Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Wissenschaften & Weltansichten


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #1  
Alt 17.12.2013, 21:18
Cakabeyy
 
Beiträge: n/a
Standard Yesevi’nin yolculuğu roman oldu

‘Kurtlar Vadisi Pusu’ dizisinin de senaristlerinden olan Mustafa Çevik, yeni romanı ‘Zamanın Oğlu’nda Anadolu tasavvuf geleneğinin piri Hoca Ahmet Yesevi’nin manevi yolculuğunu anlatıyor.


Batı Türkistan’da doğan ve 63 yaşında, ‘Peygamberimiz’in görmediği ışığı ben de göremem’ diyerek toprak altında inzivaya çekilen, aynı zamanda Anadolu tasavvufunun piri kabul edilen bir isim Hoca Ahmet Yesevi. Türkçenin yaygınlaştırılmasında da önemli rollerden birini üstlenen Yesevi’nin yolculuğu, ‘Zamanın Oğlu’ adıyla roman oldu. Çalışmanın sahibi ise ilk kitabı ‘Hükümdar’ ile önemli bir satış başarısı yakalayan, aynı zamanda Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin de senaristleri arasında yer alan Mustafa Çevik…

Çevik, ‘Sayfa6’ yayınlarından çıkan yeni romanında, Hoca Ahmet Yesevi’nin, henüz Müslümanlığın tüm Türk kavimleri arasında kabul görmediği dönemde Allah aşkıyla başladığı yolculuğunu anlatıyor. Konuyla ilgili çok uzun süredir araştırma yapan yazar, eski zaman insanlarının yattığı mezarlardan ibret alan, Buhara ve Semerkand gibi zengin şehirlere ulaşıp dünya malının insanın kalbini zehirlediğini fark eden, para alıp din satanları görerek günahtan Yaradan’a sığınan Yesevi’nin hayatından çok etkilenmiş. “Hoca Ahmet Yesevî, Anadolu’nun İslamlaşmasına çok önemli katkılar sağladı. Kitapta da anlattığım gibi yolculuğa çıkmasının temel nedenlerinden biri de, kendisine İslam’ı öğretmede bir rehber arayışıydı. Öncelikli savaşı cehaletleydi. Cehaletin yok edilebilmesi ve İslam’ın Anadolu halkına doğru anlatılması gerektiğini ilk telaffuz eden isim ve bu anlamda çok önemli katkılar sağladı.” diyor.

Her iki romanda da köklere yeni bir bakış açısıyla bakmak gerekliliği fikrini savunan Mustafa Çevik, tarihin Osmanlı’dan ibaret sayılıyor olmasından da şikâyetçi: “Bizler tarihimize de, tarihimizde yer alan değerlerimize de bir bütün olarak bakmıyoruz çoğu zaman. Oysa Türk Tarihi, hatta Anadolu Tarihi bugünkü toprakların dışında Orta Asya topraklarında başladı. Burada yaşayan ve atalarımızı tasavvuf yoluyla İslamiyet’le tanıştıran değerlerin başında geliyor Ahmet Yesevi. Bir ana kaynak yani. Oysa biz Mevlânâ ve Yunus Emre’den geriye gidemiyoruz.”

‘Tasavvuf romanlarının tuzağına düşmemeye çalıştım’

Romanda bahsedilen yolculuk fiziki gibi görünse de aslında sembolik. Tasavvuftaki Allah’a ulaşma ve Vahdet-i Vücut’u idrak etme yolculuğu... Romanın kurgusu da bu çerçevede yapılmış. Mekânlar da gerçek olmakla birlikte sembolik anlamlar içeriyor. Ova toprağı, nehir suyu, dağ havayı, çöl de ateşi sembolize ediyor. “Bunlara ağacı sembolize eden ormanı da ekledim çünkü ağaç Türklerde beşinci element olarak kabul edilirdi.” diyor Çevik. Bu yolculuğun benzerlerinden önemli farkı ise yazarın ‘Ya sonra?’ sorusuna aranan cevabı da vermeye çalışması. “Allah’a ulaştıktan sonrasını da içeriyor Yesevi’nin yolculuğu. Söz verdiği gibi bir geri dönüşü var. Yani bu roman, halktan Hakk’a yürüdükten sonra, Hakk’tan halka dönüşü anlatıyor. Gönlü katı insanları şefkate çağırmak için halkına geri dönüyor Hoca Ahmet Yesevi. Ona göre kötülük ve günahları korumak aşka ve muhabbete ihanettir. Aşk, temiz kalplilik ve nefsin ihtiyaçlarından özgür olmayı talep eder.” ifadelerini kullanıyor Çevik.

Aslında yazarın tasavvuf gibi kimi kesimlerde ucuzlaştırılan ve içi boşaltılan bir alana dair roman kaleme almak konusunda tereddütleri de olmuş başta: “Hz. Mevlânâ hümanist bir şair, Mesnevi alıntılar yapılan özlü sözler kitabı, sema tuhaf bir eğlence aracı olarak algılanır oldu. İçinde Mesnevi var Mevlânâ yok, sema var zikir yok, din var Allah yok... Yaratılana hoşgörü var ama Yaradan’ı unuttuk.”

Mustafa Çevik, Ahmet Yesevi’nin yolculuğunu anlatırken mümkün olduğunca kişisel yorumlardan kaçınmaya ve tasavvuf romanlarının tuzağına düşmemeye çalışmış bu nedenle. Sonuçta da şiirle nesrin birleştirildiği Divan-ı Hikmet’teki mısralardan esinlenen ve Yesevi’nin daha çok bilinmesini amaçlayan, kendi tabiriyle ‘objektif bir roman’ çıkmış ortaya.

Romanda kullandığı dile de ayrıca hassasiyet gösterdiğini söylüyor Çevik: “Yesevi, çok iyi Farsça bildiğini fakat halkının anlaması için hikmetlerini güzel Türkçeyle söylediğini belirtir. Türkçeyi toplumsal bir bilinçle kullanan ilk tarihi kişiliktir. ‘Kafir bile olsa kalp kırma’ diyen ve bunu ısrarla Türkçe söyleyen bir bilgenin birleştirici olması ve herkesçe sevilmesi de doğaldır. Ben de bir Türkçe sevdalısı olarak acizane yazdığım eserlerde Türkçenin gücünü ve güzelliğini göstermeye çaba gösteriyorum.”

ZAMAN
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu