Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #25781  
Alt 19.10.2005, 17:55
Benutzerbild von peren
peren peren ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Islam ve Demokrasi

Gercekte "din"le "demokrasi" bagdasabilir mi?
Bilindigi gibi, "demokrasi"nin bir sözlük anlami vardir: "halk egemenligi", "halkin kendi kendini yönetmesi".
Ama nasil bir halk egemenligi?
Cagdas dünyada yüklendigi özel bir anlami da vardir. Bu anlam icinde de, "insan", "insanin akli ile, inanci ile tam özgür olmasi", insan olmasindan dogan her türlü hakka sahip bulunmasi temeldir.
Bugün, insanligin vardigi bir asama vardir. Bu asama ile bagdasmayan seyler, demokrasi ile bagdasamaz.
İnsanligin ilerleyip bir asamaya gelmesine karsilik, "din" icin ne söylenebilir? En azindan ayni asamaya ulasmistir denemez. Ayni asamaya ulasmasi icin dinin dogmalari izin vermez. Kaliplari vardir, kurallari vardir. Bunlari, kati bir "degismezlik" ve "kesinlik" bicimiyle icine alan Kitab"i, "sünnet"I (hadisler) vardir. "Akil yürütmeler"le "yorum" katma cabalari olmuyor degil. Ama bunlar, "iman"iyla prangalidir ve dogmalarinin sinirini asamaz. Asamayinca da insanligin gelismesinin gerisinde kalir her zaman. Öyle olunca da demokrasi ile bagdasmasi beklenemez.
"Din", kökü daha cok binlerce yillik Yahudilik seriatina dayali olan islam seriati ele alindiginda, yasamin her kesimine el attigi görülür. Bir "miras hukuku" ile, bir "ceza hukuku" ,ile..bir "ahlak sistemi" ile, bir "iman esaslari" ile, ve "ibadet" kurumlari ile karsilasilir. Hukuku ilkel, anlayisi ilkel..Tevrattan cok önceki yüzyillarin ürünü.."Hammurabi Yasalari"ni alip bakiyoruz, bircok hükümlerini Tevrat"in cesitli bölümlerinde yer almis buluyoruz. Oradan da Kur"an"da. Örnegin bu yasalarin, "kisas"la (göze göz, dise dis..) ilgili 196., 197. Maddeleri, Tevrat"in cesitli bölümlerinde yer aliyor. (Bkz.Tevrat, Cikis, 21:23; Levililer, 24:20; Tesniye, 19:21.) Tevrat"taki bicimi de hemen hemen aynen Kur"an"da var. (Bkz. Kur"an, Maide, ayet :45) Daha baska örnekler de verilebilir. (Karsilastirmak icin, bkz. Hayrullah Örs, "Musa ve Yahudilik", İst.1966, s.161-180.)

Kisacasi: "Din"in "demokrasi"yle bagdasmayacagi bir gercek. Bu gercegi görmek icin, "din"in, özellikle "islam" gibi, "dünya hükümlerini" de kapsami icine almis olanlarin ne oldugunu ve ne olamayacagini bilmek yeterli.
"Din", hele Islam Seriati, "demokrasi"yle bagdasmayacagi gibi, savunanlari ne derse desinler, "demokrasi"nin tam bir karsitidir da. Yani, Islam Seriati"nin oldugu, hele egemen oldugu bir yerde, "demokrasi" yasayamaz. Yasamamasi icin, "cihad" bile yeterli. "Cihad"siz islam ve "cihad"la birlikte "demokrasi" düsünülebilir mi? "Vurun, öldürün!!" buyruklariyla..?

Günümüzde de medya sayesinde, hatta odamizin icinde TV ekranlarindan izliyoruz: Afganistan"da kirbaclanan insanlar, Iran"da toplu asilan insanlar, Cezayirde bogazlanan kadin ve cocuklar, Suudi Arabistan"da kafalari kesilenler, Türkiye"de öldürülen Kubilay"lar, Sivas"ta yakilan insanlar, "cihad" edebiyati yapan islamci siyasetciler..Dünya haritasina bakildiginda, demokrasi fakiri olan ülkelerin basinda islam ülkelerinin gelmesi..

İslam ve Demokrasi

İslam ve demokrasi arasindaki iliskisi günümüz Türkiyesinde ve tüm Islam aleminde yakici bir sorundur.Ancak bu konuda Trürkiyede son derece ciliz calismalar var.Bu calismalar da cogu polemik olup ciddiyetten uzaktir.Islami savunanlari cogu Islam allahin en son ve tek dinidir en demokrattir ,en adildir ,en cevreyi koruyucudur ,en kadinlara esitlik saglayicidir en bariscidir,en dürüsttür ve saire diyerek kendini savunmakta bu islam aleminde tartisma kültürünü artirmadigi gibi islami toplumlarin geri kalmasina da sebeb oluyor.cagimizdan 1400 yil evvel dogan Islam caginin cocugu olarak Caginin görüslerini yansitiyor.Islam ne esitligi ,ne demokrasiyi ne de insan haklarini savunuyordu.

Islamda insanlar esit kabul edilmedigi gibi esit firsat da kabul edilmez. Islamda kadin erkek esitligi yoktur.Kadinlar ikinci sinif insan olarak kabul edilir.Teoride bu böyle oldugu gibi Islam ülkelerinin pratiginde de böyledir.Demokrat bir toplumda Kadin erkek esitsizligi benimsenemez.
Saygilar
  #25782  
Alt 19.10.2005, 17:59
Benutzerbild von peren
peren peren ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ??

Sanirim bu yazdiklarinla bütün sorulara cevap verdigini düsünüyorsun??!! Muss Dich leider enttäuschen, ist nicht:-)
Für dich mag es so einfach sein, werde Dich aus Deinem tiefen schlaf nicht wecken. Wer sich mit einfachen Erklärungen zufrieden gibt, braucht keine Analyse, Untersuchung, tiefen Verstand, Nachweise.
Wer sich für die Dummheit entschieden hat, soll den Weg auch gehen.
Gruss
  #25783  
Alt 19.10.2005, 18:15
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Demokrasi ve Islam

el-Cabiri, “Kur’an ve Sünnet’te yönetim sorununu düzenleyen hukuki bir nas yoktur ve bu temelde içtihadi bir sorundur Her ictihadi sorun gibi burada da ictihad şartlara ve faydalara bağlı olarak değişmeye uğrar” tespitine bizde katılıyoruz. İslam, yöneten yönetilen ilişkisinde belirli bir şekil ve model önermemiştir, Müslümanlar her dönemde ihtiyaçlarına, şartlarına en uygun şekli geliştirebilmişlerdir.

O halde, “o halde İslam düşüncesi etrafında kendi modelimizi oluşturabilmemiz için yeni bir okumaya ihtiyaç vardır” Nitekim el-Cabiri, buna dair “bir okuma” yapıyor ve yönetim meselesini düzenleyen “bir nas” olmadığını şöyle delillendirmektedir.

1. İlk dört Halifenin tayini için kanunlaştırılmış tek bir yolun kabul edilmemesi ve her halifenin farklı yöntemlerle seçilmesi.

2. Yöneticinin yönetim süresinin belirlenmeyişi. Nitekim hz. Osman döneminde büyük sorun olmuştur.

3. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın halife olarak kabul edildiği zaman yöneticinin görevlerinin belirlenmeyişi.

O halde, İslam siyasal düşüncesinin yeniden kurulması için Muhammedi davet döneminde çıkarılacak temel ilkeleri güncelleştirerek “okumaya başlamak” gerekmektedir.

İslam’ın temel ilkeleri ve Demokrasi

el-Cabiri, bu ilkeleri şöyle tespit ediyor:

1) Onların işleri aralarında şu’ra iledir.,

2) İş konusunda onlara danış,

3)Dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiziniz,

4)Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz

İslam şiarını yükselten siyasi hareketlerden bazılarının modern demokrasiyi önemsememelerinin hiç bir mazereti olmadığını belirten Cabiri, “demokrasi” teriminin içeriğini “şu’ra” teriminden hareketle kısmen belirlemektedir.

Bunun için öncelikle serbest demokratik seçimle şu’ranın uygulanma biçiminin belirlenmesi, zorunludur. Sonra cumhuri sistemde “devlet başkanı”nın görev süresinin belirlenmesini gerekmektedir. Akabinde yaşadığı Fas’ın kraliyet sistemini benimsediğinde olsa gerek, hem kralcı, hem de Cumhuriyetci rejimlerde, yürütme erkine ait görevlerin parlamento önünde sorumlu hükümetlere verilmesini şart koşar. Son olarak, Devlet, hükümet ve millet meclisi başkanlarının görevlerini, iktidarın biricik kaynağı yapacak biçimde belirlemek lazımdır. Ona göre, bunlar olmadan çağımızda “şu’ra”yı uygulamak mümkün değildir

Görüldüğü üzere burada Cabiri, demokrasi (A) ile şu’ra (B) arasında bir özdeşlik kurmaktadır.

Demokratik yönetim şu’ra yönetimidir.(A’ B’dir)

“İslam, şu’ra’dır. ( C B’dır);

O halde İslam demokrasidir. (A, B’dir,)

Diğer bir ifadeyle “İslami Demokrasi uygulanabilir” Bu şekilde yapılan mantıksal bir çıkarım geçerlidir.

Fakat burada zaten ilk öncülde var olan bir hüküm çözümlenerek sonuç olarak verilmesi vardır. Bu çıkarımın geçerliliği onun doğru olduğu anlamına gelir mi? “A A’dır” şeklinde verilen bu özdeş önerme bir totoloji değil midir? Bu mantıksal çıkarımı çelişmezlik ilkesinden türetilen“akıl doğrusu” çerçevesinde doğruluğunu göstermek istersek, bu önermenin karşıtını (değili ya da çelişiğini) göstermek lazımdır. Önerme eğer çelişki içeriyorsa, doğrudur. Zira bunun akıl doğrusu olarak verilmesi için zorunluluğu ve karşıtının da imkansızlığı gösterilmelidir.

Bir başka ifadeyle, ilk öncülde verilen önermenin, yukarıda “demokrasi” hakkında sorduğum soruları karşılayacak bir şekilde tahlili yapılmış mıdır? Sadece iştişare/şu’ra ile demokrasiyi meşrulaştırmak, demokrasinin biçimselliğinin taşınması demek değil midir?Halbuki bu iki kavramın birbirlerine nisbet edilmesinin gerçekleşmesinin bilgisel şartlarını ortaya koyması gerekirdi.

Şu’ra; dolayısıyla istişare zorunludur, ama bunun nasıl yapılacağını Müslümanlara ve yöneticilere bırakmıştır. Dolayısıyla şu’ra meclisine (ehl-i hal ve’l-akd) bugünkü terminoloji ile parlementoya seçimle getirilebilir: bunun yanı sıra devlet yönetiminde belirli görevlere ehil olan fazilet sahibi kimseler, taşıdıkları nitelik ve sahip oldukları birikimlere göre doğrudan şu’ra meclisine ya da senato adıyla atanacaklar mıdır. Vahyi bilgiyi temel almasıyla yasamada bir sınırlılık yok mudur? Ya da hangi konular istişare (danışma) dışında kalmaktadır.

Kur’an ve Sünnet’in zahiri naslarından birinin bulunduğu kesin meselelerde ve bunlara ters düşecek veya şeriat esaslarının dışına çıkılacak herhangi bir meselenin istişare ile neticelenmesinde, şu’ranın işlevi olmadığı belirtilmektedir. Hakkında kesin nas bulunmayan meselelerde içtihadi kaynakların ürünü olan örfi hukuk esas alınır, diyerek bu sorun aşılabilir, ama bu takdirde devlet başkanı ile şu’ra arasında görüş farklılıkları ortaya çıkarsa ne olacaktır?

Üstelik “seçim” kavramın günümüzdeki işlevselliği ve temsil oranı nedir? Toplumların nasıl işleyeceği konusundaki önemli kararları gerçekten biz; yani halk mı alıyoruz, yoksa genellikle gözlerden uzak duranlar mı?

Bu sorular oldukça önemlidir, zira, İllich’in ifadeleriyle söylemek istersek, “siyasetin sararıp solduğu, profesyoneller tarafından idare edilen seçmelerin ihtiyaçlarının listesini tespit hakkını teknokratlara terk ettiği “körelten meslekler döneminde” yaşamaktayız. Bu dönemde birey, neye ihtiyacı olduğunu belirleme hakkından feragat etmiş, bu hakkını kullanan tekelci oligarşilerin oyuncağı haline gelmiştir. İnsanların ”sorunları”, uzmanların ise “çözümleri” vardır. Profesyonellerin her şeyi bildiği ve her şeye kadir olduğu yolundaki toplumsal kabul, ya faşizmin yeni bir türü olan siyasal bir inanca; ya da neo-prometyan yapının tarih sahnesine bir kez daha çıkmasına neden olacaktır. Her iki durumda ölümcül saçmalıkla sonuçlanacaktır.”

Bu durum, totalitarizmin faşist Hitler ve komünist Stalin rejimlerine eş kılınarak, sanayileşmiş toplumların bu ortak ayırt edici özelliğinin gözden kaçması ve sanki artık bir daha ortaya çıkmayacağını düşündürmektedir. Yoksa liberal demokratik bir rejimde, dünyaya ilişkisin fikirlerimizin statüs qou’nun ya da tanımlanabilen başka çıkarların değer ve ideallerini yansıtmak üzere denetlendiği ve ambalajlanarak sunulduğunu kim inkar edebilir?

Dolayısıyla totalitarizm, kitlesel sanayi medeniyetin bir olgusudur; ve maalesef, yakın dönemde neden totalitarizmin ağına düştüğümüzü açıklayacak bir teoriyi henüz daha oluşturamadık(!) Bu nedenle gelecek hakkında kurgulanmaya çalışılan bir siyaset teorisinde zorunlu olarak totalitarizmden kaçınmanın yollarını da düşünmek zorundayız



20. yüzyıla iki dünya savaşı yaşadığı ve ihtilalci kışkırtmalar sürekli olarak yaygınlaştığı için “bunalım yüzyılı” denmektedir. Böyle bir asırda “modern toplum” diye sunulan şey, bir “çelişkiler bütünü” olarak sürekli bir değişim içindedir, fakat gelişmesini tamamlamış durağan bir toplum olarak tahlil edilmeye ve benimsettirilmeye çalışılması bir ikilemdir.

Üstelik, tarihte, bir toplumun geçirdiği evreleri ve kazanımlar, evrensel bir tarih anlayışı çerçevesinde diğer toplumlarında geçirmesi beklenemez. Dolayısıyla da “demokratikleşme” ile batılı bir anlamda “modernleşme” arasında özdeşlik kurmak tutarlı/doğru değildir. Zira “demokrasınin olabilirliği, insanların kendi iradelerini karşılıklı ve kısıtlanmamış, çarpıtılmamış bir iletişim içinde belirlemelerini ve bu belirlenmiş ifadelerin kamusal kararları etkileme gücüne sahip olmalarını gerektirmektedir.”

Modern toplum, bu anlamda, gereken söylem alanlarının ayrıştığı bir örgütlenmeye sahip olabilir. Bu ifade, modern toplumun “geleneksel toplum” diye nitelendirilenden daha fazla “aydınlaması” anlamına gelebilir. Fakat bu da, modern toplumun demokratik ideali gerçekleştirmiş bir örgütlenme tarzı olduğu anlamına gelmez.

Son söz olarak, pozitivist bilgi anlayışı üzerine kurulu modernleşme kuramının doğal sonucu olarak demokrasi, siyasal düzenin meşru bir temeli olarak görülmektedir. Bu, modern çağın bütün dünyada bir görüngüsüdür. Bu nedenle herhangi bir Batı ülkesindeki liberal-demokratik siyasal sistemi “nesnel gerçeklik” olarak idealleştirmenin ve evrenselleştirmenin doğru olmadığını belirtmek istiyoruz. Çünkü insanlığın doğası gereği, her deneyim farklı olacaktır. Bu farklığı veren ise yerli temellerin farklı olmasıdır.

Bunun yerine, her somut tarihsel-toplumsal oluşumun kendi özgüllüğü ve rasyonalitesi içinde farklı yöntemlerle demokratik davranışları içselleştirmiş adil ve iyi bir toplum projesini gerçekleştirebilecek olan bir sistemi savunan eleştirel teorinin daha tutarlı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu teori, temelde liberal demokrasilerin kolayca faşist veya bürokratik yönetimlere dönüşmesine, bürokratik akılcılığın tepeden aşağıya indirilmesine, büyük ölçüde de pozitivist anlayışa bir tepkidir.

Burada kültürel sürekliliğimizi sağlayan yerel değerlerin yanı sıra evrensel değerlerin; yani insanlığın birikiminde de göz önünde tutulması gerektiğinin de idrakindeyiz. Dünya tarihinin yaklaşık bin beş yüz yıllık birikiminin özel ve özgün bir kısmına sahip olarak, genel hususlardan da haberdar olarak bugüne cevap verebilecek siyaset modelini (isimlendirmelere takılmaksızın) oluşturabiliriz. “İsimlendirmelere takılmamak” önemlidir, zira eğer “demokrasi” terimini tüm vatandaşların her an siyaset oluşturulmasına katılımı sağlayan bir siyasal sistem olarak idealleştirmek, dünyadaki ülkeler arasında hiç demokratik yönetim olmadığını kabul etmek demektir.

Bunun teminatı ise, Kur’an’ın şu’ra emrinin tekabülü diyebileceğimiz demokrasi ilkesi zaman zaman kırılmasına rağmen, özellikle Sünni İslam’ın teoride bile olsa, devlet başkanın seçimi ve yönetiminin biat yoluyla halk tarafından kabulü ilkelerinden hiç bir zaman vazgeçmemesidir. Bu yüzden son tahlilde, dünyanın her hangi bir bölgesinde, dönemin gereklerine, o ülkenin insanlarının kültür durumuna, siyasi şartlarına, zamanın ve coğrafyanın getirdiği imkan ve zorunluluklara göre, yönetim modeli geliştirilebilir.

Bu bağlamda demokrasinin benimsenmesi Batı’yı “meşrulaştırma” değil, gerçek bir yeniden keşif olarak da görülebilir. Batılı demokrasi ile yöntemde bazı farklılıklar gösterse bile, gayelerindeki benzerlikler dikkate alınarak birbirinden istifade edebilirler. Tabii bu istifade, Hasan Turabi’nin ifadesiyle söyleyecek olursak, eğer Batılılar, demokrasinin “Müslüman bir çocuk doğurmasına” müsaade ede(bili)rlerse gerçekleşebilir. Çünkü hala Batı’da bir çok kişi için “islami demokrasi” kavramı lanetli olarak görülmektedir.

Özellikle Türk-İslam filozofu Farabi’den bu yana, geleneğimizde, “hürriyet”, “eşitlik” ve bunların koruması üzerine haklılığını kazan “otorite” kavramlarına sahip olması hasebiyle “erdemli devlet”e en yakın “cahili devlet “ türünün “demokratik devlet”(el-Medinetu’l-Cemaiyye) olduğu fikri bu istifadeyi kolaylaştırmıştır da diyebiliriz. Bunun için kültürümüzde yönetim-yönetilenlere dair metinleri diğer metinlerle karşılaştırmalı olarak (içerden)okuyarak bir nevi nassın ontolojisini yapmak gerekmektedir.

Bu sayede Erdemli Bir Yönetimin en azından İslami Bir Demokrasinin oluşturulmasından söz edilebilir, ama bu kesinlikle taklit değildir. Çünkü bu demokrasi ne halka idareciler tarafından verilen bir ihsandır; ne de Devlet Başkanıyla Millet arasındaki bir sözleşmenin sonucudur, tam tersine İslam’ın kabul ettiği hak ve yükümlülüklerin zorunlu bir neticesidir. Zira dini sosyal bir hadise olarak anlamak, onu siyasi bir terminoloji içinde anlamak demektir. Fakat yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için öncelikle hakların (hukuk) ; yani temel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Bu yapıldığı zaman toplumsal bilinç gelişir ve vatandaş, yükümlülüklerini yerine getirebilir. Eğer insanların maddi ve manevi varlığını geliştirecek olan haklarını devlet gerçekleştirmezse, hiç kimse üzerine düşen vazifeleri yerine getirmez.
  #25784  
Alt 19.10.2005, 18:20
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard ÖRF ile HÜKMET

Kuran da özellikle insan haklari aile hayati ile ilgili ayetler SIK SIK maruf ile is görmeyi emreden ifadeler tasimaktadir.

Emr bil Maruf yani Örflesmis olanla Hükümetmek !..

Kamusal ve hukuksal alanda Vahyin köse tasi niteligindeki temel ilkeleri korunmak sarti ile günlük hayatin muamelat denen faliyetlerinin hemen tümü maslahata göre cözülecektir. Kuran in muamelat ile ilgili kurallari daha cok örnekleme ve ufuk acma türündendir.Örnegin Fikihin Ukubat ( Suclar cezalar ) kismindaki suc ve cezalarin büyük cogunlugu ayet ve hadislerle degil,devlet reisinin TAZIR denilen belirlemelerine dayanmaktadir.Yani ÖRF kaynaklidir.

Osmanli Hukukunun tamamina yakini bu türden bir hukuktur.Yani SERIAT dan cok Padisah in iradesinden kaynaklanan ÖRFI bir hukuktur.
Ne yazik ki Bazilari sariga Sakala bakarak onu Din kaynakli hatta bizzat DIN sanmaktadir.

Bu tamamen yanlistir.Dogru olan sudur:
Din hic bir yönetimde SIYASETIN yani yönetici iradenin üstüne cikarilmamistir.
Bazi tarihciler bunun böyle oldugunu acikca söyler.
Bazilari söylemez
Bazilari da oraya buraya egip bükerek söyler.

Kuran ÖRF ü bir HUKUK kaynagi olarak benimsemektedir:

ÖRF ILE HÜKMET !. ( A"raf,199 )

Yanliz sunuda unutmamak gerekir ki KURAN: 51 ayetle dogrudan 100"ü askin ayetle de dolayli olarak atalar örfünü dinlestirmeyi Putperestlik uzantisi olarak görmektedir.

Acaba Bir celiski mi söz konusudur ?

Bence celiski söz konusu degildir !..

Kuran in istedigi sudur:

ÖRF ü bir hukuk kaynagi olarak alabilirsiniz ve almalisiniz !..
Ama örf ü DINLESTIREMEZSINIZ !
Ibadet ve IMAN alanina SOKAMAZSINIZ !

Muamelat alaninda da zaman üstü KILAMAZSINIZ !

ÖRF SÜREKLI DEGISIR !
Cünkü MUAMELAT ve MASLAHAT sürekli degisir.

Bu halde kuran ne ister ?
ÖRF ü IMAN -IBADET ve MAKASID ( temel amaclar ) Alanina sokmayin HUKUK ( Maslahat ve muamelat ) alaninda da ebedi kilmaya kalkmayin.

Siz / Müslümanlar ne yapmaya calisiyorsunuz ?

Tam tersini )

Vahyin ve Bilimin verileri disindaki tüm kabuller degiskendir; Zamana ve zemine göre yeniden gözden gecirilir degisir.
Peygamberimizin Uygulamalarinin da büyük kismi ÖRF Cümlesindendir.Yani onlarinda Tümü degismez degildir.

Aksini söylemek Allah ile Peygamber,Ilahi ile beseri arasinda fark görmemek olur. Bu DIN in Ruhu TEVHIDE aykiridir !.

Günümüzde DIN üzerinden SIYASET yapmayi bir tür CIHAD olarak algiliyanlarin en büyük yanilgilari BUDUR !!..
Onlar Din mirasi icindeki kabullerle din i esitliyerek gecmis zaman toplumlarinin Hayat standartlarini SERIAT haline getiriyorlar.Bunun sonucu GERCEK DIN ile beseri Kabullerin birbirine karismasi ve ve kabullere yöneltilen ITHAMLARDAN Din in zarar görmesi oluyor.

Islam hic kimseye kendi toplumunun ÖRFÜNÜ din veya HUKUK yapma hakkini vermez.

Bu gercek göz ardi edildigi icindir ki Islam dünyasi Arab örflerinin egemenligine girmis ve bir cok konuda arab örfü ile DIN ESITLENMISTIR !

Sizlerinde sürekli Ortaya sürerek Kutsalligini Ilan ettiginiz SERIAT da KURAN in evrensel yasalarindan cok, yüzyillar icinde olusmus arab ÖRF ve YORUMLARININ bir toplamidir.

Vahyin Insan hayatina sokmak istedigi ve soktugu en hayati degerler INSAN HAKLARI basligi altinda toplanabilecek degerlerdir.

Bu gün Insanlik Camiasinin ORTAK-EVRENSEL kabulü haline gelen degerler yani öncelikle maruflasan degerler Insan haklari ile ilgili kabullerdir !

Insan haklari evrensel bildirgesi bu kabullerin en önemlisidir.
Ne ilginctirki Bu Bu evrensel maruflar bildirgesinin altinda Islam ülkelerinin sadece bir tanesinin imzasi vardir: T Ü R K I Y E !..

Herhalde Bunun ardinda da TEBAA yani Davarliktan insanliga - Vatandasliga gecmis olmasinin tecrübesi yatar.

Hoscakalin
  #25785  
Alt 19.10.2005, 18:28
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard peren :o)

Ben size tarihi Gercekleri sundum..

Hadis degil.. Bu söylediklerim Islam tarihi ile belgeledir.

sizin söyledikleriniz ise Haber-i Vahid tir Yani duyuma dayali bir sanidir. Hic Bir gecerliligi yoktur.

Buhari nin Müslim in filan güvenirlilik garantisi nedir ?..
Var midir böyle bir garanti ?..
  #25786  
Alt 19.10.2005, 18:43
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Peren Kuran dan zerre kadar bilgin

Olmadigi halde sen Kilif aramaya kalkiyorsun )

Sana acikliyayim Müsade edersen )

Ben Müslümanim !..
Hadislerle yani Masallarla Ahiretimi yapmam ..

Hadis diyen insanlar Bana peygamber in Okuttugu 526 hutbedeb tek bir tanesini " Veda Hutbesi " haric Getirmelidirler.

Getiremezler !..
750.000 "in üzerinde Hadis Olmasina ragmen Nedense bir tek hutbe yoktur )

Cünkü Peygamber Ümmetine Buyuracagina Hutbelerinde KURAN okutmustur.

Bu Bir..

Gelelim Nisa 34 ve kadin dövme meselesine )

Kuran da kadini dövün diye Bir emir yoktur !..
1000 kere yazdim sizin de Gönlünüz olsun diye yazdigimi Buraya aktariyorum:

Kanit asagida:


Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 04-30-04 18:52


Kadinlar ! Kendinize saygili olun

Fikihlarin Mezheplerin elinde Köle ye dönüsmeyin :

Kadini dövmek :

Simdi Kuran a Bakalim nisa 34.ayete de Iffetsizliklerineden düsmanliklarindan Kusku Duyulan kadinlara ön görülen cezalar icinde DÖVME yoktur ! daha dogrusu Nisa 34 de öngörülen bir ceza yoktur alinmasi gereken bazi tedbirler vardir.

DAYAK BIR MÜESSIR FIILI dir: DAYAKDAN TEDBIR OLMAZ CEZA OLUR !

Nisa 34 de ki ** DARB ** kelimesi Kuran da ki kullaniminin disina cikarilarak Bir Oyun oynaniyor ve kadinin en kücük bir itirazi bile MAHKUM edilerek ERKEGIN DAYAGI ile cezalandiriliyor.Tam bir yargisiz Infaz..YArgisiz ve SADIST bir infaz Tam Mezhep alimlerine yakisacak bir CINSTEN Kadin bir tür köle haline getiriliyor..

Peki dogrusu nedir ? Pek madrabaz mezhep alimlerimizin Icinden " dövün " diyerek ciktiklari isin esasi nedir .o)

iste:


Önce Nisa 34 de gecen darb sözünün Kuran da ki kullanimlarini görelim

1) örnek vermek,örneklerle anlatmakibrahim 24;Nahl 75-76;Rum,28 )

2) gezip dolasmak seyahat etmek ( Nisa 94 Maide 106 )

3) Yol acmak ( taha 77 )

4) uzaklastirmak uzakta tutmak ( zuhruf,5 )

5) Mühürlemek damgalamak tikamak ( Bakara 61 kehf 11 )

Darb sözcügünün "" VURMAK "" anlaminda kullanimlari ise söyle:

6) Yüze ve sirta vurmak : Bu kullanim Vücuh ( yüzler ) ve edbar ( sirtlar ) sözcükleri ile Daima birliktedir (Enfal 50, Muhammed,24 )

7) elle vurmak: Bu Kullanim ** CAR ** edati ( Ba ) iledir (Saffat,93 )

8) Boyun ve parmaklari vurup ucurmak: bu Kullanim a"nak ( Boyunlar ve benan ( Parmaklar )kelimeleri ile kullanilmistir (Enfal 12 )

9) Bir alet ile sopa ile vurmak: Bu kullanim da ** CAR ** edati ( ba ) iledir ( Bakara 60;A"raf 160;suara,63;Sad,44 )

Nisa 34 deki kullanim vurmak anlamindaki Kullanimlarin Hic birine uymamaktadir

** DARB ** kelimesi burada tasidigi 20 yi askin anlamdan biri olan ** Barindigi yerden Uzaklastirmak **(Sülasi den kullanim ) ,Yolculuga cikarmak
( If al Kalibindan kullanim ) anlaminda kullanilmistir.
Cünkü diger Kullanimlarin hic biri ayet in amaci ve icerigi ile bagdasmamaktadir..

Özellikle uzaklastirmak anlamindaki kullanim hem icerik hem de filolojik acidan cok uygun düsmaktedir Cünkü Bu kullanimda sülasi fiil ( derabe ) mef ulüne ( tümlecine ) Hic bir edata ihtiyac duymadan Dogrudan ulasmaktadir ki geleneksel okuyuslara da Tamamen UYGUNDUR !

Buna göre Nisa 34 deki " FADRIBUHUNNE " emrinin anlami ** Onlari bulunduklari yerden UZAKLASTIRIN ** OLUR ! )

Kullanimin ** VURMAK ** Anlaminda olmasi filolojik acidan Mümkün görülebilir ama Bu anlamda alinmasini engelliyecek ** DINSEL KARINELER **,Hatta deliller vardir.

1 ) Kesinlesmis ZINA sucuna dövme cezasi verilmesi

2) IFK olayinda Hz.Aise nin dövülmeyip ikamet yerinden uzaklastirilmasi

3 )Veda Hutbesindeki sözün,Kadinlari dövmeyi kesin ZINA sucu sartina baglamasidir ( her ne kadar Ulema RECM edip kan icmak istesede )

IFK olayi Bildiginiz gibi Hz.Aise ye ZINA iftirasi atilmistir. ve Olay aciga cikana kadar Ne dayak atilmis ne attirilmis Babasi Hz.Ebubekir in evinde oturmaya mecbur edilmistir..

Buradan yola cikarsak sevgili Kardeslerim:
Nisa 34 de Kadinin dövülmesini emreden bir beyan yoktur..

Kadinin sedakatsizlik veya iffetsizlik kuskusunu doguracak bir durum varsa:
Olay aciklikliga kavusana kadar Bulundugu yerden uzaklastirma vardir.

ayrica iki tedbir daha var ki Bunda Müsterekiz )

Ögüt vermek ve yatakta yanliz birakmak..

Simdi ehlisünnet alimlerinin bu Meselayi KURAN ic dinamiklerini calistirarak cözememelerine SASTIM dogrusu.. )

Acaba ARABCA mi Bilmiyorlar KURAN dan mi anlamiyorlar..

Yoksa Niyetleri mi BASKA ??


Öyle Olsa gerek Cünkü sayisiz alimin KURAN dan bu sonucu cikarmamasina Imkan yok..

Öyleyse Kadinlari sindirme gibi bir Düsünce Söz Konusu olabilir.

Bilmem Tatmin edici Bir aciklama oldu mu senin acindan peren ..

Hoscakal
  #25787  
Alt 19.10.2005, 19:53
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Özsu hanım!

Aşağıda çok önemli bulduğum Henrie mieller in yazısını atlamamak için uzun bir süre beklemek zorunda kaldım.

Biraz daha sabırlı olabilseydininiz emin olun o şahısın yehovacı olup olmadığını öğrenebilecektik.

Her neyse tüm selamlarım ile...
  #25788  
Alt 19.10.2005, 20:39
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard vallahi

romancim bi sey anlamadim simdi?

habe ich was verpasst??

ne yaptimki ben?

cok basit bunu anlamak? hemen arkadasimiz eger yehovaci ise kaldigi bölgenin bu sene katildigi kongress tarihlerini yazsin ve hangi bölgede katildigini, ben yehovacinin sahidimi degilmi hemen tasdiklettireyim bundan basit ne var?

fakat arkadasimiz tenezzül etmedigi icin yazmaya, yada sadece burada herhangi bi polemik yaratmak istedigi icin cevap vermek istemiyordur..

ben halen bekliyorum...

herhangi bi hata yapdiysam.. af ola!
  #25789  
Alt 19.10.2005, 20:40
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard hem ..

ögrensek ne yazar ögrenmesek ne yazar..

yolu olmayan cikisi olmayan yolda ilerleyen bi sahis...
  #25790  
Alt 19.10.2005, 22:03
Benutzerbild von 6666mahfuz
6666mahfuz 6666mahfuz ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard noch`n dummer Bauernspruch-))

...der Klügere gibt nach....ein Bauer ergänzte...bis er der Dumme ist-)))

Alhamdulillah, SunhanAllah, la illahe ilallah

einfache Sätze sind wie ein Wassertropfen, die Ozeane sind auch aus Wassertropfen....
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu