| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#311
|
||||
|
||||
![]() Türk TV lerinde izle ne mal olduklarini göreceksin.
Diskolarda erkekler birbiriylenmi fischlesiyorlar kadin kuyruk sallamasa öyle yerlerde erkekde disini göstermez. Türk kadini cok ucuz beee |
#312
|
||||
|
||||
![]() Kemalizm ve Kadin!..
Bilindigi gibi 5 Aralik 1934 tarihi, kadinlara siyasi haklarin verildigi iddia edilen tarihtir. Ancak kadinlara verildigi iddia edilen bu haklar, kadinlar tarafindan verilen mücadele ne-ticesinde alinan haklar olmayip, tepeden inme bir anlayisin neticesinde Mustafa Kemal tarafindan bagislanan haklardi. Dolayisiyla, Kemalistler tarafindan, Bati"nin bir çok ülkesinden önce verilmekle övünülen bu haklar, Sirin Tekeli"nin de belirttigi gibi konjonktür geregi verilen ve buna ragmen kontrollü olarak kadinlara kullandirilan -bazen de kullandirilmayan- türden haklardi. Çünkü, Kemalizm kurulusundan bu yana, tepeden inmeci, jakoben bir anlayisin tezahürü olan tek millet, tek sef, tek devlet esasina dayali, oportünist, çikarci, pragmatik despot bir anlayisi temsil eden bir sistemdi. Ve bu nedenle de muhalefete ve hatta degisik görüslere bile tahammülü olmayan bir sistem öngörmekteydi. Bu sistem, "tek kisi"nin hakim oldugu bir sistemdi. Ayrica, bu sistem ayni zamanda, bu ülke insanlarini bütünüyle sadece "tek kisi"nin belirledigi hedefe yönlendirmeyi de kendisi için asil amaç edinmisti. Yani, ülkenin bütün insanlari için bir tek hedef vardi; o da, o "tek kisi"nin belirledigi hedefti. Bu hedefin disina çikanlar ya da çikmaga yeltenenler, ülkeye ihanet suçu ile suçlanmaktan kurtulamamislardir. Bugün bile bu "tekçi" anlayis tarafindan belirlenen hedefe muhalif olan kisi ya da gruplar, ayni anlayisi temsil eden, marjinal kalmis Kemalistler tarafindan, öyle degerlendirilmiyor mu? Iste "tek kisi" tarafindan belirlenerek çerçevesi -adeta- duvarlarla örülen bu anlayis, toplumu tepeden tirnaga kadar yeniden sekillendirmek için ayni tür uygulamalara halen bugün de devam etmektedir. Kisacasi, Osmanli"nin mirasi üzerine kurulan bu yeni ülkenin, yeni yönetim seklinden, çikarilacak kanunlara, halkin giyiminden yasanti sekline hatta yeme içme seklinden, dans etme sekline kadar; bir taraftan toplumsal düsünce, diger taraftan da toplumsal yasanti sekli, bu tek"çi anlayis tarafindan sekillendirilmistir. Dolayisiyla ülkeye çesitli desiselerle hakim olan bu anlayista; Cumhuriyetin ilan edilmesine de, kadinlara siyasi haklarin verilmesine de ve hatta kimlerin hangi bölgelerde milletvekili olacagina da, tek basina karar veren hep "o" tek kisi olmustur. Ve o tek kisinin agzindan çikan bir sözle kimi insanlar ihya olmus, kimi insanlar da daragaçlarinda sallandirilmistir; ve bu tek kisinin karari ile bir gecede cumhuriyet ilanina karar verilmis, partiler kurulmus ve partiler kapatilmistir. Hatta, "tek kisi" tarafindan alinan bu gibi siyasi ka-ralarin yaninda, kisiler arasindaki iliskilere de müdahale edilerek kadinlarin dans etmeleri bile, onun emri ile olmaktaydi. Nitekim bir defasinda, "... devlet yüksek yöneticilerinin de çagrili oldugu bir baloda üniformali subaylarin dansetmediklerini gördü. Gazi, bunun nedenini sordu. Komutanlardan biri, suçun her dansa çagriyi geri çeviren kadinlarda oldugunu söyleyince Mustafa Kemal, yüksek sesle topluluga söyle seslendi: "Arkadaslar, dünyada subay üniformasi giymis bir Türk erkeginin dans önerisini geri çevirebilecek bir kadinin bulunabilecegini düsünemiyorum. Simdi emrediyorum! Hemen salona dagilin! Ileri Mars! Dans edin!" emri üzerine, herkesin dans etmeye kalkismasi da, bu "tek kisi"nin otoritesinin etkisini göstermesi bakimindan ilginç bir örnektir. Bu tür emirler sadece dans etmeyle de sinirli kalmiyordu. Nitekim, daha sonra ki dönemlerde ülkenin öncelikli tehdidi olarak ilan edilen ve "Komünizm her görüldügü yerde basi ezilmelidir" sözü mensuplari için söylenen TKP"nin (Türkiye Komiünist Partisi) kurulmasi ile ilgili ilk emir de yine Mustafa Kemal tarafindan verilmisti. Buna gerekçe olarak da, Talat Pasa"ya yazdigi mektupta da belirtildigi gibi, "gerekirse bolsevizmi de biz kurariz" seklindeki Mustafa Kemal"in konjonktürel ve pragmatik anlayisi idi!.. Mustafa Kemal bu güçlü ülkelerden yana görünme anlayisini, ülke içinde gücü/hakimiyeti tek basina ele geçirinceye ve ülke disinda ise himayesine girdigi ülkenin güçlülügü netlesinceye kadar devam ettirmistir. H. Edip Adivar"in da belirttigi gibi Mustafa Kemal, gücü ele geçirdikten sonra, emirlerine itirazsiz uyulmasini ve kendisine karsi hiçbir elestiri geti-rilmemesini açikça belirtiyordu. Nitekim, H.E. Adivar ile bir konusmasinda, "Herkes benim verdigim emri yapmalidir... Ben hiçbir elestiri, hiçbir fikir istemiyorum... Yalniz emirlerimin yerine getirilmesini..." istiyorum seklindeki sözlerinden de bu durum açikça görülüyordu. Mustafa Kemal, ölünceye kadar da, bu tavrini devam ettirmis ve iradesine -en yakin arkadaslari dahil- hiç kimseyi ortak olarak kabul etmemistir. Buna yeltenenlerin ise, maalesef politik hayatlari da, sosyal hayatlari da hüsranla sona ermistir. Kazim Karabekir, Rauf Orbay ve arkadaslari ile ünlü hatip onbasi Halide Edip Adivar"in -son dönemde de Ismet Inönü"nün- basina gelenler, Mustafa Kemal"in bu tavrinin ilginç örneklerinden sadece birkaç tanesidir. Anlasilan odur ki, Mustafa Kemal, kendi düsüncesinin disinda hiç kimsenin düsüncesine önem vermezdi. Her konuda -hemen hemen- yalniz basina karar verir ve uygulamaya koyardi. Zaman zaman, herhangi bir konu ile ilgili olarak Çankaya Köskü"ndeki "içki sofrasi"na çagirdigi kimselerden ise, konu ile ilgili görüslerini almaktan ziyade, kendisinin önceden vermis oldugu karari onlara duyurmaya yönelik olmakta idi. O dö-nemde, Mustafa Kemal"in etrafinda bulunanlar da, Mustafa Kemal"in bu "tek"ligini, her seyin kendi karari ile yapildigini ya da yasaklandigini, kendi kararlarinin aksine görüs serdetmenin hayati tehlikeyi gerektirdigini konusmalarinda, yazilarinda dile getirmekten de bir beis görmemekte idiler. Nitekim, Kiliç Ali tarafindan bu durum "Aksam" gazetesindeki bir makalede; "... Milli Kurtulus Savasini halkin degil, sadece Atatürk"ün yaptigi" ileri sürülüyordu. Bu yaziyi aktaran Zekeriya Sertel "Yaziyi okumamiz bitince Ahmet Rasim Bey gözlügünün altindan bana söyle bir bakti: -Cevap verecek misin? dedi. Sanmiyorum, dedim. Sakin ha... Yaziyi kimin yazdigi belli. Mustafa Kemal"le çatismayi göze almak gerekir. Bu da bugünkü kosullar içinde delilik olur. Yaziyi hiç okumamis gibi davran." Sertel de "Öyle yaptim" diyor. Seyh Said kiyami nedeniyle kurulan Istiklal Mahkemeleri de emirle, hem de tek kisinin emriyle kurulmustu ve çalismalarini da bu "tek kisi"nin emriyle devam ettiriyordu. Çesitli illerde kurulan bu mahkeme-lerde, yine emirle sayisiz insan daragaçlarinda sallandirilmisti; herhalde -dili olsaydi- bunun en canli sahidi de Samanpazari sirtlari idi. Daragaçlarinda sallandirilan bu insanlarin suçlari ise, -tamaminin da- potansiyel muhalif olarak görülmeleriydi; isin üzücü tarafi da, bunlarin basinda, Milli Mücadele adi verilen Mücadeleyi baslatanlar, bulunduklari bölgelerde dis düsmani cani kani pahasina kovanlar gelmekteydi. Bunlarin arasinda, az da olsa kendilerini tehdit etmek ve göz dagi vermek için, yandasi gazeteciler de vardi. Bu gazeteciler, Istiklal Mahkemelerinin "tek kisi"nin emriyle çalistigina güzel bir örnek teskil etmektedir. "Istanbul"un belli basli gazete bas yazarlari Diyarbakir"daki Istiklal Mahkemesine gönderilmislerdi. Bunlar arasinda "Tasviri Efkâr" sahip ve basyazari Velid Ebuzziya, "Vatan" gazetesi sahip ve basyazari Ahmet Emin Yalman, ayni gazetenin yazarlarindan Ahmet Sükrü Esmer, gene bas yazarlardan Ismail Müstak ve baskalari vardi. Ahmet Emin, daha yoldayken, Adana"dan, Mustafa Kemal"e telgraf göndererek yalvarmaya baslamisti. Affedilirse, bir daha gazetecilik yapmayacagina söz veriyordu..." "Tek Kisi" gücünü ve "Tek"ligini kanitlamiscasina, bu tür yalvarmalardan sonra, gazetecilerin serbest birakilmasi, yine bu "tek kisi" tarafindan saglanmisti. |
#313
|
||||
|
||||
![]() Örtü, modernistlerin bir çok yönden taarruzuna uğramıştır. Mesela, ağızlarında geveledikleri laflardan birisi, "Atom çağında örtünme olur mu? Eller uzaya giderken bizim kadınımız kara çarşaflara bürünerek oturmalı mı?" sorusudur.
Taraflı veya tarafsız her aklı selim bu sözün saçmalığını takdir edebilir. Acaba medeniyetin oluşumunda, bilim ve tekniğin ilerleyişinde, açıkta sallanan saçların, arzı endam eden vücutların herhangi bir fonksiyonu var mıdır? örtülü bir kadını okul sıralarında gördüklerinde hemen rahatsızlanıyorlar. Adeta, ilim ve maarif alanlarına kötü niyetle girmiş çağdışı bir ilim düşmanını yakalamışçasına... öfkeyle atılıyor ve kin kusuyorlar... Onların bu davranışlarının sebebi nedir? Acaba tıp bilginleri onlara örtünün, insan vücuduna ve beyin tabakalarına yaptığı korkunç tahripleri mi haber verdi? Yoksa psikoloji bilginleri örtünün insan ruhu ve karekterlerin üzerinde yıkıcı tesirler yaptığını mı keşfetti? Hayır, hayır, gerçek sebep bunlardan hiçbirisi değildir. Kadınımızın örtüsüne ve namusuna saldıran bu beyefendiler tarih boyunca yetişegelen bir çok dahinin, örtülü, çarşaflı kadınların çocukları olduklarını, örtülü, çarşaflı bacıları ve örtülü çarşaflı hanımlarının yanında gelişimlerini sürdürdüklerini çok iyi bilirler. Ve yine çok iyi bilirler ki bu devletin kuruluşu çarşaf üzerinedir. Bu devletin kurucusu örtülü bir annenin evladıdır. Vatanın her tarafı işgal altındayken, istiklal için canlarını feda edenler hep çarşaflı anaların kuzularıydı. Yine o çarşaflı analardı, Anadolu"nun çeşitli yerlerinde direniş ruhunu canlandırıp körükleyen... Fransız gibi beş büyük istilacıdan birisini silkip atan Sütçü İmam uyanışı yalnız ve yalnızca bugün hor görülen Kara Çarşafların eseriydi. Sonradan, islâm ruhunun tüm eserlerini üzerinden silkeleyip atarak güya modernleşen Halide Edip hanımefendi de o çarşafın himayesinde İstanbul meydanlarına atılmış, o çarşaflıların himayesinde şöhretine kavuşmuştu!.. O zaman iyiler hep vazife esnasında, silah başında ölmüşlerdi. Çünkü o gün kurbanlar verilmesi gereken bir gündü, iyiler vazifelerin yaparak bu dünyadan ayrılmışlardı. Sakallı gençler, sarıklı hocalar ve çarşaflı kadınlar... Geriye işgalden kurtarılmış ve inancın yaşanabileceği bir vatan bırakmanın sevinciyle gözlerini kapamışlardı. Fakat, ne yazık ki geriye böylesi bir vatanla birlikte iyiden, fedakardan arınmış kuru bir toplum kaldı, ipler hepten vatanı silahla ele geçiremeyen garplı fikir sömürgecilerinin eline geçti. işte o zaman haçlılar dişlerini göstererek, kalan çarşaflıların üstüne saldırdılar. Bacımızın hayatında yaşama mücadelesini veren islâm"a medeniyet düşmanlığı ismini taktılar, işte böyle oldu, bacımla medeniyetin ismi arasındaki ilk ilişki. Yalnız ortada yanlış anlaşılan daha doğrusu saptırılan bir şey vardı. Bacımın reddettiği şey medeniyet ve tekamül değil, teknolojik devletlerin henüz üzerlerinden atamadıkları ortaçağdan kalma fikrî yobazlıkları ve haçlının karanlık ruhuydu. Örtüyü çağdışı ilan eden şey de yine şimdinin modern görünen Avrupalının hristiyan taassubuydu. Örtü denildiğinde modernistlerin aklına ilk gelen şey bir kaçıştır. Yalnız bu kaçış sadece toplumsal felaketlere yol açacak yasak ilişkilerden ve o ilişkilere giden yollardan kaçıştır. Yoksa bu ne insanlardan, ne toplumdan ne de ilimden kaçıştır. Her müslüman kadınının çevresinde baba, amca, dayı, kardeşler, koca ve kaynatadan oluşan oldukça kalabalık bir erkek kitlesi vardır. Ayrıca gene onun çevresinde müslüman kadınlardan oluşan bir toplum vardır. Toplumsal ilişkilerini sürdürmek için kadının illa da erkeklerle muhatap olması gerekmez. Gerek iş, gerekse ilim alanında kadınların kendi aralarında gelişme sağlamaları mümkündür. Yalnız kadınların bulunduğu iş alanları ve yalnız kadınların öğrenim ve öğretim yaptığı okullar her zaman ve heryerde olağandır. Bunu kabul etmemek ve aralarında mutlaka erkeklerin olması gerektiğinde ısrar etmek kadınların tam bir insan olduklarını inkâr etmek manasına gelir ki bu islâm"dan önce cahiliyye dönemi insanına has bir tavırdır. İlmi çalışmaların diğer bir yönü de müsait zaman meselesidir. Kapalı kadın evlendiğinde kocasıyla meşgul olmak ve ev işleri yapmak zorundadır. Arta kalan gayet geniş zamanında ise pek rahat bir şekilde ilmi çalışmalarla meşgul olabilir. Açılan kadının ise bütün bunların dışında bir de kendisini erkeklere güzel bir görünün içinde arzetme ve onların beğenisini kazanmaya çalışma derdi vardır. Böylece onun süse düşkünlüğü ve kocası dışındaki erkeklerle kurduğu ilişkiler hayatında oldukça kabarık bir yer işgal eder ve onun ilmi çalışmalar için ayırabileceği vakitleri sorumsuzca harcamasna yol açar. Avrupa"da kadının bu tavrı neredeyse toplumun ayrılmaz bir parçası durumuna geldiği için kaybolan zaman pek dikkati çekmez. Fakat bu, değişim sürecine henüz giren Türkiye"de ve geri bırakılmış üçüncü dünya ülkelerinde en bariz çıplaklığıyla görülmektedir. <a href="redirect.jsp?url=http://www.sevde.de/Dokunmayin/Dokunmayin_Bacima.htm" target="_blank">http://www.sevde.de/Dokunmayin/Dokunmayin_Bacima.htm</a> |
#314
|
||||
|
||||
![]() 2-solange Nachfrage von Männer besteht,wird auch "Kerhane" fortexistieren(egal ob müslimisch oder gavurisches Land ist
3-prostutierte haben wohl eine längere Geschichte als Politiker und Propheten,sie waren sogar während hammurabis in Babylon im Einsatz :-) |
#315
|
||||
|
||||
![]() Modernlik kadinin basini acmakla olmuyormus?
basini kapatmakla da olmuyor. die frauen könne sich nicht verdecken oder schleier tragen nur, weil ihr radikalen moslems es so wollt. Türk kadini ister basörtüsü takar ister bikini ile gezer...sana ney dürsü? Abgesehen davon ist es strittig unter türk. theologen, ob man ein kopftuch tragen muss oder nicht. informiere dich mal auf den türk. unihomepages.... sen buraya cikip da Türk kadinina laf atamazsin....onu yapacaksan git Arabistana Arap usagi seni!!!!!!!!!!!!!! |
#316
|
||||
|
||||
![]() Selam,
biz Türkler islamiyete gectikten sonra kadinlarimiza baski uygulamaya basladik. önceden Altay daglarindan gelen türkler ve ergenekon destani ile yetismis insanlarimiz eleele gidoyrdu. Türk Erkegi ve Kadini daima elele gitmistir. Ne zaman müslüman olduk o zaman hersey bok oldu. Kadina siddet, taslama olaylari, yobazlik ve cehalet, pislik o zaman basladi. bir tarihi inceleyin de görün. BUNLAR GERCEKTIR. (islamiyetgercekleri.org) Alevi-Süni ayrimi nerden kaynaklaniyor? Radikal dinciler niye Alevileri öldürüyor? Size söyleyim: cünkü kafir olarak görüyorlar alevileri onun icin de ISLAM USULLERINE GÖRE KESIYORLAR; ÖLDÜRÜYORLAR; BICAKLIYORLAR. Yani islam dinine aykiri hareketler degil bu baskilar ve siddet. Islam dininin özüdür siddet. Hayir diyen varsa aranizda size soruyorum: Su islam dünyasina bir bakin. kadilarin durumlarina baki ve karar verin. Ama yok bu gercek islam degil demeyin. BIZIM TÜRKLERIN YOLU TÜRK KLTÜR VE TÜRK DIL YOLUDUR VE TANRI DAIMA BIZIM YANIMIZDA OLACAKTIR. BIZ TANRIYA INANIYORUZ VE KÜLTÜRÜMÜZE BAGLIYIZ. TÜRK KADINI VE TÜRK ERKEGI HER YÖNDEN ESITTIR. islamiyetgercekleri.org islamiyetgercekleri.org |
#317
|
||||
|
||||
![]() Türk kadinini Hayvan pazarindaki gibi genel evlerinde satmaya basladiniz.
Yani türklügünüze döndügünüz halde ginede kadini bir hayvan pazarindaymis gibi görüyorsunuz. ne mutlu türküm diyene. |
#318
|
||||
|
||||
![]() Ikide bir agzini geveleyip kadinlara mini etek giydirmek istiyen sen deyilmisin.
Ne isin var baskasinin bas örtüsüylen. Git Alevi dedelerine o hikayeleri anlat. Komrente. |
#319
|
||||
|
||||
![]() selam,
alevi dedelerinden rahatsiz oluyorsan ümeti islami nasil birlestireceksin. yani onlari dislayarak bunlari dislayarak ortada bir avuc müslüman kalacak. yoksa alevileri her zamanki gibi katletmek mi istiyorsunuz? |
#320
|
||||
|
||||
![]() Ein Tag im Leben des Hundes
Die Hundeausstellung 05:00 Uhr Frauchen entfernt mit einer Nagelschere die letzten Kotreste aus dem Fell des Hundes 06:00 Uhr Nervöser Hundespaziergang zum Zigarettenautomaten. Frauchen zieht 6 Schachteln, für mehr reicht das Kleingeld nicht. 7:00 Uhr Der Hund wird in sein Körbchen gestopft. Trotz gespreizten Beinen und klappernden Zähnen gelingt es dem Hund nicht, sich dem Gefängnis aus Weidenflechten zu entwinden. 7:30 Uhr Frauchen sucht verzweifelt in der goldenen Familienschatulle nach Impfpaß und Ahnentafel, findet beides schließlich zerknittert hinter dem Schrank 8:00 Uhr Es geht los. Der Korb wird in den Kleinwagen gepackt und auf dem Beifahrersitz mittels Anschnallgurt fixiert. Frauchen merkt nicht, dass die Lüftung genau auf den Hund gerichtet ist. 9:00 Uhr Endlich angekommen. In der Ausstellungshalle werden schnell am Empfang erstmal vier Gläser Faber-Sekt runtergekippt. Anschließend wird der Hund an seinem Platz aus dem Korb gezogen. Das Fell wird schnell noch einmal grob durchgebürstet und anschließend mit Drei-Wetter-Taft fixiert. Dadurch glänzt der Hund zusätzlich wie eine Speckschwarte. Durch den eiskalten Lüftungswind im Auto sowie durch das Haarspray hat der Hund Albinoaugen bekommen. Frauchen wirft abschätzende Blicke auf die Hunde der Konkurrenten. 11:30 Uhr Endlich wird der Hunde dem Punktrichter vorgeführt. Der Hund wird vor den Augen des Richters von Frauchen ein paar mal hin und her gezogen und nach einigen Minuten wieder in den Weidenknast geprügelt. 12:00 Uhr Der Korb ist mittlerweile wieder an seinem Platz geparkt und Frauchen geht erstmal mit einem Glas Sekt in der Hand Zigaretten holen. 15:00 Uhr Die Siegerehrung steht an. Püppi hat den dritten Platz belegt und muss nun für das Foto einige Minuten auf der letzten Stufe des Siegerpodestes verharren. 15:30 Uhr Heimfahrt Püppi sitzt wieder in seinem Körbchen und wird im Kofferraum verstaut, während der Pokal für den dritten Platz angeschnallt auf dem Beifahrersitz mitfährt. 16:30 Uhr Endlich wieder zu Haus! Püppi darf aus dem Hundekorb kriechen, bricht aber kurz vor Erreichen seiner rettenden Hundedecke erschöpft zusammen. Frauchen poliert den Pokal und telefoniert die nächsten Stunden mit Bekannten, um ihnen stolz das Ergebnis mitzuteilen. So endet der Tag im Leben des Hundes auf der Hundeausstellung. ...dass alle 3 Minuten ein Schulkind von einem Hund gebissen wird? |