyla uyguladığı ekonomiyi destekliyorum"" diye açıklama yaparken, Ecevit ‘‘kararlılıkla ve başarıyla uyguladığı"" ekonomik politikayı tepetakla etmek için aşağıda hükümeti toplamıştı bile.

*

Bence zincirleme fenalaşmalar nedeniyle ekonomi öne çıkmış olsa bile, asıl fenalaşan rejim.

Bir:

Kamuoyu desteğini tümden yitirmiş bir Başbakan ve hükümeti orada oturuyor.

İki:

Çalışan, ya da zar zor yaşayan kesimler bunu çoktandır anlamışlardı, ama şimdi iş-sermaye çevreleri de bu Ecevit ile ülkenin yürümeyeceğini anladılar.

Üç:

Ama tüm bunlara rağmen, yerine koyacak bir şey olmadığı için, kimse Ecevit ve hükümetine ‘‘gitsin"" diyemiyor, sistem kilitlendi.

*

Bu yüzden önümüzdeki günler bir başka 28 Şubat"a gebe.

Cumhurbaşkanı ve askerler bu kez ‘‘irticaya karşı"" değil ama ‘‘kemikleşmiş yolsuzluk-vurgun ve suiistimal düzenine karşı"" bastıracaklar.

Siyasetçilerin dokunulmazlığının yeniden çizilmesi, liderler diktasının bitmesi, Siyasi Partiler Yasası"nda, Seçim Yasası"nda köklü değişikliklerin yapılması, vesaire için.

Önümüzdeki günler fenalaşmalarla dolu.

DSP milletvekillerinin ağlamaktan fenalaşmasına neden olan konuşmasında, Ecevit"in kimi fena niyetlerden söz ederek ‘‘Onu telaffuz bile etmek istemiyorum"" dediği işte bu.

Fenalaşan rejim...
  #3322  
Alt 27.05.2007, 13:09
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Unutmam

Unuttu mu sanıyorsun unuttu?
Unutamam, unutamam unutmam!
Unutmamak beni hayatta tuttu,
Unutamam, unutamam unutmam !...
  #3323  
Alt 27.05.2007, 13:31
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard HATIRLA EY HALKIM !.. ( Yorum yok )

Bekir Coşkun: Başarılı başarılar...









Bekir COŞKUN

BAKANLAR Kurulu bu başarıya çok sevindi...

Başbakan ‘‘Bu olumlu gelişme gösteriyor ki, hükümetimiz başarısını kanıtlamıştır..."" dedi...

Bakanlar ‘‘Çakk..."" diye, yanlarındaki bakanların avucuna avuçlarını vurdular...

Başbakan devamla:

‘‘Koalisyon hükümeti olarak bizim başarımızı çekemeyenlere verilecek en güzel yanıt bu... Bu başarıda başarısı olan sayın bakan arkadaşlarımı başarılarından dolayı kutluyorum, başarılı başarılar...""

Bakanlar yeniden birbirlerine ‘‘Çaakk..."" yaptılar...

*

Neydi bu başarı?..

İngiliz International Financial Review adlı ekonomi dergisi, Türkiye"ye bir birincilik ödülü verdi:

‘‘En iyi borçlanan ülke ödülü...""

Paris"teki ödül törenine Hazine Müşteşarı Selçuk Demiralp katılarak ödülümüzü kimin elinden aldı, okumuşsunuzdur:

Ünlü komedyen Rory Bremner"in...

*

Buraya kadarını zaten medyadan izlediniz, ben dönüyorum kabineye:

Başbakan ‘‘Bakan arkadaşlarıma başarılı başarılar..."" dedikten sonra, Devlet Bahçeli"nin kulağına eğilerek:

‘‘Ekonomi kurtuldu, Türkiye kalkındı, enflasyon düştü, halkın yüzü güldü, hükümetimiz başarılı başarılar elde etti de onun için mi ödül verdiler?..""

Bahçeli:

‘‘Hayır, en iyi borç alan ülke olarak...""

Başbakan gözlerini iki kere kırpıştırdı:

‘‘...Herkes gördü ki hükümetimiz içerde olduğu gibi dışarda da ödüller almaktadır... Bunu içine sindiremeyenler olacaktır... Ben arkadaşlarımızı kutluyorum...""

Maliye Bakanı ile Devlet Bakanı, ters yönde kol kola girerek, futbol taraftarlarının yaptığı gibi birbirlerinin etrafında dönerken ‘‘En büyüüük Türkiyee..."" diye marş söylediler...

Diğer bakanlar ise ellerini birbirlerinin omuzuna atıp, durdukları yerde zıplayarak önce ‘‘Oley oley oley..."" diye bağırdılar, Hüsamettin Özkan amigo olarak ‘‘Nasıl başardııık?.."" diye sorunca, bu kez hep bir ağızdan haykırdılar:

‘‘Goley goley goley...""

Ve timsah hareketine geçildi...

En önde Tunca Toskay, masanın etrafında timsah yaptılar...

Başbakan onlara ‘‘Başarılı başarılar..."" dedi...

20 ocak 2001

**

Bekir COŞKUN

‘‘62 yaşında, kör ve kötürüm bir yaşlı kadına tecavüz etmek istedi, başaramayınca kadını öldürdü, iki küpesini, bir yüzüğünü aldı, polis katili yakaladı, bayramdan önce cezaevinden çıkmıştı.""

Haber bu kadar.

Aslında bu kadar değil.

Bu haberin ucu yok, bucağı yok.

Anlatsam köşem yetmez.

Kitaplar dolusu yazsanız, yazsanız, yazsanız... Belki de anlatamadığınız şeyler kalacak.

Haberin bir ucu rejime, bir ucu sisteme, bir ucu iktidara, bir ucu Meclis"e, bir ucu hukuka, bir ucu topluma, bir ucu ahmaklığa, bir ucu salaklığa, bir ucu aptallığa, bir ucu soysuzluğa dayanıyor.

Haber aslında bir cinayeti değil, bir ülkeyi anlatıyor.

Yaşlı, kötürüm, gözleri görmeyen bir zavallı kadının iki uyduruk küpesi, bir kötü yüzüğü için bir manyak tarafından öldürülmesinin ötesinde, bir devletin dramının haberi.

*

Doğrusunu isterseniz kaç gündür polis haberlerine bakmak bana eziyet veriyor.

Gökten, aftan yararlanıp çıkanların işledikleri irili ufaklı suçların haberleri yağıyor.

İşte; tüm İstanbul gençliğini berbat edecek kadar uyuşturucu. Üst üste dizilmiş torbaların arkasında birisi boynunu bükmüş, uyuşturucuları taşıyan-satan suçlu.

Fotoğrafın altında gerçek başlık:

‘‘Aftan yararlanıp çıkmıştı.""

Soygun, gasp, saldırı...

Devletin savcısı ‘‘Kapılarınızı kapatın, pencerelerinizi iyi örtün"" diye iyi insanları uyarıyor.

*

Müjde Rahşan...

Hukuk-adalet yok edildiğinde, hep böyle olur.

Kan-gözyaşı-feryat dinmez.

Çünkü ödüllendirilmiş suç, masumların cezalandırılmasıdır.

Cebindeki harçlık için uyuşturucuya alıştırılan çocuklar, kolundaki çanta için yerlerde sürüklenen kadınlar, cüzdanındaki para için vurulan insanlar, kulağındaki küpe için öldürülen yaşlılar, bir histeri ve cinnetin sokaklarına egemen olduğu zavallı ülke.

İşte kan-gözyaşı-çığlık.

Müjde Rahşan...

Müjde...

5 ocak 2001

**

Bekir COŞKUN

YAZARLAR-çizerler, ekonomistler, televizyonlara çıkınca önce ‘‘yeniden atılım için krizin bir şans"" olduğunu söylüyorlar.

O zaman iyi ki battık.

Doğrusunu isterseniz ben batmanın bu kadar yararlı ve iyi bir şey olduğunu düşünmemiştim.

Nitekim Türkiye batınca bakın neler oluyor:

‘‘Yeni ufuklar...""

‘‘Büyük atılım başladı...""

‘‘ABD yanımızda...""

‘‘IMF"den tam destek...""

‘‘Dünya Bankası arkamızda...""

‘‘Yabancı sermaye geliyor...""

*

Ben ise ülkemizi batıranların niye yıllardır baştacı edildiklerini ve her zaman saygın yerlerini niçin koruduklarını, yeni yeni çözüyorum:

Batırmaktan...

Elbette batıranlar, toplumun önüne yeni yeni ufuklar açtıkları için çok başarılı sayılmalılar.

Başta Ecevit, Bahçeli, Yılmaz gibi batırıcıların, bohçalarını toplayıp gitmemeleri için bir yandan akıllı bir kampanya sürerken, öte yandan batmanın bize getirdiği bulunmaz nimet Kemal Derviş"in topluma sunulması yeni ufuklar açıyor.

Misal; ilk seçimlerde akıllı bir aday adayı, kürsüye çıkıp büyük bir atılımı vaat edemez mi:

‘‘Eğer ben de bu memleketi batırmazsam...""

*

İtiraf etmeliyim; bir büyük batak ve kepazeliğin, bir büyük başarıya ve prime dönüştürülebileceğini hiç düşünmemiştim.

Bakın:

Türkiye"yi basiretsizliği ile batıran bu iktidarın düşürülmesi düne göre daha zor değil mi?..

Daha zor.

Çünkü tam yeni ufuklar açılmışken...

Derviş gelmişken...

IMF, Dünya Bankası, ABD arkamızdayken...

Eğer Ecevit ve iktidarı memleketi batırmasalardı... Koca ulusu hayal kırıklığına ve hüsrana uğratmasalardı, bu olanakları asla ve asla göremeyecektik.

Demek ki kriz bir şans.

O zaman dualarınızı eksik etmeyin.

İyi ki battık...

21 mart 2001

**

Bekir COŞKUN

‘‘CASA""nın Türkçe okunuşu ‘‘Kasa""dır...

Aslında uçakların adı ne olursa olsun, anlamı yine de ‘‘Kasa"" olacaktı...

Çünkü bu ülkede her şey kimi kasalara endekslidir ve her rezilliğin altından birilerinin kasası çıkar...

Dolan kasalar...

Dolup taşan kasalar...

Otoyollardan enerjiye, kamu bankalarından doğal gaza, özelleştirmeden kamulaştırmaya, ihracattan ithalata, ihaleden tahsisata, dağdaki taştan Meclis"deki koltuklara kadar...

Tümü kasa işidir...

Ama öbürleri uçup da düşmedikleri için hırsızlıklar gizli-saklı unutulup gidiyor...

Diyelim ki otoyollar uçsaydı...

Ya da kamu bankaları havalansaydı...

*

Casa kazası olduğu günden bu yana, nedense yutkunup ama şehitlerin törenleri sürerken yazmak istemediğim bir şey:

Bu uçakların alındığı günlerde ben Sabah Gazetesi"nin Ankara Temsilcisiydim... Casa rezaletini araştırıp Sabah"ta ortaya koyan, sonra o hırsızlığı kitap yapan Nezih Tavlaş ise en iyi muhabirimiz...

Zaten kitap, bütün hırsızlığı ortaya döktükten sonra, benim bir yazımdan alıntıyla bitiyor...

Bütün kanıtlar ortadaydı...

Rüşvet dağıtma bantları, uçakların sakatlığına ilişkin raporlar, kimlere para dağıtıldığının kanıtları, Meclis"te sahte imzayla geri çekilen soru önergeleri...

İşin içinde; ANAP iktidarının bir bakanı, iktidara yakın bir işadamı, göz göre göre vurgunu savunan, ört-bas eden siyasetçiler...

(Casa olayı, sırf Türkiye"deki soygunların boyutlarını göstermek açısından değil, ortaya çıkmış soygunların nasıl ört-bas edildiğini göstermek açısından da iyi bir örnek...)

O zaman kimsenin kılı kıpırdamadı...

Ne TBMM umursadı, ne savcılar, ne teftiş kurulları...

Zaten Nezih Tavlaş"ı sonradan kovdular, bir daha da iflah olmadı...

Peki şimdi ‘‘Şehitlerimizi bağrımıza gömdük"" ne oluyor?..

*

Nedir bağrımıza gömülen?..

Şehitler mi?..

Yoksa o şehitleri göz göre göre ölüme yollayan bir yüz karası hırsızlık mı?..

Hangisi?..

22 mayis 2001

**

Ahmaklık evrenseldir...

ENDONEZYA"nın adına en çok uluslararası istatistiklerde rastlarız; gelir uçurumunda, yolsuzlukta, Türkiye"nin ya bir altında, ya bir üstünde...

Bu istatiksel komşuluktur...

Zaten haberlere göre de; Endonezya"nın başındaki adam, görevden alındığında uyuyordu...

Daha çok toplantılarda uyumayı tercih eden Başkan, genelde toplantıların bitimine doğru uyandığında her zaman sordu:

‘‘Taban nasıl?..""

Diyelim ki IMF heyeti ile yaptığı toplantıda (Çünkü onların da IMF"si var), IMF heyeti başkanı fırlayıp ‘‘Taban alınan kararlardan mutlu"" derken, Başkan"ın yaverleri, her zaman ellerini sokup tabanın kuru olduğunu bildirdiler:

‘‘Taban kuru ekselansları, işememişsiniz...""

Ancak Başkan bu kez kaçırdı...

Demokrasinin içine etti...

Ve ülkesini ara rejime sürükledi...

*

Tam 21 ay önce, halk onu ‘‘Sosyal adaleti sağlayacak, yolsuzlukları önleyecek, çalışanları mutlu edecek"" umuduyla seçmişti...

Ama o yürümekte bile zorluk çekiyordu ve unutuyordu...

Yanındakilere sık sık ‘‘Ben nerdeyim, siz kimsiniz, bu ebleh suratlı adam (IMF Başkanı için) niçin bana bakıyor?.."" sorularını sormaya başladı...

Ve aldığı iyi cevaplara memnun olup, hemen uyudu...

Endonezya"nın yüzde 80 Müslüman olan halkının desteğini sağlamak için birçok Fethullah Hoca"sı vardı...

Bir de uyuduğunda onu uyandırmakla görevli Hüssam"ı...

Ama olmadı...



Endonezya, Türkiye gibi cennet bir ülke...

Ülkenin para birimi rupiah"ın değeri neredeyse sıfır...

Yolsuzluk-hırsızlık yüzünden ülkenin iki yakası bir türlü bir araya gelemiyor...

Sık sık rezaletler-skandallarla çalkalanın bir yer...

Bunalımlardan asla kurtulamıyorlar...

Muhtemelen orada da benim gibi bir ahmak vardır ve kendi hallerine bakmadan oturmuş Türkiye"yi yazıyordur...

Çünkü ahmaklık evrenseldir...

Ellerine geçmiş demokrasinin kadrini-kıymetini anlayamayan toplumlar, gide gide kendilerini süründürecek birilerini bulup seçerler ve sonra da oturup niye yoksullaştıklarını, niye süründüklerini düşünmeye başlarlar...

Orada olsun, burada olsun...

Fark etmez...

25 temmeuz 2001

**

DÜN Anayasa mahkemesi; Rahşan Ecevit"in üstün gayretleri, Bülent Ecevit"in hayırlı başarıları ile çıkartılan Af Yasası"nın kapsamını genişletti...

Bu sefer ‘‘görevini kötüye kullanan"" kamu görevlileri de af kapsamına girdiler ve kurtuldular...

Müjde Rahşan...

Oysa Türkiye"nin yaşadığı tüm bu bunalımın odak noktasında görevleri kötüye kullanmaların olduğunu bilmeyen var mı?..

Yok...

Kamu bankalarının soyulmasında, katrilyonluk ihalelerde, ulusal varlıkların çalınıp yağmalanmasında, başbakanların-bakanların raflarda duran vurgun iddialarında, kısacası ülkemizi soyup-soğana çeviren tüm iğrenç girişimlerde ortak noktadır:

Görevi kötüye kullanmak...

Rahşan Ecevit"in ‘‘Bülent bu çocuğun babasını kurtaralım..."" diyerek başlattığı af rezaletinin vardığı boyut bu...

Çocuğun babası mı, anası mı, zaten kurtulamadı...

Ama diyelim ki Beyaz Enerji vurgununu yapanlar dünkü karardan sonra kurtuldular...

Hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma yapılan belediye başkanları, bürokratlar, memurlar...

Artık korkmalarına gerek yok...

O zaman ekonomik çöküntünün sebeplerini başka yerde niçin arayacaksınız?..

*

İçerde kalmış kimi katiller de...

Çünkü misal; cinayet suçlarında 10 yıllık indirimin yasaların öngördüğü toplam cezadan değil, uygulanacak infazdan indirilmesi anayasaya daha uygun görüldü...

Yani kalan katiller de çıkıyorlar...

Müjde Rahşan...

Müjde...

*

Salınan katillerin-hırsızların, çıkar çıkmaz işledikleri binlerce suç... Öldürülen yüzlerce masum insan...

Sağa-sola saldıranların sadece çanta kapmak için parçalayıp, kararttıkları yaşamlar...

Ve en sonunda, altın çağında bir ülkeyi soyup, işte bu hale getiren... Her gün yeniden yıkılan bir ekonominin gerçek suçlularına, adı üzerinde ‘‘Görevini kötüye kullananlara"" özgürlük...

Müjde Rahşan...

Yeterince berbat ettiniz...

19 Temmez 2001

**

Bekir COŞKUN

BUGÜNLERİ unutmayın.

Türkiye, tarihinin en onur kırıcı günlerini yaşıyor.

1.5 milyar dolar için ulusal onurun ayaklar altına alınıp paspas yapıldığı günler.

IMF, Türkiye"yi yönetenlerin kendisine katakulli yaptığı görüşünde. Bu yüzden de para dilimlerini verirken, şantiye çavuşu gibi; kanunları-kararnameleri-kararları-atamaları-harcamaları denetliyor.

İşte önceki gün; Telekom"un başına profesyonel yöneticiler atanmadı gibi gerekçelerle, 1.5 milyar doları ertelediler.

*

Ne derseniz deyin.

112 milyar dolar dış borç, 70 milyar dolar iç borcu varken, IMF"ye gidip ‘‘Şartlarınızı yerine getireceğim, bana para ver"" diyen Türkiye"dir.

‘‘Bizi denetleyin"" diye ellerine imzalı belge veren de...

Sonra da IMF"yi güya kandırarak, Telekom"u özelleştiriyormuş gibi yapıp, ama yönetimine dil bile bilmeyen MHP"li partilileri getirdiler.

Biliyorsunuz; Derviş ile MHP"li Bakan Öksüz bu yüzden birbirlerine girdiler.

Ecevit ile Bahçeli, MHP"li Öksüz"ü desteklediler. Sonunda Telekom"un başına MHP"nin milliyetçi vatan evlatları getirildi.

İşte IMF bu katakulliyi gördü, para vermeyi erteledi.

*

Bakalım şimdi ne yapacaklar?..

IMF beğenmedi diye MHP"lileri Telekom yönetiminden atarlarsa, hükümet gider.

Atmazlarsa, para gelmiyor.

Para gelmeyince ekonomi gidiyor.

Hükümetin gitmesi, paranın gelmesi en hayırlı sonuç olsa bile, Türkiye"nin bu konuma sokulmasının bedeli nasıl ödenir?..

Geriye kalıyor Ecevit"in öbür kulağına da bir kulaklık takması, ya da Derviş"in işaretli sağır-dilsiz lisanı öğrenmesi gibi önlemler.

Ya da, ya da; değerli milliyetçi vatan evladı Enis Öksüz"ün girişimiyle IMF yönetimine de ülkücü kardeşlerimizin atanması.

O da olmadı; çek-senet mafyası bu işi çözemez mi?..

Ne bilelim biz?..

Rezilliğin-cingözlüğün-katakullinin, sınırlarımızı aşıp, artık uluslararası boyutlara ulaşması, yoksa küreselleşmede yerimizi aldığımızı mı gösterir?..

O zaman Devlet Bahçeli niye hiç gülmüyor?..

Ya da siz ey vatandaşlar...

Niçin dizlerinizi dövmüyorsunuz?..

Niçin...
  #3324  
Alt 27.05.2007, 14:32
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard AKP kapatilmasin ( simdi devlet nasil ?

AKP kapatılmasın...

SEÇİME bir hafta kala AKP"ye kapatma davası açtılar...


Doğrusunu isterseniz (AKP"nin iktidara gelmemesi için en çok yazı yazanlardan birisi olarak) bu canımı sıktı...

Ne oluyor?..

Ne yapmak istiyorlar, bilemem...

Bence:

Devlet, halkına güvenmiyor...

Çünkü halk; birkaç gün sonra yapılacak seçimlerde muhtemelen devlet karşıtlarını iktidara getirecek...

Ve devlet kendine göre önlem alıyor...

*

Devlet kadroları endişeliler, akıllarına en kestirme yol parti kapatmak geliyordur...

Oysa bu yanlış...

Halkın devlete sahip çıkacağı, ona toz kondurmayacağı, insanların devlete sarılacağı ve devleti seveceği, devlete güveneceği önlemleri almaları gerekmez mi?..

Diyelim ki; ülke güvenliği için çabalayan savcıya seks tuzağı kuruyorlar, sanıklar polis...

Bu nasıl olur?..

Devlet bu hale geldi mi?..

O zaman sıradan insanlar güven içinde nasıl devlete sığınıp ona sarılabilirler?..

*

Meydanları aç-işsiz insanlarla, kurumları rüşvetçilerle-hırsızlarla, özel sektörü avantacılarla, sokakları hırsız-kapkaççı ve katillerle, parlamentosunun dahi üçte biri sabıkalılarla dolu bir ülkenin sığınacak yeri kalmadığında...

Çalacak kapı...

Sırt dayayacak duvar...

Tutunacak dal bittiğinde...

Masum insanlar nereye sığınacaklar?..

Elbette bu düzeni kim yıkmak istiyorsa ona...

*

AKP"yi kapatmak boşuna...

Devlet adamları, namuslu bürokratlar, yargıçlar, savcılar, aklı-vicdanı olan, ülkesini seven her yetkili...

Sakıncalı partiler yerine, bu pislikleri kapatmak, bu rezilliklere bir son vermek zorundalar...

Ki kapatma işini halk yapsın...

Yoksa böyle devlet olmaz...

Olmamalı...

25 Ekim 2002

**
  #3325  
Alt 27.05.2007, 14:36
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard ...... veee 2004 !..

MUTLU haber geç gelir:

‘Türkler artık haftada üç kez seks yapıyor..."

Daha önce bu rakam iki idi, 2004"te üçe çıktı.

Gördüğünüz gibi araştırmacı gazetecilik hiçbir şeyin peşini bırakmıyor, bunu da işte sizlere duyuruyor.

Beni etkileyen yanı; artışın ikiden üçe çıkması değil, bu artışın sebebi...

Çünkü sebep şöyle:

‘Ülkede sağlanan istikrar ve ekonomideki düzelme..."

*

Sanırım anladınız.

AKP iktidarının, Türk erkeğinin iktidarını dahi artıracak kadar müthiş başarısı, bilmiyorum daha iyi nasıl anlatılırdı.

Enflasyon iniyor, dolar iniyor, faizler iniyor.

Bu kadar şey inerken ‘Hani kalkınma yok mu?" derseniz; haftada üç...

Bu durumda Ecevit iktidarı başarısızdı. Destek olarak Kemal Derviş, ABD"den özel olarak getirilmişti.

Yine de; haftada bir-iki...

Demirel iktidarları?

Süleyman Bey zamanında, arada bir de ülkenin istikrarı ve ekonomisi darbelerle kesildiği için değil iki-üç, bu hadise ortalama olarak 0.1"e tekabül ediyordu.

AKP iktidarı ekonomiyi düzeltip istikrarı sağlayınca, burada da grafik dikiliyor.

Pekiii...

Bunu da ekonomik veriler arasına koymak olasılığı yok mu, ki ülkemizin istikrar tablosunu daha iyi anlamak açısından her sene bu tufaya getirmek işi enflasyon rakamları ile birlikte düzenli olarak açıklansın:

‘TEFE; 3.5

TÜFE; 3.4

TUFA; Haftada dört..."

Ne bileyim ben.

İktidarın başarısını anlatmak için artık ne yapabiliriz?

*

Bu durumda iktidarın başarısını anlamak için nereye bakmanız gerektiğini artık biliyorsunuz sayılır.

Bakacaksınız, ekonomi nasıl?

Hükümetin başarısı iyi mi?

Belki DİE rakamlarını açıklamadan, siz kendi verilerinize bakıp durumu açıklayabilirsiniz:

‘Bu ay süper..."

2 aralik 2004

Yine de yaranamadilar size Bekir Bey !


Bunca yasanan Rezaletlerden sonra sizin de yillarca Dile getirdiginiz pisliklerden sonra Yigidin hakkini vermek " Döneklik " degildir.

Duygularina Kapilip Inat etmek demokratlik Cumhuriyetcilik veya Laiklik filan degil YOBAZLIKTIR !..

Ve size Hic yakismaz !..
  #3326  
Alt 27.05.2007, 14:40
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Ne kadar Haklisiniz Bekir bey :o)

Ne oluyor?..

Ne yapmak istiyorlar, bilemem...

Bence:

Devlet, halkına güvenmiyor...

Çünkü halk; birkaç gün sonra yapılacak seçimlerde muhtemelen devlet karşıtlarını iktidara getirecek...

**

Baksaniza Neler yapiyorlar önlemek Icin 367 rezaletleri..

Halkina giden Hükümete veto..
Muhturalar,rezaletler Viran olan nedametler ayaklar altina alinan serefler..

Acaba Devlet neden halkina güvenmiyor ?..

Düsünülesi bir Tesbit..

)
  #3327  
Alt 27.05.2007, 14:46
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Cumhurieyt Gül ü Rahsan in biraktigi

Katilleri soygunculari teröristleri sapiklari
AKP 4 yil da nasil toplayacak ?..

)

Simdi Ortalikta Huzur yok diye AKP yi suclayanlar Biraz olsun Utanmazlar mi ?.. Ki Hapisaneleri bosaltan bizzat kendileridir )
  #3328  
Alt 27.05.2007, 15:17
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard İran!? kurnazlığı.

Azeriler ezanı kıstı
Cami sayısının İran"ın maddi desteğiyle son yıllarda hızla arttığı Azerbaycan"da hoparlörle ezan okunması "gürültü kirliliği yarattığı" gerekçesiyle yasaklandı


DIŞ HABERLER SERVİSİ



Azerbaycan"da camilerde hoparlörden ezan okunması yasaklandı. Fransa Basın Ajansı"nın (AFP) haberine göre, Azerbaycan"ın diyanet işleri başkanlığına denk gelen kurumu Kafkas Müslüman İdaresi"nce alınan karar gereği, geçen çarşambadan geçerli olmak üzere, ezanın amplifikatörle dışarı yayımlanması kanunen yasak hale geldi.
Kurumun sözcüsü Akif Agayev, "Kamuoyundan çok sayıda şikâyet alıyoruz. Hastalar, yaşlılar ve çocuklar uyuyamadıklarını ve dinlenemediklerini söylüyorlar" dedi. Ancak düşünce ve vicdan özgürlüğü savunucusu sivil toplum örgütleri, yasağın din ve inanç özgürlüğüne darbe olduğunu ileri sürdüler.
"Bu yasak hiçbir şekilde ezan okunmasının yasaklanması değil. Sadece hoparlörlerle okunması yasak" diyen Akif Agayev, yasağın gerekçesini açıklarken, 1991"de Sovyetler"in çöküşü ve Azerbaycan"ın bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana ülke genelinde ve başkent Bakü"deki cami sayısının hızla arttığına işret etti ve bunlardan birbiriyle rekabet halinde yüksek volümlü ezan okunduğunu ve gürültü kirliliği yarattığını vurguladı.


İran etkisi
8.1 milyon nüfusunun büyük çoğunluğu Şii olan Azerbaycan"ın 1991"de bağımsızlığını kazanmasından sonra İran"ın da etkisiyle dine yöneliş yaşandığı belirtiliyor. Uzun süre Sovyetler"e bağlı bir cumhuriyet olan Azerbaycan dünyadaki en laik ülkelerden biri olarak gösterilirken 1991 sonrasında İran"ın parasal desteğiyle ülkede çok sayıda cami ve İslami okul inşa edildiği kaydedildi. İran"ın radikal dinci görüşlerini Azerbaycan"a yaymak istediğini iddia eden Azeri yetkililer, aşırı dinci gruplara karşı birkaç kez temizlik operasyonu yaptı. Buna karşılık muhalif gruplar, hükümetin aşırı dincilerle mücadele örtüsü altında muhalefeti susturmak istediğini iddia ediyor. Uluslararası insan hakları örgütleri ile Batı, Azerbaycan yöntemini şimdiye kadar çeşitli kereler din ve inanç özgürlüğünü ihlal etmekle suçladı.


Çan yasaklanıyor mu?
Bakü"deki yeşil kubbeli Gazi Sultanali Camii müdavimlerinden Aziz adlı bir Azeri, yasağı saçma bir adım olarak niteledi. Aziz, "Ezanı duymak önemli, inancımızla ilgili görevimizi hatırlatıyor. Hoparlör kullanılmazsa şehrin gürültüsünden ezanı duymamız imkânsız. Hıristiyan ülkelerde kilise çanı yasaklanıyor mu?" diye konuştu.
Dini Özgürlükleri Koruma Merkezi adlı sivil toplum örgütünden imam Ilgar İbrahimoğlu da, "Aptalca bir karar. Dine karşı ateist Bolşevik tavrına geri dönülüyor. Bırakın herhangi bir Müslüman ülkeyi, Avrupa veya ABD"de dahi böyle bir yasak yok" dedi.
Gazi Sultanali Camii İmamı İbrahim Yarıyev ise ezan yasağının politik bir amacı olmadığını, getirilen kısıtlamanın Azerbaycan"ın demokrasiye olan bağlılığından kaynaklandığını söyledi. Yarıyev, "Burada Suudi Arabistan, Pakistan ve İran gibi din hükümeti yok. Din ve devleti birbirinden ayıran demokratik bir ülkeyiz. Rahatsız edilmek istemeyenlerin haklarına saygı göstermeliyiz. Sadece bu civarda 8 cami var, herkes ezanı duyabilir" diye konuştu.

Milliyet.
  #3329  
Alt 27.05.2007, 15:27
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Kadınlar İslam yaptırımlarından ve

erkek egemenliğinin ataerkel ve Arabi kabile ve bedevi yaşam tarzına kurtulmaya çalışarak, ilk defa bu kadar duyarlı ve onurlu bir kişilik örneği vermekteler.

Umrız ki bu duyarlılıkları ülkenin demokratikleşmesi için ve AB ye katılabilmesi içinde oluşur.

Yoksa değişen pek bir şey olmayacak kadınların yaşam tazlarında.

Onları bu yaşadıkları alçaltıcı, onur kırıcı günü birlik yaşamlarından kurtaracak olan AB yasaları ve onun ciddi bir uygulaması olacaktır.

Demokrasisini kuramamış ve tüm kurumları ile buna sahip çıkamamış hiç bir ülkede kadın tam bağımsız ve özgür değildir.

İslami ülkelerde bu durum çok daha kötüdür.

Kadınların özgürleşmesinden korkan üç çevre vardır. Demokrasi karşıtları, ataerkel gelişmemiş yabani kalmış erkek çevresi ve DİNCİ kesim.

selamlar...
  #3330  
Alt 27.05.2007, 15:31
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir.
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu