Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #20831  
Alt 28.06.2005, 22:06
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard LAGA LUGA LAGA LUGA

baska bir sey yok.. ben sana kisisel düsünceni yada yorum yap diye sormadim soruyu...

Varsa bildigin hatasi Yasar Hocanin söyle... ansonsten lass mich mit deinem Schrott in ruhe
  #20832  
Alt 28.06.2005, 22:32
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Yapma be Enis,ich bin gerne ein Mann ;-)

ohne Text
  #20833  
Alt 28.06.2005, 22:47
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Peki o zaman....

New York tan gözetlenenler....tarafsizca!!!!

<a href="redirect.jsp?url=http://www.wakeup.org/anadolu/07/2/yasar_nuri.html


Basasagi" target="_blank">http://www.wakeup.org/anadolu/07/2/yasar_nuri.html


Basasagi</a> Konusan Bir Adam
Tanju Çataltepe

20 Mayis 1997 günü ilahiyat profesörü ve yazar Yasar Nuri Öztürk New York"da Türk Evi"nde "Kur"an"daki Islam" konulu bir konferans verdi. New York"taki konferansa vesile olan ise yillik "Türk Haftasi" etkinlikleri idi.



Dört saatten uzun süren konusmasindan edindigim izlenim, Yasar Nuri"nin "farkli olmayi" bir deger olarak yasadigi. (Kendisinden arada bir üçüncü sahis olarak ve "Yasar Nuri" diye bahsettigi için ben de burada o sekilde kullanacagim.) Kitaplarinin "geleneksel" çevrelerden aldigi tepkilerden, Anadolu"nun ücra köselerine gidip halka "derin" mevzulari anlatmasinin "entellektüellerce" hayretle karsilanmasindan, kravatli ve sik kiyafetinin "din adami" kimligine aykiriligindan sik sik bahsederken duydugu haz ve tatmin gözden kaçmiyordu. Türkiye"de Yasar Nuri"yi "çagdas Müslüman din adaminin" timsali olarak görenler var. Kendisini dinleyince ben de bu tesbite hak verdim. Benlenmenin bu kadar açikça ifadesini geleneksel bir alimde tahayyül edemiyorum. Geleneksel terbiyeyi "asamamis" olanlar, kendilerini begenseler bile ifade edecek dagarcigi bulmakta zorlanirlardi herhalde.

Fakat, düzgün ve iyi konusan bir hatip. Polemikçi tavrini New York"taki dinleyicilerine yöneltmedi (konusma esnasinda soru sormaya izin verilmemesi bir faktör olabilir). Bilakis salonu dolduran genç-yasli, kadin-erkek dinleyicileri hos tutmayi basardi. Fakat bu hosnutlugu saglama biçimi, en hafif tabiriyle, üzücüydü. Konusmanin özellikle baslangiç kisimlarinda irkçilik izleri tasiyan Arap düsmanligina bol bol prim veren ifadeler kullandi. Türkiye"de Ilhan Arsel türü adamlarin kod olarak kullandiklari "bedevi" sifatini, dinleyicilerin de nasil algiladiklari asikarken pervasizca sarfetti. "Sünnet edebiyati altinda bedevi adetleri zerkediliyor" gibi ifadeler... (Yasar Nuri, Edip Yüksel gibi sünneti dislamiyor. O tür yaklasimlara karsi oldugunu özellikle belirtti.) Konusmanin konferansla ayni ismi tasiyan kitabina dayandigini belirttigi için detaylarina burada girmeyecegim. Ilgilenenler Türkiye"de çok satan bu kitabi kolaylikla temin edebilirler saniyorum. Burada üzerinde durmak istedigim konusmanin tarzi.

Yasar Nuri makul seyler de söyledi, fakat konusmasinin akisi içinde sapla saman bir birine karistigi için, vermek istedigi mesajin ne oldugunu anlamak zordu. Konusmanin hemen baslarinda epeyce vakit harcadigi konular bugün kildigimiz haliyle namazin geçerli olup olmadigi, namazlarin cem edilip edilemeyecegi, Cuma namazinin kaç rekat oldugu (cevaplari vermedi, firsat düserse konulara girecegini söyledi; firsat hiç gelmedi) gibi seylerdi. Halbuki dinleyicilerin görüntüsü, cem etmeye sira gelmeden namaz kilip kilmama konusunun daha elzem oldugu yönündeydi. Yasar Nuri "cem etmek"ten bahsedince siralarda "ne demek?" diye fisiltilar yükseldi. Konusmasinin sonuna dogru dinleyicilere "az biliyoruz" demeden bildikleri kadarla namaz kilmalarini tavsiye etti, Kur"an"i Arapça okuyabilmenin önemli oldugunu belirtti, ama Arapça bilmemenin mealleri okumaya engel olmamasi gerektigini hatirlatti.

Konusmasini "basasagi" diye nitelemem, dinleyicinin durumu çerçevesinde verilmesi uygun olan nasihati en sona birakip, hiç bir hazirligi olamayan kisilere fikhin, kelamin detay sayilabilecek mevzularini sanki gündemin acil konulari gibi sunarak konusmaya baslamasi. Dogru, dini ahkamla ilgili Türkiye"de Müslümanlarin eksik bilgileri olabilir, daha evvel duymadiklari --ama Islam ulemasinin bir zamanlar gündemini isgal etmis-- hususlar olabilir. Ama, bu tartismalari taraflarin hakkini yemeden ele almak hazirliksiz yapilacak bir sey degil. Maksat, "ne çok seyler biliyormus" dedirtmekse, durum farkli tabii.

Yasar Nuri"nin konusmasi boyunca yüklendigi ve modernlesmeci literatürden hepimizin asina oldugu, cahil, bagnaz, softa din adami tipi vardi. Bilmiyorum, benim gafletim mi, tecrübesizligim mi, bu karikatürüze tip Türkiye"de hangi camilerin imamligini yapiyor merak ediyorum. Türkiye"de camiye düzenli gidenlerin ne kadari bu adamlarla karsilasiyor (eger tarif dogruysa, bu tiple karsilastiktan sonra tekrar camiye gitmek mümkün gözükmüyor), camiye ugramayanlar için bu adamlarin önemi ne? Anlamak zor. Kendi kurguladigi sablonlarla münakasaya tutusmak olsa olsa kolay entellektüellik.

Bütün bunlara ragmen konusma boyunca ve ondan sonraki muhasebemde hatirda tutmaya çalistigim bir olgu vardi: Çesitli vesilelerle Yasar Nuri"nin yazilari vasitasiyla Islam ile cidden ilgilenip, düzenli ibadetlerine baslamis samimi Müslümanlarla tanistim. Türkiye"de, geleneksel dokularla baglari zayiflamis çevrelerde, Modernlesme baskilarinin bunaltici seviyelere ulastigi ortamlarda Islama tekrar yönelis için baslangiç noktasi olusturabilen bir söylemi var. Bu açidan bakinca yukaridaki elestirilerime cevaben Yasar Nuri, "bu kadarini bile yapabiliyor musun" diye cevap verebilir elbette. Dogrusunu muhakkak Allah bilir.
  #20834  
Alt 28.06.2005, 22:56
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard GEOCITIES´DEN Kadin Düsmani Y.N.Ö.

Yaşar Nuri Öztürk Saptırmaları


--------------------------------------------------------------------------------

Yaşar Nuri Öztürk, İslam konusunda, son senelerde Türkiye"nin çok yakından tanıdığı bir isim. Türk halkı, İlahiyatçı Profesör titrini taşıyan Yaşar Nuri Öztürk"ü, ilk olarak bir zamanlar Flash TV"de yaptığı dini sohbetlerle tanıdı. Devam eden haftalarda, Yaşar Nuri Öztürk, programına sonradan Müslüman olan, sadece Müslüman olmakla kalmayıp aynı zamanda bir İslam araştırmacısı da olan, Danimarkalı Profesör Hans von Aiberg"i çıkartmaya başladı. Yaşar Nuri Öztürk ile Hans von Aiberg ne şekilde anlaşıp program yapmaya başladılar, bilmiyoruz. Önceleri bu ikili programı çok iyi götürüyorlardı. Halk, pür dikkat dışarıdan katılımların da olduğu bu ikilinin programını izliyor, biri, karşılıklı soru cevap programı idare ederken, öteki ise muhteşem Türkçesi ile, İslam"ı bilimsel ! olarak izah ediyordu. Hans von Aiberg, bu bilimsel izahları yaparken, ikide bir kendisinin Türkçeye ne kadar vakıf olduğunu söylüyor, Türklerin ise kendi dillerine yeterince ilgi göstermediğinden de yakınıyordu.
Bu beraberliktelik, bir gazetecinin, Hans von Aiberg"in, aslında bir zamanlar gazetelerde, Falınız Diyor ki, sütünlarını hazırlayan , Bülent Ayberg adında Erzincanlı sahtekar bir gazeteci olduğunu ortaya çıkarması ile son buldu. Bülent Ayberg"in gazetede boy boy resimleri çıktı. Muhterem İslam bilimci, biraz da asalet düşkünlüğünden olacak, soy isminin başına von ibaresini eklemeyi de ihmal etmemişti. Bu şekilde kendisinin ne kadar asil bir Avrupalı aileden geldiğini vurgulayarak, biraz da buradan prim toplamak gayretleri içindeyken, işin foyası meydana çıkınca, bu ikilinin programı son buldu. Yaşar Nuri Öztürk, gerçekte kendisinin de aldatıldığını, başından beri Bülent Aiberg"i, Danimarkalı Profesör Hans von Aiberg olarak tanıdığını iddia etti. Yani, bu iddiaya göre, Yaşar Nuri Öztürk, kendisini Danimarkalı bir profesör olarak tanıtan bir kişiyi sorup sormadan programına çıkartmış ve aldatılmıştı. Gerçekten öylemiydi, değilmiydi işin bu yönünü bilemiyoruz, ancak zamanla Yaşar Nuri Öztürk"ün, biraz sonra ortaya koyacağımız bugüne uzanan bazı aleni saptırmaya yönelik yaklaşımlarını izledikçe, acaba ilahiyatçı profesörümüz, gerçekten de Flash TV"deki o programı yapaken, Bülent Ayberg"in gerçek kimliğini bilmeden mi programına çıkartıyordu diye bir soruyu kafamızdan geçirmeden yapamıyoruz.
Türkiye"de irticai faaliyetlerin iyiden iyiye kol gezdiği bir zamanda, aileden gelme duygularla bağlı olduğu dininden soğumak istemeyen insanlar, Flash TV skandalını hemen unutup, İslam Dinini, kendine göre yorumladığı ılımlı bir yaklaşımla, görüldüğünden çok daha iyi bir din gibi tanıtmaya çalışan bu İlahiyatçı Profesörü hemen benimsedi.
Bu İslam Profesörü, hiçde gerici değildi. İslam"ı gerçekten de iyi anlatıyordu. Hem üstelik o gerici İslamcılara da karşıydı. Özellikle, çarşafa, ya da, türbana girmek istemeyen Türk Hanımları, tam istedikleri İslam"ı kendilerine anlatan bu İlahiyatçı Profesörü çok, hem de çok sevdiler. Profesörümüz de bu sevgiyi, kendisine TV programlarında sorulan sorulara, ilgili cevabın hangi kitabında olduğunu söyleyerek boş bırakmadı. Hanımlarımız da, bu profesörün TV"lerden kendilerine önerdiği kitaplarını kapış kapış alarak sevgilerini sadece manevi değil maddi olarak da gösterdiler.
Bu şekilde kitap satışını yapmak için TV programlarını da akıllıca kullanan İlahiyat Profesörü, o zamandan bu zamana epey kitap yazdı. Yazdı, sattı, yazdı sattı, sattıkça tekrar yazdı. Ancak bu kadar çok yazınca da, yazdıklarında bir takım tutarsızlıklar çıktı. Halkın kendisine gösterdiği bu sempatinin verdiği rahatlıktan olacak, bir yazısında da biraz fazla ileri gidiverdi. Öyleki, bir gün geldi çıplak uyarıcı olarak neredeyse Mehdi olacaktı. Bir uyarıcıdan bahsediyordu, ne tesadüf ki, bu bahsettiği uyarıcı da kendisi gibi 1945 doğumluydu. Bu yaklaşımı konuyla ilgilenen bazı TV program yapımcılarının ilgisini çekti. Hiç beklemeden hemen konunun üzerine gidiverdiler. Ancak, durumu hemen farkeden aceleci gazetecilerimiz, bastığı yeri yoklayarak ufak adımlar atan profesörümüzün, mehdilik yolunda biraz daha yürümesini beklemeyip, erken hareket ettikleri için, İlahiyatçı Profesör"e de bastığı yerin çürük olduğunu anlayarak, vaktinde çark edecek imkanı vermiş oldular. Eğer kendisine yeterli süre bırakılsaydı, üstad bugün çok daha fazla rating alabilecek bir konu üzerinde ! epeyce ilerlemiş olabilecekti.
Sadece Yaşar Nuri Öztürk için değil, düşünürsek bugün halk tarafından İslam gerçeği tam olarak anlaşılsa, ilahiyatçı olarak profesör olanların, hiçbirinin ne profesörlükleri kalır, ne de ilahiyatçı konumları. Şeriatçı zihniyet dediğimiz İslami kesim, bağlı bulundukları topluluklara göre, aralarında fıkıhsal bazı farklılıklar olmakla birlikte, görüldüğü kadarı ile İslam"ı gerçekten bilen ve o şekilde tatbik etmek isteyen kesimdir. Bu kesime karşı olduğu halde, kendisini Müslüman olarak tanımlayan, ama gerçekte büyük bir yüzdesinin, belki de tamamının Kuran"ı bir kere bile okumamış olduğu Müslümanlar ise, onları irticacı olarak tanımlamakta, dışlamakta ve hatta gerçek Müslüman olarak bile görmek istememektedirler.
Şeriatçı denilen İslami kesimin gerici olup, olmadıkları tartışması ayrı bir konudur. Burada, tartışılması gereken, Yaşar Nuri Öztürk gibilerinin, İslam"a nasıl makyaj yaptıkları ve bu makyajla İslam"ı nasıl cici bir din gibi göstermeye çalışmaları, bu yaklaşımların toplum için ne derece doğru, ne derece yanlış olduğudur.
Önce Yaşar Nuri, meallerinde bilerek ne gibi saptırmalar yapmaktadır, bunlara bakalım.
Diyanet Vakfı ve Diyanet İşleri dahil olmak üzere birçok mealde, Nebe Suresi 32 ve 33. ayetler şu şekilde geçer ;

31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
32. Bahçeler,bağlar,
33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

Elmalılı Hamdi Yazır gibi, bir çok eski meal yazarı da aynı ayetleri şu şekilde çevirmiştir ;
32. Bahçeler var, bağlar var.
33. Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.

Bugün için, memeleri henüz tomurcuklanmış kızlar ifadelerinden anlaşılan, 12-13 yaşlarında kızlardır. O günkü Arabistan"da, kızların erken geliştiği iddiası göz önünde bulundurulursa, bu yaş sınırı daha da aşağılarda düşünülebilir.
Haliyle burada bir çok kişinin aklına gelecek soru, Allah"ın bu kadar ufak kızları cennetinde erkeklere vermesi ile yüceliğinin çelişmesi olacaktır. Bu çelişki ise, İslam inancını yaralayıcı bir olgudur, çünkü kişi sorgulamaya başlarsa, çok daha farklı şeyler de sorgulamaya başlayabilir.
Yaşar Nuri Öztürk, bunun farkındadır ve mealinde 33. ayetin gerçek ifadesinden dışarı çıkarak ayeti şu şekilde verip geçiştirir ;

31. Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.
32. Sulak bahçeler, bağlar, üzümler,
33. Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
34. Dopdolu kadehler vardır.

Ne demektir göğüsleri turunç gibi yaşıtlar ? Bu yaşıtlar erkek midirler, ne yaparlar ? Neden göğüsleri turunç gibidir, cennet bahçelerinde çok mu spor yapmışlardır ? Turunç gibi olmasının önemi nedir ki, ayet bunu özellikle belirtmiştir ?
Daha önceki meallerde, memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar, ifadesi açık bir şekilde, takva sahibi için sexsüel bir sunuş sunmaktayken, Yaşar Nuri Öztürk, bu anlamın anlaşılamaması için, ifadeyi bulandırmaktadır. Çünkü bu ayet tek başına, Kuran"ın Allah kelamı olup olmadığının sorgulanması için yeterli bir etkendir. Bu ayetle ilgili diğer ayet örnekleri için bakınız Cennet ve Huriler.

Özellikle kadınların sorgulamaya başladıkları bir diğer ayet de, çok bilinen, üzerinde çok konuşulan Nisa 34"dür.
Önce Diyanet Vakfı Meali"ne bakalım ;
Allah"ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah"ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Mealde görüldüğü gibi, itaatsizlik etmesinden endişe edilen kadın önce uyarılmalıdır, sonra yatakta yalnız bırakılmalıdır, bu da yeterli olmazsa dövülmelidir. Yaklaşık olarak, bütün meallerde anlatılan budur.
Yaşar Nuri Öztürk, bu ayeti önceki meallerinde kendisi de aynı şekilde tercüme etmiştir. Ayetin sonunda dövün ifadesi açıkça kullanılmıştır.
Erkekler; kadınları kollayıp gözetici kılınmışlardır. Şundan ki Allah, erkeklerin bazılarını bazılarından üstün kılmıştır. Ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah’ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakat-sizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yanlız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın, yahut bulundukları yerden başka yere gönderin, yahut dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Yaşar Nuri Öztürk, bu ayetle ilgili olarak Kuran"daki İslam adlı kitabında aşağıdaki açıklamayı getirir.

Bu ayetteki fadribü kelimesi Kur’an’da kullanılan anlamlarından yanlız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkarılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka şey beklenemezdi. Oysa ki kelimenin diğer anlamları, ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kur’an birçok yerde sergilendiği kelam mucizesini burada da sergiliyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatifi birden vermiştir.

Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz; Fadribü emrinin kökü olan darb kelimesinin 30’a yakın anlamı içinde en önemlilerinden dördü, vurmak dövmek, hurüc(çıkmak), zehab (gitmek) ve dolaşmaktır.(bk. İbn Manzür, Lisanül Arab, darb md.) Ve darb kelimesi Kur’an’da bu anlamların hepsinde kullanılmıştır. (bk. 2/60, 73, 273; 3/156; 4/101; 7/160; 8/12, 50) Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan herbiriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri aynı zamanda if’al kalıbından da aldığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur:

1-Onları evden çıkarın.
2-Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın.
3-Onları dövün.

Kur’an böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek, düzenlenen konuda sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.
Emri dövmek anlamında almamız durumunda ise şunları söylememiz gerekiyor:
Ayet aile düzenini, toplum ahengini bozucu davranışlar içine giren kadınları düzeltmek için üç aşamalı bir çare getirmiştir. Bunların ilk ikisi (öğüt,yatakta yanlız bırakma) bireysel ve psikolojik, üçüncüsü (dövme) ise maddi yaptırımdır. Burada dikkat edilecek nokta “dövün” emrinin muhatabını iyi belirlemektir. Kadına zulmetmeyi bir tür meziyet gibi gören anlayış, bu emri her kocanın karısını dayağa çekmek serbestisi gibi yorumlamıştır. Bu asla doğru değildir.
Çünkü burada darb (dövme) gibi bir maddi yaptırım vardır. Yani bir had söz konusudur.
Hadlerin uygulanması ise kamu otoritesinin işi ve hakkıdır. Buradaki beyanı kocanın karısını dövmesi anlamında almak bir saptırmadır. Kur’an, bozuk düzen giden kadını hizaya getirmek için önce kocayı seferber etmiştir. Koca, kadına öğüt verecek, sonrada onu yatağında yanlız bırakarak dikkatli olmaya zorlayacaktır. Bu iki aşama bireyseldir. Bu aşamalarda başarı sağlanamamışsa, kamu otoritesi devreye girecek ve insan için en ağır ve aşağılayıcı cezalardan biri olan dövme uygulanacaktır.
Bunun nasıl ve hangi ölçüler içinde, hangi şartlarda uygulanacağına kamu otoritesi karar verecektir. Kur’an’ın genel ruhu ve hukuk mantığı bunu başka türlü anlamamıza müsade etmez.


Bu konu, kadın ve dayak bölümünde ayrıca işlendiği için tekrar üzerinde durmayacağız. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, Yaşar Nuri Öztürk"ün hem kitabında, hem mealinde kadının dövülmesi ile ilgili ayete ifadelerinde yer vermesidir. Ancak, İlahiyatçı Profesör, muhtemelen kendisine sempati duyan hanımların, "aman hocam hiç Allah böyle ayet gönderir mi" tepkileri ile karşılaşmış olacak ki, son basılan mealinde, Nisa 34 ayetindeki, dövün ifadesini tamamen ayetten çıkarmıştır. Ayrıca eski mealde yer alan ve ayetin arapça aslına daha uygun bir ifade olan, sâliha kadınlar itaatkârdır ifadesi, herhalde itaatkardır ifadesinin kadınlar için fazla ağır olduğu düşünülerek kaldırılmış, yeni mealinde İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar şeklinde değiştirilmiştir.
Nisa 34"ün yeni mealdeki çevirisi aşağıdaki gibidir ;
34.Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah’ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Hocamız, bundan sonra hanımlara içinde kadını dövün ayeti bulunmayan makyajlanmış daha cici bir Kuran Meali sunduğu için, sempatik görüneceği şüphe götürmez, ancak kendisinin, gerçekten inancı varsa, hatırlaması gerekir ki, Kuran"da bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırmak veya manasını değiştirmek İslam inancında sadece Allah"a mahsustur.
Bakara / 106. Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.
  #20835  
Alt 28.06.2005, 22:59
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Das passiert mir schon das zweite mal

das ich dich mit ISINSU verwechsele.... inan, sana GB de demedim, ama olayda yatan hata bu iste hihi....
  #20836  
Alt 28.06.2005, 23:01
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Bevor Du hier Scheisse von Dir gibst,

lese erstmal die Postings, die zuvor geschrieben worden sind. Dann kannst Du auch einen Kontext herstellen. Normalerweise!
  #20837  
Alt 28.06.2005, 23:02
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Yani simdi bana 1 yanlisi Kurani

deforme edisi olarak bunumu gösteriyorsun... bu yazimi simdi Yasar Hocayi sahtekar yada sifir kalite Hoca ilan edecek....

Yanlis anlamada, dafür finde ich keine Worte
  #20838  
Alt 28.06.2005, 23:08
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Du sollst auch keine Worte finden..

istiyorsan, devam edebiliriz.. Ben illaki sen hata istiyorsun diye, ufak hatalari yazdim, cünkü benim , yani hata bulma aliskanligini biraktigim icin yillar önce mecburen fazlasini yazmak istemiyorum!

Ama sana ne anlatiyorumki?! )) Sen zaten tasavvufdan cakmiyordun degilmi?? ))
  #20839  
Alt 28.06.2005, 23:15
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Dahlende ben cogu seylerden cakmiyorum

hatta Ilahiyati bitiren o kadar Hoca varki... bunlarin bazilari milyonda bir Yasar Hoca kadar cakmiyor....

Olay benim cakmam veya cakmamam degil.... ben uzamn degilim, ama ich habe eine sehr klaren Geist, das ist Gottesgabe, ben öyle görüyorum... o yüzden anlatilan her seyi az cok degerlendirme imkanina sahibim, hele hele DIN olayinda son derece Objektif bakarim...

Ben sahsen hata göremiyorum Yasar Hocada kiiiii... onda hata bulmak bana düsmez, cünkü beni asan olayidr bir uzmanda hata bulmak.....

Olaylara neden su cercevede bakmiyorsun... A.H daha cok Sünnetullahin yapisini ve evreni acikliyor, Y-N.Ö ise Kurandaki DINI vecibeleri acikliyor..... kandiki tasavvuf Yasar Hocanin uzmanlik alani.... bügün mesela Süleman Ates Hocanin mekalesini okudum... tam bir safsata yazmis.... nede olsa eskiden kalma damarlari dahlen calisiyor ve arada sirada Hurafeler eklemeden edemiyor
  #20840  
Alt 28.06.2005, 23:16
Benutzerbild von cagdasturk
cagdasturk cagdasturk ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ISRAIL FIRMALARI CAN CEKISIYOR !

Siyonizm"in kanlı eli, İsrail ekonomisini de yerle bir ediyor!! Tel Aviv kaynaklı haberlerde bildirildiğine göre Haziran ayı içinde 600 İsrail firması ve işyeri daha kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kurumlar listesine eklendi...

Bu durum da işgal devletinin Maliye bakanının ekonomide iyileşme olduğuna dair son açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığını gözler önüne seriyor.

Verilen bilgilere göre söz konusu firmaların ve iş yerlerinin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya gelmesinin temel sebebi, Aksa İntifadası karşısında ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayan işgal devletinin vergileri artırma yoluna gitmesi.

İstatistik verilere göre kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olan İsrail firmalarının ve iş yerlerinin oranı her ay kademeli bir şekilde artıyor. Bu şekilde can çekişen İsrail firmalarının oranı Nisan ayı sonunda % 17.6 idi. Bu oran Mayıs sonunda % 18"e, Haziran sonuna doğru da % 18.2"ye çıktı.

Ekonomik krizden en fazla etkilenen firmalar sıralamasında gıda ve turizm sektöründe çalışanlar birinci sırada yer alıyor. Bu sektörde can çekişen firmaların % 61"ini lokantalar, kafeler ve eğlence yerleri oluşturuyor. Bunun sebebi ise turizm sektörünün tamamen çökmesi. İşgal devleti dışarıdan turist alamadığı gibi iç turizm de toplu yerlere gitme korkusundan dolayı hareketsiz hale geldi. Bu korku tatil yapma ihtiyacı duyan İsrail vatandaşlarının da dışarıya gitmeyi tercih etmelerine sebep oluyor.

Bu sektörde can çekişen firmaların % 48"ini ise gıda maddesi toptancılığı yapanlar oluşturuyor.

Krizden ikinci derecede etkilenen sektör ise gayrimenkul ticareti ve inşaat. İntifadayla birlikte hız kazanan tersine göç hadisesi inşaat sektörünü ve gayrimenkul ticaretini tamamen ölü sektör haline getirmiş durumda. Bu alanda can çekişen firmaların % 38.5"ini altyapı hizmetiyle uğraşan firmalar; % 31"ini bina tamiratı ve modernizasyonu müteahhitleri; % 27"sini de inşaat müteahhitleri oluşturuyor.

Ayrıca mobilya, ahşap işleri, elektrik, tekstil, kimyasal maddeler, yakıt, ilaç, matbaacılık, elektronik ve bilgisayar sektöründe çalışan firmalar da krizden bayağı etkilenmiş durumdalar.

İşgal devleti iç piyasanın daralmasından dolayı can çekişmeye başlayan firmalarını kurtarabilmek için ihracata yönelmeye çalışıyor. Son dönemde ABD"nin, Türkiye"yi İsrail"le bazı ticari anlaşmalar yapmaya zorlamasının temel sebebi de bu olsa gerek.

İsrail, uluslar arası alanda kendisine yönelen boykottan çekinmesi sebebiyle ihracat yaparken ürünlerini barkotlayıp göndermek yerine sattığı ülkede bir partner firma bularak onun yerel barkot numarası almasını ve ürünlerinin bu yolla piyasaya sürülmesini tercih ediyor. Çünkü İsrail ürünlerini barkotlarının baş tarafındaki ilk üç rakamdan (729) tanımak mümkün

HABERVAKTI
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu