Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #25791  
Alt 19.10.2005, 23:54
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sevgili güzel dostum, lütfen daha

esnek dememek için daha , HOŞ, bakış açısı ile demek istiyorum.

Bu kişi Yehovacı olur ve dobra, dobra onu bildiği kadar anlatır.

Anlatmıyorsa o bin bir yüzlü soytarı ve bukelamon ve megaloman çevreye aittir.

Ve iyi niyetli bir bakış açısı ile biraz aklı başında ve bilgi ile yüklü bir bein ve yürek karşısına çıkıpta bir şeyler soruyor ise, bu sayfaların genel yapısı ile koru, ve ürkme, ve irkilme ile bütün bildiğini dilini yutarak bir kenarda silik bir kişilik olarak yalnızca okumayı doğru bularak gösterdiği csaret girişiminide yutar.

Ben buralarda başka grüşleri, düşünceleri ve dinleri ve onların ayrışımcı olan gurup veya gurupcuklarını tanımak, bilmek ve onlar ile yazım ölçülülerinde tanışmak istiyorum.

Bu ortamı bu demokrasinin hiç bir karakterine sahip olmayan bu sayfalarda yaratmak istiyorum.

Yoksa emin ol büyük bir hayranlık ve saygı duyduğum İsa yı ben onlardan çok daha iyi savunurum...

Selamlar...
  #25792  
Alt 20.10.2005, 00:03
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Öze gel mahfuz, sana öze aıt bir şeyler

çok ince derinliklere kadar yazıldı.

Var mı bu konuda bir bilgin yoksa sus ve sakin dur, telaş yapma.

Bu bayan sizin dininizden olmayan yalnızca iyi niyetli olarak bildiklerinin bir kısmını ortaya sunmakta.

Sen bu kadar acizmisin bildiğin ve inandığın ve ibadet ettiğini evrensel ve en son olan Tanrı dinini böylecesine ilkelce savunarak o dine yakışan ölçülerde savunabilmekten.

Eğer öyle ise, okuduklarımdamdan, sen ve burada olan her kes tarafından yazdıklarınız beni asla tatmin edememekte.

Bunun sebebi NEDİR???
  #25793  
Alt 20.10.2005, 01:19
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Hıristiyan dinini ne kadar tanımaktayız?

Ben bu sayfalarda katılımcı olarak bulunan kişiler ile şu an dünyada var olan en büyük dini (Hıristiyanlığı bildiğim ölüçülerde açmaya çalışacağım, gördüğüm kadarı ile tüm dinler üzerine burada çok büyük bilgi eksikleri bulunmakta. Kişiler büyük bir Fanatizm ile inanıkları dini savunmakta bunun dışında olan dinleri büyük bir sorumsuzluk ile yok saymaktalar. Bununda ötesinde tahammül bile edememekteler!!! Bütün dinlerin özü tek Tanrılılığı ve tek yaradanı savunur, ibadet ilişkileri farklı olabilir, lakin ben dinlerin özünde Demokrasinin günümüz dünyasında ne ölçüde uyum sağladığına bakarım. Bu bağlamda toplam 32 bölümlük olan Hıristiyanlık dinini fırsat bulduça buraya aktaracağım, ilk bölümünü sanıorm bir hafta önc burada Yehvanın şahidi olduğunu öne süren bir şahısa aktardım, şimdi ikinci bölümünü aktarmak istiyorum. Amacım neden Hıristiyan topluluğunun Demokrasi ile hiç bir sorunsuz uyum sağladığı ve bireyn tüm cinsiyetler dahil olmak üzere özlük haklarına nasıl bu ölçülerde uyum sağlayabildiğinin açılımıdır.)

Selamlar Roman....KUTSAL KİTAP ELİMİZE NASIL ULAŞTI?



























BÖLÜME BAKIŞ
Kutsal Kitap Nasıl Yazıldı? Kullanılan Materyaller Eski Kitapların Yapıları Yazım Tipleri BölümlerKutsal Kitap’ın İçeriğine Kim Karar Verdi? Kanon Kelimesinin Anlamı Kanon’a Giriş Kanon’a Dahil Olmak İçin Yapılan Testler Hristiyan Kanonu (Yeni Antlaşma) Eski Antlaşma Kanonu


1A. KUTSAL KİTAP NASIL YAZILDI?
Birçok kişinin aklında; Kutsal Kitap’ın, bölümlenmesinin ve korunması için kullanılmış olan malzemelerinin arka plânında neler olduğuna dair sorular vardır. Bu bölüm, sizi Kutsal Kitap’ın yapısı ile daha yakınlaştıracak ve sizin bu kitabın derlenişini daha çok takdir etmenizi sağlayacaktır.


1B. Kullanılan Materyaller


1C. Yazım Materyalleri


1D. Papirüs
Birçok orijinal el yazmasının günümüze ulaşamamasının ana sebebi, dayanıksız malzemenin kullanılmış olmasıdır: “Bütün orijinal imzalı yazılar uzun zaman öncesinden beri kayıptır. Zaten papirüs üzerine yazılmış olduklarından, bundan farklı bir sonuç beklenemezdi. Sadece çok istisnai bir ortam oluşması durumunda papirüs uzun süre hayatta kalabilir.” (Bruce, BP, 176)
Kutsal Kitap’ın yazıldığı çağda, elde bulunan yazım materyalleri içerisinde en yaygın olanı, papirüs bitkisinden imal edilen papirüs kâğıdıydı. Bu sazlık türü, Mısır ve Suriye’nin nehirlerinde ve sığ göllerinde yetişmektedir. O çağda, büyük miktarda papirüs kâğıdı, Suriye’nin Byblos Limanı’ndan gemilerle ihraç edilmekteydi. Kitap kelimesinin Yunanca karşılığı olan Biblos’un bu limandan türediği tahmin edilmektedir. İngilizce kâğıt kelimesinin karşılığı olan Paperın ise, papirüsün Yunanca karşılığı olan papyrosdan geldiği bilinmektedir. (Ewert, ATMT, 19-20)
The Cambridge History of the Bible adlı eserde, papirüsün yazıma hazırlanışı hakkında şu bilgi sunulmuştur: “Saz çubukları soyulduktan sonra, uzunlamasına ince şeritler halinde kesilir. Arkasından birbirine dik, iki kat olarak örülmeden önce iyice dövülür ve ezilir. Kurutulduktan sonra, beyaz yüzeyi bir taş ya da başka bir alet ile yumuşak bir şekilde cilâlanır. Pliny, yaprakların çok ince ve yarı saydam olduğu Yeni Krallık Dönemi’nden önce çeşitli kalınlıklarda ve dokuda mevcut olan papirüsün kalite varyasyonlarından bahsetmiştir.” (Greenslade, CHB, 30)
Elimizdeki bilinen en eski papirüs parçası, M.Ö. 2400 yıllarından kalmadır. (Greenslade, INTC, 19) En eski el yazmaları papirüs üzerine yazılmıştır ve Mısır’ın kumlukları ya da Ölü Deniz Yazıları’nın keşfedildiği Kumran Mağaraları gibi kuru yerlerde olmayanların, sağlam olarak elimize ulaşması çok zordur.
Papirüs, M.S. 3. yüzyıla kadar popülerliğini korumuştur. (Greenslade, INTTC, 20)


2D. Parşömen
Parşömen; koyun, keçi, ceylan ya da diğer hayvanların işlenmiş derilerine verilen isimdir. Bu deriler daha uzun ömürlü olmaları için ‘tıraşlanır ve iyice sıyrılırdı’. F.F. Bruce bu konuya şu şekilde katkıda bulunur: “Parşömen kelimesi , bir zamanlar bu yazım materyalinin üretimi ile özellikle bütünleşmiş bir yer olan Anadolu’daki Bergama şehrinin isminden türemiştir.” (Bruce, BP, 11)


3D. Buzağı Derisi
Buzağı derisi kurutulduktan sonra, genellikle mor rengine boyanırdı. Bugün sahip olduğumuz el yazmalarının bazıları, aslında mor renkli buzağı derisidir. Buzağı derisinin üzerine yazı yazılırken, genellikle gümüş ya da altın kullanılmıştır.
J. Harold Greenlee, elimizdeki en eski deri üzerindeki yazıların, M.Ö. 1500’lü yıllardan kalmış olduğunun altını çizmektedir. (Greenlee, INTTC, 2)


4D. Diğer Yazım Materyalleri
Ostraca: Halk arasında en çok kullanılan malzeme, bu cilasız çömleklerdi. Ostraca, Mısır ve Filistin’in refah döneminde kullanılmaya başlanmıştır. (Eyüp 2:8)
Taş: Arkeologlar, demirden kalemlerle üzerlerine yazı yazılmış olan birçok sıradan taş bulmuşlardır.
Kil Tabletler: Keskin bir araç ile oyulduktan sonra kalıcı bir doküman (Yeremya 17:13; Hezekiel 4:1) oluşturmak için kurutulan bu tabletler, hem en ucuz hem de çok uzun ömürlü yazı materyalleri olarak tarihte yerlerini almışlardır.
Bal Mumu Tabletler: Düzgün bir parça tahtanın üzerini bal mumuyla kaplamak ve üzerine de metal bir iğne ile yazılar yazmak suretiyle kullanılmıştır.


2C. Yazı Araç Gereçleri
Keski: Taşları oymak için kullanılan demirden bir araç.
Metal İğne: “Düz bir kafası olan ve üç tane yüzü olan bu metal iğne, kil ve bal mumu tabletler üzerine baskı yapmak için kullanılıyordu.” (Geisler, GIB, 228)
Kalem: “Uzunluğu 6 ilâ 16 inç arasında değişen hasır otundan (Juncus maritimis), sivri uçlu bir kamış biçimlendirilir. Kalın ve ince çizgiler çizebilmek amacıyla, geniş veya dar uç oluşturarak, ucu düz keski şeklinde kesilir. Bu kamış kalemler, büyük bir olasılıkla yayıldıkları yer olan Mezopotamya’da M.Ö.’ki ilk milenyumdan itibaren kullanılmaya başlanmıştır; buna rağmen tüy kalem fikrinin M.Ö. 3. yüzyılda, Yunanlılar tarafından keşfedildiği düşünülmektedir.” (bkz: Yeremya 8:8) (Greenslade, CHB, 31). Buzağı derisi, parşömen ve papirüs kalemin kullanıldığı malzemelerdir.
Mürekkep: Eski dünyada mürekkep genellikle, ‘kömür, sakız ve suyun’ karışımından imal edilmekteydi. (Bruce, BP, 13)


2B. Eski Kitapların Yapıları
Rulolar ya da tomarlar, papirüslerin birbirine yapıştırılması ile ortaya çıkan uzun şeritlerin, bir tahta parçası etrafına dolanmasından meydana getirilmekteydiler. Tomarların uzunluk kapasitelerini sınırlayan faktör ise, açıldığı zaman kullanılmasında oluşan zorluktur. Üzerine dolanan papirüsler ise, genellikle bir taraflarına yazılabilinilmesi ile sınırlanırdı. Her iki tarafına yazılım yapılmış tomarlara, “opistograf” adı verilmiştir (Esinleme 5:1). Bazı tomarların 144 feet uzunluğunda olduğu bilinmektedir. Buna rağmen, ortalama bir tomar, genellikle yirmi ile otuz beş feet uzunluğundadır.
Tarihi İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitapların profesyonel katalogcusu olan Callimachus’un “Büyük bir kitap, büyük bir baş belâsıdır.” sözlerine şaşmamak gerek. (Metzger, TNT, 5)
Kodeks ya da Kitap Yapısı: Okumayı daha az hantal ve daha kolay yapabilmek için, papirüs tabakalar, yaprak şeklinde kesilip birleştirilmeye ve iki yüzeyine de yazılmaya başlanılmıştır. Greenlee’nin ifadesine göre; Hristiyanlığın yayılması, kodeks-kitap şeklinin geliştirilmesinin ana sebebidir.


3B. Yazım Tipleri


1C. Unical Yazı Tipi
Yeni Antlaşma konusunda uzman olan Bruce Metzger: “Edebi çalışmalar, unical adı verilen el yazısından daha biçimsel bir üslûpla yazılmaktaydı. Bu el yazması kitaplarda kullanılan yazı üslûbunun karakteristik özellikleri, dikkatli ve temkinli bir şekilde işlenmiş harfler ve bu harflerin, bizim büyük harflerimiz gibi, birbirinden mesafeli bir şekilde yazılmasıdır.” (Metzger, TNT, 9)
Geisler ve Nix: “Yeni Antlaşma’nın el yazmalarının en önemlileri olarak kabul edilenler, genellikle dördüncü ve daha sonraki yüzyıllardan kalma unical kodekslerdir. İstanbul’un, Hristiyanlığı kabul etmesi ve İncil’in kopyalarının yapılmasına izin verilen İznik Konseyleri’nden (325) hemen sonra, bu kopyalar ortaya çıkmıştır” sözleriyle, bir başka olguya işaret ederler. (Geisler/Nix, GIB, 391)
En önemli ve en eski unical el yazmaları, Kodeks Vaticanus (yaklaşık M.S. 325-350) ve Kodeks Sinaiticus (M.S. 340)’dur.


2C. Minuscule (Küçük) Yazı Tipi
Minuscule yazı tipi; 9. yüzyılın başında kullanılmaya başlanmış, “bitişik ve küçük harflerin kullanıldığı ve kitap çoğaltımı için keşfedilmiş el yazısı” şeklinde bir yazı tipidir. (Metzger, TNT, 9)


__________________________________________________ _________________________

Geldiğin zaman..., kitapları ve özellikle yazı derilerini beraberinde getir.

1. - PAVLUS, 2. TİMOTEOS 4:13
__________________________________________________ _________________________


3C. Boşluklar ve Sesli Harfler
Yunan el yazmalarında, kelimeler arasında boşluk kullanılmamıştır; aynı zamanda İbranice yazılar, M.S. 5. ve 10. yüzyıllar arasında Masoretler tarafından ekleninceye kadar sesli harf içermemekteydi.
Bu iki uygulama, çağdaş okuyucular için garip ve kafa karıştırıcı bir durum oluşturur. Ancak, ana dili Yunanca ve İbranice olan eski insanlar için bu uygulamalar, tamamen normal ve anlaşılırdı. İbraniler, okuma yazmayı öğrenirken, kelimelerin nasıl okunacağını ve nasıl anlaşılacağını öğrendikleri için, yazılarda sesli harf olmaması onlar için bir zorluk teşkil etmemekteydi.
Aynı şekilde Yunanca konuşan kişiler için, kelimeler arasında boşluk olmadığı halde, okuma konusunda hiçbir zorluk çekmiyorlardı. Metzger’in açıkladığı gibi: “Birkaç istisnai durum hariç, yerel Yunanca kelimelerin sesli harf ile (ya da ikiz ünlü/ikili ünlü/diftong) veya üç sessiz harf olan n, r ve V ‘den birisi ile bitmesi bir kuraldı. Daha da ötesi, eski çağlarda kişi, yalnızken bile yüksek sesle okuması genel bir davranış biçimiydi; kullanılmış olan scriptio continua stilinin, okumaya ayrı bir zorluk eklemiş olduğunu düşünmek hatalı sayılırdı. Bunların sonucu olarak; kelimelerin arasında boşluk olmasa da, okumayı öğrenen bir kişi, heceleyerek kelimeleri okurdu ve kısa bir süre içinde scriptio continua stiline alışabilirdi. (Metzger, TNT, 13)


4B. Bölümler


1C. Kitaplar
“Kanon” konusunun altındaki materyale bakınız.


2C. Kısımlar


1D. Eski Antlaşma
Eski Antlaşma’nın ilk olarak bölümlere ayrılmasına dair çalışmalara, M.Ö. 586 senesinde başlayan Babil sürgünü zamanında rastlamaktayız. Pentateuch, sedarim adı verilen ve “üç senelik bir okuma devri boyunca, yeterli miktarda ders sağlayacak şekilde dizayn edilen” 154 gruba pay edilmiştir. (Geisler, GIB, 339)
Pentateuch, Babil’deki sürgün dönemine giren M.Ö. 536 yılı esnasında, “parashiyyoth” ismi verilen elli dört bölüme ayrılmıştır... Bunlar da bir süre sonra kendi içlerinde referans amacı ile 669 parçaya ayrılmışlardır. Bu bölümler, bir senelik okuma devrini kapsayacak şekilde ayarlanmışlardır.” (Geisler, GIB, 339)
M.Ö. 165 yılları civarında, Peygamberler adı verilmiş olan Eski Antlaşma kitapları bölümlere ayrılmıştır.
Eski Antlaşma’nın, son olarak bölümlere ayrılmasına dair çalışmalara ise, Protestan Reformu’ndan sonra rastlanmıştır. Yahudiler tarafından kullanılan Eski Antlaşma bölümlemesiyle, Protestanların kabul ettiği Eski Antlaşma bölümlemesinin benzer olduğunu görmekteyiz. Bu bölümlemelerin ilk defa sayfa kenarlarına işlenmesi ise, M.S. 1330 senesinde gerçekleşmiştir.” (Geisler, GIB, 339)


2D. Yeni Antlaşma
Yunanlılar, ilk paragraf bölümlendirmesini, İznik Konseyi’nin toplanmasından önce, belki de M.S. 250 yılları kadar eski bir tarihte gerçekleştirmişlerdir.
En eski kısımları bölümlendirme sistemi ise, M.S. 350 yıllarında başlamıştır ve Kodeks Vaticanus’un sayfa kenarlarında varlıklarını görmekteyiz. Ancak bu bölümler, günümüzde kullanılan bölümlerden daha küçük parçalardadır. Örneğin, günümüzde kullanılan Kutsal Kitap’ın, Matta kitabı, 28 bölüme ayrılmışken; Kodeks Vaticanus’da, Matta kitabının 170 bölüme ayrıldığını görmekteyiz.
Geisler ve Nix: “13. yüzyıla kadar kullanılan bölümlendirmede bir değişiklik yapılmamıştır, bu tarihten sonra ise, derece derece bu değişimleri izleyebiliriz. Paris Üniversitesi profesörlerinden Canterbury Başpiskoposu Stephen Langton, yaklaşık 1227 yıllarında İncil’i günümüzde kullanılan bölümlerine ayırmıştır. Bu olay, matbaacılıkta yerleri değiştirilen harflerin kullanılmaya başlamasından daha önce gerçekleştirilmiştir. Wycliffe İncil’i (1382), bu modeli takip ettiğinden; İncil’in basımında günümüzde de devam eden bu bölümleme bir temel oluşturmuş ve sanal bir model olarak kabul edilmiştir” demiştir. (Geisler, GIB, 340)


3C. Ayetler


1D. Eski Antlaşma
Eski Antlaşma’daki ilk ayet belirteçleri (ör: Yaratılış 2:24), “baştan sona kadar akıp giden cümleler arasında bırakılan boşluklardan oluşmaktaydı... Babil sürgününden sonra ise, Pentateuch’un halk tarafından daha kolay okunabilmesi ve başka lisanlara tercüme edilebilmesi amacıyla, boşluklar ile oluşturulmuş duraklar kullanılmaya başlanmıştır; buna rağmen, daha sonra boşluklar yerine, bazı işaretler eklenmiştir. Bu ‘ayet’ belirteçleri bir standarda ulaşmamıştı ve yöreden yöreye farklılıklar göstermekteydi. Bu belirteçlerin standartlaştırılması M.S. 900 senesinden önce gerçekleşmemiştir.” (Geisler, GIB, 339)


Yanlış Bakış Açısı Doğru Bakış Açısı
Kilise, Kanon’un Belirleyicisidir Kilise, Kanon’un Keşfedicisidir
Kilise, Kanon’un Anasıdır Kilise, Kanon’un Çocuğudur
Kilise, Kanon’un Yargıcıdır Kilise, Kanon’un Başkanıdır
Kilise, Kanon’un Düzenleyicisidir Kilise, Kanon’un Onaylayıcısıdır
Kilise, Kanon’un Yargıcıdır Kilise, Kanon’un Tanığıdır
Kilise, Kanon’un Efendisidir Kilise, Kanon’un Hizmetkârıdır


2D. Yeni Antlaşma
Günümüzün çağdaş İncillerinde var olan belirteçlerin benzerleri, 16. yüzyılın ortalarına kadar meydana çıkmamıştır. Aslında bu işaretler, alfabe karakterlerindeki gelişmeleri takip etmişlerdir: “Bu çabaların, çapraz-referans kullanımı ve halkın okumasını kolaylaştırmak için yapıldığı aşikârdır. Ayet işaretlerinin ilk meydana çıkması, Parisli bir matbaacı olan Robert Stephanus’un yayımladığı, Yunanca Yeni Antlaşma’nın dördüncü baskısında vuku bulmuştur. Bu ayet bölümlendirmesini 1557’de İngilizce Yeni Antlaşma’da ilk defa kullanan kişi Oxford’lu William Whittingham’dır. 1555 senesinde Stephanus, ayet bölümlendirmesini, Latin Vulgate baskısında da kullanmıştır ve bu bölümlendirme günümüzde hâlâ onlar tarafından kullanılmaktadır.” (Geisler, GIB, 341)


2A. Kutsal Kitap’ın İçeriğine Kim Karar Verdi?
Hangi kitapların Kutsal Kitap’ın parçası olması gerektiğine nasıl karar verildiğine dair bir soru, Kanon’u hedef alan bir sorudur. Bilinçli bir kişi, neden bazı kitapların Kanon’a dahil edildiğini ve diğerlerinin dışarıda bırakıldığını öğrenmek ister.


1B. Kanon Kelimesinin Anlamı
Kanon kelimesi, saz kelimesinden türemiştir. (İngilizce cane kelimesi, İbranicedeki ganeh kelimesi, Yunancada ki kanon kelimesi) Saz çubuklarının ölçüm amacı ile kullanılması, bir süre sonra kanon kelimesine, “standart” anlamını yüklemiştir.
3. yüzyıl kilise babalarından Origen, kanon kelimesini; ölçme ve değerlendirme yapmamız için gerekli olan ve bizlerin “iman ilkeleri” diye adlandırdığımız bir anlamda kullanmıştır. Daha sonraki çağlarda ise bu kelime, “liste” ya da “endeks” kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaya başlanmıştır. (Bruce, BP, 95) Kutsal Yazılar’daki kullanımında ise, kanon kelimesinin anlamı: “Resmi olarak kabul edilmiş kitaplar listesidir.” (Earle, HWGOB, 31)
Kanon’un yaratıcısının kilise olmadığını belirtmenin ayrı bir önemi vardır; kilise, hangi kitapların kutsal, yani Tanrı’nın Sözü olarak kabul edilebileceğini belirlememiştir. Tam aksine, kilise, kaynağından esinlenmiş olan kitapları keşfetmiş ya da tanımıştır. Başka bir ifade şekli ile, “Bir kitap, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edildiği için, Tanrı’nın Sözü olmaz. Daha doğrusu, Tanrı’nın Sözü olduğu için, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edilmiştir. Bunun anlamı; kitaba ilâhi yetkiyi veren Tanrı’dır, Tanrı’nın halkı değildir. Onlar, sadece Tanrı’nın verdiği ilâhi yetkiyi kabul etmişlerdir.” (Geisler/Nix, GIB, 210) Yukarıda sunulan tablo, bu önemli prensibi ifade etmek için faydalıdır. (Geisler, GIB, 221)


2B. Kanon’a Dahil Olmak İçin Yapılan Testler
Kutsal Yazılar’ın ve kilisenin tarihi hakkındaki metinlere baktığımız zaman, gerçekten tanrısal esinlenme ile yazılmış kitapların kabul edilmesinde ve toplanmasında kılavuz, kabul edilmiş beş adet prensip tespit etmekteyiz. Geisler ve Nix, bu prensipleri aşağıda şu şekilde sunmuşlardır (Geisler/Nix, GIB, 223-231):

1. Kutsal Kitap, Tanrı’nın bir peygamberi tarafından mı yazılmıştır? “Eğer kitap, Tanrı’nın bir sözcüsü tarafından yazılmış ise, Tanrı’nın Sözü’dür.”
2. Yazar, Tanrı’dan gelen eylemlerde bulunabilmiş midir? Mucizeler, sık sık gerçek peygamberleri sahte peygamberlerden ayırmaktadır. “Musa, Tanrı’dan gelen çağrısını ispatlamak için, mucizevi güçlerle donatılmıştır (Mısır’dan Çıkış 4:1-9). İlyas, Baal’ın sahte peygamberlerine karşı doğaüstü eylemlerle zafer kazanmıştır. (1. Krallar 18) İsa, Tanrı"nın Kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. (Elç. 2:22)
Mucize; Tanrı’nın halkına, Tanrı’nın bir peygamberi aracılığı ile sunduğu, Tanrı Sözü’nün doğrulanması için Tanrı’dan gelen bir eylemdir. Verdiği mesajı desteklemek için sergilediği mucize, esinlemesini kanıtlamak için verdiği bir işarettir.”
3. Mesaj, Tanrı hakkındaki gerçekleri sunmuş mudur? “Tanrı ne kendisi ile çelişir (2. Kor. 1:17-18), ne de gerçek olmayan bir şey söyleyebilir (İbr. 6:18). Bundan dolayı, sahte iddiaları içeren hiçbir kitap Tanrı’nın Sözü olamaz.” Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı, kilise liderleri şu prensibi kabul etmişlerdir: “Şüphe varsa, geçersizdir.” Bu prensip, “Kanon’a dahil olan kitapların seçiminin geçerliliğini” daha da etkin kılar.
4. Ele alınan kitap, Tanrı’nın gücüyle mi gelmiştir? “Kilise liderleri, Tanrı Sözü’nün ‘yaşayan ve etkin’ olduğunu kabul etmişlerdir (İbr. 4:12) ve bu nedenle, bu Söz’ün yetkinlik ve müjdecilik için değiştirici bir gücü olmalıdır (2. Tim. 3:17). Eğer bir kitabın mesajı, ifade ettiği hedefe ulaşamıyor ve yaşam değiştiren bir gücü barındıramıyorsa, açıkça Tanrı’nın bu mesajın arkasında olmadığını söyleyebiliriz.” (Geisler, GIB, 228) Tanrı’nın yaşam değiştiren gücünün varlığı; verilmiş bir kitabın üzerinde, O’nun onay mührünün olduğunu gösteren güçlü bir belirtidir.
5. Ele alınan kitap, Tanrı’nın halkı tarafından kabul edilmiş midir? “Pavlus, Selaniklilere; ‘Tanrı"ya sürekli şükretmemiz için bir neden daha var: Tanrı sözünü bizden işitip kabul ettiğiniz zaman, bunu insan sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi Tanrı sözü olarak benimsediniz. Siz imanlılarda etkin olan da bu sözdür.’ demiştir (1. Se. 2:13). Bir kitabın Kanon’daki yerinden dolayı, sonradan ortaya çıkan bütün tartışmalarda ne ifade edilirse edilsin; bir kitabın peygamberlik sözü olduğuna dair güven belgesini verme konusunda en iyi konuma sahip olan kişiler, o kitabın yazarını tanıyan insanların kendilerinden başkası değildir. Aynı şekilde, bazı kitapların Kanon’a dahil edilmelerine karşı sonradan ne kadar itirazlar yapılsa da, bu konuda son noktayı koyan kesin olan bir kanıt varsa o da; kitabın hitap ettiği o çağın insanları tarafından, kitabın aslen kabul edildiği gerçeğidir.” (Geisler, GIB, 229) Bir kitap kabul edildiği, toplanıldığı, okunduğu ve Tanrı’nın halkı tarafından Tanrı’nın Sözü olarak kullanıldığı zaman, Kanon’a ait olarak kabul edilir. Bu uygulamayı sık sık Kutsal Kitap’ın içinde de görmekteyiz. Örnek bir olay olarak havari Petrus’un, Pavlus’un yazılarını Eski Antlaşma ile aynı değerde, Kutsal Yazılar olarak kabul etmesini gösterebiliriz. (2. Pet. 3:16)


3B. Hristiyan Kanonu (Yeni Antlaşma)


1C. Yeni Antlaşma Kanonu için Yapılan Testler
Bir kitabın Yeni Antlaşma Kanonu’ndaki varlığının tanınmasındaki en temel prensip, tanrısal bir esinlenme içermesidir ve bunun için de yapılan ana test, elçiselliktir (apostolicity). Geisler ve Nix’in ifade ettiği gibi: “Yeni Antlaşma terminolojisinde, ‘Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz.’ denmiştir (Ef. 2:20) ve İsa, Kutsal Ruh ile ‘gerçeğe’ yönelteceğine dair söz vermiştir (Yu. 16:13). Yeruşalim’deki kilise için, kendisini ‘elçilerin öğretisine’ adamıştı denmiştir (Elç. 2:42).
Kanon testi için kullanılan Apostolik/Elçisel terimi, ille de ‘elçiler tarafından yazılmışlık’ ya da ‘elçilerin yönlendirmesi ile hazırlanmışlık’ anlamına gelmek zorunda değildir.” (Geisler/Nix, GIB, 283)
Geisler ve Nix ifadelerine şöyle devam etmişlerdir: “Louis Gaussen, B. B. Warfield, Charles Hodge, J. N. D. Kelly ve diğer birçok Protestan âlim ile Kanon’a dahil olmak için temel testin sadece elçisel yazarlık değil, elçisel yetki veya elçisel onaylama olduğu konusunda hemfikir olmak çok daha uygun olacaktır.” (Geisler/Nix, GIB, 283)
N. B. Stonehouse elçisel yetki hakkında şunları belirtmiştir: “Yeni Antlaşma’da öne sürülen hiçbir şey, Tanrı’nın otoritesinden ayrı tutulmamıştır. Mektuplarda devamlı olarak kilisede tek bir mutlak otorite olduğu, bunun da Tanrı’nın kendi otoritesi olduğu ifade edilmiştir. Elçiler, yetki ile konuştukları her an, bunu Tanrı’nın otoritesini kullanarak yapmaktaydılar. Bu söylediklerime örnek olarak Pavlus, yetkisini bir elçi olarak savunurken, iddiasını direkt olarak ve sadece Tanrı tarafından görevlendirilmesi üzerine kurmuştur (Gal. 1 ve 2); kilise hayatını düzenleme hakkını üstlenmiştir ve Tanrı’dan direkt bir söz almadığı durumda bile, sözlerinde Tanrı’nın yetkisi olduğunu iddia etmiştir. (1. Kor. 14:37; çr. 1. Kor. 7:10)” (Stonehouse, ANT, 117-118)
John Murray ise, incelemelerini şu sözlerle ifade etmiştir: “Yeni Antlaşma’da, başkasından kaynaklanmamış olan ve kendi kendisinin gerçekliliğini kanıtlayan bir otorite ile konuşan tek kişi Tanrı’dır.” (Murray, AS, 18)



Ve Pazar diye adlandırılan bir günde, şehirlerden ve kırsal alanlardan gelen insanlar bir yerde toplanırlardı ve zaman imkân verdiği müddetçe, elçilerin hayat hikâyeleri ya da peygamberlerin yazıları okunurdu. Okuyucu durduktan sonra, toplantının yöneticisi, dinleyenlere uyarılar sunar ve onları bu iyi eylemlerin taklit edilmesine davet ederdi. 1. - ŞEHİT JUSTİN (M.S. 100-165)


2C. Yeni Antlaşma Kanonu Kitapları


1D. Kitapların Korunmalarının Sebepleri


1E. Peygamberlik Sözleriydiler
“Esinlenilerek yazılmış kitapların korunmalarındaki öncelikli sebep, bunların peygamberlik sözleri olmasıydı. Bu kitaplar, bir elçi ya da Tanrı’nın bir peygamberi tarafından yazıldığına göre değerli olmalıydılar. Eğer değerliyseler, korunmaları gerekirdi. Pavlus’un mektuplarının korunması ve yayılması, yukarıda bahsettiğimiz sebep-sonuç ilişkisinin elçisel zaman için de geçerli olduğunun açık bir ispatıdır. (çr. 2. Pet. 3:15-16; Kol. 4:16).” (Geisler, GIB, 277)


2E. Eski Kiliselerin İhtiyaçları
İstikrarsız, hatta sık sık tehlikeli durumların yaşandığı ve genel olarak düşmanca bir tavır sergilemekte olan sosyal ve dini bir ortamda kiliseler; hangi kitapların okunması, saygı duyulması ve uygulanması gerektiğini bilmek durumundaydılar. İfade ettikleri birçok problemleri vardı ve otorite kaynağı olarak, hangi kitapların kullanılması gerektiği konusunda ciddi bir şekilde emin olmaya ihtiyaçları vardı.


3E. Din Düşmanlarının Ortaya Çıkması
M.S. 140 yılı kadar eski bir tarihte, Marcion isimli bir kişi, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkarak; kendi kanonunu oluşturmaya ve bunun propagandasını yapmaya başladı. Marcion’un etkisine karşı koymak için, kilisenin bütün Yeni Antlaşma ayetlerini toplaması gerekmekteydi.


4E. Sahte Metinlerin Yayılması
Birçok doğu kilisesi, ayin esnasında kesinlikle sahte olan bazı kitapları kullanmaya başladılar. Bu gelişme, kanona duyulan ihtiyacı ve bu süreci hızlandırmıştır.


5E. Misyonlar
“Hristiyanlık, hızlı bir şekilde diğer ülkelere yayılmaya başlamıştı ve Kutsal Kitap’ı bu ülkelerin lisanlarına çevirme ihtiyacı ortaya çıkmıştı... İkinci yüzyılın ilk yarısı kadar erken bir dönemde, Kutsal Kitap, hem Süryanice’ye hem de Eski Latince’ye tercüme edilmişti. Ancak, misyonerlerin var olmayan bir Kutsal Kitap’ı tercüme etmesi mümkün olmadığı için; yetkin bir Hristiyan kanonuna hangi kitapların dahil edilmesi gerektiği konusuna, ihtiyaçtan doğan bir ilgi oluştu.” (Geisler, GIB, 278)


6E. Zulüm ve Eziyetler
Diyokletian’ın fermanı (M.S. 303), Hristiyanların Kutsal Kitap’ının yok edilmesini buyurmaktaydı. Dini olan, ancak kutsal olmayan bir kitap uğruna kim canını verirdi ki? Hristiyanların hangi kitapların kutsal olduğunu bilmeye acilen ihtiyaçları vardı.


2D. Kabul Edilmiş Kanon


1E. İskenderiyeli Athanasiyus
Athanasiyus, bizlere Yeni Antlaşma kitaplarının en eski listesini sunmaktadır (M.S. 367) ve bu liste günümüzde kullanılan Yeni Antlaşma ile tamamen aynıdır. Bu listeyi kiliselere bir kutlama mektubu ile birlikte şu cümlelerle sunmuştur: “Aynı şekilde, Yeni Antlaşma’nın kitapları hakkında konuşmak ne sıkıcıdır, ne de usandırıcı. Bunlar Matta’nın, Markos’un, Luka’nın ve Yuhanna’nın tanıklıkları, arkasından Elçilerin İşleri ve Mektuplar (Katolik olarak adlandırılan); Yakup’un bir tane, Petrus’un iki tane ve Yuhanna’nın üç tane ve bunlardan sonra birde Yahuda’nın olmak üzere toplam yedi adet mektuptur. Bunlara ek olarak, Pavlus’un da şu sırayla yazılmış tam on dört mektubu vardır: İlk olarak Romalılar’a, sonra Korintliler’e iki tane, bunlardan sonra Galatyalılar’a, sıradaki Efesliler’e, arkasından Filipililer’e, Koloseliler’e, hepsinden sonra iki tane Selanikliler’e ve İbraniler’e ve tekrar iki tane Timoteos’a, bir tane Titus’a ve son olarak da Filimun’a. Hepsinden sonra birde Yuhanna’nın Esinlemesi vardır.” (Athanasiyus, L, 552)


2E. Eusebius Hieronymus (Jerome) ve Augustinus
Athanasiyus’un listesinin yayılmasından kısa bir süre sonra, Eusebius Hieronymus ve Augustin de uygun bir şekilde Yeni Antlaşma Kanonu’nun yirmi yedi kitabını tarif ettiler.


3E. Polikarp ve Çağdaşları
Polikarp (M.S. 115), İskenderiyeli Klement (yaklaşık M.S. 200) ve diğer eski kilise liderleri, Eski ve Yeni Antlaşma kitaplarından alıntı yaparken, cümlenin başına “Kutsal Yazılar’da söylenildiği gibi” ifadesi ile başlamışlardır.


4E. Şehit Yustin
Şehit Yustin (M.S. 100-165), Eucharist’e başvurarak ilk Apologi 1.67’de şunları yazmıştır: “Ve Pazar diye adlandırılan bir günde, şehirlerden ve kırsal alanlardan gelen insanlar bir yerde toplanırlardı ve zaman imkân verdiği müddetçe, elçilerin hayat hikâyeleri ya da peygamberlerin yazıları okunurdu. Okuyucu durduktan sonra, toplantının yöneticisi, dinleyenlere uyarılar sunar ve onları bu iyi eylemlerin taklit edilmesine davet ederdi.”
Yustin, Trypho ile yaptığı diyaloglarında (syf: 49, 103, 105, 107) “şöyle yazılmıştır” diye bir kalıp üretmiş ve bu kalıbın arkasından da Kutsal Kitap’tan alıntısını eklemiştir. Hem kendisi hem de Trypho, “şöyle yazılmıştır” kalıbı ile kastettiklerinin ve bu giriş cümlesi ile işaret edilen Kutsal Yazılar’ın, esinleme ürünü olduğunu biliyor olmalıydılar.


5E. Irenaeyus
Irenaeyus’un (M.S. 180) özel konumu hakkında F. F. Bruce şunları dile getirmiştir:

Delillerin önemli olmasının sebebi, Irenaeyus’un elçisel dönem ile olan bağlantısı ve onun ekümenik ile olan işbirliğidir. Anadolu’da, Yuhanna’nın öğrencisi olan Polikarp’ın dizlerinin dibinde büyüdükten sonra, M.S. 180 senesinde Gaul’daki Lyon piskoposu oldu. Yazdığı eserlerin kendileri; Matta, Markos, Luka, Yuhanna, Elçilerin İşleri, Romalılar, 1. ve 2. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filipililer, Koloseliler, 1. ve 2. Selanikliler, 1. ve 2. Timoteos, Titus, 1. Petrus, 1. Yuhanna ve Esinleme kitaplarının kanonsal kabul edilişinin canlı tanıkları olmuşlardır. Irenaeyus’un Against Heresies (III, ii, 8) isimli bilimsel incelemesinde yazdıkları; M.S. 180 senelerinde Hristiyan âlemi için İncil’deki ilk dört kitabın kabul edilmiş sağlamlığının, pusulanın dört yönü ya da (bizim adlandırdığımız gibi) rüzgârın dört ana yönü gibi tartışılmaya bile gerek duyulmayan, salt gerçek boyutuna ulaştığının açık bir delilidir. (Bruce, BP, 109)


6E. İgnatiyus
İgnatiyus (M.S. 50-115) şunları dile getirmiştir: “Ben sana Petrus ve Pavlus gibi emretmek istemiyorum; ki onlar elçilerdi.” (Trall. 3.3)


7E. Kilise Konseyleri
F.F. Bruce’un ifadesine göre: “En sonunda bir Kilise Konseyi – Hippo Kilise Meclisi M.S. 393 – Yeni Antlaşma’nın yirmi yedi kitabının listesini beyan etti. Konseyin bu eyleminin amacı, daha önce sahip olmadıkları bir yetkiyi kazanmak değil; yalın bir şekilde daha önce belirlenmiş olan kanonu kayıtlara geçirmekti (Hippo Kilise Meclisi’nin vardığı resmi karar dört sene sonra, Kartaca Kilise Meclisi tarafından tekrar beyan edilmiştir).” (Bruce, BP, 113)
O günden günümüze kadar, Yeni Antlaşma’nın kabul edilmiş yirmi yedi kitabı ne Katolik, ne Protestan ne de Ortodoks Kilisesi tarafından ciddi bir itirazla karşılaşmıştır.


3D. Sınıflandırılmış Kanon
Sınıflandırılmış Kanon’a dahil olan Yeni Antlaşma kitapları aşağıda belirtilmiştir:


Tanıklıklar Tarih Mektuplar(Pavlus’a Ait) Mektuplar(Genel) Peygamberlik
MattaMarkosLukaYuhanna Elçilerin İşleri Romalılar,1. Korintliler2. KorintlilerGalatyalılarEfeslilerFilipililerKolosel iler1. Selanikliler2. Selanikliler1. Timoteos2. TimoteosİbranilerTitusFilimun Yakup1. Petrus2. Petrus1. Yuhanna2. Yuhanna3. YuhannaYahuda Esinleme


3C. Yeni Antlaşma Apokrifası


1D. Apokrifa Listesi (Kanona Dahil Olmayan Kitaplar)
Pseudo-Barnabas’ın Mektubu (M.S. 70 - 79)
Korintliler’e Mektup (yaklaşık M.S. 96)
Antik Vaaz ya da Klement’in ikinci Mektubu (yaklaşık M.S.120 - 140)
Hermas’ın Çobanı (yaklaşık M.S. 115 - 140)
Didache, Oniki’nin Öğretişi (yaklaşık M.S. 100 - 120)
Petrus’un Apokalipsi (yaklaşık M.S. 150)
Pavlus ve Thecla’nın İşleri (M.S. 170)
Laodikyalılar’a Mektup (Dördüncü yüzyıl?)
İbraniler’e Göre Müjde (M.S. 65 - 100)
Polikarp’ın Filipililer’e Mektubu (yaklaşık M.S. 108)
İgnatiyus’un Yedi Mektubu (yaklaşık M.S. 100)

Bu liste, reddedilmiş ve düzmece olan kitaplar listesinin sadece bir bölümdür. (Geisler, BP, 297-316)


2D. Neden Reddedildiler
Geisler ve Nix, bu kitapların kanona aykırı durumlarını şu şekilde özetlemişlerdir:
(1) Bu kitapların hepsi ya geçici ya da bölgesel olarak kabul edilmekten öteye geçememişlerdir.
(2) Bu kitaplardan birçoğu, yarı-kanon statüsünden, çeşitli el yazmalarına eklenmekten ya da içindekiler tablosunda yer almaktan başka hiçbir statüye sahip olamamıştır.
(3) Hiçbir önemli kanon ya da kilise konseyi, bu kitapları esinlenmiş bir Yeni Antlaşma Kitabı olarak kabul etmemiştir.
(4) Kanona dahil edilmedikleri halde, elçisel bir yazarlığa sahip olduklarını iddia eden bu kitaplar (ör: Pavlus’un İşleri); bazı çevrelerce, bazı dönemlerde kısmen kabul edilmişlerdir. Bu iddialarını dayandırdıkları tek sebep ise; kanona dahil kitaplardan, kendilerine referans bulmaları olmuştur (ör: Laodikyalılar"a Mektup – Kol. 4:16).

Bu kitaplar hakkındaki gerçekleri ele aldığımız zaman, kanona dahil edilmemelerinin sebebini daha iyi anlıyoruz. (Geisler, GIB, 317)


4B. Eski Antlaşma Kanonu


1C. Jamnia Teorisi
Birçok âlim, Hahamların oluşturduğu bir konseyin M.S. 90 yılında Jaffa yakınlarındaki Jamnia’da toplandıkları ve hangi kitapların İbrani Kanonu’na dahil edilip, hangilerinin dahil edilmemesi konusunda anlaşmaya vardıklarına dair bir teori geliştirmiştir. Bu teorinin kusuru ise, Jamnia Toplantısı’nın iddia edilen sonuçlara ulaşamamış olduğu gerçeğidir. Hahamlar, bu kanondaki olası bir hatayı düzeltmekten çok, “Kanon’a ait olan bazı kitapların geçerliliği hakkında soru işaretleri oluşturmuşlardır. Konseyin, Kanon’a dahil etmeyi reddettiği kitaplar, zaten daha önce de Kanon’a dahil edilmemişlerdir. Konseyin temel kaygısı, yeni kitapların kabulü değil; bazı kitapların Kanon’da var olma haklarının geçerliliğini gözden geçirmekti.”(Ewert, ATMT, 71) Hahamlar; Ester, Özdeyişler, Derlemeci, Ezgiler Ezgisi ve Hezekiel üzerindeki bazı iddiaları ve soruları gündeme getirmişlerdi: “Anlaşılması gereken bir konu ise; bu kitaplar hakkında sorular, iddialar yükselmesine rağmen bu kitapların Kanon’dan çıkarılması gibi bir düşünce konseye hakim değildi. Jamnia Konseyi, ‘yeni kitapların Kanon’a dahil edilmesi değil, Kanon’daki kitapların meşruluğunun onaylanması’ için toplamıştır.” (Ewert, ATMT, 72)
H. H. Rowley şunları yazmıştır: “Jamnia Konseyi hakkında konuşmanın ne kadar doğru olduğu konusunda şüphelerim var. Bu konseyde, hahamların kitaplar hakkında tartıştıklarını biliyoruz ancak, bu toplantıdan ne resmi ne de bağlayıcı bir karar çıkmadığını da biliyoruz ki, büyük bir olasılıkla, bu toplantı gayri resmi bir toplantıdır. Bu konsey, Yahudi uygulamalarını daha da belirginleştirip, onlara daha katı bir şekilde bağlanılmasını sağlamaktan başka bir işe yaramamıştır.” (Rowley, GOT, 170)
Kutsal Kitap konusunda bir uzman olan David Ewert şunları söylemiştir: “Eski Antlaşma’nın herhangi bir kitabının geçerliliğini, ne bir kişinin yetkisi ne de Hahamlar Konseyi’nin bir kararı ortaya koymuştur. Bu kitaplar, Tanrı tarafından esinlenmişti ve üzerlerinde Tanrı’nın otoritesinin mührü vardı. Çok uzun süredir Yahudi toplumu tarafından kullanılmakta olmaları, onların yetkinliğini çok eskilere dayandırmaktaydı ve zamanla oluşan Eski Antlaşma Kanonu içinde, kanonun kendisi olarak yer aldılar.” (Ewert, ATMT, 72)


2C. Kabul Edilmiş Kanon
Ellerimizdeki kanıtlar bizlere, İbrani Kanonu’nun M.Ö. 4. yüzyıl kadar eski olmasa da, kesinlikle M.Ö. 2. yüzyıl ile M.S. 1. yüzyıl arasında çok sağlam bir şekilde oluşmuş ve yayılmış olduğunu ispatlamaktadır. Bu sonuca ulaşılmasındaki temel sebep; M.Ö. 4. yüzyıldan sonra gün be gün ilerleyen, Yahudilerin kendi aralarındaki “Tanrı’nın Sesi bizlere direkt olarak konuşmayı bıraktı” düşüncesidir. (Ewert, ATMT, 69)
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, peygamberlik sözleri kesilmişti. Tanrı’dan hiçbir söz gelmemesi demek, yeni bir Tanrı’nın Sözü’nün yokluğu demekti. Peygamberler olmadan da, ruhsal bir ifşadan söz etmek mümkün değildi.
Antlaşmalar arası dönemden bahsetmek gerektiğinde (Eski Antlaşma ile Yeni Antlaşma olayları arasındaki yaklaşık olarak dört yüz yıllık bir dönem), Ewert şunları söylemiştir: “1. Maccabees 14:41’de, ‘güvenilir bir peygamber gelene kadar’ lider ve rahip olarak Simon’un atandığını görmekteyiz. Bu bölümde, ‘peygamberlerin ortaya çıkmasındaki durgunluktan’ dolayı, İsrail’de yaşanan hüznü okumaktayız. 2 Baruch (85:3)’da, yazar ‘peygamberler uykuya mı daldı?’ diye yakınmaktadır. Peygamberlik döneminden sonra yazılmış olan bu kitaplar için, Kutsal Yazılar’ın sahip olduğu hükümden çok uzak oldukları düşünülmüştür. (Ewert, ATMT, 69-70)
Kanon’a en son dahil edilmiş olan kitaplar, Malaki (M.Ö. 450 ilâ 430 yılları civarında yazılmıştır) ve Tarihler’dir (M.Ö. 400 senesinden önce yazılmıştır). (Walvoord, BKCOT, 5 1573) Bu kitaplar, M.Ö. 250 ilâ 150 yılları arasında kaleme alınmış Septuagint (LXX) isimli İbrani Kanonu’nun, Yunancaya çevrilmiş tercümesindeki diğer İbrani kitapları ile beraber Kanon’da yer almışlardır. (Geisler, GIB, 24; daha fazla bilgi için Ewert, ATMT, 104-108 ve Wurthwein, TOT, 49-53’e bakınız)
F. F. Bruce’un da onayladığı gibi: “Eski Antlaşma kitaplarının sayısı, geleneksel olarak yirmi dört olarak kabul edilmiştir, genel bölümleme sayısı ise üçtür.” (Bruce, CS, 29) Bu genel bölümleme; Yasa, Peygamberler ve Yazılar biçimindedir. Aşağıdaki tablo, günümüz Yahudilerinin kullandığı Eski Antlaşma’daki İbrani Kanonu’nu vermektedir. (Daha fazla araştırma için Massoretic metne göre The Holy Scriptures’ı ve Rudolph Kittel, Paul Kahle’nin Biblia Hebraica’yı inceleyin.)
Hristiyan Kilisesi aynı Eski Antlaşma Kanonu’nu kullanmakta olmasına rağmen; Samuel, Tarihler ve Krallar kitaplarını ikiye bölüp, Ezra ve Nehemya kitaplarını birbirinden ayırdığı ve Yahudilerin, kısa yazılar yazmış peygamberleri “Onikiler” adı altında toplamasının aksine, bu kitapların hepsini ayrı birer kitap olarak kabul ettiği için toplam Kanon Kitapları’nın adedi daha fazladır. Kilise, aynı zamanda kitapların sırasını da değiştirmiş, resmi sıralama yerine konulara göre sıralamayı benimsemiştir.


Yasa (Tevrat) Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım, Yasa Kitabı
Peygamberler (Nebhim) Yeşu, Hakimler, Samuel, Krallar (Önceki Peygamberler) Yeşaya, Yeremya, Hezekiel, Onikiler (Sonraki Peygamberler)
Yazılar (Kethubhim ya da Hagiographa (GK)) Zebur, Özdeyişler, Eyüp (Şiirsel kitaplar) Ezgiler ezgisi, Rut, Ağıtlar, Ester, Derlemeci (Beş tomar (Megilloth)) Daniel, Ezra, Nehemya, Tarihler (Tarihi Kitaplar)


3C. İsa’nın Eski Antlaşma Kanonu’na Tanıklığı


1D. Luka 24:44:
İsa, üst katta havarilerine “Daha sizlerle birlikteyken, `Musa"nın Yasası’nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar’da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir" demiştim” dedi. “İsa bu ifadesi ile Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrılmışlığını tescillemiştir – ‘Yasa’, ‘Peygamberler’, ve ‘Yazılar’ (burada Mezmurlar olarak geçmektedir çünkü üçüncü bölümün ilk ve en uzun kitabı Mezmurlar"dır).” (Bruce, BP, 96)


2D. Yuhanna 10:31-36; Luka 24:44:
İsa, Ferisiler’in İbrani Kanonu’na değil, sözlü uygulamalarına karşı çıkmıştır. (Markos 7, Matta 15) (Bruce, BP, 104) “İsa ve Yahudiler arasında herhangi bir Eski Antlaşma kitabının Kanon’a dahil edilmişliği hakkında, en ufak bir fikir ayrılığına dair herhangi bir delil mevcut değildir.” (Young, AOT, 62)


3D. Luka 11:51 (aynı zamanda Matta 23:35):
“Habil"in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya"nın kanına değin” İsa, bu ifadesi ile, Eski Antlaşma kanonunun kapsamını onaylamış bulunmaktadır. Habil, Kutsal Yazılar’daki ilk şehittir (Yaratılış 4:8) ve Zekeriya, Yahudi Eski Antlaşma sıralamasına göre ismi verilmiş olan en son şehittir; kralın buyruğuyla, RAB’bin Tapınağı"nın avlusunda peygamberlik ederken taşa tutulmuştur (2. Tarihler 24:21). Yaratılış, İbrani Kanonu’nun ilk kitabı; Tarihler ise, son kitabıdır. İsa’nın ifadesini yalın bir şekilde ele aldığımızda, “Yaratılış’tan, Tarihler’e değin” ifadesinin, bizim kullanışımıza göre “Yaratılış’tan, Malaki’ye değin” anlamına geldiğini görürüz. Bu şekilde İsa, İbrani Kanonu’nun tümünün tanrısal otoritesini ve esinlenmişliğini onaylamıştır. (Bruce, BP, 96)


4C. Hristiyan Olmayan Kutsal Kitap Yazarlarının Tanıklıkları


1D. Eklesiastikus’a Giriş
Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrıldığı konusundaki en eski referans, büyük bir olasılıkla Eklesiastikus (yaklaşık M.Ö. 130) isimli kitabın girişinde bulunmaktadır. Yazarın torunu tarafından yazılmış olan giriş kısmında, İbrani Kanonu’nun üçe bölümlenmesini ifade eden cümleler şu şekildedir: “Yasa, peygamberler ve diğer ataların kitapları.” (Young, AOT, 71)


2D. Philo
“İsa’nın zamanından hemen sonra (yaklaşık M.S. 40) yazdığı yazılarda Philo, Eski Antlaşma’nın üç bölüme ayrılmasına tanıklık etmiştir. Bu üç bölüm Yasa, Peygamber ve Yazılar’dır (ezgiler, mükemmel bilgelikler ve dindarlığı besleyen özdeyişler).” (Geisler, GIB, 246)


3D. Josefus
Yahudi bir tarihçi olan Josefus, üçsel bölümlenmeden ve bütün İbrani Kutsal Yazılar’ı’ndan bahsetmiştir (M.S. 1. yüzyılın sonları) :

Bizler, ulusumuzun kitaplarına o kadar sağlam bir şekilde güvenmişizdir ki, bunun en büyük ispatı yaptıklarımızdır. Şu ana kadar gelmiş geçmiş asırlar boyunca, hiçbir kişi ne bu yazılara bir şey ekleme, ne onlardan bir şey çıkarma, ne de bir kısmını değiştirme cesaretini bulamamıştır; ancak bütün Yahudiler için, doğdukları andan itibaren bu kitapların tanrısal bir doktrin içerdiğine güvenmişler, onlara sadık kalmışlar ve mecbur kalındığında da, bu kitaplar uğruna canlarını vermekten çekinmemişlerdir. Tarih boyunca defalarca ve kitleler halinde esaret altına alınmış olanlarımız için, herkesin önünde işkencelere ve katliamlara dayanmak, ne yasamız aleyhinde ne de bu yasaları taşıyan kitaplar aleyhinde bir kelime söylememek yeni bir şey değildir. (Josefus, FJAA, 609)


4D. Talmud
Talmud; Yahudilerin sözlü geleneklerini muhafaza etmiş olan, “hahamların, Musa’nın yasaları hakkında yaptığı yorumları, hahamların koyduğu yasaları ve yasa karar aşamalarını” bir arada toplayan eski bir eserdir. (White, T, 589) Talmud derlemelerinden Yeruşalim’de derleneni, yaklaşık M.S. 350-425 seneleri arasında ortaya çıkarken; daha kapsamlı bir derleme olan Babil Talmud"u, M.S. 500 senelerinde tamamlanmıştır. Her Talmud’a ismini veren şey, genellikle derlendiği yer olmuştur; örneğin: Jerusalem Talmud ve Babylonian Talmud.


1E. Tosefta Yadaim 3:5 “İncil ve din düşmanlarının kitapları, elleri kirletmemektedir; Ben Sira’nın kitapları ve ondan sonra yazılmış olan bütün kitaplar Kanon’a ait değildir.” (Pfeiffer, IOT, 63) O dönemlerde, bir kitaptan elleri temizlemiyor diye bahsetmek; o kitabın tanrısal bir esin ürünü olduğunu, bu yüzden de kutsal olduğunu ifade etmekteydi. O dönemde Kutsal Yazılar’ı taşıyanlar, kutsal yapraklara dokunduktan sonra ellerini yıkamak zorundaydı. “Hahamlar, Kutsal Yazılar’ın elleri kirlettiğini ilân ederek bu yazıları, dini değerlere saygısız ve dikkatsiz kişilerden korumuşlardır. Çünkü, Kutsal Yazılar’a her dokunuştan sonra ellerini yıkamak zorunda kalacağını düşünen hiç kimsenin, onlara dikkatsizce dokunmayacağı çok açıktır .” (Beckwith, OTC, 280) Bu eylemin yapılmasına sebep vermeyen her kitabın ise, Tanrı’dan olmadığı düşünülmüştür. Bu metnin iddiası ise, sadece İbrani Kanonu’nda yer alan kitapların Tanrı’nın Sözü olduğudur.


2E. Sedar Olam Rabba 30 “O zamana (Büyük İskender’in gelişinden Pers İmparatorluğunun bitişine) kadar peygamberler, Kutsal Ruh’un aracılığı ile peygamberlikte bulunuyorlardı. Ancak, o zamandan sonra ‘Kulaklarını bilge adamların sözlerine eğdiler.’” (Beckwith, OTC, 370)


3E. Tos. Sotah 13:2 baraita in Bab. Yoma 9b, Bab. Sotah 48b ve Bab. Sanhedrin 11a: “Sonraki peygamberler olan Hagay, Zekerya ve Malaki’nin ölümünden sonra Kutsal Ruh, İsrail’de duyulmadı.” (Beckwith, OTC, 370)


5D. Sard Piskoposu Melito
Melito, Hristiyan âleminde Eski Antlaşma Kitapları’nın ilk listesini çıkartan kişi olarak bilinmektedir (yaklaşık M.S. 170). Eusebiyus (Ecclesiastical History IV. 26), onun yorumlarını muhafaza etmiş ve aktarmıştır: “Melito, Suriye’de araştırma yaparken, sağlam listeye ulaştığını ifade etmiştir. Bu konudaki yorumlarını, dostu olan Anesimius’a yazdığı mektupta dile getirmiştir: ‘İsimleri şunlardır... Musa’nın beş kitabı: Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Çölde Sayım, Levililer, Yasa Kitabı. Yeşu, Hakimler, Rut. Krallıkların dört kitabı, Tarihlerin iki kitabı, Davut’un Mezmurlar’ı, Süleyman’ın Özdeyişleri (Bilgelik Sözleri olarak da bilinir), Derlemeci, Ezgiler Ezgisi, Eyüp. Peygamberlerden: Yeşaya, Yeremya, tek bir kitapta Onikiler, Daniel, Hezekiel, Ezra.’”
F.F. Bruce’un bu konudaki yorumu şudur: “Melito, Ağıtlar ile Yeremya’yı; Nehemya ile de Ezra’yı birer kitap olarak kabul etmiştir ki, Ezra’nın diğer peygamberlerle beraber sayılması ayrı bir merak uyandırmaktadır. Durumun böyle olduğunu kabul edersek, bu liste Ester hariç (Septuagint sıralamasına göre) İbrani Kanonu’ndaki bütün kitapları içermektedir. Suriye’deki bilgi kaynaklarının listesine, Ester’in dahil edilmediğini düşünebiliriz.” (Bruce, BP, 100)


6D. Mishnah
Günümüzde kullanılan Yahudi Kutsal Yazılar’ı’nın üç ana parçaya bölünmesini, (Yazılardaki on bir kitap da dahil olmak üzere) ilk olarak Mishnah’ta görmekteyiz. (Baba Bathra Sistemi, M.S. 5. yüzyıl). (Geisler, GIB, 24)


5C. Yeni Antlaşma’nın, Eski Antlaşma’ya Kutsal Yazılar Olarak Verdiği Tanıklık
Matta 21:42; 22:29; 26:54, 56
Luka 24
Yuhanna 5:39; 10:35
Elçilerin İşleri 17:2, 11; 18:28
Romalılar 1:2; 4:3; 9:17; 10:11; 11:2; 15:4; 16:26
1. Korintliler 15:3, 4
Galatyalılar 3:8; 3:22; 4:30
1. Timoteos 5:18
2. Timoteos 3:16
2. Petrus 1:20, 21; 3:16

“Yeni Antlaşma’daki bir metnin içerisinde bahsi geçen bir aktarımın, hikâyenin ya da kitabın, Tanrı’dan bir söz olduğunun belirtilmesi için yapılması gereken tek şey; “Kutsal Yazı’da dendiği gibi” ifadesinin (Yuhanna 7:38) bu metnin başına eklenmesidir. Böylece verilen referansın kaynağının, Tanrı’nın peygamberleri tarafından iletilmiş olduğu onaylanmaktadır.


6C. İbrani Apokrafi Edebiyatı
Apokrafi terimi, Yunancada “saklanmış ya da gizlenmiş” anlamına gelen apokruphos’dan gelmektedir. M.S. 4. asırda Eusebius Hieronymus, apokrafi terimini bu kitap grubu için ilk kullanan kişi olmuştur. Apokrafi Kitapları, Roma Katolik Kilisesi tarafından Eski Antlaşma’ya dahil edilen, ancak Protestanlar tarafından Kutsal Yazılar Kanonu’na eklenmesi reddedilen kitaplardır.


1D. Neden Kanon Dışı?
Unger’in Kutsal Kitap Sözlüğü, Eski Antlaşma Apokrafi Kitapları’nın değerini kabul etmenin yanı sıra, İbrani Kanonu’na dahil edilmemelerinin dört sebebini de açıklamaktadır:
1. 1. Çok sayıda tarihi ve coğrafi hata barındırmaktadırlar, zaman aşımına da uğramıştırlar.
2. 2. Hatalı doktrinler öğretmekte ve esinlenmiş metinler ile tezat sergileyen uygulamaları teşvik etmektedirler.
3. 3. Edebi üslûplardan etkilenmiştirler ve esinlenmiş Kutsal Yazılar’dan farklı olarak, konuları yapay ifadelerle aktarmaktadırlar.
4. 4. Gerçek Kutsal Yazılar’ın Tanrısal esinlenmişlik karakterini veren; peygamberlik gücü, şiirsellik ve ilâhi duygular uyandırma gibi özel unsurlardan, kanon dışı kitaplar yoksundurlar. (Unger, NUBD, 85)


2D. Apokrafi Kitaplarının Bir Özeti
How We Got Our Bible? (Kutsal Kitap Elimize Nasıl Ulaştı?) isimli muhteşem eserinde Ralph Earle, bütün Apokrafi Kitapları’nın detaylarını tek tek sunmuştur. Bu kitapların neden Kanon’a dahil edilmedikleri konusundaki açıklamasının kalitesi, haklılığı ve doğruluğundan dolayı, okuyuculara üzerinde değişiklik yapılmadan, ilk elden sunmayı tercih ettim:

Birinci Esdras (yaklaşık M.Ö. 150), Yahudilerin Babil Sürgünü’nden sonra, Filistin’e geri dönmelerini anlatır. Tarihler, Ezra ve Nehemya’dan birçok alıntı içermekle beraber yazar, birçok efsanevi eklentiler yapmıştır.
En ilgi çeken konulardan bir tanesi ise, “Üç Muhafızın Hikâyesi”’dir. Bu üç muhafız, dünyadaki en kudretli şeyin ne olduğu konusu üzerine tartışmaya girmişlerdir. Bir tanesi “Şarap”; diğeri “Kral”; üçüncüsü ise, “Kadın ve Gerçek”tir der. Bu üç cevabı yazıp, kralın yastığının altına koyarlar. Kral uyandığı zaman, üç muhafızı çağırıp cevaplarını savunmalarını ister. Varılan karar şu olmuştur: “Gerçek, en üstün ve en yüce güçtür.” Zerubbabel, doğru cevabı veren muhafız olduğu için, kendisine ödül olarak Yeruşalim’deki tapınağı tekrar inşa etme yetkisi verilir.
İkinci Esdras (M.S. 100), Yedi görünümü içeren Apokaliptik bir eserdir. Martin Luther’in, bu görünümler nedeniyle kafasının karışmasından dolayı; bu kitabı alıp, Elbe nehrine attığı rivayet olunur.
Tobit (M.Ö. 2. yüzyılın başları), kısa bir romandır. Aşırı bir Ferisi üslûbu içermekte; Yasa’yı, temiz yemekleri, törensel temizlenmeleri, hayırseverliği, oruç tutmayı ve dua etmeyi vurgulamaktadır. Günahın bedeli olarak sadaka vermeyi öğütlediği için, çok açık bir şekilde Kutsal Yazılar’dan uzak olduğunu söyleyebiliriz.
Judith (M.Ö. 2. yüzyılın ortaları), hem kurgusaldır hem de Ferisi üslûbunu içermektedir. Bu romandaki bayan kahramanın ismi, güzel Yahudi bir dul olan Judith’tir. Şehri kuşatma altına alındığı zaman, cariyesi ve temiz yiyeceklerle beraber, istilâcı generalin kamptaki çadırına gitmiştir. General onun güzelliğinden büyülenmiş ve çadırında ona yer vermiştir. Şans eseri bu general, çok fazla içki içmiş ve sarhoşluğun verdiği sersemlikle otururken, Judith onun kılıcını alıp, kafasını kesmiştir. Erzak çantası içerisine generalin kafasını koyarak, kamptan ayrılmış ve bu kafayı şehirlerinin surlarına asmışlardır. Lidersiz kalan Asur ordusu kısa sürede mağlûp edilmiştir
Ester’e Ekler (yaklaşık M.Ö. 100): Ester, Eski Antlaşma Kitapları arasında farklı bir niteliğe sahiptir, çünkü bu kitapta Tanrı’dan hiç bahsedilmemektedir. Ester ve Mordekay’ın oruç tuttuğunu bilmekteyiz, ancak dua ettikleri konusunda bilgimiz yoktur. Bu açığı telafi etmek için, Artaxerxes tarafından yazıldığı zannedilen birkaç mektubun, bu ikilinin ettiği uzun dualar ile dolu olduğu görülmektedir.
Süleyman’ın Bilgeliği (yaklaşık M.S. 40), Yahudilerin şüpheciliğe, materyalizme ve putperestliğe kapılmalarını engellemek için yazılmıştır. Özdeyişlerde olduğu gibi, bilgelik kişiselleştirilmiştir. Bu kitapta ifade edilmiş olan birçok asil düşünce mevcuttur.
Eklesiastikus ya da Sirach’ın Bilgeliği (yaklaşık M.Ö. 180), bir bakıma Özdeyişler’e benzer bir şekilde, yüksek seviyede dini bilgeliği sergilemektedir. Aynı zamanda, uygulamaya yönelik birçok tavsiyede de bulunmaktadır. Örneğin, yemek sonrası sohbetleri için şu tavsiyeyi sunmaktadır (32:8):
“Doğruları konuşun ve birkaç kelimede çok şey ifade edin.”
“Söylediğinden daha fazlasını bilen bir adam gibi davranın.”
Şu ifadeler de vardır (33:4):
“Söylemek zorunda olduğunuzu hazırlayın ki, dinlenesiniz.”
John Wesley, vaazlarında sık sık Eklesiastikus kitabından alıntılar yapmıştır. Anglikan âleminde hâlâ yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
Baruch (yaklaşık M.S. 100): M.Ö. 582 senesinde, Yeremya’nın, yazıcısı Baruch tarafından yazıldığını belirtir. Aslında M.S. 70 senesinde, Yeruşalim’in yıkılmasının yorumunu yapmaya çalışmaktadır. Kitap, Yahudileri isyan etmeme konusunda teşvik etmekte ve imparatora boyun eğmeye çağırmaktadır. Buna rağmen, M.S. 132-35 senesinden hemen sonra, Roma idaresine karşı Bar-Cochha isyanı patlak vermiştir. Baruch’un, “Yeremya’nın Mektubu” isimli altıncı bölümü büyük bir olasılıkla, İskenderiye’deki Yahudilere hitaben putperestliğe karşı sert uyarılarda bulunmaktadır.
Elimizdeki Daniel kitabı, on iki bölümden oluşmaktadır. Ancak, İsa’dan önce 1. yüzyılda, Susanna isimli bir kadın hakkında olan on üçüncü bölüm sonradan eklenmiştir. Evine devamlı Yahudi yaşlılarının ve hakimlerinin geldiği, Babil’deki Yahudi liderinin güzel eşidir. Bu şahıslardan iki tanesi bu güzel kadına hayran kalırlar ve onu iğfal etmeye kalkarlar. Yardım için bağırdığında, oradaki yaşlılar aslında onu genç bir erkeğin kollarında bulduklarını ifade ederler. Arkasından mahkemeye çıkartılan Susanna, iki tanığın şahitliğinin sonucu ölüme mahkum edilir.
Ancak, Daniel adındaki genç bir adam, bu süreci durdurup şahitleri çapraz sorguya çeker. Susanna’nın bahçede hangi ağacın altında sevgilisi ile yakalandığını iki şahide ayrı ayrı sorar. Her ikisinin de faklı cevaplar vermesi sonucu, Susanna serbest bırakılır ve bu iki yalancı şahit ölümle cezalandırılırlar.
Bel ve Ejderha, aynı zaman diliminde Daniel’e 14. bölüm olarak eklenmiştir. Asıl amacı, putperestliğin anlamsızlığını ortaya koymaktır. İçerisinde iki hikâye barındırmaktadır.
Birinci hikâyede Kral Koreş, Daniel’e, yüceliğini her gün birçok kuzu, un ve yağ tüketerek gösteren Bel’e neden tapınmadığını sorar. Bunun üzerine Daniel, o gece yiyeceklerin yerleştirildiği yere kül serper. Sabah olduğunda ise Kral, Daniel’i alıp ona Bel’in bütün yiyecekleri yediğini göstermek ister. Ancak Daniel, Kral’a, yerdeki küller üzerinde, masanın altından gizlice girmiş olan rahiplerin ve ailelerinin ayak izlerini gösterir. Rahipler idam edilir ve tapınak yıkılır.
Ejderhanın hikâyesi ise açıkça efsanevi nitelikler barındıran bir hikâyedir. Tobit, Judith ve Susanna ile beraber bu hikâyeler, Yahudi kurgu sanatının en temel örnekleri olarak sınıflandırılabilir. Çok az bir miktarda da dini değer taşımaktadırlar.
Üç Yahudi Çocuğun Şarkısı, hem Septuagint’de hem de Vulgat’da, Daniel 3:23’ün devamı olarak yer almaktadır. Mezmur 148’den alıntı yapmaktadır ve Mezmur 136 gibi, antifonal bir yapıya sahiptir. Otuz iki kere nakarat olarak, “O’na ilâhiler söyleyin ve sonsuza kadar onu yüceltin.” cümlesini tekrar eder.
Manaşşe"nin Duası (M.Ö. 2. yüzyıl): Metinler, bu duayı dile getiren zalim Yahuda Kralı Maccaba’nın döneminde kaleme alınmıştır. 2. Tarihler 33:l9: “Duası ve Tanrı"nın ona yanıtı, alçak gönüllülüğü takınmadan önce işlediği bütün günahlar, ihaneti, yaptırdığı tapınma yerleri, Tanrıça Aşera"yı simgeleyen sütunları ve oyma putları diktirdiği yerler, Hozay"ın tarihinde yazılıdır.” Bu yakarış Kutsal Kitap’ta yer almadığı için, bir yazar bunu kusur olarak görmüş ve bu açığı kapatmak istemiştir.
Birinci Maccabees (M.Ö. 1. yüzyıl): Apokrafi’nin en değerli kitaplarından bir tanesi durumundadır. Üç Maccabean kardeş olan Yahuda, Yehonatan, ve Simon’un kahramanlıklarını dile getirmektedir. Yahudi tarihinin bu kritik ve heyecan verici dönemini anlamamız açısından, Josefyus’un eserleri ile bu kitap çok önemli bir kaynaktır.
İkinci Maccabees (M.Ö. 1. yüzyıl), Birinci Maccabees kadar önemli sonuçlar doğurmamasına rağmen, paralel bilgiler sunmaktadır. Bu kitapta, Yahuda Maccabeus’un zaferleri işlenmiştir. Birinci Maccabees’den daha efsanevi bir anlatıma sahiptir. (Earle, HWGOB, 37-41)


3D. Apokrafi Kitaplarının Hariç Tutulmalarına Dair Tarihi Tanıklıklar
Geisler ve Nix, Apokrafi’nin tanınmasına karşı çıkan on antik yazarın ifadelerini aşağıda sıralamışlardır:

1. 1. Yahudi bir felsefeci olan İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.40), yoğun bir şekilde Eski Antlaşma’dan alıntılar yapmış ve hatta üçe bölümlenmeyi tanımasına rağmen, asla Apokrafi Kitapları’ndan bir alıntı yapmamıştır.
2. 2. Yahudi bir tarihçi olan Josefus (M.S. 30-100), çok net bir tavır ile Apokrafi Kitapları’nı dışlamış ve Eski Antlaşma kitap sayısının yirmi iki olduğunu belirtmiştir. Bir kez bile olsun Apokrafi Kitapları’ndan, Kutsal Yazı adı altında alıntı yapmamıştır.
3. 3. İsa ve Yeni Antlaşma yazarları, Eski Antlaşma Kanonu’ndaki kitapların neredeyse hepsinden yüzlerce alıntı yapmalarına rağmen; bir kez bile Apokrafi Kitapları’ndan alıntı yapmamışlardır.
4. 4. Jamnia Yahudi aydınları (M.S. 90), Apokrafi Kitapları’nı tanımamışlardır.
5. 5. İlk dört yüzyıl boyunca Hristiyan Kilisesi’nin hiçbir kanonu ya da konseyi, Apokrafi Kitapları’nı esinlenmiş eser olarak kabul etmemişlerdir. .
6. 6. Origen, Yeruşalim’li Cyril ve Athanasiyus gibi birçok büyük eski kilise liderleri, Apokrafi Kitapları’na karşı ifadelerde bulunmuşlardır.
7. 7. Latin Vulgatı’nın tercümanlarından ve büyük aydınlardan olan Eusebius Hieronymus (M.S. 340-420), Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesini reddetmiştir. Eusebius Hieronymus’un ifadesine göre; kilise bu kitapları “hayatla ilgili tecrübeleri öğrenmek ve tutumlar hakkında tavsiyeler almak” amacı ile okuyabilir, ancak “bir doktrin bina etmek” için bu kitapları kullanamazdı. Bu konuda, Akdeniz’in diğer yakasında yaşayan Augustinus ile tartışmışlardır. İlk önceleri, Apokrafi Kitapları’nı Latince’ye bile tercüme etmeyi reddeden Eusebius Hieronymus, daha sonraları acil bir şekilde bu kitapların bazılarının tercümesini yapmıştır. Ölümünden sonra “Eusebius’un cesedi çiğnenerek”; Apokrafi Kitapları, onun oluşturduğu Latin Vulgat’a direkt olarak, eski Latince versiyondan aktarılmıştır.
8. 8. Birçok Roma Katolik uzmanları, Apokrafi Kitapları’nın reddedilişini, Reform hareketine bağlamaktadır.
9. 9. Luther ve Reformcular, Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesini reddetmişlerdir.
10. 10. M.S. 1546 senesinde Trent’de gerçekleşen Reform Karşıtı Konseyi’nin polemik yaratan eylemine kadar, Apokrafi Kitapları’nın Kanon’a dahil edilmesi, Roma Katolik Kilisesi’nin tamamı tarafından kabul edilmemiştir. (Geisler/Nix, GIB, 272-273)


SONUÇ
Foundations for Biblical Interpretation (Kutsal Kitap Tefsirinin Temelleri) eserini yazmak için araştırma yapmaya başlayan David Dockery, Kenneth Matthews ve Robert Sloan elde ettikleri deliler ışığında, Kutsal Kitap Kanonu konusunda şunları söylemişlerdir: “Tanrısı’nın ilâhi takdirine ve işlerine güvenen; O’nun Sözü’nün Kanonu’nun oluşumunun arkasındaki Tanrısal doğayı idrak eden bir Hristiyan, elimizdeki Kutsal Kitap’ın güvenilirliği konusunda huzursuz olamaz.” (Dockery, FBI, 77, 78)
  #25794  
Alt 20.10.2005, 02:04
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard 2-

3
YENİ ANTLAŞMA TARİHSEL OLARAK GÜVENİLİR Mİ?















BÖLÜME BAKIŞ
Giriş: Eski Yazıların Güvenilirliğini Sınama TestleriYeni Antlaşma’nın Güvenilirliğini Sınamak İçin Yapılan Bibliyografik Test El Yazmalarının Adedi Ve Orijinale Yakınlıkları Çeşitli Versiyonlar Tarafından Desteklenen El Yazmalarının Doğruluğu Lectionaries (kilisedeki eğitim kitapları) Tarafından Desteklenen El Yazmalarının Doğruluğu Eski Kilise Babaları Tarafından Desteklenen El Yazmalarının DoğruluğuYeni Antlaşma’nın Güvenilirliğini Sınamak İçin Yapılan Dahili Kanıt Testi Şüphenin Getirdiği Kazançlar İddia Edilen Çelişkiler Metinde Yer Almamakta mıdır? Yazar, Temel Kaynaklardan Faydalanmış mıdır?Yeni Antlaşma’nın Güvenilirliğini Sınamak İçin Yapılan Harici Kanıt Testi Kutsal Kitap Dışındaki Eski Hristiyan Yazarların Destekleyici Tanıklıkları Yeni Antlaşma Tarihinin, Geçmiş Hristiyan Olmayan Kaynaklardan Kanıtlanması Taşlar Bize Sesleniyor: Arkeolojiden Gelen DelillerSonuç


GİRİŞ: ESKİ YAZILARIN GÜVENİLİRLİĞİNİ SINAMA TESTLERİ
Bu bölümde tesis ettiğimiz konu, Kutsal Kitap’ın esin kaynağının değil, tarihsel güvenilirliğinin ispatıdır. Kutsal Kitap’ın tarihsel güvenilirliği, diğer tarihi belgelere uygulanan kriterlerle test edilmelidir.
C. Sanders, Introduction to Research in English Literary History (İngiliz Edebiyat Tarihini Araştırmaya Giriş) adlı eserinde, historiyografinin üç temel prensibini listelemiş ve açıklamıştır. Bunlar; bibliyografik test, içsel kanıt testi ve dışsal kanıt testidir. (Sanders, IRE, 143) Bu bölümde, Kutsal Kitap’ın Yeni Antlaşma bölümünde, tebliğ edilen tarihsel olayların bir kaynağı olarak, güvenilirliğini ve doğruluğunu anlayabilmek için, bu testlerden her birinde nasıl bir performans göstereceğini inceleyeceğiz.


1A. YENİ ANTLAŞMANIN GÜVENİLİRLİĞİNİ SINAMAK İÇİN YAPILAN BİBLİYOGRAFİK TEST
Bibliyografik test, bize ulaşan belgelerin, metinsel iletiminin incelenmesidir ya da başka bir ifadeyle; elimizde orijinal belgeler mevcut olmadığı durumda, el yazma kopyalarının adedine (MSS) ve elimizde var olan kopyalar ile, orijinalleri arasındaki zaman boşluğuna bakarak elimizdeki kopyaların güvenilirliği hakkında karar almadır. (Montgomery, HC, 26)


1B. El Yazmalarının Adedi ve Orijinale Yakınlıkları
F. E. Peters’in ifade ettiği gibi, “sadece el yazması geleneği açısından baksak bile, Hristiyanların Yeni Antlaşma’sını oluşturan eski çağ el yazmaları, en yoğun şekilde kopyalanmış ve en geniş çapta sirkülasyon yaşamış olanlardır.” (Peters, HH, 50) Sonuç olarak, Yeni Antlaşma’nın orijinaline sadık olabilmesi, birçok el yazması delile dayanmaktadır. Sadece Yunanca yazılmış olan el yazması kopyalarını sayarsak, ikinci yüzyıldan on beşinci yüzyıla kadar yazılmış, 5.656 adet tam ve bölüm halinde Yeni Antlaşma kopyası korunmuştur. (Geisler, GIB, 385)
Günümüzde, Yunanca yazılmış Yeni Antlaşma kopyası olarak bilinen 5.686 adet el yazması mevcuttur. Bu rakama ek olarak –eğer daha fazla yok ise- 10.000 adet Latin Vulgat (Katolik kilisesinin kullandığı Latince İncil)’ı ve en az 9.300 adet diğer eski versiyonları (MSS) eklersek, elimizin altında Yeni Antlaşma’nın parçaları ve bütünü olarak 25.000’e yakın el yazması mevcuttur. Eski çağlara ait herhangi başka bir belge, bu kadar yüksek kopya rakamlarına ve orijinalliğini ispatlayan delile yaklaşamamaktadır. Karşılaştırma yaptığımız zaman ikinci sırada, Yeni Antlaşma’ya en çok yaklaşan kitap olarak, bugün elimizde olan 643 el yazması kopyası mevcut olan Homer’in İlyada’sını görürüz. Tamamı korunmuş olan en eski Homer el yazması ise, on üçüncü yüzyıldan kalmaktadır. (Leach, OB, 145)
Aşağıda, elimizde bulunan el yazması Yeni Antlaşma kopyalarının envanter açılımını görmektesiniz:

Elimizdeki Yunanca El Yazmaları:
Uncial 307
Minuscules (Küçük Parçalar) 2.860
Lectionaries (Ders Yazıları) 2.410
Papirüs 109
ARA TOPLAM 5.686

Diğer Lisanlardaki El Yazmaları:
Latin Vulgat 10.000
Etiyopik 2.000
Slavik 4.101
Ermenice 2.587
Süryani Pashetta 350
Bahirice 100
Arapça 75
Eski Latince 50
Anglo Sakson 7
Gotik 6
İran-Sogdianca 3
Eski Süryanice 2
Farsça 2
Frenkçe 1

ARA TOPLAM 19.284

TÜM MSS’LERİN TOPLAMI 24.970+

Yukarıda verilmiş olan rakamlar ve aşağıdaki grafik şu kaynaklardan elde edilmiştir:
Almanya, Munster Yeni Antlaşma Çalışmaları Michael Welte Enstitüsü; Kurt Aland’ın İncilsel Edebiyat Dergisi, Sayı 87, 1968; Kurt Aland’ın Kurzgefasste Liste der Griechischen Handschriften des Neuen Testaments, W. De Gruyter, 1963; Kurt Aland’ın “Neve Nevtestamenliche Papyri III,” Yeni Antlaşma Çalışmaları, Temmuz, 1976; Bruce Metzger’in Yeni Antlaşma’nın Eski Kopyaları, Clarendon Basımı, 1977; Yeni Antlaşma El Yazması Çalışmaları, (eds.) Merrill M. Parvis ve Allen Wikgren, Şikago Basın Üniversitesi, 1950; Eroll F. Rhode’nin Açıklamalı Ermenice Yeni Antlaşma El Yazmalarının Listesi, Tokyo, Ikeburo, 1959; Kutsal Kitap ve Modern Bilgelik, (ed.) J. Phillip Hyatt, Abingdon Basımı, 1965.





















El yazması kopyaların katıksız adedinin önemini abartmak mümkün değildir. Eski çağlardan kalma diğer belgelerde olduğu gibi, Kutsal Kitap’ın ilk yazılan ve tamamen sağlam orijinali, bildiğimiz kadarı ile mevcut değildir. Ancak, el yazması kopyaların bolluğu eksiksiz bir kesinlikte, orijinali oluşturmayı mümkün kılmaktadır. (Geisler, GIB, 386)
John Warwick Montgomery şunları söylemiştir: “Yeni Antlaşma’nın kitaplarının, sonuç olarak ortaya çıkan metni konusunda şüpheci olmak demek, bütün klâsik edebi eserlerin kabul edilemez bir duruma düşmesi demektir, çünkü eski çağlardan kalan belgelerin hiçbiri, Yeni Antlaşma kadar iyi bir kaynakça ile desteklenmemiştir.” (Montgomery, HC, 29)
Britanya Müzesinin yöneticiliğini ve kütüphane müdürlüğünü yapmış olan ve MSS’ler hakkında beyânatta bulunma konusunda otorite sahibi olarak, eşsiz Sir Frederic G. Kenyon, şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Adet kıyaslamalarını da göz önüne alırsak, Yeni Antlaşma el yazmaları, klâsik yazarların eserlerinden farklıdır... Hiçbir eski yazı, yazının kaleme alındığı tarih ile, elimizde mevcut olan en eski tarihli kopya arasındaki zaman dilimi durumu konusunda, Yeni Antlaşma’nın sahip olduğu kısalığa sahip değildir. Yeni Antlaşma’nın kitapları, birinci yüzyılın ilk yarısında yazılmıştır; elimizdeki en eski orijinal el yazmaları (küçük ve önemsiz parçalar hariç), dördüncü yüzyıldan kalmadır (başka bir deyişle 250 – 300 yıl sonrasından). Bu hatırı sayılır zaman aralığı, önemli klâsik yazarları, en eski el yazmalarından ayıran zaman dilimi ile kıyaslandığı zaman neredeyse hiçbir şeydir. Elimizdeki en sağlam el yazması kopya, şairin ölümünden 1400 yıl sonra yazılmış olmasına rağmen, Sofokles’in yedi oyununun kesin ve eksiksiz bir yazılı metnini oluşturmak için, gerekli tüm parçalarına sahip olduğumuza inanıyoruz. (Kenyon, HTCNT, 4)

İncil ve Arkeoloji adlı kitapta Kenyon sözlerine şöyle devam etmektedir: “Kutsal Yazılar’ın elimize, yazıldığı şekilden eksiksiz bir şekilde ulaştığı konusundaki en son şüphe temelinin dayanağı artık ortadan tamamen kalkmıştır, orijinal yazım tarihi ile elimizdeki sağlam delilleri teşkil eden kopyalar arasındaki zaman dilimi çok küçük, hatta kayda değer bile değildir. Yeni Antlaşma kitaplarının, orijinalliğinin ve genel bütünlüğünün ikisi de birden nihayet tesis edilmiş olarak görülebilinir.” (Kenyon, BA, 288)
Dockery, Mathews ve Sloan kısa bir süre önce şu yazıyı yazmışlardır, “İncil’in birçok bölümü için, sadece tek bir okuma yayılmıştır. Yazılım hatalarının ve kasıtlı değiştirmelerin elenmesi sonucunda geriye, içeriği hakkında soru uyandırabilecek çok küçük oranda bir bölüm bırakmaktadır.” (Dockery, FBI, 176) Arkasından şu sonuca varmışlardır:

Eski Yunan edebiyatındaki hiçbir eserin, yazının, kompoze edildiği tarih ile elimizde mevcut olan en eski tarihli kopya arasındaki zaman dilimi durumu konusunda, Yeni Antlaşma’nın sahip olduğu kısalığa sahip olmadığı söylenmiştir... Birçok eski Yeni Antlaşma el yazmalarının arasında farklılıklar olduğu bir gerçektir, ancak Hristiyan temel doktrinlerinin hiçbir tanesi bu tartışmalı yazılar üzerine kurulmamıştır. (Dockery, FBI, 182)

F.J.A. Hort bu konuya, şu doğru eklemeyi yapmıştır “Yeni Antlaşma’nın yazılımını destekleyen kanıtların çeşitliliği ve bolluğu, eski nesir yazılarının karşısında bir bütün olarak eşsiz ve ulaşılamaz bir şekilde dikilmektedir.” (Hort, NTOG, 561)
J. Harold Greenlee şu ifadede bulunmuştur, “Mevcut Yeni Antlaşma MSS’lerinin sayısı, eski çağların edebiyat eserlerinin sayısını ezici bir üstünlükle aşmaktadır... Elimizde mevcut olan en eski Yeni Antlaşma MSS’si ile orijinal yazılım arasındaki tarih farkı, nerdeyse bütün eski edebi eser parçalarındaki bu tarih farkı durumundan çok daha yakındır.” (Greenlee, INTTC, 15)
W. F. Albright emin bir şekilde bizleri bilgilendirmektedir: “Hiçbir Greko-Romen antik eseri, Yeni Antlaşma’daki el yazması geleneğinden gelen delil desteklemesine sahip değildir. Yeni Antlaşma’nın, klâsik yazarların eserleri ile kıyaslandığı zaman, çok daha fazla el yazma kopyası mevcuttur ve elimizdeki en kapsamlı el yazma kalıntıları, orijinal kompozisyonundan sadece iki yüzyıl sonradan günümüze ulaşmıştır.” (Albright, AP, 238)
Edward Glenny’nin ifade ettiği gibi:

Tanrı, bizlere Yunanca Yeni Antlaşma’nın tamamını ya da kısımlarını kapsayan tam 5,656 adet el yazması sunmuştur. Eski dünyanın dikkat çekici bir hassasiyetle en iyi şekilde korunmuş kitabıdır. Elimizde sadece yüksek adetli değil, aynı zamanda temsil ettikleri orijinal yazılımların tarihine yakın olan el yazmaları mevcuttur. Bazı Yeni Antlaşma bölümlerinin el yazmaları, M.S. ikinci yüzyıldan kalmadır ve bir çoğu ise orijinal yazılımından sonraki dört yüzyıllık bir zaman diliminden kalmadır. Diğer antik edebi eserlerin korunmuşluğu ile kıyaslandığı zaman, bu gerçekler daha da hayret uyandırmaktadır. (Glenny, PS, BVD’ de örnek olarak gösterildiği gibi, .95; Yeni Antlaşma’nın el yazmalarının açıklaması için Aland, TNT, 72-84’e bakınız.) Yeni Antlaşma el yazmalarının güncellenmiş en son çizelgesi, Kurt ve Barbara Aland tarafından verilmiştir. Kurzgefasste Liste der Griechischen Hand-schriften des Neuen Testaments. [Aland, KLHNT] (Bu kaynak, yukarıda verilmiş olan toplam el yazması Yunanca Yeni Antlaşma kopyaları rakamını 99 papirüs, 306 unical, 2.855 minuscules ve 2.396 Lectionaries şeklinde listelemiştir.)

Lee Srobel, çok yakın bir zamanda yayınlanan kitabında (1998 basım tarihli), Yunanca MSS’lerin en son sayımlarda ortaya çıkan adedini şu şekilde sıralamıştır: Papirüs 99, unical 306, minuscules 2.856 ve lectionaries 2.403’den oluşan toplam 5.664. (Strobel, CC, 62-63) (Küçük parçacıkların el yazması olarak kabul edilmesine bağlı olarak, adetler hakkında küçük farklılıklar yer alabilir, ancak “kanıtlardan oluşan bu dağ” Yeni Antlaşma’ya tarihsel açıdan yüksek bir güvenilirlik sunmaktadır.)
Almanya, Münster’deki Yeni Antlaşma Çalışmaları Enstitüsünden Michael Welte, (Westfalische Wilhelms-Universitat, Institut Fur Neutestamentliche Textforschung) Yunanca MSS’lerin en son sayımlarını takip edip (Ağustos 1998 tarihine göre) şu sıralamayı sunmuştur: Papirüs 109, unical 307, minuscules 2.860 ve lectionaries 2.410’dan oluşan toplam: 5.686.
Glenny, sözlerine örnek olması için eski belgeler ile mukayese ederek, şöyle devam etmektedir: “Orijinal kopyalarına sahip olmadığımız için, hiç kimse antik çağların edebi eserlerinin doğruluğunu sorgulamamaktadır. Aynı zamanda, bu eserlerin, Yeni Antlaşma’nın sahip olunan el yazmalarına göre çok daha az el yazması mevcuttur.” (Glenny, PS, BVD’ de örnek gösterildiği gibi, 96)
F. F. Bruce, Yeni Antlaşma Belgesi’nde, Yeni Antlaşma ile antik tarihi yazıların karşılaştırılmasını canlı bir şekilde portre etmektedir:

Eğer metinsel olarak antik tarihi, eserler ile kıyaslar isek, el yazması kopyalardan oluşan orijinalliği ispat konusunda, Yeni Antlaşma’nın sahip olduğu zenginliği daha iyi takdir edebiliriz. Sezar’ın Galya Savaşları (M.Ö. 58 ile 50 yılları arasında kaleme alınmıştır) için birkaç MSS elimizde mevcuttur, ancak bunlardan sadece dokuz ya da on tanesi sağlamdır ve bunların içindeki en eskisi ise, Sezar’ın döneminden tam 900 yıl sonrasına aittir. Livy’nin Roma tarihinin 142 kitabından (M.Ö. 59 – M.S. 17) sadece 35 tanesi sağlamdır; bu kitaplar hakkında bilgi aldığımız, önem verilmeye değen MSS’lerin adedi 20’yi geçmemektedir ve bunlardan sadece bir tanesinin eskiliği ki, o da III-VI nolu kitaplardan parçaları içermektedir, dördüncü yüzyıla dayanmaktadır. Takitus’un 14 adet tarih kitabından (M.S. 100) sadece dört buçuğu sağlam durumdadır, tarihi olayları anlattığı 16 kitaptan ise 10 tanesi bir bütün olarak, 2 tanesi ise parçalı olarak sağlam durumdadır. Takitus’un bu muhteşem tarihi eserlerinin elimizdeki sağlam kısımları, birisi dokuzuncu, diğeri ise on birinci yüzyıldan kalma, sadece iki adet MSS’ ye dayanmaktadır.
Küçük eserlerinin ise sağlam MSS’leri (Dialogus de Oratoribus, Agricola, Germania), onuncu yüzyıla ait bir kodeksten gelmektedir. Thucydides’in Tarihi (M.Ö. 460-400), bizlere sekiz adet MSS sayesinde ulaşmıştır ki bunların en eskisi M.S. 900 tarihinden kalmadır, birde Hristiyanlığın başlangıç döneminden kalma birkaç parça papirüs mevcuttur. Aynı durum Herodotos’un Tarihi (M.Ö. 488-428) içinde geçerlidir. Tüm bunlara rağmen, hiçbir klâsik uzman, işimize yarayacak en eski MSS"lerin orijinal yazılım tarihinden 1.300 yıl sonrasına ait olmasından dolayı, Herodotos’un ve Thucydides’in geçerliliğine duyulan şüpheler hakkında yapılacak bir tartışmayı ciddiye alamayacaktır. (Bruce, NTD, 16, 17)

Greenlee, Yeni Antlaşma’nın Metinsel Eleştirilmesine Giriş adlı eserinde, orijinal MS (yazarın imzasını taşıyan kopya) ile elimizde var olan MS (en eski sağlam kopya) arasındaki zaman boşluğu hakkında şunları yazmıştır:

Birçok klâsik Yunanlı yazarın eserlerinin bilinen en eski MSS’leri, yazarın vefatından en az bin yıl sonrasından kalmadır. Latin yazarların ise, Virgil durumunda olduğu gibi, minimum üç yüzyıla kadar inen bu çeşitli aralık dilimleri daha kısadır. Bununla birlikte, Yeni Antlaşma’nın durumuna bakarsak, en önemli iki MSS’nin, Yeni Antlaşma Kitabı’nın tamamlanmasından sonraki üç yüzyıl içerisinde yazılmış olduğunu görürüz ki bazı Yeni Antlaşma kitaplarının asıllarının bir bütün olarak kaleme alınması ve derin kapsamlı Yeni Antlaşma MSS parçacıklarının oluşturulması, orijinal yazılım tarihinden bir yüzyıl sonrasına tekabül eder. (Greenlee, INTTC, 16)

Greenlee, sözlerine şöyle devam etmektedir;

Genel olarak uzmanlar, antik klâsik eserleri, ellerindeki en eski MSS’leri, orijinallerinden çok daha sonra yazılmış da olsa ve birçok örnekte sağlam MSS adedi çok da düşük olsa bile, güvenilir olarak kabul etmektedirler, aynı şekilde Yeni Antlaşma’nın yazısının güvenilirliğinin kesinliği de aşikârdır. (Greenlee, INTTC, 16)

Bruce Metzger, Yeni Antlaşma’nın Metni adlı eserinde, mukayeseyi şu ikna edici cümlelerle sergilemektedir:

Bazı eski çağ yazarlarının eserleri, bizlere mümkün olan en ince bağ ile ulaşabilmiştir. Örneğin, Velleius Paterculus’un, Kısaltılmış Roma Tarihi adlı eseri, günümüze sadece tek bir el yazması kopya sayesinde ulaşabilmiştir, bu kopyadan editio princeps üretilmiştir ve bu tek el yazması kopyası on yedinci yüzyılda, Beatrus Rhenaus tarafından Amerbach’da çoğaltıldıktan sonra ortadan kaybolmuştur. Meşhur tarihçi Takitus’un bile Annals (tarihsel olaylar) adlı eserinin, sadece ilk altı kitap için konuşursak, dokuzuncu yüzyıldan kalma tek bir adet el yazması kopyası şeklinde mevcuttur. Eski bir Hristiyan metni olup, editörlerin genellikle Elçisel Babaların külliyatına dahil ettikleri, Epistle to Diognetus (Diognetyus’a Mektup) adlı eserin bilinen tek el yazması kopyası, 1870 yılında Strazburg’daki kent kütüphanesinde çıkan bir yangında yol olmuştur. Bu örnekler ile zıtlık sergileyen Yeni Antlaşma’nın metinsel eleştirisi, mevcut olan materyallerin zenginliği altında utanca boğulmaktadır. (Metzger, TNT, 34)

F. F. Bruce şöyle bir cümlede fikirlerini beyan etmiştir: “Dünyada, Yeni Antlaşma’nın metinsel kanıtlarının zenginliğinden dolayı yaşadığı hazzı tadabilen başka bir eski edebi eser mevcut değildir.” (Bruce, BP, 178)
Yaklaşık 5.700 adet Yeni Antlaşma, Yunanca el yazması ile kıyaslandığı zaman, aşağıdaki grafik bizlere diğer eski metinlerin el yazması kopyası bakımından içinde oldukları yoksulluğu ortaya koymaktadır. (Geisler, GIB, 408)
Ravi Zacharias’ın şu yorumu neden yaptığına şaşmamak gerek: “Gerçek koşullar altında, Yeni Antlaşma; yüksek metin adedi, olaylar ve metin arasındaki zaman dilimi ve kendisini destekleyen ya da inkâr eden metinlerin bolluğu açısından, kolaylıkla en iyi kanıtlara sahip kitap unvanını kazanmaktadır. Eski el yazmalarına dayandırılan bir ispatlamada, bu tip bir metinsel mevcudiyetin ve güvenilirliğin bir eşi daha mevcut değildir.” (Zacharias, CMLWG, 162)


YAZAR KİTAP YAZIMTARİHİ EN ESKİKOPYA ZAMAN BOŞLUĞU KOPYAADETİ
Homer İlyada M.Ö. 800 C. M.Ö. 400 C. 400 sene 643
Herodotos Tarih M.Ö. 480-425 C. M.S. 900 C. 1.350 sene 8
Thucydides Tarih M.Ö. 460-400 C. M.S. 900 C. 1.300 sene 8
Eflâtun M.Ö. 400 C. M.S. 900 C. 1.300 sene 7
Demostenes M.Ö. 300 C. M.S. 1100 C. 1.400 sene 200
Sezar Galya Savaşları M.Ö. 100-44 C. M.S. 900 C. 1.000 sene 10
Livy Roma Tarihi M.Ö. 59 – M.S. 17 (kısmen) 4. yy. çoğunluğu 10. yy. C. 400 seneC. 1.000 sene 1 kısmi19 kopya
Takitus Tarihsel Olaylar M.S. 100 C. M.S. 1100 C. 1.000 sene 20
Pliny Secundus Natürel Tarih M.S. 61-113 C. M.S. 850 C. 750 sene 7
Yeni Antlaşma M.S. 50-100 C. 114 (parçacık)C. 200 (kitap)C. 250 (Y.A. büyük kısmı)C. 325 (Y.A.tamamı) + 50 sene100 sene150 sene 225 sene 5366



Yeni Antlaşma kitaplarının, sonuç olarak ortaya çıkan metni konusunda şüpheci olmak demek, bütün klâsik edebi eserlerin kabul edilemez bir duruma düşmesi demektir, çünkü eski çağlardan kalan belgelerin hiçbiri, Yeni Antlaşma kadar iyi bir kaynakça ile desteklenmemiştir. 1. - JOHN WARWICK MONTGOMERY


2B. Önemli Yeni Antlaşma El yazmaları
Aşağıda, kronolojik bir şekilde en önemli el yazma keşifleri sıralanmıştır. Sıralama eylemi için gerekli olan yazım tarihi belirlenirken, MSS’lerin şu öğelerinden faydalanılır:

1. 1. Kullanılan materyaller.
2. 2. Harf ebadı ve şekli.
3. 3. Noktalama işaretleri.
4. 4. Metin bölünmeleri.
5. 5. Süslemeler.
6. 6. Mürekkebin rengi.
7. 7. Parşömenin rengi ve dokusu.
(Geisler, GIB, 242-246)

John Ryland’in MS’si (M.S. 130), İngiltere Manchester’daki John Ryland kütüphanesinde muhafaza edilmektedir (Yeni Antlaşma’nın mevcut en eski kopyasından parçalar). “Yazılım tarihinin erken dönem olması ve geleneksel olarak yazılım yeri olan Anadolu’dan biraz uzak kalan lokasyonundan dolayı (Mısır), Yuhanna İncil’inin bu parçası, ilk kompozisyon tarihi olarak kabul edilen 1. yüzyılın sonlarını onaylayıcı bir eğilim sergilemektedir.” (Geisler, GIB, 268)
Bruce Metzger, geçerliliğini yitirmiş olan bir eleştiri hakkında şunları söylemektedir: “Eğer bu küçük parça geçen yüzyılın ortalarında keşfedilmiş olsaydı, Yeni Antlaşmayı Eleştirme Okulunun ilham kaynağı olan, Ferdinand Christian Baur isimli, Tubingen’li ünlü profesör, Yeni Antlaşma’nın dördüncü kitabının 160 yılına kadar mevcut olmadığı iddiasını savunamayacaktı.” (Metzger, TNT, 39)
II.tr1a258 Bodmer Papirüs’ü (M.S. 150-200), Mısırlı bir aracıdan 1950 ve 1960’larda satın alınmıştır ve Bodmer’deki Dünya Edebiyatı Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir. Yuhanna İncil’inin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Chester Beatty el yazmalarının keşfinden (aşağıya bakınız) sonra, en büyük Yeni Antlaşma papirüs keşfi olarak Cenova yakınlarındaki Culagny’deki Dünya Edebiyatı Kütüphanesindeki Bodmer koleksiyonunun elde edilmesi olmuştur. M.S. 200 yılı veya öncesinden kalma bu koleksiyonda, Yuhanna 1:1-6:11; 6:35b-14:26’yı kapsayan 104 yaprak ve Yuhanna 14-21 arasından parçaları içeren 40 yaprak mevcuttur. Metin, İskenderiye ve Batı harflerinin karışımı ile oluşturulmuştur ve sabit bir şekilde Batı ailesine ait satırlar arasında yirmi adet kadar değişik kullanımlar gözlenilmektedir. (Geisler, GIB, 390) Makalesinde, ‘Zur Datierung des Papyrus Bodmer II (Syf66), ‘Anzeiger der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, phil.-hist, kl., 1960, Nr. 4, p. 12033, “Herbert Hunger, Viyana Ulusal Kütüphanesinin papyrological koleksiyonların yöneticisi, 66 papirüsü, 2. yüzyılın ortasında hatta ilk yarısının içinde olarak saptayarak, daha erken olarak tarihlendirmiştir. Makalesine bakınız.” (Metzger, TNT, 39, 40)
“P72., koleksiyonun bir parçası olarak, Yahuda mektubunun ve Petrus’un iki mektubunun en eski kopyasıdır. P75., M. Bodmer tarafından edinilmiş olan bir diğer erken dönem İncil el yazması ise, Luka ve Yuhanna’nın tek kalıp kodeksleridir. Victor Martin ve Rodolphe Kaser isimli editörler, bu kopyaları M.S. 175 ilâ 225 yılları arasına tarihlemişlerdir ve bundan dolayı da, bilinen en eski Yuhanna İncil’inin aslı ile bilinen en eski Luka İncil’inin kopyası olarak elimizdedirler.” (Metzger, TNT, 41) Tüm bunların sonucu olarak Metzger, bu papirüslerden şu şekilde bahsetmiştir: “Chester Beatty Papirüslerinin satın alınmasından sonra, en önemli Yeni Antlaşma el yazması keşfi.” (Metzger, TNT, 39, 40)
Chester Beatty Papirüsleri (M.S. 200): Bu el yazmaları, Mısırlı bir aracıdan 1930larda satın alınmıştır ve Dublin’deki C. Beatty Müzesinde muhafaza edilmektedir. Bu parçanın sahibi Michigan Üniversitesi’dir. Bu koleksiyon, papirüs kodeksleri kapsamaktadır ki, bunların üç tanesi Yeni Antlaşma’nın ana bölümlerini kapsamaktadır. (Bruce, BP, 182) İncil ve Modern Bilgelik adlı eserde, Sir Frederic Kenyon şu cümleleri kaleme almıştır: “Bu keşfin net sonucu şudur ki; Sina yazmalarından sonraki en büyük keşiftir: Yeni Antlaşma kitaplarının geleneksel tarihleri ile el yazmaları arasındaki zaman boşluğunu, bu kitapların orijinalliğini sorgulayan tartışmaları önemsiz bir duruma sokacak şekilde yok etmiştir. Hiçbir eski eser, metni için bu kadar orijinal tarihine yakın ve bu kadar bol delile sahip değildir ve hiçbir tarafsız uzman, bizlere orijinallik kıvamında bu kadar çok yaklaşıp ulaşmış bir metni reddedemez.” (Kenyon, BMS, 20) (Papirüslerin detaylı bir listesi için Stuttgart’ta United Bible Society ve Nestle-Aland için basılmış olan Yunanca Yeni Antlaşma kitaplarına bakabilirsiniz.)
Diatessaron kelimesinin anlamı, “dört bölümün uyumu” dur. Yunanca dia Tessaron kelimesinin anlamı, “dördünün sayesindedir.” (Bruce, BP, 195) Tatian tarafından icra edildiği gibi, bu dört İncil’in uyumudur. (M.S. 160 yılları civarında)
Ecclesiastical History (Kilise Tarihi) eserinin yazarı Eusebiyus şöyle yazmıştır (IV, 29 Loeb ed., 1, 397): “Eski liderleri Tatian İncil’lerin koleksiyonunu ve kombinasyonunu oluşturmayı başarmıştır ve bu oluşuma DIATESSARON ismi verilmiştir, bazı yörelerde bu oluşum hâlâ mevcuttur.” Asurlu bir Hristiyan olan Tatian’ın, günümüzde sadece küçük bir kısmının elimize ulaşmış olan İncil’lerin uyumlu bir şekilde bir araya toplanmasını ilk defa gerçekleştirilmesini sağlayan kişi olduğuna inanılmaktadır. (Geisler, GIB, 318, 319)
Codex Vaticanus (M.S. 325-350), Vatikan Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir ve hemen hemen Kutsal Kitap"ın tümünü içermektedir. Yüzyıllık bir metinsel eleştiriye maruz kalmış olsa da, birçok kişi Vaticanus’u en güvenilir Yeni Antlaşma el yazması kopyalarından birisi olarak kabul etmiştir.
Codex Sinaiticus (M.S. 350), Britanya Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Neredeyse Yeni Antlaşma’nın tümünü, Kutsal Kitap’ın yarısından fazlasını içermekte olan bu MS, 1859 yılında Dr. Konstantin Von Tischendorf tarafından Sina Dağı Manastırında keşfedilmiştir. Manastır tarafından Rus Çarına sunulmuş ve Britanya Hükümeti ve halkı tarafından Sovyetler Birliğinden 1933 senesinin Noel gününde 100.000 pounda satın alınmıştır.
Bu el yazması keşfinin etkileyici bir hikâyesi vardır. Bruce Metzger, bu keşfe yol açan olayların enteresan arka plânını şu şekilde nakleder:

1844 senesinde, daha 30 yaşına basmamış, Leipzig Üniversitesinin Privatdozent’i Tischendorf, Kutsal Kitap el yazmaları bulma amacıyla, Ortadoğu’ya kapsamlı gezilerine başlamıştır. Sina dağındaki St. Catharine manastırını ziyaret etmekte iken, şans eseri manastırdaki sobaların odunlarını alevlendirmek üzere küfelere istiflenmiş eski kâğıt ve parşömen yapraklarını fark eder. Üzerlerinde yaptığı araştırma sonucunda bunların, Eski Antlaşma’nın hemen hemen Yunanca unical el yazması ile yazılmış olan Septuagint (Yunancaya çevrilmiş) versiyonu olduğunu ispatlar.
Küfedeki kırk üç yaprağı kurtarır, ancak rahipler duyarsız bir şekilde, bir az önce bunun gibi ıskartaya çıkarılmış yapraklarla dolu iki küfe parşömeni yaktıklarını ifade ederler.
Daha sonra, Tischendorf’a aynı kodeksin diğer kısımları gösterilmiş (Yeşaya’nın tümü, I. ve II. Maccabe) ve o da rahipleri, bu parşömenlerin ateş tutuşturmak için çok fazla değerli olduğu konusunda uyarmıştır. Tischendorf, Avrupa’ya döner dönmez, bu parşömen yapraklarını günümüzde hâlâ muhafaza edildiği yer olan, Leipzig üniversitesinin kütüphanesine teslim etmiştir. Kendisinde saklamasına izin verilen kırk üç yaprak ise, I. Tarihler, Yeremya, Nehemya ve Ester‘den kısımları içermektedir. 1846 senesinde ise, Frederico-Augustanus adını verdiği bu kodekslerin içeriğini yayınlamıştır (Kâşifin hükümdarı ve hamisi, Saksonya Kralı, Frederick Augustus’un onuruna). (Metzger, TNT, 43)
1853 senesinde gerçekleşen Tischendorf’un manastıra ikinci ziyareti ise, 1844’deki ilk ziyaretten sonra MS’ler için sergilenen büyük ilginin, rahipleri şüphelendirmesi sonucu, yeni el yazmalarının keşfi ile sonuçlanamamıştır. Rusya Çarı, II. Aleksandır’ın himayesinde gerçekleştirilen 1859’daki üçüncü ziyaretinden geriye dönmesinden kısa bir süre önce Tischendorf, manastırın kâhyasına, Leipzig’de kendisi tarafından yayınlanan Septuagint’in bir baskısını verir.
Kâhya, kendisinde de Septuagint’in bir kopyası olduğunu ifade eder ve kırmızı bir kumaşa sarılmış el yazmasını odasındaki dolaptan çıkartır. Her zaman görmeyi arzuladığı hazine, araştırmacının şaşkın gözleri önüne serilmiştir. Hislerini saklayarak Tischendorf, o gece bu eseri daha fazla inceleyebilmek için, titiz bir tavırla izin ister. İzin bahşedildikten sonra odasına dinlenmek için çıkan Tischendorf, el yazmalarını inceleyebilmenin verdiği coşkuyla sabaha kadar uyumamıştır. Bir uzman olarak Latince tuttuğu günlüğünde o geceyi şu cümleler ile ifade etmiştir; “quippe dormire nefas videbatur!” (uyumak bana gerçekten kutsallığa yapılacak bir küfür gibi gözüktü!). Kısa bir süre sonra, elindeki yazmaların ümit ettiğinden çok daha fazlasını ihtiva ettiğini fark etmiştir; önünde Eski Antlaşma’nın büyük bir kısmı değil, aynı zamanda Yeni Antlaşma’nın çok iyi durumda olan tam bir kopyası ve bunlara ek olarak, ikinci yüzyıldan kalma eski Hristiyanlık dönemine ait iki adet eser, Barnabas’ın mektubu (daha önce sadece çok başarısız bir Latince tercümesi ile bilinmekte olan) ve o ana dek sadece ismen bilinmekte olan Hermas Çobanı’nın büyük bir kısmı durmaktaydı. (Metzger, TNT, 44)

Codex Alexandrinus (M.S. 400): Britanya Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Encyclopedia Britannica, Mısır’da, Yunanca olarak yazılmış olduğuna inanılmaktadır. Kutsal Kitap"ın neredeyse tümünü ihtiva etmektedir.
Codex Ephraemi (M.S. 400ler): Paris Ulusal Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Encyclopedia Britannica bu kodeks hakkında şunları belirtmiştir: Orijini 5. yüzyıla dayanmaktadır ve Yeni Antlaşma’nın belirli bölümlerinin metni hakkında sunmakta olduğu deliller, bu kodeksi önemli kılmaktadır.” (EB, Vol. 3, 579; Bruce, BP, 183) 2. Selanikliler ve 2. Yuhanna hariç bütün kitaplar MS’de sunulmaktadır. “Bu, Palimpest ismi verilen bir 5. yüzyıl eseridir. (Palimpest, orijinal yazının silinmesi yüzünden, üzerinden tekrar geçilmiş olan el yazmasıdır.) Tüm özenli çabaların ve kimyasalların kullanımından sonra bir uzman, üzerindeki metnin altındaki orijinal yazıyı okuyabilmektedir.” (Comfort, OB, 181)
Codex Beaze (M.S. 450+): Cambridge Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir ve Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve Elçilerin İşlerini hem Yunanca hem de Latince olarak içermektedir.
Codex Washingtonensis (ya da Freericanus ) (c. M.S. 450): Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’yı içermektedir. (Greenlee, INTTC, 39) Washington D.C.‘deki Smithsonian Enstitüsünde muhafaza edilmektedir.
Codex Claromontanus (M.S. 500ler): Pavlus’un mektuplarını içerir. Bilingual bir MS’dir.


3B. Çeşitli Versiyonlar Tarafından Desteklenen El Yazmalarının Doğruluğu
Metinsel geçerliliğin ve doğruluğun bir başka güçlü desteği ise, eski versiyonlardır. Birçokları için ise: “Antik edebi eserler çok ender olarak başka lisanlara tercüme edilmekteydiler.” (Greenlee, INTTC, 45)
Başlangıcından beri Hristiyanlık, bir misyonerlik inancı olmuştur. “Yeni Antlaşma’nın en eski versiyonları, ana lisanları Süryanice, Latince ve Keptik olan halklara Hristiyan inancının propagandasını yapmaya yardımcı olması için, misyonerler tarafından hazırlanmıştır.” (Metzger, TNT, 67)
Süryanice ve Latince Yeni Antlaşma versiyonları (tercümeleri) yaklaşık olarak M.S. 150 yıllarında hazırlanmıştır. Bu versiyonlar bizleri, orijinal metinlerin kaleme alındığı tarihin çok yakın zamanına ulaştırmaktadırlar. Elimizde mevcut olan değişik tercümelerdeki Yeni Antlaşma sayısı on beş bini bulmaktadır.


1C. Süryanice Versiyonlar
Eski Süryanice Versiyonlar, dördüncü yüzyılda kopyalanmış olan İncil’in ilk dört kitabını kapsamaktadırlar. Bu konudaki açıklama şu şekildedir: “Hristiyan Aramice lisanına genel olarak verilen isim Süryanice olmuştur. Arami alfabesinin farklı bir çeşidi ile kaleme alınmıştır.” (Bruce, BP, 193) Mopsuestia’lı Theodore (beşinci yüzyıl) şöyle yazmıştır, “O, Süryanilerin diline tercüme edilmiştir.” (Bruce, BP, 193)
Peshitta Süryanice’si. Bu kelimenin en yalın anlamı “basittir.” M.S. 150-250 yılları arasında çoğaltımı yapılan standart versiyondur. M.S. 400’lerden elimize ulaşan 350 adetten fazla MSS mevcuttur.
Filistin Süryanice’si. Birçok uzman bu versiyonun tarihi olarak M.S. 400-450’yi işaret eder (beşinci yüzyıl). (Metzger, TNT, 68-71)
Filokseniyan. (M.S. 508) Polikarp’ın, Mabug Piskoposu Filoksenas için tercüme ettirdiği en son Süryanice Yeni Antlaşma’dır. (Greenlee, INTTC, 49)
Harkleiyan Süryanice’si. (M.S. 616) Harkel’li Tomas tarafından tercüme edilmiştir.


2C. Latince Versiyonlar
Eski Latince. Dördüncü yüzyıl ile on üçüncü yüzyıl arasındaki birçok tanıklık, üçüncü yüzyılda “Kuzey Afrika ve Avrupa’da eski Latince versiyonu kullanılmaktaydı” diye bahsetmektedir.

Afrika Eski Latince’si (Codex Babbiensis) (M.S. 400) Metzger şöyle yazmıştır: “E.A. Lowe bunun ikinci yüzyıldan kalma bir papirüsten kopyalandığını gösteren paleografik işaretlerini belirtmektedir.” (Metzger, TNT, 72-74)
Kodeks Corbiensis (M.S. 400-500): Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’yı içermektedir. Kodeks Vercellensis (M.S. 360)
Kodeks Palatinus (M.S. beşinci yüzyıl)
Latin Vulgat (“yaygın ya da popüler manasındadır): Eusebius Hieronymus, Roma Piskoposu Şam’ın sekreteriyken, Piskoposun talep ettiği yeni bir tercümeyi, M.S. 366-384 yılları arasında tamamlamıştır.


3C. Keptik (Mısırca) Versiyonlar
F.F. Bruce’un yazısında, ilk Mısırca tercümenin, üçüncü ya da dördüncü yüzyıllarda yapılmış olduğunun muhtemel gözükmekte olduğunu görmekteyiz. (Bruce, BP, 214)
Sahidic. Üçüncü yüzyılın başlangıcı. (Metzger, TNT, 79-80)
Bohairic. Rodalphe Kasser isimli editör, bu versiyonu yaklaşık olarak dördüncü yüzyıl olarak tarihlendirmiştir. (Greenlee, INTTC, 50)
Orta Mısırca. Dördüncü ya da beşinci yüzyıl.


4C. Diğer Eski Versiyonlar
Ermenice. (M.S. 400+) İstanbul’dan elde edilen Yunanca bir Kutsal Kitap"tan tercüme edildiğine inanılmaktadır.
Gotik. Dördüncü yüzyıl.
Georgian. Beşinci yüzyıl.
Ethiopic. Altıncı yüzyıl.
Nubian. Altıncı yüzyıl.


4B. Lectionaries (kilisedeki eğitim kitapları) Tarafından Desteklenen El Yazmalarının Doğruluğu
Genellikle bu bölüm, fazla ilgilenilmeyen bir bölüm olmasına rağmen, Yunanca Yeni Antlaşma MSS’leri oluşturan ikinci en büyük grup Lectionaries grubudur.
Bruce Metzger, Lectionary geçmişini bizlere şöyle sunmaktadır: “Sinagogların, Sept günleri yapılan ilâhi ayinlerinde, Tevrat’tan ve Peygamberlerden ayetler okuma geleneklerini takip eden Hristiyan Kilise, tapınma ayinlerinde, Yeni Antlaşma kitaplarından bölümler okuma uygulamasını kendisine adapte etmiştir. İncil’in ilk dört bölümünden ve mektuplardan oluşan düzenli bir ders sistemi oluşturulması ve eğitim müfredatının, Hristiyan yılının kutsal günleri ve Pazar günlerinin sırasına göre düzenlenmesi şeklinde bir gelenek yükselmiştir.” (Metzger, TNT, 30)
Metzger, 2.135 adedinin katalog haline getirildiğini rapor etmiştir, ancak büyük bir kısmı hâlâ ciddi bir analizi beklemektedir. (Bu bölümde önceden de ifade edildiği gibi, daha güncel bir sayım, bu rakamı 2.396 olarak vermektedir.)
J. Harold Greenlee’nin ifadesine göre: “En eski lectionary parçaları altıncı yüzyıldan kalma, ancak en eski eksiksiz MSS ise, sekizinci yüzyıl ve sonrasından kalmadır.” (Greenlee, INTTC, 45)
Lectionary diye adlandırdığımız kitaplar, yapısal olarak muhafazakâr bir yapı içermekte ve eski alfabe ile yazılmaktaydılar. Bu özelikleri, metinsel inceleme bakımından onların değerini arttırmaktadır. (Metzger, TNT, 31) Ancak, Yeni Antlaşma metnini oluşturma konusunda en az üç sebepten dolayı ikincil bir değer taşımakta olduklarını itiraf etmemiz gerekmektedir.
Yeni Antlaşma’nın tamamını defalarca ele almalarına rağmen, Esinleme kitabının tamamı ve Elçilerin İşleri’nin bazı bölümlerini içermemektedirler.
Lectionary üzerindeki en son incelemelerin sonucu olarak, gerçek metnin oluşturulmasında daha göze çarpan bir rol üstlendikleri ortaya çıkmıştır. Lectionary yazılımında ağırlıklı olarak Bizans alfabesi kullanılmış olsa da, Alexandrian ve Caesarean alfabelerinin de kullanılmış olduğu gruplar mevcuttur.
Lectionary, aynı zamanda bazı bölümlerinin anlaşılmasında etkileyici bir rol oynamışlardır. Örneğin: Yuhanna 7:53-8:11 ve Markos 16:9-20. (Geisler, GIB, 418)
(Detaylı bir Lectionary listesi, Stuttgart’ta basılmış, United Bible Societies ve Nestle-Aland tarafından yayınlanmış olan Yunanca Yeni Antlaşma’larda görülebilinir.)



Bazı eski çağ yazarlarının eserleri, bizlere mümkün olan en ince bağ ile ulaşabilmiştir... buna zıt olarak... Yeni Antlaşma’nın metinsel eleştirisi, mevcut olan materyallerin zenginliği altında utanca boğulmaktadır. 1. - BRUCE METZGER


5B. Eski Kilise Babaları Tarafından Desteklenen El Yazmalarının Doğruluğu
Kutsal Kitap"ın patriksel alıntıları, Yeni Antlaşma metninin kesinliğinde bir numaralı delil olarak görülmeseler de, çok önemli iki adet ikincil bir rol üstlenmektedirler. Birinci olarak, Yeni Antlaşma kanonunun yirmi yedi yetkin kitabının varlığına çok büyük bir destek vermektedirler. Genellikle alıntılarının şüpheli olduğu gerçeğine rağmen bazı Babaların durumu incelendiğinde, bu alıntıların çok kesin ve doğru bir şekilde yapıldığı görülmektedir, ancak kesin olan bir şey, bu alıntıların en azından, orijinal metnin yoğun bir içeriğinin çoğaltılmasını gerçekleştirdikleridir. İkinci olarak, alıntılar o kadar çok sayıda ve yaygın bir şekilde yapılmıştır ki, eğer elimizde hiçbir Yeni Antlaşma el yazma kopyası olmasaydı bile, sadece eski Babaların yazılarından yeni baştan oluşturulabilirdi. (Geisler, GIB, 430)
Özet olarak, J. Harold Greenlee şu cümlelerini kaleme alırken yerden göğe kadar haklıydı: “Bu alıntılar o kadar yoğundur ki, Yeni Antlaşma’nın kendisi, sadece bu alıntılardan, Yeni Antlaşma El Yazmaları olmasaydı bile oluşturulabilirdi.” (Greenlee, INTTC, 54)
Örneğin, bazı eski ve daha öncelikli yazarların yaptıkları alıntıların adet durumlarının gösterildiği Burgon’un indeksini mukayese ediniz. (Geisler, GIB, 431)
Patriksel alıntılar hakkında ise, Bruce Metzger bizlere şunları söylemektedir: “Eski versiyonlar ve Yunanca Yeni Antlaşma el yazmalarından elde edilen metinsel kanıtları bir tarafa bıraksak bile, metinsel eleştirilere karşılık olarak, eski Kilise Babaları tarafından kaleme alınmış tefsirler, ayinler ve incelemeler sayısız adette alıntı ihtiva etmektedir. Aslında, bu alıntılar o kadar çok kapsamlı yapılmıştır ki, eğer Yeni Antlaşma’nın metnini oluşturduğunu bildiğimiz bütün kaynaklar yok olsaydı bile, Yeni Antlaşmayı baştan sona, yeni baştan inşa etmek için sadece bu alıntılar bile tek başlarına yeterli olurlardı.” (Metzger,TNT, 86)
Encyclopedia Britannica’da şöyle yazılmıştır: “Metin uzmanı, el yazmalarını ve versiyonları karşılaştırarak incelediği zaman bile, Yeni Antlaşma’nın sağlamlığını ve doğruluğunu tüketemez. Eski Kilise Babalarının yazıları, genellikle o an, metin uzmanının elindeki el yazmasından ya da diğer el yazmalarından farklı bir metin formu yansıtmaktadır... özellikle de başka kaynaklardan gelen yazıları doğrularken, onların bu metinlere tanıklığı, metin tenkitçilerinin herhangi bir sonuca varmadan önce incelemeleri gereken ifadelere dayanmaktadır” (EB, Vol 3, 579)
Sir David Dalrymple, bir kişiden “farz edelim ki Yeni Antlaşma tamamen yok edildi ve bütün kopyaları üçüncü yüzyılın sonuna kadar ortadan kaldırıldı; ikinci ve üçüncü yüzyıllarda yaşamış Eski Kilise Babaları’nın yazılarından birleştirilmesi mümkün müdür?” sorusunu aldığı zaman, Kutsal Kitap’ın eski yazılarındaki adetsel üstünlüğünü hayranlıkla düşünemeden edemedi. Yoğun bir araştırma sürecinin sonunda Dalrymple, şu karara varmıştır: “Şu kitaplara bir bak! Yeni Antlaşma ve Babalar hakkındaki sorunu hatırlıyor musun? O soru benim merak iştahımı kabarttı ve ben ikinci ve üçüncü yüzyıllarda yaşamış Eski Kilise Babaları’nın yazıları konusunda çılgınca bir arzuya kapıldım ve şu ana kadar süren araştırmalarımda sadece on bir ayet hariç bütün Yeni Antlaşma’yı bu yazılarda buldum.” (Dalrymple, Leach’de örnek olarak gösterdiği gibi, OBHWGI, 35, 36)

Yeni Antlaşma’nın Eski Patriksel Alıntıları

Yazarlar İlk Dört Kitap Elçilerin İşleri Pavlus’un Mektupları Genel Mektuplar Esinleme Toplam
Justin Martyr 268 10 43 6 3 (266 kinaye) 330
Irenaus 1.038 194 499 23 65 1.819
Klement (Alex.) 1.107 44 1.127 207 11 2.406
Origen 9.231 349 7.778 399 165 17.992
Tertullianus 3.822 502 2.609 120 205 7.258
Hippolytus 734 42 387 27 188 1.378
Eusebiyus 3.258 211 1.592 88 27 5.176
Genel Toplam 19.368 1.352 14.035 870 664 36.289

Joseph Anhus, İncil El Kitabı sayfa 56’da, eski patriksel yazıları kastederek, şu uyarılarda bulunmuştur: “Alıntılar, bazen kelimesi kelimesine bir tutarlılıkla göz önüne alınmadan kullanılmıştır. Bazı alıntıları yapan kişiler, hata yapmaya ya da kasıtlı değişikliklerde bulunmaya meyillidirler.”
Kilise Babaları arasında, bazı en eski ve en önemli Yeni Antlaşma el yazılarına tanıklık edenler şunlardır:
Romalı Klement (M.S. 95): Origen, De Principus, II no’lu kitap 3. bölümde, onu havarilerin öğrencisi olarak adlandırır. (Anderson, BWG, 28)
Tertulliyan, Against Heresies (İki Yüzlülüğe Karşı), bölüm 23’de onun (Klement) Petrus tarafından atandığını yazmıştır.
Against Heresies, III isimli kitap 3. bölümde, Irenayus şöyle devam etmektedir: “Onun kulaklarında hâlâ havarilerin vaazı çınlamakta, gözlerinin önünde onların doktrinleri durmaktaydı.”
Alıntı yaptığı kitaplar:

Matta 1. Korintliler
Markos Titus
Luka İbraniler
Elçilerin İşleri 1. Petrus

Ignateyus (M.S. 70 - 110), şehit edildiği zaman Antakya Piskoposuydu. Havarileri yakından tanımaktaydı. Yedi mektubunda şu kitaplardan alıntıları görebilirsiniz:

Matta Filipililer
Yuhanna Koloseliler
Elçilerin İşleri 1. ve 2. Selanikliler
Romalılar 1. ve 2. Timoteos
1. Korintliler Yakup
Galatyalılar 1. Petrus
Efesliler

Polikarp (M.S. 70 - 156), havari Yuhanna’nın öğrencisi ve İzmir Piskoposuydu. Seksen altı yaşında şehit edildi. Barnabas (M.S. 70), Hermas (M.S. 95), Tatyan (M.S. 170) ve Irenayus(M.S. 170) gibi, Yeni Antlaşma’dan alıntı yapanlar arasındandır.
İskenderiyeli Klement (M.S. 150 - 212), Yeni Antlaşma’nın üç kitabı hariç bütün kitaplarından toplam 2400 alıntı yapmıştır.
Tertulliyan (M.S. 160 - 220), Kartaca’daki kilisenin presbiteryenlerinden (Ç.N: İlk kiliselerdeki yönetim gurubunun üyelerine verilen isim. Yunanca kökeni presbyteros) birisidir. Yeni Antlaşma’dan yedi bin kereden fazla alıntı yapmıştır. Bunların yaklaşık 3.800 adedi Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dandır.
Hipolit (M.S. 170 - 235), 1.300 referans vermiştir.
Şehit Yustin (M.S. 133), dini doktrinlere karşı çıkan Marcion’a karşı mücadele etmiştir.
Origenes (M.S. 185 – 253 ya da 254), kalemi bereketli olan bu yazar, tam altı bin eser vermiştir. On sekiz bin adetten fazla Yeni Antlaşma alıntısı listelemiştir. (Geisler, GIB, 353)
Cyprian (vefat M.S. 258), Kartaca Piskoposuydu. Eski Antlaşma’dan yaklaşık 740, Yeni Antlaşma’dan ise 1.030 alıntı yapmıştır.
Bütün bu tarihsel delillerin karşısında, Geisler ve Nix şu sonuca varmışlardır: “Vardığımız noktada çıkartılan kısa bir envanter, İznik Konseyinden önce (M.S. 325), Yeni Antlaşma’dan yapılan tam 32.000 alıntıyı ortaya çıkarmaktadır. Bu 32.000 alıntı rakamı hem tam bir rakam değildir hem de dördüncü yüzyıl yazarlarını içermemektedir. Bu rakama sadece bir yazar eklesek bile, örneğin İznik konseyinden önce eserlerini yayınlamaya başlayan ve konsey zamanı ile aynı dönemde çalışmalarına devam etmiş olan Yusibus; Yeni Antlaşma’dan yapılan alıntı rakamı 36.000 adedi geçmektedir.” (Geisler, GIB, 353, 354)
Yukarıdaki isimlere ayrıca Augustin, Amabiyus, Laitantiyus, Chrysostom, Eusebius Hieronymus, Gaiyus Romanyus, Athanasiyus, Milan’lı Ambros, İskenderiyeli Cyril, Suriyeli Efraim, Poitier’li Hilary, Nyssa’lı Gregory ve diğer yazarları da ekleyebilirsiniz.
Yeni Antlaşma’dan Patriksel alıntılar hakkında kitap yazan Leo Jaganay şöyle yazmıştır: “Dekan Burgon’un öldükten sonra bizlere bıraktığı, yayınlanmamış önemli ciltlerinin arasında, eski kilise Babalarının Yeni Antlaşma’dan yaptıkları alıntıların indeksinin verildiği, 86.489 alıntıyı kapsayan ve British Müzesinde bulunan, on altı kalın ciltli eseridir.” (Jaganay, ITCNT, 48)


2A. YENİ ANTLAŞMA’NIN GÜVENİLİRLİĞİNİ SINAMAK İÇİN YAPILAN DAHİLİ KANIT TESTİ


1B. Şüphenin Getirdiği Kazançlar
Bu test için, John Warwick Montgomery, metin tenkitçilerinin hâlâ Aristo’nun “şüphenin getireceği kazançlar metine atfedilmelidir, eleştirmen için bir kibir kaynağı olmamalıdır” şeklindeki meşhur söylemini takip ettiklerini yazmıştır. (Montgomery, EA, 29)
Bu yüzden, “bir kişi, metnin iddialarını analiz edici bir üslûpla ele almalı; yazar, çelişkiler ve kabul edilmiş bilgi hataları ile kendisini diskalifiye edene kadar metni hileli veya hatalı olarak kabul etmemelidir.” (Montgomery, EA, 29)
Horn, şu sözleriyle bu ifadeyi desteklemektedir:

Bir doktrine karşı, sağlam bir tez kategorisine dahil etmeden önce, karşılaştığınız bir “sorunun” ne gibi özellikler barındırması gerektiği üzerinde biraz düşünün. Kesin olan bir şey varsa, o da sadece çelişkili gibi gözükmekten çok daha fazlasına gereksinim olduğudur. İlk olarak parçayı, kullanılan kelimeler ya da rakamlar doğrultusunda, düzgün bir şekilde anladığımızdan emin olmalıyız. İkinci olarak, bu konudaki mevcut olan tüm bilgiye sahip olmalıyız. Üçüncü olarak, gelişen bilim, metinsel inceleme ve arkeoloji gibi unsurların, bu metine daha fazla ışık tutamayacağı bir statüye sahip olmalıyız.
Metinsel sorunlar, karşı fikirler bina etmezler. Çözümlenmemiş problemler, hata olmak zorunda değildirler. Bunları bilmek, sorunların kapladığı alanı daraltmaz, ancak sorunlara bakış perspektifimizi genişletir. Sorunlar boğuşmak içindir, problemler ise bizleri daha açık ve kesin bakış açıları aramaya iter; ancak bir konuda kesin ve son bir anlayışa ulaşana kadar “işte ispatlanmış bir hata, kusursuz bir Kutsal Kitap kavramına karşı sorgulanamaz bir itiraz” şeklinde bir itham yapma hakkımız yoktur. 20. yüzyılın başından bugüne, sayısız “itirazların” çözüme kavuştuğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. (Horn, BTSI, 86, 87)


2B. İddia Edilen Çelişkiler Metinde Yer Almamakta mıdır?
Seminerler dünyasında, çoğunluğu Eski Antlaşma çağlarının Orta Doğu dünyasına ait olmak üzere, otuzdan fazla lisan bilen adamı olarak ün salmış, Kutsal Kitap eleştiri dalında otuz yıldan beri yüksek lisans eğitimi vermekte olan Dr. Gleason Archer, anlaşılması zor kutsal metinlerin manasını tespit etme konusundaki vasıflarını, aşağıdaki alçak gönüllü cümlelerle ifade etmektedir:

Harvard Üniversitesinde lisans öğrencisiyken, inanç savunmalarından ve Kutsal Kitap’taki olaylardan çok etkilenmiştim; böylece Kutsal Kitap araştırmacılığı ile ilgili bilgi içeren tüm lisanları ve kültürleri özümseme işini üstlendim. Üniversitede klâsikler öğrencisiyken Latince, Yunanca ve aynı zamanda Fransızca ve Almanca üzerine eğitim aldım. Seminerlerde İbranice, Aramice ve Arapça üzerine uzmanlaşırken, lisans üstü yıllarımda Süryanice ve Akkadice ile, bu iki dil için de ayrı ayrı eğitim verebilecek seviyeye gelecek kadar ilgilendim. Daha önceleri ise meselâ lise yıllarımın son iki senesinde Mısır Orta Krallığına karşı derin bir ilgi beslemeye başlamıştım ve bunun sonucu olarak ileride bu alanda eğitim verecek seviyeye geldim. Şikago"daki Oriental Enstitüsünde, hem Keptikçe ve Sümerceyi inceledim hem de On sekizinci Hanedanlığın tarihi kayıtları hakkında özel bir çalışma gerçekleştirdim. Bu eski lisanların öğrenimine ek olarak, Hukuk okulundan mezun oldum ve Massachusetts Barosuna 1939 senesinde dahil oldum. Bu sayede hukuki olaylar konusunda sağlam bir zemin hazırladı.

Dr. Archer, Encyclopedia of Bible Difficulties adlı eserinin girişinde, Kutsal Kitap"ın iç tutarlılığı konusunda şu tanıklığı vermektedir:

Ortadaki sorunlu parçaları birbiri ardına elden geçirip, Kutsal Kitap ile linguistik, arkeoloji ya da bilim arasında iddia edilen tezatları inceledikten sonra, antik zamanlardan günümüze kadar, insanlar tarafından ortaya atılan bütün Kutsal Kitap’ın metni hakkındaki sorunların, ya Kutsal Kitap’ın kendi metni ya da objektif arkeolojik bilgiler tarafından tamamen tatmin edici bir şekilde açıklığa kavuşturulduğunu keşfetmek, ayetlere olan şahsi güvenimi tekrar tekrar doğrulamış ve güçlendirmiştir. Antik Mısır, Sümer ya da Akad metinlerinin mantıklı bir şekilde Kutsal Kitap’la harmanlanıp, tümden gelme yapıldığı zaman, düzgün bir eğitimden geçmiş hiçbir müjdecinin, bir araştırmacının düşmanca tartışmalardan, hümanist rasyonalistlerin meydan okumalarından ya da her türlü ikna edici alıntı yapmaya çalışanlardan korkmasını gerektirecek hiçbir şey yoktur.

Sonuç olarak Dr. Archer şunu belirtmiştir: “Kutsal Kitap, kendisine doğru yöneltilen her türlü suçlamayı çürütmek için gerekli tatminkâr ve yeterli cevapları kendi içinde barındırmaktadır. Ancak bu sadece, Yaşayan Tanrı’nın şaşmaz, kusursuz Sözü’nün kaleme alınmış hali olduğunu beyan eden Kutsal Kitap gibi kitaplardan beklenilmesi gereken bir durumdur.” (Archer, EBD, 12)
Kutsal Kitap öğrencileri sık sık Kutsal Kitap’ın içerisinde, Kutsal Kitap’taki diğer ifadeler ile çelişkideymiş gibi gözüken ifadelere rastlamanın sıkıntısını yaşarlar. Örneğin, bir çalışma arkadaşım, Yahuda İskariyot’un ölümünün anlatımının Matta ve Elçilerin İşlerinde neden farklı farklı iletildiğini merak etmekteydi. Matta, Yahuda İskariyot’un kendini astığını ifade ederken, Elçilerin İşleri, Yahuda’nın ölümünü şöyle iletmektedir: “Baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü.” Arkadaşım, bu iki farklı anlatımın ikisinin birden nasıl doğru olabileceği konusunda şaşkınlığa düşmüştü. Arkasından da Yahuda’nın kendisini bir tepenin kenarında astığı, ip koptuğu zaman da, bu tepeden aşağıya, baş aşağı düştüğü teorisini üretmişti.
Bir tarlaya düşüp, bedenin yarılmasının tek sebebi bu olabilirdi. Birkaç sene sonra, Kutsal Topraklara yaptığı bir gezide, arkadaşıma Yahuda’nın tarihi ölüm noktası gösterilmişti: Yeruşalim’in hemen dışındaki bir uçurumun dibindeki bir tarla.
Kutsal Kitap’taki hataların var olduğu gibi ithamlar, genellikle eski edebi eserlerin tefsiri yapılırken uyulması gereken temel prensiplerin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki prensipler, bir kişiye elinde bulunan metindeki kusurları ya da çelişkileri tespit etmesinde yardımcı olabilirler ki, bu durumda bu metin, Kutsal Kitap’tır.


KUTSAL KİTAP’TAKİ, GÖRÜNÜŞTEKİ ÇELİŞKİLERİ ANLAMA KONUSUNDAKİ PRENSİPLERİN ÖZETİ
1. 1. Açıklanmamış olanın, açıklanamayacak olması bir mecburiyet değildir. 2. 2. Hatalı tefsirler olması, hatalı bir esinleme olması anlamına gelmez.3. 3. Parçanın bağlamı anlaşılmalıdır.4. 4. Zor parçalar, daha açık parçaların ışığı altında tefsir edilmelidir.5. 5. Anlaşılması güç parçalar üzerine, öğretiş bina edilmemelidir.6. 6. Kutsal Kitap, insanlara özgü karakteristik özellikler barındıran, insanlar için yazılmış bir kitaptır.7. 7. Bir bilginin tamamlanmamış olması, yanlış olduğunu göstermez.8. 8. Yeni Antlaşma’daki, Eski Antlaşma alıntılarının bire bir olması gerekmemektedir. 9. 9. Kutsal Kitap, kayıtlarında sunduğu her şeyi tasvip etmek zorunda değildir. 10. 10. Kutsal Kitap, teknik olmayan, gündelik bir lisanla yazılmıştır.11. 11. Kutsal Kitap, kesin rakamlar olduğu kadar, genel rakamlar da verebilir.12. 12. Kutsal Kitap’ın farklı edebi araçlar kullandığına dikkat edilmelidir.13. 13. Kopyalamadaki bir hata, orijinalde de aynı hatanın olduğu anlamına gelmez.14. 14. Genel ifadeler, evrensel vaatler olmak mecburiyetinde değillerdir.15. 15. Bir sonraki esinleme, bir öncekinden daha geçerlidir.


Prensip 1#: Açıklanmamış Olanın, açıklanamayacak olması bir mecburiyet değildir. Bilgi sahibi hiçbir kişi, Kutsal Kitap’taki zor kısımları tamamen açıklayabileceğini iddia etmez. Ancak bir eleştirmenin, şu ana kadar açıklanmamış olan kısımların, asla açıklanamayacağını düşünmesi, çok büyük bir hata olur. Bir bilim adamı, doğada anormal bir durum tespit ettiği zaman, bu konuda daha ileri bilimsel araştırmalar yapmaktan vazgeçmez. Aksine, açıklama getirebilmek için açıklanmamışları motivasyon aracı olarak kullanır.
Örneğin, bir zamanlar, bilim adamlarının meteorlar, ay ve güneş tutulmaları, fırtınalar, hortumlar ve depremler için doğal bir açıklamaları yoktu. Kısa bir süre öncesine kadar bilim adamları, yaban arısının nasıl uçtuğunu bile bilemiyorlardı. Ancak bunların karşısında hiçbir bilim adamı havluyu atıp, “çelişki var” diye bağırmadı. Bütün bu gizemler, bilimin aman vermeyen sabrı karşısında, sırlarını bir bir teslim etmişlerdir.
Aynı şekilde Hristiyan bir araştırmacı, Kutsal Kitap’a, şu ana kadar açıklanmamış olan hiçbir zaman açıklanmayacaktır, varsayımıyla yaklaşır. O, farklılıkları çelişki olarak algılamaz. Karşısına açıklamasını getiremediği bir unsur çıktığında ise, eninde sonunda açıklamasının bulunacağına olan inancı ile, basit bir tutum içerisinde araştırmasına devam eder. Zaten bunun tam tersi bir görüş yapısına sahip olsaydı, araştırmayı çoktan bırakırdı. Herhangi bir açıklamanın var olmadığına inanan bir kişi, neden bu açıklamayı araştırsın ki?
Bilim dalındaki karşılığında olduğu gibi, Kutsal Kitap öğrencisi, inancından ve araştırmasından dolayı ödüllendirilir. Araştırmacıların bir zamanlar cevaplarını bulamadıkları birçok sorular; tarih, arkeoloji, dil bilimi ve diğer disiplin dalları ile terbiye edilmişler ve boyun eğmişlerdir.
Örneğin, bir zamanlar tenkitçiler, Kutsal Kitap’ın ilk beş kitabının yazarının Musa olamayacağını, çünkü Musa’nın yaşadığı günlerde yazı yazmanın daha keşfedilmediğini iddia ediyorlardı. Günümüzde ise, Musa’nın zamanından birkaç bin yıl, hatta bu tarihten daha önceli dönemlerde bile yazının kullanıldığı bilinmektedir. Benzer bir şekilde tenkitçiler, Kutsal Kitap’ın Hititlilerden bahsederek ve tarihçiler için böyle bir uygarlık olmadığını ifade ederek, Kitap’ın hatalı olduğuna inanıyorlardı. Günümüzde ise tarihçiler, Türkiye’de bulunan bir Hitit kütüphanesinin ortaya çıkarılması ile bu uygarlığı tanımak durumunda kalmışlardır.
Bu olgular bizlere şu ana kadar açıklanmamış olan Kutsal Kitap’ın zor metinlerinin bir açıklaması olduğu ve Kutsal Kitap’ta hata olmadığı konusunda bir güvence vermektedir.
Ancak, Kutsal Kitap’ta çelişkiler olduğu iddiasını desteklemek için öne sürülen örnekler incelenmeye başlanıldığında, bu örneklerin zor, ancak imkânsız olmayan bir uyumu ortaya koydukları görülür. Herhangi iki doğal varsayımın tutarsız olduğu iddia edilmeden önce, onların uyum sağlamalarının imkânsız olduğunun ispat edilmiş olmasının gereksinimi çok açık bir gerçektir. Tarihsel bir araştırmanın kabul edilmiş prensiplerinden birisi de budur ve bir birey, bu iki ifadenin bütün şartları yerine getirdiğini iddia edip ve olası bir uyumluluk varsayımını reddetmeden önce, bu prensibi göze almak durumundadır (syf.54, İtalik harfler yayıncıya aittir). (Geisler, DY, 52)

Prensip 2#: Hatalı tefsirler olması, hatalı bir esinleme olması anlamına gelmez. İnsanlar sınırlıdır ve sınırlı yaratıklar hata yaparlar. Bu yüzden kalemler olduğu gibi silgiler ve klavyelerimizde “delete/sil” tuşu mevcuttur. Mükemmel olmayan insan ırkı varolduğu sürece, Tanrı’nın Söz’ünün hatalı tefsirleri ve O’nun Söz’üne yanlış bakış açıları var olacaktır. Hiç kimse, bilimin, herhangi bir konu üzerindeki en son hakim görüş açısının, bu konudaki son nokta olduğunu düşünmemelidir. Geçmişin hakim olan birçok bilimsel görüşü, günümüzün bilim adamları tarafından hatalı olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden, bilim dünyasının popüler görüşleri ile, Kutsal Kitap’ın yaygın olarak kabul edilen tefsirleri arasında uyuşmazlık olmasını beklememiz gerekir. Ancak bu uyuşmazlıklar, Tanrı’nın Sözü ile Tanrı’nın dünyası arasında ciddi uyuşmazlıklar olduğunu ispatlama konusunda yetersiz kalmaktadırlar.

Prensip 3#: Parçanın bağlamı anlaşılmalıdır. Tenkitçilerin belki de en ortak hataları, metni, uygun olan bağlamından ayrı olarak ele almalarıdır. Özdeyişte ifade edildiği gibi, “bağlamından ayrı tutulan bir metin, sadece bir vesile olarak kullanılır.” Bu hatalı prosedüre uyan herhangi bir birey, Kutsal Kitap’tan istediği her şeyi ispatlayabilir. Kutsal Kitap’ta, "Tanrı yok!" der (Mezmurlar 14:1), ancak bağlamına bakarsak “Akılsız içinden, "Tanrı yok!" der” demektedir (Mezmurlar 14:1). Bir birey, bizleri, İsa’nın “kötüye karşı direnmeme” (Matta 5:39) konusunda azarladığını iddia edebilir ancak, O’nun bu ifadeyi, misilleme yapmama bağlamında belirttiği görmezlikten gelinmemelidir. Aynı şekilde birçok kişi, İsa’nın “İsteyene verin” ifadesinin, bağlamını anlamakta yetersiz kalmaktadır. Bu ifadeye göre, isteyen çocuğun eline gerçek bir tabanca verilmeli midir? Ya da sadece istedi diye, Saddam Hüseyin’in eline nükleer silâh? Kutsal Kitap ile ilgili olarak kusur bulanların en büyük hataları, anlamları bağlamlarının ışığı altında ele almamalarıdır.

Prensip 4#: Zor parçalar, daha açık parçaların ışığı altında tefsir edilmelidir. Kutsal Kitap’taki bazı parçaların anlaşılması zordur. Bazen bu anlaşılmazlığın sebebi, parçanın karışık bir yapıya sahip olmasından kaynaklanabilmektedir. Bazen bir ayetteki öğretiş ile başka bir ayetteki öğretiş, birbiri ile çelişiyor gibi gözükür. Örneğin; Yakup, kurtuluşun iyi işlerden geldiğini söyler gibi gözükmektedir (Yakup 2:14-26), buna rağmen Pavlus’un, kurtuluşun lütuftan geldiği konusundaki öğretişi gayet açıktır (Romalılar 4:5; Titus 3:5-7, Efesliler 2:8-9). Bu olayda, Yakup Pavlus ile çelişmektedir diye bir yoruma girmemeliyiz. Pavlus, Tanrı karşısındaki haklılığımızdan (bu da sadece iman ile mümkündür), Yakup ise, İnsan karşısındaki (gözleriyle imanımızı değil, işlerimizi görmesi mümkün olan) haklılığımızdan bahsetmektedir.
Bir başka örneği Filipililer 2:12’den verebiliriz. Pavlus, “kurtuluşunuzu sonuca götürmek için daha çok gayret edin” diyerek, genel olarak kurtuluş, çabaya ve işlere bağlıdır der gibi gözükmektedir. Ancak bu tefsir, “iman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı"nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Efesliler 2:8-9) ve “Oysa çalışmayan, ama tanrısızı aklayana iman eden kişi, imanı sayesinde aklanmış sayılır” (Romalılar 4:5) ayetleri ile tamamen bir çelişki içindedir.
“Kurtuluşunuzu sonuca götürme” üzerine olan bu ayet, çok açık olan bu parçaların ışığı altında incelendiğinde, ne anlama gelirse gelsin, işlerimizle kurtulduğumuz anlamına gelmediğini görürüz. Aslında ne anlama geldiği bir sonraki ayette ortaya konulmaktadır. Bizler kurtuluşumuzu sonuca götürmek için çalışmalıyız, çünkü Tanrı’nın lütfu bunu yapmamız için yüreklerimizde çalışmıştır. “Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı"dır.” (Filipililer 2:13)

Prensip 5#: Anlaşılması güç parçalar üzerine, öğretiş bina edilmemelidir.
Bazı Kutsal Kitap parçalarının anlaşılması daha güçtür, çünkü daha karmaşık bir yapıya sahiptirler. Bunu genel sebebi, sadece bu parçada (ya da çok ender olarak) kullanılmış olan bir anahtar kelimenin varlığıdır ve bu kelimenin anlamı, metindeki bağlamından anlaşılma durumunda ortaya çıkacak olan, yazarın ne söylediğinin anlaşılmasının güçlüğüdür. Örneğin, Yeni Antlaşma’nın en çok bilinen parçalarından bir tanesinde kullanılan kelime, Yeni Antlaşma’nın kaleme alındığı güne kadar, Yunan edebiyatında hiçbir yerde rastlanmamıştır. Bu kelime, Rab’bin Duası olarak bilinen ünlü parçada geçmektedir (Matta 6:11). Genel olarak tercümesi şu şekildedir: “Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.” Tartışma konusu olan kelime ise, “gündelik” olarak tercüme edilmiş olan –epiousion, kelimesidir. Yunanca konusundaki uzmanlar, hâlâ bu kelimenin orijini ya da kesin anlamı konusunda bir uzlaşmaya varamamışlardır. Değişik yorumcular, anlamı kesin olarak bilinen Yunanca kelimelerle bağlantı kurmaya çalışmışlar ve aşağıda listelenen olası sonuçlara ulaşmışlardır. Tavsiye edilen anlamlar arasında şunlar mevcuttur.

Bu gün bize devamlı olan ekmeğimizi ver.
Bu gün bize tükenmez (doğaüstü, göksel) ekmeğimizi ver.
Bu gün bize gıdamızı karşılayacak olan ekmeğimizi ver.
Bu gün bize gündelik (bugün ihtiyacımız olan) ekmeğimizi ver.

Her önerinin kendi savunucuları vardır, her birisi bağlamı ile ele alındığında akla mantıklı gelmektedir ve hepsi eldeki sınırlı bilgi üzerine bina edilmiştir. Genel olarak kabul edilmiş olan tercümeden vazgeçmemizi gerektirecek bir durum mevcut değildir. Ancak bu örnek, varmak istediğimiz noktaya bir örnektir. Bazı Kutsal Kitap parçalarının anlaşılması daha güçtür, çünkü sadece bir kere ya da çok ender olarak kullanılmış olan bir anahtar kelimeyi içermektedirler.
Diğer bir durum ise, kelimelerin çok açık ve çok net olmasıdır. Ancak bizler bu kelimelerin ne ile ilgili olduklarından emin olmadığımız ve anlamlarını açık olarak tespit edemediğimiz için bunlar bir sorun haline gelir. 1. Korintliler 15:29’da Pavlus, “ölüler için vaftiz olanlar” derken kastettiği, (Mormonların iddia ettiği gibi) vaftiz olamadan ölen imanlıların kurtuluşunu kesinleştirmek için onlar yerine vaftiz olan temsilciler mi? Ya da ölmüş olan kişilerin paylarının alınabilmesi için kilise adına vaftiz edilenler mi? Ya da kendi ölümü ve İsa ile birlikte gömülmesi için (”bu tip bir bakış açısı ile”) vaftiz olan imanlıları mı?
Emin olamadığımız durumlarda:
1. Anlaşılması güç olan bir parça üzerine doktrin inşa etmemeliyiz. Kutsal Kitap tefsirciliğinin altın kuralı şudur: “Ana fikirler, açık ve sade olanlardır, açık ve sade olanlar ise, ana fikirlerdir.” Buna Kutsal Yazılar’ın kavranabilirliği (açıklığı) denir. Eğer bir konu önemli ise, Kutsal Kitap’ta açık bir şekilde ve büyük bir olasılıkla birden fazla yerde öğretilir.
2. İncelenen bir parça çok açık değilse, asla bu parçanın anlamı olarak, Kutsal Kitap’ın başka bir yerinde açık olarak verilen bir öğretişin karşıtı olan bir anlam kabul edilmez.

Prensip 6#: Kutsal Kitap, insanlara özgü karakteristik özellikler barındıran, insanlar için yazılmış bir kitaptır. Kutsal Kitap; Tanrı’nın, sonsuz gerçekleri algılamaları ve iletmeleri için insan karakterlerini kullandığını iddia eder. Bu yüzden, konuşma ifadeleri (İsa’nın mecazi konuşmalarında olduğu gibi), her zaman metinde yazıldığı gibi algılanıp, başka ayetlere karşı olarak kullanılmaya çalışılmamalıdır.

Prensip 7#: Bir bilginin tamamlanmamış olması, yanlış olduğunu göstermez. Örneğin, Markos (5:1-20) ve Luka (8:26-39) olayda tek bir cinden bahsederken, Matta (8:28-34), iki cinden bahsetmektedir. Markos ve Luka, olayın aynı ilk elden ifadesini kullanmış ve iki cinden daha belirgin olana odaklanmışlardır. Bu aktarımlar birbiri ile çelişmemekte, aslında birbirini tamamlamaktadırlar. Beraberce ele alındığında daha fazla bilgi sunmaktadırlar.

Prensip 8#: Yeni Antlaşma’da yer alan, Eski Antlaşma alıntılarının birebir olması gerekmemektedir. Aynen günümüzde olduğu gibi, eski Hristiyanlar zamanında da değişik Kutsal Kitap tercümeleri vardı ve onların genellikle alıntı yaptıkları Septuagint (Eski Antlaşma’nın Yunanca tercümesi) versiyonu ise, aynı metin için değişik kelimelendirme yapmıştı.

Prensip 9#: Kutsal Kitap, kayıtlarında sunduğu her şeyi tasvip etmek zorunda değildir. Kutsal Kitap’ta mevcut olan her şeyin, Kutsal Kitap tarafından emredildiğini düşünmek çok büyük bir hatadır. Örneğin; Kutsal Kitap, Şeytan’ın (Yaratılış 3:4; çr. Yuhanna 8:44) ve Rahav’ın (Yeşu 2:4) bazı yalanlarına yer vermiştir.
Kutsal Kitap, bu yalanlara asla göz yummuyor ve günahkâr varlıkların yalanlarını ve hatalarını doğru ve titiz bir şekilde basitçe kaydediyor. Ayetlerdeki gerçekler, Kutsal Kitap’ın kaydettiği her şeyde değil, açıkladığında bulunmaktadır. Bu ayırımı idrak edemeyen bir kişi; Kutsal Kitap’tan, Davut’un günahını okurken (2. Samuel 11:4) ahlâksızlığı, Süleyman’ın eşlerini okurken (1. Krallar 11:3) çok eşliliği teşvik ettiği veya bir aptalın “Tanrı yok” alıntısını (Mezmurlar. 14:1) okuyarak da, Kutsal Kitap’ın ateizmi onayladığı gibi yanlış sonuçlara varabilir.

Prensip 10#: Kutsal Kitap, teknik olmayan, gündelik bir lisanla yazılmıştır. Kutsal Kitap’ta kullanılan bir terimin bilimsel olmaması, o terimin yanlış olduğunu göstermez. Dünyanın kendi etrafında dönmesi gibi bilimsel ifadeler, kendi zamanının ifadeleri ile iletilmiş olabilir. (Ör: güneşin yörüngesinde dönmesi gibi)

Prensip 11#: Kutsal Kitap, kesin rakamlar olduğu kadar, genel rakamlar da verebilir. Günümüzdeki modern edebiyatta olduğu gibi, eski edebiyatta da yuvarlak rakamlar verilmekteydi. Kutsal Kitap da, bu linguistik geleneği içermektedir.

Prensip 12#: Kutsal Kitap’ın farklı edebi araçlar kullandığına dikkat edilmelidir. Genellikle, bir terimin mecazi anlamda mı, yoksa gerçek anlamında mı anlaşılması gerektiğini, o terimin bağlamı ortaya koyacaktır.

Prensip 13#: Kopyalamadaki bir hata, orijinalde de aynı hatanın olduğu anlamına gelmez. İlâhiyatçılar, Kutsal Kitap’ın kusursuzluğundan bahsederken, onların kastettikleri şey şuydu; metinler, yazarlarının kendi imzalarının olduğu orijinal metinlerdir, kopyalar ya da kopyaların kopyaları değil.

Prensip 14#: Genel ifadeler, evrensel vaatler olmak mecburiyetinde değillerdir. Tenkitçiler, genel ifadelerin her durumu kapsadığı sonucuna çok çabuk inanmaktadırlar. Genel gerçekleri sunan ayetlere sarılırılar ve bazı istisnaî durumları tespit edip, kıvanç ile bunları işaret ederler. Bu şekilde yaklaşmakla, bu tip ifadelerin amacının, sadece genelleme yapmak olduklarını unuturlar.
Özdeyişler kitabı buna güzel bir örnektir. Özdeyişler, doğası gereği, evrensel teminatlar değil, genel öğütler sunmaktadırlar. Bunlar hayat ile ilgili olan ve istisnaî durumları da içinde barındıran kurallardır. Buna uygun bir durum Özdeyişler 16:7’de mevcuttur. Bu parçada, “RAB kişinin yaşayışından hoşnutsa, Düşmanlarını bile onunla barıştırır” diye bir ifade vardır. Bu parçanın, açıkça evrensel bir gerçek sunmak gibi niyeti yoktur.
Pavlus, Rab’bin gözünde hoşnut bir yaşam sürmekteydi, ancak düşmanları onu yine de taşladılar (Elç. 14:19). İsa, Tanrı’yı hoşnut etti, ama düşmanları O’nu çarmıha gerdiler! Bununla birlikte, genel olan bir gerçek ise, Tanrı’yı hoşnut edecek davranışlarda bulunanların, sık sık düşmanları yanına çektiğidir. Pavlus’un, İsa’nın nasıl yanına çekildiğine bir bakın!

Prensip 15#: Bir sonraki esinleme, bir öncekinden daha geçerlidir. Kutsal Kitap, gelişmeci bir yapıya sahip esinlemelerle doludur. Çünkü Tanrı, ne her şeyi bir anda açıkladı, ne de her çağ için aynı ortamları sundu. Bundan dolayı, bir sonra gelen esinleme, bir önceki ifadeden daha geçerlidir. Kutsal Kitap tenkitçileri, bazen esinlemelerdeki değişiklikleri, bir hata olarak yorumlamaktadırlar.
Örneğin; bir ebeveynin çocuğuna, kaşık kullanana kadar, elle yemek yemesine izin vermesi bir çelişki değildir. Aynı ebeveynin çocuğuna, ileri yaşlarda, sebze yerken, kaşık yerine çatal kullanmasını söylemesi de, kendi kendine çelişmez. Bu bir gelişimci esinlemedir ve her buyruk, o anki koşullara uygun olarak verilmiştir.
Musa’nın şeriatının hüküm sürdüğü çağlarda Tanrı, insanlara günahlarının karşılığında hayvan kurban etmelerini buyurmuştu. Ancak İsa, dünyanın günahı için kendisini mükemmel bir kurban olarak sunduğundan beri, bu Eski Antlaşma buyruğu geçerli değildir (İbr. 10:11-14). Aynı şekilde Tanrı, insanları yarattığı zaman onlara sadece meyve ve sebze yemelerini emretmişti (Yar. 9:3). Ot oburluktan et oburluğa geçiş, gelişimci esinlemeye bir örnektir ve bir çelişki değildir. Aslında, bütün bu birbirini takip eden esinlemeler, Tanrı’nın büyük kurtuluş plânı için değişik zamanlardaki, değişik yerlerdeki, değişik insanlar için verdiği emirlerdi.
Kutsal Kitap’ı ciddiye alan bir birey, açıklayamadığı kısımlar için, Mark Twain’in Kutsal Kitap’ta kendisini en fazla rahatsız eden kısımların, anlamadıkları değil, anladıkları olduğu sözlerine katılabilir. (Geisler ve Howe, WCA, 15-26)



Ortadaki sorunlu parçaları birbiri ardına elden geçirip, Kutsal Kitap ile linguistik, arkeoloji ya da bilim arasındaki iddia edilen tezatları inceledikten sonra, antik zamanlardan günümüze kadar, insanlar tarafından ortaya atılan bütün Kutsal Kitap’ın metni hakkındaki sorunların, ya Kutsal Kitap’ın kendi metni ya da objektif arkeolojik bilgiler tarafından tamamen tatmin edici bir şekilde açıklığa kavuşturulduğunu keşfetmek, ayetlere olan şahsi güvenimi tekrar tekrar doğrulamış ve güçlendirmiştir. 1. - DR. GLEASON ARCHER


3B. Yazar, Temel Kaynaklardan Faydalanmış mıdır?
Yeni Antlaşma’nın yazarları, olaylara tanıklık etmişler ya da ilk elden bilgileri aktarmışlardır. Yeni Antlaşma’nın kitaplarında, aşağıdaki iddialara rastlamaktayız:

Luka 1:1-3 : “Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişmiştir. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize iletmişlerdir. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm.”
2. Petrus 1:16 : “Rabbimiz İsa Mesih"in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. O"nun görkemini kendi gözlerimizle gördük.”
1. Yuhanna 1:3 : “Evet, sizin de bizlerle paydaşlığınız olsun diye gördüğümüzü ve işittiğimizi size ilân ediyoruz. Bizim paydaşlığımız da Baba"yla ve O"nun Oğlu İsa Mesih"ledir.”
Elçilerin İşleri 2:22 : “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: bildiğiniz gibi Nasıra’lı İsa, Tanrı"nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir.”
Yuhanna 19:35 : “Bunu gören adam tanıklık etmiştir ve tanıklığı doğrudur. Doğruyu söylediğini bilir. Siz de iman edesiniz diye tanıklık etmiştir.”
Luka 3:1 : “Sezar Tiberyus"un egemenliğinin on beşinci yılıydı. Yahudiye"de Pontius Pilatus"un valiliği sürüyordu. Celile"de Hirodes, İtureya ve Trahonitis bölgesinde Hirodes"in kardeşi Filipus, Abilini"de de Lisanyas yönetimin başındaydı.”
Elçilerin İşleri 26:24-26 : “Pavlus bu şekilde savunmasını sürdürürken Festus yüksek sesle, ‘Pavlus, sen çıldırmışsın! Çok okumak seni delirtiyor!’ dedi. Pavlus, ‘Sayın Festus’ dedi, ‘ben çıldırmış değilim. Gerçek ve akla uygun sözler söylüyorum. Kral bu konularda bilgili olduğu için kendisiyle çekinmeden konuşuyorum. Bu olaylardan hiçbirinin onun dikkatinden kaçmadığı kanısındayım. Çünkü bunlar ücra bir köşede yapılmış işler değildir.’”

Yeni Antlaşma’nın temel kaynakları hakkında, Manchester Üniversitesinde, Kutsal Kitap Eleştirmenliği ve Eksegesiz bölümünün Rylands’daki eski profesörlerinden F.F. Bruce, şunları söylemiştir:

Müjde’nin en eski vaizleri, ilk elden tanıklığın değerini biliyorlardı ve tekrar tekrar bunu vurguluyorlardı. Sürekli ve kendilerinden bir şekilde, “Biz bu olayların tanıklarıyız” ifadesinde bulunuyorlardı. Bazı yazarların düşüncelerinin aksine, o eski yıllarda, etrafta neler olup olmadığını hatırlayan havariler dolaşmaktaydı ve bir yazarın İsa’nın sözlerini ve işlerini uydurması, hiçbir şekilde kolay bir şey değildi.
Eski vaizlerin başvurduğu tanıkların hepsi de dostça tanıklar değildi, İsa’nın ölümü ve hizmeti hakkında temel gerçekler hakkında bilgi sahibi ama, daha az istekli olan tanıklarda mevcuttu. Havarilerin hatalı olmak gibi bir riski üstlenme olasılıkları yoktu (gerçeklerin istekleri doğrultusunda kullanılması hariç), çünkü bu hatalar, onları ortaya çıkarmak için can atan birçok birey tarafından anında teşhir edilirdi. Tüm bunların yanı sıra, orijinal elçisel vaizcilikteki güçlü noktalardan bir tanesi, hitap ettikleri kişilerin bilgilerine duyulan güven ve buna yapılan referanslardı; sadece “Biz bu olayların tanıklarıyız” denmemiş, “bildiğiniz gibi” (Elç. 2:22) ifadesi de kullanılmıştır. Dinleyiciler arasında, söylenenleri daha doğru bir şekilde düzeltecek, düşman tanıkların varlığının olasılığı mevcut iken, herhangi bir materyalde, gerçeklerden uzaklaşma eğilimi olabilir miydi? (Bruce, NTD, 33,44-46)

Ancak bir birey, “Yapma ya Josh, bu sadece yazarların iddiası. Olaydan bir ya da birkaç yüzyıl sonra yazan sahtekâr bir yazar her şeyi iddia edebilir” gibi bir ifadeyle çekişmeye devam edebilir.
Gerçek olan şudur; Yeni Antlaşma’nın kitapları, anlatılan olaylardan bir ya da birkaç yüzyıl sonra değil, aksine olaylara şahsen karışmış kişiler hayatta iken yazılmıştır. Bundan dolayı, çağımızın araştırmacıları tarafından Yeni Antlaşma, birinci yüzyıldan kalma, yetkin bir temel kaynak olarak kabul edilmelidir. (Montgomery, HC, 34,35)
Aşağıda sunulmakta olan grafik, şu kaynaklardan oluşturulmuştur: Howard Clark Kee tarafında tercüme edilmiş olan Werner Georg Kümmel’in Introduction to the New Testament, Abingdon Press, 1973 ; Everett Harrison’un Introduction to the New Testament, William B. Eerdmans Publishing Co., 1971; D. Edmond Hiebert’in Introduction to the New Testament, Cilt II, Moody Press, 1977; T.W. Manson ve F.C. Baur’un yazıları ve konferansları.


M U H A F A Z A K Â R T A R İ H L E M E
(bazı durumlarda (ör: Matta) bu tarihlendirme yeterince muhafazakâr bulunmamaktadır)
Pavlus’un Mektupları M.S. 50-66 (Hiebert)
Matta M.S. 70-80 (Harrison)
Markos M.S. 50-60 M.S. 58-65 (Harnak) (T.W. Manson)
Luka M.S. 60’ların başı (Harrison)
Yuhanna M.S. 80-100 (Harrison)
L İ B E R A L T A R İ H L E M E
(bazı durumlarda tarihinin ispatlanmasının imkânsız olduğu kabul edilmiş (ör: Yuhanna), diğerlerinde ise verilen tarihler, çağımızın yazarları tarafından ender olarak kabul edilmektedir.)
Pavlus’un Mektupları M.S. 50-100 (Kümmel)
Matta M.S. 80-100 (Kümmel)
Markos M.S. 70 (Kümmel)
Luka M.S. 70-90 (Kümmel)
Yuhanna M.S. 170 M.S. 90-100 (Baur) (Kümmel)


Dünyanın önde gelen Kutsal Kitap arkeologlarından, William Foxwell Albright, “Üzerini vurgulayarak şunu ifade edebiliriz; Yeni Antlaşma’da yer alan herhangi bir kitabının yazılım tarihinin M.S. 80 yılından daha sonra olduğuna inanmak için, herhangi bir geçerli delil kalmamıştır ki bu tarih, günümüzün radikal Yeni Antlaşma tenkitçilerinin verdiği rakam olan M.S. 130 ve 150 yılları arasından, tam iki jenerasyon öncedir” demiştir. (Albright, RDBL, 136)
Kendisi bu iddiasını 18 Ocak 1963 senesinde, Christianity Today için tekrarlamıştır: “Şahsi fikrime göre, Yeni Antlaşma’nın bütün kitapları, vaftiz olmuş bir Yahudi tarafından birinci yüzyılın içinde, M.S. 40 ile 80 yılları arasında yazılmıştır. (Büyük bir olasılıkla M.S. 50 ilâ 75 arasındaki bir zaman diliminde).”
Albright birikimleri sonunda şu sonuca ulaşmıştır: “Kumran keşiflerine şükürler olsun ki, Yeni Antlaşma, ne olduğu konusundaki eskiden inanılan; İsa’nın ve O’nun takipçilerinin MS. 25 ile MS. 80 arasındaki öğretişleri olduğu ispatlanmıştır.”(Albright, FSAC,23)
Birçok liberal araştırmacı, Yeni Antlaşma’nın yazılım tarihi için, daha erken tarihleri göz önüne almaya mecbur kalmışlardır. Muhafazakârlıkla alâkası olmayan Dr. John A.T. Robinson, depremler yaratan Redating the New Testament (Yeni Antlaşma’yı Tekrar Tarihlendirme) isimli kitabında, bu konuda şaşırtıcı bir sonuca ulaşmıştır. Araştırmaları sonucu, bütün Yeni Antlaşma’nın M.S. 70 yılında Yeruşalim’in düşüşünden daha önce yazılmış olduğu kanaatine varmıştır. (Robinson, RTN)


3A. YENİ ANTLAŞMA’NIN GÜVENİLİRLİĞİNİ SINAMAK İÇİN YAPILAN HARİCİ KANIT TESTİ
“Diğer tarihi materyaller, metinlerin kendisi tarafından sunulan içsel tanıklıklarını reddediyor ya da onaylıyorlar mı?” (Montgomery, HC,31) Başka bir deyişle, analizi yapılmış olan bir metnin kesinliğini, güvenilirliğini ve orijinalliğini kanıtlayan başka ne gibi kaynaklar vardır?


1B. Kutsal Kitap Dışındaki Eski Hristiyan Yazarların Destekleyici Tanıklıkları
Eusebiyus, Ecclesiastical History III.39, isimli eserinde, Hiropolis’in piskoposu (M.S. 130) Papiyus’un, “İhtiyarın” (havari Yuhanna) sözlerini kaydettiği yazılarını muhafaza etmektedir.

İhtiyar (havari Yuhanna) şunu da söylerdi: “Markos, Petrus’un tercümanı olarak, Petrus’un, düzgün bir sırada olmasa bile, İsa’nın söylediğini ya da yaptığını, ifade ettiği her şeyi titiz bir şekilde kaleme almıştı. Kendisi Rab’bin yanında değildi, ama O’nun öğretişlerini bilen Petrus’la beraberdi. Markos, Petrus’un ilettiklerini yazarken hiçbir hata yapmadı; çünkü duyduklarını en ince ayrıntısına kadar, en ince titizlikle yazıyor ve hatalı bir tümce kullanmamak için çok dikkatli davranıyordu.”

Papiyus, aynı zamanda İncil’in Matta bölümü hakkında yorumlarda da bulunmuştur: “Matta, nasihatleri İbrani lisanında (Aramice) kaydetmiştir.”
Havari Yuhanna’nın öğrencisi olan ve M.S. 156 yılında, tam seksen altı yıllık bir iman hizmetinden sonra şehit edilen İzmir piskoposu Polikarp’ın öğrencisi ve Lyon piskoposu Irenayus (M.S. 180) şöyle yazmıştır: “Müjde’nin üzerine oturduğu temeller o kadar sağlamdır ki, bu öğretişlere karşı çıkanlar bile, bu metinlere şahitlik yapmakta ve kendi doktrinlerini kurmaya çalışırken bile ilk olarak bu metinlere başvurmaktadırlar.” (Against Heresies III)
İncil’in ilk dört kitabı, Hristiyanlık dünyasında tamamen kabul edilmiştir. Irenayus, aynen bir pusulanın dört ana yönünün baz alınması gibi, bu dört kitabı tanınmış ve onaylanmış gerçekler bütünü olarak görmüş ve onlara başvurmuştur.

Yaşadığımız dünya enlemler ve boylamlarla dört ana parçaya bölünmüştür ve rüzgârın evrensel kabul edilmiş dört ana yönü vardır. Kilise, dünyanın dört bir yanına yayılmıştır ve Müjde, Kilisenin ve yaşam nefesinin temeli ve sütunlarıdır. Bu yüzden dört adet tanıklık olması çok doğaldır, her biri bu kiliseyi ayakta tutan köşe sütunları olarak, sonsuz hayatı üflemekte ve insanların içindeki yeni yaşamı alevlendirmektedirler. Bu nedenle, Söz’ün; her şeyin mimarı, meleklerin üzerine duran ve her şeyi bir araya getiren, insanlara açıklanmış olan, bize; Müjde’yi tek bir Ruh’un bir arada tuttuğu dört katlı bir bina olarak sunan olduğunu ilân eder.
Pavlus ve Petrus, Müjde’yi Roma’da vaaz edip, oradaki kilisenin temellerini atarlarken, Matta, Müjde’sini İbraniler (Yahudiler) arasında, onların lisanında yaymıştır. Onların ölümleri nedeniyle ayrılışlarından sonra (geleneksel öğreti kuvvetle bu tarihin Nero’nun 64 yılındaki zulümlerine denk geldiğini belirtir), Petrus’un öğrencisi ve tercümanı olan Markos, Petrus’un öğretişlerinin özünü kaleme alarak bizlere ulaştırmıştır. Pavlus’un takipçisi Luka, öğretmeni tarafından vaaz edilen Müjde’yi kitap haline getirmiştir. Arkasından, Rab’bin öğrencisi, O’nun göğsüne başını yaslamış (bu cümleler Yuhanna 13:25’e ve 21:20’ye yapılmış referanslardır) olan Yuhanna, Asya’da Efes’te yaşamakta iken Müjde’sini kaleme almıştır. (Irenaeus, AH)

__________________________________________________ ________________________

Seksen altı yıldır O’na hizmet etmekteyim ve O bana hiçbir kötülük yapmadı.
Beni kurtaran Kralım hakkında nasıl kötü konuşabilirim?

1. - POLİKARP (YUHANNA’NIN ÖĞRENCİSİ) 86 YAŞINDA
İMANINDAN DOLAYI YAKILMADAN HEMEN ÖNCE SÖYLEDİĞİ SÖZLER
__________________________________________________ ________________________


Romalı Klement (c. M.S. 95): Kutsal Yazılar’ı güvenilir ve orijinal kaynaklar olarak kullanmıştır.
İgnatiyus (M.S. 70-110): Antakya piskoposu idi ve o da, İsa Mesih’e olan imanından dolayı şehit edildi. Yuhanna’nın öğrencisi olan Polikarp’ın öğrencisi idi ve bütün havarileri tanımaktaydı. (Liplady, TIB, 209)
Elgin Moyer, Who Was Who in Church History? (Kilise tarihinde kim kimdir?) isimli eserinde, İgnatiyus’un sözlerini bizlere iletmektedir: “Kendisinin şu ifadelerde bulunduğu bilinmektedir; tüm dünyayı yönetmektense, İsa için ölmeyi tercih ederim, beni iblislerin elerine bırakın ki, ben onların sayesinde Rab’bimin paydaşı olayım. Kendisinin, Roma’da kolezyumda vahşi hayvanlara atıldığı ve mektuplarını Antakya’dan şehit edildiği mekâna yolculuk esnasında yazıldığı bilinmektedir.” (Moyer, WWWCH, 209)
İgnatiyus’un, Kutsal Yazılar’ın doğruluğuna olan inancını, Kutsal Kitap’ın kesinliği üzerine inşa ettiği imanından anlıyoruz. Kutsal Yazılar’ın güvenilirliğini destekleyecek çok sayıda metne ve tanığa sahip idi.
Polikarp, (M.S. 70-156) Yuhanna’nın öğrencisi idi, İsa’ya ve Kutsal Kitap’a olan amansız adanmışlığından dolayı, seksen altı yaşında şahadet şerbetinden içti. Polikarp’ın ölümü, onun Kutsal Yazılar’ın doğruluğuna olan güveninin açık bir ifadesidir. “155 yılları civarında, Antoniyus Piyus’un yönetimi sırasında, İzmir’de halkın önünde idam cezası uygulanıyordu ve kilisenin birkaç üyesi şehit edildikten sonra, kilisenin lideri olarak o tek başına öne çıkartılıp, kendisine idam cezası verildi. İmanından dönme ve yaşama fırsatı kendisine sunulduğu zaman, şu sözlerle karşılık verdi: ‘Seksen altı yıldır O’na hizmet etmekteyim ve O bana hiçbir kötülük yapmadı. Beni kurtaran Kral’ım hakkında nasıl kötü konuşabilirim?’ Karşılığında, imanından dolayı şehit edilen bir kahraman olarak, hemen yakılarak idam edildi.” (Moyer, WWWCH, 337) Polikarp’ın, inandıklarının gerçekliğini onaylayacak birçok tanık ile bağlantısı vardı.
Tatyan, (c. M.S. 170) Diatessaron’u oluşturarak, Kutsal Yazılar’ı düzenlemiş ve “İncil’in ilk dört kitabının uyumunu” oluşturmuştur.


2B. Yeni Antlaşma Tarihinin, Geçmiş Hristiyan Olmayan Kaynaklardan Kanıtlanması
Kutsal Kitap’ı olumsuz olarak eleştiren kişiler, Yeni Antlaşma metinlerinin, İsa’nın havarileri ya da daha sonraki Hristiyanlar tarafından yazılmış oldukları için, güvenilmez olduğu iddiasında ve suçlamasında bulunurlar. Hristiyan olmayan kaynaklarda ne İsa, ne de Yeni Antlaşma olayları hakkında bir tanıklık olmadığını ifade ederler. Bu hem asılsız bir iddia, hem de Geisler’in belirttiği gibidir:

Yazıların taraflı olduğu konusundaki itirazlar açık, ancak hatalı bir ima olan; tanıkların tanıklığı, bahsettikleri kişinin yakını olmaları durumunda güvenilir olmadıklarını içermektedir. Bu çok açık bir hatadır. Yahudi katliamından kurtulup bu olayı dünyaya duyuranlar, olaylara çok yakın kişilerdi.
Aslında, olan bitenleri en iyi şekilde bilebilme özelliğini bu insanlara kazandıran durum da budur. Bu insanlar oradaydılar ve bu olaylar onların başına gelmiştir. Vahşi bir saldırıdan sağ kurtulmuş bir kişinin mahkemede verdiği tanıklık da, bu duruma başka bir örnektir. Aynı prensip, II. Dünya Savaşında, Normandiya çıkartmasına katılanlar ya da Vietnam savaşında, Kuzey Vietnam ordusunun, Tet bölgesindeki çirkin saldırısına maruz kalanlar için de geçerlidir. Yeni Antlaşma tanıkları, anlattıkları olaylara yakın olmalarından dolayı, diskalifiye edilemezler.

Geisler, şöyle devam etmektedir:

Farz edelim ki, bir cinayetin dört adet tanığı vardı. Bir de cinayet işlendikten hemen sonra olay mahalline gelen ve cesedi kendi gözleri ile gören beşinci kişi olsun. Bir başka kişi ise, bu cinayetle ilgili ikinci elden bir rapor etmiş olsun. Mahkemede, savunma avukatının iddiası şudur: “Dört tanık haricinde bu dava zayıf bir davadır ve suçlamalar, delil yetersizliğinden dolayı geri alınmalıdır.” Genel bakış açısına göre, bu avukatın ortaya bir yem atmasından ve hakim ve jüri üyelerini en güçlü delillerden uzaklaştırmaktan ve en güçsüz delillerle kafalarını karıştırma çabasından başka bir şey değildir. Bunu yaparken sunduğu sebep ise, tamamen hatalı bir bakış açısıdır. Yeni Antlaşma tanıkları, İsa’nın anlattıklarının hem tanıkları hem de çağdaşları olan tek tanıklar olduklarına göre, Hristiyan olmayan laik kaynakları dikkate almak yanlış bir mantıktır. Her şeye rağmen, İsa için destekleyici kanıtların, Yeni Antlaşma dışından da elde edilebilineceğini göstermek öğreticidir. (Geisler, BECA, 381)

Verilen referanslar, Bill Wilson ile beraber yazdığım isimli kitapta, daha detaylı bir şekilde paylaşılmaktadır. (McDowell, HWAU)


1C. Takitus
İlk yüzyılda yaşamış olan Romalı Takitus, antik dünyanın en doğru kabul edilen tarihçilerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Bazı kişilerin İmparator Nero’yu suçladıkları Roma’daki büyük yangın hakkındaki kayıtları şöyledir:

Sonuç olarak, kendisi hakkında yazılacak bir rapordan kurtulabilmek için Nero, suçlamaları zorla kabul ettirmek amacı ile en usta işkencelerini, halk tarafından Hristiyanlar olarak isimlendirilen ve iğrençlikleri yüzünden herkes tarafından nefret edilen bu sınıf üzerinde hızlandırdı. Bu ismin kaynağı, Tiberyus’un yönetimi esnasında, bizim vekillerimizden olan Pontius Pilatus’un ellerinde en büyük cezayı çekmiş olan Christus isimli şahıstır. O an için engellenmiş bile olsa, uğursuz bir söylenti yüzünden sadece, her türlü kötülüğün ilk kaynağı olan Yahuda’da değil, aynı zamanda bütün dünyanın her tarafındaki gizli ve utanç verici şeylerin merkezini bulduğu ve popüler olduğu Roma’da da yayılmaya başlamıştır. (Tacitus, A, 15.44)

Burada Takitus’un bahsettiği “uğursuz söylenti”, İsa’nın yeniden dirilmesinden başka bir şey değildir. Burada belirtilenlerin hepsi, aşağıda bahsedilecek olan Suetoniyus içinde geçerlidir.


2C. Suetoniyus
Suetoniyus, M.S. 117-138 yılları arasında hüküm sürmüş olan İmparator Hadrian’ın baş sekreteriydi. Elçilerin İşleri 18:2’de iletilmiş olan, Klavdiyus"un M.S. 49 senesinde bütün Yahudilerin (Akvila ile Priskila da bu gruba dahildir), Roma"yı terk etmesi yolundaki buyruğunu onaylar. Bu konudaki iki referans çok önemlidir:
“Yahudiler, Chrestus’un öğretisinin yayılmasından dolayı, sürekli bir şekilde huzursuzluk çıkarttıkları için, Roma’dan kovuldular.” (Suetonius, Life of Claudius, 25.4)
Roma’daki büyük yangının kötü sonuçlarından bahseden Suetoniyus, şunları söylemiştir: “Tüm suçlamalar tuhaf ve zararlı bir batıl inancın müptelâsı olmuş olan Hristiyan isimli bir grup, insanların üzerine yüklenmişti.” (Suetonius, Life of Nero, 16)
Suetoniyus, bu yazıları olayların gerçekleşmesinden yaklaşık yetmiş beş sene sonra yazdığı için, Yahudilerin huzursuzluk çıkartmasına sebep olan kişinin isminin Chrestus mu yoksa Christus adına mı bu huzursuzluğun çıktığını bilecek durumda değildi. Büyük bir olasılıkla değindiği huzursuzluğun sebebi, Yahudilerin arasında İsa’nın kişiliği adına çıkan tartışmalardır.


3C. Josefus
Josefus (c. M.S. 37-c. M.S. 100), aile kuşağı din görevlisi olan bir Ferisi ve Roma otoritesi altında çalıştığı için, kayıtları ile Romalıları rahatsız etmemeye özen göstermiş olan Yahudi bir tarihçidir. Kendi otobiyografisi hariç, iki önemli eser olan Jewish Wars (Yahudi Savaşları) (M.S. 77-78) ve Antiquities of the Jews (Yahudilerin Eski Eserleri) (c. M.S. 94) kitaplarını kaleme almıştır. Aynı zamanda, daha küçük bir eser olan Against Apion’u da Josefus yazmıştır. Hem Eski Antlaşma’nın, hem de Yeni Antlaşma’nın tarihsel doğası bazında doğruluğunu kısmen ya da genel olarak onaylayan birçok ifadede bulunmuştur.


1D. Kanon’a Tanıklıklar
Josefus, Apokrifa’yı (Eski Antlaşma’ya ait olup, İbranice metinleri bulunmadığı için, herkes tarafından Kutsal Kitap’ın metnine dahil edilmeyen ve Katolik kilisesi tarafından mukaddes kabul edilen bir takım kitaplar) sağlamlaştıran ve Eski Antlaşma’nın kanonu hakkında, Roma Katolik Kilisesinin aksine, Protestan görüşünü destekleyen bilgiler sunmaktadır. Aynı zamanda, Protestanlarca kullanılan Eski Antlaşma’nın otuz dokuz kitabı ile tamamen aynı olan, Eski Antlaşma kitaplarının isimlerini listelemiştir. Bu otuz dokuz kitabı, İbrani alfabesindeki harf sayısı ile uyumlu bir hale getirebilmek için yirmi iki ciltte toplamıştır: “Elimizdeki kitaplar, birbiri ile uyum içerisinde olmayan, çelişkili rakamlarda veya sayılması imkânsız adetlerde değildir (Yunanlılarınkilerden farklı olarak). Hepsi, geçmiş olayları nakleden topu topu yirmi iki kitaptır; hepsinin ilâhi olduğuna inanılmaktadır ve bunlardan beş tanesi şeriatı içeren Musa’nın kitaplarıdır...Musa’dan sonra gelen peygamberler, kendi zamanında olan olayları on üç kitapta kaleme almışlardır. Elde kalan dört kitap ise, Tanrı’ya sunulmuş ilâhileri ve insan hayatının idaresi için gerekli olan temel prensipleri içermektedir.” (Josefus, AA, 1.8)

Josefyus’un M.Ö. altıncı yüzyıl yazarlarından olan peygamber Daniel’i referans göstermesi (Josefus, AJ, 10-12), Geisler’in ifade ettiği gibi, “Daniel’in, kendi çağından sonraki zaman için sunduğu tarihi akış ile ilgili şaşırtıcı kehanetlerinin doğaüstü olan doğasını” doğrular. “Musa ilgili bölümlerde ya da Özdeyişler, Zebur, Derlemeci ve Süleyman’ın Ezgilerini içeren, Rab’be ilâhilerde yer almayan Daniel’i, Talmud’dan farklı olarak Josefus, açık bir şekilde peygamberler listesine almıştır. Bu Daniel’in yazılarının tarihinin, erken bir tarih olduğunun onaylanmasından da faydalı olmaktadır.” (Geisler, BECA, 254)


2D. Yeni Antlaşma’ya Dair Tanıklıklar


1E. İsa’nın Kardeşi Yakup. Josefus, İsa’dan, şehit edilmiş olan Yakup’un kardeşi olarak bahsetmektedir. Yüksek Rahip Ananiyas’a başvurarak şunları yazmıştır: “...hakimlerin Sanhedrin* (Eski Musevi meclisi)’ini topladı ve onların önüne Mesih diye adlandırılan İsa’nın kardeşi Yakup’u ve birkaç arkadaşını getirdi. Onların kanun çiğneyen kişiler olduğuna dair bir suçlama sunduktan sonra, onların taşlanarak öldürülmesi hükmünü getirtti.” (Josefus, AJ, 20.9.1)
Bu metnin yazılım tarihi M.S. 93’dür ve İsa’nın 1. yüzyılda yaşamış olan gerçek bir kişi olduğunun, kendisine Mesih denildiğinin, Yüksek Rahip Albinus’un ve Sanhedrin’in kararı ile şehit edilen Yakup isminde bir kardeşi olduğunun ispatıdır.


2E. Vaftizci Yahya.
Josefus, aynı zamanda İsa’nın habercisi olan Vaftizci Yahya’nın varlığını ve şehit edilmesini onaylamıştır. (Ant. XVIII.5.2) Bu parçanın yazılış üslûbuna baktığımız zaman, Hristiyanlığın içsel gerçekleri hakkında herhangi bir şüphe duymamız için geçerli bir sebep kalmamaktadır.
“Şimdi bazı Yahudiler, Herod’un ordusunun bozguna uğramasını, Herod tarafından katledilen ve vaftizci olarak adlandırılan; iyi bir insan olan, Yahudilere ahlâklı olmayı, birbirlerine karşı adaletli olmayı, dindarlığı ve vaftiz olmayı vaaz eden, Yahya’ya yaptıklarının bir sonucu olarak, Tanrı’nın bir işi ve adaleti olarak görmeye başladılar.” (Josefus, AJ, 18.5.2) Josefus’un Vaftizci Yahya ile ilgili kayıtlarıyla , Kutsal Kitap’ın ilettikleri arasındaki farklar; Josefus’un, vaftizin günahların bağışlanması için olmadığı, Kutsal Kitap’ın ise olduğunu belirtmesi (Markos 1:4) ve Yahya’nın öldürülme sebebinin, Herod ile Herodias’ın evliliğini kınamasından dolayı değil, politik sebeplerden olduğunu belirtmesidir. Bruce’unda işaret ettiği gibi, Herod’un, Yahya’yı hapsederek bir taşla iki kuş vurmayı düşünmüş olması büyük bir olasılıktır. Vaftiz üzerindeki farklılık konusunda ise Bruce; Kutsal Kitap’ın ilettiklerinin, “dini-tarihi” bakış açısına daha yakın olması ve Josefus’un eserinden daha eski olmasından dolayı, daha geçerli olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Buna rağmen, Josefyus’un genel hatlarına baktığımız zaman, Kutsal Kitap’ın kayıtlarını onaylayıcı olduklarını görmekteyiz. (Bruce, NTD, 107)


3E. İsa.
Tartışmalı bir metinde Josefus, İsa ve misyonu hakkında açık bilgiler sunmuştur:

Bir zamanlar, bilge bir insan olan İsa vardı; ki ona insan demek çok yerinde olmayabilir, çünkü Kendisi birçok mucizeyi gerçekleştirmiş ve gerçekleri hoşnutlukla öğretmiş olan birisidir. Bu kişi hem Yahudilerden hem de diğer uluslardan olan halklardan birçok kişiyi kendisine çekmiştir. O, Mesih idi ve Pilatus aramızdaki önemli din liderlerinin tavsiyeleri üzerine O’nu çarmıh cezasına hükmetti. Onu sevenler ilk başta onu terk etmediler, çünkü kutsal peygamberler bunu ve O’nun hakkındaki on binlerce mucizeyi önceden bildirdiği gibi, üçüncü günde onlara tekrar canlı olarak gözüktü. Onun arkasından, Hristiyan olarak adlandırılan bu cemaatin günümüzde hâlâ soyu tükenmemiştir. (Josefus, AJ, 18.3.3)

Bu parça Eusebiyus (c. M.S. 325) tarafından, orijinal el yazmalarına uygun bir şekilde, günümüzdeki lisana uygun şekli ile örnek olarak gösterilmiştir (Ecclesiastical History, 1.11).
Bu metnin bütününün orijinal el yazmaları elimizde mevcuttur. Buna rağmen, günümüzde hâlâ bu metnin değiştirildiği iddiaları ortaya atılmaktadır, bunun en büyük sebebi ise, Yahudi olan Josefyus’un, İsa’nın Mesihliğini onaylaması, peygamberliklerin yerine geldiğini belirtmesi, mucizevi işler gerçekleştirdiğini iletmesi ve hatta ölümden dirildiğini söylemesi akla çok yatkın gelmemektedir. “Orijinal metinlerde, Josefus’un, İsa’nın Mesihliğini kabul etmediği ve bunu da ilân etmediği” yazıldığı halde bile. (Contre Celsus 2.47; 2.13; Bruce, NTD, 108)
F. F. Bruce’un iddiasına göre; “ki ona insan demek çok yerinde olmayabilir” cümlesinden yola çıkarak, Josefus’un aslında Hristiyan inancındaki İsa’nın, Tanrı’nın oğlu olması ile dalga geçmiş ve sarkastik (alaycı) edebi üslûbunu kullanarak küstahça bir metin yazmıştır. (Bruce, NTD, 109)
Bazı aydınlar ise, metnin orijinal mesajının korunarak ve Josefus’un, İsa’yı Mesih’i olarak kabul ettiği imasından kurtarılacak şekilde değiştirilmesini önermişlerdir. (bakınız Bruce, NTD, 110-111)
Dördüncü yüzyıldan kalma (onuncu yüzyılda keşfedilmiştir) Arapça bir el yazması gerçek niyeti ortaya koymaktadır:

Bir zamanlar, İsa adında bilge bir insan vardı. Onun öğretişleri iyi idi ve kendisi bilge bir kişi olarak tanınmıştı. Yahudilerden ve de diğer uluslardan olan halklardan birçok kişi onun öğrencisi olmuştur. Pilatus, onun çarmıha gerilip idam edilmesini emretti. O’nun öğrencisi olanlar, O’nun öğretişlerini terk etmediler. Ve bu kişiler çarmıha gerilmesinden üç gün sonra, onlara tekrar canlı olarak gözüktüğünü bildirdiler. Belki de mucizeler gerçekleştirmiş olan peygamberlerin belirttiği gibi, O Mesih idi. (Bu metin, Kitap Al-Unwan Al-Mukallal Bi-Fadail Al-Hikma Al-Mutawwaj Bi-Anwa Al-Falsafa Al-Manduh Bi-Haqaq Al-Marifa isimli Arapça el yazmasından alınmıştır.)


Josefus Hakkında Daha Kapsamlı Bir Çalışma İçin:
F. F. Bruce, The New Testament Documents: Are They Reliable?
L.H. Feldman, Studies on Philo and Josephus
Josephus, Against Apion
Josephus, Antiquities of the Jews
Josephus, Jewish Wars
S. Pines, An Arabic Version of the Testimonium Flavianum and Its Implications.
R. J. H. Shutt, Studies in Josephus
H. St. J. Thackeray, Josephus the Man and the Historian


4C. Thallus
Thallus, yaklaşık M.S. 52 yıllarında yazmaya başlamıştır. Başka yazarların yaptığı ufak alıntıların orijinal metinleri elimizde olmasına rağmen, kendi eserlerinden hiçbirinin orijinal metni mevcut değildir. Bu yazarlardan bir tanesi olan Afrikalı Julius’un M. S. 221 yılından kalma bir eserinde; Thallus’dan, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra ortaya çıkan karanlık hakkındaki bir tartışma ile ilgili bir alıntı vardır: “Bütün dünya üzerine çok ürkütücü bir karanlık peydahlandı, kayalar zelzele ile titremekte ve Yahuda ile birlikte birçok yörede birçok yer alt üst oldu. Thallus, Tarih adlı eserinin üçüncü cildinde bu olayı, kesinlikle bir güneş tutulması olarak adlandırmıştır.” (Julius Africanus, Chronography,18.1 Roberts, ANF)
Afrikalı, Thallus’un güneş tutulması olarak adlandırdığı bu karanlığı, Luka 23:44-45’deki İsa’nın çarmıha gerilmesi olayı ile beraber tanımlamıştır. Thallus’la güneş tutulması hakkında zıt görüşe sahip olmasının sebebi ise, güneş tutulmalarının dolunay zamanı gerçekleşemeyeceği ve kayıtlarda “İsa’nın öldüğü zaman paskalya dolunay dönemiydi” diye bahsedilmesiydi.


5C. Genç Filini
Eski zamanlarda hükümet yetkililerinin sahip olduğu pozisyon, onlara halkın ulaşamadığı bilgilere ulaşma yetkisini sunmaktaydı. Genç Filini, Romalı bir yazar ve yöneticiydi. Filini, yaklaşık M.S. 112 yıllarında İmparator Trayan’a yazdığı bir mektupta, ilk Hristiyanların tapınma uygulamalarını şöyle tarif etmiştir:

Belirli bir günde, şafak vaktinden hemen önce toplanma âdetini geliştirmişlerdi. İsa’ya sanki bir tanrıymış gibi, değişik ayetlerden oluşan ilâhiler söylerler, dini bir ant içerek kendilerini iğrenç işlerden uzak tutmaya, dolandırıcılık, hırsızlık ya da zina yapmamaya, ağızlarından çıkan sözün arkasında durmaya, kendilerine duyulan güveni inkâr etmemeye ve imkânı olduğunda bu güvenin karşılığını vermeye adarlardı.
Bunun arkasından kısa bir süre için ara verip, bir yiyecekten paylaşmak için tekrar bir araya toplanırlardı. Ancak bu yiyecek en basit ve en masum cinsinden bir yiyecekti. (Genç Filini, L, 10:96)

Bu referans, eski zamanlarda da Hristiyanların İsa’ya Rab olarak tapındığını ve Elçilerin İşleri 2:42 ve 46’da belirtildiği gibi, hep beraber ekmek bölmeyi uyguladıklarına dair sağlam bir delil sunmaktadır.


6C. İmparator Trayan
Filini’nin mektubuna cevap olarak, İmparator Trayan, Hristiyanların cezalandırılması için aşağıdaki kılavuz bilgileri vermiştir: “Bu insanlar için hiçbir soruşturma yapmaya gerek yoktur, kınandıkları ve suçlu bulundukları zaman hemen cezalandırılmalıdırlar, ancak şöyle bir sınırlandırma vardır; eğer kişi kendisinin Hristiyan olduğunu reddederse ve olmadığına dair delil sunarsa (bu da, bizim tanrılarımıza tapmakla mümkündür) daha önce şüpheli olarak yakalanmış olsa bile, tövbe yoluyla affedilmiş olur.” (Genç Filini, L, 10:97)


7C. Talmud
Talmud metinleri arasında, İsa’nın dönemi hakkında yazılan yazıların arasında en değerli olanları, Tannaitik Dönem olarak da bilinen, M.S. 70 ile 200 yılları arasında derlenmiş olanlarıdır. En önemli metin olarak ise, Sanhedrin 43a gösterilir: “Fısıh bayramının arifesinde Yesua asıldı. İdamın gerçekleşmesinden önce, kırk gün boyunca bir haberci dolaşıp, ‘Taşlanmak üzere hüküm giydi, çünkü büyü yapıyordu ve İsrail’i havarilik ile ayartmaya kalktı. Onun lehinde bir şey söylemek isteyen varsa öne gelsin ve onun adına yalvarsın’ diye çığırdı. Ancak onun lehinde hiçbir şey gelmeyince, o da Fısıh bayramının arifesinde asıldı!” (Babilli Talmud)
Bu metin ile Yeni Antlaşma’da yer alan idam edilme, idamın zamanı ve Yahudi din adamlarının İsa’yı öldürmek için olan niyeti gibi, detayların hepsi onaylanmış olmaktadır.


8C. Lusyan
Samos’lu Lusyan, Hristiyanlık ile ilgili alaycı yazılar yazmış olan ikinci yüzyıldan kalma bir Yunanlı yazardır.

Hristiyanlar, bu güne kadar bir insana tapınmaktadırlar – bu seçkin ve önemli kişi, alışılmamış törelerini tanıttıktan sonra, bunun bedeli olarak çarmıha gerilmiştir... Gördüğünüz gibi, bu yanlış yönlendirilmiş yaratıklar ilk olarak, ölümsüz oldukları ile başlarlar. Bu da onların arasında çok yaygın olan ölümü küçümsemeyi ve gönüllü olarak kendilerini feda etmelerini açıklamaktadır.
Ayrıca bunların kanunlarını belirleyen kişinin kendisi tarafından, bunların kafasına sokulmuş olan bu dine inandıkları andan itibaren aralarında oluşan kardeşlik, Yunan tanrılarını reddetme, çarmıha gerilmiş bilgeye tapınma ve onun kanunlarına göre yaşama gibi fikirler vardır. Tüm bunlara imanla inanmışlardır ve netice de bütün dünyasal mal ve mülklere benzer her şeyi ortak mal olarak görmeye başlamışlardır. (Lucian of Samosata, DP, 11-13)

İsa’yı çevreleyen tarihi olaylar hakkında önde gelen araştırmacılardan ve yazarlardan olan Dr. Gary Habermas, bu metinden en titiz şekilde elde edilerek onaylanmış gerçekleri sıralamıştır: “İsa’ya, Hristiyanlar tarafından tapılmaktaydı ... İsa, Filistin’de yeni öğretişler tanıtmıştır ... Bu öğretişler yüzünden çarmığa gerilmiştir ... bundan dolayı, dinlerini değiştirdikleri ve sahte tanrıları reddettikleri andan itibaren, bütün imanlılar kardeştir ... (aynı zamanda) bu öğretişler İsa’ya tapmayı ve O’nun kurallarına göre yaşamayı da kapsamaktaydı.” (Habermas, HJ, 206-207)
Habermas, sözlerine şöyle devam etmiştir: “Hristiyanlar hakkında bize iletilenlere göre, kendilerini ölümsüz olarak görmekteler ve İsa’nın takipçileri idiler…. İsa’nın öğretişlerini iman ile kabul etmişlerdi ve bu imanlarının bir uygulaması olarak dünyasal servetlere önem vermiyorlardı.”(Habermas, HJ, 206-207)
Dr. Geisler, Lusyan hakkında şu sonuca varmıştır: “Kilisenin en sesli tenkitçilerinden olmasına rağmen, Yeni Antlaşma dışında İsa ve eski Hristiyanlar hakkında en fazla bilgi sunan metinlerin yazarıdır.” (Geisler, BECA, 383)


9C. Mara Bar-Serapiyon
Suriyeli olan, Mara Bar-Serapiyon, bu mektubu oğlu Serapiyon’a birinci yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyılın başı arasında bir zamanda yazmıştır. Bu mektup açık bir şekilde İsa’ya tanıklık etmektedir:

Atinalılar, Sokrat’ı ölümle cezalandırmakla ne gibi bir kazanç sağladılar? Bu yaptıkları suçun cezası olarak, kıtlık ve hastalık ile yargılandılar. Samon’un adamları Pitogoras’ı yakmakla ne elde ettiler? Bir anda diyarları kum ile kaplanmadı mı? Yahudiler, bilge Krallarını idam etmekle ne kazandılar peki? Krallıkları tam bu olaydan sonra yok edilmedi mi? Tanrı, adil bir şekilde bu üç kişinin intikamlarını almıştır: Atinalılar açlıktan ölürken, Samiler deniz tarafından yutulmuşlar, Yahudiler ise mahvolmuşlar, yörelerinden sürülmüşler ve dünyanın dört bir yanına dağılmış şekilde yaşamaktadırlar. Ne Sokrat sonsuza kadar yok olmuştur ne de Yahudilerin bilge Kralı. Sokrat, Hera’nın heykelinde yaşamaya devam etmektedir. Kral ise verdiği öğretişlerde yaşamaktadır. (British Museum, Syriac ins, add. 14, 658; alıntı: Habermas, HJ, 200)


10C. Gerçeğin Müjdesi
İsa’nın zamanından hemen sonra, kilise ile gevşek bağlantısı olan birkaç Hristiyan olmayan bir grup belirmiştir. Bunların arasında en başarılı olanları ise Gnostiklerdir. Bu, ikinci yüzyıl kitabının yazarı Valentinus (A.D. 135-160). olduğu tahmin edilmektedir. İsa’nın tarihte gerçekten var olduğunu birkaç metinde belirtmiştir.
“O’nu duydukları ve gördükleri zaman, onlara sevgili Oğul’u beş duyuları ile hissetme şerefini verdi. Onlara Baba hakkında bilgiler sunmak için belirmişti... ve insan bedeninde görünmüştü.” (Robinson, NHL, 30:27-33; 31:4-6)
“İsa, çektiği elemleri kabul ederken sabırlıydı, çünkü kendi ölümünün, birçoklarının hayatı için gerekli olduğunu biliyordu... bir ağaca çivilerle çakıldı; Baba’nın fermanını çarmıhta ilân etti... kendisini hayattan aşağıdaki ölüme çekti. Kendisini çürümüş bez parçaları ile sardırırken, hiç kimsenin ondan söküp alamayacağı sonsuzluğu kuşandı.” (Robinson, NHL, 20:11-14, 25-34)


11C. Pontius Pilatus’un İşleri
İsa’nın yaşamı ile ilgili olmak üzere elimizde, Hristiyan kaynaklı olmayan tanıklıklardan başka, isminden söz edilmiş olan bazı metinler var olsa da, bunlar günümüze kadar keşfedilememişlerdir.
Pontius Pilatus’un İşleri isimli resmi bir doküman elimizde mevcut bulunmasa da, hem Şehit Yustin (M.S. 150), hem de Tertulyan (M.S. 200) tarafından bu metinlerden bahsedilmiştir. Yustin, bu metinler hakkında şöyle yazmıştır:

“‘Ellerimi ve ayaklarımı deldiler’ ifadesi, O’nun ayaklarına ve ellerine çarmıhta çakılan çivileri işaret etmek için ortaya çıkmıştır. Çarmıha gerildikten sonra, O’nu çarmıha gerenler, O’nun kıyafetleri için aralarında kura çektiler ve elbisenin parçalarını paylaştılar. Ve bütün bunlar gerçekleşmiştir, bunları ‘Pontius Pilatus’un İşlerinde’ araştırabilirsiniz.” (Martyr, FA, 35) Yustin, aynı zamanda İsa’nın mucizelerinin de bu metinlerden okunabileceğinden bahsetmektedir. (Martyr, FA, 48)


ÖZET
Dr. Geisler şöyle bir özet sunmuştur:

İsa’nın hayatı için ana kaynaklarımız dört müjdedir. Buna rağmen, İncil’de sunulan bilgilere ek ve onaylayıcı nitelikte olan, dikkate değer Hristiyan olmayan kaynaklar da mevcuttur. Bu eserler, çoğunlukla birinci yüzyıl Yunan, Roma, Yahudi ve Samiriye kaynaklarıdır ve bize şu konularda bilgi sunmaktadırlar :
2. (1) İsa, Nasıra’lı idi.
3. (2) Bilge ve hikmetli bir yaşam sürdü.
4. (3) Pontius Pilatus zamanında, Filistin’de Sezar Tiberyus yönetimi esnasında, Yahudilerin kralı kabul edilerek idam edildi.
5. (4) Öğrencileri, O’nun ölümünden üç gün sonra tekrar dirildiğine inanmaktaydılar.
6. (5) Düşmanları, O’nun doğaüstü yetenekleri olduğunu kabul ettiler, ki bunu ‘büyücülük’ olarak adlandırdılar.
7. (6) O’nun küçük öğrenci topluluğu, kısa bir sürede hızlı bir büyüme gösterdi ve Roma’ya kadar yayıldı.
8. (7) O’nun öğrencileri çok tanrılığı reddettiler, ahlâklı bir yaşam sürdüler ve İsa’ya, Tanrı olarak tapındılar.
Çizilen bu resim, İncil’de aktarılmış olan İsa ile ilgili anlatımları desteklemektedir. (Geisler, BECA, 384-385)

Dr. Habermas şu sonuca ulaşmıştır: “Antik çağın İncil dışındaki kaynakları şaşırtıcı bir şekilde, hem İsa’nın hayatı hem de eski Hristiyanlık hakkında bolca detaylı bilgi sunmaktadırlar.” Ve birçoklarının gözden kaçırdığı bir noktayı işaret etmektedir: “Farkına varmamız gereken çok önemli bir nokta da, İsa’nın hayatı hakkında birçok temel bilgiyi, sadece ‘laik’ kaynakları kullanarak elde edebileceğimizdir, ki bu kesinlikle çok önemli bir durumdur.” (Habermas, HI, 224)
F. F. Bruce şu açıklamayı getirmiştir: “Karşılaştırma yaptığımız zaman, bazı metinlerin, İsa’dan biraz bile olsa bahsedip de, günümüze kadar sağlam bir şekilde kalmış olması çok şaşırtıcıdır. (Şu an için Pavlus’un mektupları ve bazı Yeni Antlaşma metinlerini dahil etmiyorum.)” (Bruce, JCQ, 17)
Michael Wilkins ve I. P. Moreland, eğer elimizde hiçbir Hristiyan metni olmasaydı dahi, ne olacağı konusunda şu sonuca varmışlardır: “Yosefus, Talmud, Takitiyus ve Genç Filini gibi Hristiyan olmayan kaynaklardan şu sonuçları elde edebilecektik:
9. (1) İsa, Yahudi bir öğretmendi;
10. (2) Birçok insan, O’nun iyileştirme ve cin çıkarma gibi eylemlerde bulunduğuna inanmışlardır;
11. (3) Yahudi din önderleri tarafından reddedilmiştir;
12. (4) Pontius Pilatus zamanında, Filistin’de Sezar Tiberyus yönetimi esnasında çarmıha gerilmiştir;
13. (5) Utanç verici idamına karşın, O’nun hâlâ yaşadığına inanan öğrencileri Filistin’den ötelere yayılmışlar ve bunun bir sonucu olarak M.S. 64 yılında, bu inanca sahip kişilerden kalabalık gruplar Roma’ya kadar ulaşmışlardır;
14. (6) İkinci yüzyılın başlarında şehirlerden ve taşradan her tür insan –erkek ve kadın, özgür ve köle– O’na Tanrı olarak tapınmışlardır.” (Wilkins, JUF, 222)


Daha Detaylı Çalışma İçin
J. N. D. Anderson, Christianity: The Witness of History
F. F. Bruce, The New Testament Documents: Are They Reliable?
F. F. Bruce, Jesus and Christian Origins Outside the New Testament
Eusebiyus, Ecclesiastical History, C. F. Cruse, trans.
Flavius Josephus, Antiquities of the Jews
Josh McDowell and Bill Wilson, He Walked Among Us
G. Habermas, The Historical Jesus, 9. bölüm
Lucian of Samosata, The Works of Lucian of Samosata
Origen, Contra Celsus
Pliny the Younger, Letters. W. Melmoth, trans.
A. Roberts and I. Donaldson, eds., The Ante-Nicean Fathers
Suetonius, Life of Claudius
Suetonius, Life of Nero
Tacitus, Annals



Luka, birinci sınıf bir tarihçidir; sadece ifade ettiği salt gerçeklerin güvenilir olduğunun kabul edilmesi yetmez... bu yazar ‘en büyük tarihçiler’ listesinde yer almalıdır. Luka’nın tarih kayıtları güvenilirliği bakımından eşsizdir. 1. - SIR WILLIAM RAMSAY


3B. Taşlar Bize Sesleniyor: Arkeolojiden Gelen Deliller
Fizik bilimleri içine nispeten yeni giren arkeoloji, Kutsal Kitap’ın doğruluğuna etkileyici ve heyecanlandırıcı katkılarda bulunmuştur. Kutsal Kitap’ın tarihsel geçerliliğine olan güveni arttıran bulguların hepsini anlatmaya kitaplar yetmeyecektir. Burada sunulacak olanlar, seçkin arkeologların keşifleri ve bu keşiflerle ilgili ifadeleridir.
Meşhur Yahudi arkeolog Nelson Glueck, şöyle yazmıştır: “Kesin olarak şunu söyleyebiliriz, şu ana kadar yapılan hiçbir arkeolojik keşif Kutsal Kitap referansları ile çelişmemektedir.” Bu iddiasına şu cümlelerle devam etmiştir: “Kutsal Kitap’ın tarihsel sunuları, özellikle arkeolojik bulgularla sağlamlaştırıldığında, inanılmaz derecede kesinlik sergilemektedir.” (Glueck, RDHN, 31)
F. Albright bu konuya şu ifadelerle katkıda bulunmuştur: “Günümüzde bazı aşamaları ile periyodik olarak karşımıza çıkan, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılın önemli tarih okullarının Kutsal Kitap’a karşı sergilediği yoğun şüpheci yaklaşım her gün daha çok artan bilgiler doğrultusunda çürütülmüştür. Keşif üstüne gelen keşif haberleri, sunulmuş olan sayısız detayın geçerliliğini ispatlamıştır ve Kutsal Kitap’ın saygı değer bir tarih kaynağı olarak kabul edililirliğini arttırmıştır.” (Albright, AP, 127, 128)
Daha sonraki bir yazısında ise şunları söylemiştir: “Eski nesillerin Mısır, Suriye ve Filistin’de yaptıkları arkeolojik keşifler, eski Hristiyanlığın tarihsel olağanüstülüğünün eşsizliğini ortaya koyan bilgilere ulaşacak kadar ileri gidebilmiştir.” (Albright, AP, 248)
John Warwick Montgomery, tespit ettiği tipik bir problemi günümüzün aydınlarına açıklamıştır: “Amerikan Holy Land Studies Enstitüsünde bir araştırmacı olan Thomas Drobena, Arkeoloji ve Kutsal Kitap arasında bir çekişme yaşandığı zaman, sorunun genellikle günümüz arkeolojisinin en sallantılı alanı olan ‘tarihleme’ kısmında gerçekleştiğini ve bilimsel öncelik ve genel yargının sağlam deneysel analizin yerini aldığı konusunda uyarıda bulunmuştur.” (Montgomery, EA, 47, 48)
Merrill Unger şu açıklamada bulunmuştur: “Arkeolojinin, Yeni Antlaşma (ve Eski Antlaşma) araştırmalarındaki bilimsel çalışmaları hızlandırma konusunda üstlendiği tenkitçi teorileri dengeleme, örnekleme, aydınlatma, bilgi çoğaltma, tarihsel ve kültürel arka plânların doğruluğunu kanıtlama gibi roller, Kutsal metin eleştiriciliğinin geleceğinde parlak bir noktayı bina emektedir.” (Unger, AOT, 25, 26)
Yale’den, Millar Burrows’un görüşüne göre: “Arkeolojinin, birçok davada çağımız tenkitçilerinin görüşlerini çürüttüğünü görmekteyiz. Birçok olayda bu tenkitçi görüşlerin, gerçek olmayan varsayımlara ve insanlık tarihi ile ilgili sahte ve yapay teorilere dayandığı ortaya çıkmıştır. (AS 1938, syf. 182) Arkeolojinin katkısı küçümsenemeyecek kadar büyüktür.” (Burrows, WMTS, 291)
F. F. Bruce şöyle yazmıştır: “Luka’nın yazılarının hatalı olduğu şüphesi mevcut iken, bu yazıların geçerliliği eski yazıtlarla ispatlanmıştır, bundan dolayı arkeolojinin, Yeni Antlaşma metinlerini onayladığını söylemek en doğal hakkımızdır” (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 331).
Bruce, şunları eklemektedir “Arkeolojinin, Yeni Antlaşma çalışmalarına olan katkılarının büyük bir kısmı, bizlere metinleri daha gelişmiş bir kavrayış ve değerlendirme ile okuma imkânını vermiş olan, ‘o çağın arka plânını bizlere sunması’ üzerine olmuştur. Burada bahsettiğimiz, arka plân birinci yüzyılın arka plânıdır. Yeni Antlaşma’nın yazıldığı birinci yüzyıl anlatımı, ikinci yüzyıl arka plânı ile uyuşamazdı.” (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 331)
William Albright, şöyle devam etmektedir: “Tenkitçi Kutsal Kitap çalışmaları, Antik Yakın Doğudan gelen yeni ve zengin materyallerden etkilendikçe, Eski ve Yeni Antlaşma’nın şu anda ciddiye alınmayan ya da hor görülen metinlerinin ve sundukları detayların tarihsel belirginliğine karşı duyulan saygıda istikrarlı bir yükseliş göreceğiz.” (Albright, FSAC, 81)


ŞÜPHECİ BİR ARKEOLOĞUN SEYAHATNAMESİ
Gelmiş geçmiş en büyük arkeolog olarak kabul edilen Sir William Ramsay, 19. yüzyılın ortalarında Almanya Tarih Okuluna gitti ve bunun sonucu olarak Elçilerin İşleri Kitabının M.S. ikinci yüzyılın ortalarında yazıldığına inanmaktaydı. Bu öğretiye katı bir şekilde bağlanmıştı. Anadolu’da topografya çalışmaları yapmakta iken, Luka’nın yazdığı metinlerden faydalanmak zorunda kalmıştı. Araştırmaları esnasında açığa çıkan çarpıcı deliller, sonuç olarak onun bütün inançlarını ters yüz etmeye mecbur bıraktı. Bu durumu şu sözleriyle tarihe kaydetmiştir: “Şu anda okuyucularıma doğruluğunu savunduğum iddiamı araştırmaya başlarken vardığım sonuca meyilli olmayıp, tamamen tarafsız olduğumu dürüst bir şekilde iddia edebilirim. Tam aksine, araştırmalarımın başında tam aksi bir görüşe sahip idim, çünkü Tubingen teorisinin ince bir zekâ ürünü olması ve görünüşte tamamen yerine oturmuş gözükmesi beni bir zamanlar ikna etmeyi başarmıştı. O zamanlar hayat çizgime baktığım zaman, ufukta bu konuyu araştırmanın hiçbir izi yoktu, ancak daha sonraları Anadolu’nun topografyasını, eski yapıtlarını ve toplumunu incelerken, bu konuda bir otorite olarak karşımda Elçilerin İşleri Kitabının yazarını buldum. Yavaş yavaş bu yazarın çeşitli detaylarda sergilediği muhteşem gerçeklere tahammül etmeye alıştım. Gerçeği söylemek gerekirse, başlangıçta bu eserin esasen ikinci yüzyılda kaleme alınmış olduğu ve birinci yüzyıl koşullarına hitap edemeyeceğini, güvenilir bir kanıt, bir kaynak olarak görülemeyeceğini düşünürken, gelişmeler bana bu kitabın, anlaşılması güç ve zor araştırmalarımda en büyük müttefikim olduğunu gösterdi.” (Blaiklock, LAENT, 36 – Ramsay’in kitabından alınmıştır: St. Paul the traveler and the Roman Citizen) .


Burrows, bu aşırı inkârın sebeplerini şöyle teşhir etmektedir: “Liberal ilâhiyatçıların aşırı şüpheciliği, ellerindeki mevcut olan bilgilerin titiz bir değerlendirmesi sonucu değil, anti-doğaüstü fikirlere olan ileri yatkınlıklarından gelmektedir.” (Burrows, alıntı yeri: Vos, CITB, 176)
Yale’li arkeolog, yukarıdaki ifadesine şu eklemeyi yapmıştır: “Genel olarak baktığımız zaman, arkeolojik çalışmalar, Kutsal Yazılar’ın geçerliliğine olan güveni inanılmaz bir biçimde güçlendirmiştir. Birçok arkeolog, Filistin yöresinde kazı çalışmalarında yer alma tecrübesini geçirdikten sonra, Kutsal Kitap’a olan saygılarının arttığını itiraf etmiştir.” (Burrows, WMTS, 1) “Sonuç olarak, arkeolojinin bizlere şu ana kadar sunmuş olduğu bütün kanıtlar, özellikle daha eski ve daha fazla Kutsal Kitap el yazması sağlamış olması, yüzyıllarca bozulmadan elimize ulaşmış olan metinlerin doğruluğuna olan güvenimizi daha da pekiştirmektedir. (Burrows, WMTS, 42)


2C. Yeni Antlaşma’dan Örnekler


1D. Luka’nın Metinlerinin Şaşırtıcı Doğruluğu
Luka’nın bir tarihçi olarak güvenilirliği tartışmasızdır. Unger bizlere, İncil’in, özellikle de Luka’nın yazdığı kısımların, arkeoloji tarafından tarihsel geçerliliğinin onaylandığını söylemektedir. Unger’in ifadesi ile, “Günümüzde, Elçilerin İşleri’nin birinci yüzyılda yazıldığı ve kullandığı kaynaklar konusunda aşırı hassas, dikkatli bir tarihçinin eseri olduğu ve bu yazarın da Luka olduğu konusunda aydınların çoğu hemfikirdir.” (Unger, ANT, 24)
Luka’nın bir tarihçi olarak yeteneğini göz önüne alan Sir William Ramsay, otuz senelik bir çalışma sonunda şu kanıya varmıştır: “Luka, birinci sınıf bir tarihçidir; sadece ifade ettiği salt gerçeklerin güvenilir olduğunun kabul edilmesi yetmez... bu yazar ‘en büyük tarihçiler’ listesinde yer almalıdır.” (Ramsay, BRDTNT, 222)
Ramsay şöyle devam etmiştir: “Luka’nın tarih kayıtları güvenilirliği bakımından eşsizdir.” (Ramsay, SPTRC, 81)
Ramsay’ın sonuç olarak yaptığı işlem, bazı olasılıkları göz önüne almamaktır. Arkeolojik kanıtların ışığında şunu belirtmek gerekir: “Yeni Antlaşma, sadece M.S. birinci yüzyılın ikinci yarısını yansıtmakta ve bu tarihten sonraki durumları yansıtmamaktadır.” Bu gerçeğin etkili bir şekilde ifade edilmesi, tarihsel açıdan çok önemli bir hassasiyet sergilemektedir. Dış koşullar ne olursa olsun, Elçilerin İşleri’nin yazarı, kendi çağındaki koşullara göre olunabilecek en yüksek hassasiyete ve geçerliliğe sahiptir.
Bir zamanlar Luka’nın, İsa’nın doğumu etrafında gelişen olayların akışını tamamen birbirine karıştırdığına inanılmıştır (Luka 2:1-3). Tenkitçiler, herhangi bir nüfus sayımı olmadığını, o tarihte Kirinyus"un Suriye’de valilik yapmadığını ve herkesin yazılmak için kendi kentine gitmediğini iddia etmişlerdir. (Elder, PID, 159, 160; Free, ABH, 285)
İlk olarak, bütün arkeolojik bulgular, Romalıların vergi veren tebaasını düzenli bir şekilde kaydettiklerini ve her on dört yılda bir nüfus sayımı yaptıklarını göstermektedir. Bu prosedür, Augustus zamanında uygulanmaya başlanmış ve ilk olarak M.Ö. 23-22 ya da M.Ö. 9-8 senelerinde tatbik edilmiştir. Luka’nın işaret ettiği ise, ikinci Tarihler dir.
İkinci olarak Kirinyus"un, M.Ö. 7 senelerinde Suriye’de valilik yaptığı hakkındaki arkeolojik bulgular elimizdedir. Bu kanıt, Antakya’da çıkartılmış olan ve Kirinyus"un bölgeye atanmasının üzerine kazındığı bir kitabe bulgusu üzerine bina edilmiştir.
Bu bulgunun doğal sonucu olarak, Kirinyus"un hem M.Ö. 7 hem M.S. 6 yılları olmak üzere iki kez valilik yaptığını anlamaktayız (bu tarihler Yosefus tarafından belirtilmiştir). (Elder, PID, 160)
Sonuncu olarak, tüm bu kayıt altına alma işlemlerine delil olarak, Mısır’da bulunan bir papirüs bizlere nüfus sayımı talimatlarını vermektedir: “Yaklaşmakta olan nüfus sayımı yüzünden, herhangi bir sebepten dolayı evlerinden uzakta yaşayanlar, aile nüfus kayıtlarını tamamlayabilmek ve parsellenmiş arazilerin gerçek mülk sahiplerinde kalmasının sağlanması için, en yakın zamanda ait oldukları idari bölgeye geri dönmek için hazırlansınlar.” (Elder, PID, 159, 160; Free, ABH, 285)
Dr. Geisler, bu sorunu ve çözümünü şu Yunanca metnin tercümesini yaparken özetlemiştir:

Augustus’un, Kirinyus ve Hirodes’in hükümdarlıkları zamanında, bütün imparatorluğu kapsayacak bir nüfus sayımı için çıkarttığı ferman, aynı zamanda birkaç problemi de içermekteydi. İlk olarak, bu tip bir sayım ile ilgili kayıtlar mevcut değildir, ancak Mısır, Gaul ve Kirene’de düzenli bir nüfus sayımı yapıldığını bilmekteyiz. Büyük bir olasılıkla, Luka’nın bahsettiği nüfus sayımı, imparatorluğun bütün yörelerini kapsayacak bir yapı ile değişik dönemlerde uygulanmaktaydı ve bu uygulamayı başlatan kişi ise, Augustus idi. Luka’nın orijinal metinde güçlü bir şekilde kullanmış olduğu şimdiki zaman kipi, bizlere bu olayın tekrar eden bir niteliği olduğunu işaret etmektedir. Şimdi, Kirinyus M.S. 6 senesinde nüfus sayımı yaptırmıştı, ki bu tarih İsa’nın doğumundan sonradır ve Hirodes, Kirinyus vali olmadan önce ölmüştür. Peki, Luka’nın kafası mı karışmıştır? Hayır; aslında Kirinyus’un daha sonraki nüfus sayımından, Elçilerin İşleri 5:37’de bahsetmiştir. Luka’nın, herkes tarafından bilinen Kirinyus’un nüfus sayımından, Hirodes’in zamanındaki nüfus sayımını ayırmak istemiş olması daha doğru bir yaklaşım olacaktır: “Bu ilk sayım, Kirinyus"un Suriye valiliği zamanından önce yapıldı.” Bu tercümeyi destekleyen Yeni Antlaşma paralelleri mevcuttur. (Geisler, BECA, 46-47)

Arkeologlar, ilk önce Luka’nın, Listra ve Derbe’nin, Likavonya"da olduğu, ancak Konya’nın olmadığı üzerine olan imasının hatalı olduğunu düşünmüştürler. (Elçilerin İşleri 14:6) Bu inançlarını ise Çiçero gibi, Konya’nın da Likavonya"da olduğunu belirten, Romalıların kaleme aldığı metinler üzerine bina etmişleridir.

__________________________________________________ ________________________

Elçilerin İşleri’nin tarihsel olarak geçerliliği etkileyici boyutlardadır... Onun tarihsel geçerliliğine karşı yapılacak her türlü itiraz, günümüzdeki bulgular sonucunda artık absürd olmaktadır. Roma tarihçileri buna emindirler.
1. - ROMA TARİHÇİSİ A. N. SHERWIN-WHITE
__________________________________________________ ________________________


Bunların sonucu olarak arkeologlar, Elçilerin İşleri Kitabının güvenilmez olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Ancak 1910 senesinde Sir William Ramsay, Konya’nın bir Frigya şehri olduğunu gösteren bir anıt bulmuştur. Daha sonraki yıllarda gelen yeni keşifler bu bilgiyi onaylamıştır. (Free, ABH, 317)
Luka’nın tarihi referanslarından bir tanesi de, M.S. 27 senesinde Vaftizci Yahya’nın hizmetinin başlangıcı sırasında, Suriye ve Filistin’i yönetmiş olan ve Abilini’de hüküm sürmekte olan Lisanyas’dır (Luka 3:1). Antik dönem tarihçilerinin tanıdıkları Lisanyas ise, M.Ö. 36 senesinde öldürülmüştür. Ancak, Şam yakınlarındaki Abilini’de bulunmuş olan bir yazıtta, “Hükümdar Lisanyas’ın azat etmesinden” bahsetmektedir ve üzerindeki tarihler M.S. 14 ve 29 yıllarını işaret etmektedir. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 321)
Romalılara Korint’den yazdığı mektubunda Pavlus, kentin haznedarı Erastus"tan bahseder (Rom. 16:23). 1929 senesinde Korint’te yapılan kazılar esnasında bulunan bir kaldırıma şu yazı kazınmıştı:

ERASTVS PRO : A E D : S: P: S T R A V I T

“Bu kaldırım, devlet mülklerinin müdürü Erastus’un bağışlarıyla yapılmıştır.” Bruce’a göre, bu kaldırım birinci yüzyıldan kalmış ve Pavlus’un bahsettiği haznedar ile bu bağışı yapmış olan kişi aynı bireydir. (Bruce, NTD, 95; Vos, GIIB, 185)
Aynı zamanda, Korint’de bulunan bir yazıt parçasındaki yazının tamamının, “İbranilerin Sinagogu” olduğuna inanılmaktadır. Büyük bir olasılıkla bu yazıt, Pavlus’un tartışmalar yaptığı sinagogun giriş kapısının üzerinde durmaktaydı. (Elçilerin İşleri 18:4-7) Bir diğer Korint yazıtı, “kasaplar çarşısı” isminde bir yerden söz etmektedir ki Pavlus, 1. Korintliler 10:25’de bu yerden bahsetmiştir.
Böylece, birçok arkeolojik bulguya teşekkür borcumuz olduğu apaçık ortadadır. Elçilerin İşleri Kitabında adı geçen birçok antik kent toprak üstüne çıkarılmış ve tespit edilmiştir. Pavlus’un yolculuklarının haritası, bu bulgular doğrultusunda rahat ve kesin bir şekilde çizilebilmektedir. (Bruce, NTD, 95; Albright, RDBL, 118)
Geisler şu açıklamayı getirmiştir; “Toplam olarak, Luka otuz iki ülke, elli dört şehir ve dokuz ada ismini hatasız bir şekilde kaleme almıştır.” (Geisler, BECA,47)
Luka, Efes’teki isyandan bahsetmiştir ve bir tiyatroda gerçekleşen sivil bir toplantıyı tasvir etmektedir (Ecclesia) (Elçilerin İşleri 19:23-29). Bir yazıtta bulunan metin, bu toplantının Efes tiyatrosunda yapılmış olduğunu ve bu toplantı (Ecclesia) esnasında tiyatroya gümüş Artemis (KJV tercümesinde: “Diana”) heykellerinin yerleştirildiği anlatmaktadır. Kazılar sonrası tamamen ortaya çıkan bu tiyatronun kapasitesinin yirmi beş bin olduğu görülmüştür. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 326)
Luka, aynı zamanda Pavlus’un tapınağa Grek bir kişiyi götürmesinden dolayı, Yeruşalim’de çıkan bir isyandan da bahsetmiştir (Elçilerin İşleri 21:28). Yunanca ve Latince olarak bulunan yazıtlarda şu cümlelere rastlamaktayız: “Tapınağı ve etrafını çevreleyen duvarı hiçbir yabancı geçemez. Bunu yaparken yakalanan herkes, kendi ölümünden sorumlu olacaktır.” Luka’nın yazdıklarının tarihsel geçerliliği, bir kez daha ispatlanmıştır! (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 326)
Luka’nın yazılarına karşı bir şüphe ise, Luka’nın bazı kelimeleri kullanmasından doğmuştur. Luka; Filipi’den, Makedonya’nın bir “kent” ve “yerleşme merkezi” olarak bahsetmiştir. Yunanca meris, kelimesini kullanmıştır ve bu kelime “kent” ve “yerleşme merkezi” olarak tercüme edilmiştir. F. I. A. Hort ise, Luka’nın bu kelimeyi kullanmakla hata yaptığını iddia etmiştir. Kendisi, meris kelimesinin “merkez” değil, “parça” anlamına geldiğini iddia etmiştir. Ancak, Arkeolojik kazılar sonucu elde edilen bulgular, meris kelimesinin, bir bölgenin merkezlerini ifade etmek için kullanıldığını ortaya koymuştur. Sonuç olarak, arkeoloji bir kez daha Luka’nın metinlerinin geçerliliğini ortaya koymuştur. (Free, ABH, 320)
Luka’ya özgü olarak kabul edilen başka kelime kullanım hataları da olmuştur. Bunlardan bir tanesi ise, Filipeli yöneticiler için kullandığı “praetor” (vali) ifadesinin teknik olarak hatalı olduğudur. Araştırmacılara göre o dönemde, bir şehri iki “duumuirs” yönetmekteydi. Ancak, Luka gene haklı çıkmıştır. Bulgular bize “praetor” unvanının Roma kolonilerindeki yargıçlar tarafından kullanıldığını göstermiştir (Free, ABH, 321). Galyo için “proconsul” (vali) unvanını kullanmış olması (Elçilerin İşleri 18:12) doğru bir kullanımdır. Delfi yazıtları bunu ispatlamıştır: “…dostum ve Achaia valisi Lucius Junius Gallio,...”(Vos, TB, 180)
Delfi yazıtları (M.S. 52), bizlere Pavlus’un, Korint’teki bir buçuk senelik hizmetinin kesin tarihlerini sağlamaktadır. Başka kaynaklardan, Galyo’nun 1 Temmuz’da göreve başladığını ve valiliğinin bir sene sürdüğünü ve bu bir senenin Pavlus’un hizmeti ile çakıştığını öğreniyoruz. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 324)
Luka, Malta’da lider olan Publiyus’a, “adanın baş yetkilisi” unvanını vermiştir (Elçilerin İşleri 28: 7). Bu şahsa “baş yetkili” unvanının verildiğini doğrulayan yazıtlar, toprak altından çıkartılmış ve elimizdedir. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 325)
Bir başka olay ise, Selanik’teki sivil yetkililerden bahsederken, orijinal metinde politarchs kelimesini kullanmasıdır (Elçilerin İşleri 17:6). Politarch kelimesine klâsik edebiyatta rastlanılmadığı için, Luka gene yanlış kelime kullanılmakla itham edilmişti. Ancak, daha sonra aynı unvanın kullanıldığı tam on dokuz yazıt bulunmuştur. Daha da ilginç olan nokta ise bu yazıtlardan beş tanesi, Selanik ile ilgilidir. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 325) Bu yazıtlardan bir tanesi Selanik’teki antik bir Roma kemerinde bulunmuştur ve bu kemer üzerinde o şehrin altı politarchının ismi kazınmıştır. (360)
Tanınmış bir Roma tarihçisi olan Cohn Hemer, The Book of Acts in the Setting of Hellenistic History isimli kitabında, Luka’nın kitabının doğruluğunu onaylayan sayısız arkeolojik ve tarihi bulguları kataloglamıştır. Aşağıda, kendisinin geniş ve detaylı raporunun bir parça özeti sunulmuştur (Hemer, BASHH, 104-107):

1. O çağda yaşamış bir araştırmacı ve gezginden başka kimsenin bilemeyeceği, yaygın olmayan çok özel detaylar. Bu detaylar, yetkililerin unvanlarının tam olarak verilmesini, ordu birimlerinin tanımlanmasını ve ana yollar hakkında bilgileri kapsamaktadır.
2. Arkeologların bildiği detaylar doğru olmasına rağmen, o zamanda verilmiş olan detaylar kadar kesin olmamaktadırlar. Bu detayların bazıları, yazarın şahsen o yöreyi gezmesinden sonra verebileceği türdendir.
3. Yazarın tarihlerini verdiği tanınmış kralların ve valilerin kronolojisinin doğruluğu.
4. Bahsedilen olayların ne daha sonraki, ne de daha önceki ortamlara değil, Pavlus’un ve o çağdaki kilisenin durumuna uygunluğu.
5. Elçilerin İşleri ve Pavlus’un mektupları arasındaki “plânlanmamış benzerlikler.”
6. Elçilerin İşleri’nin içindeki içsel bağlantısı ve uyumu.
7. Kabaca verilmiş coğrafi referansların, en ileri seviyedeki coğrafi bilgiler ile olan yakınlığı.
8. Elçilerin İşleri’nin içindeki açık ve kesin ifadelerde kullanılan değişik bilgi kaynaklarının belirtilmesi.
9. İlâhiyat gibi konularda bize şu an garip gelen, ancak birinci yüzyıl kilise hayatı bağlamında anlam bulan detayların verilmesi.
10. Yazarın daha önceden yazdığı uzun bir metni tekrar düzelttiği izleniminden uzak, yazarın henüz gerçekleşmiş olayları naklettiğini gösteren, “ivedi” bir üslûpla kaleme alınmış bir yapı kullanması.
11. Kullanılmış olan kültürel ya da deyimsel ifadelerin artık birinci yüzyıla mahsus olduğu bilinmektedir.

Romalı tarihçi A. N. Sherwin-White, bu görüşe katılmaktadır: “Elçilerin İşleri’nin tarihsel olarak geçerliliği etkileyici boyutlardadır... Onun tarihsel geçerliliğine karşı yapılacak her türlü itiraz, günümüzdeki bulgular sonucunda artık absürd olmaktadır. Roma tarihçileri bundan emindirler.” (Sherwin-White, RSRLNT, 189)
Auckland Üniversitesi Klâsikler bölümünde profesör olan E. M. Blaildock’un şu yorumuna şaşırmamak lazım: “Luka, kendi sınıfındaki Yunanlı tarihçiler ile aynı kategoride sayılması gereken, tam anlamıyla eksiksiz bir tarihçidir.” (Blaildock, AA, 89)


2D. “Hristiyanlık Hakkındaki En Eski Kayıtlar”
1945 senesinde Yeruşalim’in bir semtinde, iki adet ossuaries (kemiklerin saklandığı kutu) bulunmuştur. Bu kutunun kâşifi olan Eleazar L. Sukenik’e göre, üzerindeki kazıntılar bizlere, bu kutunun elimizdeki “Hristiyanlık Hakkındaki En Eski Kayıtlar” olduğunu göstermektedir. Bu kemik kutuları, M.S. 50 senesinden önce kullanılmış olan bir mezarda bulunmuştur. Üzerindeki yazılar şu şekilde okunmaktadır: lesous iou ve lesous aloth. Kutu üzerine aynı zamanda dört adet haç işlenmiştir. Bunların birincisinin, İsa’ya yardım için dua, ikincisinin ise, kemiklerinin saklandığı kişinin dirilmesi için yapılan bir dua olduğu tahmin edilmektedir. (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 327, 328)


3D. Taş Döşeme
Yüzyıllar boyunca İsa’nın, Pilatus tarafından yargılandığı mahkeme yeri ile ilgili hiçbir kayıt bulunamamıştır (Gabbatha, ya da Taş Döşeme diye bilinen yer, Yuhanna 19:13).
William F. Albright, The Archaeology of Palestine isimli eserinde, bu mahkeme alanının, Yeruşalim’daki Roma Ordusunun karargâhı olan Antonya Kulesinin avlusu olduğunu ispatlamıştır. Şehrin, Hadriyan zamanında tekrar inşa edilmesi esnasında, toprak altında bırakılmış ve çok yakın bir zamana kadar da yer altından çıkartılamamıştır. (Albright, AP, 141)


4D. Beythesta Havuzu
Beythesta Havuzu, İncil dışında başka bir yerde kaydına rastlanılmayan tarihi eserlerden birisidir. Günümüzde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Kesin denilebilinecek sonuçlara göre yeri, M.S. birinci yüzyılda eski şehir olarak isimlendirilmiş bölgenin kuzeydoğu bölümündedir (bu alan Bezetha veya ‘Yeni Çimenlik’ olarak bilinmektedir). İzler o noktada, 1887 senesinde St. Anne Kilisesinin yakınlarında yapılan kazı çalışmaları esnasında keşfedilmiştir.” (Bruce, ACNT, alıntı yeri: Henry, RB, 329)


5D. Yuhanna
Arkeoloji, Yuhanna’nın kayıtları da dahil olmak üzere İncil’deki metinlerin tarihsel geçerliliğini onaylamıştır. On yedi yıldır Yeruşalim’de bulunan American School of Oriental Research’de personel ve müdür olan Dr. William Foxwell Albright, şu ifadede bulunmuştur: “Kumran’daki Ölü Deniz Tomarları, İncil’in Yuhanna kitabının antik eserliğinin geçerliliği için, hayati değer taşıyan yeni kanıtlar eklemiştir.” (Albright, AP, 249)
Sözlerine şöyle devam etmiştir: “Aziz Yuhanna’nın kitabı ile Essene (çn: milattan biraz evvel ve sonra Filistin’de yaşayan bir Musevi tarikatı) edebiyatı arasında kalan dönemdeki sözcük bilimi, sembolizm ve kavramsal söz sanatları konusundaki bağlam noktası birbirine çok yakın gözükmektedir, ancak bu benzerlikler Yeni Antlaşma’nın neredeyse bütün yazarları ile de gözükmektedir.” (Albright, AP, 249)


6D. Nasıra Kararnamesi
Geisler, bu konuyu şöyle açıklamaktadır:

Nasıra’da; 1878 senesinde, mezarların kurcalanmaması, ölülerin toprak altından çıkartılmaması ve yerlerinin değiştirilmemesi üzerine, İmparator Klavdiyus (M.S. 41-54) tarafından verilen bir fermanın üzerine kazıldığı bir taş yazıt bulunmuştur. Bu tip bir fermanın doğal olmadığını söyleyemeyiz, ancak ürkütücü kısım, fermanın en başında bulunmaktadır : “Mezara zarar veren şahıs, ölüm cezası ile yargılanacaktır.” (Hemer, BASHH, 155) Bu konudaki diğer fermanlarda ciddi uyarılar vardı, ancak bir mezar için idam cezası? Klavdiyus’un, İsa’nın mezarından çıkması ve tekrar dirilmesi üzerine yayılan Hristiyan öğretişini ve M.S. 49 Yeruşalim’de çıkan isyanlar üzerine eline geçen raporları incelerken, bu tip bir olayın tekrarlanmaması için bu fermanı yayınlamış olması çok yüksek bir olasılıktır. Yahudilerin, cesedin çalındığına dair iddialarına kulak veren bir kişi için bu çok mantıklı bir çözüm yoludur (Matta 28:11-15). İsa’nın ölümden dirildiğine olan güçlü ve ısrarcı inancın en eski tanıklığı budur. (Geisler, BECA, 48)


7D. Yohanan - Bir Çarmıh Kurbanı
Dr. Geisler, bu arkeolojik keşfin önemini şöyle açıklamıştır:

1968 senesinde Yeruşalim’de, otuz beş cesedin yattığı eski bir mezar keşfedilmiştir. Bu cesetlerin çoğunun M.S. 70 senesinde Roma’ya karşı çıkan kanlı isyanda, acı dolu bir ölüm çektikleri tespit edilmiştir. Bu cesetlerden bir tanesi yirmi dört, yirmi sekiz yaşları arasındaki Yohanan Ben Ha’galgol isimli bir şahısa aittir. Damağı yarılmış ve iki ayağından da yedi inçlik çiviler geçirilmişti. Ayakları, kare şeklindeki çivinin topuklara, tam aşil kirişi bölgesine rahat çakılabilmesi için dışarıya doğru döndürülmüştü. Bu şekilde dizler de dışarıya doğru bükülmüş ve çarmıhta çakılı dururken destek alınamayacak şekle getirilmişti. Çivi, akasya ağacından yapılmış bir takozdan geçiyor, ayağa saplanıyor ve arkadan çıkıp zeytin ağacından yapılmış kütüğe ulaşıyordu. Aynı zamanda benzeri çivilerin, her iki bileğin aşağı kısmındaki iki kemik arasına çakıldığını işaret eden bulgular vardır. Bunun sonucu olarak, kurban nefes almak için bedenini yükseltip alçalttıkça üst kemiklerin direnci yok olmaya başlamaktadır (kollar yukarı doğru çivilendiği durumda nefes alıp vermek oldukça güçleşmektedir). Çarmıha gerilen kurbanlar, göğüs kafesindeki kaslarını rahatlatıp nefes alabilmek için bedenlerini yukarı çekmek durumundaydılar ve bedenleri artık bu acı verici eylemi yapamayacak kadar direncini yitirdiğinde ise, boğularak can verirlerdi. Yohanan’ın ayakları, Roma crucifragium cezalandırılmasında devamlı ve yaygın olarak görüldüğü gibi, bir darbe ile kırılmıştı (Yuhanna 19:31-32). Bu sunulmuş olan detayların hepsi , İsa’nın çarmıha gerilişinin Yeni Antlaşma tarifini tamamen desteklemektedir. (Geisler, BECA, 48)


8D. Pilatus Yazıtı
1961 senesinde İtalyan bir arkeolog olan Antonio Frova, Sezariye Maritima’da o zamanlar, Sezariye tiyatrosuna çıkan merdivenlerde bir basamak olarak kullanılan taş bir levhanın, aslında bir yazıt olduğunu keşfetmiştir. Latince olan yazıt, sadece üç tanesinin kısmen okunabildiği dört satırdan oluşmaktaydı. Kabaca bir tercüme ile bu satırlarda şunlar yazılıydı:

Tiberium (Tiberyum)
Pontius Pilate (Pontius Pilatus)
Prefect of Judea (Yahudi’ye Valisi )

Yazıt büyük bir olasılıkla, Tiberium (İmparator Tiberyus’un tapınması için inşa edilmiş tapınak) yapısında kullanılmıştır ve bu tapınağın yıkılmasından sonra, keşfedildiği yerde inşa edilmiş olan yapıtın merdivenlerinde kullanılmıştır. Bu yazıt ile “prefect” unvanın, en azından Pilatus zamanında kullanıldığının ispatlanmış durumdadır. Takitus ve Josefus, daha sonraki dönemlerde Pilatus’a “procurator” unvanı ile seslenmiştir, İncil’de ise her iki anlamı da kapsayan “vali” unvanı ile yaklaşılmıştır (Matta 27:2). Bu yazıt, Pilatus’u ve unvanını, bir arada barındıran tek arkeolojik bulgudur. (Dockery, FBI, 360)


9D. Erastus Yazıtı
Korint’deki tiyatronun yakınlarındaki kaldırımda kireç taşından bir tabaka üzerinde Latince olarak şu cümleler yazılmıştır, “Bu kaldırım, devlet mülklerinin müdürü, Erastus’un bağışlarıyla yapılmıştır.” Romalılar 16:23’de Pavlus (Korint’den yazarken), Erastus’tan şehirdeki bir devlet yetkilisi olarak bahsetmiştir. Bahsedilmiş olan Erastus’un aynı kişi olması çok yüksek bir olasılıktır. (Dockery, FBI. 361)


10D. Yeni Antlaşma’daki Para Birimleri
Yeni Antlaşma’nın orijinal Yunanca kopyasında para birimleri hakkında kesin bir bilgi elde ettiğimiz üç grup ifadeye rastlamaktayız:

1. “Vergi parası” (Matta 22:17-21; Markos 12:13-17; Luka 20:20-26). Bu parçada, İsa’ya gösterilen demir para için kullanılan Yunanca kelime olan “denarius”, bir tarafında Sezar’ın resmini barındıran gümüş bir paradır. Bu paranın değeri, Filistin’de çalışan sıradan bir işçinin günlük kazancına eşit idi.
2. “Otuz gümüş” (Matta 26:14-15). Bu para, büyük bir olasılıkla otuz gümüş şekeldir. Orijinal kullanımında şekel, bir onsun beşte ikisine eşit olan bir ağırlık birimidir. Belli bir zaman sonra bu ağırlıkta dökülen gümüş paraya da bu isim verilmiştir.
3. “Dul kadının bağışı” (Markos 12:41-44; Luka 21:1-4). Kutsal Kitap’taki parça şu şekildedir: “Birkaç kuruş değerinde iki bakır para.” Bakır para olarak tercüme edilmiş para biriminin Yunanca karşılığı olan “lepta”, en küçük Yunan bakır parasıdır. Kuruş olarak tercüme edilmiş para biriminin Yunanca karşılığı ise, “quadrans” yani en küçük Roma bakır parasıdır. Kullanılan parasal birimlerin değerlerinin titiz bir şekilde analiz edilmesi, bu ayetin anlamının daha derin bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. (Dockery, FBI, 362)

Bu bölüm en uygun bir şekilde, Sir Walter Scott’un Kutsal Yazılar hakkındaki sözleri ile özetlenmektedir:

“O müthiş kitabın içinde gizemlerin gizemi yatmakta
Ne mutludur Tanrı’nın lütfunu sunduğu
o insan ırkına
Okuyana, korkana, ümit ve dua edene
Mandalı kaldırana ve yolu açana;
asla doğmamış olması daha iyidir,
O’nu şüphe ile okuyana ya da O’nu hor görene.”
-(Scott, M, 140)


SONUÇ
Kutsal Kitap’ın tarihselliğini ve geçerliliğini parçalamak için yaptığım denemelerden sonra onun tarihsel açıdan güvenilir olduğu sonucuna ulaştım. Eğer bir kişi, Kutsal Kitap’ı güvenilmez olarak değerlendirip, onu diskalifiye etmeye kalkarsa, antik dönemin bütün bulgularını ve edebi eserlerini de geçersiz ilân etmesi gerekmektedir.
Benim sürekli olarak karşılaştığım bir sorun ise, bazı kişilerin belirli bir standardı ya da testi, lâik edebiyat eserlerine uygularken, konu Kutsal Kitap olduğu zaman, farklı metodlar kullanmak istemeleridir. Eğer bir eser inceleme altına alınacaksa, dini ya da lâik bir eserde olsa, aynı şekilde sınanmalıdır.
Ben şahsen bunu gerçekleştirmiş birisi olarak şuna inanmaktayım, bir kişi Kutsal Kitap’ı eline alıp, “Kutsal Kitap güvenilir ve tarihsel açıdan geçerlidir” diyebilir.


Daha Detaylı Çalışma İçin
W. F. Albright, “Retrospect and Prospect in New Testament Archaeology” in E. J. Var-daman, ed., The Teacher’s Yoke
F. F. Bruce, The New Testament Documents: Are They Reliable?
N. Glueck, Rivers in the Desert
G. R. Habermas, The Verdict of History
C. I. Hemer, The Book of Acts in the Setting of Hellenistic History, C. H. Gempf, ed.
J. McRay, Archaeology and the New Testament
W M. Ramsay, St. Paul the Traveler and the Roman Citizen
J. A. T. Robinson, Redating the New Testament
A. N. Sherwin-White, Roman Society and Roman Law in the New Testament
C. A. Wilson, Rocks, Relics and Biblical Reliability
E.Yamauchi, The Stones and the Scriptures
  #25795  
Alt 20.10.2005, 02:08
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard 3- Bu yazilar yalnizca arastiranlar icin

BİRİNCİ BÖLÜM

KUTSAL KİTAP

1
KUTSAL KİTAP’IN EŞSİZLİĞİ


















BÖLÜME BAKIŞ
GirişSürekliliğinde EşsizdirBasım Miktarında EşsizdirTercümesinde EşsizdirHayatta Kalması Bakımından Eşsizdir Zamana Karşı Baskıya Karşı Eleştiriye KarşıÖğretişlerinde Eşsizdir Peygamberlik Tarih KarakterEdebiyat Üzerine Olan Etkisi Bakımından EşsizdirUygarlık Üzerine Etkisi Olan Bakımından EşsizdirMakul Bir Karar


GİRİŞ
“Gerçekten İncil okumuyorsun, değil mi?.” İşte insanların hayatım boyunca bozuk plâk gibi arka arkaya bana dinlettiği şarkı. Bu şarkıyı sevenlerin hoşlandıkları başka bir ezgi ise: “Neden İncil? O sadece sıradan bir kitap; aslında................. okumalısın!” ile başlayan ve en sevdikleri kitapların sıralanmasıyla devam eden bestedir.
Kitaplıklarında Kutsal Kitap’ı eksik etmeyen bireyleri hepiniz tanıyorsunuzdur. Kutsal Kitap’ın, Homer’in Odisey’i, Shakespear’in Romeo ve Juliet’i ve Austen’in Gurur ve Önyargı’sı gibi, diğer “değerli” klâsiklerin yanında yer aldığını gururla ifade ederler. Açılıp kapanmayla oluşacak çatlaklardan uzak ve tozlanmış bir Kutsal Kitap’a sahip olsalar da, en azından onu klâsiklerden biri olarak kabul etmişlerdir.
Kutsal Kitap için alçaltıcı yorumlar yapan, hatta onun ciddiye alınıp, okunmak için zaman harcanmaya değer bulunması fikrine bıyık altından gülen bir grup mevcuttur. Bu grubun bireyleri için, kitaplığınızda Kutsal Kitap’ın bulunması, cehaletinizin açık bir işaretidir.
Henüz bir Hristiyan değildim ve Kutsal Kitap’ın, Tanrı’nın insanlara göndermiş olduğu bir kitap inancını çürütmeye çalışıyordum. Buna rağmen, beni en çok rahatsız eden şey ise, yukarıda bahsettiğim tipteki sorular ve yaklaşımlardı. Bütün bunların sonunda vardığım sonuç ise, bu basma kalıp, klişe sözlerin sahiplerinin ön yargılı, sabit fikirli ya da daha yalın bir ifadeyle cahil insanlar olduğuydu.
Kutsal Kitap tek başına en üst rafta olmalıdır. Çünkü Kutsal Kitap “eşsizdir.” İşte bu! Kutsal Kitap’ı tanımlamak için boğuştuğum fikirlerin bir araya toplandığında oluşturdukları kelime buydu: “Eşsiz.”
Webster, “eşsiz” kelimesinin anlamını; ‘1. Tek ve yegâne; bir; özgün. 2. Diğerlerinden farklı olan; eşi ya da benzeri olmayan’ olarak açıklamaktadır. Aslında bu açıklama ‘Kitapların Kitabı, yani Kutsal Kitap’ olmalıydı.
Boden’deki, Sanskritçe bölümünün eski profesörlerinden M.Montiero-Williams, doğu kökenli kitaplar üzerindeki kırk iki yıllık bir çalışma sonrası aşağıdaki bakış açısına ulaşmış ve bu kitapları Kutsal Kitap ile kıyaslayıp elde ettiği sonucu şu cümlelerle dile getirmiştir: “Bu kitapların hepsini mümkünse istifleyip, masanın sol tarafına koyun, sonra da Kutsal Kitap’ı masanın sağ tarafına tek başına yerleştirin ve aralarında bir boşluk bırakın. Bunu yaptığınız zaman, Doğunun kutsal diye adlandırılan kitapları ile Kutsal Kitap arasında aşılması mümkün olmayan ve sonsuza dek de mümkün olmayacak bir uçurum olduğunu fark edersiniz. Bu öyle bir uçurumdur ki, ne bilimin ne de dinlerin kuracağı köprüler bu uçurumu aşamazlar.” (Collett, AAB, 314, 315)
Diğer bütün kitapların arasında, Kutsal Kitap tek başına öne çıkmaktadır. Aşağıda belirttiğim (ve belirtmediğim yüzlerce) sebepten dolayı eşsiz ve “diğerlerinin tümünden farklıdır.”


1A. SÜREKLİLİĞİNDE EŞSİZDİR
Aşağıdaki özellikler sadece Kutsal Kitap için geçerlidir.

- Yaklaşık olarak on beş asırdan fazla bir zaman diliminde yazılmıştır.

- Hayatın sunduğu değişik rolleri üstlenen, kırk yazardan fazla kişi tarafından kaleme alınmıştır. Buna krallar, askeri liderler, dilenciler, felsefeciler, balıkçılar, vergi memurları, şairler, müzisyenler, devlet adamları, eğitimciler ve çobanlar dahildir. Örneğin:
Musa; Mısır’ın üniversitelerinde yetişmiş politik bir lider ve yargıçtır,
Davut; kral, şair, müzisyen, çoban ve savaşçıdır,
Amos; besicidir,
Yeşu; bir generaldir,
Nehemya; dinsiz bir kralın şarap sunucusudur,
Daniel; başbakandır,
Süleyman; kral ve felsefecidir,
Luka; fizikçi ve tarihçidir,
Matta; vergi memurudur,
Pavlus; hahamdır,
Markos; Petrus’un sekreteridir.

- Değişik yerlerde yazılmıştır:
Musa’da, çölde,
Yeremya’da, zindanda,
Daniel’de, yamaçlarda ve sarayda,
Pavlus’ta, hapishanede,
Luka’da, seyahat esnasında,
Yuhanna’da, Patmos adasında sürgünde.

- Değişik zamanlarda yazılmıştır:
Davut’ta, savaş ve fedâkarlık zamanlarında,
Süleyman’da, barış ve refah döneminde.

- Değişik ruh hallerinde yazılmıştır:
Bazı yazılar, sevincin doruklarındayken,
Bazıları ise, üzüntü ve umutsuzluk çukurundayken,
Bazı yazılar, sağlam ve içten bir iman dönemindeyken,
Bazıları ise, şüphe ve karmaşa günlerindeyken.

- Üç kıtada yazılmıştır:
Asya
Afrika
Avrupa

- Üç lisanda yazılmıştır:

İbranice, İsraillilerin ve açıkça olarak söylemek gerekirse, Eski Ahit’in tümünün lisanıdır. 2. Krallar 18:26-28 ve Nehemya 13:24’te İbraniceden “Yahudilerin Lisanı” ve Yeşaya 19:18’de “Kenan diyarının lisanı” olarak bahseder.

İbranice, geçmişin sadece tasvir edilmediği, aynı zamanda sözcüklerle boyandığı, resimli bir lisandır. Bizlere doğa manzaraları sunmak yerine, hareketli panoramalar verir. Olayların akışı, zihnimizin gözünden akıp gider. (İbranicede bir dikkat çekme üslûbu olan “İşte” kelimesinin, Yeni Antlaşma’ya geçmiş ve sıkça kullanılmış olmasına dikkatinizi çekerim.) “Canlandı ve gitti”, “dudaklarını araladı ve konuştu”, “gözlerini kaldırdı ve gördü”, “sesini yükseltti ve ağladı”; buna benzer kelime sanatları ve vurguları lisanın tasvir gücünü arttırmaktadır. (Dockery, FBI, 214)


__________________________________________________ ________________________

Kutsal Kitap’ta; en derin düşüncelerim için kelimeler, mutluluğum için şarkılar, en gizli kederim için ifadeler, utancım ve zayıflıklarım için yakarışlar buldu.

- - SAMUEL TAYLOR COLERIDGE,
İNGİLİZ ŞAİR VE EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ
__________________________________________________ ________________________


Aramice, Büyük İskender zamanına kadar (M.Ö. 6. yüzyıldan M.Ö. 4. yüzyıla kadar olan dönem) yakın doğunun “ortak lisanı”. (Albright AP, 218) Daniel 2’den 7’ye ve Ezra 4’ten 7’ye kadar olan bölümlerde ve İncil’deki, bazı önemli ifadeler de (bunların arasındaki en çok bilinen İsa’nın çarmıhtaki sözleri olan “Elî, Elî, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?”de kullanılan lisan gibi) Aramicedir. (Matta 27:46 NKJV)

Aramice, linguistik değerleri bakımından İbraniceye çok yakındır ve yapısal formu bakımından da çok benzerdir. Kutsal Kitap’taki Aramice bölümlerde, İbranice yazılmış olan bölümlerdeki alfabenin aynısı kullanılmıştır. İbraniceden farklı olarak Aramice, başka lisanlardan aldığı bir çok kelime ve çok çeşitli bağlaçlar da dahil olmak üzere, daha geniş bir kelime yelpazesi kullanır. Ayrıca, “olmak” fiilinin değişik şekillerde kullanımı ya da ortaçların zamirlerle kullanımı gibi özelliklerin geliştirmesiyle, daha ayrıntılı bir gramer yapısını barındırmıştır. Aramice, İbraniceye göre daha az şiirsel ve daha az coşkulu bir lisan olsa da, mutlak bir ifade imkânı sunan daha üstün bir iletişim aracıdır.

Aramice, belki de tarihte bilinen en uzun süre kullanılan lisan olma özelliğine sahiptir. Kutsal Kitap ataerkil döneminde kullanılmaktaydı ve günümüzde hâlâ Aramice konuşan kişiler mevcuttur. Aramice ve onun akrabası Süryanice, değişik yerlerde ve değişik zamanlarda kullanılarak, evrim geçirmiş ve bir çok lehçeyi oluşturmuştur. Yalınlığı, anlaşılırlığı ve kesinliği, karakteristik özelliklerini oluşturmaktadır. Gündelik hayatın tüm ihtiyaçlarına kolayca adapte olabilmiştir. Eğitimciler, devlet adamları, avukatlar ya da tüccarlar için aynı derecede işlerlik ile hizmet verebilmektedir. Bazı kişiler Aramiceyi, Sami dilinin İngilizcesi olarak adlandırırlar. (Dockery, FBI, 221)

Yunanca, Yeni Antlaşma’nın neredeyse tümünün lisanıdır. Aynı zamanda, İngilizce’nin günümüzün modern dünyasındaki konumu gibi, İsa zamanındaki evrensel lisan da Yunancaydı. Yunan alfabesi, tahminlere göre Fenikelilerden alınıp, Yunan konuşma sistemine ve yazı istikametine adapte edilmiştir. Bir çok Batı-Sami dilinde olduğu gibi, Yunancada ilk önceleri, sağdan sola doğru bir istikamette yazılmaktaydı. Daha sonra baştan sona ve sondan başa tekniğine geçilmiş, en sonunda ise soldan sağa yazı istikameti kabul edilmiştir.
Büyük İskender’in Fetihleri, Yunan lisanının ve kültürünün yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Bölgesel lehçelerin yerini, yoğun bir şekilde “Helenistik” ya da “koine” (müşterek) Yunanca almıştır. Koine lehçesi, Attike Yunancaya bir çok yerel ifadelerin girmesine sebep olmuştur. Böylece lisan daha sınırsız, kozmopolitan bir kimliğe bürünmüştür. Gramerin basitleştirilmesi, evrensel kültüre daha iyi bir şekilde adapte olmasını sağlamıştır. Yalın ifadeli ve yaygın konuşma alanı olan bu yeni lisan, ticaretin ve diplomasinin ortak dili haline gelmiştir. Yunanca lisanı, klâsik şeklinden, koine biçimine dönüştükçe, zarafetinin büyük bir kısmını ve ince ayrıntılarını yitirmiştir. Her şeye rağmen onu farklı kılan güç, güzellik, berraklık ve mantık üzerine kurulu konuşma sanatı gibi karakteristik özelliklerini yitirmemiştir.
Havari Pavlus tarafından Roma’daki Hristiyanlara yazılan mektupların Latince yerine Yunanca yazılmış olmaları derin bir anlam içermektedir. Hükümet işlemleri dışında o günkü Roma İmparatorluğu, kültürel olarak Yunan etkisi altındaydı.
Yunanca, Yeni Antlaşma yazarının ifade etmek istediği anlamı, gölgesine kadar sunabilecek bolluğa ve yeterliliğe sahipti. Örneğin, Yeni Antlaşma’da “sevgi” için iki adet kelime (iki tür sevgi), “başkası” için de iki adet kelime (aynısından bir başkası, değişik bir başkası), bilgelik çeşitleri için ise bir çok kelime mevcuttur. Dikkat çekici bir şekilde, eros (sevginin üçüncü türü) gibi, o dönemin Helenistik kültüründe yaygın bir şekilde kullanılan birçok kelime, bilinçli olarak kullanılmamıştır. (Dockery, FBI, 224-25, 227)

- Bir çok metin biçimi kullanılarak yazılmıştır, örneğin:
Şiir,
Tarihsel anlatı,
Ezgi,
Romantizm,
Öğretici inceleme,
Kişisel yazışma,
Yaşam öyküsü,
Hiciv,
Biyografi,
Otobiyografi,
Kanun,
Peygamberlik,
Mesel ve
Kinaye.

- Kutsal Kitap; tartışmaya yol açacak, ortaya konulduğu ya da tartışıldığı zaman birbirine karşı birçok fikrin oluşacağı yüzlerce konuyu işaret etmiştir. Kutsal Kitap’ın yazarları yüzlerce hassas konuyu ele almışlardır (ör: evlilik, boşanma ve tekrar evlenme, homoseksüellik, zina, otoriteye itaat, dürüstlük ve yalancılık, Tanrı’nın doğası ve açıklaması). Buna rağmen, Yaratılış bölümünden Esinleme bölümüne kadar, yazarların inanılmaz bir uyum içerisinde bu konulara işaret ettiklerini görmekteyiz.

- Bölümlere ayrılmış olmasına rağmen, Kutsal Kitap çelişmeyen, tek olan bir hikâyeyi sunmaktadır: Tanrı’nın, insanları kurtarışı. Norman Geisler ve William Nix bu hikâyeyi şu sözleriyle ifade etmişlerdir: “Yaratılış’taki ‘Kaybedilen Cennet’, Esinleme’de ‘Kazanılan Cennet’ olmuştur. Aynı şekilde, Yaratılış’ta kapanmış olan hayat ağacına açılan kapı, Esinleme’de sonsuza kadar açılmaktadır.” (Geisler/Nix, GIB’86, 28) Birleştirici bağ ise ortadadır, günahtan ve yargıdan kurtulup, tam bir değişim geçirip; tek, merhametli ve kutsal olan Tanrı’nın huzurunda ebedi bir coşkuyla yeni bir hayata başlamak.

- En sonuncu ve en önemli olan özellik ise; Kutsal Kitap’ta bahsi geçen bireyler arasında, başından sonuna kadar işaret edilen ve ana karakter olarak, tek bir varlığın “İsa Mesih aracılığıyla bilinen, gerçek ve diri Tanrı” olmasıdır. Eski Antlaşma’yı düşünün bir kere: Yasa, İsa için “temeli” oluşturur; tarihsel kitaplar, İsa için olan “hazırlığı” gösterir; şiirsel çalışmalar, çabaların ve ümitlerin İsa için olduğunu anlatır ve peygamberlikler, İsa için olan “beklentiyi” gösterir. Yeni Antlaşma’da ise: “İlk dört bölümde, İsa’nın tarihsel manifestosu kaydedilmiştir, Elçilerin İşleri, İsa inancının yayılmasını nakleder, Mektuplar, İsa’nın tefsirini yapmaktadır ve Esinleme bölümünde her şeyin İsa’da tamamlanmasını bulmaktayız.” (Geisler/Nix, GIB’86, 29) En başından en sonuna kadar Kutsal Kitap, İsa merkezlidir.

Bunların sonucu olarak, her ne kadar Kutsal Kitap birçok yazar tarafından kaleme alınmış olan birçok kitabı içerse de, devamlılığı sayesinde bizlere aslında tek bir kitap sunmaktadır. F. F. Bruce’un belirttiği gibi: “Vücudun herhangi bir uzvunu en doğru şekilde tasvir edebilmeniz için, tüm bedenden referanslar vermeniz gerekmektedir; aynı şekilde Kutsal Kitap’tan herhangi bir bölümün uygun bir şekilde açıklanması için, tüm Kutsal Kitap’tan referanslar vermek gerekmektedir.” (Bruce, BP, 89) Kutsal Kitap olarak adlandırdığımız kitaplar topluluğunun içindeki her kitap, aslında tek bir kitabın bölümleri gibidir. Bruce şu sözleriyle bu konuda son noktayı koymaktadır:

İlk baktığınızda Kutsal Kitap, çoğunlukla Yahudi olan bir çok edebi eserin bir derlemesi olarak gözükmektedir. Eğer Kutsal Kitap’ın çeşitli kısımlarının yazıldığı ortamları mercek altına alırsak, bazı kitaplar arasında neredeyse 1400 yıla yakın boşluklar olduğunu buluruz. Yazarlar, batıda İtalya’dan, doğuda Mezopotamya, hatta büyük bir olasılıkla İran’a kadar değişik yörelerde bu kitabı kaleme almışlardır. Yazarların kendileri bile çok farklı tipte insanlardı; onları ayıran faktörler, sadece değişik çağlarda ya da binlerce kilometre ayrı noktalarda olmaları değil, aynı zamanda hayatın değişik yollarından gelmeleriydi. Bizlere kendileri hakkında bilgi bırakmayan yazarları saymazsak, aralarında kralların, askerlerin, sığır çobanlarının, balıkçıların, yasa yapıcılarının, devlet adamlarının, saray adamlarının, din görevlilerinin, peygamberlerin, çadır imal eden hahamların ve İbrani olmayan hekimlerin mevcut olduğunu görmekteyiz. Yazıların kendisi bile çeşitli edebi üslûplar içermektedir. İncilsel peygamberliklere ve apokaliptik yazılara ek olarak, tarihsel yazım, hukuk (sivil, kriminal, ahlâki, dinsel, sıhhi), dini şiir, lirik şiir, didaktik inceleme, mesel, kinaye, biyografi, kişisel yazışma, kişisel hatıralar ve günlükleri sayabiliriz.
Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman, Kutsal Kitap’ı sadece bir antoloji olarak göremeyiz; her bir parçasını birbirine bağlayan bir birlik mevcuttur. Antolojiler, antolojistler tarafından bir araya getirilirler, ancak hiçbir antolojist Kutsal Kitap’ı bir araya getirmemiştir. (Bruce, BP, 89)

Kutsal Kitap’ın içindeki kitaplar ile Batı klâsiklerinin derlendiği Batı Dünyasının Büyük Kitapları adlı çalışmayı karşılaştırın. Büyük Kitaplar; 100 yazarın yaklaşık yirmi beş asırlık bir periyot içindeki 450’den fazla çalışmaları arasındaki seçmelerden oluşmaktadır. Buradaki bazı isimlere bakarsak; Homer, Eflâtun, Aristo, Plotinus, Augustinus, Aquinas, Dante, Hobbes, Spinoza, Calvin, Rousseau, Shakspeare, Hume, Kant, Darvin, Tolstoy, Whitehead ve Joyce’u görürüz. Bu şahısların hepsi geleneksel Batı ideolojisinin bir parçaları olsalar bile, hemen hemen her konuda inanılmaz farklı görüşler sergilemektedirler. Bakış açılarında benzerlikler yakaladığınız durumlarda bile, birçok çelişki ve uyuşmazlık içeren durumlar ve perspektifler içermektedirler. Aslında, çoğu kez eleştiri yapmayı bir tarafa bırakmışlar ve kendilerinden öncekiler tarafından sunulan temel fikirleri çürütmeye çalışmışlardır.
Bir gün, Batı Dünyasının Büyük Kitapları’nın bir temsilcisi, bu kitap serisinin pazarlama ağına yeni satıcı üyeleri bulabilme niyetiyle evime geldi. Bu seriyi tanıtıcı grafikler gösterip, eşimle ve benimle bu konu hakkında beş dakika kadar konuştu. Arkasından, bir buçuk saat boyunca, bu kişiyle tüm zamanların en yüce kitabı olan Kutsal Kitap hakkında konuştuk.
Bu temsilciye; Büyük Kitaplar serisinden, hayatın aynı yollarından geçmiş, aynı jenerasyondan, aynı yerden, aynı zamandan, aynı ruh halinden, aynı kıtadan, aynı dilden ve aynı tartışmaya açık bir konuyu işlemiş olan, sadece on adet yazar seçmesi konusunda meydan okudum. Arkasından kendisine şu soruyu sordum: “Bu yazarlar birbirleriyle hemfikir miydiler?”
Bir an durakladı ve cevap verdi: “Hayır.”
“O zaman bana sunduğun şey nedir?” diyerek haykırdım.
Hiç vakit kaybetmeden cevabını verdi, “Birbirikim.”
İki gün sonra hayatını İsa’ya adadı.
Yukarıda gösterilen Kutsal Kitap’ın eşsizlikleri, onun bir esin ürünü olduğunu ispat etmemektedir. Ancak, devamlılığı bazında onun eşsiz vasfını ciddi bir şekilde göz önünde bulunduran ve gerçeği arayan kişilere meydan okuyan bir yapısı vardır. Büyük Kitaplar temsilcisi bu adımı attı ve bu süreç sonunda Kutsal Kitap’ın Kurtarıcısını keşfetti.


2A. BASIM MİKTARINDA EŞSİZDİR
Birkaç yüz bin kopya satış yaparak, bestseller listesine giren kitapları duymak olağan dışı bir olay değildir. Daha ender olarak karşılaştığımız olay ise, bir milyon kopyadan fazla satış yapmış olan kitaplardır. Asıl şaşırtıcı olanlar ise, satış rakamlarında on milyona ulaşmış olanlardır. Kutsal Kitap’ın satış rakamlarının milyarları geçmiş olması ise, insanın beynini durduran bir olaydır. Evet, doğru okudunuz, milyarlar! Tarih boyunca, tamamı olduğu kadar, içindeki bölümlerin de en fazla çoğaltıldığı kitap, Kutsal Kitap olmuştur. Bazı kişiler, satışa sunuldukları ay ya da yılda daha fazla satış yapmış olan kitapları göstererek, bu konu hakkında tartışma açmaya çalışmaktadır. Ancak toplam baskı adedi konusunda, Kutsal Kitap’ın karşısında, hiçbir kitap varlık gösterememektedir.
United Bible Society isimli derneğin, 1998 Kutsal Kitap Dağıtım Rapor’una göre, sadece üye organizasyonlar 20.1 milyon İncil ve 20.8 milyon Kutsal Kitap dağıtımı gerçekleştirmişlerdir. Kutsal Kitap’ın bazı bölümlerinin (ör: Kutsal Kitap’ın içindeki kitaplardan herhangi birisinin tamamı) ve bazı parçalardan seçmelerinin de (belirli konularda kısa aktarımlar) basılım rakamlarını bu hesaba kattığımız zaman, Kutsal Kitap’ın ve parçalarının kopyaları için etkileyici dağıtım rakamı, 1998 senesi için 585 milyonu geçmektedir ve bu rakamlar sadece United Bible Society’nin dağıtımını üstlendiği Kutsal Kitapları kapsamaktadır!
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; 1998 senesinde Kutsal Kitap’ın ya da İncil’in bir kopyasına sahip olan kişileri yan yana dizersek ve her birisine beşer saniye aralıklarla bir İncil dağıtırsak, United Bible Society isimli derneğin sadece bir senede tamamladığı bu işlemin 92 sene süreceğini görürüz.
The Cambridge History of the Bible’da ifade edildiği gibi, “Bu istikrarlı tiraj rakamına ulaşmanın ne demek olduğunu hiçbir kitap bilememiştir.” (Greenslade, CHB, 479)
“Bu, Kutsal Kitap’ın, Tanrı’nın Sözü olduğunu ispatlamaz.” diyen eleştirmen, söylediği sözde haklı olabilir. Ancak bu rakamlar, Kutsal Kitap’ın eşsiz olduğunu göstermektedir.


Kutsal Kitap Eski ya da Yeni Antlaşma Kutsal Kitap’tan Kısımlar Yeni Okuyucular İçin Kitaplar Parçalardan Seçmeler Yeni Okuyucular İçin Seçmeler
Afrika 2.436.187 541.915 1.325.206 1.494.911 4.024.764 350.092
Amerika 9.869.916 12.743.263 7.074.311 6.277.936 315.468.625 25.120.757
Asya-Pasifik 6.213.113 5.368.429 9.007.281 8.262.462 151.042.342 9.765.191
Avrupa- Ortadoğu 2.232.299 1.463.020 1.973.054 495.301 2.197.975 275.358
TOPLAM 1998 20.751.515 20.116.627 19.379.852 16.530.610 472.733.706 35.511.398


3A. TERCÜMESİNDE EŞSİZDİR
Kutsal Kitap’ın tercüme edildiği dil sayısı da, basım rakamlarını aratmayacak kadar etkileyicidir. Birçok kitap diğer lisanlara tercüme edilme şansını yakalayamaz. Tercüme edilenlerde ise, ortalama tercüme edilen lisan sayısı iki ilâ üç arasındadır. Çok ender olarak, bazı kitapların tercüme edildiği lisan sayısının onlara yaklaştığını görmekteyiz. United Bible Society’nin verdiği rakamlara göre, Kutsal Kitap’ın veya içindeki Kitapların, tercüme edildiği lisan sayısı 2.200’den fazladır! Bu rakam, dünyada varlık gösteren 6,500 lisanın sadece üçte birini teşkil etmesine rağmen, tercümesi yapılmış olan bu lisanlar, dünya nüfusunun yüzde 90’ından fazlasına ulaşan ana iletişim araçlarıdır (www.biblesociety.org). Tarih sahnesinde yer almış hiçbir kitap, dünya çapında Kutsal Kitap kadar tercüme edilmemiş, aynı lisanda tekrar tekrar çevirisi yapılmamış ve tefsir edilmemiştir.
Aynı zamanda Kutsal Kitap, ilk tercüme edilmiş büyük kitaplar arasındadır. M.Ö. 250 yılları civarında İbranice Eski Antlaşma, Yunancaya tercüme edilmiş ve Septuagint ismi ile adlandırılmıştır. (Unger, UBD, 1147) Bu çalışma, aslında İskenderiye’de yaşayan, ancak artık İbranice okuyamayan, Yunanca lisanını kullanan Yahudiler için yapılmıştır.
O tarihten itibaren tercümanlar, hararetli bir şekilde hem Eski Antlaşma’yı, hem de Yeni Antlaşma’yı, alfabesi olsun olmasın, birçok lisana çevirmeye başlamışlardır. Bir örnek vermek gerekirse, Wycliffe Kutsal Kitap Tercümanları Kuruluşu için, elli değişik ülkede Kutsal Kitap’ın yeni ya da tekrar 850 farklı lisana tercümesi üzerinde çalışmakta olan altı binden fazla insan mevcuttur (Barnes, OCB, 823). Kutsal Kitap, bunların içerisindeki 468 lisana ilk defa tercüme edilmektedir. Kutsal Kitap’ın tercüme edilme rakamlarının hızına bakarak, Summer Institute of Linguistics’den Ted Bergman, 2007 ile 2022 yılları arasında Kutsal Kitap’ın her lisan gurubu için elde edilebilinir olacağını söylemiştir.
Bunu kısaca özetlersek, dünyada ilk defa bir kitabın, tüm lisanlarda mevcut olmasına şahit olmamıza, sadece bir jenerasyondan daha az bir süre kalmış bulunmaktadır!
Tarih boyunca hiçbir kitabın, tercüme edilme tecrübesi bakımından Kutsal Kitap’a yaklaşması mümkün bile değildir.



1778 yılında vefat eden, meşhur Fransız Tanrı tanımaz Voltaire, kendi zamanından bir asır sonra Hristiyanlığın dünya üzerinden kalkacağını ve tarihe karışacağını iddia etmiştir. Ölümünden sadece elli sene sonra Voltaire’nin evi ve baskı makineleri, Cenova Kutsal Kitap Derneği tarafından, sayısız Kutsal Kitap’ın basımı için kullanılmıştır. - - GEISLER VE NIX


4A. HAYATTA KALMASI BAKIMINDAN EŞSİZDİR


1B. Zamana Karşı
Her ne kadar ilk başlarda dayanıksız malzemelere yazılmak zorunda kalınıp, baskı tekniklerinin gelişmesine kadar yüzyıllar boyunca kopyalanıp durulduysa da, Kutsal Kitap ne üslubundan ve doğruluğundan herhangi bir şey kaybetmiş, ne de tükenme ile karşı karşıya kalmıştır. Diğer eski yazılarla kıyaslandığı zaman, Kutsal Kitap’ı destekleyen el yazması kanıtlarının toplamı, herhangi on edebi klâsiği destekleyenlerin toplamından çok daha fazladır (bakınız 3. Bölüm).
John Warwick Montgomery araştırmaları sonucu şu sözleri ifade etmiştir: “Bir araya getirilerek, Yeni Antlaşma’yı oluşturan kitaplar konusunda şüphe duymak demek; bütün klâsik antik kitapların geçerliliğinin bir karmaşa içerisine girmesi demektir, çünkü geçmiş zaman yazılarından Yeni Antlaşma kadar birçok kaynakça ile kanıtlanabilinen başka hiçbir kitap mevcut değildir.” (Montgomery, HC’71, 29) Aynı şekilde Princeton’da profesörlük yapan ve dünyanın en önde gelen Kutsal Kitap uzmanlarından biri olan Bruce Metzger, diğer eski yazılarla tezat olarak, “Yeni Antlaşma’yı metine bağlı olarak eleştirmeye kalkan birisi, onun kaynaklarının zenginliği karşısında mahcup duruma düşer”, ifadesinde bulunmuştur. (Metzger, TNT, 34)
Bernard Ramm, Kutsal Kitap’ın el yazmalarının sayısı ve doğruluğu hakkında şunu belirtmiştir: “Yahudiler, onu hiçbir el yazmasını korumadıkları bir şekilde korumuşlardır. Massora’ları ile (parva, magnave finalis) her harf, her hece, her kelime ve her paragrafın hesabını tutmuşlardır. Kültürleri içerisinde tek görevleri, bu yazıları tam anlamıyla mükemmel bir şekilde korumak ve aslına uygun bir şekilde çoğaltmak olan yazıcılar, avukatlar ve masoretler (İbranice tercümanlara ve çoğaltıcılara verilen isim) mevcuttu. Eflâtun ya da Aristo’nun, Cicero ya da Seneca’nın harflerini, hecelerini ve kelimelerini sayan olmuş mudur?” (Ramm, PCE’53, 230-231).
John Lea, Greatest Book in the World (Dünyadaki En Yüce Kitap) adlı eserinde, Kutsal Kitap ile Shakespear’in yazılarını karşılaştırmaktadır:

North American Review isimli dergideki bir yazar, Kutsal Kitap ile Shakespear’in yazıları arasında ilgi çekici karşılaştırmalar yaptığı bir yazısında; bütün kopyaların elle yapılmasına mecbur kalınılması ile matbaa basımının orijinal metne bağlılığı korumak için daha çok yöntemler barındırması durumuna rağmen, diğer yazılara oranla, Kutsal Kitap’ın el yazmalarına çok daha büyük bir özen gösterilmiş olması gerektiğini göstermiştir. Şu sözlerle iddiasını dile getirmektedir: “İki yüz sekiz seneden daha az bir süredir var olan Shakespear’in yazılarının; on beş yüzyıl boyunca el yazmaları ile var olmuş, on sekiz yüzyıldan daha fazla mazisi olan Yeni Antlaşma ile kıyaslandığı zaman, kesinliğinin olmaması ve bozulmuş gözükmesi bana çok garip gelmektedir. Bir düzine ya da yirmi kadar ayet hariç, Yeni Antlaşma’nın diğer ayetlerinin hepsinin, yazılarda anlatılanların doğruluğuna karşı şüpheci bir yaklaşımla değil, yazıların tarihsel geçerliliğini ve tercümelerinin aslına uygunluğunu kriter alan uzmanlar tarafından şu ana kadar onaylandığını söyleyebiliriz. Ancak, Shakespear’in otuz yedi yazısından her birinde, büyük çoğunluğunun içinde yer aldıkları bölümün anlamını etkileyecek kadar önemli olduğu, yüz adet kadar tartışmalı bölüm mevcuttur.” (Lea, GBW, 15)


2B. Baskıya Karşı
Kutsal Kitap, düşmanları tarafından uğradığı tüm gaddar saldırılara dayanmıştır. Birçok kişi tarafından yakılmaya, yasaklanmaya ve “Roma imparatorluğu tarihinden, günümüzdeki Komünist iktidara sahip olan ülkelere kadar, yasal yollarla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.” (Ramm, PCE’53, 232)
M.S. 303 yılında, Roma İmparatoru Diocletian, Hristiyanların ibadetini yasaklayan ve Kutsal Kitap’ın yok edilmesini emreden bir ferman yayınlamıştır: “İmparatorluğun beyanatını anlatan mektup, her tarafta teşhir ediliyor; bütün kiliselerin yerle bir edilmesi ve Kutsal Kitap’ın kopyalarının yakılarak yok edilmesi emrediliyor; Hristiyanlığa olan bağlılıklarında ısrar eden kişilerden, yüksek mevkilerde olanların sivil haklarını kaybedeceklerini ve ev halkının özgürlüklerinden doğan sosyal haklarından mahrum edilecekleri bildiriliyordu.” (Greenslade, CHB, 476)
Diocletian’ın fermanından yirmi beş sene sonra, Roma İmparatoru Konstantin, bedeli hükümet giderlerinden karşılanmak üzere, elli adet Kutsal Kitap’ın hazırlanmasını emreden bir ferman yayınlamıştır. Bu ironik tarihi olay, dördüncü yüzyıl kilise tarihçisi Eusebiyus tarafından kaydedilmiştir. (Eusebiyus, EH, VII, 2, 259)

Yüzyıllar sonra, 1778 yılında vefat eden, meşhur Fransız Tanrı tanımaz Voltaire, kendi zamanından bir asır sonra Hristiyanlığın dünya üzerinden kalkacağı ve tarihe karışacağı kehanetinde bulunmuştur. Peki ne olmuştur? Voltaire tarihe karışmıştır, ancak bu arada gittiği her yere bereketini de götüren Kutsal Kitap’ın tüm dünya çağındaki sirkülasyonu artan bir şekilde çoğalmıştır. Örneğin, Zanzibar’daki İngiliz katedrali, eski köle pazarının kalıntıları üzerine kurulmuştur ve komünyon masası eskiden kırbaçlama kazığının olduğu nokta üzerine yerleştirilmiştir! Dünya etrafında bunun gibi birçok örnek mevcuttur. Birisinin doğru bir şekilde ifade ettiği gibi, “Kutsal Kitap’ın sirkülasyonunu durdurmaya çalışmak; alev alev yanmakta olan güneşi, kızgın yörüngesinden omzumuzu dayayarak çıkartmaya çalışmaya benzer.” (Collett, AAB, 63)

Voltaire’in, kendi zamanından bir asır sonra Hristiyanlığın dünya üzerinden kalkacağı ve tarihe karışacağı kehaneti hakkında, Geisler ve Nix: “Ölümünden sadece elli sene sonra, Voltaire’nin evi ve baskı makineleri, Cenova Kutsal Kitap Derneği tarafından, sayısız Kutsal Kitap’ın üretimi için kullanılmıştır.” Son durumu bizlere bildirmektedirler. (Geisler/Nix, GIB’68, 123, 124)
Kutsal Kitap’ın düşmanları gelip geçmekte, ancak Kutsal Kitap yerinde durmaktadır. İsa şu sözleri söylerken çok haklıydı: “Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır..” (Markos 13:31)


3B. Tenkitlere Karşı
H.L. Hastings, kâfirlerin ve şüphecilerin tüm saldırılarına rağmen, Kutsal Kitap’ın eşsiz dayanma şeklini güçlü bir şekilde gözler önüne sermiştir:

Kâfirler, on sekiz yüzyıldan beri bu kitabı çürütmek ve yıkmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar ve o bugün hâlâ kaya gibi sağlam durmaktadır. Sirkülasyonu çoğalmakta ve bugün geçmişte hiç olmadığı kadar sevilmekte, yaşatılmakta ve okunmaktadır. Kâfirler tüm hücumlarına rağmen, bir raptiye çekici ile Mısır Piramitlerine saldıran bir kişinin yarattığı etkiden daha fazlasını yaratamamaktadırlar. Egemenliği altındaki Hristiyanların katledilmesini teklif eden Fransız hükümdarına, eski bir savaşçı olan yaşlı devlet adamı şöyle konuşmuştur: “Efendim, Tanrı’nın Kilisesi, bir çok çekici yıpratmış olan bir örstür.” Kâfirlerin çekiçleri asırlardır bu kitabı gagalamaktadır, bu çekiçler yıpranmış ama örs hâlâ dayanmaktadır. Eğer bu kitap, Tanrı’nın Kitabı olmasaydı, çok uzun zaman önce insan ırkı bu kitabı yok ederdi. İmparatorlar ve papalar, krallar ve rahipler, prensler ve hükümdarlar hepsi kendi şanslarını denemişlerdir; onlar sıralarını savmışlar, ancak Kutsal Kitap hâlâ yaşamaktadır. (Lea, GBW, 17-18)

Bernard Ramm bu konuya şöyle katkıda bulunmaktadır:

Binlerce kez, Kutsal Kitap’ın ölüm çanı çalınmış, cenaze merasimi hazırlanmış, mezar taşına ismi kazımış ve defin edilmiştir, ancak bir şekilde ölü beden asla yatırıldığı yerde kalmamıştır.
Başka hiçbir kitap bu kadar çok baltalanmamış, bıçaklanmamış, ince elenip sık dokunmamış, gözden geçirilmemiş ve kötülenmemiştir. Felsefe, psikoloji ya da din kitaplarından veya modern ya da klâsik zamanların belles lettres’lerinden (güzel eserlerden) hangi kitap, her bölümüne, her satırına ve her inancına kadar; Kutsal Kitap’ın maruz kaldığı bu nefret ve şüphecilikle dolu tam bir titizlikle irdelenmiş, en bilge kişiler tarafından hazırlanmış bir toplu saldırının hedefi olmuştur?
Kutsal Kitap hâlâ milyonlarca kişi tarafından sevilmekte, okunmakta ve çalışılmaktadır. (Ramm’53, 232-233)

Kutsal Kitap âlimleri, bir zamanlar “ileri tenkitçiliğin emin sonuçlarını” kabul ediyorlardı. Ancak, ileri tenkitçiliğin sonuçları, artık eskiden inandığımız kadar emin değillerdir. Örneğin, “metinlere dayalı hipotezi” gözden geçirelim: Yaratılış’ta, Tanrı için değişik isimlerin kullanılmış olması hariç, bu hipotezin gelişmesinin sebeplerinden bir tanesi de, Pentateuch"un (Kutsal Kitap’ın ilk beş kitabı) Musa tarafından yazılamayacağı inancıydı. “İleri tenkitçiliğin emin sonuçlarının” kendi içinde ispat ettiği gibi, Musa zamanında yazı yazma daha keşfedilmemişti, eğer keşfedildiyse bile çok ender olarak kullanılıyordu. Bundan dolayı da, yazarının daha ileri bir tarihe ait olduğu kararına varıldı. Bu tenkitçiler bu konuda uzun süre kafa patlattıktan sonra; J, E, P ve D isimlerini verdikleri dört yazarın Pentateuch’u bir araya getirdiğine dair bir teori ürettiler. Bu tenkitçiler, tenkitçiliğin büyük yapıtlarını açık ve kesin bir şekilde ortaya koymuşlar; bir ayetin içeriğini, üç farklı yazara atfetmeye kadar ileri gitmişleridir! (Metinlere dayalı hipotez konusunun derin bir analizi için bu kitabın 2. bölümüne bakınız.)
Bir süre sonra, bazı arkeologlar “kara yazıtları” keşfetmişlerdir. (Unger, UBD, 444) Bu yazıtların üzerine, Hammurabi’nin kanunlarının detaylı açıklamaları ve bazı karakterler kazınmıştı. Peki, bu yazıtlar Musa’dan sonra mı yapılmıştı? Hayır! Musa’dan önceki çağlardan kalmaktaydı. Bu kadar da değil; bu yazıtların yazılım tarihi, Musa’nın zamanından tam üç yüz yıl öncesine dayanmaktaydı. (Unger, UBD, 444) Şaşırtıcı olan şey; tenkitçilerin, Musa zamanında alfabenin keşfedilmediğine dair iddialarına rağmen, Hammurabi Kanunlarının, Musa’dan en az üç yüz yıl önce yazılmış olmasıdır.
Ne kadar tarihsel bir ironi! Metinlere dayalı hipotez, bugün hâlâ öğretilmektedir, ancak orijinal temelinin (“ileri tenkitçiliğin emin sonuçları”nın) yanlışlığı ortaya çıkarılmıştır.
“İleri tenkitçiliğin emin sonuçları”; Eski Antlaşma dışında, Hititlerin varlıklarına dair bir kayıt mevcut olmadığı için, İbrahim zamanında onların var olmadıkları konusunda da bir karara varmıştır. Hititliler bir efsane olmalıydılar, ancak gene yanıldılar. Günümüzde, arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkan deliller, Hitit tarihinin 1200 senesini gözler önüne sermektedir.
Western Conservative Baptist Seminary’nin eski başkanı Earl Radmacher, Sinsinati- Hebrew Union College’ın bir önceki Jewish Theological Seminary"nin (Yahudi İlâhiyat Semineri) eski başkanı ve dünyanın en büyük üç arkeologundan birisi olan Nelson Glueck’den yaptığı bir alıntıda şunu anlatmaktadır: “Dallas’ta, Tempel Emmanuel’de iken, Glueck’i dinledim, suratı kıpkırmızı olmuş bir şekilde: ‘İnsanlar, beni, Kutsal Kitap’ın esinini aynen, kelimesi kelimesine öğretmekle suçladılar. Şunun anlaşılmasını istiyorum, ben asla böyle bir şey öğretmedim. Benim söylediğim tek şey, bütün arkeolojik araştırmalarım boyunca, bulduğum eski çağlardan kalma hiçbir obje, Tanrı’nın Sözü’ndeki herhangi bir ifade ile hiçbir çelişki yaratmamaktadır.’” diye konuşmuştur. (Radmacher, PC, 50)
Tam kırk beş lisan ve lehçede akıcı bir konuşmaya sahip olan Robert Dick Wilson, hayatı boyunca Eski Antlaşma üzerine yaptığı çalışma sonucunda şu noktaya gelmiştir: “Kutsal Kitap üzerindeki kırk beş yıllık çalışma hayatım boyunca, Eski Antlaşma’nın İsrail halkı tarihinin, doğru bir tarihi anlatımı olduğu konusunda sağlam bir inanca sahip olmuşumdur.” (Wilson, WB, 42)
Kutsal Kitap, bütün eleştirilere karşı ayakta kalabilme konusunda eşsizdir. Bütün edebiyat eserlerini göz önüne alırsak, bu özelliği konusunda benzeri olmadığını görürüz. Gerçeği arayan bir insan, kesinlikle bu vasıflara sahip bir kitabı göz önüne alacaktır.


5A. ÖĞRETİŞLERİNDE EŞSİZDİR


1B. Peygamberlik
Yirmi beş bin kitaplık, kişisel ve mütevazı bir kütüphanenin sahibi olan Wilbur Smith, şöyle bir sonuca varmıştır:

Bir kişi, Kutsal Kitap diye adlandırdığımız bu kitapta sunulmakta olan mesajın otoritesinin ne olduğu hakkında ne düşünürse düşünsün; bu kitabın, birden fazla yönüyle, yazı hayatının son beş bin yılında insanlık ırkı için üretilmiş en can alıcı eseri olduğu dünya çapında kabul edilmiş bir gerçektir.
Bir kişi ya da bir grup insan tarafından yazılmış olan bu kitaplar; içerisinde yabancı uluslar, İsrail ulusu, tüm dünya halkları ve bazı şehirler ile ilgili bilgileri ve de Mesih diye adlandırılan, gelecek kişi ile ilgili olarak en büyük miktarda peygamberlikleri barındıran kitaptır. Eski dünyada geleceği belirlemek için kullanılan ve kutsal olarak kabul edilen birçok araç ve gereç vardı. Ancak her ne kadar peygamber ve peygamberlik kelimelerini kullansalar da, bütün Yunan ve Latin Edebiyatı’nda, ne gelecekte gerçekleşeceği kehanetinde bulunulmuş olan büyük bir tarihsel olay, ne de insan ırkı içerisinden yükselecek bir Kurtarıcı ile ilgili bir peygamberlik mevcuttur. (Smith, IB, 9-10)

Geisler ve Nix bu konuda hemfikirdirler. A General Introduction to Bible (Kutsal Kitap’a Genel Bir Giriş) adlı -kendi alanında hakkedilmiş bir otorite kabul edilen- kitaplarında şöyle yazmışlardır:

Yasa Kitabı 18’e göre; hiçbir zaman gerçekleşmeyen kehanetlerde bulunan bir peygamber, sahte bir peygamberdir. İstisnasız olarak, Kutsal Kitap’ın bugüne kadar bahsedilen ve gerçekleşmeyen hiçbir kehaneti mevcut değildir. Bazıları, yüzyıllar öncesinden verilmiş, yüzlerce kehanetin hepsi kelimesi kelimesine yerini bulmuştur. İsa Mesih’in doğumunun tarihi (Dan. 9), şehri (Mik. 5:2) ve doğası (Yeşaya 7:14) Eski Antlaşma’da verilmiş; aynı şekilde hayatıyla, ölümüyle ve tekrar dirilmesiyle ilgili olarak düzinelerce peygamberlikte bulunulmuştur. Edom’un yok edilmesi (Ovad. 1), Babil"in lanetlenmesi (Yeşaya 13), Sur kentinin (Hez. 26) ve Ninova’nın (Nah. 1-3) yok edilmesi, İsrail’in vatanına geri dönmesi (Yeşaya 11:11), gibi sayısız peygamberlik yerine gelmiştir. Mormonların kitabı ve Veda"nın (Hindu) bazı bölümlerinde olduğu gibi, başka kitaplar da ilâhi bir esinlemenin eseri olduklarını iddia etmişleridir. Ancak, bu kitapların hiçbirinde gerçekleşmiş bir kehanet içeren peygamberlik mevcut değildir. Sonuç olarak, Kutsal Kitap’ın eşsiz ve ilâhi otoritesinin güçlü bir göstergesi de, yerine gelmiş olan bu peygamberliklerdir. (Geisler/Nix, GIB’86, 196)

__________________________________________________ _________________________

Mormonların kitabı ve Veda"nın (Hindu) bazı bölümlerinde olduğu gibi, başka kitaplar da ilâhi bir esinlemenin eseri olduklarını iddia etmişleridir. Ancak, bu kitapların hiçbirinde gerçekleşmiş bir kehanet içeren peygamberlik mevcut değildir.
- - NORMAN GEISLER VE WILLIAM NIX
__________________________________________________ _________________________


2B. Tarih
1. Samuel’den, 2. Tarihlere kadar, İsrail halkının yaklaşık beş yüz yıllık tarihini görmekteyiz. The Cambridge Ancient History (1. cilt, sayfa 222) adlı kitapta şu ifade ile karşılaşmaktayız: “İsrailliler, tarihlerini yazı altına almakta uzman olduklarını kesinlikle ortaya koymaktadırlar; Eski Antlaşma ise, mevcut en eski tarih anlatımını gözlerimizin önünde somutlaştırmaktadır.”
Tanınmış Arkeolog Profesör Albright, klâsikleşmiş deneme yazısı olan “The Biblical Period” (Kutsal Kitap Dönemi)’a şu görüşlerini ifade ederek başlamıştır:

Boy ve aile köklerini kesin bir şekilde ortaya koyma konusunda; İbrani ulusal soy ağacı uygulaması, kendi çağdaşlarınınkinden çok daha gelişmiştir. Mısır ve Babil’de, Asur ve Fenike’de, Yunan ve Roma’da kıyaslanabilecek herhangi bir benzerini, çaresizlik içerisinde ararız. Germen halkının geleneklerinde de bu uygulamaya benzer bir uygulama mevcut değildir. İlâhi yaratıklar ve krallar dışında, hiçbir çoban ya da hizmetkârdan bahsetmeyen en eski tarih bilgileri, tamamen çarpık hanedanlık hatıralarından oluşan Çin ve Hindistan, bu soy ağacının benzerini ortaya koyamamaktadır. Hem Indo-Aryanların (Hint-Avrupa) hem de Helenlerin, yeni ikametgâhlarına kuzeyden gelmeden önce, göçebe hayatı yaşayan halklar olduğu hakkında bir bilgi; ne eski Hint tarihini anlatan (Puranas) yazılarda, ne de Antik Yunan tarihçilerinin metinlerinde mevcuttur. Asurlular ise, en eski hükümdarlarını belirsiz bir şekilde de olsa kesinlikle hatırlamaktadırlar; isimlerini hatırladıkları, ancak yaptıkları hakkında detay veremedikleri ve çadırlarda yaşamış olan bu hükümdarların nereden geldikleri çok önceleri unutulmuştur. (Finkelstein, JTHCR, 3)

Yaratılış 10’da sunulmuş olan “Uluslar Cetvelinin" güvenilirliği hakkında Albright şu yorumunu dile getirmiştir: “ “Uluslar Cetveli”; Yunanlıların eserleri de dahil olmak üzere, eski edebiyat eserlerinin hepsinden daha etkileyici bir doğruluğu içerip, öne çıkmaktadır. (Albright, RDBL, 70-72)


3B. Karakter
Dallas Theological Seminary"nin (Dallas İlâhiyat Semineri) kurucusu ve eski başkanı Lewis S. Chafer şöyle söylemiştir: “Kutsal Kitap, bir insanın eğer yazabilseydi yazacağı ya da isteseydi yazardı türünden bir kitap değildir.”
Kutsal Kitap; Tanrı’nın seçilmiş halkını, liderleri ve Kutsal Kitap’ı kaleme alanların kendilerini kötü bir şekilde yansıttığında bile, içinde barındırdığı karakterlerin günahlarına çok dürüst bir şekilde yaklaşmaktadır. Örneğin:

- Ataların günahlarından bahsedilmiştir (Yaratılış 12:11-13; 49:5-7).
- İnsanların günahları açıkça kınanmıştır (Yasa Kitabı 9:24).
- Kral Davut"un, Bat-Şeva ile zinası ve arkasından bu zinayı örtbas etme çabası açığa vurulmuştur (2. Samuel 11-12).
- İncil’in yazarları, hem kendilerinin hem de havarilerin hatalarını gözler önüne sermişlerdir (Matta 8:10-26; 26:31-56; Markos 6:52; 8:18; Luka. 8:24, 25; 9:40-45; Yuhanna 10:6; 16:32).
- Kilise içerisindeki düzensizlik teşhir edilmiştir (1. Kor. 1:11; 15:12; 2. Kor. 2:4).

Kutsal Kitap, fantezi dünyasına değil, gerçeklere odaklanmış bir kitaptır. İyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı, en iyisini ve en kötüsünü, umudu ve hayal kırıklığını, hayatın neşesini ve acısını sunmaktadır. Tabii ki, onun mükemmel yazarı Tanrı olduğu için, böyle olması gerekmektedir, çünkü: “Tanrı"nın görmediği hiçbir yaratık yoktur. Kendisine hesap vereceğimiz Tanrı"nın gözleri önünde her şey çıplak ve açıktır” (İbr. 4:13).


6A. EDEBİYAT ÜZERİNE OLAN ETKİSİ BAKIMINDAN EŞSİZDİR
Cleland B. McAfee, The Greatest English Classic (En Büyük İngiliz Klasiği) adlı eserinde şöyle yazmıştır: “Aklınıza gelen her şehirdeki Kutsal Kitap yok edilseydi bile; halk kütüphanelerindeki kitapların içerisinde bulacağınız alıntıların bir araya getirilmesiyle bu kitap, tüm gerekli parçalarına sahip bir şekilde yeniden oluşturulurdu. Hemen hemen bütün önemli edebiyat yazarlarının, özellikle Kutsal Kitap’tan nasıl etkilendiklerini göstermek amacıyla hazırlanmış olan birçok çalışma mevcuttur.” (McAfee, GEC, 134)



Esinlenerek yazılmış olan Kutsal Kitap’ın kendisi de, aslında bir ilham kaynağıdır. Onun sosyal alanda, etik anlayışta ya da edebi yaratıcılıkta yarattığı etkinin bir eşi daha mevcut değildir... Karakterleri heyecanlandırıcı, hikâyeleri sonsuza kadar geçerli, zaferleri ve yenilgileri ezici bir etkiye sahiptir. Her göz yaşı bizlere dokunmaktadır, her sesleniş bizleri parçalamaktadır. Başka bir asrın yazıları olmasına rağmen, Kutsal Kitap’ın şiirleri asla eskimez ve çağı geçmez. Yüzyılların gerisinden bizlere, direkt olarak hep beraber ve tek tek seslenmektedirler. - - ELIE WIESEL, ROMAN YAZARI, NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ SAHİBİ


Gabriel Sivan’ın yazısında şu satırları okumaktayız: “İnsanlığın hazinesindeki başka hiçbir eser, okuyucularına bu kadar çok çeşit sunmamaktadır; ahlâki ve dini öğretiler, mükemmel şiirler, sosyal bir program ve yasal düzenlemeler, tarihi tefsirler ve İsrail’in peygamberlerinin ve liderlerinin dengi olmayan bir kudret ve ihtiras ile tasvir ettikleri, insanların içinde oluşan bütün coşku, üzüntü ve umutlar.” (Sivan, BC, xiii)
Eski Antlaşma’yı göz önünde bulundurarak, sözlerine şöyle devam etmiştir;

“İnsanlık tarihinin şafağından beri hiçbir kitap, Eski Antlaşma’nın yazarlarından gelen esin kaynağını yaratamamıştır. Şiir, drama ve kurgu edebiyatını etkileme bakımından eşsizdir. 1830 yıllarında kalemini konuşturmuş olan Alman şair Heinrich Heine, Kutsal Kitap’ın lirik anlatımdaki değerini şu sözleriyle dile getirmiştir:
“Şafak ve gün batımı, vaat ve ifa, doğum ve ölüm, insanlığın tüm dramı, her şey bu kitapta mevcuttur. Bu kitap, Kitapların Kitabı, Biblia’dır (Kutsal Kitap). Hemen hemen bütün ülkelerden ve kültürlerden yazarlar, milenyumdan fazla bir süreden beri, tema ve karakterlerle dolu eşsiz bir hazine odasını Kutsal Kitap’ta bulmuşlardır. Çeşitli anlayışları içeren ama tam bir tutarlılığa sahip olan Kutsal Kitap’ta, burada buldukları Tanrı ve İnsan, İyi ve Kötünün çekişmesi, sevgi, kıskançlık ve bir insanlığın özgürlük, gerçek ve adalet için verdiği savaş gibi sonsuzlarca motifi resmetmek için tekrar tekrar çalışmışlar; tekrar tekrar tefsir etmişlerdir.” (Sivan, BC, 218)

Susan Gallagher ve Roger Lundin, Kutsal Kitap’ı şu kelimelerle takdir etmişlerdir: “Uygarlık tarihinin en önemli belgelerinden birisi, sadece kutsal ve esinleme kaynağı bir yazı olarak kabul edildiği için değil, aynı zamanda Batı düşünce sistemi üzerindeki devasa etkisinden dolayı Kutsal Kitap’tır. En azından, on dört yüzyıldan beri baskın bir dünya görüşü olan Hristiyanlık ve onun merkezdeki kitap, batı kültürünün oluşmasında baş rolü oynamıştır. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz Hristiyanlık sonrası döneminde yazılanlar da dahil olmak üzere birçok edebi yazı, sık sık Hristiyan geleneklerini ve Kutsal Kitap’ı kaynak olarak kullanmaktadır.” (Gallagher/Lundin, LTEF, 120)
Tanınmış roman yazarı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel, şu yorumun da sahibidir: “Esinlenerek yazılmış olan Kutsal Kitap’ın kendisi de aslında bir ilham kaynağıdır. O’nun sosyal alanda, etik anlayışta ya da edebi yaratıcılıkta yarattığı etkinin bir eşi daha mevcut değildir... Karakterleri heyecanlandırıcı, hikâyeleri sonsuza kadar geçerli, zaferleri ve yenilgileri ezici bir etkiye sahiptir. Her göz yaşı bizlere dokunmaktadır, her sesleniş bizleri parçalamaktadır. Başka bir asrın yazıları olmasına rağmen, Kutsal Kitap’ın şiirlerinin kendileri asla eskimez, çağı geçmez. Yüzyılların gerisinden bizlere, direkt olarak hep beraber ve tek tek seslenmektedirler.” (Liptzen’in kapanış bölümünden, BTWL, 293)
Bar-Ilân Üniversitesi’nin emeritus Profesörü Harold Fisch, şu konuya dikkatleri çekmiştir: “Kutsal Kitap, Batı dünyasının edebiyatına hesaplanması mümkün olmayacak bir derecede nüfuz etmiştir. Eski ya da çağdaş, herhangi bir yazı bütününden çok daha fazla bir şekilde, orta çağdan beri yazarlara, semboller, fikirler ve gerçekleri algılamak için yollar sunan bir ambar olmuştur. Bu etkiyi sadece, direkt olarak İncilsel karakterler ya da konularla ilgili olarak yazılmış kitaplarda ve yazılarda aramak hata olur; konu bakımından tamamen İncilsel olmayan, ancak İncilsel bakış açısından insanlığın ve dünyanın tanıklığını sergileyen engin sayıda şiir, oyun ve diğer edebiyat türlerinde eserler mevcuttur.” (Fisch, HCBD, 136)
Artık bir klâsik olarak kabul edilmiş olan Anatomy of Criticism (Tenkitçiliğin Anatomisi) eserinin yazarı, dünyaca tanınmış edebiyat eleştirmeni Northrop Frye, şu sonuca varmıştır: “Batı edebiyatı, diğer bütün kitaplara kıyasla en fazla Kutsal Kitap’tan etkilenmiştir.” (Frye, AC, 14)
Yirmi beş sene sonra Frye, bir yazısında şu cümleyi yazmıştır: “Kutsal Kitap’ı bilmeyen bir İngiliz Edebiyatı öğrencisinin, kısa bir süre sonra, okuduğundan çok fazla bir şey anlamadığını fark ettim: En özenli öğrenci bile, devamlı olarak kinayelere başvuracak; hatta cümlelerin anlamlarına yanlış yüklemelerde bulunacaktır.” (Frye, GC, xii)
Tarihçi Philip Schaff, The Person of Christ (Amerikan Arazi Derneği yayınları, 1913) isimli yazısında, Kutsal Kitap’ın ve Kurtarıcı’nın eşsizliğini klâsik bir şekilde tarif etmektedir:

Nasıra’lı İsa denilen bu kişi, parası ve ordusu olmadan, Büyük İskender’den, Sezar’dan ve Napolyon’dan çok daha fazla insanı tebaasına almış; bilimi ve eğitimi olmadan, beşeri ve ilâhi konulara bütün felsefecilerden ve bilginlerden daha çok ışık tutmuş; okulların belâgatı olmadan, hayat hakkında o ana kadar ve bugüne kadar hiç söylenmemiş kelimeler telâffuz etmiş ve bir hatibin veya bir şairin ulaşabileceğinden çok ötesinde bir etki yaratmış; tek satır yazmadan, eski çağların ve modern zamanların önemli şahıslarının toplamının gerçekleştirebileceğinden çok daha fazla kalemi harekete geçirmiş; vaazlar, söylevler, müzakereler, bilgelik dolu kitaplar, sanat eserleri ve tapınma ilâhîleri için konu tedarik etmiştir.

Bernard Ramm bu konuya şöyle devam eder:

Kaynakça çalışmalarının, başka hiçbir ilim dalında veya beşeri bilgi dalında benzeri olmayan birçok doğası mevcuttur. M.S. 95’ten başlayarak, Elçisel Babalar’dan modern zamanlara kadar, kaynağı Kutsal Kitap olan geniş bir edebi nehir akıp gitmektedir: Başlangıç olarak gösterebileceğimiz çalışmalar; Kutsal Kitap sözlükleri, Kutsal Kitap ansiklopedileri, Kutsal Kitap atlasları ve Kutsal Kitap yörelerini anlatan kitaplardır. Arkasından da gelişi güzel olarak şu alanlardaki çeşitli kaynakçaları sıralayabiliriz: ilâhiyat, dini eğitim, ilâhi besteleme, misyonlar, Kutsal Kitap dilleri (İbranice, Grekçe lisanlar), kilise tarihi, dini biyografi, diyanet işleri, yorum kitapları, din felsefesi, tanıklıklar, af yazıları ve diğerleri. Liste sonsuza kadar akıp gitmektedir...
İnsanlık tarihinde başka hiçbir kitap, Kutsal Kitap kadar kendisi hakkında bu kadar çok kitabın yazılmasını esinleyememiştir. (Ramm, PCE’53, 239)


7A. UYGARLIK ÜZERİNE OLAN ETKİSİ BAKIMINDAN EŞSİZDİR
Kutsal Kitap aynı zamanda uygarlık üzerine yaptığı etki bakımından eşsizdir. Geisler ve Nix’in az ve öz ifadesi şudur:

Tarih dalında çalışma yapan herkes için, Kutsal Kitap’ın ve onun öğretişlerinin Batı dünyası üzerindeki etkisi aşikârdır. Benzer bir şekilde, dünya olaylarının akışında Batı dünyasının etkin rolü, açık ve seçiktir. Uygarlık, Yahudi-Hristiyan Kutsal Kitap’ından etkilendiği kadar, başka hiçbir kitap ya da kitaplar serisinden etkilenmemiştir. Aslında, dünyadaki hiçbir yüksek ahlâk ya da din eseri, Hristiyan sevgi prensibindeki ahlâki derinliği geçememekte ve Kutsal Kitap’ın Tanrı’ya bakış açısından daha yüce bir manevi konsept ortaya koyamamaktadır. Kutsal Kitap, insanlık için var olan ve uygarlığı şekillendirmiş olan en yüce ülküleri sunmaktadır. (Geisler, GIB’86, 196-197)

Grady Davis, The New Encyclopedia Britannica’da şöyle yazmıştır: “Kutsal Kitap; Tanrı, evren ve insan görüş açısını, bütün önde gelen Batı dillerine ve bu sayede Batı insanının entelektüel sürecine sokmuştur.” (Davis, EB, 904) Aynı zamanda şu ifadede de bulunmuştur: “Matbaanın icadından (15. yüzyılın ortalarından) beri Kutsal Kitap, antik bir yakın doğu edebiyat eserinin tercümesinden çok daha öte olmuştur. Asla yabancı bir eser gibi görülmemiş; Batı’nın entelektüel, ahlâki ve ruhsal ideallerinin oluşmasında, en kolay ulaşılabilen, samimi ve güvenilir bir kaynak, aynı zamanda bir de karar mercii olmuştur.” (Davis, EB, 905)
Gabriel Sivan ise şu görüşte bulunmuştur: “Kutsal Kitap; özgürlük savaşçısına kudret, mazlumlara cesaret, sosyal reformistlere şablon, yazar ve sanatçılara ise esin vermiştir.” (Sivan, BC, 491)
Fransız filozof Jean Jacques Rousseau ise, zamanında şöyle haykırmıştır: “Bizim filozoflarımızın eserlerine bakın ve farkına varın; tüm cafcaflı telâffuzlarına rağmen, Kutsal Kitap ile kıyaslandıkları zaman, ne kadar bayağı ve aşağılıklar! Bir kere bu kadar yalın ve yüce bir kitabın sadece insan eseri olması mümkün müdür?”
Kenneth L. Woodward, Newsweek dergisinde şu konuya işaret etmektedir: “İki bin yıldan sonra, ... yüzyılların kendisi bile Nasıra’lı İsa’nın doğumu ile ölçülmektedir. Avrupa’daki, Amerika’daki ve Orta Doğu’daki takvimlerde olduğu gibi, Çin’deki ve Hindistan’daki takvimlerde de, bu sene üçüncü milenyumun şafağı kaydedilecektir.” (Woodward, “İsa’nın 2000 Yılı”, Newsweek, Mart 29, 1999, syf. 52)


8A. MAKUL BİR KARAR
Yukarıda sunulmuş olan kanıtlar, Kutsal Kitap’ın Tanrı Sözü olduğunu ispatlamamaktadır. Ancak, bana bu kitabın, diğer tüm kitaplardan eşsiz bir üstünlüğü olduğunu açıkça işaret etmektedir.
Bir profesörün benimle paylaştığı bir görüşüne göre: “Eğer zeki bir insansanız ve gerçeği arıyorsanız, diğer tüm kitaplardan daha fazla ilgi çekmiş bir kitabı okurdunuz.” İşte Kutsal Kitap, en fazla ilgiyi üzerine çekmiş olan ve profesörün kastettiği kitaptır.
Theodore Roosevel’e göre: “Tam ve eksiksiz bir Kutsal Kitap bilgisi, üniversite eğitiminden çok daha değerlidir.”




Hristiyan.Net"i Açılış Sayfanız yapmak için tıklayınız.
9 Ağustos 2003 tarihinden beri sayfa gösterimi aldık.
Destek olmak ya da reklam vermek için, lütfen webmaster@hristiyan.net adresine mail atınız.
  #25796  
Alt 20.10.2005, 02:28
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sizlere 3. bölümün sonunda bu web,

sitesinin adresini bıraktım, bu yazıların toplamı 32 bölümdür, ben bunları buraya zaman ile aktarmaya çalışacağım.

Belki şöyle bir düşünceye düşebilirsiniz, aktarmana gerek yok zaten web sitesi var biz oradan okuruz.

Elbet bu yazıları araştırmayı sevenler okurlar, ama biliyorum ki bu çapta olan dostlarda bile yeri geliyor okumanın bıkkınlığı oluşuyor. Fakat bu sayfalara girince bu yazılar o kişileri okumaya itiyor, belki tesadüfü buray uğrayan araştırmacı başka kişilerde okurlar diye düşünmekteyim.

Bu konuda istem sizlere kalmakta, bu sayfalarda o kadar yazılar okudum ki, ben her şeyi biliyorum diyenlerden, okuduklarım benim açımdan bu konularda çok alt düzeylerde ve büyük bir tutuculukla bağlantılı ve böylesine sadelikler ile dolu yazılar değiller.

Selamlar...
  #25797  
Alt 20.10.2005, 05:51
Benutzerbild von 6666mahfuz
6666mahfuz 6666mahfuz ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sebeb: Allah, delil: Qur`an, misaller:..

Muhammed s.a.v. ve senin, benim kaderlerimiz, kimsenin düsüncesini, imanini degistirmek imkanim yok...
Nuh`un oglu imansiz gitti, Lut`un hanimi bizden degildi, Farao nun Hanimi Asiye cennetlik oldu,...insa`Allah O bizi magfiret eglesin, düsünerek, severek imanimi güclendirsin, bizde sabirlan, namazlan, oruclan nefsimize, seytana karsi receteleri uygulamaga yüce Mevla nasip eglesin.
Ve düsüncenin de sinirlari var, yoksa kafayi yersin-))..imanlan ve düsünmede baglantilari, dengeyi kaybetmiyelim.. Levh-i Mahfuz da niye iste söyle, böyle kaderimiz yazildi..vs.

Es ist so, wie es ist, der einfachste Weg ist oft der Beste und der kürzeste...über den Kur`an lesen, verstehen u. ausleben ist eine Lebensaufgabe bis zum letzten Atemzug.

Türk olarak keztirmeleri cok seviyoruz yaa-)))
  #25798  
Alt 20.10.2005, 18:14
Benutzerbild von oezsu
oezsu oezsu ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard peki ..

bi sey yazmiyorum konu hakkinda artik..
  #25799  
Alt 20.10.2005, 19:33
Benutzerbild von peren
peren peren ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Kanit ararsan cok var,al bakalim Kuranda

Bir degil bir kac ayeti misal vermistim. Bütün Kurani burayi kopyelemek istemiyorum. Bir kac ricam olacak degerli düsünür ve Kuran bilirkisimiz yüce Apl001:
Burada bir tane Nisa 34 degil bir kac sureyi örnek olarak gösteriyorum, lütfen bir sureyi aciklayip digerlerini "S" gecme.
Bana farkli tercümelerle geliyorsun, bende sana belki yardimci olurda sürekli tercümeler üzerine tartismak zorunda kalmayalim diye Harun Yahya nin tercümelerin buraya ekledim (bilirim, sen seversin Harun beyi). Yok O"nuda begenmedim dersen baska büyük Islam düsünürlerinden tercümeler arayacagiz, elbet bir gün senide benide mutlu edecek ortak payda da bulustugumuz bir tercüme bulunur, EVRENSELLIK budur zaten
Sayet Kuran evrensel ise her kesin farkli yorumuna birakilmamali. Zaten asil can alici konu budur. Senin de bahsettigin gibi bir sürü alim, hoca vs. cözememis, normal ölümlü disardaki cahil insan bunu nasil cözecek? Hani nerde Kuranin evrensel olusu? Herkes, her daim, her alanda ve her zamanda ayni seyi anlamalidir degilmi? Yoksa Kuran herkesin yorumuna acikmidir? Bu benim mantigima yatti, zaten arapcayi kimse bilmiyor.
Bir kere evrensel bir kitabin arapcada ve sadece ama sadece arapcada yazilmasi bir hatadir. Evrensellik burda bitiyor (yada sizin degiminizle farkli bir boyut aliyor, bunada yakistiracagin anlamli! bir kelime oyunun vardir, bekliyorum). Sonra iki kisi bunun üzerine tartisacagi sirada: yok efendim o kelimenin tercümesi sudur, bu kelimenin tercümesi böyledir. KURAN EVRENSEL!
Tebrik ediyorum alp
Neyse tekrar konuya dönüyorum:
1. NISA 34
Benim verdigim örnek: Allah"ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah"ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.(Nisa/34)
Harun Yahya"dan Nisa 34: Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir.’ Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür. (Nisa Suresi, 34)
2. BAKARA 228
"Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinda belli hakları vardır.Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler." (Bakara/228)
Harun Yahyadan: Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ‘ay hali ve temizlenme süresi’ beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah’ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Aziz’dir. Hakim’dir. (Bakara Suresi, 228)
Perenden bir cümle: (Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu kesinlikle belirten bir ayet...)
3. NISA 3
Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.(Nisa/3)
Harun Yahya aciklamasi: Yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur. Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır. (Nisa Suresi, 2-3)
  #25800  
Alt 20.10.2005, 19:45
Benutzerbild von peren
peren peren ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Tarihi gercek?

Demek senin yazdiklarin tarihle belgelenmis benimkiler uyduruk. Tebrik ediyorum:-) Sanirim asil problemini anladim, sen her seyi kendine göre cevirmeyi aliskanlik haline getirmissin. Daha biraz önce Kurandan baska bir sey tanimam diyordun, bakiyorum Muhammed ve baban tarafindan onaylanis tarihsel belgesellerle zenginlesti tanima alanina giren ispatlar. Bekliyorum daha ne zenginlikler gelecek kanit yetersizligi baslayinca:-)
Alternativide sunmustum aslinda: Ayse senin dedigin gibi 18 yasinda dahi olsa (hayret senin tarihi kanit tam 18"i gözünden vurmus, yani 17 yada 19 degil, tam resat olunan 18 yas, tebrikler)53 yasinda bir adamin, birde peygamber, bir de 11 ila 13 arasi kari almis (buda halen daha senin gibi kanit sunanlar arasinda yüzyillardir tartisiliyormus, muhammetten yada senin baban tarafindan onaylanmis tarihi bir kanit bulamamislar, sevabina bir yardimci olsan?) bir adam neden 18! yasinda bir cocuga! üstelik bakire üstelik zengin! nikah kiyar da evlat edinmez?
Yapistiracagin kulp mantikli bir kulp olmayacak arkadasim, buna mantikli ve ya islami bir aciklama yoktur cünkü. Sonra gelmis bana Islam demokrattirdan dem vurma. AYIP!
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu