| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
||||
![]() günlük hayatta allahin kanunlarina göre hareket etmiyoruz..bir tasi havaya attigimiz zaman, aceba gökte bir ilah onu yakalarmi sorusu aklimiza takilmiyor hic..Hastalandigimizda dua ile yetinmiyoruz..Ameliyat masasinda hastayi operratör olan tanriya havale ediyoruz resmen,hastayi doktor doktor dolasip tip ve positiv bilimlerden medet umuyoruz..maddi imkanimiz elverse hastayi islam düsmani amerikan hospitallere götürürüz..cünkü biliyoruz ki tembel ve kaderci müslüman toplumlar sag hastayi bile öldürürlerler alimallah..taa care kalmayip vatandasimiz vefat ettiginde dini motivler devreye giriyor ve onu dini düsüncemize göre yikiyor gömüyoruz her neyse artik.. yagmur duasina da cikmiyoruz artik..okullarda gördügümüz hic bir ders bize tenridan bahsetmiyor.. sadece gece söyle bir gökyüzüne bakip evrenin sinir tanimyan kücük beynimizle anlama kabiliyeti olmadigindan derin ulvi temalara girip isi tanrilara havale ediyoruz..
bati kültürü ve özellikle avrupa toplumu de facto ateist sayilir..tanri yaklasik 200-300 yil önce öldü buralarda.. Islam dünyasi da bu Allahsizlasma sürecini yasamadigi sürece sorunlari da bitmeyecek gibi.. |
|
||||
![]() icin hic bir sey ifade etmiyor, bir tek analiz ve mantik yok.
Ben sevmiyorum bir seyi oldugundan fazla büyütmeyi, abartmayi,oldugundan fazla farkli göstermeyi. Ne alakasi var simdi kurtulus savasinin Islami cevher ile yaratildiginin ve kurtarildiginin. Burada pek cok ucuz kahramanlar inanmiyacaklardirlar ama ben Canakkale sehidi torunuyumdur. Elbet o Müslanlik ile Gavur meselesi kullanilmistir o savasta, dinlerin ilahi koruyuculugu bütün savaslarda asker üzerinde kllanilir, bu hem Islami kesimde, hem de diger ülkelerin deni kesimlerinde hep yapilir. Yoksa cümle aem bilir ki, hem Osmanli hem de Mustafa Kemal baska dinden olanlar ile, hemde dinsiz ve Ateist olanlar ile birliktede bulundular ve ortaklik yaptlar. Almanya Mülümanmiydi hem ortagindi hemde komutanindi? Lenin dindar ve Müslümanmiydi Mustafa Kemalin ordusuna el altindan silah gönderdi Emperyalistleri yenmesi icin? (Ben semem Lenini o baska) Tarihte olan seyleri adam gibi ortaya koymak iyidir Babur. Tarihte ne olmussa baska türlü olamayacagi icin o sekilde olmustur. Düsün bir an senin adini aldigin Babur devleti, tarihte kurulan ilk türk islam devletidir, o bile tarih oldu. Kafana göre takil Babur... |
|
||||
![]() diye ayirim yapanlara guzel bir ornek.. SIZLERDEN .. SADDAM Efendi..Seversiniz dimi onu??
Peehh.. Saddam ´dan yuce Allahtan bekledikleri tüm mucizeleri yapacagina yuzde yuz inandilar.. Ordularinin basina donecek. USA sürüp cikaracagina inanclari tamdi!TV de , gazetelerde hep SADDAM! Efsane , kahraman , yeryuzunde ki big king! Cahiller.. Saskinlar! Insanlari nasil da kolayca "tanrilastirdilar" ? Ya o Saddam heykellerine ne demeli?? Laiklik yok edilmeliymis ?? !! pehhh gorduk orneklerini!! Laiklik din dusmanimidir?? Tersini soruyorum o sIZLERE bunu yapanlar laiklik dusmani olmasinlar??? |
|
||||
![]() diye ayirim yapanlara guzel bir ornek.. SIZLERDEN .. SADDAM Efendi..Seversiniz dimi onu??
Peehh.. Saddam ´dan yuce Allahtan bekledikleri tüm mucizeleri yapacagina yuzde yuz inandilar.. Ordularinin basina donecek. USA sürüp cikaracagina inanclari tamdi!TV de , gazetelerde hep SADDAM! Efsane , kahraman , yeryuzunde ki big king! Cahiller.. Saskinlar! Insanlari nasil da kolayca "tanrilastirdilar" ? Ya o Saddam heykellerine ne demeli?? Laiklik yok edilmeliymis ?? !! pehhh gorduk orneklerini!! Laiklik din dusmanimidir?? Tersini soruyorum o sIZLERE bunu yapanlar laiklik dusmani olmasinlar??? |
|
||||
![]() dusuncelerini aktarmak istiyorum.. bence iclerinizden bazi cahillerin biraz bilgiye ihtiyaci var..
1.) Turk milleti daha dindar olmalidir, yani bütün sadeligi ile dindar olmalidir demek istiyorum.. Dinimize bizzat gercege nasil inaniyorsam onada oyle inaniyorum.. 2.) Komuzim Turk dunyasinin en buyuk tehlikesidir. Her goruldugu yerde ezilmelidir. 3.) Eger bizim dinimiz aklin mantigin uydugu bir din olmasaydi mukemmel olmazdi, son din olmazdi! 4.) Bir dinin tabii olmasi icin akla, fenne, ilme mantiga tetabuk etmsi lazimdir. bizim dinimiz tamamen mutabiktir.. 5.) din vardir ve lazimdir.Dinsiz milletlerin devamina imkan yoktur. 6.) Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli faziletlere sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanýndan çekip alamamýþtýr ve alamazda... 7-Biz ne bolþevik, ne de komünistiz, ne biri, ne diðeri olamayýz, çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarýz... Bakin Ataturk yani cumhuriyetciler diyelim.. bakin ayrim yapmiyor.. "biz" diyor.. ama ya sen kara cahil donpepo?? Butun herkese: ben burada din hakkinda konusmak istiyorum ama insanlarimiz dini surekli politikle yanyana getiriyorlar.. bu nedenle de ben de kendi dusuncelerimi belirtmek daha dogrusunu aksini anlatmak icin bu fikirlere de yer vermek istedim.. Biz , siz yoktur dinde... Muslumanim diyen herkes kardestir derler.. bunlari bir dusunun.. bizim dinimiz bu kadar ince bir dindir.. |
|
||||
![]() dusuncelerini aktarmak istiyorum.. bence iclerinizden bazi cahillerin biraz bilgiye ihtiyaci var..
1.) Turk milleti daha dindar olmalidir, yani bütün sadeligi ile dindar olmalidir demek istiyorum.. Dinimize bizzat gercege nasil inaniyorsam onada oyle inaniyorum.. 2.) Komuzim Turk dunyasinin en buyuk tehlikesidir. Her goruldugu yerde ezilmelidir. 3.) Eger bizim dinimiz aklin mantigin uydugu bir din olmasaydi mukemmel olmazdi, son din olmazdi! 4.) Bir dinin tabii olmasi icin akla, fenne, ilme mantiga tetabuk etmsi lazimdir. bizim dinimiz tamamen mutabiktir.. 5.) din vardir ve lazimdir.Dinsiz milletlerin devamina imkan yoktur. 6.) Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli faziletlere sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanýndan çekip alamamýþtýr ve alamazda... 7-Biz ne bolþevik, ne de komünistiz, ne biri, ne diðeri olamayýz, çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarýz... Bakin Ataturk yani cumhuriyetciler diyelim.. bakin ayrim yapmiyor.. "biz" diyor.. ama ya sen kara cahil donpepo?? Butun herkese: ben burada din hakkinda konusmak istiyorum ama insanlarimiz dini surekli politikle yanyana getiriyorlar.. bu nedenle de ben de kendi dusuncelerimi belirtmek daha dogrusunu aksini anlatmak icin bu fikirlere de yer vermek istedim.. Biz , siz yoktur dinde... Muslumanim diyen herkes kardestir derler.. bunlari bir dusunun.. bizim dinimiz bu kadar ince bir dindir.. |
|
||||
![]() her sey bir toplumun ulastigi egitim seviyesine baglidir. malesef bizim cahilligimiz boyumuzdan askin. asagidaki dinayet isleri baskanliginin itirafini okuyunca bunu daha kolay anlarsiniz umarim----------------------------------------------------------
Tataristan’a Tarihi Ziyaret Kazan’a Geliş 8 Nisan 2004 akşam üzeri saat 18.00 sularında hava alanındaki heyetin heyecanlı bakışları arasında Tataristan Hava Yollarına ait İstanbul uçağı başkent Kazan hava alanının ıslak ve karlı zeminine inmişti. Uçaktan inenler; Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez ve Başkanlık Özel Kalem Müdürü Ünal Kaya idi. Böylece Tataristan’ın tarihinde ilk defa bir Türk Diyanet İşleri Başkanı Tataristan’a resmi bir ziyarette bulunmuş oluyordu. Osmanlı döneminde de Osmanlı Şeyhülislamı tarafından böylesi bir ziyaret yapılmamıştı. İlk Müslüman Türk devleti olan İdil Bulgar Hanlığı mirası üzerinde oturan Tatar halkı için tarihi ve tarihî olduğu kadar anlamlı bir ziyaretti. Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nın aynı zamanda Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklara yaptığı ziyaretlerin de birincisi olma özelliğini taşıyordu. Karşılamada Türkiye Cumhuriyeti’nin Kazan’daki Başkonsolosu İsmail Hakkı Musa, Tataristan’ın devlet nezdindeki Dini İşler Merkezi Başkanı Renat Nebiyev, Tataristan müftüsü Osman İshakov ve yardımcıları, Kazan müftüsü Mansur Celalettinov ve diğer yetkililer bulunmaktaydı. Kısa karşılama töreninin ardından heyet, doğruca konaklayacakları Kremlin Caddesi’ndeki İtalyan oteline gitti. Klasik İtalyan stilinde düzenlenmiş olan otel Kazan’a gelen önemli konukları ağırlayan seçkin bir mekan. Neden Kazan? Diyanet İşleri Başkanı’nın eski Sovyet coğrafyasına resmî ziyaretinin ilkinin Tataristan’a yapılmasının elbette birtakım sebepleri vardı. Bunların en önemlisi başkent Kazan’ın 2005 yılında 1000. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olması. Bütün dünyadan çok sayıda devlet başkanının davet edileceği Ağustos 2005 kutlamaları için Tataristan yıllardır hazırlanıyor. Kutlama heyetinin başkanlığını ise Rusya Devlet başkanı V. V. Putin yapıyor. Bu ziyaret, bu kutlamalarda Diyanet İşleri Başkanlığımızın neler yapabileceğinin karşılıklı müzakeresi açısından oldukça önemli. Ziyaretin bir diğer önemli sebebi, Türk Tatar toplumunun tarihten getirdiği zengin dinî ve kültürel mirası: İbn Fazlan’ın meşhur seyahati, İdil Bulgar Hanlığı’nın 922’de İslam’ı kabul etmesi, Altın Orda Devleti, Kazan Hanlığı, 1552’de Korkunç İvan’ın Kazan’ı ele geçirmesi, XVIII. Asırda II. Yekaterina tarafından verilen dini özgürlükler ve nihayet 1810’lardan 1920’lere kadar devam eden dini ve kültürel uyanış (cedidçilik hareketi) dönemi. Kimler yetişmedi ki bu topraklarda; bir zamanlar Osmanlı’nın ilk müderrisi olan meşhur sûfi kelamcı Davûd el-Kayserî’nin eserini yazıldığı dönemde şerh eden Rükneddin Ahmedler, Buhara’da okuduğu dönemde yeni görüşler ortaya attığı için şiddetle eleştirilen Andünnasir Kursavîler, Şehabüddin Mercânîler, Ahmedcan b. Emirhanlar, Musa Carullahlar, Rızaeeddin Fahreddinler, milli şairimiz Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde düşüncelerini muhteşem dizelere döktüğü Abdürreşid İbrahimler, Abdullah Bubiler, İslam dünyasının bilinen ilk hanım kadılarından Muhlise Bubiler, Nakşî geleneğinin son büyük halifelerinden Zeynullah Rasûlîler ve burada sayamayacağımız nice nice isimler. Büyük bir uyanış hareketinin öncüleri. Yetişen bu alimler, bölgede “cedidçilik” denilen oldukça geniş açılımlı bir din anlayışını ortaya koymuşlardır. Başta içtihad ve telfik meselesi olmak üzere, akıl-vahiy ilişkisi, Tatarca (Türkçe) hutbe okunması ve kadın hakları gibi birçok önemli konuda ciddi adımlar atmışlar. Oluşan ilmî ve kültürel ortam sayesinde Tatarlar, bütün Rusya’daki, Orta Asya’daki ve hatta Doğu Türkistan bölgesindeki Türklere dini bilgi ve kültür taşımışlar. Bugün bile bu bölgelerdeki kütüphanelere girildiğinde çoğunlukla Kazan, Ufa, Orenburg ve St. Petersburg baskılı kitaplar görülür. Tatar mollaların ve sufilerin Kazak ve Kırgız steplerine yönelik faaliyetleri sayesinde bu bölgelerde sağlıklı bir dini anlayış yerleşmeye başlamış. Ancak gelinen bu seviye, Bolşevik dönemle birlikte, 1917-1937 yılları arasında, tamamen ortadan kaldırılmış. 1980 sonrası ortaya çıkan durum ise, dini bilgi ve milli kültür açısından adeta 18. asra bir dönüş olmuş. Yani her şey adeta sıfırdan başlamış. Bugün bu kültürün mirasçılarının sadece bir kısmı Tataristan’da yaşıyor. Yaklaşık 2 milyonu. Rusya Federasyonu’nun değişik bölgelerinde ise toplam 7 milyon Müslüman Tatar yaşıyor. Rusya Federasyonu’ndaki toplam Müslüman sayısı ise 20 milyon civarında. Zaten bu yüzden de Rusya Devlet Başkanı Putin, bu yıl Malezya’da toplanan İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında bir konuşma yaparak Rusya’nın da üyeliğini istedi. Bu aslında bir süpriz değil bunu Putin dillendirmeden çok önce Rusya’nın Volga Boyu eyaleti valisi Sergey Kiriyenko ifade etmişti. Kiriyenko, İslam’ın Rusya için bir tehlike değil bir güç olduğunu ve Rusya’nın 11 Eylül’den sonra İslam ile ilgili politikasını gözden geçirmesi gerektiğini defalarca belirtmiştir. Gerçekte ise bu görüşü ilk ortaya atan meşhur Kırımlı aydınımız İsmail Gaspıralı’dır. XX. Asır başında yazdığı makaleler ve kitaplarla bu görüşünü dile getirmiş ancak o dönemde bu fakir tedirginlikle karşılanmıştır. Şimdilerde bu görüşün yeniden hayatiyet kazanması oldukça manidardır. Tataristan ve Dini Yapı Tataristan, Rusya Federasyonu’nun Volga (İdil) nehri boyunda yerleşmiş olan özerk bir cumhuriyet. Toplam nüfusu 4 milyon civarında ve bunun yarısını Müslüman Tatarlar teşkil ediyor. Tataristan’daki Müslümanların tamamı Hanefî geleneğine mensup. Başkent Kazan her tarafı tarih kokan bir şehir. Yeniden yapılanma sürecinde bazı siyasi dalgalanmalar geçiren Tataristan, Rusya Federasyonu’nun ekonomik ve kültürel açıdan önemli merkezlerinden biri. Cumhurbaşkanı Mintimir Şeymiyev’in önderliğinde “Tataristan Modeli” denilen kendine has bir egemenlik örneği geliştirmiş bir cumhuriyet. İslam ve Ortodoks Hıristiyanlık arasındaki karşılıklı saygı ve diyaloğun en güzel örnekleri sergileniyor burada. Tataristan cumhuriyeti laik bir cumhuriyet ve dini faaliyetler tamamen serbest bırakılmış durumda. Sadece devlet nezdinde denetim amacıyla bir başkanlık kurulmuş ve koordine faaliyetini yürütüyor. Devlet dini kuruluşlara herhangi bir maddi yardımda bulunmuyor, ancak geçmişte her iki dinin de kullanmış olduğu bina ve arsaları her iki dinin başkanlıklarına iade ediyor. Tarihî değer taşıyan camilerin ve kiliselerin restorasyonunu da bizzat devlet kendisi yapıyor. Demokratik bir hava yerleşmiş durumda. Ekonomik gelir düzeyi açısından da Tataristan halkı Rusya Federasyonu’nun ilk sıralarda gelen bölgelerinden. Tataristan Müslümanlarının Dini İdaresi’nin başkanlığını Osman İshak yapıyor. 1992’den başlayarak faaliyet gösteren bu kurumun 1998’den itibaren başkanlığını yapıyor. Dini idare başkanını imamlar ve muhtesipler seçiyor. Yani devlet dini idarelerin başkanlarının seçimine de karışmıyor. Dini idarenin başkan yardımcısı aynı zamanda yayımlar sorumlusu ve vakıf başkanı da olan Veliyullah Yakup yapıyor. Tataristan’da şu anda 1200 civarında cami-mescit, bir Rusya İslam Üniversitesi, iki yüksek medrese ve çok sayıda orta ve ilk medreseler mevcut. Devlet okullarında henüz din eğitimi yapılmadığı için din eğitimi tamamen dini idareler üstüne yüklenmiş durumda. Rusya Federasyonu yöneticileri şu anda Ortodoksluğu okullarda ders olarak okutma projesi üzerinde çalışıyorlar ama henüz gerekli kanuni düzenlemeler yapılmadı. Yine de Rusya’nın bazı şehirlerinde devlet üniversiteleri içinde Ortodokslar için Teoloji Fakülteleri açılmış durumda. Belki yakın gelecekte bu proje uygulanma imkanı da bulacak. Tabii olarak dini özgürlüklerin her geçen gün arttığı Rusya’da Müslümanların da kendi dinlerini okullarda öğretmelerine izin verilir. Kazan’daki Rusya İslam Üniversitesi bu açıdan oldukça önemli. Ziyaretin Birinci Günü Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcısının ziyaret programı oldukça yoğun. Cuma sabahı 9.30’da ilk ziyaret tabii olarak Tataristan Müslümanları Dini İdaresi Başkanlığı’na yapıldı. İdareye girişte dikkati çeken şey panodaki Türkçe yazılardı. Diyanet İşleri Başkanımızın çeşitli ziyaretlerindeki beyanatları internetten çıkarılarak panoya yerleştirilmişti. Dini İdare’nin başkanlık odasındaki kabulde önce basın mensuplarına gerekli açıklamalar yapıldı. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, kendisine yöneltilen ziyaretin amacı ile ilgili sorulara, Türk halkının sevgi ve kardeşlik selamını getirmenin yanında karşılıklı işbirliği imkanlarını müzakere etmek olarak vurguladı. Türkiye’nin kendi laik ve demokratik tecrübesinden Tataristan’a verebileceği şeyler olduğu gibi, Tataristan’ın zengin dini ve kültürel mirasından da Türkiye’nin de alacakları tecrübeler olduğunu söyledi. Ali Bardakoğlu, başta Mercânî ve Musa Carullah olmak üzere Tataristan’ın derin dini kültürünü yakından bildiklerini ve kendilerine yabancı olmadığını da ekledi. Ayrıca Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez’in Musa Carullah ile ilgili çalışmalarını da örnek verdi. Bardakoğlu, amaçlarının diğer din mensuplarıyla karşılıklı barış ve huzur içerisinde yaşamak olduğunu ve kendisinin bu ziyaret sonrasında İzmir şehrinde diğer din mümessilleri ile bir toplantı yapacağını da belirtti. Dostluk ve işbirliğinin mütevazi bir nişanesi olarak da Dini İdare Başkanlığına Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bastığı Türkçe mealli Kur’an-ı Kerim, Kütahya porselen tarafından benzersiz bir şekilde altından bezemelerle üretilmiş olan bir çini vazo ile dünyada Müslümanların çıkardığı ilk ve tek ansiklopedi olan TDV İslam Ansiklopedisi hediye edildi. Bardakoğlu, hediyeyi verirken Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in karşılıklı sevgiyi artırmak açısından hediyeleşmeyi teşvik ettiğini söyledi. Gazetecilerin en çok ilgilendiği konulardan biri de Diyanet İşleri Başkanı’nın bir bilim adamı olarak zengin biyografisi ve Türkiye’deki dini yapı oldu. Özellikle Diyanet’e bağlı yetmiş bin personelin devlet tarafından maaşlı olarak çalışması, Türkiye’deki okullarda din derslerinin okutulması gibi hususlar öne çıkan konulardı. Ali Bardakoğlu, Diyanet teşkilatının yapısı üzerine kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta, Türkiye’de laikliğin oturduğunu, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığını, Diyanet’in bir yönüyle devlet kuruluşu olmasının yanında dini hizmetlerin ifası yönünden de sivil, demokratik ve bağımsız bir kuruluş olduğunu söyledi. Basın mensuplarının sorularına verilen cevaplardan sonra karşılıklı görüşmelere geçildi. Görüşmelerde; Tatar öğrencilerin Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerinde burslu olarak lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimi görmelerinin sağlanması, vakıflar ve Hac organizasyonu konusunda bilgi ve tecrübe edinmek üzere Tataristan tarafının seçeceği iki kişinin Türkiye’de iki üç ay eğitim görmesinin sağlanması, Rusya İslam Üniversitesi’nde Türkiye’den akademisyenlerin görevlendirilmesi, karşılıklı ilmi toplantıların yapılması ve Türkiye tarafından yapılabilecek maddi ve manevi yardımlar üzerinde duruldu. Dini İdare’deki görüşmenin ardından Tataristan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov Türk heyetini kabul etti. Tataristan Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan görüşmede karşılıklı işbirliğinin artırılması gerektiği konusunda mutabakata varılırken, genelde dini eğitim özelde ise Rusya İslam Üniversitesi ile işbirliği konuları gündeme geldi. Akulov, Tataristan halkının yüzyıllar boyunca kavga etmeden huzurlu bir şekilde yaşadığını dile getirdi. Diyanet İşleri başkanı Ali Bardakoğlu ise, laik ve demokratik bir yapıya sahip Türkiye’nin dini hizmetler ve dini eğitim alanındaki tecrübesinin önemli olduğunu bu tecrübeyi zengin bir kültüre ve dini geleneğe sahip Tataristan ile paylaşmaya hazır olduklarını ifade etti. Görüşme, karşılıklı iyi niyet bildirisi ve hediyeleşme ile sona erdi. Türk heyetinin Cumhurbaşkanlığından sonraki durağı Başbakanlık idi. Türk heyetini bu kez Tataristan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva kabul etti. Valeyeva, yapılan görüşmede, Tataristan’daki dini durumun bugününe gelmeden önce çekilen bazı sıkıntılardan bahsetti ve Tataristan’ın Müslümanların en kuzeydeki kalesi olduğunu hatırlattı. Tataristan’ın aynı zamanda birbirleriyle işbirliği içinde yaşayan farklı kültürlerin zenginleştiği sembol bir ülke olduğundan da bahsederek ülkedeki hoşgörü ve barış ortamına dikkat çekti. Valeyeva, Tataristan’ın dini alanda Türkiye’nin deneyimiyle yakından ilgilendiğine değindi ve karşılıklı işbirliği imkanlarının artırılması gerektiği üzerinde durdu. Tane tane ve çok düzgün bir Tatarca ile konuşan Zilya Valeyeva’nın da ilgisini Diyanet İşleri Başkanımızın eserleri çekmişti. Valeyeva, Bardakoğlu’nun aile ve kira konusundaki eserlerinin olduğunu ve bunları ilk fırsatta temin edip okuyacağını belirtti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise, sadece Türkiye’de değil Tataristan’da da farklı dinlerden insanların barış ve huzur içinde yaşadığını bunun bütün dünyaya örnek teşkil edebileceğini ifade etti. Ayrıca zengin bir dini ve kültürel mirasa sahip olan Tataristan ile işbirliği yapmaktan da memnun olacaklarını söyledi. Bardakoğlu, Tataristan’da hanımların önemli devlet görevlerinde bulunmalarından duyduğu sevinci de sözlerine ekledi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de söz alarak kendisinin ve Türkiye’deki diğer bilim adamlarının yaptığı bilimsel çalışmalarla Türk halkının Tataristan’ın dini mirasını yakından tanıdıklarını ve bu mirasın bugünkü din anlayışımız için önemli açılımlar getireceğini belirtti. Görüşme sonunda Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva’ya altın bezemelerle süslü özel olarak benzersiz bir şekilde üretilmiş olan bir çini vazo hediye etti. Ziyaret sonunda basın mensuplarının ısrarlı sorularıyla karşılaşan Ali Bardakoğlu görüşmelerle ilgili basın mensuplarına bilgiler verdi. Mercânî Camisinde Tarihî Cuma Başbakanlıktaki görüşmenin ardından heyet doğrudan Cuma namazını kılmak üzere tarihi Mercânî camisine gitti. Buradaki kalabalık cemaate bir hutbe okuyan Ali Bardakoğlu, Türkiye’deki Müslümanların dostluk ve kardeşlik selamını ileterek sözlerine başladı. Aynı anda Tatarcaya da çevrilen hutbede Bardakoğlu, Mercânî gibi büyük alimleri yetiştiren ve büyük sıkıntılardan sonra bugünlere gelen Tatar halkının geleceğe umutla bakması gerektiğini belirtti. Cemaat arasında gençlerin çokluğunun da önemine işaret eden Bardakoğlu, İslam dininin ahlâki prensiplerinin çocuklara ve gençlere benimsetilmesinin önemi üzerinde durdu. Bardakoğlu, dindarlığın ahlâki bir dindarlık olarak öne çıkmasının birçok yanlış anlayışları ortadan kaldıracağını ve fanatizmi engelleyeceğini de ilave etti. Bardakoğlu, dünyada bazı kimselerin İslam’ı terör ve radikal hareketlerle özdeşleştirmeye çalıştığını bu yüzden de hep birlikte İslam’ı gerçek anlamıyla dünyaya tanıtmak gerektiğinin altını çizdi. Bardakoğlu’nun hutbesinin ardından Cuma namazını da Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez kıldırdı. Cuma namazı sonrasında heyet, Mercânî külliyesi içinde Kazan Müftüsü Mansur Celalettin tarafından verilen yemeğe iştirak etti. Burada Diyanet İşleri Başkanı’nı bir süpriz bekliyordu. Yıllarca öğretim üyeliği yaptığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden arkadaşı olan Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz da orada bulunuyordu. Hasan Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın Kazan’da açtığı İslam Koleji’nin davetlisi olarak bir başka heyetle gelmişti Kazan’a. Tataristan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov da yemeğe iştirak etti. Yemeğin ardından Mercânî külliyesi içinde yer alan İslam Koleji ziyaret edildi. Kolejin kuruluşu ve programı hakkındaki bilgileri Diyanet İşleri Başkan’nına Hasan Kamil Yılmaz verdi. Bütün restorasyonunu ve tefrişini Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı’nın yaptığı bu kolej, henüz bir yıl önce kurulmuş ve yine bu vakfın görevlendirdiği iki yetkili tarafından idare ediliyor. Ayrıca Kazan’da, Özbekistan’da ve Türkiye’de dini eğitim almış yerli hocaları da bulunuyor. Kolej, Tataristan Müslümanları Dini İdaresi ve Kazan Müftülüğünün işbirliği ile kurulmuş ve temizliği ile dikkat çekiyor. Ali Bardakoğlu kolejin programı üzerinde durarak bununla ilgili ortak bir ıslah çalışması üzerinde durdu ve diğer konularda da yardıma hazır olduklarını söyledi. İslam Koleji ziyaretinden sonra heyetin yeni adresi Rusya’nın en eski üniversiteleri arasında yer alan ve 1804’te kurulmuş olan Kazan Devlet Üniversitesi’nin oldukça zengin eserlere sahip olan Lobaçevski Kütüphanesi idi. Lobaçevski Kütüphanesi yaklaşık 5 milyon cilt eserin saklandığı önemli bir kütüphane. Oldukça kıymetli el yazma ve basma eski eserin yer aldığı nadir eserler bölümüne yapılan ziyarette bölüm müdürü Cevdet Minnullin bazı yazmalardan, basmalardan ve gazetelerden örnekler gösterdi. Bunlar arasında Mercânî’nin İbn Haldun’dan etkilenerek yazdığı 7 ciltlik Vefiyetü’l-Eslâf adlı tek nüsha yazma eseri de vardı. Bu eserden birazcık bahsetmekte fayda var. Arapça kaleme alınmış olan bu eserin sadece birinci cildi basılmış, kalan 6 cildi ise halen yazma olarak saklanıyor. Birinci ciltte genel olarak ilimler tasnifi üzerinde durulan bu eserin diğer altı cildinde İslam dünyasında yetişen alimler, dönemler dikkate alınarak, tanıtılıyor. Altıncı cilt ise özellikle İdil Ural bölgesinde yetişen ulemaya tahsis edilmiş. Buhara’da, Semerkant’da öğrenim görmüş ve buralardaki zengin kütüphanelerde araştırmalar yapmış olan Mercânî’nin bu eseri şüphesiz oldukça önemli. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu burada özellikle Vefiyetü’l Eslâf’ın temini üzerinde durdu. Mercânî ve Vefiyetü’l Eslâf İdil Ural bölgesi bu açıdan oldukça zengin. Bölgedeki ulemanın hayatları ile ilgili yine çok kıymetli bir eser daha var. Meşhur Tatar alimi Rızaeddin Fahreddin’in Tatarca olarak telif ettiği Âsâr adlı eser. İki cildi basılmış ve iki cildi de el yazma halinde Başkurdistan’da Rusya İlimler Akademisi Ufa İlim Merkezi İlmi Arşivi’nde saklanıyor. Bu eser sadece İdil Ural bölgesi ulemasını içine alan çok kıymetli bir eser ve bu yönüyle Mercânî’yi aşmış bir çalışma. Bu iki eserin de en kısa zamanda ilim dünyasına kazandırılması gerekiyor. Lobaçevski Kütüphanesi ziyaretinin ardından bu kez çok kısa bir ziyaret vardı sırada:. Kazan Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nde üç yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)’nın girişimiyle açılmış olan Türk Dili ve Edebiyatı bölümü. TİKA buraya 2001’den başlayarak her yıl iki akademisyen gönderiyor. Ayrıca mütevazi bir yardımda da bulunarak güzel bir Türkoloji odası da tefriş etmiş. Odanın açılışı ise yakın zamanda, bir ay önce gerçekleşmiş. Bilgisayarlardan müzik setine kadar her şey düşünülmüş. Enstitü Müdürü Cemil Zeynullin ile yapılan kısa görüşmede Diyanet İşleri Başkanı bir takım İslam Ansiklopedisi ve bazı yayınlar konusunda yardımda bulunabileceklerini ifade etti. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü ziyaretten sonra Türk heyetini son olarak Tataristan Parlamento Başkan Yardımcısı Rimma Ratnikova kabul etti. Görüşmede bazı milletvekilleri de yer aldı. Ratnikova, Tataristan parlamentosu ve parlamentoda kadınların oranı ile ilgili bilgiler verdikten sonra Türkiye’nin dini alandaki deneyimini Tataristan ile paylaşmasının önemine dikkat çekerek yüksek din eğitimi konusunda karşılıklı işbirliğinin geliştirilmesini istedi. Ratnikova, Tataristan’da dindar ve ahlaklı bireyler yetiştirmenin önemine işaret etti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu da her iki ülkede din ve devlet işlerinin ayrıldığını, toplum üyelerinin dindar ve ahlâklı olmalarının oldukça önemli olduğunu söyledi. Ali Bardakoğlu’nun buradaki görüşmede de ısrarla altını çizdiği husus, İslam’ın ahlakî dindarlığa verdiği önemin yeni nesillere kavratılmasının gerekliliği idi. Karşılıklı hediyeleşmeden sonra görüşme sona erdi. Görüşme sonunda basın mensuplarının sorularını cevaplayan Ali Bardakoğlu görüşmelerle ilgili bilgiler verdi. Kendisine yöneltilen siyasi içerikli sorulara ise bu soruların muhatabının siyasiler olduğunu söyleyerek karşılık verdi. Yoğun bir günün ardından Türk heyetinin akşamki durağı ise, Kazan’daki tek konsolosluk olan Türkiye Başkonsolosluğunun verdiği resepsiyon oldu. Türkiye’nin Kazan Başkonsolosu İsmail Hakkı Musa’nın, Diyanet İşleri Başkanı’nın onuruna verdiği resepsiyona Tataristan tarafindan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov, Parlamento Başkan Yardımcısı Rimma Ratnikova, Tataristan’ın devlet nezdindeki Dini İşler Merkezi Başkanı Renat Nebiyev, Tataristan Müslümanları Dini İdaresi Başkanı Osman İshak ve yardımcıları, Kazan Devlet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Asiye Rahimova ve diğer davetliler katıldı. Resepsiyonda Başkonsolos İsmail Hakkı Musa’nın Ali Bardakoğlu’nun gün boyu verdiği mesajlarla ilgili “Yunusça sözler” değerlendirmesi oldukça önemliydi. Ayrıca birinci gün ziyaretlerinin Tataristan ve Rusya genelinde yayın yapan televizyon kanallarında ve basında geniş yer bulması dikkat çekici idi. Akşamki resepsiyonda seyredilen bazı televizyon kanallarının görüşmelere ilk haber olarak yer verdiği gözlendi. Ziyaretin İkinci Günü 10 Nisan Cumartesi günkü programın ilk durağı Kazan Şehir İdaresi Başkanı idi. Rusya’da Türkiye’deki gibi hem vali hem belediye başkanı bulunmuyor. Her iki görevi bir kişi yapıyor. Kazan Belediye Başkanı Kamil İshakov, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu kabülünde bazı odakların İslam’ı kötülemeye çalışarak terörizme destek veren bir din olduğunu dünyaya kabul ettirmeye çalıştıklarını ve bunun yanlışlığını ifade etti. İshakov, kendi ülkesindeki Müslümanların, Ortodoksların ve diğer din mensuplarının yıllardır barış ve huzur içinde yaşadıklarını da belirtti. Ayrıca Tataristan’da 121 milletten insanın yaşadığını sözlerine ekledi. Kamil İshakov’un önemle altını çizdiği bir diğer husus da Dini İdare Başkanı Osman İshak’ın devlet yöneticileri ve şehir idaresi ile uyum ve müşavere içerisinde çalışması idi. Bu sırada söz alan Osman İshak, Kamil İshakov’un babasının da bir din hizmetlisi olduğunu ve 80 yaşında olmasına rağmen Kazan Nuru Camisi’nde gönüllü olarak müezzinlik yaptığını ifade etti. Ali Bardakoğlu da bundan duyduğu memnuniyeti ifade ederek bu camiyi de ziyaret etmek istediğini bildirdi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise, şehirlerin bedeninin binalar olduğunu ve bu konuda şehir idaresi başkanının gerekenleri yaptığını şantiye haline gelen şehri dolaşırken gördüklerini söyledi. Bardakoğlu, Şehirlerin bir de ruhunun bulunduğunu ve bunun da o şehrin medeniyeti ve tarihi olduğunu ilave ederek İshakov’dan Kazan’ın zengin tarihi, medeni ve dini mirasını tüm dünyaya tanıtmasını istedi. Görüşme sırasında söz alan Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de Ankara’da Kazan isimli bir ilçe olduğunu bu ilçeden her geçişinde Tataristan’ı hatırladığını belirtti. Görmez, “kazan” kelimesinin Türkçe’de birçok şeyin piştiği büyük kap anlamına geldiğini bunun da Kazan gibi kültürler ve medeniyetleri toplayan bin yıllık bir şehir için manidar olduğunu söyledi. Görmez, ayrıca, insanlar ihtiyarladıkça şehirlerin gençleştiğini de sözlerine ekledi. Görüşme sırasında Kazan’ın tarihi geçmişinde bazı camilerin ortadan kaldırıldığını bunlardan en önemlilerinden bir tanesinin de Kazan Kremlini içindeki Kul Şerif Camisi olduğunu söyleyen Kamil İshakov, ortaya çıkan bu adaletsizliği gidermek için Kazan Kremlini’ne, eski Kul Şerif camisine ithafen dört minareli, büyük bir cami yaptırdıklarını ve ismini de Kul Şerif koyduklarını hatırlattı. Diyanet İşleri Başkanı da Müslümanların tarih boyunca dinlere ve dini yapılara saygılı davrandığını bir yeri fethettiklerinde de sembolik olarak o şehrin bir kilisesini, yıkmadan, camiye çevirdiklerini anlattı. Mehmet Görmez ise bir ilavede bulunarak tarihte camiye çevrilen bu kiliselerin zorla ellerinden alınmadığını satın alındıklarını hatırlattı. Görüşmede sözü geçen Kul Şerif Camisi gerçekten görkemli bir yapı. Şimdiden Kazan’ın sembolü olmuş durumda. Tataristan geçtiğimiz yıllarda bu caminin dış yapımının bitmesinden sonra tarihi Kazan Kremlini’ni, UNESCO’ya başvurarak, dünya tarihi mirasını koruma listesine aldırdı. Kazan Kremlini’nde şu anda birçok tarihi yapı bulunuyor bunların arasında kiliseler de var. En önemli yapı ise Süyümbike Minaresi. Süyümbike Minaresi Kazan’ın en önemli ve en eski simgelerinden. Korkunç İvan döneminde yıkılan camilerin yerine ise Tataristan yöneticilerinin çabaları sonucu Kul Şerif Camisi yapıldı. Henüz iç düzenlemesi tamamlamamış olan caminin çini süslemeleri Türkiye’nin hediyesi. Açılış 2005 Ağustos’unda 1000. yıl kutlamaları sırasında yapılacak. Kazan Şehir İdaresi’ni ziyaretin ardından Kazan’ın iki yüksek medresesi, Muhammediye ve İslam Dininin Kabul Edilmesinin 1000. Yılı medreselerine gidildi. Bu medreselerin durumu ve eğitimi hakkında bilgiler verildi. Muhammediye medresesi tarihi bir medrese kurucusu meşhur Tatar alimi Alimcan Barûdi. Sovyet dönemine kadar medrese olarak kullanıldı, ancak Sovyet döneminde Müslümanların elinden alındı, Perestroika döneminin ardından yeniden Müslümanlara iade edildi. Bina halen hem derslik hem de yurt olarak kullanılıyor olsa da ciddi bir restorasyona ihtiyacı var. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu bu medreseyi ziyareti sırasında öğrencilerle de kısa görüşmelerde bulundu. Yeniden Cumhurbaşkanlığı Sarayında Medrese ziyaretlerinin ardından Türk heyetini Tataristan Cumhurbaşkanının iki danışmanından biri olan ve aynı zamanda tarih Profesörlüğü de yapan Rafael Hakimov Kabul etti. Hakimov’un bir özelliği de Rusya İslam Üniversitesi’nin kurucularından biri olan Tataristan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nün de başkanı. Bu yüzden Hakimov ile yapılan görüşme daha çok ilmi bir havada geçti. Hakimov, aynı zamanda “Euro-İslam” adını verdiği Avrupa İslam’ı görüşünün de sahibi. Bununla ilgili yazdığı bazı kitap ve makaleler var. Bunlardan İngilizce kaleme aldığı ikisini heyete de takdim etti. Rafael Hakimov’un kendisi bir din uzmanı olmadığı için zaman zaman kullandığı hatalı isimlendirmeler ve tanımlar yapıyor. Özellikle son yazdığı Gde naşa Mekka?-Bizim Mekke’miz Neresi? adlı küçük risalesi hem isminden hem de içindeki bazı fikirlerinden dolayı büyük tepki topladı. Bu sebeple, Tataristan Dini İdaresi Başkan Yardımcısı Veliyullah Yakup kendisine bir de reddiye yazdı. Aslında Hakimov’un anlatmak istediği asır başındaki Tatar cedidçileri gibi çağını yakalamış din alimlerinin olması ve İslam’ın bunların bakışıyla yorumlanması. Ama bunu yaparken bazı dini değerlerle ilgili eleştiriler getirmesi ve daha da önemlisi seçtiği “Avrupa İslamı” kavramının oldukça yanlış bir şekilde Almanya’da Besam Tibi tarafından zaten kullanılıyor olması, çağdaşlaşma adına bazı İslami değerlerin ve ilkelerin bir kenara bırakılması gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Teolojik birikimi de olmadığı için din hizmetleriyle uğraşanların tepkisini çekiyor. Ancak Rafael Hakimov tarihçilik ve siyaset bilimi alanında ciddi bir bilim adamı. Özellikle Rusya’daki federalizm tartışmalarında önemli iştiraki ve eserleri var. Federalizm konusunda Rusça yazdığı eseri yakında İngilizce olarak da yayımlanacak. Rafael Hakimov görüşme sırasında Türkiye’den IRCICA ile ciddi temaslarının olduğunu IRCICA ile birlikte 2001 yılında Kazan’da uluslar arası bir İslam sempozyumu gerçekleştirdiklerini ve yakında İstanbul’da basılacağını ifade etti. Ayrıca Tatar kültür ve medeniyeti ile ilgili olarak hazırladıkları hacimli bir eserin yine İstanbul’da basılacağını da bildirdi. Tarih enstitüsü olarak Tatar aydınlarının eserlerini basmaya hazırlandıklarını, bunun bir cildinin bu yıl hazır olacağını diğer 15 cildinin ise 4-5 yıllık bir süreçte tamamlanacağını belirten Hakimov, Musa Carullah’ın Petersburg’da yaşayan kızı Fatıma Hanım’da Carullah’ın Kur’an tercümesinin olduğunu öğrendiklerini bunu da en kısa zamanda Kazan’a getireceklerini söyledi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise bu tür ilmi faaliyetlerin artarak devam etmesi dileğinde bulunarak gerek bu konuda gerekse İslam Üniversitesi konusunda karşılıklı işbirliğine açık olduklarını beyan etti. Mehmet Görmez de söz alarak Musa Carullah ile ilgili kendisinde mevcut belge ve dokümanların bir kopyasını verebileceğini ifade etti. Ayrıca Musa Carullah’ın Mısır’daki mezarını kendisinin yoğun çabaları sonucu bulduğunu, yakın zamanda Diyanet İşleri Başkanı ile Mısır’a bir ziyarette bulunacaklarını ve buradaki mezarın yapılması konusunda ellerinden geleni yapacaklarını da sözlerine ekledi. Görüşme sırasında mutabakata varılan önemli bir husus da 2005 yılı içerisinde Kazan’da ortak bir uluslar arası ilmi sempozyum yapılması oldu. Hakimov sempozyumun Musa Carullah ile ilgili olabileceğini söyledi, ancak gerek Ali Bardakoğlu gerekse Mehmet Görmez bunun bütün Tatar alimlerini içine alacak şekilde geniş bir sempozyum olmasının daha yararlı olacağını ifade ettiler. Rusya İslam Üniversitesi Günün son ziyareti Rusya İslam Üniversitesi’ne yapıldı. Burada Ali Bardakoğlu’nu kalabalık bir öğrenci topluluğu ve davetliler karşıladı. Buradaki ilk görüşme yemekte olacaktı. Yemeğe katılanlar arasında Tataristan Parlamentosu’ndan bazı milletvekilleri, Tataristan’ın Rusya’daki DUMA’ya gönderdiği milletvekillerinden Ayrat Hayrullin, bazı bilim adamları ve Kazan’daki Ortodoksların ruhani lideri Anastasey katıldı. Yemekten once söz alan Diyanet İşleri Başkanı, İslam’ın barış ve kardeşlik dini olduğunu, Türkiye’de ve Tataristan’da yaşayan insanların hangi dinden olurlarsa olsunlar barış ve kardeşlik içinde yaşadıklarını ifade etti. Ortodoks ruhani lider Anastasey de barış ve kardeşliğin önemine işaret ederek İstanbul’da da Ortodoksların barış ve huzur içinde yaşadıklarının altını çizdi. Yemeğin ardından diğer davetliler uğurlanırken Türk heyeti İslam Üniversitesi’nin geniş bir sınıfında öğrencilerle buluştu. Burada bir konuşma yapan Ali Bardakoğlu, öğrencilerin ne kadar kutsal bir görevi üstlendiklerini dile getirerek ahlâkî dindarlığa önem vermelerini istedi. Çağın getirdiği birçok sorun olduğunu, bunların çoğunun dini yönü bulunsa da sadece din ile çözülemeyeceğini aksi takdirde fanatizme kayılabileceğine işaret etti. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de Mercânî’nin kendi kurduğu medresenin kapısına yazdırdığı meşhur sözü hatırlattı öğrencilere: “Benim aklî ilimlerdeki delilim huccet ve burhan, naklî ilimlerdeki delilim de sünnet ve Kur’an’dır”. Görmez, öğrencilerden bu sözün önemini kavramalarını istedi. Bu görüşmenin ardından İslam Üniversitesi gezildi. Türkiye Diyanet Vakfı ile TİKA’nın ortaklaşa yardımlarıyla kurulan bilgisayar sınıfı, Katar devletinin hediye ettiği matbaa ve diğer bölümler gezildikten sonra üniversite rektörünün odasına geçildi ve burada görüşmelere devam edildi. Tataristan Müslümanları Dini İdaresinin Başkanı aynı zamanda üniversitenin de rektörlüğünü yapıyor. Gerek rektör gerekse rektör yardımcısı akademik gelenekten gelmiyor. Buradaki görüşmede Dini İdare Başkanı Osman İshak, Diyanet İşleri Başkanı’ndan bazı maddi yardım talepleri olduğunu söyledi ve ayrıca karşılıklı işbirliği antlaşması imzalamak istediklerini belirtti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, maddi yardım konusunda yardımcı olacaklarını, ancak bundan daha önemli olan İslam Üniversitesi ve Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerine öğrenci gönderilmesi konularına daha çok ağırlık vereceklerini dile getirdi. Hep birlikte İslam Üniversitesi’ni gerçek anlamıyla bir üniversite haline getirmenin önemine işaret etti. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de İslam dünyasının eğitim kurumlarını yakından bildiklerini. Mevcut kurumlar arasında Türkiye’deki yüksek dini eğitimin İslam dünyasıyla kıyaslandığında oldukça iyi bir durumda olduğunu, ancak Türkiye’de ilim dili Türkçe olduğu için bunun yeterince tanınmadığına atıfta bulundu. Bu yüzden öğrencilerin Türkiye’ye yönlendirilmesi ve yüksek dini eğitim konusunda Türkiye ile işbirliği yapılmasının önemine dikkat çekti. İslam Üniversitesi’nin mevcut üç fakültesinin de programlarını yakından incelediklerini belirten Görmez, karşılıklı kurulacak heyetlerle birlikte bu programların ıslah edilmesinin faydalarına işaret etti. Karşılıklı görüş alış verişinden sonra mutabakata varıldı ve ertesi günü Dini İdare Başkanı’nın kendi evinde vereceği yemekte antlaşmanın imzalanması kararlaştırıldı. Buradaki görüşme sonunda Dini İdare Başkanı Osman İshak, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na üzerine Süyümbike Minaresi işlenmiş bir el dokuma duvar halısı hediye etti. İslam Üniversitesi’nden ayrılan Türk heyeti akşam da Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva’nın Diyanet İşleri Başkanı’nın onuruna verdiği resmi yemeğe katıldı. Böylece görüşmelerin ikinci günü de tamamlanmış oldu. İlk Müslüman Türk Devleti İdil Bulgar Hanlığı Topraklarında Diyanet İşleri Başkanı ve beraberindeki heyetin üçüncü ve son günlerinde yapacakları ziyaret tarihî İdil Bulgar Hanlığı’nın topraklarına idi. Miladi 922 tarihinde Almus Han İslam halifesine elçi göndermiş ve İslam’ı resmen kabul edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine İbn Fazlan’ın da içinde bulunduğu bir heyet İdil Bulgar Hanlığına gelmiş ve resmen İslam bu bölgede kabul edilmişti. Bu bölgeye İslam’ın ilk gelişi ve yayılışı ise daha erken tarihlere tekabül ediyor. Meşhur tarihçi ve din alimi Mercânî’nin mezar taşlarıyla ilgili yaptığı araştırmalarda miladi IX. asra ait Müslüman mezar taşlarına rastladığı biliniyor. Sahabelerden veya tabiûndan bu bölgeye gelenler olduğuna dair de efsanevî rivayetler var. Bu bölgelerdeki Türk varlığı ise çok daha eski. Türklerin bu bölgede ve tüm İdil Ural’da tarihin en eski dönemlerinden itibaren yaşadıklarını başta Akdes Nimet Kurat olmak üzere pek çok tarihçi belirtiyor. Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar (Kumanlar) ve Bulgarlar hep bu bölgede yaşamışlar ve bir kısmı daha sonra Avrupa içlerine ve Balkanlara kadar yayılmışlar. Bugün ayakta olan Bulgar şehri kalıntılarının çoğu XII-XIII. asırdan kalma, daha eski dönemlere ait buluntular da buradaki müzede sergileniyor. Bulgar şehri kalıntılarına gelmenin iki yolu var. Birincisi kara yolu ve Kazan’a yaklaşık iki saat mesafede. İkinci yol İdil nehri üzerinden su yoluyla ve yine Kazan’a 2-2.5 saat mesafede. Ancak kış aylarında Mayıs ayına kadar İdil nehri donduğu için su yolu bu mevsimde kullanılamıyor. Bu yüzden heyet kara yoluyla Bulgar’a vardı. Su yoluyla yapılan seyahatte manzara gerçekten muhteşem. Özellikle İdil’in Kama nehri ile birleştiği yerde nehrin genişliği 24 kilometreye kadar ulaşıyor. Bulgar yolunda Diyanet İşleri Başkanı’na iki üzücü haber de ulaştı. Birisi Diyanet İşleri Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanı’nın Brüksel’de beyin kanaması sonucu ölümü, diğeri de Türkiye’ye önemli hizmetleri dokunmuş bir işadamı olan Sakıp Sabancı’nın ölümü. Türk heyetini Bulgar şehri idarecisi ve şehirde bulunan tek caminin imamı ve diğer yöneticiler karşıladı. Tatar, Bulgar ve Rus kıyafetlerini temsilen giymiş gençler heyeti selamlayarak yöresel iki hamur işinden, gubediye ve çekçek, heyete tattırdılar. Daha sonra kalıntılar ve müze gezildi. Kalıntılarda iki büyük minare restore edilmiş, iki kümbet ve bir türbe kalıntısı ayakta kalabilmiş, geçmişte bir cami kalıntısı ise kiliseye çevrilmiş temel olarak da Müslüman mezar taşları kullanılmış. Bunu açıkça görebiliyorsunuz. Kalıntıların olduğu yer İdil nehrinin kenarında yüksekçe bir yerde, buradan İdil’in muhteşem manzarasını seyretmeniz mümkün. Ali Bardakoğlu’ndan İlginç Bir Hadis Yorumu Öğle namazı için kalıntıların yakınındaki Bulgar şehrine gidildi. Bulgar şehri yaklaşık 30 bin nüfusa sahip küçük bir şehir, şehirde Müslüman Tatarların varlığı maalesef %8 civarında. Müslümanlar kendileri için bir cami yaptırmışlar. Ancak 90’lı yılların ilk başlarında dini bilgiye yeterince sahip olmadıkları bir dönemde yaptıkları için camiye girdiğinizde sütunlardan mihrabı göremiyorsunuz. Bunu kendileri dile getirdiler. İmam oldukça güleryüzlü, sevecen yapıda orta yaşlı bir insan, cami cemaatinin 10-15 kişi arasında değiştiğini, özellikle Cuma namazlarında bu sayının arttğını söylüyor. Camide doğal gaz henüz yok, bu yüzden kış aylarında Cuma namazları hariç cami kullanılmıyor. Bunun yerine caminin hemen yanında bir baraka şeklinde inşa edilmiş ve Kur’an Kursu amacıyla kullanılan küçük bir sınıfta namaz kılınıyor. Çok mütevazi bir yer. İmam, buradaki çocuklara Kur’an ve İslam’ın temel bilgilerini öğrettiğini söyledi. Burada yazı tahtası ve kenarda sıralar mevcut. Tabiiki burayı ısıtması kolay. Heyetin namaz kılacağı yer de burası. Heyet içeri girdiğinde henüz namaz vaktine on dakika vardı. Bu süre içerisinde imam ders verdiği çocuklardan öğrendikleri sureleri okumalarını istedi. Dört çocuk da güzelce okudular. Bundan sonra bu küçük mescitteki 10-12 kişilik cemaatle küçük bir sohbet oldu. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Müslüman Tatarların bugüne gelinceye kadar oldukça önemli sıkıntılar yaşadıklarını, ancak bütün bunlara rağmen ayakta kaldıklarını söyledi ve bugünün çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bardakoğlu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “İslam garip olarak doğdu ve garip olarak devam edecektir” meâlindeki hadisten de bahsederek hadisteki “garip” lafzına ilginç bir yorum getirdi. Bardakoğlu, İslam’ın fevkalâde ve mucizeli bir şekilde ortaya çıktığını ve yine aynı şekilde çıkışındaki gibi ebediyen fevkalâdeliklerle devam edeceğini belirtti. Bu aslında içinde bulunulan Bulgar şehrinin Müslümanlarının ve hatta tümüyle Tatarların başlarından geçen uzun ve sıkıntılı tarihi süreci bir cümleyle anlamlandıran çok güzel bir yorumdu. Gerçekten de Müslüman Tatarlar yüzyıllara uzanan büyük sıkıntılardan sonra var olma mücadelesini inançları sebebiyle kazanabilmiş ve hatta milli benliklerini de bu inançlarıyla muhafaza edebilmişlerdi. Öğle namazının ardından Bulgar şehri yönetisinin verdiği yemeğe katılan heyet daha sonra Kazan’a döndü. Bir süre Kazan’ı dolaşan heyetin son durağı Dini İdare Başkanı Osman İshak’ın eviydi. Burada aynı zamanda karşılıklı işbirliği antlaşması da imzalandı. Daha sonra da yemeğe geçildi. Yemeğin en ilginç konularından birisi kendisi hastanede tedavi gördüğü için yemeğe katılamayan Osman İshak’ın annesi Reşide Hanım idi. Reşide Hanım 1924 doğumlu, bu yıl 80. doğum yıldönümünü kutlayacak. Reşide Hanım her gittiği yerde İslam’ı anlatan tam anlamıyla, Türkiye’deki tabirle söyleyecek olursak, bir Osmanlı kadını. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez 1999 yılında Kazan’da Musa Carullah Sempozyumu sırasında tanıştığı Reşide Hanım’ı Diyanet İşleri Başkanı ile tanıştırmak istiyordu. Ancak bu mümkün olmadı. Ama Osman İshak, Reşide Hanım’ın yazdığı Can Azığı isimli şiir şeklindeki vaazlardan oluşan kitabından bazı kısımlarını okudu. Yemekte okunan şiirlerden birisi, onun oğlu Osman İshak’ı, yani Dini İdare Başkanı’nı, askere gönderirken ona yerdiği öğütler. Bu şiirin iki kıtası orjinal diliyle şu şekilde : Ulım siňa aktık vasiyetim şul: Balakayım, âgâh bul! Namazıňnı kaldırmasan, Allah siňa açar yol. Namazsız geüdeleriňni Miňa hiç de kürsetme. Miňa: “Eni eytmedi”,-dip, Ahirette de eytme. Şiirin dili sade bir Tatarca ancak biz yine de Türkçesini verelim: “Oğlum sana son vasiyetim şudur ki: Yavrucuğum, âgâh (uyanık) ol! Eğer namazını bırakmazsan, Allah senin yolunu açık eder. Namazsız gövdelerini bana hiç gösterme. Bana: ‘Annem söylemedi’ deyip de Ahirette söyleme”. Osman İshak bu şiiri okuduktan sonra annesi Reşide Hanım’ın hastanede yatarken bile devamlı dini içerikli kitaplar istediğini ve aynı odada yatan diğer hastalara bu kitaplardan bir şeyler okuyarak onları irşad ettiğini belirtti. Osman İshak’ın evindeki görüşmede Türk heyetine çeşitli hediyeler de takdim edildi. Böylece Tükiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun tarihî Tataristan ziyaretine son nokta konulmuş oldu. Türk heyeti 12 Nisan Pazartesi sabah erken saatlerde Tataristan Hava Yolları’na ait bir uçakla İstanbul’a hareket etti. Ali Bardakoğlu’ndan Tatar Halkına Önemli Mesajlar Diyanet İşleri Başkanı’nın Tataristan’daki ziyaretleri boyunca verdiği mesajlar, kendisinin akademik geçmişi, eserleri Tataristan basınında geniş yankı buldu. Bunlar arasında belki de en önemlisi Tataristan’da haftalık olarak Rusça yayınlanan ve en çok okunan gazetelerden Vostoçnıy Ekspress gazetesi muhabiri Arslan Minvaleyev’in Ali Bardakoğlu ile yaptığı yaklaşık bir saatlik röportajın yayımlanması idi. Cuma günleri çıkan gazete Türk heyetinin gidişinden beş gün sonra yayımlandı. Vostoçnıy Ekspress gazetesinde “Devlet Laik Olabilir” başlığı ile yayımlanan röportajda Bardakoğlu, Türkiye’deki laikliğin oturduğunu ve bu laiklik anlayışının tarihi bir geleneğe de dayandığını ifade ediyor. Laikliğin devletler için kaçınılmaz olduğunu ancak fertlerin herhangi bir dini inanca sahip olma haklarının bulunduğunu belirten Bardakoğlu, bir devlet kurumu olan Diyanet’in görevinin de, vatandaşlara din hizmeti vermek olduğunu beyan ediyor. XX. Asır başındaki Osmanlı düşünürlerinin bunu “hayatlı din, dinli hayat” şeklinde çok güzel formüle ettiklerini söyleyen Bardakoğlu, Türkiye’nin laik olmasının onu diğer İslam dünyası önünde daha olumlu bir yere getirdiğini, ancak bunun model olarak veya bir Türk İslam’ı şeklinde sunulamayacağının mesajını veriyor. Bu yüzden Türkiye’nin bugün ulaştığı deneyimden bahsedilebileceğini bunun da arkasında ciddi bir tarihi gelenek olduğunu belirtiyor. İslami bilimlerin sadece Bağdad, Şam ve Mekke ekseninde gelişmediğini de açıklayan Bardakoğlu, Maveraünnehir, Anadolu, Endülüs, Hint ve son asırda da Kazan eksenlerinin İslam’ın anlaşılmasında çok önemli katkılarda bulunduklarına dikkat çekiyor. Bardakoğlu, din anlayışında monolitik bir yapıdan yana olmadıklarını, Türkiye’de monolitik bir Hanefilikten ziyade diğer mezheplerle karışmış icmaya dayalı ortak bir anlayış olduğunu belirtiyor. Mezheplerin dindarlık tecrübesinin ürettiği tabii oluşumlar olduğunu açıklayan Bardakoğlu, metodlu düşüncenin güzel örnekleri olmaları açısından mezheplere bir zenginlik olarak baktıklarını ekliyor. Avam için mezhebin söz konusu olamayacağını da belirten Bardakoğlu, vatandaş için önemli olan ilmihal, müftü fetvası ve geleneklerdir, diyor. Türklerin İslam’ı daha sevecen ve daha derinlemesine anladıklarını, bu sebeple de tasavvuf ve ahlak düşüncesinin Türklerin hayatında önemli bir yeri olduğunun altını çiziyor. Tasavvuf düşüncesi ile tarikatların da birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini de söyleyen Bardakoğlu, Vahhabilik ve selefiliğe de işaret ederek, bunların yaşanan dini tecrübe ve geleneği bir kenara atarak doğrudan Kur’an ve sünneti referans aldıklarını ve bunun yanlış olduğunun altını çiziyor ve ekliyor; “Kur’an ve sünnetin referans alınması doğru olmakla birlikte bunun metodsuz olarak yapılması durumunda yanlış sonuçlar ortaya çıkabilir”. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Tatar halkının Batı dünyasıyla yakın ilişkide olmalarının, dini ilim merkezlerine önem vermelerinin önemli artılar olduğunu, yakın gelecekte bunun meyvelerini alacaklarının da mesajını veriyor. YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM MARAŞ <a href="redirect.jsp?url=http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 " target="_blank">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 </a> |
|
||||
![]() her sey bir toplumun ulastigi egitim seviyesine baglidir. malesef bizim cahilligimiz boyumuzdan askin. asagidaki dinayet isleri baskanliginin itirafini okuyunca bunu daha kolay anlarsiniz umarim----------------------------------------------------------
Tataristan’a Tarihi Ziyaret Kazan’a Geliş 8 Nisan 2004 akşam üzeri saat 18.00 sularında hava alanındaki heyetin heyecanlı bakışları arasında Tataristan Hava Yollarına ait İstanbul uçağı başkent Kazan hava alanının ıslak ve karlı zeminine inmişti. Uçaktan inenler; Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez ve Başkanlık Özel Kalem Müdürü Ünal Kaya idi. Böylece Tataristan’ın tarihinde ilk defa bir Türk Diyanet İşleri Başkanı Tataristan’a resmi bir ziyarette bulunmuş oluyordu. Osmanlı döneminde de Osmanlı Şeyhülislamı tarafından böylesi bir ziyaret yapılmamıştı. İlk Müslüman Türk devleti olan İdil Bulgar Hanlığı mirası üzerinde oturan Tatar halkı için tarihi ve tarihî olduğu kadar anlamlı bir ziyaretti. Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nın aynı zamanda Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklara yaptığı ziyaretlerin de birincisi olma özelliğini taşıyordu. Karşılamada Türkiye Cumhuriyeti’nin Kazan’daki Başkonsolosu İsmail Hakkı Musa, Tataristan’ın devlet nezdindeki Dini İşler Merkezi Başkanı Renat Nebiyev, Tataristan müftüsü Osman İshakov ve yardımcıları, Kazan müftüsü Mansur Celalettinov ve diğer yetkililer bulunmaktaydı. Kısa karşılama töreninin ardından heyet, doğruca konaklayacakları Kremlin Caddesi’ndeki İtalyan oteline gitti. Klasik İtalyan stilinde düzenlenmiş olan otel Kazan’a gelen önemli konukları ağırlayan seçkin bir mekan. Neden Kazan? Diyanet İşleri Başkanı’nın eski Sovyet coğrafyasına resmî ziyaretinin ilkinin Tataristan’a yapılmasının elbette birtakım sebepleri vardı. Bunların en önemlisi başkent Kazan’ın 2005 yılında 1000. kuruluş yıldönümünü kutlayacak olması. Bütün dünyadan çok sayıda devlet başkanının davet edileceği Ağustos 2005 kutlamaları için Tataristan yıllardır hazırlanıyor. Kutlama heyetinin başkanlığını ise Rusya Devlet başkanı V. V. Putin yapıyor. Bu ziyaret, bu kutlamalarda Diyanet İşleri Başkanlığımızın neler yapabileceğinin karşılıklı müzakeresi açısından oldukça önemli. Ziyaretin bir diğer önemli sebebi, Türk Tatar toplumunun tarihten getirdiği zengin dinî ve kültürel mirası: İbn Fazlan’ın meşhur seyahati, İdil Bulgar Hanlığı’nın 922’de İslam’ı kabul etmesi, Altın Orda Devleti, Kazan Hanlığı, 1552’de Korkunç İvan’ın Kazan’ı ele geçirmesi, XVIII. Asırda II. Yekaterina tarafından verilen dini özgürlükler ve nihayet 1810’lardan 1920’lere kadar devam eden dini ve kültürel uyanış (cedidçilik hareketi) dönemi. Kimler yetişmedi ki bu topraklarda; bir zamanlar Osmanlı’nın ilk müderrisi olan meşhur sûfi kelamcı Davûd el-Kayserî’nin eserini yazıldığı dönemde şerh eden Rükneddin Ahmedler, Buhara’da okuduğu dönemde yeni görüşler ortaya attığı için şiddetle eleştirilen Andünnasir Kursavîler, Şehabüddin Mercânîler, Ahmedcan b. Emirhanlar, Musa Carullahlar, Rızaeeddin Fahreddinler, milli şairimiz Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde düşüncelerini muhteşem dizelere döktüğü Abdürreşid İbrahimler, Abdullah Bubiler, İslam dünyasının bilinen ilk hanım kadılarından Muhlise Bubiler, Nakşî geleneğinin son büyük halifelerinden Zeynullah Rasûlîler ve burada sayamayacağımız nice nice isimler. Büyük bir uyanış hareketinin öncüleri. Yetişen bu alimler, bölgede “cedidçilik” denilen oldukça geniş açılımlı bir din anlayışını ortaya koymuşlardır. Başta içtihad ve telfik meselesi olmak üzere, akıl-vahiy ilişkisi, Tatarca (Türkçe) hutbe okunması ve kadın hakları gibi birçok önemli konuda ciddi adımlar atmışlar. Oluşan ilmî ve kültürel ortam sayesinde Tatarlar, bütün Rusya’daki, Orta Asya’daki ve hatta Doğu Türkistan bölgesindeki Türklere dini bilgi ve kültür taşımışlar. Bugün bile bu bölgelerdeki kütüphanelere girildiğinde çoğunlukla Kazan, Ufa, Orenburg ve St. Petersburg baskılı kitaplar görülür. Tatar mollaların ve sufilerin Kazak ve Kırgız steplerine yönelik faaliyetleri sayesinde bu bölgelerde sağlıklı bir dini anlayış yerleşmeye başlamış. Ancak gelinen bu seviye, Bolşevik dönemle birlikte, 1917-1937 yılları arasında, tamamen ortadan kaldırılmış. 1980 sonrası ortaya çıkan durum ise, dini bilgi ve milli kültür açısından adeta 18. asra bir dönüş olmuş. Yani her şey adeta sıfırdan başlamış. Bugün bu kültürün mirasçılarının sadece bir kısmı Tataristan’da yaşıyor. Yaklaşık 2 milyonu. Rusya Federasyonu’nun değişik bölgelerinde ise toplam 7 milyon Müslüman Tatar yaşıyor. Rusya Federasyonu’ndaki toplam Müslüman sayısı ise 20 milyon civarında. Zaten bu yüzden de Rusya Devlet Başkanı Putin, bu yıl Malezya’da toplanan İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında bir konuşma yaparak Rusya’nın da üyeliğini istedi. Bu aslında bir süpriz değil bunu Putin dillendirmeden çok önce Rusya’nın Volga Boyu eyaleti valisi Sergey Kiriyenko ifade etmişti. Kiriyenko, İslam’ın Rusya için bir tehlike değil bir güç olduğunu ve Rusya’nın 11 Eylül’den sonra İslam ile ilgili politikasını gözden geçirmesi gerektiğini defalarca belirtmiştir. Gerçekte ise bu görüşü ilk ortaya atan meşhur Kırımlı aydınımız İsmail Gaspıralı’dır. XX. Asır başında yazdığı makaleler ve kitaplarla bu görüşünü dile getirmiş ancak o dönemde bu fakir tedirginlikle karşılanmıştır. Şimdilerde bu görüşün yeniden hayatiyet kazanması oldukça manidardır. Tataristan ve Dini Yapı Tataristan, Rusya Federasyonu’nun Volga (İdil) nehri boyunda yerleşmiş olan özerk bir cumhuriyet. Toplam nüfusu 4 milyon civarında ve bunun yarısını Müslüman Tatarlar teşkil ediyor. Tataristan’daki Müslümanların tamamı Hanefî geleneğine mensup. Başkent Kazan her tarafı tarih kokan bir şehir. Yeniden yapılanma sürecinde bazı siyasi dalgalanmalar geçiren Tataristan, Rusya Federasyonu’nun ekonomik ve kültürel açıdan önemli merkezlerinden biri. Cumhurbaşkanı Mintimir Şeymiyev’in önderliğinde “Tataristan Modeli” denilen kendine has bir egemenlik örneği geliştirmiş bir cumhuriyet. İslam ve Ortodoks Hıristiyanlık arasındaki karşılıklı saygı ve diyaloğun en güzel örnekleri sergileniyor burada. Tataristan cumhuriyeti laik bir cumhuriyet ve dini faaliyetler tamamen serbest bırakılmış durumda. Sadece devlet nezdinde denetim amacıyla bir başkanlık kurulmuş ve koordine faaliyetini yürütüyor. Devlet dini kuruluşlara herhangi bir maddi yardımda bulunmuyor, ancak geçmişte her iki dinin de kullanmış olduğu bina ve arsaları her iki dinin başkanlıklarına iade ediyor. Tarihî değer taşıyan camilerin ve kiliselerin restorasyonunu da bizzat devlet kendisi yapıyor. Demokratik bir hava yerleşmiş durumda. Ekonomik gelir düzeyi açısından da Tataristan halkı Rusya Federasyonu’nun ilk sıralarda gelen bölgelerinden. Tataristan Müslümanlarının Dini İdaresi’nin başkanlığını Osman İshak yapıyor. 1992’den başlayarak faaliyet gösteren bu kurumun 1998’den itibaren başkanlığını yapıyor. Dini idare başkanını imamlar ve muhtesipler seçiyor. Yani devlet dini idarelerin başkanlarının seçimine de karışmıyor. Dini idarenin başkan yardımcısı aynı zamanda yayımlar sorumlusu ve vakıf başkanı da olan Veliyullah Yakup yapıyor. Tataristan’da şu anda 1200 civarında cami-mescit, bir Rusya İslam Üniversitesi, iki yüksek medrese ve çok sayıda orta ve ilk medreseler mevcut. Devlet okullarında henüz din eğitimi yapılmadığı için din eğitimi tamamen dini idareler üstüne yüklenmiş durumda. Rusya Federasyonu yöneticileri şu anda Ortodoksluğu okullarda ders olarak okutma projesi üzerinde çalışıyorlar ama henüz gerekli kanuni düzenlemeler yapılmadı. Yine de Rusya’nın bazı şehirlerinde devlet üniversiteleri içinde Ortodokslar için Teoloji Fakülteleri açılmış durumda. Belki yakın gelecekte bu proje uygulanma imkanı da bulacak. Tabii olarak dini özgürlüklerin her geçen gün arttığı Rusya’da Müslümanların da kendi dinlerini okullarda öğretmelerine izin verilir. Kazan’daki Rusya İslam Üniversitesi bu açıdan oldukça önemli. Ziyaretin Birinci Günü Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcısının ziyaret programı oldukça yoğun. Cuma sabahı 9.30’da ilk ziyaret tabii olarak Tataristan Müslümanları Dini İdaresi Başkanlığı’na yapıldı. İdareye girişte dikkati çeken şey panodaki Türkçe yazılardı. Diyanet İşleri Başkanımızın çeşitli ziyaretlerindeki beyanatları internetten çıkarılarak panoya yerleştirilmişti. Dini İdare’nin başkanlık odasındaki kabulde önce basın mensuplarına gerekli açıklamalar yapıldı. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, kendisine yöneltilen ziyaretin amacı ile ilgili sorulara, Türk halkının sevgi ve kardeşlik selamını getirmenin yanında karşılıklı işbirliği imkanlarını müzakere etmek olarak vurguladı. Türkiye’nin kendi laik ve demokratik tecrübesinden Tataristan’a verebileceği şeyler olduğu gibi, Tataristan’ın zengin dini ve kültürel mirasından da Türkiye’nin de alacakları tecrübeler olduğunu söyledi. Ali Bardakoğlu, başta Mercânî ve Musa Carullah olmak üzere Tataristan’ın derin dini kültürünü yakından bildiklerini ve kendilerine yabancı olmadığını da ekledi. Ayrıca Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez’in Musa Carullah ile ilgili çalışmalarını da örnek verdi. Bardakoğlu, amaçlarının diğer din mensuplarıyla karşılıklı barış ve huzur içerisinde yaşamak olduğunu ve kendisinin bu ziyaret sonrasında İzmir şehrinde diğer din mümessilleri ile bir toplantı yapacağını da belirtti. Dostluk ve işbirliğinin mütevazi bir nişanesi olarak da Dini İdare Başkanlığına Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bastığı Türkçe mealli Kur’an-ı Kerim, Kütahya porselen tarafından benzersiz bir şekilde altından bezemelerle üretilmiş olan bir çini vazo ile dünyada Müslümanların çıkardığı ilk ve tek ansiklopedi olan TDV İslam Ansiklopedisi hediye edildi. Bardakoğlu, hediyeyi verirken Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in karşılıklı sevgiyi artırmak açısından hediyeleşmeyi teşvik ettiğini söyledi. Gazetecilerin en çok ilgilendiği konulardan biri de Diyanet İşleri Başkanı’nın bir bilim adamı olarak zengin biyografisi ve Türkiye’deki dini yapı oldu. Özellikle Diyanet’e bağlı yetmiş bin personelin devlet tarafından maaşlı olarak çalışması, Türkiye’deki okullarda din derslerinin okutulması gibi hususlar öne çıkan konulardı. Ali Bardakoğlu, Diyanet teşkilatının yapısı üzerine kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta, Türkiye’de laikliğin oturduğunu, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığını, Diyanet’in bir yönüyle devlet kuruluşu olmasının yanında dini hizmetlerin ifası yönünden de sivil, demokratik ve bağımsız bir kuruluş olduğunu söyledi. Basın mensuplarının sorularına verilen cevaplardan sonra karşılıklı görüşmelere geçildi. Görüşmelerde; Tatar öğrencilerin Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerinde burslu olarak lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimi görmelerinin sağlanması, vakıflar ve Hac organizasyonu konusunda bilgi ve tecrübe edinmek üzere Tataristan tarafının seçeceği iki kişinin Türkiye’de iki üç ay eğitim görmesinin sağlanması, Rusya İslam Üniversitesi’nde Türkiye’den akademisyenlerin görevlendirilmesi, karşılıklı ilmi toplantıların yapılması ve Türkiye tarafından yapılabilecek maddi ve manevi yardımlar üzerinde duruldu. Dini İdare’deki görüşmenin ardından Tataristan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov Türk heyetini kabul etti. Tataristan Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan görüşmede karşılıklı işbirliğinin artırılması gerektiği konusunda mutabakata varılırken, genelde dini eğitim özelde ise Rusya İslam Üniversitesi ile işbirliği konuları gündeme geldi. Akulov, Tataristan halkının yüzyıllar boyunca kavga etmeden huzurlu bir şekilde yaşadığını dile getirdi. Diyanet İşleri başkanı Ali Bardakoğlu ise, laik ve demokratik bir yapıya sahip Türkiye’nin dini hizmetler ve dini eğitim alanındaki tecrübesinin önemli olduğunu bu tecrübeyi zengin bir kültüre ve dini geleneğe sahip Tataristan ile paylaşmaya hazır olduklarını ifade etti. Görüşme, karşılıklı iyi niyet bildirisi ve hediyeleşme ile sona erdi. Türk heyetinin Cumhurbaşkanlığından sonraki durağı Başbakanlık idi. Türk heyetini bu kez Tataristan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva kabul etti. Valeyeva, yapılan görüşmede, Tataristan’daki dini durumun bugününe gelmeden önce çekilen bazı sıkıntılardan bahsetti ve Tataristan’ın Müslümanların en kuzeydeki kalesi olduğunu hatırlattı. Tataristan’ın aynı zamanda birbirleriyle işbirliği içinde yaşayan farklı kültürlerin zenginleştiği sembol bir ülke olduğundan da bahsederek ülkedeki hoşgörü ve barış ortamına dikkat çekti. Valeyeva, Tataristan’ın dini alanda Türkiye’nin deneyimiyle yakından ilgilendiğine değindi ve karşılıklı işbirliği imkanlarının artırılması gerektiği üzerinde durdu. Tane tane ve çok düzgün bir Tatarca ile konuşan Zilya Valeyeva’nın da ilgisini Diyanet İşleri Başkanımızın eserleri çekmişti. Valeyeva, Bardakoğlu’nun aile ve kira konusundaki eserlerinin olduğunu ve bunları ilk fırsatta temin edip okuyacağını belirtti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise, sadece Türkiye’de değil Tataristan’da da farklı dinlerden insanların barış ve huzur içinde yaşadığını bunun bütün dünyaya örnek teşkil edebileceğini ifade etti. Ayrıca zengin bir dini ve kültürel mirasa sahip olan Tataristan ile işbirliği yapmaktan da memnun olacaklarını söyledi. Bardakoğlu, Tataristan’da hanımların önemli devlet görevlerinde bulunmalarından duyduğu sevinci de sözlerine ekledi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de söz alarak kendisinin ve Türkiye’deki diğer bilim adamlarının yaptığı bilimsel çalışmalarla Türk halkının Tataristan’ın dini mirasını yakından tanıdıklarını ve bu mirasın bugünkü din anlayışımız için önemli açılımlar getireceğini belirtti. Görüşme sonunda Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva’ya altın bezemelerle süslü özel olarak benzersiz bir şekilde üretilmiş olan bir çini vazo hediye etti. Ziyaret sonunda basın mensuplarının ısrarlı sorularıyla karşılaşan Ali Bardakoğlu görüşmelerle ilgili basın mensuplarına bilgiler verdi. Mercânî Camisinde Tarihî Cuma Başbakanlıktaki görüşmenin ardından heyet doğrudan Cuma namazını kılmak üzere tarihi Mercânî camisine gitti. Buradaki kalabalık cemaate bir hutbe okuyan Ali Bardakoğlu, Türkiye’deki Müslümanların dostluk ve kardeşlik selamını ileterek sözlerine başladı. Aynı anda Tatarcaya da çevrilen hutbede Bardakoğlu, Mercânî gibi büyük alimleri yetiştiren ve büyük sıkıntılardan sonra bugünlere gelen Tatar halkının geleceğe umutla bakması gerektiğini belirtti. Cemaat arasında gençlerin çokluğunun da önemine işaret eden Bardakoğlu, İslam dininin ahlâki prensiplerinin çocuklara ve gençlere benimsetilmesinin önemi üzerinde durdu. Bardakoğlu, dindarlığın ahlâki bir dindarlık olarak öne çıkmasının birçok yanlış anlayışları ortadan kaldıracağını ve fanatizmi engelleyeceğini de ilave etti. Bardakoğlu, dünyada bazı kimselerin İslam’ı terör ve radikal hareketlerle özdeşleştirmeye çalıştığını bu yüzden de hep birlikte İslam’ı gerçek anlamıyla dünyaya tanıtmak gerektiğinin altını çizdi. Bardakoğlu’nun hutbesinin ardından Cuma namazını da Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez kıldırdı. Cuma namazı sonrasında heyet, Mercânî külliyesi içinde Kazan Müftüsü Mansur Celalettin tarafından verilen yemeğe iştirak etti. Burada Diyanet İşleri Başkanı’nı bir süpriz bekliyordu. Yıllarca öğretim üyeliği yaptığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden arkadaşı olan Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz da orada bulunuyordu. Hasan Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın Kazan’da açtığı İslam Koleji’nin davetlisi olarak bir başka heyetle gelmişti Kazan’a. Tataristan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov da yemeğe iştirak etti. Yemeğin ardından Mercânî külliyesi içinde yer alan İslam Koleji ziyaret edildi. Kolejin kuruluşu ve programı hakkındaki bilgileri Diyanet İşleri Başkan’nına Hasan Kamil Yılmaz verdi. Bütün restorasyonunu ve tefrişini Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı’nın yaptığı bu kolej, henüz bir yıl önce kurulmuş ve yine bu vakfın görevlendirdiği iki yetkili tarafından idare ediliyor. Ayrıca Kazan’da, Özbekistan’da ve Türkiye’de dini eğitim almış yerli hocaları da bulunuyor. Kolej, Tataristan Müslümanları Dini İdaresi ve Kazan Müftülüğünün işbirliği ile kurulmuş ve temizliği ile dikkat çekiyor. Ali Bardakoğlu kolejin programı üzerinde durarak bununla ilgili ortak bir ıslah çalışması üzerinde durdu ve diğer konularda da yardıma hazır olduklarını söyledi. İslam Koleji ziyaretinden sonra heyetin yeni adresi Rusya’nın en eski üniversiteleri arasında yer alan ve 1804’te kurulmuş olan Kazan Devlet Üniversitesi’nin oldukça zengin eserlere sahip olan Lobaçevski Kütüphanesi idi. Lobaçevski Kütüphanesi yaklaşık 5 milyon cilt eserin saklandığı önemli bir kütüphane. Oldukça kıymetli el yazma ve basma eski eserin yer aldığı nadir eserler bölümüne yapılan ziyarette bölüm müdürü Cevdet Minnullin bazı yazmalardan, basmalardan ve gazetelerden örnekler gösterdi. Bunlar arasında Mercânî’nin İbn Haldun’dan etkilenerek yazdığı 7 ciltlik Vefiyetü’l-Eslâf adlı tek nüsha yazma eseri de vardı. Bu eserden birazcık bahsetmekte fayda var. Arapça kaleme alınmış olan bu eserin sadece birinci cildi basılmış, kalan 6 cildi ise halen yazma olarak saklanıyor. Birinci ciltte genel olarak ilimler tasnifi üzerinde durulan bu eserin diğer altı cildinde İslam dünyasında yetişen alimler, dönemler dikkate alınarak, tanıtılıyor. Altıncı cilt ise özellikle İdil Ural bölgesinde yetişen ulemaya tahsis edilmiş. Buhara’da, Semerkant’da öğrenim görmüş ve buralardaki zengin kütüphanelerde araştırmalar yapmış olan Mercânî’nin bu eseri şüphesiz oldukça önemli. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu burada özellikle Vefiyetü’l Eslâf’ın temini üzerinde durdu. Mercânî ve Vefiyetü’l Eslâf İdil Ural bölgesi bu açıdan oldukça zengin. Bölgedeki ulemanın hayatları ile ilgili yine çok kıymetli bir eser daha var. Meşhur Tatar alimi Rızaeddin Fahreddin’in Tatarca olarak telif ettiği Âsâr adlı eser. İki cildi basılmış ve iki cildi de el yazma halinde Başkurdistan’da Rusya İlimler Akademisi Ufa İlim Merkezi İlmi Arşivi’nde saklanıyor. Bu eser sadece İdil Ural bölgesi ulemasını içine alan çok kıymetli bir eser ve bu yönüyle Mercânî’yi aşmış bir çalışma. Bu iki eserin de en kısa zamanda ilim dünyasına kazandırılması gerekiyor. Lobaçevski Kütüphanesi ziyaretinin ardından bu kez çok kısa bir ziyaret vardı sırada:. Kazan Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nde üç yıl önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA)’nın girişimiyle açılmış olan Türk Dili ve Edebiyatı bölümü. TİKA buraya 2001’den başlayarak her yıl iki akademisyen gönderiyor. Ayrıca mütevazi bir yardımda da bulunarak güzel bir Türkoloji odası da tefriş etmiş. Odanın açılışı ise yakın zamanda, bir ay önce gerçekleşmiş. Bilgisayarlardan müzik setine kadar her şey düşünülmüş. Enstitü Müdürü Cemil Zeynullin ile yapılan kısa görüşmede Diyanet İşleri Başkanı bir takım İslam Ansiklopedisi ve bazı yayınlar konusunda yardımda bulunabileceklerini ifade etti. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü ziyaretten sonra Türk heyetini son olarak Tataristan Parlamento Başkan Yardımcısı Rimma Ratnikova kabul etti. Görüşmede bazı milletvekilleri de yer aldı. Ratnikova, Tataristan parlamentosu ve parlamentoda kadınların oranı ile ilgili bilgiler verdikten sonra Türkiye’nin dini alandaki deneyimini Tataristan ile paylaşmasının önemine dikkat çekerek yüksek din eğitimi konusunda karşılıklı işbirliğinin geliştirilmesini istedi. Ratnikova, Tataristan’da dindar ve ahlaklı bireyler yetiştirmenin önemine işaret etti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu da her iki ülkede din ve devlet işlerinin ayrıldığını, toplum üyelerinin dindar ve ahlâklı olmalarının oldukça önemli olduğunu söyledi. Ali Bardakoğlu’nun buradaki görüşmede de ısrarla altını çizdiği husus, İslam’ın ahlakî dindarlığa verdiği önemin yeni nesillere kavratılmasının gerekliliği idi. Karşılıklı hediyeleşmeden sonra görüşme sona erdi. Görüşme sonunda basın mensuplarının sorularını cevaplayan Ali Bardakoğlu görüşmelerle ilgili bilgiler verdi. Kendisine yöneltilen siyasi içerikli sorulara ise bu soruların muhatabının siyasiler olduğunu söyleyerek karşılık verdi. Yoğun bir günün ardından Türk heyetinin akşamki durağı ise, Kazan’daki tek konsolosluk olan Türkiye Başkonsolosluğunun verdiği resepsiyon oldu. Türkiye’nin Kazan Başkonsolosu İsmail Hakkı Musa’nın, Diyanet İşleri Başkanı’nın onuruna verdiği resepsiyona Tataristan tarafindan Cumhurbaşkanlığının Dış İlişkiler Sorumlusu Timur Akulov, Parlamento Başkan Yardımcısı Rimma Ratnikova, Tataristan’ın devlet nezdindeki Dini İşler Merkezi Başkanı Renat Nebiyev, Tataristan Müslümanları Dini İdaresi Başkanı Osman İshak ve yardımcıları, Kazan Devlet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Asiye Rahimova ve diğer davetliler katıldı. Resepsiyonda Başkonsolos İsmail Hakkı Musa’nın Ali Bardakoğlu’nun gün boyu verdiği mesajlarla ilgili “Yunusça sözler” değerlendirmesi oldukça önemliydi. Ayrıca birinci gün ziyaretlerinin Tataristan ve Rusya genelinde yayın yapan televizyon kanallarında ve basında geniş yer bulması dikkat çekici idi. Akşamki resepsiyonda seyredilen bazı televizyon kanallarının görüşmelere ilk haber olarak yer verdiği gözlendi. Ziyaretin İkinci Günü 10 Nisan Cumartesi günkü programın ilk durağı Kazan Şehir İdaresi Başkanı idi. Rusya’da Türkiye’deki gibi hem vali hem belediye başkanı bulunmuyor. Her iki görevi bir kişi yapıyor. Kazan Belediye Başkanı Kamil İshakov, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu kabülünde bazı odakların İslam’ı kötülemeye çalışarak terörizme destek veren bir din olduğunu dünyaya kabul ettirmeye çalıştıklarını ve bunun yanlışlığını ifade etti. İshakov, kendi ülkesindeki Müslümanların, Ortodoksların ve diğer din mensuplarının yıllardır barış ve huzur içinde yaşadıklarını da belirtti. Ayrıca Tataristan’da 121 milletten insanın yaşadığını sözlerine ekledi. Kamil İshakov’un önemle altını çizdiği bir diğer husus da Dini İdare Başkanı Osman İshak’ın devlet yöneticileri ve şehir idaresi ile uyum ve müşavere içerisinde çalışması idi. Bu sırada söz alan Osman İshak, Kamil İshakov’un babasının da bir din hizmetlisi olduğunu ve 80 yaşında olmasına rağmen Kazan Nuru Camisi’nde gönüllü olarak müezzinlik yaptığını ifade etti. Ali Bardakoğlu da bundan duyduğu memnuniyeti ifade ederek bu camiyi de ziyaret etmek istediğini bildirdi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise, şehirlerin bedeninin binalar olduğunu ve bu konuda şehir idaresi başkanının gerekenleri yaptığını şantiye haline gelen şehri dolaşırken gördüklerini söyledi. Bardakoğlu, Şehirlerin bir de ruhunun bulunduğunu ve bunun da o şehrin medeniyeti ve tarihi olduğunu ilave ederek İshakov’dan Kazan’ın zengin tarihi, medeni ve dini mirasını tüm dünyaya tanıtmasını istedi. Görüşme sırasında söz alan Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de Ankara’da Kazan isimli bir ilçe olduğunu bu ilçeden her geçişinde Tataristan’ı hatırladığını belirtti. Görmez, “kazan” kelimesinin Türkçe’de birçok şeyin piştiği büyük kap anlamına geldiğini bunun da Kazan gibi kültürler ve medeniyetleri toplayan bin yıllık bir şehir için manidar olduğunu söyledi. Görmez, ayrıca, insanlar ihtiyarladıkça şehirlerin gençleştiğini de sözlerine ekledi. Görüşme sırasında Kazan’ın tarihi geçmişinde bazı camilerin ortadan kaldırıldığını bunlardan en önemlilerinden bir tanesinin de Kazan Kremlini içindeki Kul Şerif Camisi olduğunu söyleyen Kamil İshakov, ortaya çıkan bu adaletsizliği gidermek için Kazan Kremlini’ne, eski Kul Şerif camisine ithafen dört minareli, büyük bir cami yaptırdıklarını ve ismini de Kul Şerif koyduklarını hatırlattı. Diyanet İşleri Başkanı da Müslümanların tarih boyunca dinlere ve dini yapılara saygılı davrandığını bir yeri fethettiklerinde de sembolik olarak o şehrin bir kilisesini, yıkmadan, camiye çevirdiklerini anlattı. Mehmet Görmez ise bir ilavede bulunarak tarihte camiye çevrilen bu kiliselerin zorla ellerinden alınmadığını satın alındıklarını hatırlattı. Görüşmede sözü geçen Kul Şerif Camisi gerçekten görkemli bir yapı. Şimdiden Kazan’ın sembolü olmuş durumda. Tataristan geçtiğimiz yıllarda bu caminin dış yapımının bitmesinden sonra tarihi Kazan Kremlini’ni, UNESCO’ya başvurarak, dünya tarihi mirasını koruma listesine aldırdı. Kazan Kremlini’nde şu anda birçok tarihi yapı bulunuyor bunların arasında kiliseler de var. En önemli yapı ise Süyümbike Minaresi. Süyümbike Minaresi Kazan’ın en önemli ve en eski simgelerinden. Korkunç İvan döneminde yıkılan camilerin yerine ise Tataristan yöneticilerinin çabaları sonucu Kul Şerif Camisi yapıldı. Henüz iç düzenlemesi tamamlamamış olan caminin çini süslemeleri Türkiye’nin hediyesi. Açılış 2005 Ağustos’unda 1000. yıl kutlamaları sırasında yapılacak. Kazan Şehir İdaresi’ni ziyaretin ardından Kazan’ın iki yüksek medresesi, Muhammediye ve İslam Dininin Kabul Edilmesinin 1000. Yılı medreselerine gidildi. Bu medreselerin durumu ve eğitimi hakkında bilgiler verildi. Muhammediye medresesi tarihi bir medrese kurucusu meşhur Tatar alimi Alimcan Barûdi. Sovyet dönemine kadar medrese olarak kullanıldı, ancak Sovyet döneminde Müslümanların elinden alındı, Perestroika döneminin ardından yeniden Müslümanlara iade edildi. Bina halen hem derslik hem de yurt olarak kullanılıyor olsa da ciddi bir restorasyona ihtiyacı var. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu bu medreseyi ziyareti sırasında öğrencilerle de kısa görüşmelerde bulundu. Yeniden Cumhurbaşkanlığı Sarayında Medrese ziyaretlerinin ardından Türk heyetini Tataristan Cumhurbaşkanının iki danışmanından biri olan ve aynı zamanda tarih Profesörlüğü de yapan Rafael Hakimov Kabul etti. Hakimov’un bir özelliği de Rusya İslam Üniversitesi’nin kurucularından biri olan Tataristan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü’nün de başkanı. Bu yüzden Hakimov ile yapılan görüşme daha çok ilmi bir havada geçti. Hakimov, aynı zamanda “Euro-İslam” adını verdiği Avrupa İslam’ı görüşünün de sahibi. Bununla ilgili yazdığı bazı kitap ve makaleler var. Bunlardan İngilizce kaleme aldığı ikisini heyete de takdim etti. Rafael Hakimov’un kendisi bir din uzmanı olmadığı için zaman zaman kullandığı hatalı isimlendirmeler ve tanımlar yapıyor. Özellikle son yazdığı Gde naşa Mekka?-Bizim Mekke’miz Neresi? adlı küçük risalesi hem isminden hem de içindeki bazı fikirlerinden dolayı büyük tepki topladı. Bu sebeple, Tataristan Dini İdaresi Başkan Yardımcısı Veliyullah Yakup kendisine bir de reddiye yazdı. Aslında Hakimov’un anlatmak istediği asır başındaki Tatar cedidçileri gibi çağını yakalamış din alimlerinin olması ve İslam’ın bunların bakışıyla yorumlanması. Ama bunu yaparken bazı dini değerlerle ilgili eleştiriler getirmesi ve daha da önemlisi seçtiği “Avrupa İslamı” kavramının oldukça yanlış bir şekilde Almanya’da Besam Tibi tarafından zaten kullanılıyor olması, çağdaşlaşma adına bazı İslami değerlerin ve ilkelerin bir kenara bırakılması gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Teolojik birikimi de olmadığı için din hizmetleriyle uğraşanların tepkisini çekiyor. Ancak Rafael Hakimov tarihçilik ve siyaset bilimi alanında ciddi bir bilim adamı. Özellikle Rusya’daki federalizm tartışmalarında önemli iştiraki ve eserleri var. Federalizm konusunda Rusça yazdığı eseri yakında İngilizce olarak da yayımlanacak. Rafael Hakimov görüşme sırasında Türkiye’den IRCICA ile ciddi temaslarının olduğunu IRCICA ile birlikte 2001 yılında Kazan’da uluslar arası bir İslam sempozyumu gerçekleştirdiklerini ve yakında İstanbul’da basılacağını ifade etti. Ayrıca Tatar kültür ve medeniyeti ile ilgili olarak hazırladıkları hacimli bir eserin yine İstanbul’da basılacağını da bildirdi. Tarih enstitüsü olarak Tatar aydınlarının eserlerini basmaya hazırlandıklarını, bunun bir cildinin bu yıl hazır olacağını diğer 15 cildinin ise 4-5 yıllık bir süreçte tamamlanacağını belirten Hakimov, Musa Carullah’ın Petersburg’da yaşayan kızı Fatıma Hanım’da Carullah’ın Kur’an tercümesinin olduğunu öğrendiklerini bunu da en kısa zamanda Kazan’a getireceklerini söyledi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise bu tür ilmi faaliyetlerin artarak devam etmesi dileğinde bulunarak gerek bu konuda gerekse İslam Üniversitesi konusunda karşılıklı işbirliğine açık olduklarını beyan etti. Mehmet Görmez de söz alarak Musa Carullah ile ilgili kendisinde mevcut belge ve dokümanların bir kopyasını verebileceğini ifade etti. Ayrıca Musa Carullah’ın Mısır’daki mezarını kendisinin yoğun çabaları sonucu bulduğunu, yakın zamanda Diyanet İşleri Başkanı ile Mısır’a bir ziyarette bulunacaklarını ve buradaki mezarın yapılması konusunda ellerinden geleni yapacaklarını da sözlerine ekledi. Görüşme sırasında mutabakata varılan önemli bir husus da 2005 yılı içerisinde Kazan’da ortak bir uluslar arası ilmi sempozyum yapılması oldu. Hakimov sempozyumun Musa Carullah ile ilgili olabileceğini söyledi, ancak gerek Ali Bardakoğlu gerekse Mehmet Görmez bunun bütün Tatar alimlerini içine alacak şekilde geniş bir sempozyum olmasının daha yararlı olacağını ifade ettiler. Rusya İslam Üniversitesi Günün son ziyareti Rusya İslam Üniversitesi’ne yapıldı. Burada Ali Bardakoğlu’nu kalabalık bir öğrenci topluluğu ve davetliler karşıladı. Buradaki ilk görüşme yemekte olacaktı. Yemeğe katılanlar arasında Tataristan Parlamentosu’ndan bazı milletvekilleri, Tataristan’ın Rusya’daki DUMA’ya gönderdiği milletvekillerinden Ayrat Hayrullin, bazı bilim adamları ve Kazan’daki Ortodoksların ruhani lideri Anastasey katıldı. Yemekten once söz alan Diyanet İşleri Başkanı, İslam’ın barış ve kardeşlik dini olduğunu, Türkiye’de ve Tataristan’da yaşayan insanların hangi dinden olurlarsa olsunlar barış ve kardeşlik içinde yaşadıklarını ifade etti. Ortodoks ruhani lider Anastasey de barış ve kardeşliğin önemine işaret ederek İstanbul’da da Ortodoksların barış ve huzur içinde yaşadıklarının altını çizdi. Yemeğin ardından diğer davetliler uğurlanırken Türk heyeti İslam Üniversitesi’nin geniş bir sınıfında öğrencilerle buluştu. Burada bir konuşma yapan Ali Bardakoğlu, öğrencilerin ne kadar kutsal bir görevi üstlendiklerini dile getirerek ahlâkî dindarlığa önem vermelerini istedi. Çağın getirdiği birçok sorun olduğunu, bunların çoğunun dini yönü bulunsa da sadece din ile çözülemeyeceğini aksi takdirde fanatizme kayılabileceğine işaret etti. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de Mercânî’nin kendi kurduğu medresenin kapısına yazdırdığı meşhur sözü hatırlattı öğrencilere: “Benim aklî ilimlerdeki delilim huccet ve burhan, naklî ilimlerdeki delilim de sünnet ve Kur’an’dır”. Görmez, öğrencilerden bu sözün önemini kavramalarını istedi. Bu görüşmenin ardından İslam Üniversitesi gezildi. Türkiye Diyanet Vakfı ile TİKA’nın ortaklaşa yardımlarıyla kurulan bilgisayar sınıfı, Katar devletinin hediye ettiği matbaa ve diğer bölümler gezildikten sonra üniversite rektörünün odasına geçildi ve burada görüşmelere devam edildi. Tataristan Müslümanları Dini İdaresinin Başkanı aynı zamanda üniversitenin de rektörlüğünü yapıyor. Gerek rektör gerekse rektör yardımcısı akademik gelenekten gelmiyor. Buradaki görüşmede Dini İdare Başkanı Osman İshak, Diyanet İşleri Başkanı’ndan bazı maddi yardım talepleri olduğunu söyledi ve ayrıca karşılıklı işbirliği antlaşması imzalamak istediklerini belirtti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, maddi yardım konusunda yardımcı olacaklarını, ancak bundan daha önemli olan İslam Üniversitesi ve Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerine öğrenci gönderilmesi konularına daha çok ağırlık vereceklerini dile getirdi. Hep birlikte İslam Üniversitesi’ni gerçek anlamıyla bir üniversite haline getirmenin önemine işaret etti. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez de İslam dünyasının eğitim kurumlarını yakından bildiklerini. Mevcut kurumlar arasında Türkiye’deki yüksek dini eğitimin İslam dünyasıyla kıyaslandığında oldukça iyi bir durumda olduğunu, ancak Türkiye’de ilim dili Türkçe olduğu için bunun yeterince tanınmadığına atıfta bulundu. Bu yüzden öğrencilerin Türkiye’ye yönlendirilmesi ve yüksek dini eğitim konusunda Türkiye ile işbirliği yapılmasının önemine dikkat çekti. İslam Üniversitesi’nin mevcut üç fakültesinin de programlarını yakından incelediklerini belirten Görmez, karşılıklı kurulacak heyetlerle birlikte bu programların ıslah edilmesinin faydalarına işaret etti. Karşılıklı görüş alış verişinden sonra mutabakata varıldı ve ertesi günü Dini İdare Başkanı’nın kendi evinde vereceği yemekte antlaşmanın imzalanması kararlaştırıldı. Buradaki görüşme sonunda Dini İdare Başkanı Osman İshak, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na üzerine Süyümbike Minaresi işlenmiş bir el dokuma duvar halısı hediye etti. İslam Üniversitesi’nden ayrılan Türk heyeti akşam da Başbakan Yardımcısı Zilya Valeyeva’nın Diyanet İşleri Başkanı’nın onuruna verdiği resmi yemeğe katıldı. Böylece görüşmelerin ikinci günü de tamamlanmış oldu. İlk Müslüman Türk Devleti İdil Bulgar Hanlığı Topraklarında Diyanet İşleri Başkanı ve beraberindeki heyetin üçüncü ve son günlerinde yapacakları ziyaret tarihî İdil Bulgar Hanlığı’nın topraklarına idi. Miladi 922 tarihinde Almus Han İslam halifesine elçi göndermiş ve İslam’ı resmen kabul edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine İbn Fazlan’ın da içinde bulunduğu bir heyet İdil Bulgar Hanlığına gelmiş ve resmen İslam bu bölgede kabul edilmişti. Bu bölgeye İslam’ın ilk gelişi ve yayılışı ise daha erken tarihlere tekabül ediyor. Meşhur tarihçi ve din alimi Mercânî’nin mezar taşlarıyla ilgili yaptığı araştırmalarda miladi IX. asra ait Müslüman mezar taşlarına rastladığı biliniyor. Sahabelerden veya tabiûndan bu bölgeye gelenler olduğuna dair de efsanevî rivayetler var. Bu bölgelerdeki Türk varlığı ise çok daha eski. Türklerin bu bölgede ve tüm İdil Ural’da tarihin en eski dönemlerinden itibaren yaşadıklarını başta Akdes Nimet Kurat olmak üzere pek çok tarihçi belirtiyor. Hunlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar (Kumanlar) ve Bulgarlar hep bu bölgede yaşamışlar ve bir kısmı daha sonra Avrupa içlerine ve Balkanlara kadar yayılmışlar. Bugün ayakta olan Bulgar şehri kalıntılarının çoğu XII-XIII. asırdan kalma, daha eski dönemlere ait buluntular da buradaki müzede sergileniyor. Bulgar şehri kalıntılarına gelmenin iki yolu var. Birincisi kara yolu ve Kazan’a yaklaşık iki saat mesafede. İkinci yol İdil nehri üzerinden su yoluyla ve yine Kazan’a 2-2.5 saat mesafede. Ancak kış aylarında Mayıs ayına kadar İdil nehri donduğu için su yolu bu mevsimde kullanılamıyor. Bu yüzden heyet kara yoluyla Bulgar’a vardı. Su yoluyla yapılan seyahatte manzara gerçekten muhteşem. Özellikle İdil’in Kama nehri ile birleştiği yerde nehrin genişliği 24 kilometreye kadar ulaşıyor. Bulgar yolunda Diyanet İşleri Başkanı’na iki üzücü haber de ulaştı. Birisi Diyanet İşleri Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanı’nın Brüksel’de beyin kanaması sonucu ölümü, diğeri de Türkiye’ye önemli hizmetleri dokunmuş bir işadamı olan Sakıp Sabancı’nın ölümü. Türk heyetini Bulgar şehri idarecisi ve şehirde bulunan tek caminin imamı ve diğer yöneticiler karşıladı. Tatar, Bulgar ve Rus kıyafetlerini temsilen giymiş gençler heyeti selamlayarak yöresel iki hamur işinden, gubediye ve çekçek, heyete tattırdılar. Daha sonra kalıntılar ve müze gezildi. Kalıntılarda iki büyük minare restore edilmiş, iki kümbet ve bir türbe kalıntısı ayakta kalabilmiş, geçmişte bir cami kalıntısı ise kiliseye çevrilmiş temel olarak da Müslüman mezar taşları kullanılmış. Bunu açıkça görebiliyorsunuz. Kalıntıların olduğu yer İdil nehrinin kenarında yüksekçe bir yerde, buradan İdil’in muhteşem manzarasını seyretmeniz mümkün. Ali Bardakoğlu’ndan İlginç Bir Hadis Yorumu Öğle namazı için kalıntıların yakınındaki Bulgar şehrine gidildi. Bulgar şehri yaklaşık 30 bin nüfusa sahip küçük bir şehir, şehirde Müslüman Tatarların varlığı maalesef %8 civarında. Müslümanlar kendileri için bir cami yaptırmışlar. Ancak 90’lı yılların ilk başlarında dini bilgiye yeterince sahip olmadıkları bir dönemde yaptıkları için camiye girdiğinizde sütunlardan mihrabı göremiyorsunuz. Bunu kendileri dile getirdiler. İmam oldukça güleryüzlü, sevecen yapıda orta yaşlı bir insan, cami cemaatinin 10-15 kişi arasında değiştiğini, özellikle Cuma namazlarında bu sayının arttğını söylüyor. Camide doğal gaz henüz yok, bu yüzden kış aylarında Cuma namazları hariç cami kullanılmıyor. Bunun yerine caminin hemen yanında bir baraka şeklinde inşa edilmiş ve Kur’an Kursu amacıyla kullanılan küçük bir sınıfta namaz kılınıyor. Çok mütevazi bir yer. İmam, buradaki çocuklara Kur’an ve İslam’ın temel bilgilerini öğrettiğini söyledi. Burada yazı tahtası ve kenarda sıralar mevcut. Tabiiki burayı ısıtması kolay. Heyetin namaz kılacağı yer de burası. Heyet içeri girdiğinde henüz namaz vaktine on dakika vardı. Bu süre içerisinde imam ders verdiği çocuklardan öğrendikleri sureleri okumalarını istedi. Dört çocuk da güzelce okudular. Bundan sonra bu küçük mescitteki 10-12 kişilik cemaatle küçük bir sohbet oldu. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Müslüman Tatarların bugüne gelinceye kadar oldukça önemli sıkıntılar yaşadıklarını, ancak bütün bunlara rağmen ayakta kaldıklarını söyledi ve bugünün çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bardakoğlu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “İslam garip olarak doğdu ve garip olarak devam edecektir” meâlindeki hadisten de bahsederek hadisteki “garip” lafzına ilginç bir yorum getirdi. Bardakoğlu, İslam’ın fevkalâde ve mucizeli bir şekilde ortaya çıktığını ve yine aynı şekilde çıkışındaki gibi ebediyen fevkalâdeliklerle devam edeceğini belirtti. Bu aslında içinde bulunulan Bulgar şehrinin Müslümanlarının ve hatta tümüyle Tatarların başlarından geçen uzun ve sıkıntılı tarihi süreci bir cümleyle anlamlandıran çok güzel bir yorumdu. Gerçekten de Müslüman Tatarlar yüzyıllara uzanan büyük sıkıntılardan sonra var olma mücadelesini inançları sebebiyle kazanabilmiş ve hatta milli benliklerini de bu inançlarıyla muhafaza edebilmişlerdi. Öğle namazının ardından Bulgar şehri yönetisinin verdiği yemeğe katılan heyet daha sonra Kazan’a döndü. Bir süre Kazan’ı dolaşan heyetin son durağı Dini İdare Başkanı Osman İshak’ın eviydi. Burada aynı zamanda karşılıklı işbirliği antlaşması da imzalandı. Daha sonra da yemeğe geçildi. Yemeğin en ilginç konularından birisi kendisi hastanede tedavi gördüğü için yemeğe katılamayan Osman İshak’ın annesi Reşide Hanım idi. Reşide Hanım 1924 doğumlu, bu yıl 80. doğum yıldönümünü kutlayacak. Reşide Hanım her gittiği yerde İslam’ı anlatan tam anlamıyla, Türkiye’deki tabirle söyleyecek olursak, bir Osmanlı kadını. Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez 1999 yılında Kazan’da Musa Carullah Sempozyumu sırasında tanıştığı Reşide Hanım’ı Diyanet İşleri Başkanı ile tanıştırmak istiyordu. Ancak bu mümkün olmadı. Ama Osman İshak, Reşide Hanım’ın yazdığı Can Azığı isimli şiir şeklindeki vaazlardan oluşan kitabından bazı kısımlarını okudu. Yemekte okunan şiirlerden birisi, onun oğlu Osman İshak’ı, yani Dini İdare Başkanı’nı, askere gönderirken ona yerdiği öğütler. Bu şiirin iki kıtası orjinal diliyle şu şekilde : Ulım siňa aktık vasiyetim şul: Balakayım, âgâh bul! Namazıňnı kaldırmasan, Allah siňa açar yol. Namazsız geüdeleriňni Miňa hiç de kürsetme. Miňa: “Eni eytmedi”,-dip, Ahirette de eytme. Şiirin dili sade bir Tatarca ancak biz yine de Türkçesini verelim: “Oğlum sana son vasiyetim şudur ki: Yavrucuğum, âgâh (uyanık) ol! Eğer namazını bırakmazsan, Allah senin yolunu açık eder. Namazsız gövdelerini bana hiç gösterme. Bana: ‘Annem söylemedi’ deyip de Ahirette söyleme”. Osman İshak bu şiiri okuduktan sonra annesi Reşide Hanım’ın hastanede yatarken bile devamlı dini içerikli kitaplar istediğini ve aynı odada yatan diğer hastalara bu kitaplardan bir şeyler okuyarak onları irşad ettiğini belirtti. Osman İshak’ın evindeki görüşmede Türk heyetine çeşitli hediyeler de takdim edildi. Böylece Tükiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun tarihî Tataristan ziyaretine son nokta konulmuş oldu. Türk heyeti 12 Nisan Pazartesi sabah erken saatlerde Tataristan Hava Yolları’na ait bir uçakla İstanbul’a hareket etti. Ali Bardakoğlu’ndan Tatar Halkına Önemli Mesajlar Diyanet İşleri Başkanı’nın Tataristan’daki ziyaretleri boyunca verdiği mesajlar, kendisinin akademik geçmişi, eserleri Tataristan basınında geniş yankı buldu. Bunlar arasında belki de en önemlisi Tataristan’da haftalık olarak Rusça yayınlanan ve en çok okunan gazetelerden Vostoçnıy Ekspress gazetesi muhabiri Arslan Minvaleyev’in Ali Bardakoğlu ile yaptığı yaklaşık bir saatlik röportajın yayımlanması idi. Cuma günleri çıkan gazete Türk heyetinin gidişinden beş gün sonra yayımlandı. Vostoçnıy Ekspress gazetesinde “Devlet Laik Olabilir” başlığı ile yayımlanan röportajda Bardakoğlu, Türkiye’deki laikliğin oturduğunu ve bu laiklik anlayışının tarihi bir geleneğe de dayandığını ifade ediyor. Laikliğin devletler için kaçınılmaz olduğunu ancak fertlerin herhangi bir dini inanca sahip olma haklarının bulunduğunu belirten Bardakoğlu, bir devlet kurumu olan Diyanet’in görevinin de, vatandaşlara din hizmeti vermek olduğunu beyan ediyor. XX. Asır başındaki Osmanlı düşünürlerinin bunu “hayatlı din, dinli hayat” şeklinde çok güzel formüle ettiklerini söyleyen Bardakoğlu, Türkiye’nin laik olmasının onu diğer İslam dünyası önünde daha olumlu bir yere getirdiğini, ancak bunun model olarak veya bir Türk İslam’ı şeklinde sunulamayacağının mesajını veriyor. Bu yüzden Türkiye’nin bugün ulaştığı deneyimden bahsedilebileceğini bunun da arkasında ciddi bir tarihi gelenek olduğunu belirtiyor. İslami bilimlerin sadece Bağdad, Şam ve Mekke ekseninde gelişmediğini de açıklayan Bardakoğlu, Maveraünnehir, Anadolu, Endülüs, Hint ve son asırda da Kazan eksenlerinin İslam’ın anlaşılmasında çok önemli katkılarda bulunduklarına dikkat çekiyor. Bardakoğlu, din anlayışında monolitik bir yapıdan yana olmadıklarını, Türkiye’de monolitik bir Hanefilikten ziyade diğer mezheplerle karışmış icmaya dayalı ortak bir anlayış olduğunu belirtiyor. Mezheplerin dindarlık tecrübesinin ürettiği tabii oluşumlar olduğunu açıklayan Bardakoğlu, metodlu düşüncenin güzel örnekleri olmaları açısından mezheplere bir zenginlik olarak baktıklarını ekliyor. Avam için mezhebin söz konusu olamayacağını da belirten Bardakoğlu, vatandaş için önemli olan ilmihal, müftü fetvası ve geleneklerdir, diyor. Türklerin İslam’ı daha sevecen ve daha derinlemesine anladıklarını, bu sebeple de tasavvuf ve ahlak düşüncesinin Türklerin hayatında önemli bir yeri olduğunun altını çiziyor. Tasavvuf düşüncesi ile tarikatların da birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini de söyleyen Bardakoğlu, Vahhabilik ve selefiliğe de işaret ederek, bunların yaşanan dini tecrübe ve geleneği bir kenara atarak doğrudan Kur’an ve sünneti referans aldıklarını ve bunun yanlış olduğunun altını çiziyor ve ekliyor; “Kur’an ve sünnetin referans alınması doğru olmakla birlikte bunun metodsuz olarak yapılması durumunda yanlış sonuçlar ortaya çıkabilir”. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Tatar halkının Batı dünyasıyla yakın ilişkide olmalarının, dini ilim merkezlerine önem vermelerinin önemli artılar olduğunu, yakın gelecekte bunun meyvelerini alacaklarının da mesajını veriyor. YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM MARAŞ <a href="redirect.jsp?url=http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 " target="_blank">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/yhaber.asp?id=91 </a> |