| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#91
|
|||
|
|||
![]() BİRGÜN ANLARSIN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez. Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık. Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı. Sevmek ne imiş bir gün anlarsın. Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın. O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın. |
#92
|
|||
|
|||
![]() "Sevgileri yarınlara bıraktınız."
der Behçet Necatigil şiirinde. "Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı." Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız. Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız. Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düetlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa. Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız. Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen. Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çocuk gibi varolduğuna şükrederek. Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı. Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yaşamın kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla bir gün bize hiç lazım olmayacak. Vakit olmaz yaşamak için. Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına. Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda. Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız gecelerde gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda. Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından. Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü. Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen. Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yanyana dizer. Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatçıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz. Gecelere düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaşılsın. Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka. İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz'in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde. Eğer zaman varsa yaşanacak. "her akşam seninle yeşil bir zeytin tanesi bir parça mavi deniz alır beni seni düşündükçe gül dikiyorum ellerimin değdiği yere." Aşk dokunmaktır gül yaprağı tene, söz ise yarin attığı bir güldür taş niyetine. |
#93
|
|||
|
|||
![]() Sevgileri Yarınlara Bıraktınız
Sevgileri yarinlara biraktiniz Çekingen, tutuk, saygili. Bütün yakinlariniz Sizi yanlis tanidi. Bitmeyen isler yüzünden Siz böyle olsun istemezdiniz Bir bakis bile yeterken anlatmaya herseyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldi Siz genis zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yillarin telaslarda bu kadar çabuk Geçecegi akliniza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardi, Gecelerde ve yalniz. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadi Behçet Necatigil |
#94
|
|||
|
|||
![]() Sen benim gözümde bir hiçsin artık
Nefretim aşkımı aştı bu gece Bugünkü sözlerin sözmüydü artık Son sözün sabrımı aştı bu gece Kolayca bitsin bu diyemedinde Salladın savurdun basiretsizce Hiçmi ders almadın onca gezdikte Yağmurun rahmeti aştı bu gece Yürümeyen neydi ilişkimizmi? Günüm sensiz bomboş deyişimizmi? Sensiz yaşayamam çelişkimizmi? Yalanın doğrunu aştı bu gece Evlenmek hayali kapımda idi Giriş kat evimin boyası yeni Mobilyan takımın alınmış idi Vuslatın tadını aştı bu gece Onca gez toz benle seviyorum de Sonra git nişanlan birde ona de Şerefsizlik değil nedir bu söyle Küfrüm edebimi aştı bu gece Sana son bir sözüm nasihatim var Aldığım ahlakla bir terbiyem var Seni doğuran ana diyip geçmek var Saygım adabımı tuttu bu gece Gönlümün romanı bitti bu gece Hangisine yansam şimdi gün gece Ömrümden beş yıl gitti bu gece... Ömrümden beş yıl gitti bu gece... |
#95
|
|||
|
|||
![]() ONYEDİ YAŞIM GİBİ
Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın . ilk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim , İlk şiirim, ilk kavgam , Yaşamı ilk farkedişimsin . Sen benim onyedi yaşımsın... Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan. Cebinde iki gazoz parası Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan . İki film bu akşam, Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan. Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan: '...Rüyadır gördüğün bütün düşler , Gözlerin aklımı perişan eyler , Aşk masalından şarkılar söyler , Beni hülyalara salan gözlerin ...' Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan , Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Aynaya ilk bakışım , Babamla ilk kavgam, Evden ilk kaçışımsın. Serçeleri sevdimse senden, Minibüslerde muavinlik ettiysem. 'Bir Teselli Ver'i dinlediysem Orhan Gencebay'dan, Emirgan'da çay içtiysem, Tophane'de sabahçı kahvelerini öğrendiysem , Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar'ın, Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem, İçimdeki kıpır kıpır bu soluk nereden ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Okulu ilk asışım, İlk kez birine gümüş kolye alışımsın. Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın. Sen benim onyedi yaşımsın... Mahallenin delikanlısı, Elleri ceplerinde, dudağında ıslığı, Başında kavak yelleri. Şarkılar mırıldanıyor. 'Zalimin zulmü varsa sevenin Allahı var' yeni çalıyor 45lik plaklardan. Hayri Şahin ortalığı kavuruyor. Mahallenin delikanlısı, Cebinde iki gazoz parası. Yüreğinde garip bir pıtırtı Alışmaya çalışıyor sana alışmaya. Akşamları işportaya çıkıyor, Bir defter, bir kalem, bir de çakı alana aynayı bedava veriyor. Yani günler geçiyor onyedi yaşının bütün tadıyla ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... İlk maça gidişim, Cemil Turan'ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin. Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme öyle güvendiğimsin. Sabahları eskici geçiyor kapıdan Karşı komşu Nafile Teyze bakkaldan ekmek istiyor Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyi mi, Herşey güzel oluyor. Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul'a bana da aşk öyle yakışıyor. Anam koş kapa diyor muslukları,üç gündür akmayan sular geliyor. Ben onyedi yaşındayım, hayat benden yana duruyor ... Sen benim onyedi yaşımsın, Deli çağımsın... Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın. İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim, İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk farkedişimsin... Sen benim onyedi yaşımsın, Sen benim, sen benim, sen benimsin. Sen benim herşeyimsin. Hiçbirşeyimsin, hiçbirşeyimsin ... |
#96
|
|||
|
|||
![]() Küçücük kağıtlardan renkli kalemlerden bir tebessümden daha dün açmış bir kır çiçeğinden mutlu olmayı başardın; ama hayatı ciddiye alamamayı başaramadın.
Kendin gibi yaşamayı başarabileceğin bir şato yarattın içinde ancak sızmaları engellemeyi başaramadın yine de. Kendi şatonun mutsuzluk kulelerinde intiharı deneyip durdun be küçük kız. Adını koyamadığın mutluluğa giden yollarda kayboldun. Hayat denen balta girmemiş ormanın karanlık labirentlerinde bulamadın kendini. Yabancı rüzgarlar konuk oldu dallarına daha çok. Çocuk oldun üzdüler büyüdün kaldıramayacağın kadar ağır sorumluluklar yükledin kendine hata yaptığındaysa affetmediler seni. Boş verdin kendine biraz da büyük hayallerin peşinde harcadın bir daha geri gelmeyecek anılarını. Hiçbir zaman olmayacak olanı insanların seni anlamasını beklerken muhteşem bir hata daha yaptın ve kırıldın üzüldün ağladın. Severken yürekli sevdin. Ancak ak kağıt üstünden kayıp gitti yazdığın aşk şiirlerin ne yazık ki. Yanlış korkak yüreklerde yer aradın sevgine. Uzun sürerdi yolculukların ve dönüşlerinde her dem taze olurdu insan sıcaklıkları ile yoğrulmuş küçük öykülerin. Seni sen olduğun için seven ne kadar az insan varmış çevrende. Belki de nedeni buydu dostlarının sayısının bir elin parmaklarını bile geçemeyişi. Kitap okumayan şiir sevmeyen sokaklarında kimsesiz kedilere tekme atan insanların yaşadığı bir ülkede şiir gibi yaşamaya kalktın hayatı. Ve böyle bir ülkede anlayamadın kafayı yememek için insanın bir tahtasının eksik olmasının gerekliliğini. Ne kötülük tohumlarının gizini çözebildin ne de çiçeklerin bile zehirli olabileceği geldi aklına. Uzatılan her eli sıcak sanmaktan alamadın kendini. Sahte gülüşlere yer yoktu hayatında şaha kalkmış sevinçlerinin hemen yanında yakıcı bir hüzün de bulunurdu duru bakışlarında. Berbat bir acemi su katılmamış bir amatör olarak atıldın kavgalarına. Nedeni buydu belki de yolunun düştüğü her cephede aldığın yenilgilerin. Planı hiç yapılmamış kaçışlardı aslında küçük kız kanayan kentlerin birinden diğerine yaptığın yolculukların. Yoksa sen de aynı anda her yere yağmaya kalkan şaşkın bulutlar gibi miydin küçük kız? Ne yaparsan yap; ama büyümeye kalkma sakın küçük kız. Büyürsen şaşkın hesapsız acemi özgürlüğe bile bağlanmaktan korkan bir gezginini daha kaybedecek dünya... |
#97
|
|||
|
|||
![]() Büyümüş Bir Kız Çocuğu
Birgün sende anlayacaksın.. Kalabalıklardan kaçıp Dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın! İşte o an özleyeceksin.. Eski sevgilini değil Pili bitmiş oyuncak ayını.. Yanından ayırmadığın saflığını.. Sen de birgün anlayacaksın Dizlerini karnına kadar çekip Çocukluğuna ağlayacaksın.. O küçük kız çocuğu değilsin artık.. Tel sarar kızıma tel sarar diyen babana Benzemeyecek bazı erkeklerin gözleri Ve özleyeceksin kendini O küçük kız çocuğu değilsin artık.. Ama birgün sende anlayacaksın Kenarları dantelli elbisesiyle Saçlarını özene bezene Yanlara ördüğün bez bebeğini Nereye koyduğunu Hatırlaman gerektiğini.. Ceyhun Yılmaz |
#98
|
|||
|
|||
![]() Gülüşün Eklenir Kimliğine
Gün biter gülüşün kalır bende anılar gibi sürüklenir bulutlar Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır yarım kalan bir şiir belki de Aykırı anlamlar arayıp durma güz biter sular köpürür de kapanmaz gülüşünün açtığı yara uçurum olur cellat olur her gece Her gece yeniden bir talan başlar acı ses olur, ses deli bir yağmur eski bir eylüle gireriz böylece Sığındığım her yer adınla anılır ben girerim, sokağı devriyeler basar bir de gülüşün eklenir kimliğime AHMET TELLİ |
#99
|
|||
|
|||
![]() Varsanı
bir yıldırım düşmüşçesine ruhuma şimşekler sesler ve sisler ki görünmüyor penceremden öteler toz duman bir yaşam soluduğum savunmasız yaprakların suya özleminden başka ne kaldı bizden geriye (biz mi vardı der gibisin duyumsadığım suskularında doğrudur) doğrudur bir zamanlar en zifirisindeyken zamanın kuraklığın en ayyukunda yudum yudum içtiğimde deniz gözlerinden sevdayı tuzunun dağlayacağını düşünürken yaralarımı bilemedim bir tortu gibi çökeceğini yüreğime bilemedim dibe vuracağımı sayende bir bilsen nasıl lanet ediyorum kendime seni tanıdığım o güne pişmanlıklarım imza atsa da geçmişime gözlerimde gözlerinin resmi alnımda hala dudaklarının mührü var ayrılık çoktan kemale erdi aslında bilirim sürmez hiçbir aydınlık sonsuza kadar şafak oklarını atsa da en karanlık geceye şebnemler düşse de en kurak tene düşen her damlanın süzülüp giden bir ömrü var sanma ki hüzün rengi kelimelerle yazıyorken isyanımı incinen ve sızlayan bileğimdir kanayan da sancıyan da sevdana prangalı yüreğimdir hep anlamaya çalıştım bildiğim tüm mazeretleri sıraladım ardı ardına yine de olmadı temize çıkartamadı seni temyiz kuvvetim artık kabul ediyorum aldanışımı sömürmüş olsan da duygularımı başım dik dizginlerim gururumun elinde şimdilerde farkındaysan susuyorum epeydir ve bundan böylede duymayacaksın sesimi çünkü sevgili tıpkı gelişin gibi o pervasız gidişine bile mutluluklar dileyip gülümserken ben yokluğuna yoksunluğuma hazırlarken kendimi sen günahlarını yükleyip omuzlarına veballeri dolayıp boynuna g i t t i n çok merak ediyorum ardında bıraktığın bunca acıdan sonra hiç mutluluktan ıslanacak mı kirpiklerin ve kabaracak mı deniz gözlerinde dalgalar hoşça kal sevgili zamanıdır artık adımlarımı ters yöne çevirmenin dilersen pusudaki tüm satırları salıver ardımdan ve hasret kaldığım nefesini savur bir rüzgar gibi ardımdan ki önüne katıp götürsün can kırıklarını evet sen gidersen rüya ben gidersem AŞK biter ve bir gün gelir bütün güzel rüyalar gibi kabuslar da biter. Figen Yarar |
#100
|
|||
|
|||
![]() Dünyaya acilali seni gördü gözlerim
senden baskasina bir duvar ördü gözlerim yasayan bir güzellik görmedim senden baska senin askinla bakar oldu gözlerim Ümit Yasar |