| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#1
|
||||
|
||||
![]() Bazı insanlar düşünür, sorgular, hesap yapar…
Bazıları ise malAK gibidir. Ne denirse inanır, ne yapılırsa “vardır bir bildikleri” der. Beyin bedava ama kullanılmadığı sürece, sadece kafa taşırsın omuzlarında. AKP ne yaparsa yapsın, malAK zihniyeti hemen devreye girer: “Onlar bizden, bir bildikleri vardır.” Mesela yolsuzluk çıkar, malAK der ki: “Bize düşmez sorgulamak, Reis bilir!” Ekonomi çöker, malAK yine oradadır: “Dış güçler yaptı abi, Reis ne yapsın?” Kendisine tokat atana teşekkür eden bu zihniyet, CHP aynısını yapsa hemen “din düşmanı” diye bağırır. Ama AKP yapınca “hikmetinden sual olunmaz” bizim bilmediklerimizzi onlar biliyor ezikliğine bürünürler. Bu yüzden Hz. İmam Hüseyin’in sözü bu malAK’lara gelsin: “Allah seni hür yaratmışken, neden başkasının kölesi olmayı seçiyorsun?” Cevap basit: Çünkü özgür düşünmek cesaret ister. Sürüye uymak kolaydır. Ama unutma: Koyun çoksa kasap da eksik olmaz. Geändert von Tabula_Rasa (01.08.2025 um 14:21 Uhr). |
#2
|
||||
|
||||
![]() İmam Hüseyin’in yolu, her vicdanı hür, düşüncesi hür, inancı hür insanın yoludur.
O yol adaletin, hakkın, zulme başkaldırının, mazlumdan yana olmanın yoludur. Bugün o yolu sürdürenler vardır: İmam Hüseyinlik CHP’dir. Yezitlik ise AKP’dir, MHP'dir velhasil kelam tümüylüle SIYAL ISLAM'dir! Çünkü biri halkın yanında durur, öteki sarayın gölgesinde. Biri mazlumun sesidir, diğeri zalimin tokmağı. Biri Kerbela’dır, diğeri saltanat. Biri ser verir sır vermez, diğeri yalanla beslenir. Bilin lki, İmam Hüseyin, susanlardan değil, direnenlerden yanadır. Her sabah her sabah yüzüm üstüne Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin On iki ayların her sabahında Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin Fatma Ana gelir divana bile Fatma Ana saçların yola yola Ağlayan gözlerin yaşını sile Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin Kağıdımı anama da gönderin Arş yüzünde Cebrail'i indirin Kafirleri cehenneme gönderin Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin Bir kalem var yazı tutmaz elimden Okumuşam dört kitabın dilinden Muhammed'in sancağının dibinden Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin Pir Sultan Abdal'ım gördük nurunuz Elimizden harcettik külli varımız Muaviye ( YEZIT'IN babasi) neslini Mülcem Oğlu'nu Sürendir dergahtan İmam Hüseyin Geändert von Tabula_Rasa (03.08.2025 um 15:43 Uhr). |
#3
|
||||
|
||||
![]() İmam Hüseyinlik de, Yezitlik de bir duruştur.
İkisi de taraf olmaktır. Biri zulme karşı dimdik durmak, Diğeri zulme susmak ya da ona ortak olmaktır. İmam Hüseyin, Kerbela’da her şeyi göze almıştı. Evladını, kardeşini, canını… Çünkü o bir koltuk peşinde değil, adalet uğruna yürüyordu. O biliyordu ki, zulme karşı sessizlik, zulmün ta kendisidir. Ve o susmadı. Eğilmedi. Biat etmedi. Çünkü hür doğan, köle yaşamaz! İşte bu yüzden Kerbela sadece bir tarih değil, bir direnişin, bir vicdanın, bir insanlık onurunun adıdır. Bugün de Kerbela devam ediyor. Zulüm varsa, baskı varsa, haksızlık varsa... Kerbela hâlâ sürüyor. Ve bugün, bu çağın Hüseyinleri de var: Korkmadan konuşanlar, tehditlere boyun eğmeyenler, Halk için yürüyenler, adaleti dert edenler… Bugün bir isim öne çıkıyor: Ekrem İmamoğlu. Çünkü o da bedel ödemeye hazır. Çünkü o da saraya değil, millete hizmet ediyor. Çünkü o da diyor ki: “Allah beni hür yarattı. Ben bu günümüzüm YEZIT'INE köle olmayacağım.” O yüzden bu sadece bir siyasi mesele değil. Bu bir iman, bir vicdan, bir şeref meselesidir. Ya Hüseyin gibi dik durursun... Ya da Yezid gibi kirli bir iktidarın parçası olursun! Hiç aklından çıkarma: Zulme karşı susan, dilsiz şeytandır. Ve biz dilsiz değiliz. Bizim sesimiz Kerbela’dan gelir, Bizim yüreğimiz Hüseyin’in izindedir! Bugün de farklı değil. Bugünün Kerbela’sı sokak sokak, adliye adliye, meydan meydan yaşanıyor. Bugünün Kerbela’sı, adaletsizliğin olduğu her yerdedir. Ve bugünün İmam Hüseyin’i Ekrem İmamoğlu’dur. Çünkü o susmamayı seçti. Boyun eğmedi, diz çökmedi, satılmadı. Halk için yürüdü, halk için konuştu, halk için savaşıyor. O bir makamın adamı değil, halkın evladıdır. Yezid'in sarayında değil, Hüseyin’in çadırında durmaktadır. Ve günümüzün Yezitleri: Haram sofralarında doyanlar, Milleti yoksulluğa, çocukları yoksunluğa mahkûm edenlerdir. Camide dua eder gibi yapıp, sarayda kul köle olanlardır. Adaleti değil, talimatı uygulayanlardır. İnsanların kalbini değil, cüzdanını kazanmaya çalışanlardır. O yüzden mesele sadece siyaset değildir. Mesele bir duruştur. Mesele hangi safta durduğundur. Ya Hüseyin'in safındasın, ya Yezid’in! Bugün Ekrem İmamoğlu’nun yanında durmak, yalnız bir adamı savunmak değildir. Bugün onun yanında durmak, adaletin, hakkın, emeğin, vicdanın yanında durmaktır. Bil ki, Hüseyin susmadı, sen de susma. Hüseyin eğilmedi, sen de eğilme. Hüseyin teslim olmadı, sen de olma! Zaman, tarafını belli etme zamanıdır. Ve biz safımızı çoktan seçtik: Kerbela’da Hüseyin’in yanında, bugün ise Ekrem İmamoğlu’nun yanındayız. ![]() Geändert von Tabula_Rasa (01.08.2025 um 14:59 Uhr). |
#4
|
||||
|
||||
![]() Burası bir zamanlar halkın egemenliğini esas alan, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerin hayalini kurduğu bir ülkeydi. Şimdi ise bir avuç kifayetsiz muhterisin elinde oyuncak olmuş, halkı suskun, gençliği umutsuz, adaleti satılık bir hale getirildi. Bu rezil düzenin mimarları hâlâ utanmadan “yerli ve milli” diye ortalıkta dolaşıyor. Oysa yaptıkları her şey bu ülkenin altını oymak, değerlerini kirletmek, halkı köleleştirmekten ibaret.
17-25 Aralık: Gerçeğin İntiharı 2013 yılında patlayan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları, Türkiye tarihinin en büyük hırsızlık belgelerinden biriydi. Ayakkabı kutularında milyon dolarlar, sıfırlanamayan paralar, rüşvet trafiği, devleti arka kapıdan yöneten akrabalar… Her şey ortadaydı. Ses kayıtları, tapeler, görüntüler. Hepsi belgeli, hepsi kanıtlı. Ama ne oldu? Olayın üstü kapatıldı. Gerçeği ortaya çıkaran savcılar, polisler ya hapse atıldı ya da sürgün edildi. Hırsızlıkla suçlananlar ise ödüllendirildi, milletvekili yapıldı, büyükelçi yapıldı, ihalelere boğuldu. Bu ülkede adalet, o gün fiilen öldü. O günden sonra “çalıyor ama çalışıyor” diyen bir kitle yaratıldı. Ahlak çöktü. Vicdan yok oldu. Devlet artık çetelerin elinde oyuncak haline geldi. Sahte Darbeler, Gerçek Oyunlar 15 Temmuz 2016... Gerçekten ne olduğu hâlâ bilinmeyen, karanlık bir gece. On binlerce insanın hayatı altüst oldu. Binlerce asker, hâkim, savcı, akademisyen, gazeteci bir gecede “terörist” ilan edildi. Mahkemeler delilsiz yargılarla doldu. Cezaevleri doldu taştı. Ama ilginçtir, bu “darbe” sonrası her şey bir kişinin lehine gelişti. Rejim değişti. Parlamenter sistem yok edildi. Tek adam sistemi geldi. OHAL’le yönetilen yıllarda ülkenin bütün demokratik kurumları tasfiye edildi. O gecenin gerçek failleri ortaya çıkarılmadı. Kim organize etti? Kim izin verdi? Kim sırtını sıvazladı? Kimler menfaat sağladı? Hiçbirinin cevabı verilmedi. Çünkü bu darbe, bir rejim inşasının anahtarıydı. Gerçek darbe aslında 16 Temmuz sabahı başladı. Ve hâlâ sürüyor. “Tamam Bubacığım” Cumhuriyeti Devlet kadrolarına, kurumlarına, hatta yargıya bile liyakat yerine sadakat esas alındı. Torpille işe giren, partili kimliğiyle yükselen, “tamam bubacığım” diyerek ihale alan bir asalak sınıf yaratıldı. Bu sınıf, devletin içini boşalttı. Eğitimden sağlığa, yargıdan güvenliğe her alanda çöküş yaşandı. Artık ülkenin kaderi üç-beş ailenin, beş müteahhidin ve bir avuç çıkarcının insafına kalmış durumda. Buzdağının Altı: Görünmeyen Yıkım Bugün yaşadıklarımız, sadece görünen yüzü. Görünmeyen kısmında: Çocuk istismarı raporları saklanan tarikatlar, Kadrolaşan cemaatler, Satılan fabrikalar, limanlar, madenler, Dış borca batmış bir ekonomi, Tarlasında üretmeyen köylü, Açlık sınırının altında yaşayan milyonlar, Yurt dışına kaçan beyinler, İnternet sansürüyle susturulan gençlik var. Türkiye yavaş yavaş bir hukuk devleti olmaktan çıkıp, bir suç örgütünün yönettiği şirket devleti haline getirildi. Demokrasi adı altında kurulan bu tiyatroda, artık halkın iradesi yok, sadece algı var. Gerçek Milliyetçilik Hesap Sormaktır Bu düzen böyle devam edemez. Gerçek vatanseverlik, yolsuzluk yapanı korumak değil, onu yargılamaktır. Gerçek milliyetçilik, halkını açlığa mahkum eden iktidarın karşısında durmaktır. Bayrak sallayarak değil, hesap sorarak vatan sevilir. Son Söz: Bu ülke sahipsiz değil. Bu millet unutmaz. Adalet bir gün mutlaka tecelli edecek. Ve o gün geldiğinde, halkı ezen, devleti soyan, geleceği karartan bu asalaklar; tarih önünde de, hukuk önünde de, halk önünde de hesap verecek. Ve biz de işte o gün diyeceğiz: "Artık tamam! Burası tekrar halkın cumhuriyeti olacak!" |