| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
![]() BEZMiŞiM...
Bu gidişle aram yok bundan böyle Hedefi olmayan yoldan bezmişim korkarım felaket hak bundan sonra iblisle dost olan kuldan bezmisim. Nasıl mutlu olam viran halimden Mazlum yoksul sille yerken zalimden Sahtekar beylerden sahte alimden Riyakar konusan dilden bezmisim. Şarlatanlar isgal ettimeydanı Kanımıza girdi soysuzun kanı Sırıtan kırıtan sardı dört yanı Baldırdan bacaktan belden bezmisim. Mutlu azınlığa çanak tutulur Anadolu"m lokma lakma yutulur Bu pazarda namus şeref satılır Arsızdan hırsızdan elden bezmişim Özünden bihaber nesil perisan Suratlar maskeli asıl perisan Türküler yapmacık usul perisan "Şinanaylar" çalan telden bezmişim Gördüğüm manzara yakar sinemi Yokmu hesap soran batıyor gemi Adamlık yoluna koydum kellemi Bu REZIL KEPAZEEEE halden bezmişim.... |
|
|||
![]() Bu gidişle aram yok bundan böyle
Hedefi olmayan yoldan bezmişim korkarım felaket hak bundan sonra IBLIS"LE DOSR olan kuldan bezmisim. Nasıl mutlu olam viran halimden Mazlum yoksul sille yerken zalimden Sahtekar beylerden sahte alimden RIYAKAR konusan dilden bezmisim. Şarlatanlar isgal ettimeydanı Kanımıza girdi soysuzun kanı Sırıtan kırıtan sardı dört yanı Baldırdan bacaktan belden bezmisim. Mutlu azınlığa çanak tutulur Anadolu"m lokma lakma yutulur Bu pazarda namus şeref satılır Arsızdan hırsızdan elden bezmişim Özünden bihaber nesil perisan Suratlar maskeli asıl perisan Türküler yapmacık usul perisan "Şinanaylar" çalan telden bezmişim Gördüğüm manzara yakar sinemi Yokmu hesap soran batıyor gemi Adamlık yoluna koydum kellemi Bu REZIL KEPAZEEEE halden bezmişim.... |
|
|||
![]() Du magst Dich in Deiner Selbstdefinition zwar als Katze betrachten, aber be careful, because Katzen landen zwar immer auf alle vier Pfoten nur dann, wenn eine bestimmte Höhe der Fall ist. Aus zu geringer Höhe landen sie sonst mächtig auf die Schautze. Und dann nützt all der Katzenjammer nicht. Du mich unterstand? ;-)))
|
|
||||
![]() Sanal âlemde kimliğini saklayarak "Holdwater" takma adını kullanan New Yorklu bir işadamı, kurduğu popüler bir siteyle, yıllardır sistematik biçimde soykırım propagandası yapan Amerikan Ermenileriyle Türkiye adına kıyasıya çarpışıyor
Türkiye, uzun ve zengin tarihsel geçmişi sayesinde yalnızca "amansız düşmanlar" değil, yerkürenin her köşesinden bir yığın "gönül dostu" da kazanmış son derece özel ve ayrıcalıklı bir ülke. Devletin zirvesinde yer alanlar uluslararası arenada serseri mayın gibi dolaşan türlü suçlamalara ve aleyhte propagandalara var güçleriyle cevap yetiştirirken, Türkiye"nin çoğu kez adını sanını dahi bilmediği bu gönül dostları da Ankara"yı verdiği mücadelelerde sessiz ve derinden çabalarla desteklemekteler... "Holdwater", bunların en ilginç ve sıradışı olanlarından biri. Bu gizemli Amerikalı, uzun yıllardan bu yana ABD merkezli ve de çok etkili bir internet sitesinin finansörlüğünü yapıyor. "Tall Armenian Tale: Other Side of the Falsified Genocide" (Büyük Ermeni Yalanı: Sahte Soykırımın Öteki Yüzü) adlı sitenin ana hedefi ise Ermeni diasporasının soykırım iddialarına esaslı yanıtlar vermek. Her tarih araştırmacısının mutlaka incelemesi gereken bu muhteşem arşivde Ermeni propagandasına cevap oluşturan ne çeşit bilgi, belge ve fotoğraf ararsanız fazlasıyla var. "Türkiye topyekün uyuyor!" Bu sitenin kurucusunu yakından tanımak üzere sanal âlemde yola çıktığımızda, doğrusu ya, ilk anda, "zamanının ve parasının bir bölümünü ülkesinin global çıkarları için harcayan vatansever bir Türk" ile karşılaşacağımızı umuyorduk. Ancak, sonuç pek de öyle olmadı ve karşımıza Türklükle ilişkisi kıldan ince kılıçtan keskin bir Amerikalı çıktı! Söyleşi konusunda ilk aşamada oldukça tereddüt eden "Holdwater", referans mahiyetindeki haberlerimizi enine boyuna inceledikten sonra bazı sorularımızı cevaplandırmayı kabul etti. Muhatabımız, kendisiyle ilgili bilgiler vermeden önce, yabancılara karşı sergilediği bu yoğun kuşkuculuğun nedenlerini ise şöyle açıkladı: "Titizliğimi kişiliğinize yönelik bir tavır olarak algılamayın. Bu açıklamaları yapmadan önce sizi ve söyleşimizin yayınlanacağı mecrâyı yakından tanımak zorundaydım. Yoksa, Türkiye"nin dostları benim de dostlarımdır. Ancak, siteme her gün Ermeniler tarafından en az 20-30 hacker saldırısı yapılıyor. Aldığım hakaret ve tehdit mesajlarının ise haddi hesabı yok. Sizler, Amerikan Ermenilerinin Türklere ve Türkiye dostlarına duyduğu nefretin boyutlarını tahayyül bile edemezsiniz. Bu insanlar hayatlarını Türkiye"yi her alanda güç duruma düşürmeye ve karalamaya adamış durumda. Özellikle California ve Kanada"daki Ermeni toplumu bu iş için neredeyse ülkenizin bütçesi kadar para harcıyor. Sizler ise Türkiye"de uyumaya devam ediyorsunuz! Bu nefret dolu insanlar, tarihte hiç yaşanmamış hayâlî bir soykırıma pek yakında bütün dünyayı inandıracaklar. Türkiye, 1915"te kendisini savaşın en kötü günlerinde arkadan vurup binlerce yurttaşını katleden hain bir topluluğa verdiği haklı bir cezanın bedelini, 20. yüzyılın ikinci büyük soykırım hareketinin sorumlusu olarak lanse edilerek ödeyecek!" Ailesi bile durumdan habersiz Hayatını kazanana kadar bu konularda ortalık yerde pek fazla konuşmayan Holdwater, sonra iş-güç sahibi olmuş, evlenmiş ve rahata erince de tarih kitaplarına bir servet ödeyerek evinde hiç kimseye nasip olmayacak dev bir kütüphane kurmuş. "Eşim ve çocuklarım bile benim bu uğraşlarım hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadılar. Çünkü ilerleyen yıllardaki gelişmeler anne ve babamın aslında ne kadar haklı olduklarını, Ermenilerin ABD"de ne kadar güçlü bir azınlığa dönüştüğünü bana fazlasıyla gösterdi. Bu arada, Türk toplumunun Amerikan medyasındaki imajının -genelde Ermenilerin kışkırtmasıyla- ne kadar kötü olduğunu da üzülerek farkettim. Ermeniler, ABD"de medya ve sinema endüstrisinin her köşesine sızmış durumdaydılar ve bu kişiler Türkiye"yi aşağılama yönündeki en küçük bir fırsatı bile kaçırmıyorlardı. Halen de öyledirler. İnternet çağı başlayınca, daha önce broşürlerle yaptığımı bu defa siteyle yapmaya başladım. Ölene kadar da bu mücadeleyi sürdüreceğim." Holdwater ile görüşmek isterseniz... "Tall Armenian Tale", sanal âlemdeki sitelerin ziyaret edilme sıklığını ölçen bağımsız gözlemci kuruluşlar tarafından ABD"de internetin "en popüler 25 tarih sitesi" arasında gösteriliyor. Ancak Holdwater, başta ABD olmak üzere bütün dünyadan ciddi sayıda ziyaretçi alan sitesinin Türkiye"deki Türkler tarafından yeterince tanınmadığını belirtiyor ve verdiği bu kararlı mücadeledeki yalnızlığını ince bir eleştiri içeren şu sözlerle açıklıyor: "T.A.T, sanal dünyada Ermenilerin bütün engelleme girişimlerine rağmen yıllardır faaliyette. Ancak bugüne dek beni Türkiye"den arayıp iltifatlarıyla onurlandıran ve çalışmalarımla ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak isteyen ilk Türk gazetecisi siz oldunuz. Diğerleri sanırım çok meşgûldüler." Sözde "Ermeni soykırımı" iddialarıyla ilgili ayrıntılı bilgi ve belge arayanlar için gerçek bir hazine görünümündeki bu göz kamaştırıcı sitenin adresi şöyle: www.tallarmeniantale.com (holderwater@yahoo.com) adresini kullanarak Holdwater"a doğrudan ulaşabilirsiniz. Çok kısa bir süre içinde dostça bir yanıt alacağınızı da şimdiden garanti ediyoruz. Ayrıca, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, kendisi Türk toplumundan gelecek böyle bir dostane desteği de aslında içten içe arzuluyor. "ATADAN TÜRK" BİR AMERİKALI Holdwater"a büyük bir merak içinde sorduğumuz ilk soru doğal olarak şu: "Siz kimsiniz? Türkiye"ye yönelik bu içten sevginiz nereden kaynaklanıyor?" Muhatabımız, "Resmî makamlar içinde yuvalanmış Ermeniler de dahil, sayıca çok kalabalık bir grubun tehdidi altındayım. Bu nedenle cevaplarım da kimliğimi ele verici nitelikte ve köşeli değil, kendimi korumak için bir hayli esnek olacaktır" diyor; ardından da başlıyor anlatmaya: "Beni "Holdwater" olarak tanımanız yeterli. Size gerçek adımı söylersem ve siz de bu adı gazetenizde basarsanız, emin olun ki en fazla birkaç gün içinde ne aile huzurumdan, ne gayet düzgün giden iş hayatımdan, ne de internetteki sitemden eser bile kalmayacaktır. Bu zorlu mücadeleyi otuz yıldan bu yana çeneme başarıyla hâkim olduğum için sürdürebiliyorum. O yüzden, lütfen beni bu hassas konuda fazla zorlamayın." Türkiye düşmanlarının gitgide arttığı bu uzak coğrafyada böylesine aykırı bir kişilikle karşılaşmak artık pek de kolay olmadığı için, Holdwater"ın anlattıklarıyla ister istemez yetinmek durumundayız. "Halen 50"li yaşlarımdayım. Annem ve babam 1940"larda ABD"ye göç eden iki Türk vatandaşıydı. Ben 1950"lerde New York"ta doğdum. Ailem bu ülkeye kolay uyum sağlayabilmem ve diğer göçmenler gibi gettolarda kaybolup gitmemem için, bana çocukluğum boyunca Türkiye hakkında hiçbir şey anlatmadılar; tek kelime Türkçe bile öğretmediler. Türkiye"yi hayatım boyunca hiç görmedim ve tam bir Amerikalı olarak yetiştirildim. Zaten adım da bir Amerikalı adıdır. Çok ünlü bir kolejden mezun oldum. Gençlik yıllarımda ticarete atıldım, sonrasında zengin ve saygın birine dönüştüm." "Bunca aile içi asimilasyondan sonra, Türk kökenlerinizi nasıl biliyorsunuz o zaman?" diye soruyoruz bu kez. "Tabiî, her ne kadar silinmek istenen bir geçmiş de olsa, çocukluğumda evdeki konuşmalardan aslında Türkiye diye bir yerden geldiğimizi farkediyordum. Bir de "Selamûnaleykûm", "merhaba", "günaydın" diye birkaç kelime kalmıştı aklımda. Bu gerçekle ilk yüzleşmem kolejdeyken oldu. Bir gün okuldaki panoya baktım, Ermeni gençler duvara bir propaganda afişi asmıştı. Türk bayrağının yıldızını Nazilerin gamalı haçına benzetmişlerdi ve o haçtan da Ermeni kanı damlıyordu. Eve dönünce anneme "Anne, Türkler gerçekten Nazilerden farksız bir millet mi? diye sordum. Annem bana sarıldı ve "Sakın okulda diğer çocuklarla böyle tartışmalara girme. Onlar bizden güçlü, Türk olduğunu daima sakla" dedi. yenişafak (Z.G) |
|
||||
![]() Türkiye"nin yarı resmî El-Ahramı Hürriyet gazetesinin Pazartesi günkü gündem sayfalarından birinin manşeti "Şeriat Saldırıyor" başlığını taşıyordu.
Oysa mesele, şeriat-meriat meselesi değil. Mesele, çıkarlarının tehlikeye düşeceğini düşünen bir takım çıkarcı, çıkarperest insanların toplumu germeye çalışmalarıdır. Bu insanlar, şu kadarcık bir akla bile sahip değiller: İslâm"ı bu toplumun hayatından çekip aldığımızda, bu toplum yok olur. Şunu ise hiç düşünemiyor bu kişiler: İslâm"ı reforme etmeye, yani laikleştirmeye kalkışmak demek, İslâm"ı bitirmek demektir. İslâm"ın bitmesi ise bu toplumun bitmesi, bu ülkenin dünyaya söyleyebileceği özgün hiçbir şeyin kalmaması demektir. Şimdi şöyle bir soru sorulabilir: İslâm olmadan, İslâm"a dayanmadan, biz bu dünyaya özgün şeyler söyleyemez veya veremez miyiz? Hayır; veremeyiz. Aslâ! Biz, dün, Selçuklu medeniyet tecrübesini üretebilmişsek, Mevlânâ ve Yunus gibi çağları aşıp gelen büyük insanlar yetiştirebilmişsek, bunu sadece İslâm"a borçluyuz. Yine, Osmanlı tecrübesi, bizim tarihimiz boyunca ürettiğimiz, en sofistike, en mükemmel, en zirve tecrübedir. Böyle bir tecrübeyi, İslâm"dan beslenmemiş, İslâm"ın verdiği ruh, coşku, vicdan, merhamet, feraset, basiret, özgüven ve ufuk"la donanmamış olsak, aslâ üretemezdik. Oysa biz, Batılılar gibi, dünyayı sömürgeleştirmeye kalkışmadık. Toplumların dinlerini değiştirmeye zorlamadık. Kültürlerini tahrip etmedik. Doğal zenginliklerini yağmalamadık. Kimseyi asimile etmeye kalkışmadık. Dünyanın, Osmanlı medeniyet tecrübesinden öğreneceği çok esaslı şeyler var. Bunu bilelim artık. O yüzden bu medeniyet birikimini yeniden hayata geçirmek zorundayız: Bunu, tarihi inkâr ederek değil, tarihi seferber etmek gerçekleştirebiliriz ancak. Ortaya koyduğumuz bu medeniyet ve tarih birikimi, İslâm"la yoğrulmuş, İslâm"ın ürünü olan ruh, heyecan, akıl, bilim ve sanat coşkusuyla geliştirilebilmiş bir birikimdir. Bu tarihi yok saymak, geleceğin tarihine veda etmemiz demektir. Tarihte varlık gösteremeyenler, geleceğin tarihinde de varlık gösteremezler. Türkiye"de İslâm"ı devre dışı bırakan modern tecrübemiz, bizim yeni Yunuslar, yeni Mevlânâlar, yeni Sinan"lar yetiştirmemizi mümkün kılabilecek köklü dinamiklerden, ruhtan, heyecan"dan, coşkudan ve ufuktan yoksundur. Kendi kültürlerini ve bu kültürü üreten tarihlerini terk eden toplumları, tarih sırtında kambur olarak görür ve er ya da geç sırtından atar; terk eder; taşıyamaz bu kişiliksiz, kimliksiz, ruhsuz, heyecansız toplumları. Böylesi toplumlar, tarihe özne olarak müdahale edemezler, başkalarının yaptıkları tarihte nesne olarak kalır ve tarih dışına itilir ve atılırlar: Tarihin yapılmasında hiçbir yaratıcı ve kurucu roller oynayamazlar. Figüran olarak rol alırlar ve belli bir zaman sonra da tarihe veda etmek zorunda kalırlar: Çünkü tarihe kalacak, tarihin yapılmasında tarihî roller üstlenecek büyük sözleri, iddiaları ve rüyaları yoktur, yok olmuştur. Bütün bunları şunun için yazdım: İslâm, kamusal ve kurumsal hayattan uzaklaştırılmasına rağmen, hâlâ bu toplumun ayakta durmasını ve hayatta kalmasını sağlayan köklü ruhî ve sosyal kaynakları sunan yegâne tutkal vazifesi görmeye devam ediyor. Eğer böyle olmamış olsaydı, büyük ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel krizlerin eşiğinden geçtiğimiz şu modern tarihimiz süresince bu toplum çoktan birbirine girmiş, çökmenin, yok olmanın eşiğine gelmişti. Laiklik, hiç bir topluma yaratıcı bir ruh, heyecan ve dinamizm veremez. Laikliğin böyle bir işlevi de, bu tür dinamikleri ve imkânları da yoktur. Laiklik, insana ruh vermez, ruhunu yok eder; Batıdaki bütün laiklik teorisyenlerinin altını çizerek vurguladıkları gibi, insanın ruhunda büyük boşluklar oluşturur, gedikler açar, insanı ruhsuzlaştırır ve vicdansızlaştırır. Batı"da yaklaşık çeyrek asırdan bu yana akademide laiklik üzerinde yoğun çalışmalar yapılmaya ve laikliğin zaaflarının tartışılmaya başlanması, elbette ki tesadüfi değildir. Laiklik, iyi vatandaş yetiştirir: Ruhsuz, bencil, kendi çıkarları tehlikeye girdiği zaman azgınlaşan, acımasızlaşan, vicdansızlaşan; ülkesinde yaşayamadığını gördüğü an ülkesini terk etmekte sakınca görmeyen çıkarcı bir insan tipidir bu. O yüzden, dünya tarihinin en kanlı cinayetlerini, en korkunç savaşlarını, en büyük sömürgeci ve emperyalist yıkımlarını Batılıların Rönesans ve Reformasyon"la birlikte bütün kurumlarını ve kavramlarını laikleştirmelerinden sonra gerçekleştirdiklerini kalın harflerle zihnimizin bir köşesine kazıyalım, diyorum. İslâm ise, herkese güven veren, herkesin kendisine güvenmesini sağlayacak bir ahlâk düzeyine ulaşan iyi bir insan, güçlü bir şahsiyet tipi önerir. Bu insan tipi, kriz zamanlarında ortalıktan kaybolmaz, Marmara Depremi"nde de gördüğümüz ve Batılıları fena halde ürküten o yüksek ahlâkla donanarak Devlet"ten önce deprem bölgesine ulaşma azmi ve kişiliği gösterir; ülkesi ve milleti için her türlü zorluğu üstlenir; gerektiği zaman canını ve malını bu uğurda vermekte bir ân bile tereddüt etmez. O yüzden alakasız şeyler üzerinden İslâm"a saldırmak yerine İslâm"ın bu toplum için ne denli büyük bir nimet olduğunu ve bu toplumun hem ayakta durmasında, hem de dün olduğu gibi yarın da tarihin yapılmasında ne denli büyük bir kıymeti hâiz olduğunu bilelim ve İslâm"a saldırma ve İslâm"ı laikleştirme aymazlığının bu toplumu çürüteceğini, bitireceğini, leş kargalarına malzeme yapacağını aslâ unutmayalım. Biz İslâm"ı yok sayarak, "yok ederek" değil, aksine İslâm"la varolabiliriz ve dün olduğu gibi yarın da yeniden asîl bir tarihî yürüyüşü İslâm"la varolarak başlatabiliriz ancak. |