| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
![]() Türk toplumuna cok büyük hatalar ve yanlislar yapan ve yaptiran 3 Pasalardan sadece bir tanesi....
ENVER, CEMAL ve TALAT.... ittihat ve Terakki üyesi Pasalar Osmanli Imparatorlugunu, Mustafa Kemalin uyarilarina karsin lkeyi 6 yil boyunca demir yumrukla yönettiler... Ve ENVER PASA liderliginde oligarsik bir diktatüölük yasadi Osmanli Imparatorlugu.... Almanya ile ayni safta savasa sokanda iste bu üc Pasadir Osmanli Imparatorlugunu..... tam 15 yil sürdü,TALAT inda arasinda bulundugu kisilerin hatasini düzeltebilmemiz...... oda Atatürk ve onun o süper önderligi sayesinde oldu..... Türk milletine bu 3 Pasanin cok büyük zarari ve Zulmü dokunmustur... o yüzden ben sizleri gercekten anlamiyorum... ne amacal bu adam icin bir özel gün hazirladiginizi..... Türk Tarihinda ve ayni zamandada Alman tarihinde bu olaylar kanitlariyla bellidir |
|
|||
![]() kimlerdir... ????
Osmanli tarihini ve Türkiye milletinin nasil yoktan bir Ulus olarak hazirlandigini... savaslar nasil hazilanip nasil bir medeni sekilde devlet kuruldugunu... hic bu din Forumunda bilen varmi... Simdi bir arkadas burada TALAT Pasa icin bir gün hazirladiklarini yazmis.... ama taniyan varmi aranizda Enver Pasa, Talat Pasa ve Cemal Pasa nın yönetimindeki İttihat ve Terakki Partisi, sonunda en büyük siyasal hatasını isleyerek Osmanli devletini I. Dünya Savasina soktu. Canlari cehenneme bu hiyarlarin..... daha sonra Yunan zulmüne maruz kaldik... Ermeni komitesinin Zulmüne maruz kaldik..... ve sonunda MILII MÜCADELE ile Egemenligimizi elimize aldik.... |
|
|||
![]() yok Ermeni katliami yok PKK yida Talat yapmis..... fesuphanellah daha neler..
Dedim ya bazen senin o Kürt damarin normalindan fazla calisiyor..... Senin icin tüm Türkler iyi niyetlide olsa pislik olmasada.... acayip bir seysin haaaaa Yok efendim Dersim ayaklanmasinida o yapmistir falan filan..... Klasik Ingiliz ajanlarinindan duyduklarini gelmsi burada benim gibi yillarini bvu ve benzeri gibi olaylara vermis birisine anlatiyorsun... götü.. mis Ermeiler Tayip Erdoganin oratk Tarih calismasindan kactilar... cünkü ibnelerin kanlari bozuk... Kan olayi Allahin sisteminde vardir... hatta dinlede ilgili.... Iste Ermenilerin ve ayni zamandada Kürtlerin durumu.. ICh weiss nicht aber ich sehe diese Gruppen nicht ausgeglichen und Zeitgemäß... da ist ein Iraner sogar viel Weiser und Integrierter |
|
||||
![]() Kadınların İslami Elbiseler Giymesi, Şeriat’a Göre Farzdır
Bazı insanlar İslam’ın kadınlar için emrettiği giysilerin sadece, giyinmeleri veya örtünmeleri için bir gelenek olduğunu ve bunun Din ile hiçbir alakasının olmadığını iddia etmektedirler. Görünen o ki; böylesi kimseler dini hayattan ayıran kapitalist akideden etkilen kimselerdir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’i okuyan her müslüman için İslam’ın kadınlara emrettiği giysiler bilinmez değildir. Bunu reddetmek veya kabul etmemek için kullanılacak hiçbir açık kapı bırakılmamıştır. Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurdu: Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına de ki; (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını giysinler. Onların (hür ve namuslu olarak) tanınmaları ve incitilmemeleri için en elverişli yol budur! Allah Ğafur’dur ve Rahim’dir. [Ahzab 59] Ve O (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır: Ve mü’min kadınlara de ki; Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Himarlarını (baş örtülerini) yakalarının (cuyub) üzerine kadar örtsünler. [Nur 31] İlk ayet cilbab giyilmesini emretmektedir. Cilbab; omuzlardan ayaklara (ayakların üstüne) kadar serbestçe bırakılarak vücudu kapatan tek parçalık sıradan bir giysidir. İkinci ayette ise, Himar farz kılındı. Himar; başı, yakalara (önde göğüslerin üzerine ve arkada omuz hizasına dek saran bölgeye) kadar örten başörtüsüdür. |
|
||||
![]() eniscigim biraz isabetli bir sey deyince seni övük dedik..affedersin götün kalkti yine damarin tuttu sacmalamaya basladin!!
sen 200 mailine cevap ver dini konularda..politik ist nicht dein ding jungs! ama kendi capinda bir süleyman ates sayilirsin! ben günde 200 mail cevaplasam bende kendimi süleyman ates sanirdim :-))))))))) |
|
|||
![]() dafür brauch ich deine Zustimmung nicht... ganz gewiss nicht.....
Benim sana kizdigim konu... zerre kadar kendin taviz vermeden karsindakinden tüm adimlari beklemen.. mesela sana benim sahip oldugum ve senin sahip olmadin bir hak Allah var simdiye kadar duymadim... BIr Ermeni soykirimi olayinda Türk devletinin en üst adami yani Tayip Erdogan, Ermeni bozuntularini, gelin Tarihcilerimiz bir arastirsinlar bakalim... 1.500.000 Ermeni katliami iddasinda gercek varmi bir baksinlar..... Adamlar YOOOOOOK BIZ GELEMEYIZ.... AMA SEN KABUL ET Benim sorumdada aynisini yaptin....... YOOOOK BENIM HAKKIM EZILIYOR SEN KABUL ET Hemmen her ikisini enayi bulununca kabul ettirisiniz... öyle bol keseden laflar ne bana neden devlet Üstadlarina dokunur, dikkate bile elinmaz..... Bunlari Enis demiyor... bunlar birer Realite |
|
|||
![]() bilecegin......
Sende bas örtüsü takabilirsin... nedenmi ??? Araplar takiyorda ondan... sende tak engelleyenmi var ??? |
|
|||
![]() Simdiye kadar genelkde Süleymancilar, Islam kültür dernegi, yada son zamanlarda Islam kültür Birligi, altinda kapi kapi gelip para toplama pesinde gezerlerdi....
Bugün ise bir milli görüs teskilatindan bir eski Diyanet Ibnesi kapi kapi dolasip bizim evede geldi.... tahminim yalan söyledi... ama neyse... Paratopluyormus, cünkü bir kiz Kuran kursu icin para yardimi falan filan.... Adama sordum Diyanete baglimisiniz... kiz kuran kursunda ne okutuyorsunuz... yani kiraat dersleri, yani Arapca dersi veriyormusunuz yoksa geri zekali ve anne babalarina asi Müridlermi yetistiriyorsunuz... acaba bir Elhamdulihhali Rabbil Aleminin (Hamd, yani övemek ve övülme Allaha mahsustur) yada Veileyhi turceunun (sonunda ona döndürüleceksiniz) manasini biliyormusun... Bunlari biliyormusunz, yada bir kiziniza Fatihanin türkcesini ögrettinizmi yada siz biliyormusunuz... sizi benden daha üstün kilan nedirki, kendi Ideolojinizi bana din ve devlet sistemi diye dayatiyorsunuz... benden dahami akillisiniz daha cokmu okudunuz daha tiplimisinizde, Allahin kelaminin jandarmaligina bürünüp, anlamadiklari halde kizlari kerhanelre sokar gibincesine bir araya tikayip, kim bilir neler yapiyorsunuz onlara.... Adam bir an sok oldu, ysida söyle 55 falan vardi, kisa sakalli... benim görevim teblig etmek deyip hemen kacarken... arkasindan teblig Resüle mahsustur ve sefaatta Allaha... öyle bos laffla Müslüman olmuyor... Simdiye kadar belki bu sekilde disari attigim, ISLAM dini adina kendi ceblerine Misyonlerlik yapan 5 inci adamdi... daha önceleri bir tanesi beni, Diyanatede üyeyiz diye 5 Mark para vermistim, serefsiz yalani basmis |
|
||||
![]() ANADOLU"DA TARİHSEL VE KÜLTÜREL SÜREKLİLİK
MÖ 10 bin-8 bin yillari arasinda Bati Avrupa"da buzul çagi devam ederken, Anadolu"ya nemli, iliman bir iklim hakim olmaya baslamisti. Ayni durum, Mezopotamya ve Nil boylarinda da olusmustu. Ancak bu bölgeler o tarihlerde tamamen ormanlarla kapliydi. Anadolu"nun bazi yöreleri sik ormanlarla kapli olsa da seyrek ormanlarla kapli mera alanlari da vardi. Buzul çagindan beri devam eden göçebe toplayicilik bu bölgelerde yerini tarim kültürüne terk etmeye baslamisti. Anadolu"da dünya tarihinin ilk büyük devrimi basliyordu, insanin toprakla olan dostlugu ile. Insanoglu ilk kez topragin ona neler verebilecegini kesfediyor, yerlesik yasamin olanaklarindan faydalaniyordu. Yogun emek isteyen, zor bir ugrasti bu. Bu zorlu iliski, topragin insanla iliskisini anlamlandiriyor ve kutsallastiriyordu. Daha sonraki yillarda Ortadogu"nun diger bölgelerinde, Mezopotamya ve Misir"da toprakla yasamayi baska topluluklar da ögrenmislerdi. Fakat bu çok kolay bir isti onlar için. Sel sonrasi topraga tohum serpistirmek yeterli oluyordu. Iklim kosullarina göre, hangi alan uygun ise oraya ekim yapiliyordu. Dolayisiyla sulu tarimda toprak degil, tohumdu önemli olan. Kerameti tohumda arayan bu topluluklar bu nedenle erkek cinsiyetli yaraticilara tapindilar. Toprak, Anadolu"da anlamli ve önemliydi; Toprak, ana idi. Tarih, Anadolu"da, bir yeryüzü tanriçasi olan Ana Tanriça ile basladi. Belki de binlerce yil varligini koruyan ve etkisini nesillerden nesillere aktaran bu inanç halklarin mayasiydi. O, göklerde degil, yerde insanlarin yani basindaydi. Dokunduklari, gördükleri, kokladiklari hayranlik duyduklari her seydi Anadolu halklari için. O, sadece insanlarin degil; topragin, suyun, çiçeklerin, kuslarin ve böceklerin de tanriçasiydi. Doganin ta kendisiydi o. Bir ilkçag çiftçisi evinin bir kösesine koydugu Tanriça heykelini izlerken onu görüyordu, tipki bir ortaçag ermisinin aynada kendine bakarken tanriyi görmesi gibi. Anadolu halklari inadina, Ana Tanriça inancini binlerce yil nesilden nesile aktardilar. Onlar tanriçalarini tarlalarini sürerken, vahsi hayvanlari evcillestirirken tanidilar. Toprak, insanoglu tohumlari savura savura dagitirken bir ana gibi dölleniyor, bereketini armagan ediyordu. Yaz yeniden dogumun, kis ise ölümün simgesiydi. Ürünlerden ayrilan tohumlar yeniden topraga döndü Tanriça"nin bereketi için. Analarin kutsalligi iste bu tanrisal eylemi gerçeklestirdiklerindendir. Dogurganligi böyle algilamak ve her seyi böylesine sevmek ne kadar güzeldi, barisin ve dostlugun temeli o zamanlarda atilmisti herhalde. Çatalhöyük insani doga sevgisini tanrisallastirmis ve günlük yasaminin bir parçasi yapmisti. Yemek, içmek, oturmak ve yatmak için kullandiklari evler ayni zamanda kutsal alanlardi. Bu yasam biçimi binlerce yil degismeden böylece devam etti. Ana Tanriça evlerinin içinde ona ayrilmis kutsal bir alanda varligini sürdürdü. Gömütlerin üzerine kat kat kurulan yeni kentler gün geldi terk edildi. Anadolu"nun dört bir yaninda yeni hayatlar kuran halklar tanriçalarini da yanlarinda tasidilar. Evlerin Ana Tanriça ile kutsallasmasi sanatin günlük yasamla iç içe yasanmasini sagladi. Çirilçiplakti Ana Tanriça, tipki doga gibi, gerçegin simgesiydi. Toprak heykellerinde hep dogururken görürüz onu. Bu haliyle bereketin ve çogalmanin sembolüdür bütün analar gibi. Erkek "gücü"nü fark edince, anasini kölelestirdi. Doga kosullari Anadolu"da degisik bir yapilasmaya neden olmustu. Misirlilar gibi atalarinin topraklarini terk etmemisler, kentlerin üstüne yeni kentler kurmuslardi. Otuz bes metreyi bulan höyükler olusmustu üstüste. 20. yüzyil arkeologlari dünyanin hiçbir yerinde benzer yapilara rastlamadilar. Böylesine sadik bir insan mekan iliskisi olmadi yeryüzünde. Ancak bir gün erkekler fiziksel güçlerinin farkina varip da, analarini kölelestirmeye baslayinca isler birdenbire degisiverdi. Onlar sandilar isin kehaneti kendi döllerinde, sandilar ki tarladaki ürünün sirri da tohumda. O vakit göklerde, farkli yerlerde aradilar isin sirrini, bilemediler ki tohumu da zaten toprak veriyor. Artik onlar için kutsal degerler yeryüzünde degil gökyüzünde idi. Ve tanri mutlaka erkek olmaliydi. Ama yine de insanlar ne yerlere ve göklere sigdirabildiler tanriyi. Onlar tanrinin kendileri gibi düsünmesini, umutlarini ve kaygilarini anlamasini istediler. Hep onlari ödüllendirmesini yapamadiklarini yapmasini, haksizliga ugrayanlari korumasini, suçlulari cezalandirmasini istediler. Sigmadilar bu dünyaya, baska dünyalar istediler. Aslinda ondan hadleri olmadan ölümsüzlügü istediler. Onlara göre tanrilarin bilinci olmaliydi ve bu bilinç kendilerininki gibi olmaliydi. Anadolu"da buzul çagi sonrasi baslayan isinma her geçen yil artiyor, Kizilirmak"in serin vadilerinde yeni gelen halklar Anadolu"nun yerli halklariyla kaynasiyordu. Hitit Imparatorlugu ile birlikte köleci devlet anlayisi da Anadolu"da yayginlasmaya baslamisti. Krallar, soylular ve rahipler digerlerine göre daha ayricalikli olan yasamlarinin bedelini kölelere ödetiyorlardi. Birçok suçun bedelini köleler hayatlari ile öderken özgür insanlar, ayni suçlardan tazminat karsiligi kurtulabiliyorlardi. Kuzeyden gelen kavimlerin boyundurugu altina giren Hatti boylari yeni ataerkil düzenin kosullarina da boyun egmislerdi. Kölelerin disinda zanaatçilar ve fethedilen ülkelerin insanlari da imparatorlugun merkezine getirilip kralin, rahiplerin ve topraklari elinde bulunduran aile reislerinin denetiminde çalistiriliyorlardi. Binlerce yildir süregelen baris, yerini tanrisallastirilmis krallarin zulmüne birakmisti. Özel mülkiyetin yayginlasmasi ile Anadolu"da insanlarin baska insanlar tarafindan sömürüsü de baslamis oldu. Hitit döneminde bütün ataerkil örgütlenmelere ragmen Anadolu"da yerli halkin en çok benimsedigi tanrilar; toprak, bitki verimin tanrisi Telipinu, Firtina Tanrisi ve Günes Tanrisi gibi dogayi simgeleyen tanrilar olmustu. (1) Aslinda Hititlerle birlikte doga cinsiyet degistirerek tanrisal özelliklerini korudu. Ama yine de bes bin yildan beri disi bir tanriya bagli olan Anadolu insani, Ana Tanriçasi"na çesitli biçimlerde tapinmaya devam etti. Ana Tanriça, Hattiler"de Vurusemu, Hurriler"de Hepat, Hititler"de ise Arinna"nin Günes Tanriçasi adini tasimisti. Geç Hitit Dönemi"nde adi Kupaba"ydi. Dinsel metinlerde Arinna"nin Günes Tanriçasi ve Hurri kökenli Hepat birbirlerinden ayri tanrilar olarak anlatilirlar. Hitit Imparatorlugu"nun koruyucusu Günes Tanriçasi"nin sembolleri panter ve güvercindir. Nitelikleri dogru yargi, merhamet ve otoritedir. Hepat ise Hititler için göklerin kraliçesidir. Onu ya bir aslanin üzerinde ya da tahtinda otururken görürüz. Hepat sadece Orta Anadolu halklarinin degil, Toroslarin, Halep"in de tanriçasidir. Ancak bereketin sembolü bir erkek tanridir bu kez. Tanri Telepinus kizgin bir sekilde sehri terk eder. Sehirden uzaklasir ve Anadolu bozkirinda kaybolur. Yorgunluktan bitkin bir sekilde yatar ve uyur. Tanrinin güçsüzlügünde, tüm ülkeyi sis kaplar, kuraklik ve açlik olur. Ocakta kütükler söner, koyun kuzusuna, inek buzagisina bakmaz. Tanrilar ise tapinakta suskundur. Bütün canlilar açliktan ve susuzluktan kirilmaktadir. Tanrilar kaygilanir ve Telepinus"u aramaya koyulurlar. Telepinus"un sehre geri getirilmesi ve iyilestirilmesi ile, açlik ve kuraklik biter bütün ülke normale döner. (2) Kaybolan tanrinin geri dönüsü de Hititlerde bayram olarak senliklerle kutlanmaktadir. Ayinin sonunda üzerine koyun postu asilmis bir direk tanri önüne dikilir. Bu direk verimliligi simgeler. Hititler madencilikte ileri olduklari kadar, doga ile ugrasmayi da bir yasam biçimi olarak benimsemislerdi. Arpa ve bugday ekiminin yani sira asma bahçelerinde üzüm yetistirmisler, üzümden sarap yapmislardi. Bugün Hitit Imparatorlugu sinirlari içerisindeki bölgelerde yetistirilen elma, kayisi, kizilcik meyveleri bizlere onlarin mirasidir. Kocakari ilaci diye küçümsedigimiz birçok bitki tohumundan yapilan karisimlar, o devirlerde ilaç olarak kullaniliyordu. Henüz kirik ve kayip Hitit tabletlerinden dolayi bu konularda ayrintili bilgilere ulasilamamistir. (3) Erkeklerin yeni dünyasi yeni tanrilari kesfede dursun, Anadolu halklari yine de tanriçalarindan vazgeçememislerdi. Tarih Anadolu"da bin tanrili Hititler"e sahne olurken, imparatorlugun en güçlü dönemlerinde bile yarimadanin dört bir yaninda Ana Tanriça kültü yayiliyordu. Koca bir dünya imparatorlugu kuran, yankilari Akdeniz"in karsi kiyilarindan duyulan Hititler"in Anadolu halklari üzerindeki kültürel etkisi, her seye ragmen kendi halinde fazla duyulmamis olan yerli Luwi halklari kadar olamamistir. Hitit Imparatorlugu"nun yikilisi sonrasi kalintilarin altindan daha güçlü bir imparatorluk çikmamistir. Imparatorluk kalintilari üzerinde Frigya Kralligi ve küçük Anadolu beylikleri ile yasam sürerken yerli Luwi halklari güneyden kuzeye, dogudan batiya, Anadolu"nun dört bir yanina özgün Anadolu mirasini tasimislardir. Bugün bile Akdeniz"de, Ege"de, Karadeniz"de ve Dogu Anadolu"da birçok yörenin adi Luwi kökenlidir. Onlar Hititler gibi ulastiklari topraklara yeni düzenin çok tanrili degerlerini degil, hosgörünün ve barisin tanriçasini tasimislardir. Bu yayilma Anadolu sinirlarini asmis, Trakya"ya, Yunanistan"a Italya"ya ve Afrika"ya kadar uzanmistir. Dogu Avrupali bir kavim olduklarina inanilan Frigler de, Hititler gibi Orta Anadolu topraklarinda hüküm sürmüslerdi. Onlar da Hitit geleneklerini sürdürmüsler ve Anadolu"nun özgün degerleri ile bütünlesmislerdi. Hatta daha ileri giderek, bir yanda Akdeniz ve Assur"a yönlenen siyasal yayilmaciligin yani sira çok eskilerden beri devam eden Ana Tanriça kültünün yayilmasini saglamislardi. Siyasal merkez Gordion iken, yöre halklarinin dinsel merkezi Midas"ti. Topraklarin büyük bir bölümü rahiplere aitti. Bu topraklarda köylüler tarimla ugrasirken, zanaatçilik gelismisti. Frigya"da Ana Tanriça"nin ismi Kybele idi. Kybele"nin merkezi tapinma yeri ise kutsal sayilan Pessinus idi. Bu sehirde Kybele"yi simgeleyen tasin gökten indigine inanilirdi. Friglerden sonra Orta Anadolu"da bir çok kent çesitli kavimlerin saldirisina maruz kalarak yikildigi halde Pessinus bu dinsel gücü sayesinde uzun yillar yasamisti. Sonralari Galatlar döneminde kenti bes Frigyali ve bes Galatli rahip birlikte yönetmislerdi. Lidya, Anadolu"nun bati ile kaynastigi, yerel degerlerinin batidan gelenlerle birleserek yeni sentezlerin olusturan bir ülke idi. Kybele, Lidya"nin da en önde gelen tanrisiydi. Tanriçanin baskent Sartes"te büyük bir tapinagi vardi. Kybele"nin yani sira Artemis ve Dionysos"un da önemli bir yeri vardi Lidyalilarin yasaminda. Bu üçlü tanri anlayisi Lidya dininin temel unsuruydu. Bu üç tanri da doga tanrilariydi. Yerli gelenekler korunmustu ve bütün ataerkil etkilere ragmen, anaerkil hayat anlayisi yeni biçimlerle mevcut düzene direniyordu. "Doganin ulu anasi" Neolitik dönemden beri Anadolu"daki en kutsal varlik olarak bilinen Ana Tanriça, Ege dünyasindan aldigi yeni özellikleriyle, Anadolu"nun bati kiyilarinda Artemis olarak ortaya çikar. Bu kez Efes yakinlarindaki bildircinlar yeri Ortygia"da dogurmustur. Artemis, babasi Zeus"tan sonsuza dek bakire kalmayi dilemis ve perileri ile birlikte hep bakire kalmistir. Doga ile içiçedir Artemis; ok, yay, at ve arabasi ile birlikte gözükür. Sadece insanlarin dünyasi ile ilgilenmez, hayvanlarla ve bitkilerle de ilgilenir. Ayin üç ayri dönemini temsil eden Artemis"in taci ayni zamanda, kadinin gelisimini de simgeler. Hilâl yeni dogmus bir kizi, yarim ay genç kizliga geçisi, dolunay ise olgunlugu, dogurganligi ve analigi anlatir. Bu üç yönüyle Artemis, ataerkil düzenin ona verdigi yeni nitelikleri; bakireligi, kadinligi ve analigi ayni vücutta tasir. Giritli tanriça Britomartis"in adi atli bakire anlamina gelir. Bu tanriça avci kiliginda daglarda köpeklerle dolasir ve erkeklerden uzak yasar. Anadolu"nun Kybelesi bu yeni dünya degerlerinde Giritli tanriçanin özellikleriyle benimsenmistir. Artemis"in boynundaki gerdanlikla da bitkiler dünyasini, gerdanliktaki kolye ile de Orion takim yildizlarini sembolize etmektedir. Tanriça"nin gögsündeki nesnelerin, hurma meyveleri veya kraliçe ariyi simgelediginden dolayi erkek ari gövdeleri oldugu yolunda görüsler ortaya atilmistir. Artemis bereketi ve bollugu temsil eder. Anadolu"nun bati kiyilarinda birçok yeni tanri ortaya çikmisken halk Artemis"i daha çok benimsemistir. Halk ona "doganin ulu anasi" diye yakarir. O da Kybele gibi bir yeryüzü tanriçasidir ve Ana Tanriça"nin yeni görünümüdür. Troya savasinda Troyalilarla birliktedir ve Anadolu"yu istilacilara karsi savunur. Anadolu"nun bu güçlü tanriçasi baska ülkelere de tasinacak ve degisik isimlerle anilacaktir. Dionysos da, Kybele ve Artemis gibi dogaya dönük bir tanridir. Anadolu"da; Frigya ve Lidya bölgelerinin tanrisidir. Doga ile ilgili bir çok sifati vardir. Ormanlarda yasar, topraktan çikan bitkilerin ve tarimin tanrisidir. Coskusunu bir sarap tanrisi olarak simgeler. Insanlarin oldugu kadar vahsi hayvanlarin da tanrisidir, onlarla birlikte yasar. Doganin sirlarina ermek ve tanrisallasmak Dionysos dininin amacidir. Bunun için ayinlerde sarap içilir ve sarhos olunur. Ayinlerde insanlar, vahsi hayvanlardan farksizdirlar. Tanrisal sirra erismek onlar için doga ile yakinlasmaktir. Dionysos dininin müritleri Bakkhalar ayni Pessinus rahipleri gibi çilginca kendilerinden geçerler. Tanrisal gerçek daglarda, ormanlarda yabani hayvanlarla birlikte cosmakta gizlidir onlar için. Insan ile doga arasindaki iliskinin en yogun yasandigi asamada artik Bakkhalar tanrisallasirlar. Sarap ve sarhoslukla bilinçlerini asip tanrisal erdeme ulasirlar. Roma istilasiyla baskalasan Anadolu Yunan kavimleri Anadolu"ya ilk geldiklerinde yerli halklarin direnci ile karsilastilar. Bu anaerkil direnç yillar boyu kirilamamis, dumanlarin ve yikintilarin üstünde olusan yeni uygarlik geçmisin izlerini silememistir. Troya Savasi bir yönüyle anaerkil Anadolu topluluklarinin yurtlarini Yunanli istilacilara karsi savunmasiydi. Akha ordusu Troya açiklarinda belirdiginde, onlari sadece Troyalilar degil bütün Anadolu halklari bekliyordu. Anadolu ilk defa batidan gelen tehlikeye karsi birlik olmustu. Homeros Ilyada"da Troyalilar"in yaninda savasa katilan Anadolu halklarini tek tek anlatir. Çanakkale"den Dardanieliler, Ida Dagi"nin eteklerinden Zeleialilar, Mysia bölgesinden Apaisoslular, Troya yakinlarindaki Praktios"ta oturanlar Troyalilar"in yardimina gelirler. Ege kiyilarindan, Izmir"in kuzeyinden Pelasglar, Aksios (Vardar Irmagi) kiyilarindan, Payhlagoniali krallar Parthenios irmagi kiyisindaki saraylarini birakip Troya"ya ulasirlar. Mysialilar ve Frigyalilar uzak yurtlarini birakip büyük bir arzuyla katilirlar Anadolu direnisine. Karialilar çok uzaklardan güzel Miletos"tan, Likyalilar ise anaforlu Ksanthos"tan uzun yolculuklarla Troya"ya erisirler. Yunan isgali sonrasi yillarca direnen Anadolu"nun anaerkil halklari için artik istilalar dönemi de basliyordu. Romalilar Pessunus"dan Anadolu"nun binlerce yillik Kybelesi"ni Roma"ya tasima seferinde bu topraklari tanidilar. Artik Anadolu iyiden iyiye isiniyordu. Batinin yükselen yeni imparatorlugu bütün baskaldirilara ragmen iç bölgelere kadar sizmisti. Batidan Roma"nin dogudan ise baska bir istilaci gücün Perslerin kiskacindaydi Anadolu. Zor yillar baslamisti. Topragin verdigi bütün zahmetlere yenileri eklenmisti: Emegin yeni sömürücüleri. Troyalilar"in torunlari olduklarina inanan Romalilar, önceleri Anadolu"ya pek ilgi göstermeseler de MÖ 190 tarihinde Suriye Krali Antiokhos"un pesi sira gelerek bu topraklara gemilerini yanastirdilar. Romalilarin Anadolu çikartmasi Sarap Tanrisi Dionysos"un bas tanri oldugu Teos"la basladi. Bu savastan galip çikan Roma ordusu için artik Anadolu kapilari açilir. Phokaialilar da (Foçalilar) Roma istilasina uzun süre direnirler ama Antiokhos"tan yardim gelmeyince kentin kapilarini açmak zorunda kaldilar ve Phokaia yagmalandi. Magnesia (Manisa) yakinlarina çekilen Antiokhos kesin bir yenilgiye ugradi.(4) Roma Imparatorlugu"nun isgal ettigi Anadolu topraklarinda olusturulan eyaletler imparatorlugun oldugu kadar kisiler için de baslica zenginlik kaynagi olmustu. Eyaletler Roma halkinin ganimeti sayilirdi. Halkin elindeki altin ve gümüs alinir ve askerler de geri kalani yagma ederlerdi. Imparatorluk, maden ve tas ocaklarina, tuzlalar, tersaneler, ormanlar ve her türlü tasinmaz mala el koyarlardi. Bu sekilde elde edilen zenginlik Anadolu"dan Roma"ya akardi. (5) Bati Anadolu bir Roma eyaletine dönüsünce, Romalilar üç ayri kanaldan egemenlikleri altinda tuttuklari kentleri sömürmeye baslar. Eyalet valileri Roma"dan aldigi yetkileri çogu zaman kötüye kullanarak kendi çikarlarini ön planda tuttu. Valilerin bu tutumu karsisinda politik kariyerlerini eyaletlerden gelen rüsvetlerle saglayan Romali politikacilar ortamdan yararlandiklari için sessiz kaldilar. Vergi toplama isi ihale ile en yüksek fiyati veren ortakliga verildiginden, Anadolu halklarini günden güne fakirlesti. Dahasi agir vergi yüklerini ödeyemeyen halka borç verip faizle para kazanma pesinde kosan Romali banker ve tacirlerin sayisi her geçen gün artti. Roma zulmü devam ederken, Aziz Paulos, Yahudi kurallarindan arindirilmis yeni bir dini bati dünyasina tanitti. Bu amaç için Anadolu topraklarini çok arsinladi. Roma Imparatorlugu"nun dogu kesimlerinde kölelerin ve ezilenlerin baskaldirisiydi Hiristiyanlik. Imparatorlugun çikarlari ile çatistigindan ezilmeye çalisildi. Köleci toplum Hiristiyanlikla dönüsüm sürecine girmis, feodal toplum yapisi olusmaya baslamisti. Roma Imparatorlugu"nun Anadolu"yu isgali sonrasi Artemis, diger tanrilara ragmen bati kiyilarinin vazgeçilmez tanriçasiydi. Sonralari Hiristiyanligin hizli yayilmaciligina ragmen antik Artemis kültü varligini ve gücünü uzun süre korudu. MS 53"de Efes"e gelen Aziz Paulos üç yil boyunca Hiristiyanligi yayginlastirmak için basarili çalismalar yaptiysa da güçlü bir dirençle karsilasti. Her seye ragmen yozlasan Artemis kültü, soylu ve yüksek tabakadan insanlarin hizmetine girmisti. Efes"te Artemis"e sunulan giysi ve takilar kendine özgü bir ticaret sistemi olusturmustu. Tapinaktaki tanriça heykeline giydirilen bu ziynet esyalari ayni anda kullanilamadigindan seçilen zengin ailelerin kizlari bu görevi üstlenir ve giyerlerdi. Bu giysilerin ve takilarin sik sik degistirilmesi gümüs ustalari için çok iyi bir pazardi. Bu nedenle Aziz Paulos"un çalismalari en çok onlari rahatsiz etmisti. Demetrios adli bir gümüs ustasi mesleginin tehlikeye girecegini sezerek, meslektaslarindan olusan bir heyetle tiyatroda Aziz Paulos"un vaazinde halki kiskirtir. Halk hep bir agizdan "Yücedir Efeslilerin Artemis"i" diye bagirir. Halkin yatistirilmasi için kent meclisinin sözcüleri açiklama yaparak Artemis"in yüceligini vurgularlar. Bütün direnmelere ragmen toplumsal degisim engellenemezdi. Ancak geçmisin degerleri bir sekilde biçim degistirerek yeni toplum yapisina uyum göstererek yasamaya devam etmeliydi. Artemis çoktan Hiristiyanlasarak Meryem Ana olmustu. Ibranice"de genç kiz anlamina gelen "almah" sözcügü; Yunanca"ya "bakire"ye dönüstü. (6) Meryem de Artemis gibi bakire idi. Hiristiyanlar kilisenin ilk zamanlarinda Meryem"in Artemis ile karistirilmasi kaygisiyla ona tapinmaktan çekinmisler ama sonralari, ona tanri anasi anlamina gelen Theotokos sifatini vermislerdir. Theotokos sifati 5. yüzyilda tanri ve insan arasindaki ayrimi bir karmasaya dönüstürdügü gerekçesiyle kaldirilmak istenmistir. Bu öneri Efes Konsili"nde reddedilmistir. Meryem Ana Evi"nin bulundugu Arvilia vadisinde yapilan arkeolojik kazilarda Artemis"e ait bir çok adak kalintisi bulunmustur. Leto"nun Artemis"i dogurdugu bildircinlar yeri Ortygia ayni zamanda Meryem Ana"nin evinin yeridir. Evin asagisindaki vadide eskiden Tanriça Artemis için festivaller yapilirdi. Sonraki yillarda Meryem Ana sevgisi bütün Anadolu"ya yayilacak, Anadolu halklari Islamlasirken Hiristiyanligi terk edecekler fakat Meryem Ana"yi yine de çok seveceklerdi. Hiristiyanlik, Anadolu"nun eski tanrisal destanlarindan etkilenmis, öyküler degisik biçimlerde ermis destanlarina dönüsmüstür; Kapadokya"da yasayan Ermis Georgios"un burnundan alevler çikaran canavari öldürmesi gibi. Hiristiyanligin kutsal günlerinin çogu eski çok tanrili çaglardaki günlerinin devamidir. Meryem Ana"nin gökyüzüne uçusu ve Artemis bayram günleri çakismaktadir. Çoktanrili dünyanin tapinaklari yeni dünyanin görkemli kiliselerine dönüsür. Kisaca Anadolu"da Hiristiyanligin yayilmasiyla baslayan Rumlasma hareketi Anadolu"nun disindaki cografi alanlardan gelen göçlerle degil tamamen kültürel bir sentezle olusmustur. Helen dili uzun yillar bati bölgelerini etkilemis ancak, Anadolu"nun yerli dilleri, Hiristiyanligin yayginlastigi dönemlere degin devam etmisti. Incil"in Helen dilinde yazilmis olmasi Helen dilinin yayginlasmasini sagladi. Senelerce imparatorlugun kuytu köselerinde yasayan Hiristiyan inanci, Roma Imparatorlugu"nun resmi dini olmasiyla Anadolu"da hizla yayildi. Yine de Anadolu"nun yerel kültürleri Frigya, Pontus, Kapadokya"da varligini direnerek sürdürdü. Roma döneminde Bati Anadolu"da kentlesmenin de artmasiyla birlikte Anadolu nüfusunda da artis olmustu. Kentlerde yogunlasan bu nüfus hareketi, Anadolu halklarina yeni bir kimlik kazandiriyordu. Hiristiyanligin etkisiyle agirligini hissettiren Rumlasma süreci Dogu Roma"nin bölgede etkili güç olmasiyla, bölge halklarinin kimligini temsil eder konuma gelmistir. Bizans artik Anadolu"da etkin bir güçtür ve Istanbul bu gücün odagidir. Bizans"in ilk yillarinda ekonomik açidan parlak bir dönemin baslangiciydi. Bati Roma"nin çöküsü ile Anadolu topraklarinda kurulmus olan imparatorlugun baskenti, Balkanlar"dan gelen halk kitleleriyle artmis, daha önce Bati Anadolu kentlerinin tasidigi ekonomik agirlik merkezini Istanbul"a kaydirmisti. Imparatorlugun Istanbul üzerindeki etkinliginin artmasiyla birlikte ekonomik, kültürel, dinsel çeliskiler de ön plana çikmisti. Hipodromda yapilan at yarislarinda bazi at sürücülerinin yesil, bazilarinin da mavi gömlek giymesi zamanla halklar arasinda bölünmeye yol açmis, mavi ve yesil varolan çeliskilerin simgesel renkleri olmustu. Her iki örgütün de tabani yoksul siniflara dayandigi halde, maviler aristokratlarin, saray bürokratlarinin destegini almis, yesiller ise; daha çok Anadolu"nun iç bölgelerinden gelen yerli zanaatkarlar ve ticaret erbaplarindan olusmustu. Imparatorlugun kati ve merkezi Ortodoks kimligini benimseyen maviler her zaman imparatorun da destegini almislardi. Yesiller mezhep farkliliklarina daha hosgörülü ve egilimli iken maviler Ortodoks kilisesine çok kati bir sekilde bagli idiler. Imparatorlugun Mavilerden yana olan açik tutumu çeliskileri daha da artirdi ve mavileri zorba, yesilleri ise kentin magdurlari durumuna düsürdü. Ancak imparatorlugun yoksul kitlelere karsi haksiz tutumu kentte büyük bir ayaklanmaya neden oldu ve kitleleri ayni saflarda birlestirdi. Imparator ve imparatoriçeyi kentten kaçma noktasina getiren bu ayaklanma mavilerin saraydan yana cephe degistirmesiyle güçlükle bastirilabildi. Bu kent Bizans sonrasi tarihlerde de kargasalara meydan olacak ve kentin hakimleri bu korkuyu hep hissedeceklerdi. Imparator, Istanbul surlari içinde Anadolu"dan kopuk, sasaali yasamini sürdüredursun, Anadolu halklari tam bir merkezi yönetim kiskacinda sömürülüyorlardi. Gerçi kölecilik yerini topraga bagli yari özgür köylülüge birakmisti. Bizans yönetimi bu köylülere arazi sahipleri tarafindan baskilar uyguluyordu. Zamanla orta siniflar yok edilerek büyük arazi sahipleri küçük arazileri ele geçiriyorlar, halki yari köle durumuna düsürüyorlardi. Imparatorluk askeri gücünü olusturan köylüleri bu yeni gelismelerden korumak amaciyla, büyük arazi sahiplerinin daha da güçlenmesine izin vermedi. Bu kararlar Anadolu"da daha sonraki yüzyillarda da devam edecek olan yari feodal sömürü düzeninin temellerini olusturdu. Aristokrasinin gelismesi bu sekilde engellenmisti. Hiristiyan olmayan halklara uygulanan vergi düzeni, Selçuklu ve Osmanli dönemlerinde Islam dininden olmayanlara karsi uygulanan reaya düzenine dönüstü. Türklerin Anadolu"ya gelisi öncesinde, Bizans bünyesindeki Rum halki, batidan gelen Helen halklarinin olusturdugu bir toplum degildi. Helen yayilmaciligi Bati Anadolu topraklari ile sinirli kalmis, iç bölgelere pek fazla geçis olmamisti. Anadolu"nun yerli halklari imparatorluk bünyesinde Rumlasmis ancak yine de eski kültürel ve geleneksel degerlerini devam ettirmislerdi. Bu dönem Anadolu için bir Helenlesme dönemi degil, Anadolu"nun yerel degerlerinin yasandigi Rumlasma dönemi idi. Birkaç yüzyilda Anadolu"da olusturulan Büyük Selçuklu uygarligi, sadece Türklerin olusturdugu bir kültürel birikim degil, agirlikli olarak binlerce yildir Anadolu birikiminin ürünüdür. Kirsal alanlarda yasami kabullenmis Türkmen boylarinin öylesine görkemli bir kültür olusturmalari bilimsel açidan mümkün degildir. Kaldi ki, Anadolu"ya Iran üzerinden gelen Türkler beraberlerinde köklü Pers kültürünü de tasimislardir. Isa"dan sonra binli yillarin baslangicinda Orta Asya"dan gelen Türkmen boylari uzun yillar Iran"la iç içe yasamislardi. Anadolu topraklarina geçerken beraberlerindeki Iranlilari da bu topraklara tasimislardi. (7) Görkemli Iran kültüründen etkilenen Selçuklu hükümdarlari saraylarinda Türkçe yerine Farsça konusmuslar, imparatorlugun resmi dili olarak da Farsçayi tercih etmislerdi. Her seye ragmen Malazgirt sonrasi kitlesel Türkmen göçleri Anadolu"yu genis ölçüde Türklestirmistir. Sonralari MS 1300"lü yillarda özellikle bati Anadolu"ya kitlesel Türk göçleri baslamis, Anadolu"daki Türk yogunlugu bu göçlerle birlikte diger halklara nazaran artmistir. Babai ayaklanmasi 12. ve 13. yüzyillarda Anadolu halklarinin, özellikle göçebe Türkmenler"in ekonomik ve toplumsal durumu oldukça kötüydü. Anadolu Selçuklu Devleti"nin resmi dini Sünni Islam"dir. Devletin çikarlari ve dinin çikarlari aynidir. Bu anlayis çerçevesinde din adamlari ile devlet arasinda bir isbirligi vardir. Selçuklu sultanlarinin halka karsi zalim tutumlari ve iskenceci uygulamalari halkta merkezi otoriteye karsi güçlü bir tavir gelistirmisti. Baba Ilyas bu tepkinin simgesiydi. Ekonomik yapidaki bozulmalar ve yari feodal yapi içerisinde yeni zengin kitlelerin ortaya çikmasi, diger yanda halkin gitgide yoksullasmasi büyük çeliskiler yaratiyor bir isyanin kosullari her geçen gün hazirlaniyordu. Bütün bu nedenlerin yaninda, Selçuklu"nun Iran Bizans karisimi yönetim gelenegini Islam ilkeleriyle yasatma çabasina karsilik, Heterodoks dervislerin etkiledigi halklarin daha farkli bir Islam anlayisiydi. Bu farkli görüs ve yasam biçimi her geçen gün göçebeleri, köylüleri, zanaatçilari ve Hiristiyan kitleleri etkiliyor ve bu durum saraydakilerin hosuna gitmiyordu. Baba Ilyas"in üzerine Selçuklu Sultani tarafindan asker gönderilmesi ve sigindigi Amasya Kalesi"nde öldürülmesi bardagi tasiran son damla idi. Anadolu ayaga kalkmisti. Sirasiyla Adiyaman, Gerger, Kahta ve Malatya"ya ulasmisti ayaklanan topluluk. Her ulasilan yerde kalabaliklar kadin, erkek, çocuk hep birlikte ilerliyorlardi. Baba Ishak önderliginde Malatya"da, Elbistan"da, Sivas"ta, Amasya"da, Kayseri"de Selçuklu ordulari bozguna ugratildi. Babailerin Konya"ya gireceginden korkan sultan, sarayini terk edip kaçti ama tüm mal varligi ile seferber ettigi Selçuklu ordulari Kirsehir-Malya"da 4.000 Babai"yi kiliçtan geçirerek ayaklanmaya son verdiler. (8) Babai ayaklanmasini bastiran Anadolu Selçuklu Devleti, kendi halki ile yaptigi bu savastan sonunda galip çikmisti ama, bu yipratici dönem devletin çöküsüne neden olmustur. Köylüler, zanaatçilar, göçebe Türkmenler ile devletin baglari tamamen kopmustu. Heterodoks dervisler halka devletin inanç ve düsünce sisteminden daha farkli bir yasam biçimini kabul ettirmisler ancak sinifsal bir kopus baslamisti. Devlet Mogol saldirilari karsisinda güçsüz kalmis, fazla bir direnis gösterememisti. Anadolu halklari da Mogollar"a direnmisler ama bu direnis Selçuklu ile birlikte olmamisti. Ayaklanmanin olusturdugu kararsiz ortam Osmanli Beyligi"ne yaramis, Heterodoks dervislerle uzlasmaci iliskiler gelistirerek Anadolu topraklari üzerinde kararli bir devlet yapisi olusturmuslardir. Bu dönemde Osmanlilar"in Haci Bektas ile olumlu iliskileri Anadolu"nun fethini kolaylastirmistir. Yeni devlet düzeni ile baslangiçtaki uzlasma zamanla bozulmus, ancak Osmanli ile zaman zaman sürtüsmeler yasansa da Anadolu Selçuklu dönemine nazaran daha yakin iliskiler yasanmistir. Logos-Söz-Kelam Isa"dan besyüz yil önce sürekli akis ögretisi ile diyalektik düsüncenin temellerini atan Herakleitos, söz anlamina gelen Logos sözcügünü asagidaki gibi tanimlamistir: "Nasil atese yaklastirilan kömürler baskalasarak ateslenir, uzaklastirilinca da sönerse, ruhumuz da ortaklasa olanin ardindan giderse logostan pay alir, ayrilirsa logossuzdur. Us ile konusmak isteyenler herkesle ortaklasa olan ile kendini güçlendirmelidir... Dünya birdir, ne bir tanri tarafindan yaratilmistir ne de insan tarafindan, bir yasaya göre yanan ve bir yasaya göre sönen ve basi sonu olmayan bir atestir." (9) Ona göre bütün seyleri ates yönetir ve sürekli yasayan atestir. Ates bir gün gelecek bütün seyleri yargilayip yakacaktir. Herakleitos"a göre evrensel birlik logos kavrami ile anlasilabilir. Evren ona göre logoslu ve usludur. Bizler tanrisal logosu nefes alirken içimize çekiyoruz ve sonra bedenden disari çikinca da bütün evrenin ruhuna geri dönüyor. Herakleitos"a göre logos var olan her seyi yöneten tek ve degismez doga kanunudur. Bu kavram daha sonra antikçag düsünce ve inançlarina dinsel bir boyut getiren stoacilar tarafindan tanrisallastirilmis, istemeden de olsa Hiristiyan dünya ile bir bag kurulmasini saglamislardir. Herakleitos"un Isa"dan bes yüz yil evvel tanimladigi logos, Incil"de tanrisal bir kimlik kazanmistir. Meryem Ana"yi yurdundan koparip Bati Anadolu"ya, Efes"e getirildigine inanilan Aziz Jean"in Incili su sözlerle baslar; "Baslangiçta söz vardi ve söz Tanri ile beraberdi ve söz Tanri idi." (10) Logos kavraminin felsefi boyutu Hiristiyan dinine bu sekilde yansitilir. Logos kavraminin Islamiyet"in gelisi sonrasinda Anadolu topraklarinda kitlesel bir din felsefesine dönüsmesinde Iranli Hurufiler"in etkileri ile olmustur. Iran topraklarinda barinamayarak kaçan Hurufiler, Haci Bektasi Veli tarikatina siginmislar ve Bektasi inançlarina da oldukça katkida bulunmuslardir. Hurufiler"e göre Tanri gizli bir hazinedir. Varligi ve özü sesten olusur. Sesin ortaya çikmasi ile de evren olusmustur. Tanri kendi siluetini insanin yüzünde göstermistir. Insani, tanridan ayiran ise kelam yani sözdür. Tanriya, tanrinin ölümsüzlügüne ulasmanin tek yolunun, onu ancak gerçek anlamda sevmekle mümkün olacagini söyleyen Platoncu görüs Anadolu topraklarinda devletin Islam anlayisindan farkli olarak yeniden kimlik kazanmistir: Tasavvuf. Bu yeni din felsefesi sevgi üzerine kurulmustur. Tasavvuf inancinin özü yoktan varolma degil, tanridan olusmadir. Insan ve tanri birlik içindedirler. Tanri insanin agzindan konusur, insan da konusan bir tanridir. Islam, tanrinin yüceligini ulasilmaz kilar ve insanin tanri tarafindan yoktan yaratilmasini dolayisiyla tanrinin ululugunu ön plana çikarir. Tasavvufta ise tanri, insan ile birlik içindedir. Yaratilis yoktan varolma degil, tanrinin insan vücudunda görünüsüdür. Dolayisiyla ölüm yoktur, sürekli bir varolus vardir. Insanin suç olan eylemlerinden dolayi yargilanmasi, ayni zamanda insan olan tanrinin kendi kendini yargilamasidir. Tanri gögün yedi katinda degil, bilinen görünen ve konusan bir varliktir. Tasavvufta din olgusu korku üzerine degil, sevgi üzerine kurulmustur. Otoriteyi ellerinde tutan hükümdarlar ya da krallar, tarihte dini de korku unsuru olarak halklara karsi kullanmislardir. Onlarin din anlayisinda cehennem, mahser günü ve ates korkuyu ön plana çikarmaktadir. Ancak tasavvuftaki tanri sevgisi ve dostlugu bu korkulari ortadan kaldirmaktadir. Tasavvufun dogaya bakis açisi da farklidir. Iktidarlarin Islam anlayisinda tanri dogayi yaratmistir ve canlilar evreninde insan ön plandadir. Tasavvufa göre ise, canli cansiz bütün varliklar tanrinin kendisidir. Hepsinin ayri ayri kisilikleri vardir. Bir bütün olarak evren tanrinin kendisidir. Devletin resmi Islam anlayisi kadinlari peçelere büründürerek ev ve haremlere hapsederken, Anadolu halklarinin benimsedigi tanrisal hayat, kadini ve erkegi dinsel törenlerde bile yan yana getirmistir. Kapadokya ermisleri Türkmen boylarinin Anadolu"yu yurt edinmesi ile Anadolu"daki kültürel etkilesim ve degisimler agirlikli olarak iki önemli kaynaktan beslenmislerdir. Bunlar Ahmet Yesevi"nin görüslerini dile getiren Yesevilik ve Bektasilik"tir. Bu iki görüsün de Horasan"dan geldikleri iddiasiyla birbiriyle iç içe olduklari savunulsa da, temelde önemli farkliliklari vardir. Her iki görüs de Anadolu halklarinin Islam"a bakis açilarini Arap kültüründen farkli olarak etkilemis ve eski degerlerle yenilerini kaynastirmislardir. Yesevilik, devletin Islam anlayisina daha yakin gözükse de Araplasmis bir Islam düsüncesi anlamina gelmez. Asya Türkleri"nin yasam anlayisini Islam"la bütünlestirmis, Islam öncesi Türk halklarinin yasam biçimini, kültürel degerlerini, geleneklerini ve törelerini Islam inanci ile kaynastirmistir. Asya"da tohumlari atilan bu akim, Iran üzerinden Anadolu"ya gelirken Türkmen halklari tarafindan desteklenmistir. Bektasilik ise Anadolu"nun binlerce yillik kültürel degerleri ile daha farkli bir Islam düsünce akimi yaratmistir. Bektasilerin tasavvuf anlayisi ve yorumu, ilk çaglardaki Anadolu halklarinin doga ile içiçe olan dinsel degerlerine benzer bir din düsüncesidir. Bektasilerin dinsel törenleri Diyonsos dininin müritleri Bakkhalar"in törenleriyle benzerlikler içerir. Her ikisinde de törenlere kadinlar da katilir. Anadolu"daki bir çok erenler gibi Haci Bektasi Veli"nin de kökleri Horasan"da aranmistir. Bu Horasanli yakistirmasi o dönemin erenleri için kullanilan genel terimdir Ancak sonralari içerigi unutularak Horasan diyarindan gelenler olarak yorumlanmistir. (11) Ister Horasan"dan gelsin, ister Kapadokyali olsun Haci Bektasi Veli diger erenler gibi Anadolu"nun binlerce yillik köklü degerlerini yeniden yorumlayarak Türkmen ve yerli Rum halklarinin yeni yasamina uyarlamistir. Anadolu halklarinin ekonomik ve siyasi olarak bütünlesip birlik olusturmalari, din ve mezhep ayrimi gözetmeyen Ahilik örgütü ile olmustur. Bu örgüt bütün zanaatçilari, çiftçileri ve esnafi ayni birlik altinda birlestirmistir. Bir devlet bütünlügü saglanamayan kararsiz Anadolu ortaminda bu meslek birligi halklari birbirine daha da yaklastirmistir. Genç Osmanli Devleti"nin ekonomik ve siyasi gücü bu örgütle artmistir. Anadolu"da Ahilik örgütü ile bir pazar ekonomisi olusturulmus ve mallarin kalitesi artmis, çesitli standartlarda üretim baslamistir. Bu örgütün kurucusu da Kapadokya özellikle Kirsehir yöresinde yasamis olan Ahi Evren"dir. Acili ve zor bir hayat yasayan Ahi Evren, Selçuklular"in ve Mogollar"in zulmünden nasibini almistir. Ancak Anadolu halklarina kazandirdiklari unutulmamis, Fatih döneminde Ahilik örgütü yasaklansa da, halklar arasinda bu meslek birligi yasatilmistir. Ahi Evren de tipki mitolojik dönemlerin Herakles"i gibi, Hiristiyan dünyasinin Kapadokyali Aziz Georgios"u gibi ejderha ile ugrasir, ama o savasmaz, korkunç yaratigi duasi ile yola getirir. Ahi Evren, Anadolu Bacilari (Baciyan-i Rum) örgütünün kurucusu Fatma Baci"nin esidir. Anadolu"daki büyük bir kadin örgütlenmesi olan bu örgüt kadin erkek ayrimini kabul etmemis kökleri Anadolu"nun binlerce yillik anaerkil yapisina uzanan kadinin gücünü tekrar hatirlatmistir. Sufiler Anadolu"nun Islam ile degisen yeni inanç sisteminde, dine farkli bir yorum getirerek kadini güçlü kilmislardir. Kuran"da erkeklerin kadinlardan üstün oldugu hakkindaki ayette bulunan erkek kelimesinin aslinda er oldugunu ve kadinin da erlik mertebesine ulasabilecegini söylemislerdir. Fatma Baci ve Hatun Ana, Haci Bektasi Veli tarafindan sayilan ve sevilen insanlardir. Kadinlarin olusturdugu bu birligin eski Türk geleneklerine pek uymadigi, aksine antik dönem kadinlarinin (Amazonlar ve Bakkhalar) devami niteligi tasimasi, gerçege daha yakin gözüküyor. Türkler"in Anadolu halklari ile kültürel etkilesimi, kaçinilmaz olarak irksal bir kaynasmanin ürünüdür. Anadolu"daki büyük etnik gruplarin, özellikle Ermeniler, Rumlar ve Kürtler"in yüzyillar boyu köylerde ve kentlerin bir çok mahallelerinde yerel degerlerini yitirmeden 20. yüzyila kadar yasamaya devam ettikleri bilinmektedir. Ancak bu toplumlarin büyük bölümü Türkmen boylarinin Anadolu"ya gelmeleri ile birlikte Islamlasmislardir. Son zamanlardaki bilimsel arastirmalar Anadolu"da yasayan Türklerin irksal özelliklerinin, Orta Asya Türkleri"nden çok farkli oldugunu göstermistir. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanli dönemlerinde ulus olarak Türk kavrami kabul edilmemis, hatta tersine bir asagilama unsuru olarak kullanilmistir. Onlar daha çok Selçuklu veya Osmanli olarak taninmayi yeglemislerdir. Iktidarlarindaki saraylarda, Türk sözcügü göçebe Türkmen topluluklari için asagilama amaciyla kullanilmistir. Türklerin Anadolu"ya gelmesiyle Rumlarin da Anadolu"yu terk ettigi görüsü inandirici degildir. Bunun aksi olan Türkmenlerin Anadolu halklari içinde soy olarak eridigi görüsü de ayni ölçüde yanlistir. Yerli halk Türkler"in gelmesi ile büyük oranda Türklesmis ancak ayni zamanda çesitli etnik gruplar günümüze dek varliklarini kismen korumuslardir. Özellikle Osmanli Dönemi"nde Müslümanlarla Hiristiyanlar arasinda yapilan evlilikler, hem devlet düzeyinde hem de halklar düzeyinde bütünlesen bu yeni kimligin çatisini olusturmus; Osmanli"nin uluslasma sürecini hizlandirmistir. Rumlasma sürecinde Hiristiyanligi benimsemis olan yerli halklar, Osmanlilasma sürecinde de Islam"i benimsemislerdir. Anadolu Hiristiyanlari"nin kisa bir süreçten sonra Müslümanligi benimsemelerinin ana nedenlerinden biri, kökleri binlerce yila dayanan Anadolu kültürünü, Ortodoks bir süreçte baski altinda tutan eski rejimin yerine daha hosgörülü ve yerli halklarin degerlerine daha yakin olan Alevi kimligi ile uzlasmalaridir. Bu yeni din anlayisi Hiristiyanlik öncesi dogaya dönük inanç biçimi ile örtüsmüs, dahasi ona özündeki zenginlikleri katmisti. Anadolu topraklarina ulasan Türk boylari ile Anadolu disinda yasayan Türkler arasinda önemli farkliliklar olusmustur. Anadolu"da kurulan Türk devletlerinin yapisi diger Hun, Uygur ve Göktürk devlet yapilarindan farkliydi. Selçuklu ve Osmanli devlet gelenegi köklerini Orta Asya"dan çok, Anadolu"da daha evvel kurulan devlet geleneklerine dayandiriyordu. Iran ve Bizans etkisi baskindi. Bu kültür ve uygarlik birikimi Türk devletlerinin yeni yapisinin mayasi olmustu. Özellikle kamu hukuku, Bizans kamu hukuku ile benzerlikler tasimaktadir. Kültürel anlamda sürekliligin en önemli kaniti Anadolu"daki cografi bölgelerin, kentlerin, irmaklarin isimlerindeki ardilliktir. Bu isimlerin çogunlunun kökleri 4.000 yil öncesine dayanir. Anadolu"nun bir Roma Ülkesi haline geldigi dönemlere ve Araplar"dan alinan isimlerde bunlara eklenmistir. Türklesme döneminde bu isimler küçük degisikliklerle devam etmistir. Eski Helen dilindeki bazi sözcükler ve takilar Türkçe"ye ayni sekilde yansimistir. Türkçe"nin yüzlerce yil Anadolu"da egemen olmasi ile Rumca"ya da etkileri olmustur. Bu sekilde, bir dil kaynasmasi olusmustur. Dogu Roma Imparatorlugu"nun baskici ve merkeziyetçi yönetim anlayisindan bikan kitleler, Türkmenlerin yönetiminde eskisine nazaran daha esnek bir anlayisla karsilasmislar; imparatorlugun baskisindan yilan diger etnik kitleler ise yine ayni nedenlerle Türkmen idaresini benimsemislerdir. Türklerle çok çabuk kaynasan yerli halklar yukarida belirtilen ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayi Müslümanligi benimsemisler, geçmisteki binlerce yillik kültürel zenginliklerini de Anadolu"nun bu yeni efendilerine benimsetmislerdir. Anadolu"nun çesitli yerlerinde yöresel olarak toplu din degistirmeleri olmustur. Kars"ta, Samsun"da, Amasya"da, Aydin"da, Bolu"da, Aydin"da ve Girit"te topluca Islam"i seçen Rumlar, Ermeniler ve Gürcüler vardir. Anadolu tarihinde büyük bir esitlikçi ayaklanmaya neden olan Seyh Bedreddin"in de annesi bir Rum tekfurunun kizi idi. Ortak mülkiyeti savunan görüsleri ile Anadolu"nun çesitli yerlerinde kitleleri etkileyen Seyh Bedreddin ayni zamanda felsefi boyutta da büyük bir düsünürdür. Ona göre doga ve tanri bir bütündür. Madde ve ruhu birbirinden ayirmak olanaksizdir. Bütün dinlerin kaynagi birdir. Mehdi hiçbir zaman gelmeyecektir ve kiyamet olmayacaktir. Cennet ve cehennem bu dünyaya iliskin kavramlardir. Yeryüzündeki bütün mülkler ortak kullanilmalidir ve herkesin mali olmalidir ona göre. Bedreddin"den etkilenen Börklüce Mustafa Aydin dolaylarinda, Tornak Kemal de Manisa dolaylarinda Osmanli"ya karsi ayaklanmislardir. Bu ayaklanma, bin yili askin bir zaman önce, ayni bölgede Romalilara karsi yapilan esitlikçi Aristonikos ayaklanmasinin bir tekraridir. Ama digeri gibi bu baskaldiri da kanli bir sekilde bastirilmistir. Seyh Bedreddin"in düsüncesi ayaklanmanin bastirilmasi ile yok olmadi. Daha sonraki yüzyillarda da müritlerine rastlandi. Osmanli ekonomisini ayakta tutan gelirlerin azalmasi üzerine devlet halklarin üzerindeki baskilari iyice arttirmaya baslamis ve dolayisiyla tepkiler de artmisti. Celali ayaklanmalari bu tepkileri dile getirir. Osmanli ordusu yüz binlerce insani katleder ayaklanmayi bastirmak için. Bu iç savas birçok sorunu da içinden çikilmaz hale getirir. Anadolu erenlerinin temellerini kurdugu devlet-halk barisikligi ortadan kalkmaktaydi. Halk devlete küsmüstü artik. Ayrimciligin boyutu Anadolu Selçuklu dönemini bile asmisti. Alevi-Sünni ayrimi, Istanbul-tasra ayrimi, yerlesik-göçebe ayrimi imparatorlugu gitgide yipratiyordu. Kirsal alan-kent dengesi bozulmus, kisacasi devlet ve halkin baglari onarilamayacak sekilde kopmustu. Istanbul Anadolu"yu sömürüyordu. 17. yüzyil Istanbul"un Anadolu emeginin üzerinden ellerini biraz çektigi ve denetimi azalttigi yüzyildir. Bu rahatlama Anadolu sehirlerinin güçlenmesine neden olur. Timar sistemi ile topraga bagli nüfus kentlere akmaya baslamisti. Ancak bu gelisme halklari biraz soluklandirsa da çöküsü durduramamisti. Timar sisteminin çöküsü ve batidaki Burjuva Devrimi karsisinda Osmanli acizdi ve sona yaklasiyordu. Osmanli etnik kimliklere karsi tavrini degistirmis, yeni dönemin kosullari Anadolu halklari arasindaki baglari da tamamen koparmisti. Etnik kimliklerin yeni arayislar içindeydiler. Çeliskilerin artisi kimlik kaosunu içinden çikilmaz hale getirmisti. Yeni kimlikler tarihsel süreklilik degerlerine önem vermiyordu. Bu binlerce yil öncesine dayanan soylu baglarin arayisiydi. Bu arayisin sonuçlari agir ve trajik olacakti. Yüzlerce yil asagilanan Türk kimligi Anadolu"ya sindirilmeye çalisiliyor, Anadolu insaninin kültürel kimligi uzak Asya ülkelerinde araniyordu. Artik Anadolu köylerinden ut melodileri yükselmiyor, Ermeni kizla Türkmen delikanlinin türküsü söylenmiyordu. Son yüzyilin baslarinda bir kumandan Troya yakinlarinda bir tepeden ufka bakiyordu. Düsündükleri henüz kazanilmamis büyük bir zaferin sonuçlari degil, çok daha sonra yapacaklariydi. Sari saçlari rüzgarda dalgalanirken keskin mavi gözleri Troya harabelerinden uguldayan sesin kaynagini ariyordu. Troya Savasi bozgunundan binlerce yil sonra Anadolu halklari batidan gelen gemileri ilk kez yenmislerdi. Hektor ayaga kalkmisti. Ama asil önemli olan, bundan sonra olacaklardi. AÇIKLAMA Bu bölümde bulunan konular kendi araştırmalarım sonucu çeşitli kaynaklardan topladığım bilgiler ışığında hazırlanmıştır. Burada bulunan bilgiler kimseyi bağlamaz ve gerçekliliği tartışılabilir eserler olabilir. Sizlerde bu bölüme katkıda bulunmak isterseniz solda bulunan bilinmeyen gönder başlıklı linke tıklayarak bizlere bilgi ulaştırabilir ve sitemize katkıda bulunabilirsiniz. Konular ile ilgili her türlü sorularınızı bizlere yazabilirsiniz. Ayrıca Smoch Elektronik Mail Grubumuza katılarak dostluğumuzu paylaşabilirsiniz... Copyright © 1999 - 2003 MAY Design Communication Inc. All rights reserved. KAYNAGINI NE Yazikki bulamadim ama cok ilginc bir arastirma. Galvani... |