Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #31281  
Alt 02.01.2007, 05:01
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Buda senden alıntılı çok tuhaf ve çok

mağrur bir cümle.
(Cahilce yapilmis bir Cikis ise Cikisi yapan Kisinin sorgulanmasina neden olur ki Sonuclari hepimizi Üzer.. )

Güzel kardeşim kim kimi sorgulayacak? çok ayıp bir cümle.

İnsanlar düşünürken sana mı danışacaklar???

Ya sen sorgulanırsan bu tür girişimlerin ile bir gün!!!!

Hiç te hoş bir yaklaşım değil.

Hakikaten Enis çok haklı herkes Allahın Jandarması.

Ayıp, ayıp.
  #31282  
Alt 02.01.2007, 05:08
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Bir ekleme daha yapayım sevgili Alpi,

Antik Yunanı, antik Mısırı incelersen sorularının büyük bir kısmını bulabilirsin.

Boşuna değildir Kuranın içinde eski Roma, eski Yunanca ve bol miktarda İbranice kelimelerin bulunması.
  #31283  
Alt 02.01.2007, 05:26
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

Teslime Nesrin
Banglades"li yazar Teslime Nesrin, "90"li yillar boyunca adindan encok soz edilen ve asiri dinciler tarafindan ölüme mahkum edilen bir yazar.Cumhuriyet Kitap Klubu-Cumhuriyet Kitaplari dizisi icinde iki kitabi birarada yayimlanan Teslime Nesrin"le ilgili bir soylesi sunuyoruz asagida. Soylesiyi gerceklestiren New York"lu humanist bir yazar olan Warren A. Smith. Smith, bu siralar caglar boyunca tanritanimaz olarak taninan unlu adlarla ilgili bir yapit derliyor. Yazar bu yapita "Who"s Who In Hell - Cehennemde Kim Kimdir?" adini verdi. Warren A. Smith soylesiyi Isvec"te Teslime Nesrin"in gizli yasadigi bir yerde gerceklestirmis ve Ottawa"da cikan "Humanist In Canada" adli aylik dergi 1998"de yayimlamisti.
WARREN A. SMITH
Yazinla ilginiz ne zaman basladi?

- Cocukluk yillarimda ilk kez siir ve oyku yazmaya basladim. Yerel gazetelerde ve edebiyat dergilerinde baslayan yazin seruvenim, ulusal nitelikli bir gazetedeki yazilarimla surup-gitti. 1979-1983 yillarinda tip fakultesine giderken, Senjuti-Karanliktaki Isik adli bir edebiyat dergisinin editorlugunu yapiyordum. Doktor ciktigim sira, kirsal bir yorede gorev almistim. Iste bu donemlerde, 24 yasindayken ilk siir kitabim yayimlandi. Jinekoloji doktoru olarak calisirken, bir yandan da, bir gazetede haftada 6 kez sutun yazisi yaziyordum.

- Gazete yazilariniza nasil tepki gosterildi?

- Hem sevilen hem de nefret uyandiran bir ugrasti o yazi seruvenim.

- Neden nefret ediyorlardi?

- Nefret tepkisi, dogal olarak yobazlardan geliyordu. Birkac kez basini hocalarin cektigi kalabaliklar, gazete binasina saldirdi. Yaziisleri yonetmenim kesinlikle arkamdaydi ama, bana artik dini konulara deginmeme uyarisinda bulunmak zorunda kaldi. Patlak veren gerilime karsin, beni destekleyen yogun bir okur kitlesi vardi.

- Bati"da bircok kisi sizi sosyal adalete, kadin ozgurlugune adanmis bir simge yazar olarak sever. Bu direnme coskusunu nasil esinlendiniz?

- Musluman bir ailenin cocuguydum. Komsumuz olan Hindu"lara, koktendinci yobazlardan gelen saldirilar, beni cok uzerdi. Daha sonra kacmak zorunda kalan Hindu komsularimizin evlerine yobazlar yerlesince, dinin karanlik bir yani olduguna inanmaya baslamistim.

- Jinekolog olarak kac bebek dunyaya getirdiniz?

- Belki birkac bin. O siralar yazmayi da asla ihmal etmedim. Ilk kez, Hindistan"da, "Niubachita" adli sutunda yazdigim yazilara "Ananda Odulu"nu verdiler. Yazinsal bicim ve icerik acidan benim radikal bir cizgide olusum, ozellikle kadin bir yazar olusum genis ilgi uyandirmisti. "Lajja" adli romanim cikti o donemlerde. Hindu inancinin "Krisna"dan hemen sonra gelen Tanrisi "Visnu"yu ele almistim. Bu yorede yuzlerce yil once yapilan "Babri" camiini ve birkac yil once Hindu"larin saldirisiyla yikilan bu caminin oykusunu anlatiyordum. Kitabim cikar cikmaz, varolan tum nefret firtinasinin kokeninde hep dinlerin yer aldigini belirtmem yuzunden, Habibur Rahman adli bir hoca kellemi isteyen bir fetva cikarmasin mi?.. Kisacasi o romanim gavur urunu ilan edilmisti.

- Sokak mitingleri nasil basladi?

- Bir ara Fransa"ya cagriliydim. Donuste beni "kafir" ilan eden Banglades"li yobaz hocanin karsisina dikilip, agir elestiriler savurmak zorunda kaldim.

Binlerce yil once yazilmis, kimsenin anlamadigi dinsel buyruklarin cagdisi oldugunu soyleyince kiyamet kopuverdi. Hemen her gun hocalarin orgutledigi yobaz mitingleri baslayiverdi. Dunyanin dort bucagindan Bati medyasi, Banglades"e akin etmeye baslamisti.

- Korkup, sindiniz mi?

- Bu kara cahillerden hic korkmadim ve bunlara asla odun vermeme karari aldim. Hepsi beni tiksinidiren kisilerdi bu fanatiklerin.

- 1994 yilinda hukumet sizi mahkemeye verdi, degil mi?

- Hukumet yobazlarin cizgisini izleyerek, benim halkin dini duygularini incittigim gibi sahane bir bulusla, pesime dustu. Iste bu sira, degisik dostlarin evlerinde saklanarak yasamaya basladim. Banglades icin cok buyuk para olan 5 bin dolarlik bir odul koyuldu basima. Bir ara babamin muayenehanesini de yiktilar yobazlar.

- Peki, aileniz ne yapti?

- Ailem tumuyle arkamdaydi. Hemen her birey destekliyordu ailede. Tum ulkede yasam durmus, sokaklar yobaz mitingleriyle gecilmez olmustu. Bazilari 300 bin kisilik bu fanatik mitinglerinde, surekli olarak kellem istendi. Tam 60 gun gizlenerek yasamak zorunda kaldim.

- 60 gun sonrasi ne oldu?

- Bazi Banglades"li aydinlar buyuk yardimlar yaptilar. Avrupa Birligi, bana cagrida bulundu. Amerikan hukumetinin de yakin ilgisini belirtmeliyim. Bizim hukumet sonunda, yurttan ayrilip, Avrupa"ya gitmeme razi oldu ve ayrildim.

- Disarda da sizi polisler koruyor mu?

- Buyuk topluluklar karsisinda konustugum zaman, beni polis koruyor. Ornegin, Ingiltere"de Nottingham"da universitede konusma yaparken, murteci ogrenciler bana saldirdilar. Montreal"de Concordia Universitesi"nde de saldirgan bir yobaz topluluguyla karsilastim ve polisin uyarisiyla, konusmami kesip, ayrildim Kanada"dan. Michigan ve Harvard Universitelerinde, bir tepki olmadi ama polis beni korumaya almisti. Cok buyuk insanlik gordum Isvec polisinden .

- Isvec"teki ilk gizli evinizi PEN orgutu bulmustu degil mi?

- Bothnia Korfezi denen suskun bir yorede, ozellikle bir yazar icin cok gereksinilen bariscil bir yere kavustum. Gecirdigim ruhsal deprem, yurdumdan uzaklara zorlanisim beni cok sarsti. Zor bir yasama adim atmistim. Ama PEN"deki dostlar beni asla yalniz birakmadilar.

- Simdiye kadar toplam 17 kitabiniz yayimlandi. Doktorlugu da biraktiniz. Hangi odulleri aldiniz simdiye kadar?

- 1994"te Isvec"te "Kurt Tucholsky Odulu"nu verdiler. Tucholsky adli unlu aydin. Nazilerden kacarak, Isvec"e gelmisti. Ayni yil, "Sakharov Dusunce Ozgurlugu Odulu"nu aldim. Avrupa Parlamentosu Baskani Klaus Hansch, "kadina adanan ve hosgoruyu yucelten bir yazar" olarak bana bir plaket verdi. 1995"te Fransa"da Nantes adli kentte de ozguluge katkimi onurlayan bir odul verildi ve bir kitabim altin yaldizli bir cerceveyle, kent belediye binasinda sergilendi. 1995 yilinda, Paris"te, "Insan Haklari Odulu"nu, Isvec"te Uppsala Universitesi"nden "Monismainen Odulu"nu verdiler. Meksika baskentinde yapilan "Dunya Humanistler Kongresi"nden de "Onurlu Humanist Odulu" verildi bana.

- Yazar dostlarinizdan mektup aliyor musunuz?

- Basta Salman Rusdu, yiginla destek veren yazar var bana. Rasid Mimoni, Bernard-Henry Levy, Philippe Sollers, Nadine Gordimer, Bat Ye"or, Leila Sabar, Rada Ivekovic, Pierre Martens, Susan Sontag, Erik Loest, Elfriede Jelinek, Muhammed Sukri, Irene Frain, Amishov Gosh gibi unlu adlar beni hep gonendirmistir.

- Kendi ulkeniz Banglades"te size esin gucu veren adlar kimlerdir?

- Iki buyuk deneme yazari aklima geliyor. Ikisi de laik ya da tanritanimaz bireylerdi. Birinin adi Anoradasankar Roy, digeri ise Sibnarayon Roy.

- Fransa"da buyuk dostluk gordunuz degil mi?

- Medya buyuk bir ilgi gosterdi bana. Aydinlarin dostlugunu asla unutmayacagim. Bazi oyun yazarlarinin yapitlarina konu bile oldum.

- Degisik konferanslarinizda hangi konulari ele aliyorsunuz?

- Nesirim, siirim temel konular. Hemen ardindan kadinin Islam"daki cekisini dile getiriyorum. Islam"da Seriat yasalarini degistirmedikce, hicbir reform girisiminin yararli olmayacagini savunuyorum. Tepede kumelenmis dinsel odaklarin, erkek-egemen kulturun ana sorun oldugunu anlatiyorum. Kadini pacavra gozuyle goren kurallari irdeliyorum hep. Cogunlugu kara-cahil olan Banglades halkinin icinde okumus kadinlar bile, kisir donguden kurtulamaz. Bu azinlik ust duzey sosyetede bile, kadin diplomayi zengin koca bulmak dogrultusunda kullanir ve eninde sonunda, solugu mutfakta alir. Ya da cocuk makinesi olmakla gecer yasamlari. Ailenin reisi hep erkektir.

- Kitapliginizda Kuran gozume ilisti. Sizin kutsal kitabi iyi bildiginizi duydum. Ne dersiniz?

- Yillarca okudum kutsal kitabi. Okudukca aklim karisti. Okudukca Tanridan kuskulanmaya basladim. Genc kizlik yillarinda kitapta izledigim akil almaz celiskileri anneme gosterirken, "aman kizim sakin sorma, sadece inan" derdi. Kadin erkek iliskileri, evlilikle baglamli ilkellikler, Musluman olmayanlarin gavur diye vurgulanmasi, kafir sayilmasi, bana hep pes dedirtmistir. Ozgur inanci reddeden, yasaklayan, kisitlayan bir ogreti vardi her satirda.

- Uzak ya da yakin bir gelecekte, Banglades"te mutlu bir yasama doneceginizi dusluyor musunuz?

- Kellemin istendigi bir diyarda, o mutlu yasami bulacagimi sanmam. Yazma yetimi engelleyen, ozgurlugumu yok eden, yobaz egemenligi altindaki o ortama donemem artik.

Ceviren: Engin Askin


Bir Kadın Yazgısı
"Bothnia Korfezi denen suskun bir yorede, ozellikle bir yazar icin cok gereksinilen bariscil bir yere kavustum. Gecirdigim ruhsal deprem, yurdumdan uzaklara zorlanisim beni cok sarsti.
Zor bir yasama adim atmistim. Ama PEN"deki dostlar beni asla yalniz biramadilar.Nefret tepkisi, dogal olarak yobazlardan geliyordu. Birkac kez basini hocalarin cektigi kalabaliklar, gazete binasina saldirdi. Yaziisleri yonetmenim kesinlikle arkamdaydi ama, bana artik dini konulara deginmeme uyarisinda bulunmak zorunda kaldi. Patlak veren gerilime karsin, beni destekleyen yogun bir okur kitlesi vardi."
(Teslime Nesrin)
ONER YAGCI

"Bir Kadin Yazgisi" adli bir kitap yayimlandi (*).

Yazari Teslime Nesrin.

"Teslime Nesrin kim?" diye sorunca, belleksizligin egemen oldugu bir toplumun insanlari oldugumuz geldi aklima. Yayinevi de bunu dusunmus olmali ki, "Yayinevinin Tanitmasi ya da Tanistirmasi" baslikli bir aciklama koymak zorunlulugunu duymus:

"Teslime Nesrin, 1962 dogumlu ve Bangladesli bir tip doktoru..."

Cagrisim yapmadiysa devam edelim:

"Yazilari nedeniyle hakkinda fetva cikarilmis ve... ulkesinden, yakinlarindan ayrilmak zorunda birakilmis bir yazar..."

Salman Rusdi"ye uygulanan olum fermani olayinda oldugu gibi cagimizin ayiplarindan; insan hakki, yasa ve hukuk tanimaz bir bagnazligin, insana ve yasama yaklasiminin gostergelerinden biri. Dusunmeyi ve sorgulamayi yasaklayan, dusunen ve sorgulayanlar icin "fetva" cikarmayi hak belleyen koktendinciligin yuzyilimizin son donemlerindeki hedeflerinden biri. O, yasama bicimiyle ilgili dusunceleri aykiri bulundugu icin olumle bulusturulmak istendi.

Sakli-kacak (1994"e kadar) ve surgun (1994-1998 arasinda Isvec, Berlin ve Amerika Birlesik Devletleri"nde) yasaminda hakkindaki olum fermanina boyun egmedi, insan haklari savunuculugunu ustlendi, 1998"de ulkesine donduyse de, hakkinda surdurulen kampanyalardan ve "fetva"dan kurtulmak icin bu yilin basinda yeniden Isvec"e dondu ve yazarligini surdurdu.

Bir kadin Teslime Nesrin; kendisine uygun gorulen yazgiya boyun bukmeyen, onu degistirmeye calisan bir kadin.

Bu yazar Teslime Nesrin; yazdiklarinda dusunce ozgurlugunu, yasam ve insan haklarini savunan bir yazar.

Elimizdeki kitapta da kadini, kadinlarin sorununu anlatiyor; boyun bukmeyen yazgilarina karsi cikan kadinlari...

Teslime Nesrin"in "Bir Kadin Yazgisi" ve "Secenek" adli iki anlatisinin yer aldigi bu yapitinda, Dogu-Islam toplumlarindaki kadin yazgisini okuyoruz.

Kadinlarimizin yasadiklari
Bangladesli bir yazarin anlattiklarinin bizim kadinlarimizin yasadiklariyla, daha dogrusu bizim kadinlarimiza yasatilanlarla, yazgi kilinmak istenenlerle nasil da ortustugunu goruyoruz. Sanki Anadolu kadinlari var bu anlatilarda. Nazim Hikmet"in "Kuvayi Milliye Destani"nda "Kadinlarimiz" diye siirlestirdigi kadinlarimizin:

"Ve kadinlar/ bizim kadinlarimiz:/ korkunc ve mubarek elleri,/ ince kucuk ceneleri kocaman gozleriyle/ anamiz, avradimiz, yarimiz/ ve sanki hic yasamamis gibi olen/ ve soframizdaki yeri/ okuzumuzden sonra gelen/ ve daglara kacirip ugrunda hapis yattigimiz/ ve ekinde, tutunde, odunda ve pazardaki/ ve karasabana kosulan/ ve agillarda/ isiltisinda yere sapli bicaklarin/ oynak agir kalcalari ve zilleriyle bizim olan kadinlar/ bizim kadinlarimiz..."

"Bir Kadin Yazgisi"nda, babasinin, "iyi bir evlilik yapmasi icin hicbir fedakarliktan" kacinmadigi bir kadin anlatiliyor.

Gercekten de baba, adi Hira olan kizina, "Yakisikli bir fizige, iyi ahlaka sahip olan, alkole bagimli olmayan, kiz pesinde kosmayan, iyi bir isi olan bir koca" bulmak icin hicbir fedakarliktan kacinmamistir.

Hira, "beyaz bir tene, duzgun bir burna, badem gibi iri gozlere, ince dudaklara, ortanin uzerinde bir boya, belinin altina kadar uzanan gur saclara" sahip olan, liseyi yeni bitirmis, "ancak milyonda bir bulunabilecek" bir kizdir. Bir yandan okumak, bir yandansa guzelligi nedeniyle kendisini tek basina okula bile gondermeyen ailesinin baskisindan kurtulmak icin evlenmek istemektedir.

Bir gun, hic gormedigi, hic konusmadigi Altaf adli biriyle sozleri kesilir. Cevresindkiler ne kadar sansli oldugunu soylemek icin birrbirleriyle yaris ederler.

Bir devlet kurumunda muhendis olan Altaf, Dakka"nin en luks semtlerinden Gulsan"daki kendi gorkemli evinde oturmaktadir. "Guzel insanlara hic ilgisiz kalmayan" Hira, yakisikli Altaf"la evlendikten sonra duskirikligi yasamaya baslar, cunku Altaf iktidarsizdir ve bunu kabul etmemektedir.

Hira"nin yasami evde tutsaklik gibidir. Zamanini yatak odasinda gecirmekte ve kocasi onun evin temizliginin, hizmetcilerinin, yemeklerinin denetlenmesi isini ustlenmesi icin zorlamaktadir.

Annesi ona hep, "Iyi bir esin gorevlerinden biri de, kocasinin evini guzelligiyle suslemek, parlak kisiligiyle evin mutlulugunu, kocasinin ailesinin sayginligini pekistiren bir simge olmaktir." demistir ama Hira, bu evde var olma nedenini sorgulamaya baslar:

"Altaf"i mutlu etmek icin vardim, hem moral hem fiziksel mutlulugunu saglamak; ailesinin de gonencini, sayginligini korumaya katkida bulunmak... Peki benim mutlulugumu kim saglayacak?.."

Hira"nin savasimi
Bu sorgulama sonucunda egitimini surdurme tasarisindan vazgecer ve kapatilmis bir yasam surmek zorunda kalir. Cevresindeki tum kadinlar "tum yasamlarini, titizlikle, bagli olduklari erkegi hosnut etmeye adamislardir." Ve Hira da oyle yetistirilmistir ama "birlikte yasamak zorunda birakildigi" adamin tutsagi olmayi onuru kabul edememektedir.

Iktidarsiz bir kocanin koynunda gecmeye baslayan uykusuz gecelerden, kendini dine vermis bir kayinvalidenin cekilmezliginden baska bir sey olmayan yasamindan hosnut degildir. Kocasi, cinsellikle ilgili bir sorunu oldugunu kabul etmemekte ve Hira, yalnizlik icinde allak bullak olmaktadir.

Anlatinin bundan sonrasi Hira"nin girdigi savasimi, doktora gidisini, cinselligin ne oldugunu anlayisini, kocasindan dayaklar yiyisini, evinden kacisini, kendi ailesinin onu ayiplayip geri gondermesini, tekrar kacip bir iste calismaya ve kurtulus icin adimlar atmaya baslayisini anlatmakta ve ozgurlugun, ozgurluk icin savasmanin en yuce deger oldugunu vurgulamaktadir.

Bu savasimin sonunda, anlatinin son satirlarini olusturan ask. Hira"nin ozgurlugu yakaladiginin da habercisidir:

"Kimse ona sarilmami, onu kendime cekmemi engelleyemezdi. Kimse ve hicbir yasa. Beni uzun zamandir kemiren yoksunlugun, nihayet yumusamaya, bedenimi terk etmeye basladigini duyuyordum. Susuzlugumu gidermenin cok kolay -bu kadar basit!- olacagi baska bir dunyaya giriyordum."

"Secenek"
Kitabin ikinci anlatisi ise "Secenek" adini tasiyor.

Iki kizkardesin birbirine yazdigi mektuplarla insanligin yuzlerce yildir cozemedigi kadinlarin ezilmesi sorununun ve yasam biciminin sorgulandigi bu anlati da, Dogu toplumlarindaki kadin olayini sergiliyor.

Bu anlatida karsilastigimiz gerceklik de ulkemizdeki kadin gercekligiyle ilginc bir bicimde ortusuyor.

Dunyanin cesitli ulkelerini gorup de oralarda ogrendikleriyle kendi ulkesinin yasamini karsilastirip cagdas bir yasam biciminin hakki oldugunu dusunen, bu dusuncesini gerceklestirmek icin cesur adimlar atan bir kizin yasam deneylerini aktaran "Secenek", ayni zamanda dinsel bir yasam biciminin kiskaclari altinda, bosinanlarla koreltilen baska yasamlari da buyutec altina aliyor.

Ornegin, "Erkekler beni hep sasirtacaklar! Evlenmeden once yiginla kizla birlikte olurlar, sonra da kadinlarinin yasantisindaki ilk erkek olmamayi katlanilmaz bulurlar. Neden Nupur, bana aciklasana! Kizlik onlar icin neden bu denli baglayici!" dusuncelerinin toplumumuzdaki "bekaret" konusuyla ayniligini kim yadsiyabilir?

Ask konusundaki su dusunceler de gunumuzun gercekligi degil mi?:

"Yasamimin bir bolumunde, yalnizca askin bana ozgurluk ve mutluluk getirebilecegini dusundugumu soylemeliyim. Herkes gibi ben de ask tutkunuydum. Ama anladim ki bizim toplumumuzda, ask, erkeklerin kadinlari aglarina dusurmek, iktidarlarini dayatmak, yasam boyu kendilerine hizmet etmelerini saglamak icin kurduklari bir tuzaktan baska bir sey degil."

Ornegin, "Kayip kiz, erkeklerle fazlaca gorusen kizdir! Bunun tek bir anlami var, erkekler dogru yoldan cikmazlar. Ote yandan, ulke bir bastan bir basa erkeklerin bu kayip kizlarla karsilasabilmeleri icin ayrilmis yerlerle dolu... Ama yerlere giden kizlarla sik sik gorusen erkekler yoldan cikmis sayilmiyorlar..." dusuncelerinin bizim toplumumuza yabanci dusunceler oldugu soylenebilir mi?

Ya bosananlarla ilgili gerceklik?

Sinava girecek olan kizin basarisi icin duaya gereksinmesi vardir ve dua ufleyen Hoca ile karsilasan kizin duygulari sunlardir:

Hoca ellerini basima koydu, sonra omuzlarina, sirtima indirdi, beni kendine bir an cekerek. Kuran"dan birkac ayet okuyarak uzerime ufledi. Bir yaprak gibi titriyordum, kendimi onun kollarinda hapsolmus hissetmek kotu bir duyguydu. Saclarima icine cekiyordu sanki. Soluk almaya cesaret edemedim... Yeniden elleri uzerimde gezindi, sirtimdan kollarima, kollarimdan gogsume uzandi, orada bir sure hareketsiz durdu. Soyle mirildandigini isittim: Allah"in safligi iste burada duruyor, bir gun bu saflik ucup gidecek, sen yolunu sasirtmalarina izin verme!.."

Bir ticaret alani:

Dinin ticaretle iliskisini belirleyen "Din, su siralarda parlayan bir ticaret alani... Dinle yakindan ilgilenen insanlarin daha bencil olduklarini dusunebilir miyiz? Belki de insanlari bencil yapan dindir" dusuncelerinin cigliga donustugu bir ulke yalnizca Banglades midir?

"Bir Kadin Yazgisi" adli kitabin ikinci anlatisi olan "Secenek"in, icinde bulundugumuz yasama kosullarina denk dusen sorunlarla ic ice bir yapit olarak okunmaya deger bir anlati oldugunu vurgulayarak son satirlarindaki bir cagri ile noktayi koyalim:

"Yasamda gercekten bir dosta, yaninda kendini iyi hissedecegin birine ihtiyac var... Beni ilgilendiren tek kisi sensin, sen benim gercek dostumsun, bir anneden, bir kardesten daha yakinsin..."

(*) Bir Kadin Yazgisi - Secenek/ Teslime Nesrin/ Ceviren: Bulent Berkman/ Cumhuriyet Kitaplari/ Mart 1999/ 192 s.
  #31284  
Alt 02.01.2007, 05:50
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

Sümerler, Sümer Dini ve Islamiyette Kadınların Türban / Başörtüsü Kullanmasının Kökeni

(Muazzez İlmiye Çığ ile yapılan röportaj"dan ) Vatan Gazetesi - 16-10-2006

-Siz Sümerleri çok seviyorsunuz?
Ee tabii, yıllardır onları çalıştım.

-Sadece çalışmaktan değil, sanki siz Sümerleri gelmiş geçmiş en uygar halk olarak görüyorsunuz?
Evet, evet, öyle! Çünkü Sümerler bugünkü kültürün temelini kuran bir millet. Evveli yok. Çivi yazısını bulmuşlar ve yaptıkları her şeyi yazmışlar. Mimariyi onlar başlatmış. Kubbe, kemer ve kanallar yapmışlar. Bunlar, fevkalade hesap isteyen şeyler. Matematikte 6"lı sistemi koymuşlar. Bugün hâlâ kullandığımız saat, daire, üçgen hesaplamaları Sümerler"in 6"lı sistemiyle yapılıyor. MÖ 590"larda yaşayan Pisagor"un formülünü biz Sümer tabletlerinde bulduk, Yunanlılar onlardan almış. Astronomi çok önemli. Beş gezegeni tespit etmişler. Keplere kadar altıncıyı bulan çıkmamış. Burçların adlarında hâlâ onların tercümesini kullanıyoruz. Geniş edebiyat anlayışları var. Gılgamış Destanları ve mitolojileri var.

- Yunan mitolojisinin aslında Sümerlerden alıntı olduğu söylenir?
Hem de nasıl. Aynı zamanda Sümer mitolojisiyle Türk mitolojisinde de büyük benzerlikler vardır.


Tam olarak bilmiyoruz, ama Türkler - Tarihte Türkler mi daha eski, Sümerler mi?daha eski görünüyor. Genel kanı Sümerler"in de Orta Asya"dan gelmiş olduğu yönünde. Bizim meslektaşların arasında yüzde 90 böyle biliniyor.

- Peki bugünkü Sümerler sizce kim?
Bilmiyoruz, Asya"dan Anadolu"ya devamlı bir göç olduğu için kimin ne olduğu belli değil. Şu anki haritaya göre Irak"ın güneyi ve Bağdat"ta yaşamışlar. Oradan Anadolu"ya geldiklerine dair elimizde belge yok, ama bana göre soyumuzda Sümerlilik de olabilir. Çünkü Sümer diliyle Türkçe arasında o kadar benzerlik var ki... Mesela Sümerce alım-Türkçe alımlı, bab-baba, dim-dimdik, es-esmek, gim-kim, güles-güleç, ib-ip, ir-er, kıya-kıyı, ulu-ulu, kusu-koşmak gibi...

- Sümerliler neye inanıyorlarmış?
Dört büyük yaratıcı tanrıları var: Yer, gök, hava ve su tanrıları. Bunların dışında bir de idareci tanrıları var. Ama tanrıçalara da büyük önem veriyorlar. Mesela sosyal-adaleti koruyan bir tanrıça, sanatı koruyan bir tanrıça, bereket ve aşkı koruyan bir tanrıça. Aynı tanrıçaya savaş tanrıçalığı da verilmiş. Aşk ve savaşı birleştiriyorlar.

- Kadın-erkek ilişkisi nasılmış?
Sümerler"de tek eşlilik var. Eğer kadın kendi görevini yapamayacak kadar yaşlanır veya hastalanırsa, ancak o zaman kadının izniyle kocası bir başka kadınla evlenebiliyor. Bu konuda çok güzel bir metin elime geçti. Bir kadın kocasına ikinci bir kadını alırken şöyle bir mukavele yazmış: "Ben bu kadını kocama karı, kendime kardeş olarak alıyorum. Şayet benim koca beni boşamaya kalkarsa kardeşimi de alır giderim." Bu mukavelenin altına da şahitlere imza attırıyor.

- Resmi nikâh mı yapıyorlarmış?
Yapıyorlar tabii. O kadar tanrıları olmalarına rağmen günlük işlerini hiç tanrılarla yürütmemişler. Son derece laik devlet. Nikâhı bir yetkilinin önünde yapıyorlar. Mukavelesi olmayan evlilik, evlilik sayılmıyor. Bizde Cumhuriyete kadar yoktu böyle bir şey.

- Aşk ne kadar önemli?
Çok önem veriyorlar ki aşk tanrıçaları var. Dünyanın bilinen ilk aşk şiirini onlar yazmış. Sümerli kadın, aşık olup kocasını seçebiliyor.

- O zaman şimdi dava konusu da olan şu malum örtünme bölümüne gelelim: Sümerlerde kimler, neden örtünüyormuş?
Her tanrının bir evi var, onlara mabet diyorlar. Bu evlerde tanrılar için çeşitli şeyler yapılıyor. Neler yapılacağını tanrılar insanlara söylemiyor, insanlar kendileri tanrıları için ne yapmaları gerektiğini anlayıp, yapıyor.

- Yani "vicdan evi" gibi bir şey mi?
Evet, vicdanlarıyla baş başa kaldıkları yer oluyor. Bugünkü kilise, cami ve havralardaki ibadet şekilerinden daha özgürler. Tanrıları hoş tutabilmek için orada danslar yapıyorlar, şarkılar söylüyorlar. İşte bu mabetlerde rahibeler var. Bu rahibelerin bazıları da genel kadınlık yapıyor.

- "Genel kadın" tam olarak ne demek?
Görevi seks yapmak olan kadınlara deniyor. Onlar fahişe değil, bunu para karşılığı yapmıyorlar. Mabetlerde aşk odaları var ve anladığım kadarıyla o odalarda gençlere cinselliği öğretiyorlar. Bunu nereden çıkartıyorum; çünkü Gılgamış Destanı"nda da ormanda, hayvanlarla büyümüş olan adamı insanlaştırmak için bir mabetten rahibe getiriliyor ve ona cinselliği, yemeyi, konuşmayı rahibe öğretiyor. O genel kadın dediğimiz rahibeler Sümerler"de her şeyi öğreten bir varlık olarak görülüyor. Bunu yaparken kendilerini tamamen tanrıya vakfetmiş sayıyorlar. Çünkü Sümerler"de aslında bekaret var. Bekarete önem verilmesine rağmen genel kadınların mabetlerde ilişkiye girebilmesi, bu hizmete verilen kutsal değeri gösteriyor.

- Bekarete önem verildiğini nasıl biliyorsunuz?
Tabletlere göre evlenmeden önce bakire olmadığını söylemeyen kadın boşanırken yarı tazminat alabiliyor.

- Peki bu genel kadınlar başörtüsünü niye takıyorlar?
Onları diğer rahibelerden ayırmak için böyle başörtüsü kuralı konmuş. Sokaktaki fahişeler de başörtüsü takamıyor. Bu sadece mabetlerdeki görevli kadınlara özel bir durum. Tarihteki ilk başörtüsü böyle çıkmış oluyor.

- Sonradan bu iş nasıl tersine dönüyor?
Sümerler"den uzun yılar sonra, M.Ö. 16"ncı yüzyılda, Asurlular birden bire kanun çıkarıyorlar. Diyorlar ki, bundan sonra evli ve dul kadınların da hepsi başını örtecek. Aslında burada, evli ve dul kadınların yasal bir şekilde cinsel ilişkiye girdiklerini düşünerek genel kadınlar gibi örtünmelerini ve kendilerini belli etmelerini istiyorlar.

- Asurlar"da başörtüsü takan kadın, cinsel ilişkiye girmiş, bekareti olmayan kadın anlamına geliyor?
Evet aynen öyle. Ama bunu bazı dinciler yanlış anlayıp "Tarihte ilk başörtüsünü fahişeler taktı" diyorum sanıyor. Oysa ne Sümerler"deki rahibeler fahişe, ne de Asurlar"daki evli ve dul kadınlar.

- Yani örtünme, İslamiyet"ten binlerce yıl önce, kadının toplumdaki statüsünü belirlemek için bulunmuş bir çare?
Benim anlatmak istediğim de bu! Bunu da ben söylemiyorum, tarih söylüyor. Kendimden bir şey eklemiyorum, yorum yapmıyorum, bilimsel tarihi anlatıyorum.

- O zaman Asurlular"dan İslamiyet"in doğduğu döneme gelelim. Orada başörtüsü karşımıza nasıl çıkıyor?
Kızım, ben İslam uzmanı değilim, ama tarih yönünden baktığımızda orada da şöyle oluyor: Hz. Muhammed peygamber olduktan sonra ailesindeki kadınlarla birlikte Mekke"de oturuyor. İnsanlar hangisi Hz. Muhammed"in karısı, hangisi kızı, hangisi cariyesi biliyorlarmış. O yüzden de orada bu kadınlara sataşma katiyen yokmuş. Ama Medine"ye hicret ettikten sonra durum değişiyor. Çünkü Medine çok kalabalık; Hıristiyan"ı, Yahudi"si her milletten insan var. İnsanlar Peygamber"in ailesini tanımıyorlar. İşte bu dönemde Peygamber"e bir vahiy geliyor. Bir ayete göre "Peygamber karıları, peygamber kızları ve mümin kadınlar sokağa çıkarken tanınmayacak şekilde örtünsünler" deniyor. Oysa bir başka yorumda da deniyor ki, "tanınacak şekilde" örtünecekler.

- Bu anlattığınız mantığa göre "tanınmaları" daha doğru değil mi ?
Evet, o daha doğru. Bence "mümin kadınlar" lafı da sonradan eklenmiş bir laf. Çünkü biliyorsunuz, Kuran Peygamber zamanında oluşturulmadı. Ebu Bekir döneminde tanıklardan alınan ayetlerin birleştirilmesiyle yazıldı.

.....
Kimdir?
Muazzez İlmiye Çığ, Birinci Dünya Savaşı sırasında doğdu (1914-Bursa), Kurtuluş Savaşı yıllarında ilkokulu okudu, İkinci Dünya Savaşı başladığında Ankara Dil-Tarih"ten mezun oldu. Aynı yıl okul arkadaşı Kemal Çığ"la evlendi. 33 yıl İstanbul Arkeoloji Müzesi"nde çalıştı. Depolardan bulup çıkardığı yaklaşık 3 bin Sümer tabletinin anlamını tarih ve arkeoloji dünyasına kazandırdı. 1972"de emekli olduktan sonra 8 kitabına 5 kitap daha ekledi. Heidelberg Üniversitesi, Roma ve Londra sergilerinde çalışmalar yaptı. İngilizce ve Almanca biliyor. Pek çok ödülü olan Çığ"ın iki kızı var.
  #31285  
Alt 02.01.2007, 05:57
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

ISLAM VE KADIN:
Islam ulkelerinde, kadınların içlerinde bulunduğu durum, çağdaş teknolojinin yardımı ile tüm dünyanın gözleri önüne seriliyor:

Iran, Suudi Arabistan, Yemen, Sudan, Cezayir, Afganistan, Irak, Kuveyt, basra Korfezi Ülkeleri, Bengladesh, Mısır vb. Islam ülkelerinde, kadınlar, istedikleri gibi giyinemiyorlar. Kısa kollu, çağdaş giysilerle sokakta dolaşmaları bile yasak, çoğu Islam ülkesinde çarşaf giymeye mecburlar. Kadınlar ile erkekler aynı yerlerdebulunamıyorlar, erkeklerle tokalaşmaları yasak, bindiklari toplum ulaşım vasıtalarınba bile ayrılık var. Kadınlar çalışamıyor, yasak.. Kadınlar, erkeklerinin izni olmadan seyahat edemiyorlar.. Yasak!.. Aksi halde kırbaçlanmaktan başlayan çeşitli cezalara çarptırıliyorlar.

Suudi Arabistan"da, kadınların araba kullanması yasak.. Arabanın ön koltuğunda bile oturmaları yasak..(Diğer Islam ülkelerinde de benzer durum olabilir). Bir arkadaşım, Birleşik Arap Emirlikleri"nin Dubai Havaalanı"nın kafesinde "Burada sadece erkekler ve yabancı kadınlar oturabilir" şeklinde bir yazı olduğunu anlatmıştı. Suudi Arabistan"da yeterince bol olmayan çarşaf giyilmesi yasak, hatta bunun gibi çarşaflar dükkanlardan toplatılarak imha ediliyor.

Iran"a gidenlerden duymuştuk: Uçak, Iran hava sahasına girince, kadınlar çarşaflarına giriyorlar.. Iran"dan dönerken de uçak Iran hava sahasından çıkınca, kadınlar çarşaflarını çıkarıp istedikleri kıyafete bürünüyorlar. Tabii ki bu özgürlük, tekrar Iran"a dönünceye kadar sürecektir..

Yine, bazı gazete haberleri aklımızda: "Afganistan"da ayak bileği görülen kadın, sokakta dövüldü.., kızların okula gitmesi, kadınların çalışması yasaklandı..", "Iran"da kadınlara kırbaç cezası, saçının teli görünen kadın karakola götürüldü.."

Endonezya"da şeriat polisi islami kurallara uygun giyinmeyen kadınlara kırbaç cezası veriyor, erkekler de tekbir getirerek bu cezanın infazını seyrediyorlar.

Pakistan"da, şeriatçılara taviz vermeye başlayan yönetim, kadınlara yönelik yeni kısıtlamalar koyuyor.

Peki, bunlar neden oluyor? Neden, Islam ulkelerinin kadınları, Batı ülkelerindeki hemcinsleri gibi özgürce giyinemiyor, dolaşamıyor, yaşayamıyorlar? Bunun sebebi nedir?

Bunun nedeni, o ülkelerdeki kanun koyuculara göre, Islam"dan kaynaklanmaktadır. Islam peygamberi Muhammed ve o"nun kitabı Kuran"dan kaynaklanmaktadır. Şeriattan kaynaklanmaktadır.

Bakalım, Islam peygamberi Muhammed, kadınlar için ne demiş??

Muhammed"in Hadisleri:

KADININ KOCA ÜZERINDEKI HAKKI

3276 - Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadinlara hayirhah olun, zira kadin bir eyegi kemiginden yaratilmistir. Eyegi kemiginin en egri yeri yukari kismidir. Onu dogrultmaya kalkarsan kirarsin. Kendi haline birakirsan egri halde kalir. Öyleyse kadinlara hayarhah olun." Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12, (1188).

3277 - Amr Ibnu"I-Ahvas (radiyalIahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadinlara karsi hayirhah olun. Çünkü onlar sizin yaninizda esirler gibidirler. Onlara iyi davranmaktan baska bir hakkiniz yok, yeter ki onlar açik bir çirkinlik islemesinler. Eger islerlerse yatakta yalniz birakin ve siddetli olmayacak sekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarinda asiri gitmeye bahane aramayin. Bilesiniz, kadinlariniz üzerinde hakkiniz var, kadinlarinizin da sizin üzerinizde hakki var. Onlar üzerindeki hakkiniz, yataginizi istemediklerinize çignetmemeleridir. Istemediklerinizi evlerinize almamalaridir. Bilesiniz onlarin sizin üzerinizdeki haklari, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanizdir.""
Tirmizi, Tefsir Tevbe, (3087).

3278 - Hakim Ibnu Mu"aviye babasi Mu"aviye (radiyallahu anh)"den anlatiyor: "Ey Allah"in Resülü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakki nedir?""
"Kendin yiyince ona da yedirmen, giydigin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terketmemen."
(Ebu Davud, Nikah 42, (2142, 2143, 2144).

ERKEGIN HANIMI ÜZERINDEKI HAKLARI

3268 - Ümmü Seleme (radiyallahu anha) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hangi kadin, kocasi kendisinden razi olarak vefat ederse, cennete girer."" Tirmizi, Rada 10, (1161).

3269 - Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zat-i Zülcelal"e yemin ederim, bir erkek hanimini yataga davet ettiginde kadin imtina edip gelmezse, kocasi ondan razi oluncaya kadar semada olan (melekler) ona gadab ederler.""

3270 - Bir baska rivayette söyle denmistir: "Erkek, kadinini yatagina çagirir, kadin da gelmeye yanasmaz, erkek öfkelenmis olarak sabahlarsa, melekler sabaha kadar -bir rivayette yataga gelinceye kadar- kadina lanet okurlar.""

3271 - Bir baska rivayette: "Kadin küskünlükle kocasinin yatagindan ayri olarak sabahlarsa, melekler onu lanetler" denmistir. Buhari, Nikah 85, Bed"ü"l-Halk 6; Müslim, Nikah 120 - 122 (1436); Ebu Davud, Nikah 41, (2141).

3272 - Yine Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ey Allah"in Resulü. dendi, hangi kadin daha hayirlidir?""
"Kocasi bakinca onu sürura garkeden, emredince itaat eden nefis ve malinda, kocasinin hosuna gitmeyen seyle ona muhalefet etmeyen kadin!" diye cevap verdi." Nesai, Nikah 14 (6,68).

3273 - Hz. Ömer (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Erkege, hanimini ne sebeple dövdügü sorulmaz." Ebu Davud, Nikah 43, (2147).

3274 - Ebu Sa"id (radiyallahu anh) anlatiyor: "Safvan Ibnu Muattal (radiyallahu anh)"in hanimi, yaninda Safvan da bulundugu bir anda Resulullah (aleyhissalatu vesselam)"a gelerek: "Ey Allah"in Resülü, namaz kildigim zaman kocam beni dövüyor, oruç tuttugum zaman da orucumu bozduruyor, günes doguncaya kadar da sabah namazi kilmiyor!"" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), haniminin bu söyledikleri hakkinda Safvan"a sordu. Safvan:"Ey Allah"in Resülü! "Namaz kildigim zaman dövüyor "" sözüne gelince, o zaman (bir rekatte uzun) iki süre okuyor. Halbuki ben bunu yasakladim"" dedi. Resulullah kadina: "Insanlara tek surenin okunmasi yeterlidir "" buyurdu. Safvan devam etti:
"Oruç tuttugum zaman bozduruyor "" sözüne gelince, "Hanimim oruç tutup duruyor. Ben gencim, hep sabredemiyorum." dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Bir kadin kocasinin izni olmadan (nafile) oruç tutamaz!"" buyurdular.
Safvan devamla: "Günes doguncaya kadar sabah namazi kilmadigim sözüne gelince, biz (gece çalisan) bir aileyiz, bunu herkes biliyor. (Sabaha yakin yatinca) günes doguncaya kadar uyanamiyoruz"" diye açiklama yapti. Aleyhissalatu vesselam: "Ey Safvan, uyaninca namazini kil!" buyurdular." Ebu Davud, Savm 74, (2459).

3275 - Ebu"I - Verd Ibnu Sümame anlatiyor: "Hz. Ali (radiyallahu anh) Ibnu Agyed"e dedi ki: "Sana kendimden ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "in kizi Fatima (radiyallahu anha)"dan -ki o, babasina, ailesinin en sevgili olani idi- bahsedeyim mi?""

"Evet, bahsedin!"" dedim. Bunun üzerine:

"Fatima radiyallahu anha degirmen çevirirdi; elinde yaralar meydana gelirdi. Kirba ile su tasirdi. Bu da boynunda yaralar açti. Evi süpürüyordu. Üstü basi toz-toprak oldu. (Bu siralarda) Rasûlüllah"a bir kisim köleler getirilmisti.. Fatima "ya:

"Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim. Gitti. Aleyhisselatu vesselam"in yaninda bazilarinin konusmakta olduklarini gördü ve geri döndü. Ertesi gün Resulullah Fatima"ya gelerek:

"Kizim ihtiyacin ne idi?" diye sordu. Fatima süküt edip cevap vermedi. Ben araya girip:

"Ben anlatayim Ey Allah"in Resülü!"" dedim ve açikladim: "Fatima"nin degirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kirba ile su tasimaktan da omuzlari incindi. Köleler gelince ben kendisine, size ugramasini, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavusmasini söyledim. Bu açiklamam üzerine Resulullah:

"Ey Fatima, Allah"tan kork, Allah"a olan farzlarini eda et, aileyin islerini yap. Yatagina girince otuzüç kere sübhanallah, otuzüç kere elhamdülillah, otuzüç kere Allahuekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayirlidir.." buyurdular. Fatima (radiyallahu anha):
"Allah"dan ve Allah"in Resulünden raziyim" dedi. Resulullah ona hizmetçi vermedi." Buhari, Fedailul Ashab 9, Humus 6, Nafakat 6, 7, Da"avat 11; Müslim, 80, (2727); Tirmizi, Da"avat 24, (3405); Ebu Davud, Harac 20, (2988, 2989), Edeb 109, (5062, 5063).

KOCANIN KADIN ÜSTÜNDEKI HAKKI

6529 - Hz. Aise radiyallahu anha anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eger bir kimsenin bir baskasina secde etmesini emretseydim, kadina, kocasina secde etmesini emrederdim ve eger bir erkek karisina kirmizi bir dagdan siyah bir daga ve siyah bir dagdan kirmizi bir daga tas tasimayi emretseydi, uygun olan, kadinin bu emri yerine getirmesidir."

6530 - Abdullah Ibnu Ebi Evfa radiyallahu anh anlatiyor: "Hz. Muaz Sam"dan dönünce Resulullah aleyhissalatu vesselam"a secde etmisti. Aleyhissalatu vesselam hayretle : "Ey Muaz! Bu da ne?" dedi. O açikladi: "Sam"a gitmistim, onlarin reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladim. Içimden, ayni seyi size yapmak arzusu geçti." Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: "Bunu yapmayin! Zira, sayet ben, bir kimseye, Allah"tan baskasina secde etmeyi emretseydim, kadina kocasina secde etmesini emrederdim. Muhammed"in nefsi elinde olan Zat-i Zülcelal"e yemin ederim ki, bir kadin, kocasinin hakkini eda etmedikçe Rabbinin hakkini da eda edemez. Kadin (deve sirtindaki) semere binmis iken kocasi nefsini talep edecek olsa, kadin bu istege mani olamaz."

KADININ YOLCULUGU

2169 - Ebü Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allaha ve ahiret gününe inanan bir kadina, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yaninda bir mahremi olmadikça gitmesi helal degildir." Buharî, Taksîru"s-Salat 4; Müslim, Hacc 419, 422, (1339); Muvatta, Isti"zan 37, (2, 979); Ebü Davud, Menasik 2, (1723-1725); Tirmizî, Rada 15, (1170).

Muhammed"in evli kadınlara yönelik hadisleri:

"Bir adam karısını yatağına çağırsa da, kadın yanaşmasa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler." (Bkz. Buhari, e"s- Sahih, Kitabu Bed"il"halk/7; Tecrid, hadis no.1337; Müslim, e"s-Sahih, Kitabu"n-Nikah/120-122,hadis no.1436; Ebu Davud, Sünen, Kitabu"n-Nikah/42, hadis no.2141).

"Bir adam karısını cinsel ihtiyacını gidermek için çağırdığı zaman, kadın hemen o çağrıya uymalıdır. Kadın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor olsa bile.."(Bkz: Tirmizi, Sünen, Kitabu"r-Rıda/10, hadis no.1160).

Muhammed"in genel olarak kadınlar hakkındaki görüşleri:

"...Dünyadan ve kadınlardan sakının, zira Beni Israil"de ilk fitne daın yüzünden çıktı" (Riyazü"s Salihin tercemesi (Diyanet İşleri başkanlığı Yayınları, Ankara, 4.baskı),1, 105.

"...Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha zararlı fitne ve fesad (âmili) olarak hiçbirşey bırakmadım" (Ibid,327, Usâme Ibn-i Zeyd"in rivayetine dayalı bu hadis için bkz. Sahih-i Buhari tecrid, II, 267, hadis no. 1795)

"...Uğursuzluk üç şeyde: "at"ta, "kadın"da, "ev"de hâsıl olur"

"...Eğer eşyada şeâmet farzolunursa "at"ta, "kadın"da, "ev"de ve "mesken"de aranılmalıdır" (Abdullah Ibn-i Ömer"in ve ayrıca Selh İbn-i Sa"dın rivayetlerine dayalı olarak Buhari"nin naklettiği bu hadisler için bkz. Sahih-i Buhari tecrid, VIII, 312, hadis No. 1211 ve XI, 267-8, hadis No.1795)

"Tanrı elçisi namazı bozan şeyleri benim önümde tekrarladı. Bunlar: Köpek, eşek ve kadındır"(Muhammed"in karılarından Ayşe, Ibid, 82;Ayrıca bkz. Mishkat..,(1960), IX, Kesim 16, 292)

"Önünde deve semerinin ard kaşı boyunda bir sütresi olmayan kimsenin namazını kadın, eşek bir de kara köpek kat"eder" (Ibid,441)

"Ben kadınlarla asla tokalaşmam"(Tırmızi"nin refika kızı Ümeyye"den rivayet ettiği hadisler)

Muhammed"den Bir Olay

Ebu Said rivayetine dayali olarak Buhari ve Muslim gibi Islam"in en saglam ve guvenilir kaynaklarinin, kadinlarin "aklen ve dinen eksik" olduklarina dair Muhammed tarafindan soylenmis sozler konusunda bildirdikleri sudur:

Bayram gunlerinden birinde Muhammed, kadinlarin yanindan gecerken onlara hitaben: "Kadinlar sadaka verin, zira bana Cehennem gosterildi, cogu sizler idiniz." diye seslenir. Kadincagizlar sasirirlar ve: "Ya Resu"llah neden?" diye sorarlar. Muhammed cevap verir: "Cunku siz otekine berikine cokca lanet eder, zevclerinize karsi kufran-i ni"met gosterirsiniz. (ne acaiptir ki kendini zapteden tam akilli ve dininde) hazimli kimsenin aklini sizin kadar eksik akilli, eksik dinli kimsenin celebildigini gormedim."

Kadinlar biraz daha sasirmis olarak yine sorarlar: "Aklimizin, dinimizin eksigi nedir? Ya Resu"llah". Bu soru uzerine Muhammed onlara Kur"an"in Bakara suresinin 282inci ayetini hatirlatir: "Kadinin sahadeti, erkegin sahadetinin yarisi degil midir?" Kadinlar, "Evet" diye yanit verirler. Onlarin bu dogrulamasi uzerine Muhammed tekrarlar: "Iste bu aklinizin eksikligindendir."

Bunu soyledikten sonra yine kadinlara sorar: "Kadin hayiz gordugu zaman da namaz kilmaz, oruc tutmaz, degil mi?"

Kadinlar buna da "Evet" derler. Bunun uzerine Muhammed, "Iste bu da dininizin eksikligindendir" diyerek sozlerini tamamlar. (Buhari Muhtasari Tecrid-i Tercemesi, 1970-, I, 222, Hadis No 209)

Goruluyor ki Muhammed"in aciklamasina gore Tanri, kadini bilhassa "eksik" yaratmistir, ve bunu kanitlamak uzere de kadinin sahadetinin erkeginkinin yarisi degerinde oldugunu anlatmis ve ayet yollamistir. Daha baska bir deyimle kadinlarin sahadet bakimindan erkeklere nazaran daha az degerde sayilmalari, duygusal ya da fevri filan olmalarindan degil ve fakat dogrudan dogruya "akillarinin eksikligindendir." Ve Tanri onlarin eksik akilli olmalarini ozelikle bu bakimdan ongormustur. Fakat Tanri, yine Muhammed"in bildirmesine gore, kadinlari sadece "eksik akilli" yaratmakla kalmamis, fakat ayni zamanda, "eksik dinli" yapmis ve bunun kaniti olmak uzere de onlari "hayizli (adet gorur) sekilde" yaratmistir. Boylece hayiz gordukleri zaman onlari namaz kilmak, oruc tutmak gibi (ve benzeri) dinsel gorevlerden yasaklamistir. Ve iste kadinlarin "aklen ve dinen dun" olduklarina dair bu inanc islami inanc olarak Muhammed"den itibaren yerlese gelmistir.

Soylemeye gerek yoktur ki, bu tur bir inanci ve bu inancin dayanagi olan mantigi, "ulu ve adil Tanri" anlayisi ile uzlastirmak mumkun degildir; hatta sadece "ulu ve adil Tanri " anlayisi ile degil ve fakat "keyfi ve adaletsiz" bir Tanri anlayisi ile dahi bagdastirmak kolay degildir. Cunku bir kere, insan denilen varligi "erkek" ve "disi" olarak yaratmakla gurur duyan ve ovunen bir Tanri"nin "akillilik" ile "sahadet" arasinda baglanti kurmasi ve bu baglantiyi sadece kadinlara uygulamasi dusunulemez; "adil ve bilgi kaynagi" olarak tanimlanan bir Tanri"nin yapabilecegi bir sey degildir. Zira boyle bir baglantiyi ongormus olsaydi, bu takdirde aklen ve fikren yetersiz olabilen erkeklerin de bulundugunu goz onunde tutarak "akilli bir erkegin sahadeti, daha az akilli iki erkegin sahadetine denktir" seklinde bir seyler getirirdi.

Ote yandan iki kadinin sahadetini, bir erkegin sahadetine denk kilma amacini, sirf kadinlari eksik akilli yaratmis olamk icin vesile ya da bahane kilmazdi.

(Ilhan Arsel, Seriat Ve Kadin, 1991 baskisi s.48 ve devamı)

Şimdi de Kuran"ın ayetlerine bir göz atalım:

KURAN"DA KADINLARLA İLGİLİ BAZI AYETLER

"Allah"ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah"ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür"(Nisa/4/34)

" Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah"tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "Nisa/4/128

(Not:Erkegin hakkı ile kadınınkiler arasındaki farka dikkat! Erkek dövebilir, ama, kadın sulh yapmaya mecbur!)

"Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinda belli hakları vardır.Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler." (Bakara/228)

"Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."(Nisa/3)
"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah"a tevbe ediniz ki kurtulu?a eresiniz" (24/Nur/31)

Erkeğin kadından derece olarak üstünlüğü:

Bakara Suresi, Ayet:228 : Fahruddin Razi, e"t-Tefsiru, Taberi, Camiu"l-Beyan, 2/275-276; Tefsiru İbn Kesir, 1/271; Dr. Kamil Musa, Derece, Beyrut, 1987,.15-26 kitaplarındaki yorumlara göre:

Erkek kadından birçok yönden üstündür:

Erkeğin akılca üstünlüğü vardır
Diyette (kurtulmalıkta) üstünlüğü vardır.
Miras konularında üstünlüğü vardır.
Erkek, "kadı (yargıç)", "hükümdar" olur, kadın ise olamaz. Erkek tanıklığa da daha elverişlidir.
Erkek, kadının üzerine evlenebilir. Dilerse karısının, karılarının üzerine cariye de alabilir. Kadın için, kocasının üstüne evlenmek gibi bir hak yoktur.
Mirasta erkeğin payı daha çoktur.
Erkek kadını boşayabilir. Kadın, erkeği boşayamaz. Erkek kadını boşadıktan sonra da süresi içinde dönüş yapabilir, kadının bu yönde bir hakkı yoktur.
Erkeğin ganimetten payı kadınınkinden çoktur.
Kadınları dövme özgürlüğü:
Nisa suresi, 34.ayet, Diyanet çevirisi:

"Allah"ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı, erkekler, kadınlar üzerine hakimdirler. İyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah"ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır.Serkeşlik etmelerinde endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa onların aleyhine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce"dir, Büyük"tür." (Çevirideki "serkeşlik", ayetteki "nuşuz"un karşılığıdır. "Serkeşlik", Türkçe sözlükte şu anlamdadır:"kafa tutma, baş kaldırma." )
  #31286  
Alt 02.01.2007, 06:04
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

ISLAM UYGULAMALARINDAN ÖRNEKLER
Kadınlar yalnız seyahat edemezler:
Diyanet"in yayinlarindan olan Sahih-i Buhari Muhtasari... "nin 4.cild"inin 219.sayfasinda, kadinlarin yolculuga çikarlarken kocalarinin ya da yakinlardan birinin vesayetine muhtaç bulunduklari hususu ile ilgili su satirlari: "Islam dini kadinin ...bünye ve iradesindeki fitri za"fa mebni muayyen hususta kadini, mehariminden bir erkegin vesayetine vermistir. ki, kadinin uzak bir mesafeye gidebilmesi...için zevcin veya bir mahreminin bulunmasini sart kilmasi bu cümledendir..." (Sahih-i..., Cilt IV, sh. 219) )265.

Kadınlardan yönetici olamaz:

Diyanet"in yukarda adi geçen yayinlarinin 10. cild"inin 449.sayfasinda yer alan 1660 sayili hadis: "Mukadderatini bir kadinin eline veren millet felah bulmaz" seklinde olup Baskanligin su açiklamasini içermektedir: "Islam hukukunda amme velayeti denilen devlet teskilati riyaseti ancak erkek bir vatandas tarafindan temsil olunur. Bu, millet otoritesini temsil edecek mevkie kadin intihap edilemez. Çünkü kadinin fitrati bir çok cihetlerden bu çok agir vazifeyi deruhte etmege müsait degildir. Bunun için Islam hukukunda... devlet riyasetine intihap olunabilmesi hususunda kadin için hiçbir hak kabul edilmemistir" (Sahih-i... , Cilt X, sh. 449 ve d.)266

(Yani, deniyor ki; kadin"in kamu yöneticiligi gibi görevlere gelmesini önleyen sey yaratilisindaki eksikliktir: yani "aklen ve dinen dun" olusudur, "iradesindeki fitri za"f" tir.)

Animsatalim ki Islam"da kadin, sadece devlet baskanligina degil fakat siyasi ve idari görevlere de (örnegin kadilik, hakimlik, kaymakamlik, vs) hep bu nedenlerle layik görülmemistir. Gazali: "Yarim tanik durumunda sayilan ve erkegin hakimiyeti altina sokulan (kadin) nasil yargiç olabilir?" derken bunu anlatmak istemistir.


KADIN iMAM !...
İslam"da bir ilk: "Cuma"da kadın imam (Hürriyet 19.03.2005)

ABD"nin New York kenti İslam dininde bir ilke imza attı. Dünyada ilk kez bir kadın imam, kadınlı, erkekli cemaata Cuma Namazı kıldırdı.Namaza yaklaşık 1000 kişi katıldı.

New York"un Manhattan semtindeki St.John Katedrali"nde ilk kez kılınan Cuma Namazı, Amerikan medyasının ilgi odağı oldu. Kadınların imamlık hakkını gündeme getirdiği `Kuran ve Kadın" kitabıyla tanınan Afrikalı asıllı Prof. Dr. Amina Vadud, namaz öncesi bir basın toplantısı düzenledi. İslam dininde kadın ve erkek eşitliğinin önemini vurgulayan Vadud, `Cuma Namazı"nı bir kadın olarak ilk kez ben kıldıracağım" dedi. Vadud, `Bu benim için yeni bir şey değil, 10 yıl önce Güney Afrika"dan böyle bir teklif aldım" diye konuştu. Kadın ve erkeğin ruh olarak Allah tarafında eşit olduğunu belirten Vadud, daha sonra imam mahalline geçti.

Cuma Namazı"nı organize eden `İslam Uyanış Hareketi" üyesi Asra Numani ezan okuduktan sonra, Amina Vadud 2 saat süren Cuma hutbesi okuyup, namaz kıldırdı. Haremlik selamlık olarak ayrılan 100 kişilik cemaatin çoğunluğunu kadınlar oluştururken, başı açık olan kadınlar da saf tuttu.

PROTESTO EDİLDİ

Cuma Namazı"nın kılındığı katedralin önünde toplanan bir grup, tekbir getirerek Vadud"u protesto etti. Ancak polisler tarafından kiliseyi çeviren tel örgülerin dışına çıkarıldılar. Eylemlerine burada da devam eden protostocular, Vadud ve cemaati için, `Bunlar feminist, bu kişiler İslam"ı temsil etmiyor, homeseksüellik, pornoya ve alkole de müsaade ediyorlar" diye tepki gösterdiler.

İslam"da kadın hakları için ayaktayız

NAMAZI organize eden eski Wall Street Journal yazarı Asra Q. Numani ise, `İslam"da kadın hakları için ayaktayız. Arka kapıyı ya da gölgeleri artık tercih etmeyiz" dedi.

Asra Numani"nin namazı başı açık kıldığı da dikkat çekti. Amina Vadud"un iki saat süren hutbe ve imamlığından önce İslami Uyanış Hareketi üyesi Asra Numani ezan okudu.

Katedralde namaz

Amina Vadud namazı Manhattan"daki St. John Katedrali"nin Sinod Binası"nda kıldırdı. Bu gelişme karşısında ABD"li Müslüman liderler çekinceli kaldı. New York"ta faaliyet yürüten İslam"da Kadınlar
Örgütü lideri Ayşe el Adaviye, `Bu tür bir değişim toplumun içinden gelmeli. Ama bu dışarıdan zorlanıyor" diye konuştu. Bazı çevreler de, Numani"nin yazdığı kitabın reklamını yapmak için böyle bir
organizasyon planladığını iddia ediyor.

Kadın imam tartışması

ABD"de Prof. Amina Vadud"un dün New York"ta Cuma namazı kıldırması din adamları arasında farklı yorumlara yol açtı. Bazı din bilginleri kadınların erkeklere imamlık yapamayacağını belirtirken, kadının
kadınlara imamlık yapmasında sakınca olmadığı da ifade edildi. İşte din bilgillerinin konuya ilişkin görüşleri şöyle:

Caiz değil

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz: Kadınların erkeklere namaz kıldırması caiz değildir. Kadınlar kadınlara imamlık yapabilir. Uygulamada Peygamberimiz"den günümüzü kadar gelen uygulama böyledir. Eğer dinde yeri olsaydı Peygamberimiz dönemindeki çok mümtaz kadın şahsiyetler vardı. Sahibilerin kendisinden bilgi aldığı Ayşe gibi Fatma gibi. Onlara imamlık yaptırılırdı. Hümmü Varaka rivayeti var, ancak bu çok istisnai bir durumdur.

Sakınca yok

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş: Kadınların kadınlara imamlık yapmasında görüş ayrılığı yok. Bence bir kadın imamlık yapma şantlarına haizse, bilgi ve birikimi varsa Cuma Namazı kıldırmasında sakınca bulunmuyor.

Özel amaçlı

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz: İslam"da Cuma Namazı kıldıran kadın örneği bulunmuyor. Kadınlar kadınlara imamlık yapabilir. Erkeklere yapamazlar. ABD"de ortaya çıkan bu olay, özel amaçlı bir teşebbüstür, diye düşünüyorum.

Erkeğe zor

Dünyanın en üst düzey İslam alemlerinden sayılan, Mısır"ın başkenti Kahire"deki El Ezher Camii şeyhi Seyid Tantavi, `Kadının vücudu özeldir. Kadınlar, kadınlara imamlık yapabilir. Ama erkeklere yaptıklarında, arkasında namaz kılanların imamlarının vücuduna bakması ve sadece ibadete odaklanması zorlaşır" dedi.

Kabul olmaz

Ürdün"ün eski din işleri bakanı, Abdülaziz el Hayat ise, `Din büyükleri, karışık cemaatlere imamlık yapmasına izin vermemiştir. Erkeğin yanında bile namaz kılamazlar, arkalarında kılmalılar. O namazda bulunan erkeğin duası kabul olmaz" dedi.



Afganistan"da Islam Ve Kadın
Afganistan"da kökten dinci hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte Eylül 1992"de başkentin büyük parkında "İslam"a uygun davranışlarda bulunmadıkları için" toplu idamlar gerçekleştirildi. Bu tarihlerde Afganistan kadını da bütün haklarını kaybetti. Oy kullanma, devlet dairelerinde ve televizyon/radyolarda çalışma hakları ellerinden alındı. 1960"lı yıllarda mini etek giyen Afgan kadını tepeden tırnağa örtünmek zorunda bırakıldı. Hizb-i İslami örgütü militanları batılı gibi giyinen kadınların üzerine asit atıyordu.
Afganistan bebek ölümlerinde birinci, kadın ölümlerinde ise ikinci sıradadır. Kadın ölümlerinin en büyük nedeni, kızların çocuk yaşta, daha hamileliğin yükünü kaldırabilecek kadar gelişmeden hamile kalmalarıdır. Regl olmaya başlayan kızlar hemen evlendirilmekte ve daha çocuk yaşta hamile kalmaktadırlar.

Afgan evlerinde erkeklerin bulunacağı odalarda el işi, dantel gibi kadın varlığını anımsatacak eşyalar bulundurulmaz. Afgan erkeği karısına evden çıkarken hoşçakal demez, nereye gittiğini ve ne zaman döneceğini söylemez.

Islamcı "Taleban" rejimi altındaki Afganistan"da tam anlamı ile "Islam Seriatı" uygulanıyor. Bu uygulamanın Afgan kadınları üzerindeki etkisi ise, onları toplumda "tümüyle görünmez" kılmak.. Afgan kadınlar, "burka" ile baştan aşağı örtünmeden evden dışarı adım atamıyorlar. Sokağa çıkabilmeleri için, "burka" bile yeterli değil tek başına..Yiyecek, ilaç ve diğer güncel ihtiyaçlarını bile almak üzere sokağa çıkmaları gerektiğinde yanlarında mutlaka aileden bir erkeği "refakatçi" olarak almak zorunluğu var.

"Burka" da kadınları tam koruyamıyor, Islam şeriatının zulmünden.. Nitekim bir su birikintisinden geçerken ıslanmamak için eteğini hafifçe kaldıran bir kadının "bacaklarını gösterdiği" gerekçesi ile iki Taleban tarafından dövülerek öldürülmesi dünya basınında yer almıştı.

Afganistan"da "Islamcılar"ın iktidarı ile tüm eğitim kurumları kadınlar için yasaklanmıştır.

Uzun yıllar savaş gören bir ülke olan Afganistan"da "dul kalan" kadınların durumu bir diğer felakettir. Çalışmaları yasak olan kadınlar, hayatlarını idame ettirecek gelirden yoksundur.

Taleban, yüzde 70"i kadın olan öğretmenlerin evden çıkıp çalışmalarına da izin vermediğinden, çocukların eğitimi aksamaktadır. Halbuki, Islamcılar iktidara gelmeden önce, Kabil"de 150 bin kayıtlı öğrencinin yüzde 40"ı kız öğrencilerdi.

Islamcı yönetim, erkek doktorların, kadın hastalara; kadın doktorların erkek hastalara bakmasını da yasaklamıştır. Kadın sağlık elemanları da çalışırken "burka" giydiklerinden, işlerini yapmalarını çok zor olmaktadır.

Islam yönetimi, müzik dinlemeyi, şarkı söylemeyi, dansı, her türden oyun ve eğlenceyi yasaklamıştır. Çocuk oyunları, onları "Kuran eğitiminden" uzak tutacağı varsayımı ile yasaklanmıştır.

Erkeklere "sakal bırakmak" mecburiyeti getirilmiştir.

Hırsızlık yapanların el ve ayakları kesilmiş, zina yapanlar taşlanarak öldürülmüştür.

Fotoğraf çekmek de "şeytan işi" gerekçesi ile yasaklanmıştır. Diğer yasaklar da şunlardır: Oyuncaklar, terzilerdeki moda dergileri, kadınların makyaj yapması, kaş almak, saçlarını kısa kestirmek, renkli veya beyaz elbise giymek, mücevher takmak, ince çorap ve topuklu ayakkabı, ayak sesinin duyulması, yüksek sesle konuşmak ve gülmek ..

Türkiye Cumhuriyeti"nde kadınlarımız, 76 yıl önce şeriattan laikliğe geçilmesi ile neler kazandıklarının bilincindedirler. Bangladeş, Cezayir, Afganistan, Sudan, Yemen, Iran ve diğer Islam şeriatı ülkelerinde hergün görülen olaylar ve yönetim tarzı, laik devletin önemini anlatmaktadır.

(Prof.Dr Necla Arat"ın , Cumhuriyet"te, 25.05.99 tarihinde yayınlanan makalesinden ve Faik Bulut"un kitabından yararlanılmıştır)

Banglades

Bangledes"li kadinlara uygulanan baski nedeniyle, kadinlar erkeklere uygun görülen islerin haricindeki islere yöneltilir. Yerel mollalarin fetvalari ile hirsizlarin elleri kesilir, zina yapan kadinlar taslanir, kirsal kesimde erkekler dogum kontrolu yapan karilarini bosarlar. Kendi kücük isleri icin banka kredisi alan kadinlara da iyi gözle bakilmaz, cünkü, "kadinlarin ekonomik özgürlük kazanmalari, erkeklerden daha üstün bir yer saglayacagi icin" istenmez. "Tanri"nin planinda bu yoktur" denir. Medrese ögrencileri, kiz okullarini "kizlarin Batililasmasina neden olduklari icin" yakmakta; gecerli kilinmaya calisilan kurallara karsi cikmaya cesaret eden kadinlar, siddet ve ahlaki sansür ile karsilasmaktadirlar.

Cezayir

Bu ülkede olanlar, uluslararasi basinda "uyanikken kabus görmek" olarak tanimlaniyor. Hergün kadinlar kaciriliyor, isknce görüyor, tecavüze ugruyor, sakatlaniyor ve köktendinci silahli grup tarafindan öldürülüyor.

Kadinlar salt "kadin" olduklari icin hedef aliniyor ve tipki ortacagda oldugu gibi, "kötülügü" simgeledikleri düsünülüyor.(Bilinen silahli gruplar arasinda siviller icinde en tehlikelisi "Silahli Islamci Grup". Diger gruplar ise Silahli Islamci Hareket ve Islami Kurtulus Ordusu).

Cezayir"de kadinlar örtünmeye zorlaniyor. Silahli islamci Grup, örtünmeden dolasan bütün kadinlari potansiyel askeri hedef olarak tanimlamaktadir. Bu tehdidi daha etkili kilmak icin köktendinciler, 17 ve 18 yasindaki iki liseli kizi otobüs beklerken öldürmüslerdir. Tesettürlü bir kiz arkadasi ile sokakta yürüyen bir baska liseli kiz da, yerel köktendincilerce "örtünmesi" icin uyarilmis, ama örtünmeyi reddedince öldürülmüstür.

Üniversitelerdeki kadin ögretim üyeleri, can güvenligi nedeniyle görevlerinden ayrilmislar, ve Cezayir disina ciktiktan sonra, Cezayir"in her yerinde duvar yazilarinda su sloganin isledigini söylemislerdir:"Cilbab (tepeden tirnaga kapali elbise) giyen kadinlar, Tanri sizi kutsasin; hicap (basörtüsü) takan kadinlar; Tanri size dogru yolu göstersin. Ve siz, kendilerini teshir eden kadinlar, kursunlar sizin icin.."

Cezayir"de bu baski nedeniyle cok sayida kiz ve kadin örtünmeye baslamislardir. Bu konuda 22 yasindaki bir kiz duygularini aciklarken sunlari demistir:"Hicbirimiz örtünmeyi istemiyoruz. Ama korku, düsüncelerimizden ve özgür olma istegimizden daha güclü, korku bizi her taraftan kusatiyor. Anne-babamiz, erkek kardeslerimiz hep bir agizdan, "Yasamak istiyorsan örtün!" diyorlar." (Kaynak: Cumhuriyet, 20.05.1999, Prof.Dr.Necla Arat"in makalesi)

Iran

İran"da hicap-çarşaf giymek zorunludur. Örtünmemiş kadına esnafın satış yapması yasaktır. Caddelerde "Hicap giymeyen kadın fahişedir" ya da "Karısı hicap giymeyen erkek, erkek değildir" türünden ibareler yazılıdır. Hicap ya da çarşafsız gezmenin cezası 12 ay hapis veya kırbaçlanmaktır. Eğer kırbaç cezası para cezasına çevrilmek istenirse karşılığı 10.000 tümendir. Ortalama 80 kırbaç cezasının karşılığı bir çalışanın 6 aylık kazancına eşittir.

Kadını cezalandırmak için birçok neden vardır. Mantodaki iri bir düğme, mantonun altın ya da gümüş renginde olması, yırtmaç boyu, çıplak ayak veya ince çorap, oje sürmek...vb. birçok nedenden ötürü kadın cezalandırılabilir. Bunlar yazıya dökülmemiş olduğu için de kadının cezalandırılmasında büyük bir keyfilik hakimdir.

Kadınlar kocasından izin almadan sokağa çıkamaz, babalarının cenazesine bile gidemez. Yolda veya araba içinde bir arada görülen çiftler baba-kız, karı-koca, abla-kardeş olduklarını kanıtlayamazlarsa zina yapmaktan tutuklanırlar. Erkek ve kızlar bir parti/ev toplantısında bir arada yakalanırlarsa hemen evlendirilirler. Erkekler şort giydiği için kadınların futbol gibi spor karşılaşmalarını izlemeleri yasaktır. İran"da üst düzey hiçbir yönetim kadrosunda kadın yoktur.

Kadinlarin carsaf giymek zorundalar. Bu ülkede, "muta nikahı" denilen bir imam nikahı ile erkekler ilekadınlar para karsiliginda "saatlik" surelerle "evlenebiliyorlar"..

Sabah Gazetesinin 22.05.2000 tarihli nüshasında İranlı kadınlarla ilgili şu haber yayınlandı:

"Hayvan kadar değerimiz yok"

ABC televizyonu İranlı kadınların feryadını yayınladı: İnsan hayvanını bile kırbaçlamaz. Ama bizi kırbaçlıyorlar

İranlı bir grup kadın Amerikan ABC televizyonunun programına katılarak İran"da kadının ve gençliğin durumunu anlattı. Bu program yüzünden mollalar tarafından soruşturmaya uğrayacaklarını, belki işkence görecek ve kırbaç cezasına çarptırılacaklarını bile bile ABC"ye konuşmayı kabul ettiler. Mollaların zulmünün artık onları korkutmadığını söylüyorlar. Yakında ülkede yeni bir devrim olacağına inanıyor ve "Artık susmayacağız" diyorlar.

Nightline (Gecehattı) programı muhabiri Ted Koppel ile sokak röportajı yapan 4 İranlı kadın, sokakta, okulda, erkeklerle ilişkilerinde ve işte hep saklanmak zorunda kaldıklarını belirttiler. İçlerinden biri sokakta bir erkekle görüldüğünde başına gelenleri şöyle anlattı: "Bir erkekle görülürsem bana ve ona ayrı ayrı kim olduğunu sorarlar. Cevaplar birbirini tutmazsa ve kardeşim ya da kocam değilse ikimizi de alıp götürürler..."

En kötüsü ise gizli ev partilerinde yakalanmak. Erkeklerin ve kadınların birlikte olabildiği bu partiler Devrim Muhafızları tarafından sık sık baskına uğruyor. Katılanlar mahkemeye sevk ediliyorlar. Partilerde yakalanmanın cezası 30 kırbaç.

Ortaçağ gelenekleri:

Kadınlar kırbaç cezasına büyük tepki gösteriyor. "İnsan bunu hayvanına bile yapmaz. Değerimiz hayvandan bile düşük" diyorlar. Partide yakalananlar bekaret kontrolünden geçiriliyor. Bakire olmayanlar birlikte oldukları erkekle zorla evlendiriliyor. Genç İran kadınlarına göre tüm bu uygulamalar İran"ın hâlâ Ortaçağ gelenekleriyle yönetildiğini gösteriyor. İran dışındaki hayatı gördükleri zaman oradaki kadınlar gibi yaşama heveslerini "Başka ülkelerdeki kadınların yaşamlarını konuşmalarını, giyinişlerini görüyorum. Ben de aynı şeyleri yapmayı istiyorum. Ama yapamıyorum ve utanç duyuyorum" diye dile getiriyorlar."

Bir öpücüğe 74 kırbaç

Hürriyet Gazeresi"nde 25.04.2003 günü yayınlanan habere göre, İran"ın önde gelen aktrislerinden Gevher Hayrandiş, bir ödül töreninde genç bir yönetmeni alnından öptüğü gerekçesiyle 74 kırbaç cezasına çarptırıldı, ancak halktan özür dilediği için cezası tecil edildi.

İran Daily Gazetesi"nin haberine göre, 50"li yaşlardaki saygın film ve televizyon aktrisi Gevher Hayrandiş, geçen eylül ayında Yezd kentinde bir festivalde 20 yaşlarındaki Ali Zamani"ye en iyi yönetmen ödülünü verirken elini sıktı ve alnından öptü. Ali Zamani, ünlü aktrisin geçen yıl ölen aktör kocasının öğrencisiydi ve bir anne şefkatiyle başarısının tebrik edildiğini duyurdu.

Kadın-erkek yakınlığının ve toplum içinde öpüşmenin tabu olduğu İran"da bu öpücükle yer yerinden oynadı ve Yezd kentindeki dini liderler sokaklara dökülüp aktrise lanetler yağdırdılar. Protestolarla yetinmeyenler ünlü aktrisi mahkemeye verdiler. Mahkeme, Hayrandiş"e 74 kırbaç cezası verdi. Gevher Hayrandiş, ‘‘Herhangi bir suç işlediysem özür dilerim. Ben anne şevkatiyle öptüm’’ dedi ve bu özrü sayesinde ‘‘şimdilik’’ kaydıyla kırbaç cezasından kurtuldu. Mahkeme, benzer bir suçu ikinci kez işlemesi halinde Gevher Hayrandiş"i derhal 74 kırbaç atılmasını onaylayacak.

Hayrandiş mahkemenin kararını protesto edip etmeyeceğini açıklamadı. Ancak sanat çevreleri böyle bir kararın İran"ın uluslararası alandaki pozitif imajına darbe vuracağı uyarısında bulundular. Film yapımcısı Kioumars Pourahmad, ‘‘Saçma ve iğrenç. Hayrandiş hálá yas tutuyor ve ölen eşinin öğrencisi Ali Zamani oğlu gibidir. Bu tür kararlar sadece nefret yaratır’’ yorumunu getirdi.

İran"da kadınlar üzerine uygulanan baskıyı, insanlıkdışı cezalaları görmek için burayı tıklayınız. Bir kadının ağzından İran"da İslam adına özgürlüklerin yokedilişini ve günlük hayatın nasıl bir işkenceye döndüğünü öğrenmek için de burayı tıklayınız.

Yemen

Kadinlar erkeklerle yüz yüze gelse bile el sikismalari yasak. Carsaf giyip, pece takiyorlar.

Katar

Kadinlar secimde aday olsalar bile, erkeklerin bulundugu ortamda bulunmalari yasak. Miting ve TV"de yüzlerini göstermeleri yasak, sadece telefonla oy isteyebiliyorlar.

Suudi Arabistan

Carsafsiz sokaga cikmak yasak. Nufus cuzdanlari yoktur, isimleri babalari veya kocalarinin kimliklerinde yazilidir.

Peçe takmamak, sokakta tek başına yürümek, üniversiteye gitmek, koşmak, sıçramak, araba sürmek kadınlara yasak. Arabanin ön koltugunda bile oturamazlar. 1990"da kadınların araba kullanma hakkı için yaptığı gösteriler ülkede büyük yankı yaptı. Kadın göstericiler tutuklandı ve kocalarından "bir daha böyle bir gösteri yapmayacaklarına" dair teminat alındıktan sonra serbest bırakıldılar.

Kadın, kocasının refakati olmadan yurt dışına çıkamaz. Halka açık yerlerde yüzemez, hiçbir toplulukta erkeklerle bir arada bulunamaz. Kadınlar bilinçli olarak cahil yetiştirilirler. Tek yaptıkları alışveriş ve evde oturmaktır. Bayan öğretim görevlilerinin sayısı çok azdır. Erkek profesörler üniversitedeki kız öğrencilere monitör aracılığıyla ders verir.

Suudi Arabistan"da 15 kız öğrencinin "tesettür" uğruna diri diri yanmasına neden olundu:

Hürriyet Gazetesi"nde 17 Mart 2002 tarihinde yayınlanan haberde, yanan ortaokul binasından kaçan 15 kızöğrenci, Suudi din polisi tarafından ‘Kıyafetiniz sokağa çıkmaya uygun değil’ gerekçesiyle engellendi. Pazartesi yaşanan olayda başörtüsüz olduğu için kızlar, diri diri can verdi.

Suudi Arabistan"ın Mekke Kenti"nde geçen Pazartesi sabahı, bir okulda çıkan yangından kaçmaya çalışan 15 kız öğrenci ‘Namahrem Vahşeti’ne kurban gitti. Din polisi (mutavva), türbanları ve çarşafları olmayan genç kızların alevler içindeki binadan çıkışına izin vermedi.

Elektrik kontağından çıktığı sanılan alevler bir anda üç katlı ortaokul binasını sardı.

Öğrenciler, can havliyle kendilerini dışarı atmak istedi. Ancak genç kızlar kapıya koştuklarında din polisleriyle burun buruna geldi. Din polisleri, İslami kurallara göre giyinmedikleri, türban ve çarşafları olmadığı için kızların çıkmasına izin vermedi.

Din polisleri, yangını söndürmeye çalışan itfaiye ekiplerinin binaya girmelerine de ‘‘Namahrem’’ gerekçesiyle, izin vermedi ve ‘‘Onlara yaklaşmak günahtır’’ diye uyardı. Bir görevli El-İktisadiye Gazetesi"ne yaşananları şöyle anlattı:

‘‘Kızlar dışarı çıkmak istiyor, çarşafları olmadığı için dayak yiyorlardı. Durumun çok kritik olduğunu ve bu tür davranışın yeri olmadığını söyledik. Ama bizlere bağırdılar ve kapıdan ayrılmayı reddettiler.’’

Acılı bir baba da ‘‘Bekçi kapıyı açmayı bile reddetti. Polis durdurmasaydı kızlar kurtarılabilirdi’’ diye yakındı.

Netice"de Allah-varsa eğer- islamiyet dini uğruna bu vahşete müsaade etmiş oldu. Eğer Allah yoksa, bu sefer Suudi"ler Muhammed"in uydurduğu islamiyet adına bir vahşet daha yapmış oldular.

Hürriyet, 07.05.02 - Suudi Arabistan"da kara çarşaf operasyonu

Suudi Arabistan"da kadınların giymek zorunda olduğu, başlarından ayak parmaklarına kadar örten kara çarşaflardan 82 bini, yetkililer tarafından ‘‘çok süslü ya da vücut hatlarını fark ettirebilecek’’ şekilde bulunduğu için toplatıldı. Ticaret Bakanlığı, başkent Riyad ve Cidde"de yapılan denetimler sonucu, şeriat yasalarına tam uymadığı belirlenen, fabrika ve dükkanlardaki 82 bin kara çarşafa el koydu. El konulan kara çarşaflar istenildiği kadar sade, ışık geçirmez ve bol değildi. (Bu haberi, başlarına türban takmakla islamiyete uygun giyindiklerini sanan türbancı hanımlara ithaf ediyorum. İslamiyet en doğru şekilde Arabistan"da yaşandığına göre, Arap kadınları ve erkekleri en gerçek müslümanlardır. Çünkü, peygamberleri Arap, Kuran"ın orijinal dili Arapça olup, Kuran ayetleri ve hadisleri Arapların yanlış ve eksik yorumlaması gibi birşey söz konusu olamaz.)

Birleşik Arap Emirlikleri

Çok kadınla evlilik, haber vermeden kadını boşama, dışarıdan getirilen kadınları metres tutma gibi durumlar yaygındır. İslamcılar çok kadınla evliliği teşvik ediyorlar. Birden fazla kadın alan erkeğe 10.000$ kadar para yardımı yapılıyor. Erkek doktorlara ev yapmaları için 200-300 bin dolar yardım yapılırken kadın doktorlara yardım yapılmıyor.

Kuveyt

Kadın her bakımdan ikinci sınıf muamelesi görüyor. Fakat erkeklerle birlikte çalışabilme özgürlükleri var. İslamcı örgütler kadınları örtünmeleri için zorluyor. Kuveytli kızların %60"ı örtünüyor. Örtünmeyenler üzerinde de büyük baskı var. Tıp fakültesinin bombalanması gibi eylemler yapılıyor.

Ürdün

"Kadını dövmek onun onurunu incitmez, çünkü kadın doğuştan onursuzdur" kuralı benimseniyor. Örtünen her kadına ayda 22 dolar kadar para ödeniyor. Her evde 5-6 kadın olduğu için aylık gelir 130 dolara kadar çıkıyor. 1990"lı yıllarda karma eğitim kaldırıldı. Kız öğrencilerin şort giymeleri ve gösteri yapmaları yasaklandı. Görücü usulünü eleştiren bir film gösterilirken sis bombası atıldı, kadın sığınma kampı bombalandı. Ülkede bekaret çok önemlidir. Bekaret zarının tamir masrafı yaklaşık 300$. Bu durum ülke genelinde oldukça yaygındır.

Mısır

"Kadının cenneti, kocasının ayakları altındadır" düşüncesi hakim. Kökten dinciler kadının eve kapanması için yoğun çaba sarf ediyor. Devlet çok yoksul olduğu için Müslüman Kardeşler Örgütü büyük bir etkinliğe sahip. Evsizlere ev bulmaktan hastalara doktor temin etmeye kadar birçok yardım kampanyasıyla halkı İslam"a ve kadınları örtünmeye teşvik ediyor. Bütün sinema ve ses sanatçıları büyük rüşvetler karşılığında örtündü. Böylece "Sanatçılar İslam"a döndü" kampanyası yapıldı. Bu kadınların örtülü fotoğrafları sokaklara asılarak kadınlar örtünmeye teşvik edildi. 1950"li yıllarda üniversitelerde tek bir kız bile türbanlı/peçeli değilken bu rakam 1970"lerde %30"a çıktı ve hala yükseliyor. Örtünmeyen kızlar tecavüze uğruyor ya da tehdit ediliyor.

Erkeğin kuma getirmesi durumunda kadın bu ikinci evliliğin kendisine zarar verdiğini kanıtlamak zorundadır. Kocası tarafından boşanan kadın hem evini hem de çocuklarını kaybeder. Kadına "boşama" hakkı, 2000 yılının Mart ayında tanınmıştır.

Mısırlı İslamcılar kadın otobüste koltuğundan kalktığı zaman 10 dakika kadar o koltuğa oturmuyorlardı. Kadının bıraktığı sıcaklık bile şeytani olarak nitelendiriliyordu. Kadın hakları savunucusu Dr. Neval el Saadawi 1992 yılkında saldırıya uğradı. Hala korumalar eşliğinde geziyor.

Nijerya

Hürriyet, 08.05.02 - Nişanlısıyla birlikte olan kadına 100 kırbaç Nijerya"da nişanlısıyla girdiği ilişki sonrasında hamile kalan bir genç kadın, evlilik dışı ilişki yüzünden 100 kırbaç cezasına çarptırıldı. 4 aylık hamile Adama Yunusa"nın (19) cezası doğum yaptıktan 4 ay infaz edilecek.

Nişanlısı İsa Katagüm ile birlikte olan Adama Yunusa"nın cezasını temyiz etmesi bekleniyor. Nijerya"da şeriat yasaları uygulanıyor. Safiye Hüseyni isimli 33 yaşındaki bir kadın, zina yüzünden recm cezasına çarptırılmıştı. Uluslararası baskının ardından Safiye Hüseyni idamdan kurtulmuştu.

Bir recm cezası daha:

AFP muhabirinin resmi makamlardan aldığı bilgiye göre, kuzeydeki Katsina eyaletinde Emine Laval adlı kadın, boşandıktan sonra çocuk dünyaya getirdiğini itiraf edince taşlanarak ölüm cezasına çarptırıldı. Recm cezası, Bakori kentindeki şer"i mahkeme tarafından geçen cuma verildi. Tüm dünya bu insanlıkdışı islami uygulamaya karşı tepkilerini dile getiriyor. (Kaynak: Gazeteler, 23.03.2002) (Osmanlı"da recm bir kez uygulanmıştı)

Pakistan

Pakistan, islam şeriatının ezmekte olduğu ülkelerden birisidir. Bu ülkede 15-40 yaş arasında ölen kadınların oranı %75"dir. Ölümlerin büyük kısmı doğum sırasında gerçekleşir. Çünkü Pakistanlı kadınların %97"si kansızlık hastalığına sahiptir.

Pakistan"da tecavüze uğrayan kadın zina yapmış sayılır. Şikayet için karakola giderse "kötü ahlaklı kadın" damgası yer. Ayrıca polisler tarafından da tecavüze uğrama riski vardır. Dava mahkemeye giderse ya erkek haklı bulunur, ya da dava sürüncemede bırakılır. Üstelik kadının "fahişelik"suçlamasıyla cezaevine konulması da mümkündür. Pakistan"da hapishanelerdeki kadın mahkumların %75"i "zina" ile suçlanmaktadır. 1980"lerde Ziya Ül Hakk"ın şeriat yasalarını ilan etmesinden sonra tecavüz suçunda büyük bir artış meydana gelmiştir. Ziya Ül Hakk"ın danışmanı Dr İsrar Ahmet, bir televizyon konuşmasında "İslam toplumu yaratılana kadar hiç kimse tecavüz suçundan hüküm giyemez" şeklinde bir açıklama yaparak bu suçların artmasında etken oldu.

Eve kapatılan Pakistanlı kadınlarda güneş yüzü görmemekten kaynaklanan "osteomalasya" adı verilen bir çeşit kemik erimesi hastalığı çok sık görülür. Bu hastalık tüm Müslüman ülkelerde görülmüştür. 1980"de bir mollanın kışkırttığı kalabalık, babası belli olmayan bir bebeği taşlayarak öldürmüştür.

1991"de Benazir Butto"nun mollalara verdiği tavizler kadının durumunu daha da kötü hale getirmiştir. Peçeli bir kadınla erkeğin karşılıklı çay içtiği bir reklam bile dine aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştır. Aynı şekilde "İslam"da dans etmek haramdır" gerekçesiyle şekerlerin dans ettiği bir şeker reklamı yasaklanmıştır.

Pakistan"da Kuran"la evlendirilen kadınlar vardır. Mülkiyetin bölünmemesi için yapılan bu uygulama ile Kuran"la evlenen kadın bir daha erkek yüzü göremez, evden bile çıkamaz. yılkında saldırıya uğradı. Hala korumalar eşliğinde geziyor.

Ve, Hürriyet Gazetesinde23.05.2000 tarihinde yayınlanan bir haber :

Pakistan’da kadınlara gülmek yasak, tecavüz caiz

Müşerref’ten dincilere taviz

Askeri yönetimin göz yumduğu aşırı dinciler, Pakistan"ı da Afganistan"a çevirme yolunda. Son olarak İslamabat polisi genç kız ve kadınların sokakta gülmesine yasak getirdi. Emniyet müdürüne göre, kadınlar böylece suça neden olmayacak. Pakistan"da tecavüze uğrayan kadınlar, ‘gönül rızasıyla birlikte
oldu’ diye suçlanıp hapsediliyor.

YAKIN tarihe kadar Türkiye"yi örnek alan Pakistan, her geçen gün biraz daha aşırı dincilerin hakimiyetine giriyor. Afganistan"da Taliban hareketinin doğmasını sağlayan Pakistan, şimdi aynı hareketin ülke içindeki etkisine seyirci. En son olarak başkent İslamabat"ın Emniyet Müdürü, genç kız ve kadınların evleri dışında
yüksek sesle gülmesine yasak getirdi.

Emniyet Müdürü Nasır Durrani, kadınların tamamen örtünmesini, yüzlerini erkeklerden saklamasını ve evlerinin dışında yüksek sesle gülmemesini istedi. Nasır Durani, böylece kadınların suçlulardan korunacağını savundu.

Kadınların bu kuralların dışındaki davranışlarının tahrik nedeni olduğunu öne süren Emniyet Müdürü, kadınların özellikle market, park ya da kamuya açık yerlerde kapanmasını istedi. Kadınların giyim kuşamlarına daha dikkat etmesi gerektiğini belirten Emniyet Müdürü, kadın silüetinin tahrik ettiğini de sözlerine ekledi.

Bu arada, özellikle ülkenin Afganistan"la sınır kuzey ve batı bölgelerinde Taliban felsefesinin hakim olduğu belirtiliyor.

Namus Katliamı

General Pervez Müşerref liderliğindeki askeri yönetimin aşırı dinci etkinliğine göz yumduğu da gelen haberler arasında.

Pakistan"da tecavüz olayları da çok yaygın. İnsan hakları kuruluşları tecavüze uğrayan binlerce kadının hapiste olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü, tecavüz sanığı erkekler, kurbanlarının kendileriyle gönül rızasıyla birlikte olduğunu savunuyor.

Pakistan yasalarına göre, evlilik dışı ilişki suç kabul ediliyor ve sadece kadın hapsediliyor. Bu nedenle tecavüze uğrayıp da şikayette bulunan kadınların çoğu hapiste. Böylece binlerce tecavüz suçlusu da kadınlar şikayet edemediği için cezasız kalıyor.

Yine insan hakları kuruluşlarının hazırladığı raporlara göre, her yıl ortalama bin kadın ‘namus cinayetine’ kurban gidiyor. Bırakın tecavüze uğramayı ya da evlilik dışı ilişkiye girmeyi, sokakta yabancı bir erkekle dolaşan kadınlar bile aile yakınları tarafından ‘namuslarını kirlettiği’ iddiasıyla öldürülüyor. Pakistan yasaları,
cinayetin ‘namus’ nedeniyle işlenmesi halinde ceza indirimi yapıyor.

Pakistan"ın durumu hakkında ilave bilgi almak için burayı tıklayınız.


Endonezya

Kadına kırbaç - Hürriyet - 18 Aralık 2006

2004 yılındaki tsunamiden etkilenen en büyük yerleşim birimi olan Endonezya’nın Banda Açe bölgesine gönderilen yardım paraları, felaket kurbanları yerine şeriat zabıtası kurulmasına harcandı. Şimdi kurallara göre örtünmeyen kadınlar bu birim tarafından yakalanıp sokak ortasında kırbaçlanıyor. Erkekler de tekbir getirerek infazı seyrediyor.

Indonezya açıklarında 2004 yılında meydana gelen deprem sonrasında oluşan tsunamiden en çok zarar gören bölge olan Banda Açe’ye gönderilen uluslararası yardım paralarıyla kadınlar kırbaçlanıyor. Şeriatla idare edilen Banda Açe bölgesine gelen milyonlarca dolarlık yardım parasıyla kadınların iffetli giyim kuşam ve davranış içinde olup olmadığını takip eden ahlak zabıtası kuruldu. Şeriata uymayanlar halk önünde kırbaçlanıyor. "Şeriat polisi" denilen birimde normal polislerden daha fazla kişinin istihdam edildiği iddia ediliyor. Bu birimin maaşları da yerel yönetimlere gelen deprem yardımları parasından ödeniyor.

Kumar veya içki içtiği saptanan, bir erkekle yakınlık kuran ya da İslami kurallara göre giyinmeyen yanlız bir kadın tespit edildiğinde, kalabalığın ortasında diz çöktürülüyor. Platformun üzerine çıkan ahlak polisi yanında taşıdığı kırbaçla kadının cezasını hemen orada infaz ediyor. Görgü tanıklarına göre çoğunluğu erkeklerden oluşan seyirciler kadının kamçılanması karşısında memnuniyetlerini naralar atıp tekbir getirerek dile getiriyorlar. Geçen yıl kumar oynattıkları ihbar edilen dört kadının kırbaçlanması sırasında birisinin bayıldığı bildirildi.

Açe Ar-Raniri Üniversitesi’nden Nuryannah İsmail, "Şeriat Polisi"ni "vaktinin büyük bir zamanını erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu mesajını vermek isteyen kişilerden oluşan bir grup" olarak tanımlıyor. Uluslararası yardım kuruluşları ve Endonezya kadın hakları kuruluşları, "Şeriat Polisi" birimini "dehşet verici" olarak niteleyerek, hükümet yetkililerini zaten kıt gelen yardım paralarını çarçur etmekle suçladılar. Bir BM yetkilisi Endonezyalı yetkilileri uyararak "Kimse bizim yardım paralarımızı bu birimi sübvanse etmek için kullanmasın" diye uyarıda bulundu. 4 Milyon nüfuslu Açe’de tsunami 170 bin kişinin ölümüne yol açmıştı.

Tsunami dullarına çalışma izni yok

Banda Açe’de agresif genç erkeklerden oluşan "Şeriat Polisi" tsunami sonrasında dul kalan bir çok kadının gece dışarı çıkmalarını, tezgahtarlık ya da garsonluk gibi gece işlerinde çalışmalarını fuhuşa sürüklenebilecekleri gerekçesiyle engellemek istiyor. Lhokseumawe kentinde sokağa çıkma yasağı bu birim tarafından kısmen yürürlüğe konulmuş durumda. Banda Açe’de çarşıda yalnız kadınlar bu polisler tarafından takip ediliyor.



"Müminlere vaaz ve irşad’’ adlı kitaptan
(Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Altunkaya)


İŞYERİNDE HAREM-SELAMLIK
Bir işyerinde halvet ve erkekle kadınların bir arada çalışmaları ve gayrimeşru yaşamaya vesile olacak şekilde bir arada bulunmaları kesinlikle haramdır.
KADIN SEKRETERE KADIN PATRON

Erkek işadamına kadın sekreter haramdır. Yabancı bir erkeğin tutması halvete ve yalnız başlarına kalmalarına vesile olacağı için caiz değildir.

KADINLA TOKALAŞILMAZ

İslam dini kadınla tokalaşmayı yasaklamakla kadını tezyif etmiyor (onu küçük düşürmüyor) bilakis şerefini kurtarıyor. Kötü niyetlilerin şehvetle el uzatmasına engel oluyor.

KAYINVALİDENİN ELİ TUTULMAZ

Bir kimse kayınvalidesinin elini tutar veya sıkarsa bu sebeple ikisinin veya birisinin şehvet hissi doğarsa Hanefi mezhebine göre zevcesi (eşi) kendisine ebediyyen haram olup nikahı gider.

KOCA ZEVCESİNİN AMİRİ

Kadın meşru herşeyde kocasına itaat etmekle mükellef kılınmıştır.

ZEVCENİZİ İNCELEYİN

Evlenecek kişi, zevcesini inceleyip almalıdır. Din edep ve ahlak bakımından zayıf karakterli kadınlardan herşey beklenir. Nitekim bu tür olanlar kayınpederleri ve kayınbiraderleri ile fuhuş yapmaktan çekinmezler.

Görüldüğü gibi, İslamiyet, kadın ve erkek arasında ayırımcılık yapmakta ve kadınları ikinci sınıf insan yerine koymaktadır.
  #31287  
Alt 02.01.2007, 06:08
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

ISLAMIYET DININDE BOSANMA

| Mısırda boşanma hakkı | Cep telefonuyla boşanma |



ISLAMDA BOSANMA HAKKI

Ilhan Arsel; Seriat ve Kadin adli kitabindan alinmistir (s 377 ve devami)

HULLE SISTEMI NE BOSANMAYI GUCLESTIRMEYE VE NE DE KADINI KORUMAYA YARAR

Akla ve muspet ahlak anlayisina ters duser olmasina ragmen, Hulle sistemi ve bu sistemin dayali bulundugu Kur"an hukmu (Bakara 229) yuzyillar boyunca din bilginleri tarafindan kutsal bilinmis ve savunulagelmistir. Hem de guya Cahilliye doneminin kotuluklerinden birini yok eden bir sistem olarak!

Denmistir ki: "Cahilliye zamaninda talak bir adetle tahdid olunmamisti. Erkek karisini sayisiz bir surette bosar, sonra da donup tekrar alir dururdu. Cahilliye adetine gore erkek icin sonsuz ve sayisiz talak ve muracaat haklari vardi. Suphesiz ki, bu ittiradsiz hal ve vaziyet devamli ve mes"ud bir aile kurmaya mani idi. Ayni zamanda kadin icin de bir zulum idi. Kadini muskul vaziyette birakiyordu."(Diyanet Isleri Baskanliginin bu mantigi icin bkz Sahih-i Buhari Muhtasari cild XI s 350) Daha baska bir deyimle Hulle sistemini savunanlar col mantigina sarilarak bu sistemin bosanmalari guclestirmek ve kadini koruma gibi bir amaca dayali oldugunu iddia etmislerdir. "Eger koca, karisini bosarken hullenin bu sonuclarini hesaplayacak olursa, bosanma yoluna pek gitmez, karisini haksiz ve keyfi sekilde bosamis ise, cezasini kendi ceker." seklinde bir garip mantik yurutmuslerdir.

Hemen isaret edelim ki bu soylenenler yanlistir. Cunku bir kere Cahilliye doneminde bosanma hakki erkegin tekelinde degildi. Daha once gormus oldugumuz gibi kadinin da bosanma hakki vardi. Ustelik bosanma halinde iki taraf, hicbir sarta bagli olmaksizin (yani kadin bir baska erkekle cinsi munasebet zorunlugunda kalmaksizin) tekrar bir araya gelebilirdi; "Hulle" diye bir sey yoktur. Bu itibarla bosanmayi sayi ile sinirlandirmanin ve hulle sistemine baglamanin kari koca bakimindan yararli bir yonu yoktur. Hele bosanma hakkini kocanin keyfine terketmekle evlilik birliginin korunacagini dusunmek saflik olur. Kaldi ki hulle sistemi, bosanmayi zorlastirmaktan ya da kocayi cezalandirmaktan ziyade, sucsuz durumdaki kadini iskence azabina sokmak gibi olumsuz sonuclar doguran bir uygulamadir. Olaylarin ortaya vurdugu gercek sudur ki erkek, cogu kez ofkesine yenilerek ve fevri bir davranisla, agzindan "Uc kere bossun!" sozlerini kacirabilmektedir. Bu durumda kadin, bu tur haksiz bir davranisin kurbani olmak istemedigi ve hatta bilmedigi bir adama varmak, onun koynuna girip "balcagizini tatmak" ya da eger bunlari yapmayi goze almiyorsa, eski kocasina donemeyip mutsuzluga katlanmak durumundadir.

Goruluyor ki Muhammed, bu vesile ile kadini, kocasinin kaprislerine, icgudulerine, ofkelerine ve keyfiliklerine feda etmistir.

BOSANMA HAKKININ SADECE KOCAYA AIT BULUNMASININ KADINI "OZGURLUGE" KAVUSTURDUGU IDDIASI!

Muhammed"in getirdigi bosanma sistemi, kadini erkegin istibdadina sokar nitelikte olmasina ragmen musluman savunurlarin hayranligini cezbetmistir; bu usulun Arap yasamlarinda reform yaratan ve kari koca iliskilerinde adil sonuclar doguran bir sey oldugunu iddia etmislerdir. Aralarinda talak sisteminin kadinlara ozgurluk, bagimsizlik sagladigini ileri surenler olmustur; ornegin soyle diyenler vardir: "Eger peygamber kocaya, karisini cezalandirma hakkini tanidi ise, kadina da ozgurlugunu kolaylikla elde edebilecegi talak yolunu saglamistir." (Seyyid Amir Ali -Syed Ameer Ali), "The Caliphate and the Islamic Renaissance", The Edinburg Review, Jan 1923, vol.1, 241)

Bazilari kadinin, nikah sirasinda evlenme akdine, bosanma hakkini mahfuz tuttuguna dair hukum koyabilecegini one surmuslerdir. (Abdul-Rauf M., The Islamic View of Women and Family, New York 1977, 121) Hemen belirtelim ki Islam"da evlenme akdini yapan kadin olmadigi icin (cunku bu isi baba ya da erkek veli yapar) boyle bir iddianin gecerli bir yonu yoktur.

Bazilari Islam oncesi Cahilliye doneminde bosanmanin kadin aleyhine is gorecek sekilde duzenlendigini, diger butun dinlerde de durumun bu oldugunu, oysaki Muhammed"in bu sistemi islah ederek kadinlar lehine olacak sekle donusturdugunu soylerler. (S. Ali, age (1923), 24) Bu iddianin da tutarli tarafi yoktur. Her ne kadar eski Yunan ve Roma"da ya da Yahudilik"te bosama hakkinin kocaya taninmis oldugu Katoliklikte ise bosanmanin tamamen yasaklandigi dogru olmakla beraber, bir kere bu eski ornekleri kiyas olcegi yapmak, boylece talak sistemini mesru ve mazur kilmaya calismak yanlistir. Kaldi ki kiyaslanmak istenen sistemlerin Islam"in getirdigi sistemlerden daha kotu bir yonu de yoktur. Ornegin, katolik dini bosanmayi yasaklamistir, fakat hic olmazsa bu yasagi tek tarafli degil fakat hem erkek ve hem de kadin icin koymustur. Oysa ki Islam"da bosanma sadece kocanin cikarlarina is gorecek sekilde ayarlanmistir.

1. ISLAM ONCESI DONEMDE ARAP KADINI BOSAMA HAKKINA SAHIP IKEN...

Cahilliye diye tanimlanan Islam oncesi donemi kotu gostermek icin Seriatcinin basvurdugu iddialardan biri de, bu donemde Arap kadininin, her alanda oldugu gibi, bosanma alaninda da her turlu haktan yoksun oldugu ve iste Muhammed"in Arap kadinini bu acinacak durumlardan kurtardigi, daha dogrusu eski gelenegi yok etmemekle beraber islah ettigidir. (Ameer, The Spirit of Islam, London 1935, 44-5)

Bu iddianin da gercege uygun bir yani yoktur. Cunku bir kere bu donemde bosama hakkinin sadece kocaya ait oldugu dogru degildir. Arap kaynaklarinin kanitladigi gercek odur ki Islam oncesi donemde Arap kadininin ozgurlugunu saglayan seylerden biri kocasini kendi diledigine gore secebilmek oldugu kadar evlendikten sonra diledigi gibi onu bosayabilmektir. Evlenirken de bosanma hakkini mahfuz tuttugunu belirtir ve bu hakki ozgurlugunu soglamak uzere kullanmasini bilirdi. Bunu kanitlayan nice orneklerden biri olmak uzere Asr"in kizi Selma"nin (ki Muhammed"in buyukbabasi Abdulmuttalib"in anasi olur) davranisini belirtmek mumkundur. Ibn Ishak"in bildirdigine gore Selma, oylesine ozgur ruhlu, oylesine haysiyetine duskun bir kadindi ki, Abdimenaf oflu Hasim"in kendisine talip olmasi uzerine bu evlilige bazi sartlarla razi olacagini bildirmis ve sartlar arasina, kendi islerini ve mallarini kendi idare edecegine, diledigi an kocasini bosayabilecegine dair olanlari katmistir. (Ibn ishak, age 69; Taberi, (1966) I, 16-27) Nitekim bu evlilikten dogan cocuga Seybe adi verilmis, fakat bir sure sonra Hasim, Mekke"ye donmek istedigini bildirince Selma kendisiyle gelemeyecegini bildirerek oglu Seybe ile Medine"de kalmistir. Yine Ibn ishak"in bildirdigine gore Selma"nin kayinbiraderi Muttalib, Seybe"yi alip Mekke"ye babasinin yanina goturmek istemis fakat Selma"nin direnmesiyle karsilasmistir. Bu direnisi kirmak uzere cok yalvarmis, cok dil dokmus, hatta cocugun artik seyahat edebilecek bir yasa geldigini, Mekke"deki kendi asiretinin yanina donmesi gerektigini belirtmis fakat Selma"dan izin alamamistir. Ancak Seybe"yi araya koyarak ve onu anasindan ricakar yaparak bu izni saglayabilmistir. (Bir baska rivayete gore Muttalib, Medine"ye geldiginde kardesinin oglu olan Seybe"yi Mekke"ye goturmek istediginde etraftan kendisini "evet bu cocuk senin kardesinin ogludur, goturmek istersen anasi duymadan gotur. Cunku anasi duyarsa onu hicbir zaman sana vermez." diye ikaz edenler olmus. Bunun uzerine o cocugu yanina cagirmis, kendisini Mekke"ye, kavminin yanina goturmek istedigini soylemis, ve cocugun bu tekligi kabul etmesi uzerine devesine bindirerek Medine"den ayrilmistir. Selma durumdan geceleyin haberdar olmus ve oglunun hasretiyle bagirmaya baslamistir.

Bk Taberi age II, 16)

Simdi geliniz birlikte, Islami yasaklarin baslamasindan onceki donem itibariyle Selma"nin bu ozgur durumuna ve bir de kadinin Islam"in getirdigi kisitlamalara bagli tutumuna bakalim. Mumkun mudur ki Islam"dan sonraki kisitlamalar doneminde kadin, kocasi baska bir yere gitmek istesin de ona karsi direnebilsin ya da cocugunu kendisi alikoyabilsin? Yukaridaki ornekte Selma"nin ozgurlugu, hic kuskusuz bosanma hakkina sahip olmaktan dogma bir seydir. Kocasinin bencil bir davranisa yonelmesi halinde, ya da onunla artik yasamak istememesi durumlarinda, bu hakkini kullanacagini bilmektedir. Koca dahi bunu bildigi icindir ki kadinina hukmedememektedir.

Islam oncesi donemde Arap kadini su ya da bu nedenle kocasindan ayrilmak istediginde: "Senden ayrilmak icin Tanri"ya siginirim" sozlerini uc kez tekrarlayarak ozgurlugune kavusabilirdi. Nitekim Muhammed"in bazi esleri, henuz talak sisteminin ihdasindan once, bu formule sarilarak Muhammed"den ayrilmislardir. Bunlar arasinda Muaviye Kindi"nin kizi Esma"yi ya da Mulayka"yi, ya da Fatima bin Adhak ya da Leyla adindaki kadinlari ornek vermek mumkundur.

Bosanmak istemelerinin nedeni, Muhammed"den hoslanmamalari, onu kendilerine nazaran cok yasli bulmalari, ya da onun diger esleriyle bir arada bulunmaktan kacinmalaridir. Guzellikleriyle taninmis olan ve Muhammed"e nazaran cok genc yasta bulunan ve ustelik unlu Kabilelerden gelme bu kadinlar icin Muhammed"le birlikte yasamak cazib gorunmemis ve bu nedenle her birisi ondan ayrilma yolunu aramistir. Kisa bir fikir edinmis olmak icin Esma"nin (ki Umeyme olarak da bilinir) ayrilmak istemesini Ebu Useyd"in rivayetine dayali olarak Buhari"den ve ayrica Ibn-i Sa"d"in ve Taberi"nin agizlarindan dinleyelim. (Ibn Sa"d, 141-145):

Esma"nin odaya girmesi uzerine Peygamber kapiyi kapadi ve perdeleri orttu. Kollarini Esma"ya dogru uzattiginda Esma: "Sana karsi Allah"a siginirim" diye konustu. Bunun uzerine Peygamber, basini elbisesinin kollariyla orttu ve "Diledigin sekilde korunmakta serbestsin" sozlerini uc kez tekrarladi ve (odadan cikarak) etrafindakilere (Esma"nin) kendi asiretine iade edilmesini emretti. (Ibn Sa"d, 141-145; Taberi II, 845; Sahih-i Buhari XI, 343)

Esma"nin neden dolayi Muhammed"den hoslanmadigi hususu pek aciklanmaz. Bununla beraber, tahmin edilebilir ki bu "neden", herseyden once onun "kadinlik" gururuna ve haysiyet duygusuna sahip bulunmasindan dogmustur.

Cunku hatirlatalim ki Esma (yahut Umeyme), Cevn ogullarindan Nu"man Ibn-i Serahil"in kizi idi. Cevn ogullari Ezd soyundan taninmis bir kabile olup Kinde umerasindan idiler. Ve iste boyle bir kabileye mensup bir kadin, Muhammed"in yanina konuldugunda: "Nefsini bana bagisla", hitabiyla karsilasinca bunu gurur ve haysiyetine yedirememisti. Kendisinden "nefis bagislamasi" isteyen bir adama karsi muhtemelen saygisini yitirmis ve hatta asabilesmisti. Bundan dolayidir ki Muhammed"e soyle cevap vermistir: "Hic melike bir kadin nefsini teb"asina bagislar mi?" (Ebu Useyd"in rivayetine gore Muhari"nin naklettigi hadis soyledir: "...Umeyme Resulullah"in yanina konuldu...Beni:-"Nefisini bana bagislayiniz" diye taltif buyurdu. Umeyme:-"Hic melike bir kadin nefsini teb"asina bagislar mi?"- diye karsiladi...Bunun uzerine (Muhammed) kadinin asabiyetini yatistirmak icin elini uzatip basina koymak istediginde Umeyme:-"Senden Allah"a siginirim"- dedi. Bunun uzerine Muhammed onu ailesine iade ettirir. Bkz Sahih-i Buhari...XI, 343, Hadis No 1833)

Bilindigi gibi "melike" sozcugu kadin hukumdarlara ya da hukumdar karilarina verilen bir addir. Boylece Esma, Muhammed"in "Nefsini bana bagisla" seklindeki davranisini, kendisine karsi saygisizlik sayarak onu "teb"a" durumuna dusurmekle karsilik vermis olmaktaydi.

Daha ilk andan itibaren ondan sogumus olmasinin nedeni, muhtemelen budur. Diger bir neden de Muhammed"in cok karili karemine dahil olmaktan kacinmasi olabilir. (Muhammed"in Esma tarafindan red edilmis olmasini kucumsemek maksadiyla Seriatci yazarlar yukaridaki olayi Ayse"nin bir tertiplemesi seklinde gosterirler. Ibn-i Sa"d"in, Hisam"dan rivayetine gore guya Esma"nin nikahi kesinlesince Ayse gayrete gelerek Esma"ya "Resulullahin yanina girdiginde:

-"Senden Allaha siginirim" dersen Peygamber bu sozlerden memnun olur" demis ve iste bu nedenle Esma boyle konusmustur... Bk Sahih-i Buhari...XI 344. Ve nihayet baska ihtimal de Muhammed"in Esma"yi sirtinda beyaz lekeler gordugu icin bosamis olmasi ve yukaridaki hikayelerin bu davranisi ortbas etmek icin uydurulmus olmasidir. )

Hazrec"in kizi Leyla"nin da, yine buna benzer bir sekilde Muhammed"ten nasil ayrilmis oldugunu daha once gormustuk. Esleri tarafindan bu sekilde reddedilmis ve "istenmemis" olmayi Muhammed buyuk bir uzuntu ile karsilar ve bunu gurur sorunu sayardi. Bundan dolayidir ki eslerinin biri kendisinden ayrilmak istediginde yuzunu elbisesinin kolu ile kapar ve yukardaki sekilde konusur ve odadan cikardi. (Ibn Sa"d, 141)

Ve iste butun bur durumlara son vermek, ve boylece karilari tarafindan terkedilmeyi onlemek icindir ki bosanma hakkini kadindan alip erkegin imtiyazi haline getirmistir. Bazi din bilginleri, Muhammed"in yerlestirdigi "talak" sisteminin, eski Arap geleneklerinin islah edilmis sekli oldugunu soylerler ve bunu kanitlamak uzere su ayetleri gosterirler:

"Allah eslerinizi, anneleriniz gibi, kendinize haram saymaniz icin yaratmamistir. .." (33 Ahzab 4);"...Icinizde karilarini annelerinin yerine koyarak haram sayanlar bilsinler ki karilari anneleri degildir..." (58 Mucadele 2)

Hemen isaret edelim ki bu ayetleri Kur"an"a koymakla Muhammed, ne eski Arap geleneklerinin kotu yonlerini duzeltmistir ve ne de bosanma usulunde kadinin lehine reform getirmistir. Aksine eski bir gelenegi daha da kotu bir sekle donusturmustur. Bakiniz nasil:

Arap kaynaklarindan ogrenmekteyiz ki eskiden (yani "cahilliye"de) Araplar, karilarini bosamak istedikleri zaman: "Sen bana anamin sirti gibisin" diye konusurlar ve konustuklari an artik hic bir daha birlesmemecesine karilarindan ayrilmis olurlardi. Bu gelenek, Muhammed"in peygamberlik iddialarina sarildigi tarihten sonra da devam etmistir. Tanri ile her an temas halinde bulundugunu ve her kotulugu O"nun irsadi ile gidermeye memur bulundugunu soyleyen Muhammed"in aklina, uzun sure bu yukardaki gelenegi degistirmek fikri gelmemistir. Aksine hemen her firsatta muminlere bu gelenek geregince davranmalarini bildirmistir.

Ta ki Sa"lebe kizi Havle, kendisine hatirlatana kadar.

Beyzavi ve Celaleddin gibi unlu yorumcularin bildirdiklerine gore Havle, gunlerden bir gun Muhammed"e basvurarak kocasinin kendisine "Sen bana anamin sirti gibisin" sozlerini soyledigini bildirir ve bu sozlerin "bosanma" anlamina gelip gelmedigini sorar. Muhammed kendisine yanit verirken aralarinda soyle bir konusma gecer:

"...(Bu sozleri soylemekle kocan seni bosamis olmaktadir.)... bu adamla birlikte yasaman artik senin icin caiz degildir.

(Havle cevaben kendisine) - evet ama kocam bana "Seni bosadim" demedi ki; beni sokaga da atmadi. Sadece bu sozleri soylemekle yetindi. Oysaki simdi sen bana kocamla artik bir arada olmamin gayri mesru bulundugunu soylemektesin. Iyi ama bu durumda coluk ve cocugumla ben ne yapabilirim ki? Yok mu bana verebilecegin bir baska ogut?"..der"

Fakat Muhammed, kadinin bu cok yerinde ve hakli yakinmasi karsisinda insafli bir cozum yolu arayacagina, ilk soylediklerini tekrarlar ve mevcut olan Arap gelenegine gore artik kocasina donmesinin imkansiz bulundugunu hatirlatir. Bu hatirlatma uzerine Havle, evine cocuklarinin yanina doner ve oturup Tanri"ya icini doker, dualar eder. Ve iste guye onun bu yalvarmalarina dayanamayan Tanri, yukaridaki ayetleri gonderir. Daha baska bir deyimle, butun bu durumlari daha onceden duzeltmek Tanri"nin aklina gelmemistir. Muhammed"in de aklindan, Havle"nin ikazina ragmen, soz konusu kotu durumu duzeltmek ya da Tanri"ya danismak fikri gecmemistir. Sadece ve sadece Havle"nin oturup Tanri"ya yakinmasi uzerinedir ki yukaridaki cozum bulunmustur. Fakat bulunan cozum bosanma hakkini kocanin keyfiliginden kurtarip kadinin zavalliligina deva getirmis degildir. Cunku yukaridakilere eklenen hukumler kadin lehine yonelik degildir ve soyledir:

"Karilarini annelerinin yerine koyup haram sayarak bosamak isteyip sonra sozlerinden donenlerin, ailesiyle temas etmeden bir kole azad etmeleri erekir... Azad edecek kole bulamayanin, ailesiyle temastan once iki ay birbiri pesine oruc tutmasi gerekir. Buna gucu yetmeyen altmis duskunu doyurur. Bu kolaylik Allah"a ve Peygamberi"ne inanmis olmanizdan oturudur..." (58 Mucadele 3,4)

Goruluyor ki degisen pek bir sey yoktur. Bosama formulu kadinin lehine olabilecek bir sekle donusturulmus degildir; sadece bosanmanin "vazgecilmez" niteligi degistirilmistir. Cunku yukaridaki ayette:

"Karilarini annelerinin yerine koyup haram sayarak onlari bosamak isteyip sonra sozlerinden donenlerin..."

seklindeki sozler yer almistir. Daha baska bir deyimle koca, sozunden donmek istemez ise bosanma hali devam eder. Bu takdirde kadin icin yapilacak sey kalmamistir; ne mahkemeye ne de baska bir mercie basvurabilir. Pilisini pirtisini alip evi terketmesi gerekir.

Eger koca sozunden donmek isterse, bu "istek" yeterli degildir. Yani "sozumu geri aldim" diyerek bosanma durumuna son vermis olmaz ve karisi ile yasama olanagina kavusamaz. Kavusabilmek icin ayette gorulen sartlari yerine getirmesi gerekir. Yani kolesi varsa bir kole azad edecektir; yok ise iki ay boyunca oruc tutacaktir; buna da gucu yetmez ise 60 duskunu doyuracaktir. "Pek iyi ama bunu da yapamaz ise ne olacaktir?" diye sormak yersizdir. Cunku bu sorular Tanri"ya

ve Peygamberine hakarettir ve imansizligin kaniti sayilmistir.

2 - KARIYI BOSAYIP, YERINE DAHA GUZELINI ALMANIN BIR BASKA "ACAIP" YOLU: KADININ KADINA MUBASERET ETMESI (CIPLAK SURTMESI)

Ibn-i Mes"ud"un rivayetine gore Muhammed, iki kadinin ciplak tenlerini birbirlerine surtmeleri sonucu aile felaketi dogacagini soylemis, ve soyle demistir:

"Kadin kadina mubaseret etmesin (ciplak surtmesin)... Sonra kocasina obur kadini (kocasi ona bakip goruyorcasina) vasif ve ta"rif eder (de bir fenaliga sebep olur)...(Sahih-i Buhari..XI 325 Hadis no 1827)

Islam kaynaklarinin bildirdigine gore, "Kadinin kadina mubasereti" demek, iki kadinin bir carsaf, bir yorgan icinde birbirlerine tenleriyle, yani ciplak olarak, dokunmalari ve surtmeleri demektir. (Ragip ve Buhari yorumcularinin soylemesine gore boyledir. Bk Sahih-i...XI, 325-6) Yine ayni kaynaklarin soylemesine gore Muhammed bu sekildeki "ciplak surtmeleri" aile yasamlari bakimindan buyuk felaket sebebi saymis ve yasaklamistir. Cunku o dusunmustur ki, eger evli bir kadin, carsaf ya da yorgan icinde bir baska kadinin ciplak tenine surtmus ise, bu takdirde kocasina olup bitenleri anlatirken o kadinin guzelligini "ta"rif ve tavsif" eder, ve kocasi da onu dinlerken o kadini hayalinde canlandirip ona asik olabilir, ve sonunda karisini bosayip o kadinla evlenebilir. Boyle bu durum ise aile felaketine muncer olur. Ve hele diger kadin da evli ise, bu taktirde o da kocasindan bosanma carelerini aramaya kalkar ki bu daha da buyuk bir aile felaketi yaratir. (T.C. Diyanet Isleri Baskanliginin yayinlarina gore Kabusi"nin aciklamasi soyledir: "Eger kadin zevcine, temas ettigi kadinin guzelligini ta"rif ve tavsif ederse, zevci o kadinin husnu anina aldanarak kendisini bosayip onu almasi, hatta evli ise kocasindan bosanmak carelerini taramasi umulur ki, butun bunlar kadinin kadina mubaseretinin evlid ettigi aile felaketleridir" Bkz Sahih-i..&gt&gtXI 326)

Butun bunlari okurken, pek muhtemelen kendi kendinize: "Bu acaip yasagin sebebi, olsa olsa kadinlar arasinda seviciligi onlemektedir" diyeceksiniz. Evet, ama siz hic her hangi bir kadinin, bir baska kadina "mubaseret" ettikten sonra gelip de o kadinin ciplak vucudunun guzelligini kendi kocasina anlatacagini dusunebilir misiniz? Ve hele kocasinin kendisini bosayip o kadini alabilecegini hesap ederek bu riske girisebilecegine hic ihtimal verebilir misiniz? Ote yandan baska bir kadini almak icin, karisini bosamak zorunda degildir ki koca! Eger karisindan memnun ise, hem onu kullanmaga devam eder ve hem de onun mubaseret sonucu kendisine guzelligini anlattigi diger kadini haremine ekler, olur biter!

Soylemeye gerek yoktur ki, aile felaketini yaratan sey kadinin kadina mubasereti degil ve fakat bosama hakkinin sinirsiz ve keyfi sekilde kocaya verilmesidir.

(Buhari"nin Sahih adli yapitinin "Gazab halinde ika edilen talakin hukmu" basligini tasiyan bir bolumunden anlasilmaktadir ki "suuru kasid ve iradeyi selb ederek cinnet derecesinde bulunan gazab ve asabiyet halinde ika edilen talaka itibar edilip edilmeyecegi tartismalidir. Boyle bir durumda bulunan kocanin talak kararini dahi gecerli gorenler daha coktur. Nitekim Buhari, Ayse"nin rivayetine dayali olan ve "hal-i gazabda ika edilen talaka ve kole azadina itibar olunmaz" seklindeki bir hadisi, "rivayet sartini haiz olmadigi icin sahihine ithal etmemistir." Daha baska bir deyimle Muhammed"in, ongordugu sudur ki koca "gazab" halinde ve kizginlikla karisini bosamis olsa dahi talak muteberdir, meger ki "suuru selbeden ve agzindan cikan sozun mahiyetini idrak edemeyecek derecede asabiyet halinde" bulunmus olsun. Bu hususlar icin bkz Sahih-i Buhari muhtasari, Cild XI, s 357-360)


--------------------------------------------------------------------------------

Mısırlı kadın"a Boşanma Hakkı 2000 yılında tanındı
Enis BERBEROĞLU, Hürriyet, 04.03.2000

Herhalde farkındasınız. Gazete yazılarında hafta sonu molası daha tene dokunan, yumuşacık konularla veriliyor...

Aşk, ihanet, kıskançlık gibi...

Eh, madem ki bugün tatil, biz de köşemize kadınları konuk etmek istedik. Ne var ki bizim aktaracağımız kadın öyküleri biraz değişik. Çünkü Mısırlı kadının yaşam coğrafyasında karşılaştığı dert ve sıkıntılar çok farklı.

* * *

Mısırlı kadınlar şu günlerde bayram ediyor.

Çünkü 1 Mart 2000 tarihi itibariyle mahkemede eşleri aleyhine boşanma davası açma hakkına kavuştular...

Evet yanlış okumadınız...

Bugüne kadar Mısırlı kadınlar sadece eşleri izin verirse boşanabiliyordu. Aksi halde boşanmak isteyen kadının; 1) Eşinin kendisini dövdüğünü, 2) Ya da geçimini sağlayamadığını, 3) Veya kısır olduğunu mahkemede en az iki tanıkla (erkek) kanıtlaması gerekliydi.

Mahkemelerde biriken 1.2 milyon boşanma davası dosyasından ancak yılda 71 bininin karara bağlandığını düşünürseniz on yıllardır özgürlüğü bekleyen kadınların var olduğu sonucuna varmak herhalde yanlış sayılmaz...

Buna karşılık Mısırlı erkeğin işi kolay...

Canı istediği zaman eşini boşuyor. Veya bu zahmete bile katlanmadan evi terk ediyor. Yıllar süren boşanma davası, sayısız temyiz başvurusuyla eşini uzaktan üzmeyi, tacizi sürdürüyor.

* * *

Mısır"daki yeni düzenleme bu haksızlıkları bir ölçüde düzeltiyor.

Artık Mısırlı hákimler kocalarının onayı olmadan da kadınları boşayabilecek. Dahası boşanmada kadınlara nafaka
bağlanacak, ödenmezse erkeğin gelirine haciz konulacak. Eşinden nafaka alamayan kadınlara kamu bankalarından maaş bağlanacak. (New York Times Gazetesi, 1 Mart 2000)

İşte Mısırlı kadınlar açısından -haklı olarak- devrim sayılan düzenlemeler böyle... Peki aynı topraklarda 4 bin yıl önce yaşayan kadınların durumu nasıldı dersiniz?

* * *

Antik Mısır"ın kadınları yasa karşısında erkekle eşitti.

Evlilik ve boşanma sözleşmelerini düzenlemeye yetkiliydi. Boşanırken evlilik sırasında edinilen mal varlığının üçte birini alırdı.

Mısırlı kadının bu yasal hakları Büyük İskender"in işgal ordusuyla birlikte bu ülkeye gelen Yunanlı kadınları kıskandıracak ölçüdeydi.

Gerek Yunan gerekse Mısır kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, Mısırlı kadınlar en az 2 bin 500 yıl kadar önce; 1) Tarla, arazi, mülk sahibi olabiliyor, 2) Köle, hizmetkár çalıştırıyor, 3) Köle azat edebiliyor, 4) Evlat edinebiliyordu (North Western University Library, İnternet Belgesi).

* * *

Aynı topraklarda ne değişti, yorumu sizlere bırakıyorum. Siz de lütfen, İran seçimlerine, 28 Şubat sürecine duyduğum merakı hoş görün.

Ne de olsa kız babasıyım.


--------------------------------------------------------------------------------

Islam Ülkesinde Boşanma : Cep telefonuyla "boş ol", "boş ol", "boş ol".
Birleşik Arap Emirlikleri"nden Dubai"de geçen yıl yaşanan e-mail ile boşanma mesajı olayı, bu kez de cep telefonuyla tekrarlandı. Dubai Mahkemesi, kocanın cep mesajlı boşanma kararını geçerli saydı, ancak üç kez tekrarlanması gerektiğine hükmetti. Arap erkeklerinin, karılarının cep telefonuna ‘Boş ol’ mesajı göndermesi ve bu mesajın boşanma için yeterli sayılmasına, görüştüğümüz Türk din uzmanları karşı çıktı.

Körfez ülkelerinden Dubai"de bir koca, cep telefonuyla ‘‘boş ol’’ mesajı geçti. Şeriat Mahkemesi, bu ifadenin üç kez tekrarlanması halinde, cep telefonu mesajıyla boşanılabileceğine karar verdi. Sadece tek mesaj gönderen koca ise daha sonra fikir değiştirip, eve geç gelen karısını affetti.

Teknolojinin gelişmesinin paralelinde, iletişimde de büyük olanakların doğmasıyla birlikte, İslam ülkelerinde e-mail ve cep telefonu mesajıyla boşanma olayları artarken, bu tür boşanmanın Şeriat"a uygun olup olmadığı tartışması da gündeme geldi.

Eve geç geldi

Birleşik Arap Emirlikleri"nden Dubai"de, dünyada ilk kez ayrılma kararının e-mail mesajıyla gönderilmesinden sonra, şimdi de Dubaili kızgın bir koca, eşine cep telefonuyla mesaj geçerek, boşanmak istediğini bildirdi ve bir ilke imza attı.

Dubai"deki ilginç olayda, eve geç gelen karısına kızan kimliği açıklanmayan koca, eşine, ‘‘neden eve geç geldin, boş ol’’ şeklinde bir mesaj geçti. Bir süre sonra, olay Şeriat Mahkemesi"ne aksetti. Olayı inceleyen mahkeme, cep telefonu mesajıyla boşanılabileceğini ancak, mesajın üç kez tekrarlanması gerektiğine hükmetti.

Aile uzlaştırma danışmanı Abdül Selam Muhammed Dervish, ayrılmak isteyen kocanın, sadece bir kez ‘‘boş ol’’ mesajı gönderdiğini hatırlattı ve şu görüşleri öne sürdü:

‘‘Belirli şartlara uygun olduğunda, sözlü ya da yazılı olarak, ayrılma istemini üç kez tekrarlamak, boşanmak için yeterlidir. Ancak, söz konusu olaydaki koca, bunu bir kez tekrarlamış. Bir veya iki kez tekrarlanması halinde, koca üç ay içinde fikir değiştirebilir. Zaten, mahkemeye akseden olayın kahramanı karı koca da birlikte yaşamaya devam ediyorlar. Koca, boşanma mesajı çektikten kısa bir süre sonra boşanma kararından caydı.’’

Eşi Karara Uydu

Dubai"de geçen yıl meydana gelen e-mail"le boşanma olayında da dava Yüksek Mahkeme"ye yansımıştı. Ayrılmak isteyen Arap kökenli Amerikalı koca, Suudi eşine e-mail ile ‘‘Boş ol’’ mesajı göndermiş, eşi de kocasının bu kararına uymuştu. Bu tür boşanmanın Şer"i kurallara uygun olup olmadığını saptamak için mahkeme olaya el koymuş, ancak tarafların anlaşması nedeniyle dosya kapatılmıştı

Telefonla mı evleniliyor ki boşanılsın?
Prof. Dr. Beyaz (Marmara Üniversitesi)

Evlilik, yüz yüze bir mecliste gerçekleşir. Boşanma da yüz yüze olmalıdır. Telefonla ne aile kurulur, ne de aile dağıtılır. Söz konusu olayda da hocaefendiler, Hz. Peygamber"in ve İslam"ın prensiplerini değil de Hz.Ömer"in vurgulamasını esas alarak, sözlü boşamayı kabul etmiş gözüküyorlar. Hz. Ömer"in yorumu bizi bağlamaz. Fiili boşama ve ayrılma esas alınmalıdır. Kuran"a göre, mahkemenin boşaması gerekir. Şu anda Türkiye"deki boşanma hükümleri ve uygulaması gerçekten Kuran"a en uygun olan tatbikatlardır. İslam"da, bir diğer ifadeyle peygamberimiz
zamanında bir insan eşini bir defa boşar, tekrar birleşebilir. İkinci defa boşar, yine birleşebilir. Üçüncü de boşadığı zaman birleşemez ve bu boşanma kesin boşanma sayılır. Bir ve ikincide dönme hakkı olduğu halde, üçüncüde dönme hakkı yoktur. Hz. Peygamber devrinde boşanma fiilen yapılırdı. Eşler birbirinden ayrıldığı gibi, evleri de yolları da ayrılırdı. Hz. Ömer zamanında insanlar eşlerini fazlasıyla boşamaya başlayınca, bunu önlemek için ‘Ben boşanma fiiline bakmam, haline bakmam, boşanma sözüne bakarım’ diyen Hz. Ömer, hüküm verdi. Bundan sonra
fiilen boşanma, ayrılma hesaba katılmadan sadece 3 kez ‘boşandım’ demek yeterli oldu. Sonraki mezhepler de Hz. Ömer"in bu yorumunu aynen kabullendiler.

Ceple boşanma, yanlışın komediye dönüşmüş hali
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu (Marmara Üniversitesi)

Evlenme ve boşanmanın formel ve prosedürel yönünden çok, ahlaki, vicdani ve insani yönü dini ilgilendirir. Şekil ve prosedürler toplumların gelenekleriyle ilgilidir, dinin değil pozitif hukuk düzeninin konusudur. Erkeğin karısına ‘boş ol’ demesiyle boşanmanın gerçekleşmiş sayıldığı dönemlerde gelenek böyle olduğu için, dini öğreti de buna uygun şekillendi. Ancak, Osmanlılar"ın ileri döneminden itibaren idarenin veya yargının devrede olduğu bir boşanma usulüne geçildi. Ve bu yeni usul dine uygun görüldü. Neticede günümüzdeki mahkeme aracılığıyla boşanmaya gelindi.

Geçmişin egemen sosyal yapısıyla bağlantılı geleneklerin din olarak görülüp, korunmaya çalışılması yanlıştır. Dinden, evlenme ve boşanmanın şekli açısından değil, ailenin sağlam zemine dayanması yönüyle yararlanmalıyız.

Boşanmak iki dudak arasında değildir
İsmail Nacar (Yazar)

Eşler İslam Hukuku"nda da, Medeni Hukuk"ta da ancak yüzyüze gelerek boşanabilirler. Böyle cep telefonu mesajıyla falan boşanma olmaz. Biraz temel kavramları ve kurumları ciddiye almak gerekir. İki eş arasında bir
sorun varsa, boşanma konusundaki müddete bakmak gerekir. O da üç aydır. Bu sürede taraflardan biri pişman olabilir ya da boşanmaktan vazgeçebilir. Bu müddetten sonra hala ısrarlı iseler, mahkemeye giderler, mahkeme boşar. İslam Hukuku"na göre de hakim boşar. Cep telefonuyla ya da normal telefonla olmaz. İslamiyet"te boşanmak iki dudak arasında değildir. İslam Hukuku"nda öyle "boş oldun" demekle boşanma olmaz. Cep telefonuyla boşanma İslam"a olduğu kadar ahlaka da aykırıdır.

Kaynak: Hürriyet, 29.06.2001


--------------------------------------------------------------------------------

Yorum

Görüldüğü gibi, Islamiyet dini, boşanma konusunda da bir standard koyamamış. Bu durumda, bu konuyu kim halledecektir? Üç olasılık bulunuyor:

Kuran"ın Allah"tan-varsa eğer- geldiğine inananlar yönünden düşünüldüğünde, bu önemli konunun halli elbette ki Allah"a-varsa eğer- aittir. 1400 yaşındaki Kuran bu konuyu çözemediğine göre, Allah-varsa eğer- ya yeni bir Kuran hazırlayıp göndermeli, ya da bir şekilde bizzat kendisi açıklama yapmalıdır. Eğer, Kuran revize edilip gönderilirse, bu işin sadece Arapça yapılmaması, dünyanın tüm dillerinde yapılıp gönderilmesi çok faydalı olacaktır. Islamiyete inananların bu problemlerinin çözümünün, Allah"ı-varsa eğer- ilgi dahilinde olması gerekir

Ama, eğer Allah var ise, ancak Islamiyet onun gönderdiği bir din değilse, bir başka deyişle Muhammed onun elçisi değilse, Kuran onun kitabı değilse, bu durumda Allah"ın Islamiyet"in problemlerinin çözümüyle ilgilenmemesi mümkündür.

Diğer ve son olasılık da, Allah"ın mevcut olmaması durumudur ki; o zaman Islamiyet"in Muhammed"in dini olduğu açıklığıyla, problemler Islamiyet"te çözümsüz kalacaktır.
  #31288  
Alt 02.01.2007, 06:14
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

Cennette kadinlara birsey vaadediliyor mu? Hayir!..
Su "imtihan yeri(!)" dunyada, imtihani gecip cennete gidecek erkekleri, memeleri yeni kabarmis, ceylan gozlu, beyaz tenli huriler, şarap irmaklari, soguk sular, meyveler, ve de "gılmanlar" bekliyor..

Bakalim, Kuran, "Cennet" ile ilgili ayetlerinde ne diyor?

Cennette Seks Ve Huriler :

Duhan/44/54. Bu boyledir; onlari iri siyah gozlu hurilerle eslendiririz.

Tur/52/19-20. Onlara soyle denir: "Islediklerinizden oturu, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin icin.Onlara, ceylan gozlu esler veririz."

Rahman/55/56. Orada, bakislarini yalniz eslerine cevirmis, daha once ne insan ve ne de cinlerin dokunmus oldugu esler vardir.

Rahman/55/57. Oyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsiniz?

Rahman/55/58. Onlar yakut ve mercan gibidirler.

Rahman/55/70. Oralarda iyi huylu guzel kadinlar vardir.

Vakia/56/35-8. Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire,
eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *

78/Nebe 31. Süphesiz takvâ sahipleri için de basari ödülü vardir.

78/Nebe 32. Bahçeler,baglar,

78/Nebe 33. Gögüsleri tomurcuk gibi kabarmis yasit kizlar,

78/Nebe 34. Ve içki dolu kâse(ler) .

76/El-Insan 19. O insanlarin etrafinda öyle ölümsüz genç nedîmler dolasir ki, onlari gördügünde, etrafa saçilip dagilmis inciler sanirsin.

76/El-Insan 20. Ne yana bakarsan bak, (yiginla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.

76/El-Insan 21. Üzerlerinde yesil ipekten ince ve kalin elbiseler vardir; gümüs bilezikler takinmislardir. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.

76/El-Insan 22. (Onlara söyle denir Bu, sizin için bir mükâfattir. Sizin gayretiniz karsiligini bulmustur.

37/Es-Saffat 43. Naîm cennetlerinde .

37/Es-Saffat 44. Tahtlar üzerinde karsilikli otururlar.

37/Es-Saffat 45. Onlara pinardan (doldurulmus) kadehler dolastirilir.

37/Es-Saffat 46. Berraktir, içenlere lezzet verir.

37/Es-Saffat 47. O içkide ne sersemletme vardir ne de onunla sarhos olurlar.

37/Es-Saffat 48. Yanlarinda güzel bakislarini yalniz onlara tahsis etmis, iri gözlü esler vardir.

37/Es-Saffat 49. Onlar, gün yüzü görmemis yumurta gibi bembeyazdir.

Cennette Seks Erkekleri (Gılmanlar):

Tur/52/24. Sedefteki inciler gibi olan gencler yanlarinda dolasirlar.

Vakia/56/17-21. Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.

Insan/76/19. Yanlarinda ölümsüz gençler dolasir; onlari gordugunde sacilmis birer inci sanirsin.

Şarap:

Muhammed/47/15. Allah"a karsi gelmekten sakinanlara soz verilen cennet soyledir: Orada temiz su irmaklari, tadi bozulmayan sut irmaklari, icenlere zevk veren sarap irmaklari, suzme bal irmaklari vardir. Onlara orada her turlu urun ve Rablerinden magfiret vardir. Bunlarin durumu, ateste temelli kalana ve bagirsaklarini parca parca edecek kaynar su icirilen kimselerin durumu gibi olur mu?

Saffat/37/45-7. Basagrisi vermeyen, sarhos etmeyen, icenlere zevk bahseden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kadehler sunulur.

Vakia/56/17-21. Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.


76/El-Insan 5. Iyiler ise, kâfûr katilmis bir kadehten (cennet sarabi) içerler.

76/El-Insan 6. (Bu,) Allah"in has kullarinin içtikleri ve akittikça akittiklari bir pinardir. Orada koltuklara kurulmus olarak bulunurlar; ne yakici sicak görülür orada, ne de dondurucu soguk.

76/El-Insan 14. (Cennet a?açlarinin) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparilabilen meyveleri istifadelerine sunulur.

76/El-Insan 15. Yanlarinda gümüsten kaplar ve billûr kupalar dolastirilir.

76/El-Insan 16. Gümüsten öyle kadehler ki onlari istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmislerdir.

76/El-Insan 17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu sarabin) karisiminda zencefil vardir.

76/El-Insan 18. (Bu sarap) orada bir pinardandir ki adina Selsebîl denir.

Bu ayetleri okuyunca, Cennet"te neler oldugunu ögreniyoruz.. Bu "Dünya"da yasak olan ne varsa, basta evli olmadan yapilacak seks ve şarap, orada serbestmis.. Dikkati vceken husus, tüm ayetler, "erkeklere" hitaben soylenmis .. Ancak, "Gılman" meselesini anlamiyorum, bunlar erkekleri memnun edecek erkekler midir, yani homoseksuel midirler, yoksa, kadinlari memnun edecek erkekler midir?

Bir de esas merak ettigim, kadinlari cennette nelerin bekledigi? Kadinlar cennette cinsel isteklerini nasil tatmin edecekler? Kendi cinslerinden olan huriler ile mi, "gilman"lar ile mi, yoksa, kendileri gibi imtihani gecip cennete giren diger "mumin" erkekler ile mi? Cennetteki müminler, hurilerle keyif ederlerken, cennete layik görülmüs mümineler ne olacak? Kim memnun edecek mümineleri?

Aklima gelen onemli bir soru: Cennette kiskanclik var mi?

Bir mümine, mumin olan eski kocasini bir gilman veya huri ile ask yaparken gorunce, kiskanacak mi?

Bir mümin, bir mumine olan eski karisini, cennette bir gilman, veya bir mümin veye bir huri ile sevişirken görünce kiskanacak mi?

Bu sorulara cevap nerede var? Ben Kuran"da bulamadim.. Bilen yazsin lutfen..

Eger kadin olsa idim, erkeklere vaadedilen Cennet"in yaninda, kadinlara birsey vaadedilmedigini gorunce, bir "mümine" olabilir miydim acaba?

Sanmiyorum!

Cihad edenler için vaadedilen huriler hakkında bilgilenmek için burayı tıklayınız.

Adem Ve Havva"nin Cennetten Kovulma Masali Hakkinda Sorular:

Dogmadiklarina göre Adem ve Havva"nın göbekleri varmiydi?

İnançlılara göre, Havva ile Adem kaç yılında, nerede ve nasıl yaratıldılar?

Adem ile Havva bütün bir ömür boyu yalnız yaşayıp öldükten sonra mı cennete gidip sonra oradan kovuldular?

Adem ile Havva"nın çocukları onlar cennete gitmeden önce mi oldu, cennetten kovulduktan sonra mı oldu?

Ya da hayali cennetten kovulmadan önce, cinsel organlari varmiydi?

Vardi ise ne için vardi (madem ki cinsellik yasakti?..)

Ya da Havva"nin memeleri varmiydi (çocuk emzirmeyecegine göre)? Yoksa bunlar cennetten kovulur kovulmaz mi olustular?

Ya da Adem ve Havva"nin hormonlari önceden vardiysa(testesteron-östrojen-prolaktin-oksitosin vs.) ne amaçla vardi?

Havva, adet görüyor muydu?

Eger bunlar yok idiyse, nasil oldu da birbirlerine cinsel arzu duydular?.. Var idiyse, bu arzudan dolayi neden cezalandirildilar? Yani hem insanin beynine,vücuduna her türlü mekanizmayi koy, birbirlerine cinsel arzu duyacak sekilde iki ayri cinsiyette yarat, ama cinselligi yasadiklarinda cennetten kovarak onlari cezalandir. Adalet bu mudur?

Eğer Adem ile Havva"nın cennetten kovulmasına seks neden olmadıysa, neden kovuldular?

Nedir o "yasak meyve"? O yasak meyveyi yemek bugün serbest midir?

Adem-Havva ve cennetten kovulma hikayesinin tamamen uydurma ve gercek disi bir masal oldugu acikca bellidir.

Bu sayfayı ziyaret eden bir okur da çok beğendiğim aşağıdaki soruyu sormuş (Mart 2002):

"(İnançlılara göre) Adem ile Havva"nın cenntten kovulmasına neden olan yılan, şeytanı temsil etmektedir. Fesatlık yayan ve şeytanı temsil eden böylece de Adem ve Havva"ya yaasak meyveyi yedirmek için ahlaksız teklifte bulunan yılanın, Cennet"te işi neydi?"

Madem ki, Cennette şeytan kılığına girmiş yılan bulunabiliyor ve hatta Adem ile Havva"yı Cennet"ten kovduracak kadar büyük bir günah işletebiliyor; inançlılar öldükten sonra cennete giderlerse, orada şeytan kılığına girmiş yılan onları bekliyorsa ve kandırırsa ne olacak? Cennet de aynen bu dünya gibi bir imtihan yeri midir? Bu dünyayı imtihan yeri olarak belleyen ve cennet hayaliyle yaşayan onca inançlı, cennete giderlerse ve orada da imtihanla karşılaşırlarsa, ne olacak? Cennetten de başka cennete gitmek diye birşey mi var yoksa?
  #31289  
Alt 02.01.2007, 06:16
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

Muhammed’in karıları ve cariyeleri

Muhammed’in birden fazla kadınla evlenmesi Medine dönemine ve yaşlılık günlerine rastlar. Hatice’den sonra, Hicret’e kadar yalnız Zem’a kızı Sevde ile evli kalmıştır. Hatice ile evlendiği sırada kendisi 25 yaşında, o ise 40 yaşında iki kocadan dul kalmış bir kadındı. 15 yıl birlikte yaşadılar. Hatice, Hicret’ten 3 yıl önce 65 yaşında öldü. Peygamberin hayatını evlilikler açısından birkaç dönemde görmek gerekir:

25 yaşına kadar bekâr
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı
60 yaşından sonra hiç evlenmedi

Diğer yapıtlarda ileri sürüldüğüne göre, Muhammed aynı anda 9 kadınla evli olmuş. Taberi gibi bazı tarihçiler, 15 kadınla evli olduğunu söylerler. Bu doğrulanmış değildir. Rivayetlerden şu bilgiler çıkarılabiliyor: Zifaf olduğu 11, olmadığı 2 karısı olmuştur. Bunlara 2 cariyeyi eklersek 15 eder. Prof. Uman’a göre, doğrusunu “Allah bilir”.

Taberi ve başkaları Aişe’den rivayet ederler: “Peygamber evde ne yapardı?” diye sorulmuş. “Sizin yaptığınız gibi” demiş”; “Şunu indirir, bunu kaldırır, ailelerinin işlerini görür, etlerini doğrar, evi süpürür, uşağa yardım eder.” Şöyle bir sözü vardır karılarını döven erkekler için: “Hem karılarını köle gibi döverler, hem de utanmadan onlara sarılır yatarlar.” (Kaynak: Ibni Sa’d, c.8, s.148)

Arkadaşlarından Enes anlatır: “Peygamber 9 ya da 11 karısı varken, günün belirli saatlerinde bütün karılarını dolaşır, hepsi ile cinsel ilişkide bulunurdu”

Enes’e sordular: “Peki, Peygamber buna nasıl güç yetiştiriyordu?”

Enes şöyle dedi: “Biz aramızda, Peygamber’in otuz erkek gücünde olduğunu konuşurduk.” (Kaynak: Buhari, Tecrid/192)

Muhammed, karılarına eşit süre ayırır, aynı gece hepsini dolaşır, sıra kimdeyse onun yanında kalırdı. (Kaynak: Müsned, c.6, s.108)

Yolculuğa çıkmak istediğinde aralarında kura çeker, hangisi çıkmışsa onunla giderdi. Hac için hepsini yanında götürdü. (Kaynak: Ibnü Sa’d, Tabakat)

Sevde:

Muhammed’in Hatice’den sonra, Hicret’e kadar birlikte olduğu tek kadın, Zem’a kızı Sevde’dir. Ibnü Sa’d, Tabakat adlı yapıtında yaşlı olan Sevde’den bir ara Muhammed’in ayrılmak istediğinin ileri sürüldüğünü ama bunun doğru olmadığını söyler. Sevde, bir tarihten sonra, Peygamber’e olan sırasını Aişe’ye devrederek, bir özveri gösterecektir. Böylece Aişe, iki kişilik sıra elde eder.

Aişe:

Ebubekir’in kızı Aişe ile evlendiği zaman, kendisi 49, kız ise 6 yaşındaydı. Aişe, 9 yaşına gelene kadar onunla beraber olmadığı kabul edilir. Bebek oynarmış onunla.

Aişe’nin eşleri arasında ayrı bir yeri vardır. Zaten zaman içerisinde en uzun süre beraber olmuş karısı da odur. Onunla ilşkisi herhangi bir basit düşkünlük ya da anlık istek olayını har zaman aşmıştır. Muhammed’in kendisinden 15 yaş büyük Hatice’den (ve yine yaşlı Sevde’den) sonra, 43 yaş küçük Aişe’ye bağlanması ilginçtir. Hatice ile Aişe arasında 59 yaş fark var. Neredeyse, Muhammed’in bütün hayat süresi..

Muhammed"in sübyan Aişe ile evlenmesi hakkındaki aşağıdaki yazı ve sahih hadisler hiçbir yorum yapılmadan, tamamen İslami kaynaklardan alınmıştır.

Muhammed’in en küçük karısı Aişe’dir. Muhammed 52 yaşında iken, 9 yaşında olan Aişe ile gerdeğe girmiştir (Aişe, Muhammed ile evlendiğinde 6 yaşında idi (Bkz:Buhari, e’s Sahih, Kitabu Menakıbı’l-Ensar/44; Tecrid, Hadis no:1553; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikah/69, Hadis no:1422) ,demek ki 3 yıl beklenilmiş).Bunun üzerine, islam hukuku bundan bir sonuç çıkarıyor ve "9 yaşındaki bir kız, "müştehat" (şehvete konu olabilecek çagda sayılır) deniyor. Ve de bu nedenle, bir erkeğin 9 yaşındaki bır kızla evlenebileceğini bildiriyor bır fıkıh hükmü olarak(Bkz:Muhammed Ali

Tehanevi, Keşşafu ıstılaha-tı’l-Fünun,1/788).

M. Sofuoğlu (Cilt 4, Syf - 318,319)
Sahih-i Müslim ve Tercümesi

Babanın Küçük Bakire Kızı Evlendirmesi Babı

1422…….: Aişe şöyle dedi: Ben altı yaşımda iken Resulullah beni (nişan) akdi yaptı. (Üç yıl sonra) ben dokuz yaşında bir kız iken de benimle evlendi. Aişe dedi ki: Biz Medine’ye geldik. Akabinde ben bir ay sıtmaya tutuldum, hummanın şiddetinden saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulunca) saçım gürleşti ve omuzlarıma kadar uzadı. Bir kere ben arkadaşlarımla beraber bir salıncak üzerinde oynarken annem Ummu Ruman bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Benden ne isteyeceğini bilmiyordum. Annem elimden tuttu sonunda beni evin kapısı önünde durdurdu. Bende yorgunluktan dolayı “heh, heh” diyerek kaba kaba soluyordum. Nihayet derin derin soluyuşum geçti. Sonra beni eve soktu. Evde Ensar’dan birtakım kadınlarla karşılaştım. Bu kadınlar: Hayır ve bereket üzere, en hayırlı kısmete dediler. Annem beni bu kadınlara teslim etti. Onlar da başımı yıkadılar ve üstümü başımı düzelttiler. Duha vaktinde Resulullah’ı habersizce görmekten başka beni hiçbir şey heyecanlandırmadı. Akabinde Ensar kadınları beni Resulullah’a teslim ettiler.
Aişe: Peygamber beni altı yaşında bir kız iken akid yaptı, dokuz yaşında bir kız iken de benimle evlendi demiştir.

Ma’mer, Zuhri’den, o da Urve’den, o da Aişe’den haber verdi ki: Peygamber Aişe’yi yedi yaşında bir kız iken akid yaptı, dokuz yaşında ve oyuncakları beraber iken de evlendi ve nihayet Aişe on sekiz yaşında bulunduğu sırada Resulullah vefat etti.

Aişe şöyle demiştir: Resulullah Aişe’yi altı yaşında iken akid yaptı. Aişe dokuz yaşında bir kız iken Resulullah’ın evine gidip zifaf oldu. On sekizlik bir kadın iken de Resulullah vefat etti.

6542 - Abdullah İbnu Mes"ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha ile yedi yaşında iken onunla nikahlandı, dokuz yaşında iken zifaf yaptı. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe onsekiz yaşlarında iken vefat etti"

5607 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benimle Şevvâl"de nikâh yapmıştı. Şevvâl"de gerdek yaptı. Yanında hangi kadını benden daha bahtlı idi?" (Urve der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ) yakınlarından olan kadınları şevvâl ayında gerdeğe sokmayı müstehab addederdi."
Müslim, Nikah 73, (1423);
Tirmizi, Nikah 9, (1093);
Nesai, Nikah 77, (6, 130).

5575 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine"ye geldik. Benî"l-Hâris İbnu"l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensârdan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O"na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim."
Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61;
Müslim, Nikah 69, (1422);
Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937);
Nesai, Nikah 29, (6, 82).

5574 - Urve merhum, Hz. Aişe radıyallahu anhâ"dan şunu nakletmiştir: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm bana dedi ki: "Rüyamda sen bana üç gece gösterildin: Melek seni bana bir ipek parçası içerisinde getirdi ve "Bu senin zevcendir, aç onu!" dedi. Ben de açtım, içindeki sendin. Ben: "Bu rüya Allah katından ise, onu gerçekleştirecektir" dedim."
Buhari, Nikâh 9, 35, Ta"bîr 20, 21;
Müslim, Fezâilu"s-Sahâbe 79;
Tirmizi, Menakıb (3875).

4448 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm"ın hanımlarından hiçbirine, Hz. Hatice radıyallahu anha"ya karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Halbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhissalatu vesselam onun yâdını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice"nin dostlarına da gönderirdi. Bazan ona: "Sanki dünyada Hatice"den başka kadın yok!" derdim de bana: "(Onun gibisi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi..! (Öbür kadınlar beni çocuktan mahrum ederken) benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. (Hz. Aişe derki: İçinden " Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim" dedim)." Hz. Aişe devamla der ki: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hatice"den üç yıl sonra benimle evlendi."
Buhari, Menakıbu"l-Ensar 20, Nikah 108, Edeb 73, Tevhid 32;
Müslim, Fezailu"s-Sahabe 73, 74, 77, 78, (2434, 2435, 2436, 2437);
Tirmizi, Menakıb, (3885, 3886).

6577 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam"ın yanında iken bebeklerimle oynardım. Aleyhissalatu vesselam da benim kız arkadaşlarımı bana gönderirdi. Arkadaşlarımla beraber oynardık."

5607 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm benimle Şevvâl"de nikâh yapmıştı. Şevvâl"de gerdek yaptı. Yanında hangi kadını benden daha bahtlı idi?" (Urve der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ) yakınlarından olan kadınları şevvâl ayında gerdeğe sokmayı müstehab addederdi."
Müslim, Nikah 73, (1423);
Tirmizi, Nikah 9, (1093);
Nesai, Nikah 77, (6, 130).

6542 - Abdullah İbnu Mes"ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha ile yedi yaşında iken onunla nikahlandı, dokuz yaşında iken zifaf yaptı. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe onsekiz yaşlarında iken vefat etti"

6547 - Ebu Saidi"l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha"yı, elli dirhem değerinde ev eşyası mukabilinde nikahladı."

14- Aişe(rah)anlatıyor;
‘’Resullah ‘ın yanında kızlarla oynuyordum ,benimle birlikte oynayan arkadaşlarım vardı.Resullah (s.a.) eve girdiği zaman onlar gizlenirlerdi. Kendisi evde olmadığı zaman – onları bana gönderir,benimle oynarlardı..’’204





Muhammed’in hayatında ayrı bir yeri vardır Aişe’nin. Yalnız şimdiki zamanı değil, geleceği de; yalnız karı-kocalığı değil, politikayı da temsil eder. Bir çeşit doğal mirasçısı, Müslümanlığın mirasçısı (Ebu bekir) odur. Burdan alınırsa, Aişe’nin Peygamber karşısında, demokratik denilebilecek bir söz ve eleştiri bağımsızlığı da oluşmuştur.

Aişe, Ahzab suresinin 50. Ayetine tepki gösterdi. Bilindiği gibi o ayetin içeriği şöyledir:

“Mehirlerini verdiğin eşlerini; Allah’ın sana ganimet olarak nasip ettiği cariyeleri; seninle birlikte göç eden amca, hala, dayı, teyze kızlarını; seninle evlenmek istiyorlarsa, salt sana özgü bu durum olarak, hepsini helâl kıldık. Onlar mehirlerini Peygamber’e bağışlayabilirler. Bu konuda güçlük çekmeyesin diye onların da üzerlerine neyi farz kıldığımızı bildirdik; Allah bağışlayandır, acıyandır.”

Aişe’nin ayet konusundaki tepkisi şu noktada olmuş: “Bir kadın kendini Peygamber’e mi armağan edermiş? Ne kadınlar varmış şu dünyada!”

Aişe’nin sıra konusunda, Peygamber’in dilediği karısının yanında daha fazla kalması konusunda da soruları olmuş. Ne var ki, tam o soruların yöneltildiği sırada bir ayet daha gelir: Ahzab suresinin 51. Ayeti. Şöyle: “Ey Paygamber, bunlardan kimi istersen geri bırakır, dilediğini alabilirsin. Boşadığını yeniden almanda da bir vebal yoktur sana..”

Aişe, bu ayet üzerine kendini tutamamış, “Görüyorum ki,” demiş, “Senin Allah’ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturuyor.” (Kaynak: Buhari, Tefsir/7; Tecrid, Hadis/1721; Müslim, Rıda/49,50-Hadis/1464; Ibni Mace, Nikah/57-Hadis/200; Ahmet Ibn-i Hanbel, 6/134, 158, 261)

Aişe, daha önce de değinildiği gibi, şer’I hükümlerde çok bilgiliydi. Imam Zekeşi, bu hükümlerin onda birinin Aişe kanalı ile geldiğini söyler. Ayrıca, Aişe’nin şiir, eski Arap tarihi, gökbilim ve tıp alanlarında derinleştiği kabul edilmiştir. Eşi üzerindeki etki gücü, bu niteliklerinden de ileri geliyor olsa gerektir.

Zeynep:

Cahş’ın kızı Esed’li Zeynep’l evlenmesi bir yönden ayrıca çok ilginçtir. Araplarda, Cahiliye devrinde, yaygın bir uygulama vardı: Oğlan çocuklarını evlat edinme, onları özoğul gibi nesebine bağlama, miras verme.. Bunun sonucu olarak, baba ile oğğulluk birbirinin karısını, kızını nikahlama hakkına sahip değildi. Tıpkı, baba-oğul hukukundaki gibi.

Muhammed, bu uygulamayı yıktı, oğulluğu ve azadlı kölesi olan Zeyd’in karısı Zeynep’le evlendi. Zeynep aynı zamanda Peygamber’in halasının kızı. Ve zaten, baştan Zeyd’le evlenmek istememiş. Peygambere bir gönül yakınlığı var. Ama yine de onun uygun görmesi sonucunda Zeyd’le evlenmiştir.

Muhammed bir gün Zeyd’le görüşmek için onun evine gider. Zeyd yoktur. O sırada Zeynep içeride çamaşır yıkamaktadır. Duygular coşar. Muhammed şu sözleri söylemekten kendini alamayarak evden çıkar. “Ya mukallibel kulum!” (Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, gönlümü çeviriverdin!)

Zeyd eve gelince Zeynep olayı ona anlatır. Zeyd, içinde karısını yitireceği gibi bir önseziyle Peygamber’e koşar.

“Zeynep’I sevdinse, ben boşayayım, sen al” der.

Muhammed’in karşılığı:

“O nasıl söz? Karını boşama, Allah’tan kork!” Ancak, içten içe, boşamasını da istemektedir. Bu istek, Ahzab suresindeki 51.ayetinde ortaya çıkar.(kaynak: Bu ayetle ilgili tefsirler, taberi tefsiri)

Zeyd, Zeynep’I boşar. Böylece Ahzab suresindeki (37.ayet) şu sözler de açıklık kazanmış olur: “Şimdi madem ki Zeyd onunla ilişiğini kesti; biz onu sana eş yaptık.”

Zeynep’le Muhammed arasındaki ilişkide, cinselliğin çok ağır bastığı söylenebilir: “Bir kadın gördüğü zaman hemen eve gelir, Zeynep’le cinsel ilişkide bulunurdu” (Kitabun Nikah, s.127)

Günlerin cinsellik yönünden ortamını Peygamber’in arkadaşlarından Cabir şöyle anlatır: “Biz Mina’ya giderken zekerlerimizden meni damlıyordu” (kaynak: Buhari, Hac/81; Umre/6; Şirket/7; Muslim, hac/141; Hadis/1216; Neşe-I Menasik/77; Ibn-I Meca, menasik/77 Hadis/2980; Ahmet Ibn-I Hanbel, Müsned 3/317-366)

Hafsa:

Hicret’in 2.yılında Ebubekir’in kızı Aişe ile evlenen Muhammed, bir yıl sonra da Ömer’in kızı hafsa’yı karıları arasına katar.

Hafsa, Huzeyfe oğlu Hanis’le evliydi. Kocası Uhud savaşında aldığı yaralarla fazla yaşayamadı. Muhammed, dul kalan Hafsa’yı önce başkaları ile evlendirmeyi düşündü. Bu konuda Ebubekir’I ve Osman’ı yokladı; onlarda belirli bir istek görmedi. Olaydan haberli olan Ömer çok üzülmüş gibiydi. Daha sonra, Hicret’in 3.yılında Muhammed Hafsa ile kendisi evlendi. Ömer’in yüreğine de su serpildi.

Ummü Habibe

Ebu Süfyan’ın kızı Ummü Habibe Ramle.

Peygamber onunla Hicre’in 7.yılında evlendi. Ummü habibe, kocası Ubeydullah bin Cahş el-Esedi ile birlikte müslüman olmuştu. Daha sonra Habeşistan’a gittiler. Kocası din değiştirip Hristiyan olunca ondan ayrıldı. Peygamber, Habeşistan Kralı Necaşi’ye haber göndererk Ummü Habibe’yi istedi. Necaşi, kadına, Resulullah’ın yerine 400 dinar mehir ve birçok değerli hediye verdi. Muhammed, Ummü Habibe Medine’ye gelince onunla evlendi. Bu akrabalık bağı Ebu Süfyan’ı duygulandırmıştı. Bir yıl sonra o da müslüman olacak.

Ummü Seleme:

Mahzumoğulları’ndan Ummü Seleme Hind de, kocası Ubeydullah bin Cahş el-Esedi ile birlikte Habeşistan’a gitmişti. Kocası Uhud savaşından sonra öldü.

Peygamber, Medine’ye dönen Ummü Seleme’ye şöyle buyurdu: “Allah’a yalvar, felaketine karşılık seni ödüllendirsin; ondan daha iyi bir eş versin sana.”

Sonra da ona evlenme teklifinde bulundu.

Kadın, yaşlı ve kıskanç olduğunu, yetim çocukları bulunduğunu söyleyerek özür dilemeye kalkınca, Peygamber kendisinin daha yaşlı olduğunu; Allah’ın o kıskançlık duygusunu mutlaka gidereceğini; yetimlere gelince, onlar için hiç merak etmemesini, onların Allah’a ve resulüne kaldığını söyledi.

Evlenme gerçekleşti.

Peygamberin eşlerinin rivayet ettikleri hadis sayısının 3 bini aştığı bilinir. En çok hadis rivayeti Aişe’ye aittir. (2210 hadis) Peygamberin karıları arasında Ummü Seleme de ondan sonra gelir: 378 hadis.

Muhammed’in karıları iki grup oluşturmaktaydı: Birinci grupta Aişe, Hafsa, Safiye ve Sevde vardı. Ikinci grubun başını da Ummü Seleme çekmekteydi.

Müslümanlar, peygamber’in Aişe’ye karşı büyük sevgisini bildikleri için, sözgelimi bir armağan vereceklerse, bunu mutlaka Muhammed’in onunla birlikte olacağı güne rastlatırlardı. Yaygınlık ve düzenlilik kazanan bu olayın öbür eşler arasında dedikodulara yol açmaması, tepkiler uyandırmaması olanaksızdı. Özellikle Ummü Seleme grubundan “annelerimiz”, ona gidip durumu Resulullah’a anlatmasını istediler: Armağanlar mı sunulacak, hediyeler mi sözkonusu, bu, karılar arasında hiçbir ayırım gözetilmeksizin yapılmalıydı.

Ummü Seleme, kendi nöbet gününde olayı ve kumalarının isteğini Peygamber’e iletti. Ancak, peygamberin ağzından bu konuda tek sözcük çıkmadı.

Ertesi gün, öbür eşler Ummü Seleme’den bir açıklama beklediler. O da olanı biteni, peygamber’in o konuda konuşmadığını anlattı. Şöyle bir ortak karara varıldı: Peygamber’den bir karşılık alıncaya kadar Ummü Seleme olayı tekrar tekrar gündeme getirecek..

Ummü Seleme’nin üst üste yeni birkaç girişimi de sonuçsuz kaldı. Resulullah gülümsüyordu; yine de tek sözcük almak olanaksızdı ağzından. Ümmü Seleme, misyonu gereği sorması gereken soruları sürdürdü.

Sonunda Peygamber konuşacaktı: “Aişe’yi söz konusu ederek beni üzmeyin. Işte söylüyorum: Vahiy, yalnız onun günündeyken gelir bana!”

Ummü Seleme şaşırmıştı. “Seni üzdüğüm için Allah bu günahımı bağışlasın” demekle yetindi.

Ama, ortaklar aynı konuda bu kez peygamber’in kızı Fatıma’ya başvuracaklardı. Fatıma, babasına durumu anlattı.

“Karıların” dedi, “Allah’ı tanık göstererek, Ebu bekir’in kızı konusunda senden adalet diliyorlar.”

Peygamber karşılık verdi: “Kızım, doğru söyle, sen beni seviyor musun?”

“O nasıl söz! Nasıl sevmem?”

“Oyleyse, benim sevdiğimi de sev!”

(kaynak: Buhari, Hibe/8; Tecrid/1130)

Cüveyriye:

Peygamber, Kureyş’in ileri gelenlerinden Hâris’in kızı Cüveyriye ile Hicret’in 5.yılında evlendi. Mustalik savaşında ailesinin üyeleriyle birlikte tutsak düşen Cüvetriye 13 yaşında dünya güzeli bir kızdı. Peygamberle görüşme dileğinde bulundu. Tutsak olarak, Sabitbin Kays’ın payına düştüğünü, azad olabilmek için onunla anlaşmış bulunduğunu, bu konuda kendisine kolaylık gösterilmesini diledi.

Peygamberin ona şöyle dediği yazılmıştır:

“Daha iyi bir teklifim var”
“Nedir ya Resulullah?”
“Sabit’e vereceğini ödeyeyim, seni ben alayım.”
(Cüveyriye sevincinden uçarak):
“Tamam ya Resulullah, kabul!”
(Kaynak: Islamda Çok Evlilik Ve Resulullah, Prof.Abdullah Ulvan, çeviren Ismail Hakkı Sezer)

Nikahtan hemen sonra, Müslümanların elindeki bütün Beni Mustalik tutsakları (700 kişi) salıverildi. (Kaynak: Buhari, Itkr,13)

Safiye:

Ahtap bin Huyeyy’in kızı Safiye, Hicret’in 7.yılında Muhammed’in karıları arasına girdi. Safiye, Beni Nadir Yahudilerindendir. Kocası, Hayber savaşında öldürülmüş, kendisi tutsak olmuştu. Dihyet’ül Kelbi’nin payına düştü. Ahsab tarafından hemen peygamber’e yetiştirildi. Safiye öylesine dilber bir kadındı ki, ancak Resulullah’a yakışırdı. Ayrıca, kavminin hanımefendisi olan bu kadına kendinden aşağı gördüğü bir kişinin yanında cariye işlemi işlemi uygulanmasının engellenmesi gerekirdi.

Sonuçta Muhammed onunla evlendi. (Kaynak: Buhari, El Magazil 38; Asab 30-32; Hucurat 11; Talak 1.ayet)

Zeynep bir keresinde Safiye’ye “Yahudi Karı” diye seslenmişti. Peygamber bu saldırıyı cezalandırdı, bir ay Zeynep’e yaklaşmadı. Ayşe’nin safiye için, “Boyu da pek kısa, yere çok yakın” demesi üzerine şu karşılığı vermiş: “Bir laf ettin ki, koca enizi bulandırır” (kaynak: Buhari, Ebu davud ve Tırmizi)

Anlaşılıyor ki, Safiye’nin eşsiz güzelliği ve yhudi kökenli oluşu zaman zaman öbür ortakların kendisine karşı birleşmelerine yol açmış. Tırmizi rivayet eder: Aişe ve Hafsa, “Biz Resulullah’ın yanında Safiye’den daha değerliyiz” demişler. Bu söz, Safiye’nin kulağına gitmiş. Peygamber’e söylemiş. Peygamber’in verdiği karşılıkta, onun Yahudiliğiyle ilgili çok zarif bir ima da var: “Şöyle diyemez miydin, benden değerli nasıl olabilirsiniz ki, eşim Muhammed, babam Harun, amcam Musa!”

Bir keresinde de Peygamber ve Safiye sözleştiler; öbür kadınlara örnek olsun, hatta bir bakıma ders olsun diye, bir ay boyunca hiç beraber olmayacaklardı. Bu söz tutuldu. (kaynak: Buhari ve El Müslim; Taberi tefsirinde Tahrim suresi)

Haris’in kızı Meymune Huzeyme kızı Zeynep:

Peygamber’in son iki karısı Haris’in kızı Meymune ile Huzeyme kızı Zeynep’tir. Meymune ile Hicret’in 7.yılında evlendi. Huzeyme kızı Zeynep’I, Esed’li Zeynep’ten ayırmak gerekir. Peygamber’in hayatında olay yaratan karısı ikincisidir. Huzeyme kızı Zeynep, Peygamber’den önce ölmüştür.

Esma Ve Amre:

Muhammed’in nikah kıyıp da karı-koca olmadan ayrıldığı iki karısı daha var: Kindeoğolları’ndan Numan’ın kızı Esma ve Kilab kabilesinden Zeyd’in kızı Amre. Peygamber, Esma’nın, zifaf sırasında alaca illetine tutulmuş olduğunu farketti ve mut’asını (bedelini) vererek baba evine yolladı. Amre ise daha yeni müslüman olmuştu. Peygamber’in yanına girince onu pek istemez tavırlar takındı, ona da bedeli ödendi; ve ailesine geri gönderildi.

Iki cariye: Marya ve Reyhane

Şem’un kızı Marya, Kıpti kökenli ve Hristiyandır. Muhammed’e Mısır Mukavkıs’I (piskopos) dört cariye armağan eder. Marya, bunlardan biri. Peygamber’in ona karşı özel bir düşkünlüğü olduğu anlaşılıyor. Aşağıdaki olay bunu göstermekte. Muhammed bir gün karılarından Hafsa’nın odasına girer. Odada Hafsa değil, Marya bulunmaktadır. O sırada Hafsa, babasının evine gitmiş. Muhammed ve Marya, Hafsa’nın yatağında birleşirler. Tam o sırada Hafsa içeri girer. Muhammed henüz işini bitirmemiştir. Hafsa’ya biraz beklemsini söyler; bazı açıklamalarda bulunacaktır ona. Sonunda Hafsa, kendisini tutamaz şöyle konuşur: “Nasıl iştir bu? Bir köle ile benim günümde ve benim yatağımda birleşiyorsun?” Peygamber kendisine bir müjdesi olduğunu söyler ve hemen ekler: Kendisinden sonra Ebu Bekir, daha sonra da babası Ömer halife olacaktır. Ne var ki Hafsa hiç de oralı olmayacak, tepkisini sürdürecektir. Peygamber bu kez yemin verir: “Vallahi billahi bir daha onunla beraber olmayacağım, ama sen de olayı kimseye söyleme.” Ne var ki, Muhammed Marya’yı bir türlü unutamamaktadır. Imdadına bir ayet; şu sözlerle başlayan bir ayet: “Ya Muhammed, karıların memnun olacak diye, helal şeyden niçin kendini yoksun bırakırsın; Allah çok bağışlayan ve acıyandır.”

Obür cariye Reyhane Yahudi’ydi. (Kaynak: Tahrim suresi, 1.ayet) Söz konusu ayetin gelişi konusunda bir de bal şerbeti öyküsü ileri sürülür; ama ayetin asıl dayanağı yukarıdaki öyküdür. (Kaynak: Tefsirler; örneğin Taberi tefsiri 28/100 öt; F.Razi, 29/41 öt; (Sabuni’de, bal şerbeti öyküsünün ayetin iniş nedeni gösterildiği ancak asıl nedenin Marya olayı olduğu vurgulanır, 3/406)

Kaynak: Turan Dursun, Tabu Can Çekişiyor Din Bu 4, Kaynak Yayınları.
  #31290  
Alt 02.01.2007, 06:18
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard YORUMSUZ!!!

Toplumsal Yasamda Osmanli Kadini

XX. yuzyilin baslarina kadar kadinin Osmanli toplumunda - ozellikle kentsel toplumda - silik bir yeri vardi. Toplum yapisi, giderek daha belirgin bicimde cinslerin ayriligi uzerine oturuyordu. Oyle ki iki ayri dunya soz konusuydu. Her seyden once erkegin dunyasi kamusaldi, kadinin dunyasiysa ozeldi, mahremdi ve ailenin icinde yer aliyordu. Hemen tumuyle eve kapatilip carsaf giymeye mahkûm edilen kadin, kucultulmus bir evrenin icine sikistirilmisti. Bu nedenle de, onun toplumsal yasamdaki rolu onemli olcude sinirlanmisti.

Kuran"da, yalnizca, peygamberin karilarina zorunlu kilinan carsafi simgeleyen sozcuk, hicab"dir (458). Ne var ki, carsaf giyme âdeti zamanla ozgur konumdaki tum Musluman kadinlara yayildi. İslamligin yayilmasiyla da Arabistan"da ve tum Dâr-ul-İslam"da (459) kendini kabul ettirdi. Osmanli İmparatorlugu"nda carsaf giyme âdeti kent kadinlarinin tumunce benimsenmis, kirsal alan kadinlari ise cok daha dusuk bir olcude bu âdeti izlemistir. Aile yasamina ayirdigimiz bolumde belirtilen nedenlerden dolayi, burada kirsal kesim kadinlarini ele almayacagiz.

Kentlerde devlet, kararnameler ve polis onlemleriyle kadinlari carsaf giymeye zorunlu tutuyor, bu alanda bazen isi carsafin bicimini ve kalinligini belirtmeye kadar bile vardirabiliyordu (460).

Kadinlar, yasanin ongordugu cezalardan kurtulmak icin carsaf giymek zorundaydi. Bununla da yetinilmeyerek, kadinin ev disina cikislarini duzenlemek icin ardi ardina fermanlar cikariliyordu (461). Ancak, bunca sik yinelenmelere bakilirsa,yalnizca baskenti ilgilendiren bu kararlara her zaman uyulmadigi gibi yasaklamalarin da kati bicimde uygulanmadigi dusunulebilir.

Tanzimat doneminde bu onlemlerde belli bir gevseme gorulmekle birlikte, yetkili makamlar, ramazan sirasinda eski kararlarin buyruk ve yasaklamalarini animsatmayi bir gorev biliyorlardi. 1867"de gazeteler asagidaki duyuruyu yayimliyordu:

"Kadinlar yalniz ve ancak Sultan Ahmet, Laleli ve Sehzadebasi camilerine gidebilecek, bunlar disinda hicbir buyuk camiye gidemeyecektir; namaz sirasinda bu camilerde yalnizca ve yalnizca hizmetliler bulunabilecek, hicbir erkek iceri alinmayacaktir. Kadinlar, bir iftar cagrisi icin bir yerden bir yere giderken, kalabalik yerlerde durmaksizin ve orada burada gezinirken, vakit yitirmeksizin onlerine bakarak yuruyeceklerdir"" (462).

İlgintir ki bu donemde erkekler de hizaya cagrilmis, kendilerinden, kadinlara karsi gerektigi gibi davranmalari istenmistir (463).

Abdulhamit"in saltanati ile birlikte kadinin dis yasami yeniden siki bicimde duzenlenmistir (464). Levant Herald gazetesinde cikan su haber bu gelismeye taniklik etmektedir:

""Majesteleri Sultan"in buyrugu ve Seyhulislam"in talebi uzerine, Danistay"in olurunu alan İcisleri Bakanligi, Musluman kadinlarin giyecekleri giysilerin niteligini ve nasil hareket etmeleri gerektigini belirleyen kurallar koymustur. Genel yerlerde ve islek caddelerde gorunmek ve ziyaretler yapmak Musluman kadinlara yasaklanmistir. Polis memurlari en buyuk uyanikligi gostermeye ve kurallarda ongoruldugunden daha ince bir carsaf giymeye curet eden bir kadin gorur gormez, tutanak tutmaya cagrilmislardir. Tutanak, kurallara karsi gelen kadinin adini ve kurallari cignemenin tum ayrintilarini icerecektir; tutanak İcisleri Bakanligina ve Polis Mudurlugu"ne iletilecektir. Bundan baska Musluman kadinlara arabayla ya da yaya olarak Beyazit, Sehzadebasi ve Aksaray semtlerine gitmek, oralarda gezinmek, Kapalicarsi"ya girmek ve dukkânlara girip oturmak yasak edilmistir. Bu kurallarin cignenmesi halinde, karsi gelenler, ceza yasasinin 254. maddesi uyarinca kovusturulacaktir, kullanilan arabanin surucusu de kadin gibi cezalandirilacaktir. Bunlara ek olarak, Musluman kadinlarin genel yerlerde gruplar halinde toplanmalari kesinlikle yasaklanmistir. Bu tur bir grubu goren polis, kadinlara dagilmalarini emretmekle yukumludur. Bu dagilma cagrisi, gruptaki en yasli kadina, yanindaki obur kadinlara yoneltilecektir. (Tuzugun son bolumu, erkeklerin genel yerlerde kadinlara karsi nasil davranmalari gerektigine iliskindir). Herhangi bir erkek bir kadina laf atar ya da isaret ederse, ceza yasasinin 202. maddesi uyarinca cezalandirilacaktir." (465)

Bununla birlikte, polisin yetkilerine karsin, ozellikle giyim kusam alaninda âdetler gevsemeye baslamisti. Bu konuda Lois Rambert sunlari yazmaktadir:

""Musluman kadinlarin oldum olasi giydikleri ferace ve carsafin bicimi, sonuc olarak, oylesine degismis bulunuiyor ki, bunlarin harem gelenekleriyle bagdasmasi zordur. Entariye benzeyen carsaflar, kolsuz olarak dikilen feraceler iyi ahlak kurallarina uygun olmayan bir model uzerine bicilmektedir. Ve basortulerle yemeniler, saclari oldugu gibi gosterecek kadar incedir. Kimi kadinlar, isi askerler gibi ceket ve manto giymeye kadar vardirmaktadirlar. Carsaf giyme cagindaki genc kizlar, İslamin yasaklarina aykiri urbalar icinde apacik gezip dolasmaktadirlar. Bunun uzun sure hosgorulemeyecegi belliydi. Nitekim bir Padisah iradesi, kadinlara, dinin ilkelerine uygun bicimde giyinmelerini buyurmustur. Bu iradeyle, buyruklara karsi gelecek kadin ve kizlarla birlikte kocalarin da, ana ve babalarin da sert bicimde kovusturulacaklari"" duyuruluyordu (466).

Ne var ki, su anlamli satirlardan da anlasilacagi gibi, hicbir "baski" kâr etmiyordu. 1894 tarihli bir ticaret yilligi, İstanbul"da Avrupa giysileri satan ""Galata Tring"" Beyoglu"nda ""Le Bon Marché"" ve ""Meyer"", Bahcekapi"da ""Orozdibak"" gibi yabancilarin ve ""Mustafa Samli"" ""Macit Mehmet Karakas"", ""Selanik Bonmarsesi"", ""Sisman Yanko"" gibi Turk uyruklularin bircok magazasi bulundugunu gostermektedir. Ozellikle bu sonuncularin musterisi Turk kadinlariydi. En azindan sunu kabul etmek gerekirdi ki, salon yasaminda Avrupa modasina gore yasayan bir sinif dogmustu. Bu isletmeler kârli is yaptiklarina gore, bu sinif oldukca onemli boyutlardaydi (467).

Aslinda kadinlar, sokaktaki giyim kusamini duzenlemeye yonelik devlet mudahalelerine da acikca karsi cikmaya baslamislardi. Ornegin Rasime Hanim, yayinladigi bir yazida soyle diyordu:

""Gercek durustluk ve gercek ahlak, kamuoyunu kadinlarin evde kalmasini, oradan disari cikmamasini, cikinca da dikkatle ortunmesini istemeye yoneltmemeli, asil kurtarici ve aydinlatici dusuncelere hizmet etmelidir." (468)

Boylece, sarayin, ulemanin ve kamuoyunun bir bolumunun bicimciligine karsin, Abdulhamit donemi kadinin toplumsal yasama katilimi dogrultusunda, belli bir gelisme gostermistir. Oriyantalist ve Turkolog A. Vambery bu gelismeyi dogrulamaktadir:

""Karanlikciligin bulvarlari olan haremlerin kadinlari da onemli olcude degisti. Evet! Yineliyorum, Turkiye"de kadinlarin guncel yasami, bana kalirsa su son 40 yil icinde tumuyle donusmus bulunmaktadir."" (469)

Belli bir iyimserligi dile getiren bu sozler, baskentin kadin nufusunun butununu degil, fakat onun varlikli ve gelismis bolumunu ilgilendirmekteydi. Gene de belli, hissedilir bir degisikligin kendini kabul ettirdigi bir gercektir.

Mesrutiyet doneminde bu degisiklik daha da yogunlasarak ilerleyecekti. 1908 devrimi, carsaf giyme âdetine karsi ilk kez ciddi gediklerin acilmasina neden oldu. Nitekim, carsaflarini boyunlarina saran ve Avrupa modasina gore giyinen kadinlar ve genc kizlar, bazen ufak tefek olaylarin cikmasina yol acsalar da İstanbul basta olmak uzere bazi kentlerin caddelerinde gosteriler duzenlediler (470).

1912"de, Yunanlilarin isgal ettigi Selanik"ten gelen binlerce gocmen "donme" belli İslam geleneklerinden oldukca uzakta bulundugu icin, Avrupa modasina oykunmesini daha da belirgin bir bicimde yogunlastirmistir (471).

Birinci Dunya Savasi"yla birlikte, carsaftan kurtulma hareketi yeni boyutlar kazandi. Calismak durumunda kalan Turk kadini artik daha pratik bicimde giyinmeye basladi. Carsaf ile pecenin yerini cene altinda dugumlenen basortusu aldi.

Bu donusume kuskusuz tepkiler olmuyor degildi. 1908"de cikarilan polis emirnameleri, kadinlara, carsaf ve uygun kadin giysileri giymek zorunda olduklarini animsatiyordu. 1910"dan itibaren hukumetin tutumu, yukarida da gordugumuz gibi İsmail Gaspirali"nin tepki ve ofkesini uyandiracak derecede sertlesti. 1917 Eylul"unde polis İstanbul duvarlarina su duyuruyu astirdi:

""Son aylarda baskent sokaklarinda utanc verici modalar gorulmektedir. Tum Musluman kadinlari eteklerini uzatmaya, korse giymekten sakinmaya ve kalin bir carsaf giymeye cagrilmaktadir. Bu emirnamenin buyruklarina uymalari icin onlara azami iki gun sure taninmistir."

Ne var ki zaman degismisti. Bu afis canli bir ajitasyona yol acti. Ust duzey yoneticileri duruma elkoyarak bazi polis memurlarinin yersiz gayretkesliklerini kinamak zorunda kaldilar. Baskent İstanbul"un duvarlarina bu kez de soyle afisler asildi:

""Genel mudurluk, yasli geri kafali kadinlarin bir alt gorevliyi kandirarak, Musluman kadinlarin eski modaya geri donmelerini emreden bir duyuru yayinlatmis olmasindan muteessirdir. Bundan onceki emirnamenin gecersiz oldugu duyurulur"" (472).

Giyim kusamda, ev icinde daha az baski altinda bulunan kadin, ev disina cikislarinda da, bazi yeni ozgurlukleri kullanmaya baslayacaktir. Ancak İstanbul"da yeni yeni islemeye baslayan tramvay ve vapurlarda, hâlâ kadinlar icin ayrilmis ozel bolumler vardi. Ornegin Bogaz"dan karsiya gecen ya da İstanbul"u Adalar"a baglayan bir vapura bir cift bindigi zaman kadinlara ayrilmis olan guverte salonlarina gitmek uzere kadin, esinin kolundan ayriliyor ve kocasina ancak yolun sonunda vapurdan inerken donebiliyordu. Ancak daha sonralari, guvertede eslerin birlikte seyahat etmelerine musaade edilecektir (473).

Bununla birlikte kocalarinin yaninda sokaga cikan, onlarla birlikte tiyatroya ya da benzeri gosterilere, eglence yerlerine giden kadinlar tek tuk gorulmeye baslamisti. Ozellikle Basbakan Fuat Pasa"nin, karisiyla birlikte Tokatliyan Oteli"nin kahvesinde bir masaya oturmasi olay olmus, uzerinde cok yorum yapilmisti (474). 1917"de, ustelik carsaf da giymis olan karisiyla Buyukada"da bir otelin salonunda bulunan bir adam, buradan kovulmustur (475).

Gene bu donemde, ilk kez bir Turk kadini, tiyatro sahnesine cikti. O zamana dek kadin rollerine, aksanlari duzgun olan Ermeni kadinlar cikiyordu. 1918"de İstanbul Darul-Bedayi"ine staj icin birkac Turk kizi kabul edildi. bunlardan Jale takma adiyla Afife Hanim 1920"de Kadikoy Tiyatrosu"nda oynanan bir piyeste rol aldi. Bu girisim Musluman ahlakina aykiri bulundugundan, Afife Hanim mahkemeye verildi. Tiyatronun cok etkili adamlari araya girerek yargilanmadan ancak kurtuldu. Afife Hanim 1921"de sahneye yeniden cikti, cok da basarili oldu, ne var ki Sehremaneti"nden gelen bir emir, sahneye cikmasini yasakladi. Bir Musluman kadini sahnede gosteri yapamazdi. Nitekim Kemalist doneme kadar Dar-ul Bedayi, Musluman hicbir kadina rol vermedi (476).

Mesrutiyet donemi, ayni zamanda Osmanli İmparatorlugu"nda kadin derneklerinin dogusuna da tanik olmustur. İlk kadin dernekleri -Bati"da oldugu gibi- hayirsever amaclarla kurulmus ve yetkin kadinlarca yonetilmislerdir. Bu derneklerin en eskisi, 1908"de Fatma Aliye"nin kurdugu Cemiyet-i İmdadiye"dir. Dernegin baslica amaci, yardim ve ozellikle Rumeli cephesinde savasan askerlere kislik giysi saglamakti (477). 1912"de Besim Omer Pasa"nin destegiyle, Hilal-i Ahmer Hanimlar Merkezi kuruldu (478). Ancak derneklerde orgutlenmeden once Turk kadinlari, 1874"te kurulan ve 1908"de Kizilay"i doguracak olan Malul ve Hasta Askerlere Yardim Cemiyeti"nin de uyesiydiler. Hilal-i Ahmer Hanimlar Merkezi"nin baslica gorevi, Balkanlardan gelen gocmenlere ve savas yetimlerine yardim etmekti. Burada dul ve yetimler korunuyor, egitiliyor, kendilerine is saglaniyordu. Bunlar arasinda Esirgeme Dernegi, Nezihe Muhittin"in kurdugu Donanma Cemiyeti Hanimlar Subesi vb. dernekler, bu donemde ayni amaclar icin kurulmustur (479).

1913"te Nuriye Ulviye"nin kurdugu Kadinlar Dunyasi adli bir de yayin organi olan Mudafaa-i Hukuk-u Nisvan Dernegi gibi kadin haklarini savunmak, ya da 1909"da Halide Edip (Adivar)"in kurdugu Taâl-i Nisvan gibi kadinlara toplumsal yasamda uyum saglamada yardim etmek gibi amaclarla kurulmus daha pek cok kadin dernegi vardi. Bunlardan, Mudafaa-i Hukuk-u Nisvan pek cok konuda kamuya, acik tavirlar almakta tereddut etmedi. Ornegin, Telefon Kumpanyasi"nin kadin isci almayi reddetmesi karsisinda basarili bir savasim verdi, gene, kadin oldugu icin ucaga alinmayan Belkis Hanim"in sorununu ictenlikle destekledi. Taâl-i Nisvan"a gelince, erkek ve kadinlarin katilimiyla tartismali oturumlar, konferanslar duzenleyen ilk derneklerdendi. (480)

Nihayet, Osmanli İmparatorlugu"nca imzalanan Birakisma da, yurtsever amacli pek cok kadin derneklerinin kurulmasina yol acmistir. Bunlara daha ilerde deginecegiz.

Konuyu toparlamak icin diyebiliriz ki, Birinci Dunya Savasi"ndaki yenilgi, İslamcilarin etkisini guclendirmistir. Onlara, kadinin toplumsal yasamda edinmeye basladigi yeri daraltmaya yonelik etkin bicimde mudahale etme olanaklari saglamistir. Sadece en tutucu egilimlerin temsilcisi olanlar degil, pek cok gazete, degerlerdeki gevseme ve cozulmeyi kinamaya koyulmustur (481). ""Din"", diyordu Vakit, ""ahlakin en saglam desteklerinden biridir. Dinsel cahillik gibi, dine karsi kayitsizlik da, Osmanli İmparatorlugu"nun gecirmekte oldugu bu degerler bunalimindan genis olcude sorumlu tutulmalidir" (482). İste Seyhulislam, bu bunalima care bulmali ve kamu ahlakinin kalkindirilmasi icin ozel bir komisyon kurulmaliydi (483).

Falih Rıfkı Atay"in Çankaya IV adlı kitabında Osmanlı"da kadın, aile yaşamı ve günlük hayat şu şekilde özetleniyor:

"Padişah aynı zamanda halifedir. Hükümette padişahın sadrazamı varsa, halifenin de şeyhülislamı vardır. Eğitim çifte standatlı idi, hem sivil mektep hem de medrese vardı. Sivil mektep bile, kültür bakımından medresenin kontrolu altında idi. Adalet de çifte standatlı idi.. Batı dünyasından alınan kanunlarla hükmeden mahkemeler ve hakimler, şeriat esalarına göre hükmeden şer"iyye mahkemeleri ve kadılar vardı. Fetva alınmadan harbe girilmezdi. Aile düzeni tamamen şeriatçılığın tesiri altındaydı. İstanbul"dan en uzak yere kadar iki tip kadro vardı: Sarıklı kadro daha nüfuzlu idi. En itibarlı vali bile sarığa riyakarlık ederdi. Kadınları savunan bir hukuk yoktu. Öyle ki, piyano çalan veya konuşma yapan bir kadının sahneye veya kürsüye çıkması, neredeyse bir devrim sanılırdı. Hamdullah Suphi, Türkocakları"nda Türk kadının piyano konseri veya konferans vermek için sahneye çıkardığında, bu büyük bir olay olarak tanımlanmıştı.

Birinci Dünya Savaşı"nda, kocası ile bir Ada otelinde kalan bir kadın, polis müdürü tarafından kolundan tutulup kovulmuştu. Aynı arabaya binen kadın ve erkek, polise evlilik vesikası göstermek zorundaydı. Üniversite vardı ama, hür düşünce yoktu. Felsefe, medreseye aitti.

Meşrutiyetin sonlarında bile, aile ve üniversite şeriat takımının hükmü altındaydı. Hür yaşayış ve hür düşünüş gizli ve her tarafta dört duvarla çevriliydi. Evlerinde açılan, her türlü Batı adetlerini benimseyen ailelerin kadınları bile sokağa çerşafsız ve peçesiz çıkamazlardı. Birinci Dünya Harbi"ndeki yenilgilerden sonra, Enver Paşa, çarşafların ayakların hangi noktasına kadar ineceğini belirlemek için bir komisyon bile kurdurmuştu. Çanakkale cephesinde savaşmakta olan bir yüksek rütbeli subayın, annesi Alman olan kızı bir gün Alman davetliler ile buluşunca, Enver Paşa subayı derhal emekliye ayırmıştı. O aileden bir hanımla evli olan bir rüsumat memuru da işten atılmıştı.

Osmanlı toplumunda, kadın, taasuba karşı devletin başlıca tavizi idi. Taasup için ahlak, ırz demektir. Irz da kadın demektir. İstanbul"da kadunların ırzından yalnız kocaları, ana-babaları sorumlu değildi, tüm mahalle halkı aile hayatını kontrol ederdi. Bir eve kadın alındığı haberi duyuldu mu, imam, bekçi ve belli başlı mahalle eşrafı gider, o evi basardı. Çatı arasına ve kümese kadar aranmadık yer kalmazdı. Sokakta herkes, kadınların kıyafetine karışmak hakkını kendisinde görürdü. Yüzler, kollar, eller ve bacaklar iyice kapanmalı, çarşaflar vücut biçimini hiç sezdirmemeli, peçeler tam bir yüz örtüsü olmalı idi. Kadın, erkekle birlikte aynı arabaya binemezdi. Vapurlarda, tramvaylarda, muhallebici dükkanlarında kadınlar ve erkekler birbirlerinden perde veya kafesle ayrılırlardı. Mesirelerde bile harem kısmı vardı.

Evinin kadınını yakın erkek ahbapları ile tanıştıran açılmış aileler bile, erkek misafirlerini selamlıkta kabul etmek ve dile düşmemek zorunda idiler.

Mecliste bile bir hoca mebus kürsüye çıkar, "Floriyye"de denize giren" kadınları eleştirir dururdu..

Türkçe oynayan tiyatrolarda kadın rolünü Ermeniler oynardı. Orta oyununda ise, kadın yerine "zenne" denen yaşmaklı bir erkek sahneye çıkardı.

Kaşık, çartal gibi yemek takımları bile mekruh sayılırdı."

Referanslar:

(455) Tasvir-i Efkar, 12 Eylul 1919, RMM, 38-39, 1920, s.228-229

(456) Turk Yurdu, No.6, 1330, s.2392

(457) OM, I.,1921,s.695

(458) Kuran, 33/53

(459) C. Chelhold, Hidjab maddesi, (el) (2) icinde, C.III, s. 371

(460) her donemde cikarilmis sayisiz fermanlar bunu kanitlar. Ornegin, kadinin susulenmesinin asiri bir begeni duzeyine vardigi 18.yy"in Lale Devri"nde, ince ve saydam kumastan carsaf ve vucudun bicimine tam uyan acik-sacik feraca giyilmesini yasaklayan yeni bir ferman cikarilmistir. Durumun arzu ettigi hizla degismedigini goren padisah, yeni bir ferman cikardi ve bu kez Istanbul kadisina ve Yenicerilere bizzat mudahale etmeyi buyurdu. Buyruk kurallarina uymayan kadinlarin carsaf ve feraceleri alinacak gerekirse bir baska bolgeye surulecekti. Cikarilan ucuncu ferman ise, daha kati ve sert hukumler getiriyor, bu yasaklara uymayan carsaf ve feracaler dikmeye devam edenlerin dukkanlarinin onunde asilacaklarini ongoruyordu. (M.Tascioglu, age., s.19-20)

(461) Ornegin, Sultan I.Ahmet doneminde (1604-1617) cikarilan 1610 tarihli buyruk, kadinlarin, iclerinde erkeklerin de bulundugu bir kayiga binmesini yasakliyordu. 1913 tarihli bir baska ferman ise, belli magazalara gitmelerini, belli eglence ve dinlenme yerlerine gidip gelmelerini suc sayiyordu. Tarihcilerin anlattiklarina gore III.Osman (1754-1757) kendisinin saraydan ciktigi haftanin uc gunu kadinlarin sokaga cikip dolasmalarini yasaklamisti. Zorunlu olarak cikmak durumunda kalinirsa, yuzlerini kalin, kara bir carsafla ortmeye ozen gostereceklerdi. Bu yasaga uymayanlara agir para cezalari ongorulmustu. III.osman"dan sonra yerine gelen III.Mustafa (1757-1773) daha da ileri gitti. Tum kadinlara, her ne bicimde olursa olsun kente cikma yasagi koydu. Bununla birlikte bu kati yasaklama, yeterli olmasa da zamanla gevsemis, yumusamistir. Ancak, IV.Mustafa"nin (1807-1808) cikardigi yeni bir ferman kimi yasaklari tazeleme geregi duymustur.

(462) E.Z.karal, Osmanli tarihi, age.,s. 282-283

(463) T.Taskiran, age. S.29

(464) R.Bulut, Istanbul kadinlarinin Kiyafetleri Ve II.Abdulhamit"in Carsafi yasaklamsi, BTTD., icinde, No.8, 1968, s.34-36

(465) Levant herald, 15 Agustos 1891, Aktaran A.Afet Inan, L2emancipation de la femme Turquie, Paris, 1962, s.35-36

(466) L.Rambert, Notes et impressions de Turquie. L"Emprie Ottoman sous Abdul-Hamid (1895-1905), (=Turkiye"den notlar ve izlenimler, Abdulhamit saltanati altinda Osmanli İmparataorlugu), cenevre-paris, 1926, s.279

(467) M.Tascioglu,age., s. 22

(468) Ibidem, s.23

(469) A.Vambery, age., 32

(470) RMM., XII 1910, s.314-315

(471) M.hartmann, age., Aktaran:RMM., X, 1910, s.291

(472) J.Melia, Mustafa kemal au la renovation de la Turquie (=Mustafa Kemal ya da Turkiye"nin yenilestirilmesi), Paris, 1929, s.47

(473) A.Afetinan, age., s.46

(474) H.Z.Ulken, Turkiye"de Kadin Hayatinin Tekamulu, Ankara, 1967, s.127

(475) F.paltsy, L"emncipation de la femme Turque (=Turk kadininin Kurtulusu), Istanbul, 1935, s.12

(476) R.A.Sevengil, Yakin Caglarda Turk Tiyatrosu, C.I. Mesrutiyet Tiyatrosu, istanbul, 1932, s.303-311

(477) C.Caka, Tarih Boyunca Harp ve Kadin, Ankara, 1947, s.36-37

(478) Besim Omer Pasa, Hanimefendilere Hilal-iAhmer"e Dair Konferans, Istanbul,tbd., s.78

(479) Bir Kizilay yillgi kadin derneklerini listesini vermektedir. Yukarida adi gecenlerden baska bu listede su derneklere rastliyoruz: Istihlak Milli kadinlar Cemiyet-i hayriyesi, Sisli Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniyesi (1914), Bicki Yurdu (1914), Bilkes Ailelere yardimci Hanimlar cemiyeti (1915), Turk Ocagi (1916), Bilgi Yurdu (1916), kadikoy fakirperver hanimlar Cemiyeti (1917), Islam kadinlari calistirma Cemiyeti (1917), Himaye-i Etfal cemiyeti (1918), Muallimler cemiyeti (1918), Uskudar Bicki Yurdu (1918), Musiki Muhibbi ((1918), Asri kadin cemiyeti (1918), Amerikan Koleji Talebeleri Turk Mezunlari Cemiyeti (1918), (Osmanli Hilal-i Ahmer Hanimlar Cemiyet-i Merkeziyesi tarafindan tertip edilen takvim, Istanbul, 1919, s.199). Bu liste, eksiktir. Ornegin, Selanik Sefkat Dernegi, Edirne Hizmet-i Nisvan, sehit Ailelerine yardim Birligi gibi dernekler burada yer almamaktadir.

(480) B.Onger, Ataturk devrimi Ve kadinlarimiz, istanbul, 1965, s.88

(481) Bkz.Ornegin, tasvir-i Efkar, 27 Agustos 1919

(482) Vakit, 28 ve 19 Agustos, 2 Eylul 1919

(483) Tasvir-i Efkar, 27 Agustos 1919, Turk Dunyasi, 31 Agustos 1919

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi Kitabı, Kemalizm"de Ve Kemalizm Sonrasinda Türk kadini I, Dr. Bernard Caporal, Ceviren: Dr.Ercan Eyüboglu
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu