Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #32441  
Alt 25.03.2007, 03:09
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Irkcilik sevaptir

HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ"TENDİR

1677 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş"e tâbidir."

Müslim, İmâret 3, (1819).

1678 - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanlar bu işte Kureyş"e tâbidirler. Müslümanları Müslüman olanlarına, kafirleri kafir olanlarına tâbidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyede hayırlı olanlar fıkhı öğrenirlerse İslam"da da hayırlıdırlar. Bu işe en çok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacaksın. Onlar (rızaları hilâfına) içine düşmedikçe buna tâlib olmazlar."

Buhârî, Menâkıb 1; Müslim, İmâret 2, (1818).

1679 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bu iş (emîrlik) insanlardan iki kişi bâki kaldıkça Kureyş"te olmaya devam edecektir."

Buhârî, Menâkıb 2, Ahkâm 2, Enbiya 1; Müslim, İmâret 4, (1820).


<a href="redirect.jsp?url=http://www.enfal.de/kutub/index.htm" target="_blank">http://www.enfal.de/kutub/index.htm</a>
  #32442  
Alt 25.03.2007, 03:11
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Ve kafana göre takıl Palavracı ZAT! o.T.

ohne Text
  #32443  
Alt 25.03.2007, 03:17
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Hakimiyet Allahin mi AB nin mi

BEYAZ SARAYIN MI ?..

Siyasal İslam-Hıristiyan-Evangelism birlikteliği ! ?...


Ne ilginç kaderdir ki, yürüyüp giden Haçlı-Hilal savaşında iki taraf da Haçlı çıkarı için çalışıyor. Peki, nasıl iştir bu?



Hem Haçlı-Müslüman savaşı diyeceksiniz hem de amacın Haçlı zaferi olduğunu söyleyeceksiniz, böyle bir şey olabilir mi? Ne yazık ki, böyle bir şey oluyor. Ve aynen böyle oluyor. Sebep şu:



Hilalin, gerçek anlamda temsili yok. Ortada, gerçek anlamda bir Hilal yok. Hilali paravan yapıp Haç’a hizmet veren kişiler, kadrolar, yönetimler, devletler ve ekipler var. Bu bakımdan şu gerçeğin altını çizmek kaçınılmaz bir vicdan borcudur:



Günümüz dünyasında, Siyasal İslam denen ‘İslam’ı kemirici illet’ ile Haçlı çıkarları akıl almaz bir beraberlik kurmuş durumdalar. Hiçbir vicdan, olup bitenlere baktığında şu gerçeği inkâr edemez:



Siyasal İslam, Haçlı hesaplar için çalışır hale getirilmiştir veya gelmiştir.



Sebepleri tartışabilir, yorumlar getirebilirsiniz. Bizi ilgilendiren, sonuç. Ve sonuç budur.

Gücü, parayı, oyu, sloganı, halkı kandırmada kullanılacak tüm unsurları Müslümanlardan alan siyasal İslam, hizmeti Haçlılara veriyor. Hem de kaşınızın üstünde gözünüz var demeden; incinmesinler, gücenmesinler diye büyük özen göstererek. Son ABD seçimlerinin ortaya koyduğu sonucun şu olduğunda dünyanın ittifakı var:



Bush, İsa’nın misyonunu hedefine taşıyan ve İsa’dan işaret alarak hareket eden bir Evangelist kurmaydır. Bunun siyaset ve diplomasi diline çevirisi şöyle olur:



Bush’un arkasındaki güç, Evangelist köktendinciliğidir. O halde, Bush’un kavgası, bu gücün kavga etmesi beklenen karşı güçtür. O karşı gücün İslam’dır. Evangelismin en büyük düşmanı İslam’dır.


Irak yeni bir Vietnam mı?


Ne münasebet! Vietnam’da köktendincilik savaşı yoktu. Oysaki Irak’taki savaş, Haçlı köktendinciliğinin İslam’a karşı savaşıdır. Petrol, ikinci sırada bir beklenti...



Irak’ta bebelere, dedelere, ninelere, mâbetlere, kütüphanelere, Ramazan günü, Kadir Gecesi demeden kan ve kahır kusan öfkenin arkasında Evangelist köktendincilik var. Ateş yağmurundan yaralı olarak kaçıp son çare halinde İslam’ın mâbedine sığınan Iraklının kafasına keyifle kurşun sıkan Haçlı Coni’nin hıncı bir ‘kutsal hınç’ olmasaydı dünya böyle bir fotoğrafı seyretmek zorunda kalır mıydı?



Yıllar ve yıllar, “Egemenlik Allah’ındır; laik TC ise egemenlik milletindir diyerek Allah’ın hâkimiyetine karşı çıkmış, kâfir olmuştur!” diye fetva basan, şimdilerde ise Beyaz Saray’ı ‘yüce ruhların mekânı’, AB’ye üyeliği de İslam’ın ve Müslümanların kurtuluşu olarak gören İslamcılık adlı İslamdışılık, şimdi şu soruya neden cevap vermez:



“Hâkimiyet Allah’ın mı, Brüksel’in mi, Beyaz Saray’ın mı?”


Cevap veremez. En iyi yol, susmak. O da öyle yapıyor. İşte bir acaiplik daha:



Fransız Devlet Başkanı Jaques Chirac, Müslüman Türkiye’yi de kastederek “Hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız!” dedi.



Ben şahsen Bizans’ın çocuğu değilim. Ama bu ülkede, kendini Bizans’ın çocuğu sayanlar ve bundan gurur duyanlar olduğunu biliyorum. Analarının önemli bir bölümü aslen Hıristiyan olan Osmanlı yöneticilerinin Bizanslı olduğunu öne sürüp bundan bazı sonuçlar çıkarmak isteyenlerin bulunduğunu da biliyorum. Ama ben, Bizanslı değilim...



‘Allah’ın hâkimiyeti’ diye yıllarca tepindikten sonra tüm hâkimiyetin Beyaz Saray’a veya Brüksel’e teslim edilmesini kurtuluş bilen siyasal İslamcıların Bizans çocuğu olup olmadıklarını tartışanlar da var. Chirac, belki de bu noktaya parmak basmak istiyor.



Bu noktaları tartışanlar, varsın tartışsın! Biz şu soruyu sormak istiyoruz:



Din-iman naralarıyla söylenen yalanların arkasına takılıp kendini de ülkeyi de Müslümanları da rezil-perişan eden ‘Allah ile aldatılmış kitle’, hâkimiyetin, siyasal İslam tarafından Beyaz Saray ve AB’ye devredilişinin arka planını hiç merak etmiyor mu? Fark ediyorsa gereğini neden yapmıyor? Yoksa, çıkarlara araç yapılan Allah’ın gazabı bu kitleye hak olmuştur da biz mi farkında değiliz?


Komünizm geliyor” yaygarasıyla Türkiye’yi ürkütüp yarattığı Yeşil Kuşak İslamı ile bizi Demir Perde’ye karşı bedava şövalye olarak kullanan Haçlı Batı, şimdi aynı şeyi ‘Ilımlı İslam’ slogan ve projesiyle yapıyor. Tek fark, Türkiye’nin bu kez, gayri Müslimlere karşı değil, doğrudan doğruya İslam âlemine karşı kullanılmasıdır.



Yeşil Kuşak oyunundan çok daha zor bir iştir bu. Çünkü Müslümanı Müslümana karşı kullanmak söz konusudur. Artık “Allahsız komünistler geliyor, Allahsız komünizme karşı dine inananlar birleşmeli...” edebiyatı yeterli olmaz. Kaldı ki o edebiyatın ne kadar namussuz bir emperyalist edebiyat olduğu artık anlaşılmış bulunuyor.



Ucuz şövalyeyi cepheye sürmek için belli ki yine ‘İslam’ kullanılacak, ama bu sefer İslam’ı İslam’a karşı kullanmak söz konusu olduğundan Haçlı iblisliği de çare bulmakta zorlanıyor.

Nasıl yapacaklar bunu?



Önce, bir numaralı direnç noktası olabilecek değerleri yıkmak, Türkiye’nin ve Türk insanının omurgasını kırmak lazım. Omurga, Türkiye’yi farklı kılan Kemalist mirastır. Onu işe yaramaz hale sokmak gerekiyor. Onun petrolden daha güçlü olduğu anlaşılmıştır. Petrolün işini bitirdiler ama Kemalist mirasın işini bitiremiyorlar.



Çare şöyle bulundu: “Sizi model yapacağız” diyerek Türkiye’yi model olmaktan çıkarmak.



İlk iş, Kemalizm’in koruyucusu aydın güçleri bloke etmektir. Bu bloke edişin iki ayağı var: Birincisi, dinci ekipleri güçlendirmek, ikincisi, kilit noktalara oturtulan bazı teneke adamların morfinli salon nutuklarıyla Atatürkçü güçleri uyutmak. Ve tam bu sırada ‘Ilımlı İslam’ denen hıyanet ve fesat projesini işletmek. Neden bu ülke sormuyor bu ılımlı İslam hıyanetinin fesat kodamanlarına:



“Bizi İslam dünyasına model yapacaksanız bu modelin kaynağı olan mirasın yaratıcısına neden savaş açmış durumdasınız? Neden Atatürk’ten ve laiklikten vazgeçin diye avazınız çıktığı kadar bağırıyorsunuz?”



İngiliz yazar Andrew Mango oyunun belini kıran şu sözleri söylüyor:



“İslam coğrafyasındaki ülkeler tabii ki laik ve demokratik Türkiye’den ders alabilirler. Ama bugünkü Türkiye yerine 1930’ların Türkiyesine bakarlarsa ve o Türkiye’nin bu hale nasıl geldiğini incelerlerse. Bunu yaparlarsa kendilerini düzeltecek daha birçok şey öğrenebilirler.”



Niçin sevmezler Atatürk’ü?



Kişiliği, dehası, dirayeti ve milletine imanı, aşkı vardı da ondan. Sevmeleri için bu değerlerden birini veya birkaçını yitirmiş olmanız şart. Aksi halde sizi adam yerine koymazlar. İşlerine gelmezsiniz. Atatürk’ü niçin sevmediklerini anlamanıza yardımcı olsun diye bir olayı anımsayalım:



Yıl 1932. Birleşmiş Milletler’in nüvesi veya ilk şekli olan Milletler Cemiyeti (veya Cemiyeti Akvam) kurulmaktadır. Dünyanın bu en büyük uluslar topluluğuna katılmamız için Atatürk’e çevresi telkinde bulunuyor. Cevabı şu oluyor Atatürk’ün:



“Başvurmayı düşünmüyoruz, ama davet ederlerse katılırız.”




Ve topluluk, başvurma koşulunu Türkiye’yi davet için iptal ederek 43 üyenin oybirliğiyle Türkiye’yi katılıma davet kararı aldı. Ve Türkiye, işte bu davet üzerine o topluluğa katıldı.



Atatürk Türkiye’sinde o idik; bugün AB önünde ne olduğumuz belli. Oradan buraya nasıl gelindiğini anlamak için Atatürk’ün şu sözü bize yardımcı oluyor:



“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz, kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle göstermeliyiz!”



Haçlı Batı, Cumhuriyet Türkiyesi’ni küllerden yaratan Mustafa Kemal’i sevebilir mi? Türk halkının onun mirasını değerlendirmesine seyirci kalır mı? Sen gel de bunu anlat dincilikle kafayı yemişlere! Atatürk’ün içtiği rakıların kadeh çetelesini tutan ahmak zihniyet, bu abur-cuburla uğraşırken, canına okumak isteyen Haçlıların nelerimizi alıp götürdüklerinin hesabını asla yapmıyor, yapamıyor. Atatürk’e kinle beslenen sadizmi bu hesabı yapmasına engel oluyor.



Adamların beyinleri ışık ve dirayet düşmanlığına uyarlanmış. Gerisi yok! Hep söyledim, hep söyleyeceğim: Haçlılar; Atatürk’ün yıkılması için Kâbe’nin yıkılmasını şart koşsalar, İslam dünyasında, bu namussuz şartı rahatlıkla ve zevkle kabul edecek alçaklar bulabilirler. Ve bunların sayısı az değildir.



Haçlı kodamanlar, bu eşsiz alçaklığın kokusunu çoktan almışlardır. ABD’si, AB’si onun için bastırıyor. Orada-burada birtakım fesat başlarını besleyip elde hazır tutuyorlar. Yeni bir İran yaratabilmenin hesabı içindeler. Ancak, Atatürk mirasının güçlü kalesi Türk ordusunu ‘istedikleri kıvam’a getirme işini tamamlamak zorundalar. Yoksa yeniden hayal kırıklığı yaşarlar.



Demek olur ki, Damat Ferit ekipleriyle mütareke edebiyatına bir süre daha ihtiyaçları var!..


Avrupa Birliği’ne üye olmak için yıllardan beri uğraşan Türkiye, gelinen bugünkü durum itibariyle ‘sürekli oyalanan ve en hayatî değerleri elinden alınmak üzere sorgulama odasına kapatılan bir ülke’ konumuna getirilmiştir.



‘Müzakere süreci’ dedikleri zillet sürecinin gerçek anlamı budur. Mevcut iktidar, bağımlı olduğu odaklar tarafından ipi çekilmesin diye bu süreci onaylamış bulunuyor.



Bu onur kırıcı duruma neden düşülmüştür? Sebep açık:



Türkiye, son 60 yıl boyunca, sürekli onun-bunun koltuk değneğiyle yürümek istedi, kendi ayaklarının üstünde yol alma azim ve iradesini bir türlü gösteremedi. Bu iradeyi, Türk ulusunun temel hayat anlayışı haline getirecek devlet adamları yetiştiremedi. Zeytin-yumurta, ev-araba kavgası yapmayı siyasetlerinin temel azığı yapmak gibi bir cendereye sıkıştırıldı.



Türkiye, yarım asrı aşkın bir zamandır, büyük düşünemiyor, hatta büyük rüyalar göremiyor. Kendini pısırıklığa, azla yetinmeye, günü kurtarmaya uyarlamıştır.

Türkiye, laik-Müslüman bir ülke olarak bulunduğu coğrafyada çok anlamlı ve önemli birliktelikler geliştirebilir. Bir büyük diplomatımız, Kâmran İnan, bunu şöyle ifade ediyor:



“Batıyı tercih etmiş olmamız, açılan diğer ufuklara bakmaya mani değildir.”



Batı’yı tercihin anlamını da açıklamalıyız. Bize göre, Batı ile birliktelik, bugün için Batı’nın temsil ettiği evrensel-aklî-bilimsel değerlere öncelik tanımaktır. Bu değerler nerede ise onları oradan almak bizim insanlık borcumuzdur. Batı’da iseler Batı’dan alırız. Bunun için birilerinin uydusu, yamağı olmak zorunda değiliz.



Şu Japonya’yı görmüyor muyuz?


Batı ile birlikteliğin onurlu bir beraberlik olarak vücut bulması için başka birlikteliklerin de devrede tutulması gerekir. Basîretli, dirayetli bir politikanın gereği buydu. Muhtemel “başka birliktelikler”in gelecek vaat eden en önemlisi, Avrasya Birliği’dir denebilir.



Avrasya’yı biz, Batı ile birlikteliğin veya AB üyeliğinin alternatifi olarak öne çıkarmıyoruz.

Tıpkı, İslam ülkeleri ile birlikteliği alternatif yapmadığımız gibi...



Neden ille de biri veya öteki? Neden biz değil? Biz neyiz, neciyiz? İlle de alternatifse bizim kendimiz neden alternatif değiliz. Bu satırların yazarı, elli yaşın üstünde bir insandır, bu ülkede henüz kendimizin alternatif olarak öne çıkarıldığına tanık olabilmiş değilim. Biz yok muyuz, varsak neden hiçbir zaman kendimiz için alternatif olamıyoruz. Bizim hiçbir işe yaramayacağımız yolundaki şeytanî mikrobu kanımıza kim sokmuştur?



Biz, tarihsel ve coğrafî konumumuz, jeopolitik ve jeostratejik yapımız, tarihsel misyonumuz itibariyle bağımsız olmak ve bağımsız politikalar izlemek zorundayız.

Bunu şu şekilde ifade etmek daha uygundur:



Türkiye, yüzü evrensel-ortak insanlık değerlerine dönük bağımsız politikalar izlemek zorundadır. Böyle yaparsak, Batı’dan da, Avrasya’dan da, İslam coğrafyalarından da bize yarayanı, gerekeni ve uyanı alıp şahsiyet ve dirayetimizi korumuş, insanlık kervanının önlerinde yürüyen etkin ve yetkin bir güç durumuna gelmiş oluruz. Bunun dışındaki yollar, adı ve içeriği ne olursa olsun, sığıntılık, pısırıklık ve zavallılıktır.






Türkiye’yi yöneten iradeler, bu bakış açısını hayata geçirecek kararlılık, dirayet ve atılımı gösteremiyorlar. Çünkü böyle bir dirayet, dipsiz-başsız politikacıyla olmaz; yetkin ve etkin, yaratıcı ve hamleci devlet adamı ister. Böyle bir politika, Platon’un bir sözünden yararlanarak konuşursak, filozof krallara veya kral filozoflara ihtiyaç gösterir. Türkiye işte bu noktada yoksulluk içindedir. Atatürk’ten sonraki dönemde bu yoksulluktan bir türlü kurtulamadık. Su başına oturan mevcut politikacılar içinde dünyayı ve bölgemizi okuyup bu okuyuşa göre politika üretecek tek isim göremiyorum.



İyi niyetli ve gayretli devlet adamlarımız elbette olmuştur; ancak Batı, onların şu altını çizdiğimiz dirayet noktasına gelmelerini bir biçimde önlüyor.



Türkiye için dış politikada tek kutupluluk, bağımsızlığın tehlikeye atılması anlamına gelebilir. Türkiye ne sadece doğuludur ne de sadece batılı. Türkiye bunların hepsinden bir şeyler taşıyan farklı bir birleşimdir. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Türkiye bu sentez yapısıyla aynı zamanda “merkez” olabilecek durumdadır. Ne yazık ki, kotarıcı, birleştirici olmak yerine sığınıcı olmayı seçiyoruz.



Türkiye kolayı seçiyor. Kolayı seçenlere reva görülenin taşeronluk ve bağımlılık olduğunu unutmayalım!
  #32444  
Alt 25.03.2007, 03:18
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Yarini bekle :o) o.T.

ohne Text
  #32445  
Alt 25.03.2007, 03:19
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Saliha kadinlar esir beslemelerdir

kocalarimizin üzerindeki haklarimiza sakin ha muhalefet etmeyin dindar kardeslerim:

KADININ KOCA ÜZERİNDEKİ HAKKI

3276 - Ebu Hüreyre (R.a) anlatıyor: "Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun."

Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12, (1188).

3277 - Amr İbnu"I-Ahvas (R.a) anlatıyor: "Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: "Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidirler. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır.""

Tirmizi, Tefsir Tevbe, (3087).

3278 - Hakim İbnu Mu"âviye babası Mu"âviye (R.a)"den anlatıyor: "Ey Allah"ın Resülü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?""

"Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terketmemen."

(Ebu Dâvud, Nikâh 42, (2142, 2143, 2144).

(yedirip icirmeyi kücümsemeyin, büyük marifettir, sevabida büyüktür)

<a href="redirect.jsp?url=http://www.enfal.de/kutub/index.htm" target="_blank">http://www.enfal.de/kutub/index.htm</a>
  #32446  
Alt 25.03.2007, 03:22
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard bilimadamlarina woow dedirtecek

evrim bilgisi:
3276 - Ebu Hüreyre (R.a) anlatıyor: "Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun."
  #32447  
Alt 25.03.2007, 03:26
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard wieso soll ich um die wette pissen?

mir kanns wurscht sein, wen die eine und die andere damit einverstanden ist, als frau ein halbes wesen zu sein, aber wie gesagt, dann bitte auch nicht jammern!
und andernfalls, hat´s der koran nicht nötig mit götzendienern um die wette zu p....
okisch?
oder hast was anderes im sinne?
was verteidigst du eigentlich? gottesfeinde?
  #32448  
Alt 25.03.2007, 03:39
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Allah(hasa) piskopatmi?

KISKANÇLIK BÖLÜMÜ

4276 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah kıskançtır, mü"min de kıskançtır. Allah"ın kıskanması, mü"minin Allah"ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."

Buhari, Nikah 107, Müslim, Tevbe 36, (2761); Tirmizi, Rada" 14, (1168).

4277 - İbnu Mes"ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm"ı işittim, şöyle diyordu: "Allah"dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevahişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir."

Buhari, Nikah 107, Tefsir, en"am 7, Tefsir, A"raf 1, Tevhid 15; Müslim, Tevbe 33, (2760); Tirmizi, Daavat 97, (3520).

4278 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Sa"d İbnu Ubade radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah"ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahid getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?"

"Evet!" buyurdu Aleyhissalatu vesselam. Sa"d:

"Asla dedi, seni hakla gönderen Zât-ı Zülcelâl"e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım, Allah da benden kıskanç."

Müslim, Li"an 16, (1498); Muvatta, Akdiye 17, (2, 737); Ebu Davud, Diyat 12, (4532).

4279 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gece yanımdan çıkıp gitmişti. (Benim nöbetimde) hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime kıskançlık düştü. Geri gelince halimi anladı ve:

"Kıskandın mı yoksa?" dedi. Ben de:

"Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?" dedim. Aleyhissalatu vesselam:

"Sana yine şeytanın gelmiş olmalı" dedi. Ben:

"Benimle şeytan mı var?" dedim.

"Şeytanı olmayan kimse yoktur" dedi.

"Seninle de var mı?" dedim

"Evet, Ancak ona karşı Allah bana yardımcı oldu da müslüman oldu!" buyurdu."

Müslim, Münafikün 70, (2815); Nesai, İşretü"n-Nisa 4, (7, 72).

4280 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Safiyye radıyallahu anha gibi güzel yemek yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve:

"Ey Allah"ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin keffâreti nedir?"

"Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!" buyurdular."

Ebu Davud, Büyü 91, (3568); Nesai, İşretu"n-Nisa 4, (7, 71).


Allah´a bu derece asagilik bir sifati yakistiranlara itiraz etmeyenlerin bana hakaret etmelerinden hic ama hic rahatsizlik duymuyorum

elinize belinize hadislerinize sahip olun hüü dostlar...
  #32449  
Alt 25.03.2007, 03:43
Benutzerbild von aysenisahoca
aysenisahoca aysenisahoca ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard @ InPerpetuum

yani möchtegern scheinheiligkeiten!
schaut, wie ihr selber alles in den dreck gezogen habt:

4278 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Sa"d İbnu Ubade radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah"ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahid getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?"

"Evet!" buyurdu Aleyhissalatu vesselam. Sa"d:

"Asla dedi, seni hakla gönderen Zât-ı Zülcelâl"e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm."

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım, Allah da benden kıskanç."

Müslim, Li"an 16, (1498); Muvatta, Akdiye 17, (2, 737); Ebu Davud, Diyat 12, (4532).


wie soll es jetzt keine ehrenmörder geben?

hüü dost 88 erenler seni neyden korusun?
  #32450  
Alt 25.03.2007, 04:45
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard wie die kleinen kinder

agzina emzik vereyim mi
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu