| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
![]() Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 02-02-05 18:05 Nakisin, Kasitin Ve Marikin İmam Ali (a.s), hilafeti döneminde üç grubu kendisinden uzaklaştırıp dışlamış ve onlarla savaşmıştır: Bunlardan biri, bizzat İmam Ali (a.s) tarafından "Nakisin" adıyla adlandırılan Cemel ashabıdır, diğer ikisi de yine kendi tabiriyle "Kasitin" olan Sıffin ashabıyla, "Marikin" adını verdiği Hariciler, yani Nehrevan ashabıdır.[2] İmam, bunu şöyle anlatır: "Halife olduğum zaman şu ümmet arasından bir taife çıkıp biatini bozdu (Nakisin), bir güruhu dinden çıktı (Marikin) ve bir güruh ise işin başından beri hep isyan edip tuğyanda bulundu (Kasitin)."[3] "Nakisin" güruhu, para düşkünüydü; paraya pula önem veren, insanlar arasında ayırım gözeten, ayrıcalıklara inanan kesimdi, İmamın adalet ve eşitlik konusundaki konuşmalarının çoğunda muhatap alınan kesim bunlardır. "Kasitin" adını verdiği güruhsa her şeyi politikaya alet eden hilekar, düzenbaz ve sahtekar iki yüzlülerdi. İktidarı ele geçirmek ve Ali"nin (a.s) yönetimini akamet ve başarısızlığa uğratmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bunlardan bir kısmı İmama gidip bu isteklerinin kısmen de olsa giderilmesi ve çıkarlarının gözetilmesi halinde onu destekleyeceklerini söylemiş, ama İmam Ali bu teklifi reddetmiştir. Hz. Ali"den (a.s) bundan daha farklı bir yaklaşım beklemek de mümkün değildir aslında. Zira o, zulmün altına imza atmaya değil, zulmün kökünü kazımaya niyetliydi. Diğer yandan Muaviye"yle ona benzer tipler, İmam Ali"nin kendisine de, onun iktidarına da öteden beri karşı olan tiplerdi zaten. İktidarı ele geçirmek ve beyt"ül malı kendi aralarında yağmalamak isteyen bu tiplerin Ali"yle uzlaşması düşünülemezdi. Muaviye ve çevresindekiler, İslam aleminin halifesi olmaya niyetlenmişlerdi. İmamın "Marikin" adıyla tanımladığı diğer güruh, dinin özünü ve ruhunu kavrayamamış olan kıt görüşlü, dar ufuklar, yersiz asabiyet ve reva olmayan taassuplara sahip cahil insanlardı, mukaddes görünümlerinin ardında karanlık ve tehlikeli bir cehalet besliyorlardı. Hz. İmam Ali (a.s) bu üç grubun hepsine karşı durmuş, onları reddetmiş, onlarla uzlaşma kabul etmez bir mücadeleye tutuşmuştur. Evet, İmam Ali"nin (a.s) çok boyutlu mükemmel kişiliği ve "insan-ı kamil" olarak tarihe geçen fevkalade şahsiyetinin en bariz özelliklerinden biridir bu; farklı güruhları karşısına almış, türlü sapma ve bozulmalarla karşılaşmış ve bunların hiçbirine taviz vermeyip hepsinin karşısına dikilmiştir! Kimi zaman dünya düşkünü zengin ve müreffeh kesimin, kimi zaman her şeyi politikaya alet eden bin bir suratlı hilekar kesimin, kimi zaman da dindar görünümlü cahil ve yobaz kesimin karşısında ve onlara karşı mücadele halinde görülür Ali (a.s) . Burada bilhassa Hariciler üzerinde durmak istiyorum. Bugün artık Harici bir cemaat yoksa da ve her ne kadar bunların nesli artık tükenmişse de; son derece ibret verici bir tarihi vardır Haricilerin. Birey olarak ölüp gittikleri ve nesilleri tamamen tükendiği halde o sapık fikirleri yok olmamış, kendileri gibi cahil ve dogmatik karakterli insanların zihnini zehirleyerek günümüze kadar kök salmayı başarmış olan "Haricilere has düşünce tarzı", öteden beri İslam"ın ve müslümanların ilerlemesini engelleyen en önemli manialardan biri olagelmiştir. Haricilerin Ortaya Çıkışı "Harici" kelimesi "isyancı" anlamına gelir.[4] Bu güruh, Sıffin"de hakemiyet olayında ortaya çıktı. Sıffin"de savaşında İmam Ali"nin (a.s) savaşı kazanmak üzere olduğunu gören Muaviye, Amr b. Âs"ın yardımıyla şeytanca bir oyuna başvurdu; kendisini müslümanmış gibi gösterip "Aramızda Kur"an hakem olsun." demeye getirerek mutlak bir yenilgi ve hezimetten kurtulabilmek için askerlerinin mızrakları ucuna Kur"an mushafları taktırıp öne sürdü. Halbuki daha önce Ali (a.s) "Gelin aramızda Kur"an"ı hakem edinelim, onun emrine göre haksız taraf kimse, onu tespit edip cezalandıralım, boşuna kan dökülmesin." demiş; ama Muaviye, savaşı kazanacağından emin olduğu için İmamın bu teklifini kabul etmemişti. Şimdiyse birilerinin cahilliğinden faydalanarak mutlak yenilgi ve ölümden kurtulabilmek için bu hileye başvurmuştu! Bunun şeytanca bir oyun olduğunu bilen Ali (a.s) "Vurun, onlara aldanmayın! Kur"an"ı kalkan gibi kullanıp kendi canlarını kurtarmak istiyorlar aslında. Bunlar İslam düşmanlarıdır, oyuna gelmeyin, vurun!" diye bağırıyor ve ekliyordu: "Bunların yaptığı şey, Kur"an"ı Kur"an"la vurmaktır. Kur"an"ın kendisi karşısında Kur"an sayfalarının yazılı olduğu şu kağıt parçalarının ne değeri kalır ki? Bunlar, mana ve hakikati ortadan kaldırabilmek için o kağıtlardan medet umuyorlar aslında!" Teşhis gücü zayıf olan ve dinin sadece dış görünümünü kavrayabilmiş bulunan kıt görüşlü bir grup, birbirine kaş göz işareti ederek "Ali ne diyor? Ne demek istiyor?" diyorlardı. Meseleyi kavrayamadıklarından, "Biz Kur"an"a karşı kılıç çekmeyiz! Biz Kur"an için savaşıyoruz, bunlar da Kur"an"a teslim oldular işte. O halde ne diye savaşalım?" diyerek Muaviye"nin tuzağına düştüler. Resulullah"ın (s.a.a) "ilim şehrinin kapısı" olarak tanımladığı bilgeler bilgesi İmam Ali "Ben de Kur"an için savaşalım demekteyim, ama bunlar sizi oyuna getiriyor, anlamıyor musunuz? Bunların Kur"an"la ne işleri var? Kur"an"ı kalkan gibi kullanıp canlarını kurtarmak niyetindeler, hepsi bu!" dedi. İslam fıkhının "cihad" babında "Kafirlerin müslüman esirleri kalkan olarak kullanması" diye bir bölüm vardır. Yani düşman, bir grup müslümanı esir alıp ön cephede siper olarak kullanır ve İslam ordusunun her türlü müdafaa veya saldırı girişimi bu esir müslümanların ölümüyle sonuçlanacak bir hal alırsa, İslam"ın hükmü "Parçayı bütüne feda et" esasına dayalıdır ve bu durumda o müslüman esirlerin öldürülmesiyle sonuçlanabilecek bir saldırı veya müdafaa girişimi caizdir. Evet, diğer müslümanların canını korumak ve ümmetin maslahatını savunabilmek için bu girişime izin vermiştir İslam. Bu durumda söz konusu müslüman esirler şehid düşmüş olurlar; ayrıca, kan paraları (diyetleri) da, beyt"ül maldan onların varislerine ödenmelidir.[5] Kaldı ki bu sadece İslam fıkhına ait bir kural da değildir; düşmana karşı koyabilmek için başka çıkar yol kalmıyorsa, kendi güçlerinizin ölümünü göze almak esası, bütün dünyada bilinen ve geçerli bir askeri zarurettir. İslam"ın zaferi ve ümmetin bekası için gerekirse müslümanı ve canlı varlığı vur diyen İslam dininde, sırf kağıt parçalarının[6] nasıl bir konumda olacağı apaçık ortadadır. Kağıt ve yazıyı değerli kılan anlam ve muhtevadır, söz konusu anlam ve muhtevanın öldürülmeye çalışıldığı bir durumda onları bırakıp, üzeri yazılı kağıtlara sarılmanın nasıl bir açıklaması olabilir? Ne var ki cehalet ve tutuculuk, o müslümanların hakikati görebilmelerine engel olmuştu. "Biz bu Kur"an"lı mızraklara kılıç çekmeyeceğimiz gibi; bu işe kalkışacak olanla da savaşırız!" dedi ve İmamın karşısına dikildiler. Bu tartışmanın başladığı sıralarda İslam ordusunun zafer kazanmasına ramak kalmıştı. İmamın güçlü ve azimli komutanlarından Malik Eşter, Muaviye ordularını çil yavrusu gibi dağıtmış, Muaviye"nin çadırına yaklaşmıştı. Muaviye"nin tam bir bozguna uğramasına ve bu kanser tümörünün ortadan kaldırılmasına ramak kalmıştı. İşte böyle bir anda, söz konusu cahiller güruhu İmam Ali"yi zorlayarak "Malik"e, derhal savaşı bırakmasını emret, yoksa onu arkadan vururuz!" dediler. İmam Ali (a.s) her ne kadar onları ikna etmeğe, aydınlatmaya çalıştıysa da fayda etmedi. İmam Ali (a.s) başka çare kalmadığını görünce Malik"e bir adamını gönderip geri çekilmesini emretti. Malik buna şaşırmıştı, emri getiren askere "İmama söyle, çok kısa bir fırsat tanırsa düşmanın işini bitiririz!" dedi. Bu haber ulaştığında Hariciler kılıçlarını çekip İmamın etrafını sardılar "Ya hemen şimdi Malik"i geri çağırırsın, ya da vallahi, seni şuracıkta öldürürüz!" dediler!. Malik"e ulaşan haberci "İmamı sağ görmek istiyorsan derhal geri çekil!" demiş, Malik geri dönmek zorunda kalmıştı. Mutlak bir ölümden kurtulan Muaviye, Ali"nin (a.s) ordusundaki bu cahil mukaddesmeapları oyuna getirmenin coşku ve sevinci içindeydiler şimdi! Böylece Kur"an"ın emirlerini ortadan kaldırmaya azmederek saltanat peşinde koşan Muaviye, İmam Ali (a.s) ile aynı kefeye koyuldu. "Aranızda Kur"an hükmetsin" diyerek hakemiyet önerdiler. Taraflar arasında Kur"an"la sünnetin hakem olması kararlaştırıldı. Taraflar hakem seçimine gittiler. Muaviye tarafı hiç tereddüt etmeden hilekar Amr b. Âs"ı hakem seçti. Ali (a.s) de iyi bir politikacı olan Abdullah b. Abbas"ın veya yiğit, fedakar ve basiretli bir mümin olan Malik Eşter"in hakem seçilmesini istedi; ancak ahmaklar güruhu -Hariciler- kendilerine benzer birinde ısrar ettiklerinden, hem basiretsiz, hem de Ali"yle arası pek iyi olmayan Ebu Musa Eş"ari"yi hakem olarak öne sürdüler. İmam Ali (a.s) ve dostları her ne kadar Ebu Musa"nın bu işi beceremeyeceğini söylediyse de Hariciler kendi bildiklerini yapmaktan vazgeçmediler. İmamın emrini bir kez daha çiğneyerek Ebu Musa"yı hakem seçtiler. Aylar süren meşveret, toplantı ve görüşmelerden sonra Amr, Ebu Musa"ya "İyisi mi ne Ali olsun, ne Muaviye, gel senin damadın Abdullah bin Ömer"i seçelim." dedi. Ebu Musa damadının adını duyunca hemen gevşeyip "Olur" dedi ve bu işin nasıl gerçekleşeceğini sordu. Amr "Kolayı var" dedi, "Sen Ali"yi azledersin, ben de Muaviye"yi. Halk bu durumda mutlaka senin damadını seçer, böylece fitne biter, ihtilaf ve anlaşmazlıklar da son bulur!" Bu tevafuktan sonra hakemlerin görüşlerini açıklayacağı duyuruldu. Herkes kararı dinlemek üzere camiye toplandı. Ebu Musa, Amr"ın minbere çıkmasını istediyse de Amr onun zaafını bildiğinden, hemen nefsini okşayarak "Sen Peygamberin büyük ashabındansın, sen dururken benim öne geçmem yakışır mı hiç?!" dedi ve onu öne sürdü. Böylece, nefsani zaafları nedeniyle bir kez daha oyuna gelen Ebu Musa hemen öne geçip minbere çıktı, neticeyi heyecanla bekleyen cemaate dönüp "Ümmetin maslahatını düşünerek Ali"yi de Muaviye"yi de iktidardan uzaklaştırmaya karar verdik, halife bir başkası olsun, siz seçersiniz nasıl olsa!" dedi ve parmağındaki yüzüğü çıkarıp "Ben tıpkı şu yüzüğü çıkardığım gibi, Ali"yi halifelikten azlediyorum!" dedi ve minberden indi. Onun ardından minbere çıkan Amr "Ben de Ali"yi azlediyorum." diyerek parmağındaki yüzüğü çıkardı ve sol elinin parmağına takıp "Onun yerine, tıpkı şu yüzük gibi Muaviye"yi tayin ediyorum!" diyerek Ebu Musa"nın bön bakışları altında minberden indi. Bir anda ortalık karıştı, orada bulunan halk öfkeyle Ebu Musa"ya saldırıp tartakladı. Ebu Musa linç edilmekten kurtularak Mekke"ye kaçtı, Amr da Şam"ın yolunu tuttu. Bu duruma sebebiyet veren Hariciler, yaptıkları hatayı pek geç anlamış, ne yapacaklarına karar veremeyerek orta yerde kalakalmışlardı. Sonucun acı ve hata olduğunu anlamış, ama nerede hata ettiklerini henüz kavrayamamışlardı. Muaviye"nin oyununa gelip de savaşı durdurmuş olmalarının bu faciaya yol açtığını bir türlü kabullenemiyor, hele hakemlik olayında yine Ali"yi (a.s) dinlemeyip Ebu Musa"yı öne sürmekle ne büyük bir hata işlemiş olduklarını itiraf edemiyorlardı. Bu nefsaniyet fırtınasında hatalarını sürdürerek "O iki kişiyi hakem seçmekle hata ettik, insan hakemlik edemez, hakem sadece Allah"tır!" dediler ve Ali"ye gidip şöyle konuştular: "Biz hakemiyet olayında büyük bir hata işleyerek günaha girdik; hem biz hem sen, kafir olmuş olduk. Biz şimdi tevbe etmiş bulunuyoruz, sen de tevbe edersen, işe kaldığımız yerden başlarız!" Böylece mesele hallolmadığı gibi daha da büyümüş, kambur üstüne kambur oluşmuş oldu... İmam Ali "Tevbe her hal-ü karda iyidir. Günah işleyen biri elbette tevbe eder," dedi. Hariciler "Bu yetmez" dediler, "Hakemlik olayının günah olduğunu ve bu işe senin de karıştığını, dolayısıyla senin de günah işlediğini kabul edip tevbe etmen gerekir." İmam "Hakemlik olayının müsebbibi ben değilim ki, bunu ortaya atan siz oldunuz, yaptığınızın neticesini de gördünüz! Kaldı ki, hakem edinme olayı bizatihi haram değildir ki bunu yapan veya yaptıran günah işlemiş olsun! İslam"ın meşru saydığı bir şeyi ben nasıl gayri meşru sayarım? Dahası, işlemediğim bir günah için ne diye tevbe ettim diyeyim?!" dedi. Bu tartışmalardan sonradır ki, Hariciler sırf siyasi bir akım olarak değil, mezhebi bir güruh olarak da gündeme geldiler. Önceleri isyankar bir güruh olduklarından "Hariciler" adını aldılar; ancak, giderek birtakım özel ilkeler de öne sürüp dini bir renge büründüler ve batıl bir mezhep olarak İslam tarihine geçtiler. Bu arada kendilerini tanıtmak için yoğun propagandalar başlattılar. Derken, İslam dünyasında güya fesadın kökünü bulmak istediler ve şu sonuca ulaştılar: "Osman, Ali ve Muaviye"nin her üçü de hatalıydı ve günah işlemiş kimselerdi, biz fesatla mücadele etmeli, iyiliği emredip kötülükten alıkoymalıyız." Böylece Haricilerin mezhebi "iyiliği emredip kötülükten alıkoyma" amacına yönelik bir mezhep olarak tanıtıldı. Oysa, bilindiği gibi iyiliğin emri ve kötülüğün engellenmesinin her şeyden önce çok önemli iki ön şartı vardır: 1- Dinde basiret 2- Amelde basiret. Dinde basiretli olma şartı bulunmazsa, rivayette de belirtilmiş olduğu üzere, iyiliği emr ve kötülüğü nehy işinin zararı faydasından çok daha fazla olacaktır. Amelde basiretli olmanınsa iki önemli gereği ve vazgeçilmez şartı vardır; fıkıhta bunlara "Etkili olma ihtimalinin bulunması" ve "Daha beter bir kötülük ve fesada yol açmaması" denilir ki bu ikisinin gerçekleşmesi için akıl ve mantıktan faydalanmak şarttır.[7] Hariciler, fevkalade cahil ve basiretten yoksun oldukları gibi, amelde basiretin gerekliliği şartını da reddetmekteydiler. Onlara göre marufa davet ve münkerden sakındırma; neden, niçin ve nasıl sorulmadan yerine getirilmesi gereken bir ibadetti. Hoscakalin ![]() |
|
||||
![]() sen de anliyamiyorsun:
kuranda mekke sehrinin nerede oldugu yaziyormu? yada kabe"nin nerede oldugu yaziyormu? yazmiyor. demekki biz suudi arabistana bosuna gidiyoruz, cine de gidebiliriz. islam gelenegini anlayamayan bunlari da kavrayamaz. kavrayamaz hac ayi denildiginde kuranda hangi ay ve hangi günler kast edilmistir. halbuki kabe denilince suudi arabistandaki bina nin kast edildigini kabul etmeyen yok. ynö de anlamaz. anlayamaz. sen zaten anlayamazsin. dedim ya namazda gözü olmayanin ezanda kulagi olmaz. |
|
||||
![]() Bülent Ecevit"in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin"in "vatan haini" olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Ancak ağırlıklı görüş Vahdettin"in kesinlikle vatan haini olmadığı yönünde...
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit"in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin hakkında söyledikleri bir anda gündemi değiştirdi. CHP ve DSP eski lideri Ecevit"in görüşleri şaşkınlık meydana getirdi. Ecevit"in Vahdettin"in vatan haini olmadığını söylemesi, resmi tarih tartışmalarını da yeniden canlandırdı. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Vahdettin hakkında resmi tarihi ve Nutuk"u dayanak alanlara göre durum tartışılmayacak kadar açıktır; "Vahdettin şahsi çıkarları için düşmanla işbirliği yaptı, Milli Mücadele"ye savaş açtı, haindir." Vahdettin Olayı"na çeşitli boyutlardan bakmayı tercih eden orta yolcu tarihçi ve aydınlara göre Vahdettin hatalı bir siyaset izlemekle birlikte vatan haini değildir. Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin"i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu söyler. Hainlikle suçlamak haksızlık Prof. Mete Tuncay Vahdettin"in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin"in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke"ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele"yi başlatan gizli kahramandır. Vahdettin"in Saray"a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk"ü Anadolu"ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk"ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk"ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit"in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin"i öven. Necip Fazıl da Vahdettin"e "vatan kurtaran" diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için "40 bin altın verdi" diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye"de Osmanlı"yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı"nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit"e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu. "Vatan dostu olmasa bile konu tartışılmalı" Star gazetesi yazarlarından Halit Kakınç da Sultan Vahdettin"e olumlu bakmadığını ifade etmekle birlikte resmi tarihin eleştirilmesine taraftardır. Bülent Ecevit"in sözleri üzerine başlayan tartışmalara dahil olan Kakınç, Necip Fazıl"ın yasaklı kitabından Vahdettin"le ilgili iddiaları alıntılayarak sıralar. Bu alıntılarda Vahdettin"in Atatürk"e Milli Mücadele"yi başlatması için para yardımı yaptığına ilişkindir. Kakınç, "Son Osmanlı padişahı ile ilgili olarak Ecevit"in başlattığı tartışmanın bugüne uzanan temel kaynağı bu söz konusu kitap hâlâ yasak. İddiaları her ne olursa olsun, tüm yasaklara karşı bir insan olarak, bu kitaptan bazı pasajlar aktaracağım. Tartışmayı, bu aktarmaların ardından, somut veriler üzerine daha sağlıklı biçimde yürütürüz" diyordu. Kakınç bir başka yazısında da yine Necip Fazıl"ın kitabını kastederek, "Ben, son Osmanlı padişahı hakkındaki görüşlerimi yazdım. Vatan dostu olduğu görüşüne katılmıyorum. Fakat böyle bir kararı da yüz kızartıcı, utanç verici buluyorum. Gelin şu kararı kaldırın. İddiayı ilk kaynağından okuyalım. Katılalım veya katılmayalım, ama seviyeli bir biçimde tartışalım" diyordu. İlk itiraz Necip Fazıl"dan gelmişti Sultan Vahdettin olayı daha önceki dönemlerde de gündeme geldi, tartışıldı. Kuşkusuz böyle bir tartışmanın gündeme gelmesinde merhum Necip Fazıl Kısakürek"in büyük bir katkısı var. Resmi teze aykırı olarak bu konuda ilk kitap 1968"de Necip Fazıl tarafından yayınlandı. Necip Fazıl"ın büyük gürültü koparan kitabı ilk olarak 1968"de Bugün gazetesinde tefrika edildi, ardından Toker Yayınları tarafından, "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adıyla neşredildi. Necip Fazıl kitabında resmi tarih tezine aykırı olarak Sultan Vahdettin"in Milli Mücadele"yi desteklediğini, Mustafa Kemal Paşa"ya bu konuda önderlik etmesi için yüklü miktarda para yardımı yaptığını öne sürdü. Necip Fazıl"ın Vahdettin"i aklayan kitabının başına bir sürü iş geldi, defalarca toplatıldı, dava açıldı, beraat etti. Kitap hala yasaklılar listesinde. Necip Fazıl"dan sonra Sultan Vahdettin hakkında neşredilen ikinci kitap Sultan Vahdettin"in yaverlerinden Tarık Mümtaz Göztepe"ye ait. Vahdettin lehindeki kitap 1978"de İki cilt olarak yayınlandı. Kitabı, "Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında" ve "Osmanoğulları"nın Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde" ismiyle Sebil Yayınları bastı. Göztepe"nin kitabı Vahdettin"in sürgün hayatını içerdiği için ilk önemli kitap. Ancak bu konudaki asıl belgesel çalışma Murat Bardakçı"nın Şahbaba"sı oldu. ATATÜRK"Ü DESTEKLEMİŞTİ Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı tarihçi Prof. Ahmet Akgündüz de "Vahdettin hain miydi? tartışmalarına Zaman gazetesine verdiği bir görüşle katıldı. Akgündüz, 1922"den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir" diyordu. Akgündüz, Vehbi Vakkasoğlu"nun da "Son Bozgun" adlı kitabında yer verdiği Fevzi Çakmak kaynaklı bir iddiaya atıfta bulunarak, "Anadolu"da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy"de günler süren toplantı yapıyor. "Kimi bu işle görevlendirelim" tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs"tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin"e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal"in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise "Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal"i görüşmek istiyorum" karşılığını verir" diyordu. İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti Bülent Ecevit"in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin"in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul"a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye"ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye"ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye"yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk"ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir." İhanetle alakası yoktu Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin"in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin"in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk"ün Nutuk"ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin"in en büyük kusurunun Sevr"in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin"i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin"in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin"in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor," iki tarafı birden idare edip zaman kazanma" çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin"in hatıralarında, "Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım" dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu. <a href="redirect.jsp?url=http://www.yenisafak.com/diziler/vahdettin/" target="_blank">http://www.yenisafak.com/diziler/vahdettin/</a> |
|
|||
![]() Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 10-02-04 13:34 Konuya genel olarak bakarsak: ÜMNIYE üc basli belayi andiran bir HASTALIKTIR !.. 1-Anlamini bilmeden ne dedigini anlamadan yani tedebbürsüz bir bicimde okumak. 2- Hurafelere bel baglayip yapay kutsalliklardan ( Kandiller-geceler-günler-aylar gibi ) uydurma yasaklardan olusan SAHTE bir DIN gelistirmek. 3- Uydurmalari din yapmak.Bu uydurmalarin basinda Hadisler icine sokulmus uydurulmus sözler gelmektedir. Iste KURAN in acik beyani ile gösterilmistir ki SEYTAN kitleleri aldatip saptirmada bu üc basli belayi temel arac olarak kullanacaktir.Bunu Bizzat Allah in önünde ve daha ilk gün ACIKCA IFADE ETMISTIR !. Bu günlerde bunun hüsranini görüyor ve Bu Seytan a teslim olan kitleler tarafindan Müslüman olarak Horlaniyoruz. Seytanciligin en büyük silahlarindan biri ÜMNIYEDIR !. Kuran bu sözcügü tekil ve cogul halde defalerce kullanmakta ve insani aldatma araclarindan biri olarak SEYTAN tarafindan öne cikarildigini bildirmektedir. Cogulu Emani olan bu kelime bir yerde tekil ( Hac 52 ) bes yerde cogul olarak gecmektedir.Fiil halinde kullanimi ise bunun iki katindan fazladir. Kuran bu kavrami kitap kavramina karsi bir olumsuzlugu ifade icin kullanmaktadir.Karsitlik söyle verilmektedir: ** Kitabi bilmezler EMANI bilirler ** (Bakara 78 ) Ehlikitap dedigimiz Yahudilerle Hristiyanlar ve Müslümanlarin Emanisinden sikayet edilmekte Meselelerin bu emenilerin hic birisi ile cözülemeyecegi belirtilmektedir. CÖZÜM : KITAP-BILGI ve EYLEM ile olacaktir ( Nisa 123 ) Kitap a ( yani bilgi ve kanita ) Karsi konmus bulunan emani,asli -esasi olmayan sey,yalan,sani,ne dedigini anlamadan okumak anlamlarindaki Ümniye kelimesinin coguludur. KURAN in Kitaba, bu demektir ki bilgi-düsünce aydinlik üclüsüne karsit olarak gösterdigi Emani,bizim HURAFE,UYDURMA ve ANLAMADAN OKUMAK dedigimiz illetlerin ta kendisidir. Seytan Peygamberlerin Ümniyelerine bir seyler karistirir mealindeki Ayet ( Hac 52 )Bünyesinde kullanilan Ümniye okuyus demektir. Kendini iyice vermeden okumak bu tehlikeyi tasidigindandir ki Hz.Peygamber e: Kuran okuyusunda aceleden kacinmasi emredilmistir ( Taha 114- Kiyame 16 ) SEYTAN in insani saptirisinin esasi da Ümniye ye itmektir. Seytan tüm vaadlerinde ÜMNIYE kullanir. Yani Insani Anlamini bilmeden sirf üfürük olsun diye okumaya ve asli-esasi olmayan seylere inanip bel baglamaya iter. ( Nisa 120 ) Daha ilginci Seytan insanoglunu Ümniyeler( Anlamsiz okuyuslar,hurafeler,uydurmalar) Kullanara saptiracagini Allah önünde acikca beyan etmistir. ** Yemin olsun ki onlari Hurafelere,yalanlara/Anlamini bilmeden okuma tutkusuna itecegim..** ( Nisa 119 ) ZAFER-MUTLULUK-ÖLÜMSÜZLÜK bir emani isi degildir.Bir Eylem ve Üretim isidir ( Nisa 123 ) Cennete gidis de Din mensuplarinin kendilerini öne cikartmak icin ürettikleri,Kullandiklari EMANILER ile degil,Üretilen degerlerle olacaktir ( Bakara 111) Insanoglunun yolunu vuran basina binbir bela acan ÜMNIYELERDIR !Insan bu Ümniyelere inanir sapar ve iyi seyler yapiyorum sana,sana batar gider, Bu Batisin en kahirlisi Insanin ALLAH ile ALDATILMASIDIR ! KURAN bu aldanisin altini özellikle ciziyor ( Fatir 5;Hadid,14 ) Bu gercegi gösteren ayet Ümniyelerle Ayagina cali dolandirilan kitlelerin,Allah i paravan yapanlarca aldatilip perisan edilecegi de Mucize bir bicimde Gözler önüne seriyor. Kitap ( Bilgi-düsünce-aydinlik )Yerine anlamadan okuma üfürme asilsiz gelenek ve kabullerin pesinden gitme,Hurafelere saplanma ,Örf ü dinlestirme gibi olumsuzluklara kucak acanlar SEYTAN in vaatlerinden baska hic bir seyle ÖDÜLLENDIRILMIYECEKLERDIR ! Böyle bir sonucla karsilasmamak icin Dini-imani,hurafelerle bilim disiliklardan temizlemek ve Din in Ilahi kaynagini,anladigi dilde okumak kacinilmazdir.Bunu yapmayanlar KITABIN yerine emaniyi ( Uydurmalari,Anlamsiz üfürükleri Hurafeleri ) gecirerek bunlarin isletilmesiyle saltanat sürenlere ve Nihayet SEYTAN a teslim olur ve YEDEK ILAHLARA kul,köle haline gelirler. Sonra da seyhi olmayanin seyhi seytandir.. El vermeden olmaz. Dünya nin sonu yakindir. Alametler,kiyametler ,Gavslar kutuplar,Abdallar ,ücler,besler,kirklar Kandiller geceler aylar filan seklinde zirvalayip Islamin en temiz Membaasi olan ilahi kitap i yetersiz bulurlar Ve SATANISTLIKLERINI ilan ederler. Iyice Kafanizi,Gönlünüzü ve gözlerini acarak bakarsaniz: Bu Ugrularin Hz. Muhammed i Kabe ye sokmayan Tayfanin devami oldugunu,Müslümanligi kimselere vermemelerine ragmen Atalarinin dinleri putperestlige Seytanciliga SIKI SIKIYA bagli olduklarini görürsünüz. Mostrasi burada Öyle fazla uzaga gitmenize gerek yok !.. Allah in kitabi YETMEZ diyen tayfa: O TAYFADIR !.. Sevgilerimle ** Yazan Kişi: 1insan Tarih: 10-02-04 23:23 Alpi Senki Allah`in ap acik ayetlerini M kemalin ilkelerine tercih eden bir kisilige sahipsin...Islam hakkinda söz söyleme hakkini hangi cüretle kendinde görüyorsun!! Sen öncelikle $irk nedir? Rabbin anlami nedir bunlar üzerinde derin dersler almalisin imanini tazelemelisin.."Ey iman edenler iman edin" ** Yazan Kişi: Alpi003 Tarih: 10-03-04 00:17 neydi ? ![]() Kitap ( Bilgi-düsünce-aydinlik )Yerine anlamadan okuma üfürme asilsiz gelenek ve kabullerin pesinden gitme,Hurafelere saplanma ,Örf ü dinlestirme gibi olumsuzluklara kucak acanlar SEYTAN in vaatlerinden baska hic bir seyle ÖDÜLLENDIRILMIYECEKLERDIR ! Böyle bir sonucla karsilasmamak icin Dini-imani,hurafelerle bilim disiliklardan temizlemek ve Din in Ilahi kaynagini,anladigi dilde okumak kacinilmazdir.Bunu yapmayanlar KITABIN yerine emaniyi ( Uydurmalari,Anlamsiz üfürükleri Hurafeleri ) gecirerek bunlarin isletilmesiyle saltanat sürenlere ve Nihayet SEYTAN a teslim olur ve YEDEK ILAHLARA kul,köle haline gelirler. Bakin KURAN denince nasil tepiniyor arkdas ![]() Simdi ben Bunun Ilahlarindan birine methiye yazsam Müjdelenmis gibi sevinir ![]() Bunlarin saltanatinin yani SEYTANCILIK saltanatinin temel ilkelerinden biride: KURAN i okutur gibi gösterip aslinda OKUTMAMAKTIR ! Yukarida anlattigim gibi Bu SEYTANI DAVRANIS Seytan in bir numarali saptirma araci olan ÜMNIYENIN bir uzantisidir. Buna göre SEYTAN ve SEYTANCILAR kitlelere bir seyleri Özellikle de KURAN i görünürde okutacaklar ama gercekte Onu okumayi anlamayi engellemis olacaklar. Yani HALK hem okudum sanip Uyusacak hemde Zaman yitirip Ilimsiz kalip kayba ugrayacak. Bu da Onu anlamazsiniz emanisi ile olacak gayet tabii ![]() Siz Kabini Kutsayip yüksek yere asacaksiniz Onlar Emanilerini Anlatip Adina da ISLAM diyecekler. Kuran Burada iki kavrama vurgu yapar: 1- MEHCUR birakilma ( Hayatin disina itilme ): Bu kötülük öylesine önemsenmistir ki,Kuran tebligcisi olan hz.Muhammed Mahser Mahkemesinde Ümmetinden sikayetini bu ** MEHCUR BIRAKMA ** ya özgülüyecektir.Evet hz. MUHAMMED in ALLAH huzurunda ümmetinden tek sikayeti bu Ümmet in Kuran i mehcur birakmasi yani kagidini Kapagini kucaklayip sözcüklerini telaffuz etmesine ragmen HÜKÜMLERINI HAYATIN DISINA ITMESI OLACAKTIR ! ( Furkan 30 ) 2- Kuran i Okudugu halde onun söylemek istediginden bir sey anlamamak.Kisaca Anlamadan okumak ( ÜMNIYE ) Dikkat edilirse Bunlarin ikisinin götürecegi son yikim KURAN in Hayattan DISLANMASIDIR. SEYTAN in istedigi de budur !.. Yani RAHMAN in ISTEMEDIGINI EGEMEN KILMAK ! SEYTAN in Istedigi Kuru telaffuz yerine RAHMAN in istedigi TEDEBBÜRÜ gecirmenin yolu,Herkesin Kuran i anladigi dildeki cevirisinden OKUMASIDIR !. Iste SEYTANCI ÜMNIYE KADROLARI buna asla yanasmazlar ![]() Ibadetin arabca disinda yapilmasinin Dine aykiri oldugunu idda ederler. Amac Gayet tabii KURAN in anlasilmasini Önlemek Ve SEYTAN in salatanatinin devamini temin etmektir. Burada altini cizmemiz gereken Konu sudur: Asirlar boyunca Seytancilarin oynadigi oyunlardan biride VAHYIN iceriginin Kutsalligini unutturmak icin VAHYIN geldigi DILI KUTSALLASTIRMAK olmustur. Oysa ki Hic bir DIL KUTSAL degildir. KUTSAL OLAN VAHYIN GETIRDIGI MESAJDIR !.. Bu Yukarida Kendine MÜSLÜMAN yaftasi Vuran SEYTANCILAR ise Mesajlarin anlasilamamasi icin ellerinden geleni ardlarina koymazlar ve mesajlari anlatanlari KAFIRLIKLEN filan suclarlar ![]() Mustafa kemelin Bizzat Parasini cebinden vererek Tefsir ettirdigi Kuran Alimi Elmalili yi da Bu Gün sahiplenen ve tefsirlerinden zengin olan Seytancilar Kuran i tefsir ettigi zaman Onu Kafirlikle ve Mustafa Kemal in Ajani olmakla suclamislardir ![]() Bunlara yani Seytan yamaklarina söylenecek bir söz vardir : ISTE KURAN !.. Ya IMAN EDIN ! Ya INKAR EDIN !.. Baska alternatifiniz YOK !. ![]() *** Yazan Kişi: aturkansoray Tarih: 10-03-04 00:38 Bence kandiller, oruc baslangici bitimi gibi günlerin toplumsal olarak kutlanmasi güzel, hem insanlari bir araya getiriyor hem de güzel özellikler konusuluyor. Bunun disinda cok yapay geciyor günler, sadece ekonomik kaygilarla insanlar bunaliyor. ** Yazan Kişi: Alpi003 Tarih: 10-03-04 00:42 Yemyeşil adada obur bir öküz yalnız başına yaşardı. Akşama kadar adada ne kadar ot varsa yer, doyar, semirdikçe semirir. Gece olduğunda da; "yarın ne yiyeceğim" diye dertlenir, üzüntüden kıla döner... Sabah olup, etraf görünecek kadar ışıyınca, geçen süre içinde her tarafın yeniden yeşerdiğini, otların boyu aşacak duruma geldiğini fark eder, sevinç ve büyük bir iştaha ile saldırır otlara, akşama kadar otlar, yenmemiş tek kök dahi bırakmaz, yağlanır, tavlanır, gücü kuvveti yerine gelir... Yenecek hiç bir şeyin kalmadığını fark ettiğinde de, zaten akşam olmuş olur, açlık korkusu, ertesi güne yiyeceğinin olmadığı düşüncesi perişan eder, bu korkuyla titremeye başlar, zayıflar... Bu öküz yıllardır böyledir. Bidayetten beri yeşilliği otlar, çimenlikte yayılır, ertesi gün hep dolu bulur etrafı, rızkında azalma olmaz. "Bu korku nedir, gönlümü yakıp, yandıran bu gam nedir?..." diye düşünmez! İşte nefis; o öküzdür, çayırlarla dolu ada ise; Dünyadır. Tabiat; ekmek korkusuyla zayıflar durur, "gelecek zamanlarda ne yiyeceğim, yarının rızkını nasıl ve nerede elde edeceğim?.." kaygısına düşer!... Halbuki; yıllardır yedin, yiyeceğinde hiç bir eksilme olmadı. Artık biraz da gelecek düşüncesini bırak ta, geçmişe bak. Yediğin rızıkları hatırla, geleceği düşünüp sızlanma... ** Yazan Kişi: aturkansoray Tarih: 10-03-04 00:45 Bu yazi kime hitaben yazilmis anlayamadim fakat su anki sistemde tam olmasa da bir cok insan yari öküz seklinde yasiyor, hatta tamamen kendini kaybedenlerde var. Artik bu nefis mi dir hayatin gerceklerimidir bu psikoloji su anda böyle o yüzden manevi degerlerin törelerin zarari olmaz, aksine insanlari negatif ruhsal durumdan uzaklastirir, insan icine girmesine yardimci olur. ** Yazan Kişi: Alpi003 Tarih: 10-03-04 00:50 Türkan hanim; Bu Evrende Hic bir kulun Kendi egosunu tatmin icin Veya Psikolojisini düzeltmek hayattan uzaklasmak ve insan icine girmesi icin DIN e yalan söyletmeye Hakki yoktur !.. Kutsal olan seyler ya vardir Ya yoktur !.. Ben mutlu olacagim diye bazi seyleri kutsama hakkina sahip olursam Din denilen kurum da MISCHON un alacakli defterine döner.. Bilmem anlatabiliyor muyum ? ** Yazan Kişi: YARALIm2002 Tarih: 10-03-04 11:56 alpi şeytan seni generalmı yaptı..hmm iyi rütben yüksekmiş ![]() |