Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #6151  
Alt 23.07.2004, 16:57
Benutzerbild von feuerloescher
feuerloescher feuerloescher ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Türklere Peygamber istiyordun.

Kurandaki dini istiyordun yahu sen Yasar Amcani unutmusa benziyorsun Aziz nesin amcani unutmusa benziyorsun.

Kuranda kac cins Din icat ettiniz eyy gafiller.

Erbakan ne diyor sifonu cek gerisi kolay.
  #6152  
Alt 23.07.2004, 17:22
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Wow aus Isfahan wahrscheinlich

mein bester Freund ist Perser.... nur leider hat zur Zeit Persien das Licht verloren... die stecken leider in einer diktatur... und was kann wirkungsvoller sein als die Leute zu belügen im Namen Gottes.....

Süleyman Ates ist ein wahrer Meister seines Faches....... er wägt auch das alte und das neue im Rahmen von Kuran ab..... das können die wenigsten... sogar der Öztürk ist etwas radikaler als er.... obwohl ich den Öztürk für den begabteren halte.... na ja er ist ja Jünger und hat noch einiges vor in seinem Leben....
  #6153  
Alt 23.07.2004, 17:25
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Nein Resim zulmü

ne dersin, senin Foto albümünü yakmak gerek..... dimi cünkü oda bir zulümdür dimi ama.......

Warte kommt besser.... bos konusma zulmü... ne dersin????

Veya CEHALET zulmü....

soll ich weiter machen ????
  #6154  
Alt 23.07.2004, 17:28
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Erbakan hakli

ama nedense sifonun icine kendisi düstü... neden Allah onu kurtarmadi dersin..... Allah Resullerini sever ama, kendi kendini Ilahlastiranlarin üzerine pislik yagdirir....

Sonuc ortada....
  #6155  
Alt 23.07.2004, 17:33
Benutzerbild von feuerloescher
feuerloescher feuerloescher ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Erbakanin Adamlari Basta

kim kayip etti tsssss
  #6156  
Alt 23.07.2004, 17:40
Benutzerbild von feuerloescher
feuerloescher feuerloescher ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Bu Kafaylan Bir Yere Varamayiz.

Bilindigi gibi 5 Aralik 1934 tarihi, kadinlara siyasi
haklarin verildigi iddia edilen tarihtir. Ancak
kadinlara verildigi iddia edilen bu haklar, kadinlar
tarafindan verilen mücadele ne-ticesinde alinan haklar
olmayip, tepeden inme bir anlayisin neticesinde
Mustafa Kemal tarafindan bagislanan haklardi.
Dolayisiyla, Kemalistler tarafindan, Bati"nin bir çok
ülkesinden önce verilmekle övünülen bu haklar, Sirin
Tekeli"nin de belirttigi gibi konjonktür geregi
verilen ve buna ragmen kontrollü olarak kadinlara
kullandirilan -bazen de kullandirilmayan- türden
haklardi. Çünkü, Kemalizm kurulusundan bu yana,
tepeden inmeci, jakoben bir anlayisin tezahürü olan
tek millet, tek sef, tek devlet esasina dayali,
oportünist, çikarci, pragmatik despot bir anlayisi
temsil eden bir sistemdi. Ve bu nedenle de muhalefete
ve hatta degisik görüslere bile tahammülü olmayan bir
sistem öngörmekteydi. Bu sistem, "tek kisi"nin hakim
oldugu bir sistemdi. Ayrica, bu sistem ayni zamanda,
bu ülke insanlarini bütünüyle sadece "tek kisi"nin
belirledigi hedefe yönlendirmeyi de kendisi için asil
amaç edinmisti. Yani, ülkenin bütün insanlari için bir
tek hedef vardi; o da, o "tek kisi"nin belirledigi
hedefti. Bu hedefin disina çikanlar ya da çikmaga
yeltenenler, ülkeye ihanet suçu ile suçlanmaktan
kurtulamamislardir. Bugün bile bu "tekçi" anlayis
tarafindan belirlenen hedefe muhalif olan kisi ya da
gruplar, ayni anlayisi temsil eden, marjinal kalmis
Kemalistler tarafindan, öyle degerlendirilmiyor mu?
Iste "tek kisi" tarafindan belirlenerek çerçevesi
-adeta- duvarlarla örülen bu anlayis, toplumu tepeden
tirnaga kadar yeniden sekillendirmek için ayni tür
uygulamalara halen bugün de devam etmektedir.
Kisacasi, Osmanli"nin mirasi üzerine kurulan bu yeni
ülkenin, yeni yönetim seklinden, çikarilacak
kanunlara, halkin giyiminden yasanti sekline hatta
yeme içme seklinden, dans etme sekline kadar; bir
taraftan toplumsal düsünce, diger taraftan da
toplumsal yasanti sekli, bu tek"çi anlayis tarafindan
sekillendirilmistir. Dolayisiyla ülkeye çesitli
desiselerle hakim olan bu anlayista; Cumhuriyetin ilan
edilmesine de, kadinlara siyasi haklarin verilmesine
de ve hatta kimlerin hangi bölgelerde milletvekili
olacagina da, tek basina karar veren hep "o" tek kisi
olmustur. Ve o tek kisinin agzindan çikan bir sözle
kimi insanlar ihya olmus, kimi insanlar da
daragaçlarinda sallandirilmistir; ve bu tek kisinin
karari ile bir gecede cumhuriyet ilanina karar
verilmis, partiler kurulmus ve partiler kapatilmistir.
Hatta, "tek kisi" tarafindan alinan bu gibi siyasi
ka-ralarin yaninda, kisiler arasindaki iliskilere de
müdahale edilerek kadinlarin dans etmeleri bile, onun
emri ile olmaktaydi. Nitekim bir defasinda, "...
devlet yüksek yöneticilerinin de çagrili oldugu bir
baloda üniformali subaylarin dansetmediklerini gördü.
Gazi, bunun nedenini sordu. Komutanlardan biri, suçun
her dansa çagriyi geri çeviren kadinlarda oldugunu
söyleyince Mustafa Kemal, yüksek sesle topluluga söyle
seslendi: "Arkadaslar, dünyada subay üniformasi giymis
bir Türk erkeginin dans önerisini geri çevirebilecek
bir kadinin bulunabilecegini düsünemiyorum. Simdi
emrediyorum! Hemen salona dagilin! Ileri Mars! Dans
edin!" emri üzerine, herkesin dans etmeye kalkismasi
da, bu "tek kisi"nin otoritesinin etkisini göstermesi
bakimindan ilginç bir örnektir. Bu tür emirler sadece
dans etmeyle de sinirli kalmiyordu. Nitekim, daha
sonra ki dönemlerde ülkenin öncelikli tehdidi olarak
ilan edilen ve "Komünizm her görüldügü yerde basi
ezilmelidir" sözü mensuplari için söylenen TKP"nin
(Türkiye Komiünist Partisi) kurulmasi ile ilgili ilk
emir de yine Mustafa Kemal tarafindan verilmisti. Buna
gerekçe olarak da, Talat Pasa"ya yazdigi mektupta da
belirtildigi gibi, "gerekirse bolsevizmi de biz
kurariz" seklindeki Mustafa Kemal"in konjonktürel ve
pragmatik anlayisi idi!.. Mustafa Kemal bu güçlü
ülkelerden yana görünme anlayisini, ülke içinde
gücü/hakimiyeti tek basina ele geçirinceye ve ülke
disinda ise himayesine girdigi ülkenin güçlülügü
netlesinceye kadar devam ettirmistir. H. Edip
Adivar"in da belirttigi gibi Mustafa Kemal, gücü ele
geçirdikten sonra, emirlerine itirazsiz uyulmasini ve
kendisine karsi hiçbir elestiri geti-rilmemesini
açikça belirtiyordu. Nitekim, H.E. Adivar ile bir
konusmasinda, "Herkes benim verdigim emri
yapmalidir... Ben hiçbir elestiri, hiçbir fikir
istemiyorum... Yalniz emirlerimin yerine
getirilmesini..." istiyorum seklindeki sözlerinden de
bu durum açikça görülüyordu. Mustafa Kemal, ölünceye
kadar da, bu tavrini devam ettirmis ve iradesine -en
yakin arkadaslari dahil- hiç kimseyi ortak olarak
kabul etmemistir. Buna yeltenenlerin ise, maalesef
politik hayatlari da, sosyal hayatlari da hüsranla
sona ermistir. Kazim Karabekir, Rauf Orbay ve
arkadaslari ile ünlü hatip onbasi Halide Edip
Adivar"in -son dönemde de Ismet Inönü"nün- basina
gelenler, Mustafa Kemal"in bu tavrinin ilginç
örneklerinden sadece birkaç tanesidir.
Anlasilan odur ki, Mustafa Kemal, kendi
düsüncesinin disinda hiç kimsenin düsüncesine önem
vermezdi. Her konuda -hemen hemen- yalniz basina karar
verir ve uygulamaya koyardi. Zaman zaman, herhangi bir
konu ile ilgili olarak Çankaya Köskü"ndeki "içki
sofrasi"na çagirdigi kimselerden ise, konu ile ilgili
görüslerini almaktan ziyade, kendisinin önceden vermis
oldugu karari onlara duyurmaya yönelik olmakta idi. O
dö-nemde, Mustafa Kemal"in etrafinda bulunanlar da,
Mustafa Kemal"in bu "tek"ligini, her seyin kendi
karari ile yapildigini ya da yasaklandigini, kendi
kararlarinin aksine görüs serdetmenin hayati tehlikeyi
gerektirdigini konusmalarinda, yazilarinda dile
getirmekten de bir beis görmemekte idiler. Nitekim,
Kiliç Ali tarafindan bu durum "Aksam" gazetesindeki
bir makalede; "... Milli Kurtulus Savasini halkin
degil, sadece Atatürk"ün yaptigi" ileri sürülüyordu.
Bu yaziyi aktaran Zekeriya Sertel "Yaziyi okumamiz
bitince Ahmet Rasim Bey gözlügünün altindan bana söyle
bir bakti: -Cevap verecek misin? dedi. Sanmiyorum,
dedim. Sakin ha... Yaziyi kimin yazdigi belli. Mustafa
Kemal"le çatismayi göze almak gerekir. Bu da bugünkü
kosullar içinde delilik olur. Yaziyi hiç okumamis gibi
davran." Sertel de "Öyle yaptim" diyor.
Seyh Said kiyami nedeniyle kurulan Istiklal
Mahkemeleri de emirle, hem de tek kisinin emriyle
kurulmustu ve çalismalarini da bu "tek kisi"nin
emriyle devam ettiriyordu. Çesitli illerde kurulan bu
mahkeme-lerde, yine emirle sayisiz insan
daragaçlarinda sallandirilmisti; herhalde -dili
olsaydi- bunun en canli sahidi de Samanpazari sirtlari
idi. Daragaçlarinda sallandirilan bu insanlarin
suçlari ise, -tamaminin da- potansiyel muhalif olarak
görülmeleriydi; isin üzücü tarafi da, bunlarin
basinda, Milli Mücadele adi verilen Mücadeleyi
baslatanlar, bulunduklari bölgelerde dis düsmani cani
kani pahasina kovanlar gelmekteydi. Bunlarin arasinda,
az da olsa kendilerini tehdit etmek ve göz dagi vermek
için, yandasi gazeteciler de vardi. Bu gazeteciler,
Istiklal Mahkemelerinin "tek kisi"nin emriyle
çalistigina güzel bir örnek teskil etmektedir.
"Istanbul"un belli basli gazete bas yazarlari
Diyarbakir"daki Istiklal Mahkemesine gönderilmislerdi.
Bunlar arasinda "Tasviri Efkâr" sahip ve basyazari
Velid Ebuzziya, "Vatan" gazetesi sahip ve basyazari
Ahmet Emin Yalman, ayni gazetenin yazarlarindan Ahmet
Sükrü Esmer, gene bas yazarlardan Ismail Müstak ve
baskalari vardi. Ahmet Emin, daha yoldayken,
Adana"dan, Mustafa Kemal"e telgraf göndererek
yalvarmaya baslamisti. Affedilirse, bir daha
gazetecilik yapmayacagina söz veriyordu..." "Tek Kisi"
gücünü ve "Tek"ligini kanitlamiscasina, bu tür
yalvarmalardan sonra, gazetecilerin serbest
birakilmasi, yine bu "tek kisi" tarafindan
saglanmisti.
ANADOLU KADINI, MILLI MÜCADELENIN ASLI
UNSURLARINDANDI!..
Osmanli Imparatorluguna ait topraklarin
paylasilmasina yönelik olarak, emperyalist ülkelerce
Anadolu"nun çesitli bölgelerinin isgal edilmesine
karsi verilen mücadelede, Anadolu Kadinin bu
mücadelede oynadigi rolü göz ardi etmek, bu
mücadelenin anlasilmamasi ya da eksik anlasilmasi
anlamina gelir. Bilindigi gibi bu ülke, bu yüz yilin
baslarindan itibaren Ingilizler, Fransizlar,
Italyanlar, Yunanlar ve Ermeniler tarafindan isgal
edilmisti. Hilafetin bulundugu merkez Istanbul da
isgal altindaydi. Ancak bütün bu olumsuzluklara ragmen
kadiniyla, erkegiyle, genciyle, ihtiyariyla ve hatta
çocuguyla organizeli, birbirinden haberli olmasa da,
-Mustafa Kemal henüz Padisah tarafindan
görevlendirilmemisti bile- bu isgali sona erdirmek
için, Anadolu bütünüyle adeta ayaga kalkmisti.
Kadinlar yaptiklari mitinglerle -özellikle de
Sultanahmet Meydani"nda H. Edip Adivar"in konustugu
miting- bir taraftan kendileri fiilen mücadeleye
katiliyorlardi, bir taraftan da top yekun bütün bir
halk, bu mücadelenin saflarina katilmaya davet
ediliyordu. Iste bu amaçla kadinlar mücadelelerini
daha organizeli yapmak için, ülkenin çesitli
bölgelerinde çesitli isimler altinda kurduklari
cemiyetler halinde örgütleniyorlardi; bunlarin
arasinda yaygin olarak örgütlenen ve birçok ilde
subelerini de açan Anadolu Kadinlari Müdafaa-i Vatan
Cemiyeti de vardi. Böylesine kutsal bir mücadelede
Anadolu kadini, sadece ordunun yardimci hizmetlerine
katkida bulunmakla yetinmemis, mücadelenin her
safhasinda yer alarak, baska ülke-lerde benzeri
olmayan kahramanliklar sergilemistir.
Anadolu kadini, yerine göre, cephe gerisinde
cephaneyi, yaralanan milisi/askeri, hastalanan hastayi
ve ikmal maddelerini sirtinda ya da kagnilarda
tasirken, yerine göre de elinde silahi ile gönüllü
olarak cepheden cepheye kosarak milis kuvvetleri ile
birlikte savasa katilmistir. Hilafetin ve ülkenin
kurtarilmasi için bu savaslarda, isimleri bilinenlerin
haricinde, çok sayida isimsiz kahraman Anadolu kadini
gençligin baharinda iken sehit olmustur. Çünkü, basta
Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi"nin fetvasi olmak
üzere bir çok fetva onlar için vazgeçilemez olan bir
kutsal hedefi gösteriyordu ki o da; ya sehit olmak ya
da gazi olmakti. Denizli Müftüsü fetvasinda söyle
diyordu; "...Bizler simdiye kadar esir yasamadik ve
yasamayiz. Silahimiz yoksa sapan tasiyla düsmana karsi
çikmak ve onu tepelemek her Türk ve Müslümana farz-i
ayndir. Fetva veriyorum..." Iste bu fetvalar
dogrultusunda Anadolu insani; kadini ile erkegiyle,
müstevli devletlere karsi adeta ayaga kalkmisti.
Nitekim bu kadinlardan, "Gördesli Makbule Hanim
1921"de, evlendikten hemen sonra kocasiyla birlikte
bir çete örgütlemisti. Bu çete, birkaç ay boyunca
düsmani hayli hirpaladi. Gördesli Makbule Hanim savas
alaninda sehit düstü." Yine, Tayyar Rahmiye Hanim
Güney cephesinde 9. Tümene bagli bir gönüllüler
müfrezesine komuta ediyordu. Bu müfreze, 1 Temmuz
1920"de Osmaniye"deki Fransiz müstahkem mevki
karargahina saldirma buyrugunu aldi. Tayyar Rahmiye
Hanim, buranin ele geçirilmesinden az bir süre önce
can verdi." Yine, "Anlatildigina göre, bir Türk kadini
sirtinda çocuguyla cepheye, bir araba dolusu mühimmat
ve cephane götürmektedir. Yagmur yagmaya baslayinca,
cephaneler islanmasin diye çocugunu sardigi örtüyü
hemen çikarip cephanelerin üzerine örter. Iki öküzün
çektigi arabada, siperlere erzak tasimakla görevli bir
kadinin öyküsü de, sik sik dile getirilir; Öküzlerden
biri düsman kursunlariyla agir yaralanir. Kadin ve
yanindaki iki çocugu öküzün yerine kosularak arabayi
çekmeye devam ederler. Sirtlarinda süt bebekleriyle,
cepheye yiyecek-içecek tasiyan kadinlarin öyküleri de
anlatilan ilginç olaylardandir. Gene, Sakarya
savaslari sirasinda, 23 Agustos 1922"de cepheye
cephane tasiyan konvoydaki hamile bir kadin, dogum
yapar. Hemen cephe gerisine göndermek isterler; fakat
o reddeder: "Ben bunlari nasil birakirim? Ordu cephane
bekliyor." Iste, Anadolu kadini; gerektigi zaman
çocuguna analik, kocasina eslik, gerektigi zaman da
savasta en ön saflarda savasarak sehit düsmenin ne
kadar kutsal oldugunu bilecek kadar inanç sahibi idi.
Mustafa Kemal de 21 Mart 1923"te Konya"da Kizilay"in
kadin kollarina hitap ederken, Anadolu kadinini söyle
degerlendirmektedir; "...Çift süren, tarlayi eken,
ormandan odun, kereste getiren, mahsülati (ürünleri)
pazara götürerek paraya kalbeden (çeviren), aile
ocaklarinin dumanini tüttüren, bütün bunlarla beraber
sirtiyla, kagnisiyla, kucagindaki yavrusu ile, yagmur
demeyip, sicak-soguk demeyip, cephenin mühimmatini
(savas gereçlerini) tasiyan hep onlar, hep o ulvi
(yüce), o fedakâr, o ilahi Anadolu kadinlari
olmustur..." Dolayisiyla, Anadolu"nun bu rolünü
-kadini ile erkegiyle- göz ardi ederek Milli
Mücadelenin kazanilmasini "tek kisi"nin kahramanligina
ya da dehasina baglayarak anlatanlar, Milli Mücadeleyi
kazanan ruhu anlayamayanlardir.
  #6157  
Alt 23.07.2004, 18:08
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Ich würd sagen

Erbakanin adam degil essek oldugunu anlayip ve ondan ayrilanlar basta.....

Man wie recht ich habe... machmal übertreffe ich mich selber....
  #6158  
Alt 23.07.2004, 18:25
Benutzerbild von dayioglu
dayioglu dayioglu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Nascosto le bugie di conoscenza!

der Koran ist ein segen junger herr...für den der es versteht...
vor dem Koran...hatten die Frauen überhaupt keine rechte
sie wurden sogar bei der Geburt begraben...weil man sich schämte
erst mit dem Koran kamen die Rechte...für die Frauen
nun gut zu ihrer Frage...
ob in Koran steht...dass man seine Ehefrau schlagen darf oder nicht...
in der Sure 4/34 steht...

Bas kaldirmasinidan endiese etiginiz kadinlara ögüt verin, onlari yataklardan yalniz birakin ve (bunlarla yaola gelmezlerse) dövün. Eger siz itaat ederlerse artik onlarin aleyhine baska bir yol aramayin; cünkü Allah yücedir, büyüktür.

das aber legitimiert nicht, dass man seine Ehefrau bei jeder Kleinigkeit schlagen darf
das kann man sich so erklären, wenn in einem Staat die Todesstrafe im Gesetzbuch steht
heißt es nicht, dass jeder der eine Straftat begeht, die Todesstrafe bekommt
es kommt immer auf die Sachlage an...und man wendet sie nur im äußersten an...
laut Koran darf man...wenn man nach den obigen Bedingungen vorgeht...
aber man muss nicht...und unser Prophet Mohammed (s.a.v.)
begrüßte es auch nicht...dass man die Frauen schlägt...
er selber hat nie seine Ehefrau geschlagen...
und da wir auch seine Sünnet befolgen...und leben...sollte man von diesem recht nicht gebrauch machen...
in einem Hadis sagt unser Prophet Mohammend (s.a.v.)

Die Vollkommenen im Glauben sind von den Gläubigen die Besten an Charakter und Benehmen, und die besten von euch sind die, die ihre Frauen am besten behandeln.

ich denke wer seine Frau schlägt zeigt wie Charakter schwach er ist...
es gibt andere Methoden, die weit aus effektiver sind...
Gewalt zerstört die liebe zwischen zwei Personen...deswegen sollte man davon absehen...

mfg
DayiOglu
  #6159  
Alt 24.07.2004, 12:15
Benutzerbild von abizettin
abizettin abizettin ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Alamancinin hakyoluna dönüsü!:-))

Studie: Gläubigkeit türkischer Migranten steigt



Hamburg (AFP) - Die Religiosität der in Deutschland lebenden Türken hat nach der Beobachtung des Zentrums für Türkeistudien in den vergangenen Jahren stark zugenommen. Der Leiter des Essener Zentrums, Faruk Sen, der die Einstellung türkischstämmiger Migranten in Nordrhein-Westfalen untersucht, sagte dem "Spiegel", 2003 hätten sich bereits 71 Prozent der von ihm befragten Türken als religiös bezeichnet. Dies seien 14 Prozent mehr als noch im Jahr 2000.

Besonders stark sei dabei die Zahl derjenigen gestiegen, die sich als "sehr religiös" bezeichneten: Während dies 2000 erst acht Prozent angegeben hätten, seien es 2003 bereits 20 Prozent gewesen.

Ein Indiz für zunehmenden Fundamentalismus der in Deutschland lebenden Türken sieht Sen darin aber nicht. Der Trend zur Gläubigkeit sei vielmehr vor allem als Reaktion auf die "Aversion der Deutschen gegen den Islam" zu werten. Da überdies knapp ein Drittel der Befragten die eigene wirtschaftliche Situation als schlecht einschätze und sich 80 Prozent in Deutschland diskriminiert fühlten, identifizierten sie sich noch stärker mit dem eigenen Milieu.

Jeder zehnte türkische Migrant lebt demnach abgeschottet in einer Paralellgesellschaft und hat weder bei der Arbeit noch im Privatleben Kontakt zu Deutschen. Auch sei die Zahl derer, die zurück in die Türkei wollten, seit 2001 um etwa acht Prozent auf knapp 30 Prozent gestiegen.
  #6160  
Alt 24.07.2004, 14:34
Benutzerbild von 76er
76er 76er ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Yipiee

Yuhuuu!
Gott sei dank!
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu