Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #22791  
Alt 13.08.2005, 22:23
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

Napolyonnun da sonu aynı facia Alpi.

Rusya fethine mağrur bir gururla çıkmakla başlıyor o hazin sonu Napolyonun. O anlı, şanlı Fransız devrim ordusunun en seçkin kesimi ile yola çıkıyor bir kış günü Almanya üzerinden Litvanya ya, oradan Rusya içlerine, karargahı Litvanya her türlü giyim, kuşamı ve erzakları var. Lakin o Sarıkamış ve Allahuekber dağlarının kışıda, soğuda var ve o Kozaklar denilen başbelalarıda var. Bir taraftan, kış, bir taraftan her gece baskın yapan Kozaklar üç yıl içinde bitiriveriyorlar İmparator ordusunu. Napolyon bir avuç kalmış askeri ile Litvanyaya kadar kaçabiliyor ama oradan Parise bir yaylı at arabası ile (o kalan bir avuç askerine hiç bir haber vermeden Litanyada kaderleri ile başbaşa bırakıp) bir gece yarısı kılık değitirerek kaçıyor.

Sonu Korsika adasında zindan.

Enver bu işlere başlamadan önce Napolyonun sonunu bari araştırabilseydi.
  #22792  
Alt 14.08.2005, 03:35
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard PİR SULTAN ABDAL DA NAMAZ İBADETİ

Odkan ERDENAY

Meşhur bir kanıdır: “Alevîler namaz kılmaz” Niye kılmaz? “Hz. Ali camide öldürüldü de ondan” Yahut “Hz. Ali onların namazını kılmış.”Bu kadar saçmalık, bu kadar cahillik ancak “bönlük derecesinde saflık” ile yahut bir sabotajla izah edilebilir.
Ben, kendi payıma başka bir izahını bulamıyorum.

Doğrudur; bugün için Alevîlerin elzem bir kısmı namaz kılmamaktadır. Bu, durumun tespitidir. “Neden kılmazlar” sorusuna gelince, bunun nedenlerini Aleviliğin Anadolu’daki tarihinde ve bu tarih boyunca onu kuşatan bağlarda
aramak lazım.
Alevîlik, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail Hatayî arasında vukuu bulan Çaldıran Savaşı’yla bir dönüm noktası yaşamıştır. Bu savaştan sonra Anadolu’da yaşayan Alevîler, bağlı oldukları ilim ocaklarından (medreselerden) koparıldı. Alevîler Ehl-i Beyt’in yazılı kaynaklarından bîhaber hale getirildi.Bugün Anadolu’nun neresine giderseniz gidin Alevîlerin yerleşik olduğu köyler genelde dağlık yerlerdedir. Alevîler yüzyıllarca ilmin ve sanatın beşiği olan şehirlere inemediler. Din adamları tedrici olarak yok edildi. Din adamlarını yetiştiren kurumlarda Ehl-i Beyt ilmi öldürülünce doğal olarak yeni yetişen din adamları ve halk da Ehl-i Beyt ilminden uzaklaştırıldı. Tedrici olarak devam eden bu süreç Cumhuriyetin ilanına kadar devam etti.

Alevîler, tarihleri boyunca hiç namaz kılmadılar mı? Yahut bu durum toplumsal yaygınlık kazanmadı mı? Yaptığım araştırmalar, Çaldıran Savaşı öncesinde Alevîler arasında namazın yaygınlık kazandığını gösteriyor. Bunun en iyi ispatı hâlâ Alevîler tarafından büyük bir şevkle okunan deyişlerimizdir.
Alevîlerin ulu saydığı birçok ozanın şiirlerini okuduğumuzda otaya çıkan tek sonuç şudur: Kur’an ve Ehl-i Beyt.
Acaba Allah’a iman etmediğini, Hz. Muhammet’in risaletine inanmadığını, Kur’an-ı Kerim’i tanımadığını, Müslüman olmadığını söyleyen bir tek ozana bile rastlanmış mıdır?
Son zamanlarda Alevî ozanlarının deyişlerini saçma-sapan yorumlayan oryantalistlerin peşine takılan bazı dönme - devşirme takımı satılık beyinleri saymazsak, Alevî edebiyatının Kur’an ve Ehl-i Beyt’ten başka bir şey ihtiva etmediği kabul edilmiştir.

Elbette, şunu da gözden kaçırmamak gerekir ki, Alevilik, halen de tedrici olarak yozlaştırılmaktadır. Bakınız burada sizlere çarpıcı bir örnek vermek istiyorum.
Allah rahmet eylesin, dedemden kalma bir kitap var; 1940’larda Latin harfleriyle yazılmış. Kitabın adı: İmam-ı Cafer Buyruğu. Bu kitapta Muaviye’ye sorulan ve onun cevaplayamadığı 100 soru ve cevabının olduğu bir bölüm var. Buradaki sorulardan birisinde “Namaz kaç vakittir, ne zaman farz oldu?” diyor. Cevabında ise namazın beş vakit olduğu ayet ve hadislerle ispatlanmış. Ayrıca bazı kitaplar kaynak olarak gösterilmiştir ki, burası daha önemlidir. Çünkü bu kitaplar Kafi, Fakih, Ayaşi’dir ve bunların tamamı bugün Şiîler tarafından itibar edilen hatta temel sayılan kitaplardan
bazılarıdır. Geçen birkaç yıl içersinde aynı kitabın yeni basımlarına baktım. Saçma sapan açıklamalar yazılmış. Kitabın muhtevası değiştirilmiş. Namaz beş vakit değilmiş. Salât, dua demekmiş. Halil Öztoprak yazdığı kitapta açıklamışmış. Daha onlarca safsata. Son elli yılda yaşadığımız bu örnek bile Alevîliğin Çaldıran’dan sonra geçirdiği yozlaşmayı açıklaması açısından önemli.

Konumuz namaz. Ben, bu yazıda Alevîlerin ulu ozanlarından birisi olan ve Alevîliği hususunda hiç kimsenin, Allah kulunun itiraz edemeyeceği Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden hareketle “beş vakit namaz” konusu ele alacağım.

Pir Sultan Abdal şiirlerinde defalarca nazmın beş vakit olduğunu yinelemiştir. İşte buna bir örnek.

“Pir Sultan Abdal’ım ölürüm deme
Kıl beş vakit namaz kazaya koma
Sakın bu dünyada kalırım deme
Tenim teneşirde, özüm saldadır” (ASLANOĞLU, S.334)

Şiirinde Pir Sultan Abdal namazların kazaya kalmasını bile istememektedir.

Bir başka şiirinde ise Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin beş vakit namazlarını kıldığını şu şekilde ifade etmiştir.

“Kanı bizden evvel gelen
Beş vaktini tamam kılan
On parmağı pınar olan
El Muhammet Ali’nindir” (SAMANCIGİL, S.154)

Öyle ki, belinde Zülfikar olan beş vakit namazın farzını kılanı bile sormaktadır Pir Sultan Abdal. Kimdir sahi, beş vakit namazını kılan Zülfikarlı yiğit?

“Kaç pir gördün ser-çeşmenin gözünde
Melekler çağrışır arşın yüzünde
Zülfikar belinde Mil Denizinde
Beş vaktin farzını kılan kim idi” (ASLANOĞLU, S.436)

Öyle ya, abdest olmadan namaz olmaz. Bakın abdestten de bahsediyor Pirimiz Pir Sultan Abdal:

“Eba Müslim şu cihana gelmeden
Âdem Ata geldi piri gördün mü?
Abdest alıp namazını kılarken
Üzerine inen nuru gördün mü” (ASLANOĞLU, S.363)

Peki ya ezan? Ezan, namaza çağrı değil midir? Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı köyde ezan da okunur? İşte şahidi:

“Sabahınan kalktım ezan okunur
Ezan sesi kulağıma dokunur
Duyar düşmanlarım kına yakınır
Uyan Muhammed’im, sinem bülbülü (ASLANOĞLU, S.364)

Hac ile namazı birlikte ele aldığı bir şiirinde ise şunları söylemektedir:

Kâbe’nin yapısı, bina yapısı
İman etse asilerin hepisi
Beş vakit okunur Ayet-el kürsi
Ya Muhammet sana imdada geldim” (ASLANOĞLU, S.128)

Kâbe nedir? Beş vakit nedir? Ayet-el kürsi nedir? Ve Muhammed kimdir? Neden imdada gidilmektedir?

Bir başka yerde ise namazın farzlarından ve sünnetinden bahsetmektedir ki, buna da dikkat etmek lazımdır.

“Ben de erler meclisinde bağlandım
Farzı kıldım, sünnetinde bağlandım
Dünya satranç imiş, geldim utuldum
Kendi hayalime dalmışa döndüm” (ASLANOĞLU, S.295)

Pir Sultan Abdal’a göre beş vakit namazı müminler kılar. İblis ise inkâr içindedir ve onu Hakk’a doğru döndürmek mümkün değildir.
“Gelin zikredelim Gani Hüdayı
Müminler eyler beş vakit edayı
İnkâr işitmiştir İblis sadayı
Onu Hakka doğru döndüremezsin” (ASLANOĞLU, S.450)

Namazı kılarken de onun ahlaki boyutunu yaşamak lazımdır. Namaz, ayette de bildirildiği gibi insanı kötülüklerden alıkoymuyorsa namaz değildir.

“Nefse uyan Hakka uymuş değildir
Gaziler namazın kılmış değildir
Bu gezen abdallar derviş değildir
Arkasında hırka şal olmayınca” (ASLANOĞLU, 89)

Namaz, secdeye inmektir ve seyir içinde seyir etmektir. O ruhaniyeti ve gönül yolculuğunu yaşamaktır.

“Göl içinde çarha döner
Susuzluktan bağrı yanar
Müminler secdeye iner
Seyir var, seyir içinde” (ASLANOĞLU, S.190)

Bildiğimiz gibi, Ehl-i Beyt fıkhında eğer ibadet yapmak isterseniz ve bazıları sizi zor kullanarak engellemişse o ibadeti yapmış sayılırsınız. İşte abdesti aldırılmayan ve namazı kıldırılmayan Pir Sultan Abdal, ibadetlerini kabul edilmiş saynaktadır.

“Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde Şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan Şah’a giderim” (ASLANOĞLU, S.290)

Şimdi de Pir Sultan Abdal’ın dilinden namazla ilgili diğer şiirleri:

“Gönül ne yatarsın gaflet içinde
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile
Özünü zulümden kurtaram dersen
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile

Evliyalar enbiyalar varisi
Kalkar hacet diler gece yarısı
Çağrışır, ötüşür arşın horozu
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile

Evliyalar, enbiyalar bilüşür
Müezzinler Allah Allah çağrışır
Gökte aziz melaikler seğrişür
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile

Allah’ım cömertsin, cömert ganisin
Halil gelsin, hülle donu biçilsin
Rabbim uyumazken sen ne uyursun
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile

Pir Sultanım sevdiğine ağlasın
Yezitler bağrına kara bağlasın
Mümin kullar dergâhına eylesin
Doğdu seher vakti, kalk hacet dile” (ASLANOĞLU, S.95)

“Yetmiş iki buçuk millet dileği
Yaradana yalvarırlar sabahtan
Ol demde seğrişir arşın meleği
Yaradana yalvarırlar sabahtan

Kul olanın uyku kalmaz gözünde
Gezmeyelim kör şeytanın izinde
Dağ horozu öter arşın yüzünde
Yaradana yalvarırlar sabahtan

...

Pir Sultan Abdal’ım kırklar yediler
Seherde ötüşür kumru dudular
Hacet kapısına hacet dediler
Yaradana yalvarırlar sabahtan (ASLANOĞLU, S.300-301)

“İkindi namazı çıktık bu yandan
Gözüm korktu hıyan oğlu hıyandan
Kırıldı kollarım düştüm izandan
Aman Sultan Hızır carıma gel gel” (ASLANOĞLU, S.443)
  #22793  
Alt 14.08.2005, 03:38
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Hz. Ali, Alevilik, Aleviler ve Başkal

Hz. Ali, Alevilik, Aleviler ve Başkaları
Günümüzdeki Durum
Alevilik, konusu, son yılların önemli bir gündem maddesidir. Alevilik konusunda günümüzde çok yoğun teorik ve dolayısıyla da pratik bir süreç yaşanmakta; ilgili, ilgisiz, bilgili bilgisiz herkes herşeyi söylemekte ve konu her yöne her şekilde çekilebilmektedir. Sonuçta bu konu, bir kavram kargaşası ya da çözümlenemeyen bir sorun olarak düğümlenmiş bulunmaktadır. Şüphesiz, bu duruma gelinmesinde, kendisini ”Alevi olarak kabul eden yoğun halk kitlelerinin” bulunmasının önemli bir rolü vardır. Bu sayısal çoğunluk, siyasal süreçte kitlelere yön vermek isteyen kişi ya da grupların iştahını kabartmakta, dolayısıyla herkes olayın bir yönünden çekiştirerek Alevi kitleyi yönlendirmek istemektedir. İşte bu nedenle günümüzde Alevilik konusu etrafında, bir yığın teorik ve pratik tartışma süreci başlamıştır. Alevilik sorunu, öyle veya böyle bir şekilde ve uzunca bir süreçte belli bir zemine ya da birkaç zemine oturacaktır. Toplumsal değişimler, süreç olarak uzun yıllara yayılmıştır. Alevilik süreci de uzun teorik değerlendirme ya da çatışmalardan sonra kendi asli zeminine oturacaktır.

Sorunun Tesbiti
Alevilik sorununun çözümü, temel olarak bu sorunun nereden kaynaklandığının tesbitiyle ilgilidir. Sorunun nereden kaynaklandığını tesbit edebilirsek, çözüm de bu ölçüde basitleşecektir. Bu noktada, herşeyden önce söylemeliyiz ki, bu konu kişilerin kendi duygu ve düşüncelerine göre açıklama yapmak istemelerinden dolayı günümüzdeki noktaya, tabiri caizse, kördüğüm noktasına gelmiştir. Bu nedenle, sağlam bir ölçü ya da kaynaktan hareket edilemez ise, veya farklı kaynak ya da tesbitlerden yola çıkarak konuya yaklaşımlar olursa, Aleviliğin bu ölçüde farklı açılımları olacağı muhakkaktır. Bu nedenle ”bana”, ”bize” ya da ”Anadolu’ya göre Alevilik” şeklinde yapılacak olan tüm açıklama ve açılımlar, eninde sonunda birbirleriyle çatışacak çelişecektir. Daha açıkca söylemek gerekirse ”Anadolu’da yaşanan şeye”, ”solcuya”, ”sağcıya”, ”Sünniye”, ”kendisini Alevi kabul edenlere”, ”kültüre” göre Alevilik şeklindeki yaklaşımlar veya temel tesbitlere göre Alevilik tanımlarına girilecek olunursa, Alevilik konusu, tıpkı günümüzdeki süreç gibi içinden çıkılamaz bir hale gelecektir.

Çıkış Yolunun Tesbiti
Tüm bu açmazlardan ya da çelişkilerden kurtulmak için çok sağlam bir tesbit yapmak, çıkış noktası bulmak zorundayız. Öyle bir çıkış noktası bulmalıyız ki, sorunun çözümü de o çıkış noktasının kavranabilmesinde saklı olsun. İşte bu noktada karşımıza kavramın ifade ettiği, işaret ettiği bir şahıs çıkmaktadır. Bu şahıs Hz. Ali’dir. Alevilik konusunu, kim nereye çekerse çeksin eninde sonunda da kavram Hz. Ali’nin şahsına veya fikrine bir ölçüde dayandırılmaktadır. Zaten Alevilik kavramı da nitelik açısından ilk aşamada Hz. Ali’yi sevmeyi, yolundan gitmeyi, ona bağlanmayı, ona hak vermeyi ifade edecek anlamları taşımaktadır. Alevilik, herşeyden önce, Hz. Ali ile ilgili bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. O halde çıkış noktası hiç şüphesiz ve tereddütsüz Hz. Ali olmalıdır. Hz. Ali’yi çıkış noktası olarak almayan bir açıklamanın konusu, zaten Alevilik olamaz.

O halde, neyin Alevilikle ilgili olup olmadığının tesbiti sorununun çözümü, Hz. Ali’nin kim olduğu ve neyi niçin savunduğuyla ilgili sorulara verilecek cevaba bağlı olacaktır. Hz. Ali’yi dışlayarak, yok sayarak yapılacak açıklamalar doğal olarak Alevilikle ilgili olmayan açıklamalar olacaktır. Yani Hz. Ali, sadece bir sembol olmayıp, Alevilik konusunun düğüm noktasıdır. Alevilik konusu ya Hz. Ali’nin görüş ve ilkelerine uygun bir zemine oturacak ya da savunulan fikirlere Alevilik dışında bir isim bulunacaktır. Yani savunulan ve açıklanan fikir solculuksa solculuk, sağcılıksa sağcılık, Sünnilikse Sünnilik olarak isimlendirilmelidir. Hz. Ali’nin fikirleri anlaşıldığında söylemek istediğimiz ifade kendiliğinden açığa çıkacaktır. Hz. Ali kimdir? Fikirleri Nedir? Eğer bu iki soruya sağlıklı cevaplar verebilirsek hem Alevilik sorunu belli bir zemine oturacak hem de çelişkiler çözümlenecektir.

Konuya Giriş
Hz. Ali, İslam Peygamberi ya da son peygamber olan Hz. Muhammed’in (sav) amcasının oğlu, damadı ve peygamberin kendi ifadesiyle ”velisi ve vasisi”dir. İslam peygamberinin babası Abdullah ile Hz. Ali’nin babası Ebu Talip kardeştir. Hz. Ebu Talib’in geçim sıkıntısını hafifletmek için Hz. Peygamber daha çocuk yaşlarındayken Hz. Ali’yi yanına almış, onun bakım ve yetiştirilmesini üstlenmişti. Hz. Ali de bütün yaşamı boyunca peygambere yardım etmiş ve onun ilkelerini, herkesten önce kabul etmiş; hayatı boyunca gözünü kırpmadan savunmuştu. Nitekim Hz. Peygamber, kızı Hz. Fatıma’yı Allah’ın emriyle Hz. Ali ile evlendirmiş ve peygamberin zürriyeti bu evlilikten doğan çocuklarla devam etmiştir.

Doğru kaynaklarda, Hz. Ali ile ilgili yüzlerce hadis bulunmaktadır ki, birkaçını buraya alıyoruz:

-“Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Kim o şehre girmek isterse, kapıya müracat etsin.”

-“Ey Ali, sen ve senin Şia’n (taraftarın) kurtuluşa erenlerdir.”

-“Ey Ali, benden sonra ümmetimin ihtilaf ettikleri şeyleri sen açıklayacaksın.”

-“Ali benden ve ben Ali’denim. Benim adıma kendim ve Ali’den başkası konuşamaz.”

-“Allah’ım, Ali’yi seveni sev, O’na düşman olana düşman ol.”

-“Ben kimin mevlasıysam, Ali onun mevlasıdır.”

İşte İslam peygamberinin bu kadar değer verdiği bir şahsın dostları, binlerce yıldır kendilerini tüm baskılara rağmen ”Alevi” olarak tanımlar. Ancak bu kavram yer ve bölgelere göre değişik ifadelerle de anılır, kullanılır. Arap ve Fars kaynaklarında Hz. Ali dostluğunu ya da taraftarlığını ifade etmek için ”Şii” veya ”Şia” kavramları kullanılır. Yani kelime anlamıyla önceliği ifade eder. Yine aynı ekolü ya da çizgiyi ifade eden ”Oniki İmamcılık”, ”Caferilik” kelimeleri de bu anlamda kullanılır. Yani Hz. Ali’ye özel bir önem veren Müslümanlar, kendilerini ve çizgilerini diğer Müslümanlardan ayırmak için Alevilik, Şiilik, Şialık, Caferilik, Oniki İmamcılık, Ehli Beytçilik, Kızılbaşlık gibi terimleri kullanmışlardır. Kimi ülkelerde bunların bir veya birkaçı birlikte kullanılırken, kimi ülkelerde de aynı anlama gelen diğer kavram kullanılmıştır. Türkiye’de ve Anadolu’da ”Alevilik” kavramı ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Ancak bu kavramlarla ifade edilen teori ve pratiğe baktığımızda, özellikle Anadolu ile Orta Doğu ülkelerindeki teori ve pratiklerin birbirlerini tutmadığı görülür. Oysa Hz. Ali ve kısaca ”Oniki İmamlar” diye tabir ettiğimiz peygamberin zürriyesi olan şahısların yaşantılarında, birbirini tutmayan çelişkili fikirler yoktur.

O halde, buradan da anlaşılacağı üzere, Hz. Ali dostluğu, hayat pratiğine yansırken, bazı uygulama ve teoriler, sanki Hz. Ali’nin fikriymiş gibi topluma sunulmuş ve bu fikirler de zamanla kökleşmiş ve farklılaşmıştır. Bu fikirler yıllarca, Hz. Ali adına yaşatıldığı için, günümüzdeki süreçte sanki Hz.Ali’nin fikriymiş gibi toplum belleğine yerleşmiştir. Yani Hz. Ali’nin ilkelerinden ve ondan günümüze gelen, direkt ve bozulmadan gelen kaynaklardan uzaklaşıldıkça, çizgiden sapmalar olmuştur. Bu durumda, Alevilikle ilgili olarak sağlam ve temel kaynakların belirlenmesi zaruridir. Bu da pek doğal olarak Hz. Peygamberin sözleriyle açıklanmıştır. İslam peygamberi tüm insanları Hakk’a davet ederken belli zaman fasıllarıyla şöyle demiştir:

-“Ehli Beyt’im, Nuh’un gemisi gibidir. Binenler kurtulur, binmeyen helak olur.”

-“Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır, her kim onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmış olur.”

-“Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin efendileridir.”

-“Oniki halife var olduğu sürece, İslam aziz olacaktır.”

-“Halifem oniki tanedir ve hepsi Kureyştendir.”

-“Bu din, Oniki İmam var olduğu sürece aziz ve ayakta duracaktır.”

-“Benden sonra, Oniki Emir olacaktır.”

-“Sizlere Ehli Beyt’im hakkında Allah’ı hatırlatırım.”

-“Yakında ümmetim yetmiş iki fırkaya bölünecek, onların içinden bir grup hariç hepsi helak olacaktır.”

-“Ya Ali, sen ve senin Şia’ların kurtulacaktır.”

Yine İslam tarihinde ”Gadiri Humm” denilen bir olay vardır. Bu olay, ”veda haccı” veya ”veda hutbesi” olarak da bilinir. Hz. Peygamber son hac dönüşünde

-“Ben sizlere iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın kitabı Kur’an, diğeri de Ehli Beyt’imdir. Kim bu iki emanete birlikte sarılırsa o kurtulacaktır”

demiştir. Hz. Peygamber ilk zamandan son zamanlarına dek, hep sürekli olarak Hz. Ali’yi, Ehli Beyt’i, Oniki İmamları övmüş ve bunların Kur’an’la birlikte en temel kaynak olduğunu tüm insanlığa bildirmiştir.

Ancak ne yazık ki, mazlum ve cahil halk kitleleri bu gerçeklerden, bu insanların ilkelerinden uzak bırakılmıştır. Günümüzde de bu süreç halen devam etmektedir. İslamiyet, Hz. Ali’nin ve Oniki İmamların dışında öğretilmeye ve öğrenilmeye çalışılmaktadır. Bunlardan anlaşılacağı üzere son peygamber olan Hz. Muhammed tüm peygamberlerin hedeflerinin nihai, odak noktasıdır. Hz. Adem’in, Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in dini İslamiyetin içerisinde vücud bulmuş, yaşam bulmuştur. Hz. Ali’de işte bu İslam peygamberinin velisi ve vasisi olduğundan dolayı, Hz. Adem’den bu yana yaşamış olan tüm peygamberlerin ilke ve fikirleri Hz. Ali ve Oniki İmamların çizgisinde yaşatılmaktadır. Bu anlamda Aleviliğin genel anlamda Hz. Adem’den bu yana, özel anlamda da Hz. Ali’den bu yana yaşadığını söyleyebiliriz. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus, bu çizginin ”vahiy” kaynaklı olup, kültürel olmadığının anlaşılmasıdır. Söylemek istediğimiz şey, tüm dinlerin ortak yanı olan Allah, peygamber, ahiret fikrini en iyi bilen, açıklayan, tanımlayan şahıs, özel anlamda Hz. Ali’dir.

Aleviliğin Kazandırdığı Değer
İnsanı ve toplumu ilgilendiren tüm sorunların açıklanması, çözümü ya da ipuçları Hz. Ali ve Oniki İmamların ilkelerindedir. Allah fikri, dolayısıyla da peygamberlik fikri ve bunlara bağlı olarak da Oniki İmamların fikirleri temel anlamda kainatı açıklamak iddiasındadır. Alevilik, bu anlamda evrensel bir iddiadır. İnsanın, toplumun ve kainatın yorumunu yapacak bir iddiadır. Alevi bakışı, sorunlara açıklık ve çözüm getirir; dolayısıyla da insanı ilgilendiren her konuya duyarlıdır; toplumu ve kainatı ilgilendiren her sorunu, bilinmezi irdeler cevap arar, cevap verir. Alevi bakışı, insanın doğumundan ölümüne dek ve ondan sonrasını da açıklamak, göstermek, hissettirmek iddiasındadır. Alevi bakışının konusu, sadece nesnel gerçeklikler olmayıp nesnel olmayanla da ilgilidir. Oniki İmamların taşıdıkları değer ve ilkeler, yaşanmış ve yaşanacak olan bütün çelişkileri çözmek iddiasındadır. Alevilikte ka-yıtsızlık, çözümsüzlük, çaresizlik ve şaşkınlığa yer yoktur; çünkü Alevilik ilahi te-melli bir fikirdir ve Allah’ın iradesinde çözümsüzlük yoktur.

Alevilik ilkelerini kabul ederek, Alevi bakışıyla evrene bakan kişi, artık bir he-defe yönelmiş demektir. Alevilik bu anlamda, herşeyden önce Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik temel hedefe yönelmek anlamına da gelir. Kişi, kendisini ve kainatı lütfuyla yaratan Allah’ın yüceliğine istinaden, O’nun iradesine uygun olarak ruhunu ve bedenini yönlendirirse ya da başka bir deyimle Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanabilirse; güzel ahlâk sahibi olabilmek için, Allah’ın buyurduğu gibi veya O’nun buyruğuna uygun olarak yaşamını ”helal, haram, mekruh, müstehab, mübah” gibi fıkhi hükümlerle bu hükümlerin felsefesini bilerek ve anlayarak yönlendirebilirse, böylece yüce yaratıcıya lütuflarından dolayı teşekkür etmeye çalışmış olacaktır. İslami deyimle ”kulluk” görevini yapacaktır. Şüphesiz, bu tür yönelişler, Allah’ın ihtiyacıyla ilgili olmayıp, kişinin bizzat kendi değerinin Allah katında yücelmesiyle ilgilidir. Biz Allah’ı her türlü eksik ve noksan sıfatlardan tenzih ederek biliriz. Eksiği ve noksanı olan Allah değildir. Bu şekildeki fıkhi ve irfani yöneliş sonucunda kişi, kendisiyle, kainat arasındaki ilişkiyi çözecek ve kendi varlığının sebebi hikmetini bulacak ve görecektir. Kişinin bu yönelişi sırasında değer yargıları ve hayata bakışı değişecek, güzelleşecek ve kişi hayatın gerçek esprisini yakalayacaktır. Artık kişi, nereden gelip nereye doğru gittiğini ve sonuçta ne olacağını bilecektir. ”Nefsi cihad” da denilen bu süreç sonunda, kişide değerler devrimi olacak, kişinin gözünde bazı devler cüceleşecektir. Nihai aşamada, artık kişi akılla birlikte ulaşabileceği ”aşk” ya da ”tutku” sınırlarına ulaşacak ve Allah’ın lütfunu yani bağışlamasını ümitle bekleyecektir. Kişinin artık tek endişesi Yüce Allah’ın kendisinden bu lütfu esirgemesi korkusu olacaktır ve bu kişi, ümit ve korku arasında, belli bir günü bekleyecektir. Bu tür kişilerin çoğalması durumunda da ”her toplum layık olduğu çerçevede yönetilir” ilkesi gereğince, toplumun üst yapısında buna uygun değişimler olacaktır. Zaten dünyayı adaletle dolduracak önder olan Oniki İmam ve pratiği, temel kaynakları olmazsa olmazları vardır. Bunlar belirlidir ve bu noktalarda kişi, belirli bu ilkeleri, en azından teorik olarak kabullenmek durumundadır. Kişi bu ilkeleri kendi aklıyla, kendi düşünce ve muhakemesiyle bulup, onlara inanıp, teslim olmak durumundadır. Bu, doğmatik bir süreç olmayıp sonsuz bir süreçtir. Tüm bu çerçeveden anlaşılacağı gibi, Allah fikrini Allah’ın adıl olduğunu, Peygamber fikrini, Oniki İmamların imametini ve Ahiret alemini reddeden kişinin ya da kişilerin Alevi olmaları mümkün değildir.

Alevilikte Kaynak Sorunu ya da Sıkıntısı Üzerine Bakış
Alevilik sözkonusu olduğu zaman konuşan, yazan kimselerin mutlaka ve mutlaka Kur’an ve Oniki İmamlardan kaynaklar getirerek söz ve davranışlarını bu sahih kaynaklar çerçevesinde isbatlamak zorunluluğu vardır. Kaynakların da doğal olarak Arapça ve Farsça olması gerekmektedir. Hz. Peygamberin ve Oniki İmamların fikirlerini temel olarak bu Arapça ve Farsça kaynaklardan öğrenmek zorunluluğu vardır. Pek doğaldır ki o günden bugüne kadar gelen kaynakların bazıları, sahih değildir; yani çarpıtılmış kaynaklardır. Hangi kaynağın doğru, hangisinin yanlış olduğu konusunda da Alevi teorisinde Oniki İmamların senet zinciriyle onların dostlarından gelen kaynakların ve tefsirlerin veya hadislerin genel anlamda doğru kabul edileceği tezi vardır. Aleviyi kaynak bakımından Sünniden ayıran temel espride budur. Alevi kişi, İslamı anlama konusunda mutlaka Oniki İmamlara ve onların dostlarına senet zinciriyle dayanan kaynaklara öncelik verir; İslamı anlama ve yaşama konusunda Emevi, Abbasi, Osmanlı ve bunlarla işbirliği yapan kaynaklara güvenmez. Bu nedenle de Alevinin aldığı abdest ya da kıldığı namaz şekliyle Sünninin aldığı abdest ve namaz şekli farklıdır ve bu tip farklılıklar hem fıkıhda ve hem de İslamı anlama noktasında kendisini belli eder. Aleviyi diğer İslami ekollerden ayıran temel ölçü ve yaklaşımlardan birisi de zaten bu bakıştır. Bu noktada birkaç Alevi kaynağından en azından isim olarak bahsetmek gerekiyor. Aleviler, ”dua” konusunda ”Sahifeyi Seccadiye ve Kumeyl duası”; ”tefsir” konusunda ”Mecmail Beyan, Beyanı Hak, El mizan, Tefsirül Numune”; ”fıkıh” konusunda ”Lumeteyn, Usulü fıkıh, Muhtesar, Kifaye, Tevatur”; ”hadis” konusunda ”Usulü Kafi, İstibsar, Menla Yehzuruhul Fakih, Tehsibil Ahkam”; ”kelam” konusunda ”Temhidil usul, Usulü kelam”; ”tarih” konusunda, ”El irşad, Tarihi Tevatur, Gıssası Kur’an, Müntehil Amal” gibi bazı kaynakları öncelikli olarak kullanır. Buna benzer birçok kaynak, Alevi-İslam anlayışında kullanılır. Ancak ne yazık ki Ana-dolu’da yaşayan Alevileri bu kaynaklardan kopardıkları için, onlar Aleviliklerini gerektiği gibi yaşayamamış; çünkü öğrenememiştir.

Başka insanların, toplumların ve ideolojilerin ilkelerinin Alevilik olarak sunulmasını önlemenin en temel yolu Kur’an ve Ehli Beyt çizgisindeki temel kaynaklara yönelmektir. Anadolu’da Alevilik adına cem yapılıp, semahlar dönülür ve dedeler dinlenir. Oysa ki bu uygulamalar, eski Türk ve Kürtlerin Şaman ve Zerdüşt dinlerine ait kültürel uygulamalardır ki, bu uygulamaların ne Kur’an’la ne de Oniki İmamlarla bir ilgileri yoktur.

Yine Anadolu’ya gelmiş ve Müslümanlığı kabul etmiş bazı kitleler eski inanışlarını, İslami çerçeve içerisine sokarak yaşatılmıştır. Bir müddet sonrada bu pratikler, değişik tarikatler tarafından İslam olarak algılanmış, Hz. Ali’ye atfedilmiştir. İşte Anadolu’da Osmanlı tarafından Anadolu’yu Sünnileştirmek ve yabancı unsurları Osmanlı lehine kullanabilmek amacıyla kurmuş oldukları Bektaşilik tarikatı, bunlardan birisidir. Anadolu’da yaşanan tüm kültürel öğelerden içerisinde birer parça bulunan bu tarikat, Hacı Bektaş adına onun ölümünden sonra Osmanlı tarafından örgütlenmiş olmasına rağmen, tıpkı diğer Sünni tarikatlar gibi, kendisini Hz. Ali’ye bağlayarak, bağlıymış gibi göstererek Hz. Ali’ye sempati duyan kitleleri Hz. Ali’nin yolundan ve temel kaynaklarından uzaklaştırmıştır. Bektaşilik nihai anlamda bir kültürel sentez olup, Sünni tasavvufçu Hacı Bektaş’tan da uzaklaşmış durumdadır. Hz. Ali’ye de uzaktır.

Alevileri Bekleyen Gelecek ve Sonuç
Anadolu’da yaşayan ve kendisini Hz. Ali’den yana sayan kişiler, temel kaynaklardan beslenemedikleri, uzaklaştırıldıkları için, mevcut sistemlerin ve ideolojik akımların otorite ve taaruzları karşısında kimliklerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Elbetteki bu duruma hemen gelinmemiştir. Günümüzde en yoğun olarak solcu, Bektaşi, Diyanet ve İlahiyat grupları, kendisini Alevi olarak kabul eden kitlelerin yönünü Oniki İmamların yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmak için çaba harcamaktadır. Temel kaynaklarından koparılan bu kitleler, sonuçta Bektaşileştirilmeye, Sünnileştirilmeye, sosyalistleştirilmeye, kapitalistleştirilmeye, Kemalistleştirilerek sistemin tüm ilkelerini gözü kapalı savunmaya doğru yönlendirilmek istenmektedir. Günümüzdeki süreç, bu süreçtir. Bugün baktığımızda çok yoğun olarak bir kimlik bunalımının yaşadığını görmekteyiz. Elbette bunun sadece Alevi kitlede olduğunu söylemiyoruz; ancak Alevi kitle üzerine daha yoğun gelinmektedir.

Günümüzde kişilerin kendisini hem Alevi hemde Sünni olarak ifade edebildiklerini; hem Alevi hem de Bektaşi olarak tanımlayabildiklerini; hem Alevi hem de solcu olarak nitelediklerini görebiliyoruz ki, bu duruma dikkat çekmek gerekir. Eğer bir kişi, Kur’an’ı, Hz. Ali’yi, Oniki İmamları tanıyarak, bilerek kendisini yetiştirmiş ve bunların ilkelerini de yaşam pratiğine geçirmişse, bu kişi artık solcu, sağcı, Bektaşi, Sünni, faşist, kapitalist, sosyalist ya da Kemalist olamaz. Alevi olan bir şahsın, artık Türklük, Kürtlük türünden milliyetçi yaklaşımları ve sorunları da olamaz.

Alevilik evrensel bir iddiadır, evrensel bir hülyadır, evrensel bir çözümlemedir. Oniki İmam fikirlerini kabul eden herkes, Alevidir. Bu nedenle milliyetçi ve ırkçı tezlerle ya da kan bağlarıyla insanı ve toplumu değerlendiren ölçüler, Aleviliği açıklayamaz. Bu nedenle Aleviliği ana, baba ya da belli bir bölge ve yere bağlayarak tesbit etmek, Hz. Ali’nin ilkelerini hiç bilmemek demektir.

İşte günümüzde Alevilik anlaşılma ve ayrışma sürecini birlikte yaşamaktadır. Kur’an ve Ehli Beyt ilkeleri doğrultusunda hareket eden ve bunu yaşamının her safhasında yaşatan insanlar, kurtuluşa erecek diğerleri bu yoldan uzaklaşacaktır.

Aslında Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında, Ehli Beyt ile ilgili birçok ayet görülecektir. Kur’an’da üçyüzü aşan sayıdaki ayette Ehli Beyt’ten ve onların başından geçen olaylardan bahsedilmektedir.

Kısaca söylemek istediğimiz, Ali’ye uyanlar Alevidir. Alevilik İslamiyetin özüdür. İslamiyeti, Kur’an ve Ehli Beyt çerçevesinde anlayıp yaşayanlar Oniki İmamlardan ve dostlarından öğrenenler ve kainat ile kendisinin kainattaki yerini Oniki İmamlara göre açıklayanlar Alevidir.

ALEVİLERİN GÜNÜMÜZ PRATİĞİNDEKİ TEMEL ÇELİŞKİSİ


Günümüz Aleviliğinin TEMEL ÇELİŞKİSİ, Cami-Cemevi arasında yapılacak tercih yada seçimle çözülecektir. Yapılacak bu tercih yada seçim Anadolu’da yaşayan ve kendisini Alevi kabul eden, Oniki İmamları seven ancak BİLGİSİZ bırakılmış, MAZLUM bir toplumun GELECEKTEKİ YERİNİ belirleyecektir.

Önemle tekrar söylemek zorundayız. Eğer yapacağımız tercih yada seçim sadece bizi ilgilendirseydi yada sadece bu DÜNYA’YA ilişkin olan bir tercih olsaydı, bu konuya bu kadar önem vermeyebilirdik. ANCAK Alevi halkının bu tercihi bütün GELECEKTEKİ NESİLLERİ etkileyecektir. Bu tercih bizim MAHŞERDEKİ DURUMUMUZU etkileyecektir.Allah korusun sırf bizim yanlışımızdan dolayı gelecek nesillerinde helak olmasına sebep olabiliriz, GELECEKTEKİLERİNDE VEBALİNİ yüklenmek zorunda kalabiliriz. Allah korusun AHİRET ALEMİNDE, Oniki İmamların karşısında REZİL olabiliriz. Bu nedenle burada yapacağımız seçim ÇOK ÖNEMLİDİR. Bu yüzden de bu konuya daha çok önem veriyoruz. Her iki olgununda beraberinde getireceği temel bazı unsurları sıralayarak MAZLUM ALEVİ halkının gelecekte nereye götürülmek istendiğini göz önüne sermek istiyoruz. Düşünürken ya da tercih yaparken PARÇALARI DEĞİL, BÜTÜNÜ GÖRMEK GEREKİYOR. Görmek isteyenlerin, kalbi temiz olanların kolaylıkla göreceğine inanıyoruz.Göremeyenler için ise Allah’tan hidayet diliyoruz. Gerçeği bile bile saptıranlara ise Allah’tan KAHIR ve BELA diliyoruz.



CAMİ CEMEVİ

İmam (Hoca) olacaktır......................................... .................................................. ..Baba, Dede olacaktır.

Müezzin olacaktır......................................... .................................................. ..........Halk ozanı olacaktır.

Ezan okunacaktır. (Aliyyen Veliyyullah)...................................... .................................Saz Çalınacaktır.

Namaz kılınacak......................................... .................................................. .................Semah dönülecek.

Kıbleye dönülecek. .................................................. ..........................................Post sahibine dönülecek.

Kur’an dinlenecek........................................ .................................................. ...........Masallar dinlenecek.

Helal, Haram, Müstehab, Mekruh öğretilecek.....................Laiklik, Solculuk, Çağdaşlık vs.öğretilecek.

Akıl, Vahiyle beslenecek........................................ ......................................Akıl Şeytan’dan beslenecek.

İslami Cemaat oluşacak.......................................... ..............................................Arab esk yapı oluşacak.

İzzetli siyasi tavırlar.......................................... .................................................. ..Kurulu düzene uşaklık.

Oniki İmam konuşulacak.....................................Ha cı Bektaş, Abdal Musa, Balım Sultan konuşulacak.

Caferi (Oniki İmam) Mezhebi uygulanacak...................................Bekt aşi tarikat kuralları uygulanacak.

Oniki İmam Külltürü (İslamın özü) yaşatılacak ............................................Şaman kültürü yaşatılacak.

Aleviler Alevileşecek...................................... .................................................. ..Aleviler Bektaşileşecek.

Alevi-Sünni kardeşliği pekişecek......................................... ...............Alevi-Sünni zıtlaşması pekişecek.

Aleviler kendi kaderlerini kendileri tayin edecek................................Alevileri başkaları yönlendirecek.

Aleviler bağımsız kimliklerini kazanacak......................................... ..............Aleviler kimliksiz kalacak.

Alevilik, İzzet ve Şeref getirecek......................................... ........................Kimliksizlik zillet getirecek.

Ehl-i Beyt’e yüzakı olunacak.......................................... .......................Ehl-i Beyt’e yüzkarası olunacak.

Mahşer günü alnı açık, başı dik............................................... ..........Mahşerde yüzü kara, boynu bükük.

İslami Merkez............................................ .................................................. ................Materyalist olacak.

Onurlu bir Ümmet............................................. .................................................. ...........İlkesiz bir Millet.

Allah (cc) Rızası............................................ .................................................. ..................Hallın Razılığı.

Gerçek Sevgi, Gerçek Aşk............................................... ...............................Sahte sevgi, sözde sevgi.

Hüseyinler yetişecek......................................... .................................................. .........Yezidler yetişecek.

GELECEĞİMİZ HÜSEYİNLEŞECEK.................................... ......GELECEĞİMİZ YEZİDLEŞECEK.



Tercihinizi Yapın, İZZET Mİ ? ZİLLET Mİ ?



ALEVİLİK BAŞKADIR, BEKTAŞİLİK BAŞKADIR, KARIŞTIRMAYIN


Bektaşilik tarihi bir süreçtir, teori ve pratikleri yer ve zamana göre değişerek günümüze gelmiştir. İslamiyetle zıtlaşması olduğu gibi kendi içerisinde de birçok çelişkileri vardır. Birçok konuda kabul ve inkar içiçe girmiştir. Alevilikle bektaşiliğin başka başka şeyler olduğunu ortaya koyarken temel olarak günümüz bektaşilerini öne alıyoruz ve bu çerçevede bektaşiliğin tarihi genellemesini mukayeseli olarak yapıyoruz.

Dün geçmiştir, geleceği ise bilemiyoruz. Bugünü değerlendirerek günümüzü kurtarmaya ve geleceğide temizlemeye çalışıyoruz.

ALEVİLER, Allah’ı Oniki İmamların anlattığı gibi tanırlar ve inanırlar.

BEKTAŞİLER, Allah anlayışları çarpıktır, çelişkilidir, batıl inançların etkisi altındadır. İnsanda tecelli konusunda Allah’ın ZATİ ile SIFATİ yönlerini hep karıştırırlar. Vahdeti Vücuda inanırlar.

ALEVİLER, Allah’tan korkarlar, O’nu severler, Ümit ile Korku arasında beklerler.

BEKTAŞİLER, Allah’tan korkulması gerektiğine inanmazlar, korkmazlar. Seviyoruz diyede sahtekarlık yaparlar çünkü Allah’ın emirlerini uygulamazlar.

ALEVİLERİN, Temel hedefleri Allah’ın Rızasını kazanmaktır. Allah için yerler, Allah için İbadet ederler, Allah için sabrederler, Allah rızası için cihad ederler, yaşarlar ve ölürler.

BEKTAŞİLERİN, Bu tür sorinları yoktur, pragmatik ve faydacıdırlar.

ALEVİLER, Nefsi Cihad yaparlar, Allah’ın KULU olduklarını hiç unutmazlar, Allah’a teşekkür boçları olduğunu hep hatırlarlar, Şükretmek ve teşekkür etmek içinde ibadet ederler.

BEKTAŞİLER, Nefislerine uyarlar, Allah’a karşı özgürlükcüdürler, Kul hakkını ön plana çıkararak Allah ile Kul ilişkisini daha açıkcası ibadeti inkar etmeyi, yok etmeyi amaçlarlar.

ALEVİLER, Peygamberimize Cebrail vasıtasıyla VAHİY geldiğine ve Masum (Günahsız) olduğuna inanırlar.

BEKTAŞİLER, Her fırsatta peygamberimizin AKILLI olduğunu söyleyerek çaktırmadan vahyi inkar ettirmeye çalışırlar, Peygamberin masumiyetine inanmazlar, istedikleri gibi ve her fırsatda peygamberimizi eleştirirlir.

ALEVİLER, Kur’an’a inanır ve teslim olurlar, uymaya çalışırlar.

BEKTAŞİLER, Kur’an’ın eksik olduğunu, el katıldığını söylerler. İşlerine geldiği gibi Kur’an’dan örnekler verirler, beğenmedikleri hükümleri inkar ederler.

ALEVİLER, Helal, haram, mekruh, müstehab ve mübahlara göre yaşamlarını düzenlerler.

BEKTAŞİLER, Bu tip sorunları yoktur, Keyfi ve akılcı davranırlar, El, Bel, Dil masalıyla ve soyut ilkelerle herşeyi geçiştirirler.

ALEVİLER, İnançlarını İslam Şeriatı yada Oniki İmam Şeriatı sözüyle ifade ederler.

BEKTAŞİLER, Emevi, Abbasi, Osmanlı şeriatının çelişkilerini göstererek her türlü şeriatı inkar ederler. Allah’ın, Peygamberin ve Oniki İmamların şeriatınıda dolayısıyla inkar etmiş olurlar.

ALEVİLER, Allah’ın Adil olduğuna, adaletli olduğuna inanırlar.

BEKTAŞİLER, Allah’ın adaletine inanmazlar, sürekli eleştirirler, şikayet ederler, sızlanırlar. Bu konuda bolca fıkra uydurarak alay ederler.

ALEVİLER, Melek, Şeytan, Cin gibi gabi varlıkların varlığına inanırlar.

BEKTAŞİLER, Bu tür konularda nesnel gerçekcidirler, materyalist davranırlar inanmazlar.

ALEVİLER, Oniki İmamların imametine inanırlar ve bilgilerini onlardan alırlar. Peygamberimize onlar vasıtasıyla ulaşmaya çalışırlar.

BEKTAŞİLER, Oniki İmamları sevdiklerini söylerler ama onları tanımazlar, onların bilgilerini bilmezler, onları hep araka planda tutmaya çalışırlar ve ön plana hep başka isimleri geçirirler. Oniki İmamların sözlerine uymazlar, yaptıklarını yapmazlar.

ALEVİLERİN, Anlattıkları her olayın yazılı kaynağı vardır ve bu kaynaklar Arapça ve Farsçadır. Günümüzde de yeni yeni Türkçeye çevrilmektedir.

BEKTAŞİLERİN, Yazılı kaynakları yoktur, kaynakları şifai yani sözlü ve Türkçedir. Sıkışırlarsa kaynaklarının yakıldığını, imha edildiğini söylerler. Anlattıkları pek çok şeyde Kırklar cemi gibi kaynaksız ve uyduruk masallardır. Bunlarla haklı uyutup dururlar.

ALEVİLERİN, Söz ve eylemleri Onik İmamların bilgilerine dayandığı için Aleviler, Oniki imamlara benzemeye çalışırlar.

BEKTAŞİLER, İçerisinde her türlü ilkeye ve insana rastlamak mümkündür. Yezid’e lanet okurlar ama yaptıkları çok şey yezid’in yaptıklarıdır.

ALEVİLERİN, Temel ilkeleri Ehl-i Beyt’in dostuna dost, düşmanına düşman olmak esasına dayanır.

BEKTAŞİLER, Yetmişiki milleti bir gördüklerini söylerler, dostuda düşmanıda seviyoruz derler, Cemevlerinde Ehl-i Beyt’le ilgisi olmayan insanların resimlerinide bulundurabilirler.

ALEVİLER, Caferi mezhebini bilir ve uygularlar. Caferi mezhebine göre yaşamlarını düzenlerler, Abdest alıp, Namaz kılarlar, gusül alırlar, ezan okurlar, nikah kıyarlar. Şekle ve Öze birlikte önem verirler.

BEKTAŞİLER, Caferi olduklarını söylerler ama hükümlerini bilmedikleri gibi şeklide inkar ederelr, Batını öne çıkarırlar. Buyruk dedikleri kitabları uyduruktur. İslami şekli hükümleri inkar ederler ama bektaşi erkanlarındaki tüm uyduruk şekilleride uygulamaktan utanmazlar.

ALEVİLERİN, Hocaları, Alimleri, Seyyidleri, Müezzinleri, Cemaatleri vardır.

BEKTAŞİLERİN, Dedeleri, Babaları, Anaları, Halk ozanları, Talibleri vardır.

ALEVİLER, Cami yada Mescid yaparlar, Oniki İmamların Mezhebine göre İslami İbadetleriyle meşgul olurlar.

BEKTAŞİLER, Cemevii yaparlar, sazla, sözle, semahla, yeme içmeyle, masallarla ibadet yaptıklarını söylerler.

ALEVİLER, Takiyye dışında hiçbir şekilde inançlarından taviz vermezler.

BEKTAŞİLER, Biraz sıkışınca tavize başlarlar, Hem dede, hem hoca olsun, hem cami, hem cemevi olsun diyecek kadarda utanmazlar.

ALEVİLERİN, Temel bilgileri yada kaynakları Kur’an ve Ehl-i Beyt İmamlarına dayanır.

BEKTAŞİLER, İse inançları içerisinde Tasavvufi, Batıni, Melami, Hurufi, Kalenderi, Ahi, Şamanist, Hristiyan, Yahudi, Haydari ve çeşitli kültür ve inançları barındırır.

ALEVİLERİN, Siyasi tavırları ve yaşamları İzzetli ve Şereflidir.

BEKTAŞİLER, İse her kurulu düzenin köleliğini yaparlar. Her iktidara hizmet ederler, Kul köle olurlar, ilkelerini savunurlar. En çok Osmanlı’dan nefret ettiklerini söylerler ama bununla en çok Osmanlı’ya hizmet ettiklerini gizlemeye, saklamaya çalışırlar.

ALEVİLERİN, İçki içmezler, haram olduğunu bilirler ve içkinin olduğu yerde durmazlar.

BEKTAŞİLER, İçkiyi meşru bir içecek olarak kabul ederler, fazla sıkışırlarsa SIR dersen içebilirsin derler, bu DOLU’dur derler yada CEM’lerde içilmez derler.

ALEVİLER, Beş vakit namazı Caferi mezhebine göre birleştirerek üç vakitde kılarlar. Namaz bir Alevi için herşeydir, Hayatın en önemli gayesidir. OLMAZSA OLMAZ koşuludur.

BEKTAŞİLER, İlk aşamada namazı inkar ederler ama sıkışırlarsa HALKA NAMAZI yada GECE NAMAZI yada NİYAZ vardır derler.

ALEVİLER, Ramazan ayı orucunun farz olduğuna inanırlar ve bu ayda oruç tutarlar.

BEKTAŞİLER, Ramazan ayı orucununu inkar ederler, Muharrem orucunu bunun yerine koyarlar, Farz ile sevabı birbirine karıştırırlar.

ALEVİLERDEN, Durumları iyi olanlar farz olduğu için Hacc’a giderler.

BEKTAŞİLER, Hacc’ı inkar ederler, Ölüye değil diriye gideriz derler, Hacı Bektaş kasabasını ziyareti Hacc yerine koyarlar.

ALEVİLERİN, Ondört Masumun, Peygamberimiz(sav), Kızı Hz.Fatma(as) ve Oniki İmamlar(as) olduğunu bilirler ve söylerler.

BEKTAŞİLER, İse masumiyeti inkaretmek için Ondört masumun kerbela’da öldürülen çocuklar olduğunu söylerler.

ALEVİLER, Ahiret gününe, ceza gününe, kıyamete, cennet ve cehenneme inanırlar.

BEKTAŞİLER, Cennet ve Cehennemin bu dünyada olduğunu sık sık söyleyerek çaktırmadan ahireti inkar ederler. Ahiret gününü anlatan hiçbir anlatımları yoktur.

ALEVİLER, Aleviliğin islamiyetin ÖZÜ olduğunu bilirler. BEKTAŞİLER ise KÜLTÜR SENTEZİ olduklarını bilirler, İslam dışıdırlar. Ne kadar Alevi ne kadar Bektaşi olduğunuza siz karar verin.

Alevi mi, Bektaşi mi olacağınıza siz KARAR VERİN.

İzzeti mi, Zilleti mi seçeceksiniz siz KARAR VERİN.

Oniki İmam dostu mu, Yezid’in dostu mu olacaksınız siz KARAR VERİN.

Yüce Allah yardımcımız, Ehl-i Beyt Şefaatcimiz, İmamı Zaman Mehdi önderimiz olsun.

“HAKKI, BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN. BİLE BİLE GERÇEĞİ UNUTUP GİZLEMEYİN.”
(Bakara s. 42. Ayet)
  #22794  
Alt 14.08.2005, 03:41
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard DEDELİK

DEDELİK SÖMÜRÜ DÜZENİNİN BİR PARÇASIDIR, KİMSE KENDİNİ KULLANDIRMASIN!

1989 yıllarda 14 MASUM bültenini çıkardığımızda 12 İmam yada Ehli Beyt yada Aleviliğe karşı en yüksek düzeyli teorik saldırının Bektaşilik kanadından geleceğini söylemiştik.Yine bu kalbi kararmış insanların tıpkı Osmanlı
saltanat düzeninin yaptığı gibi Alevi gruplar içinden bazı boylara KUTSAL OCAK süsü vererek bu boylardan önde gelenleri DEDE ilan ederek ve bu insanları da kullanarak bilgisiz bıraktıkları Alevi kitleleri bunlarla
yönetmeye yönlendirmeye çalışacaklarını haber vermiştik.Temelde İslam öncesi din yada kültürlere ait bir tanımlama olan dedelik misyonunu osmanlı güya !islamileştirerek bu insanlarıda Seyyit ! yani Peygamber soyu ilan ederek bunlara birçok muafiyet ve avantaj tanımış ve Alevi kitleleri bunların önderliğinde yönetmişti.Vergiyi bunlarla
toplamış,askeri bunlarla toplamış politikalarını bunlarla yönetmişti.Bu dede denilen insanlara da birçok paye ve itibar vermişti.Hatta bu politika sadece Alevilere değil sünni tarikatlarada uygulanmış ve tarikat lideri dedeler seyyit ilan edilerek saltanatlara hizmete yönlendirilmişlerdir. Bu nedenle Osmanlı organize ettiği Bektaşiye, mevleviye, bayramiye, Nakşibendiye, kadiriye, rufaiye vs vs gibi birçok tarikat önde geleni Osmanlı belgeleriyle kendisini Peygamber soyundan yani seyyit ilan etmiş ve bu şekilde öncelikle halkın saygınlığı kazanılmış ve
sonrasında da bu insanlarla alevi yada sünni ,türk yada kürt kitleler saltanata hizmet ettirilmiştir.Bu işlerde amaç dinsellik değil saltanata,osmanlı iktidarına hizmet etmekti.Hatta bu uğurda osmanlı sadece ocakzade yada dede imal etmekle kalmayıp,ağalık,beylik,paşalık gibi rütbeler bile icat etmiştir.Osmanlının 600 küsur süren saltanatının dibinde bu tür kurnazlıklarda yatmaktadır.Tabi zaman zaman kontrolden çıkan durumlar oldu, örneğin 1826 ya kadar çok güzel giden Bektaşilik kurumu bu tarihte yeniçeri bağı nedeniyle geçici bir süre zarar gördü ama hemen ardından eski düzene dönme çalışmaları da başladı.YineCumhuriyet döneminde tarikatlar ve tekkeler yasaklandığından dolayı bunlar gelişimlerini önceki gibi devlet sırtından değil dışarıdan sağlamaya çalıştılar ve dönem dönem cumhuriyet nezdinde etkili de oldular.Hatta Cumhuriyetin bazı dönemlerinde bu tarikatlar iktidar ortağı olarak kendilerine ekonomik ve siyasi rant sağlar hale dahi geldiler.1983 li yıllarda dönemin siyasi liderlerinden T.Özal ile T.Sunalp yeni kurdukları partiye avantaj sağlamak amacıyla dedelik sistemini yeniden canlandırmaya çalışmış ve Özal osmanlı benzeri politikasıyla kısmen de olsa Alevi köylerinden oy toplamayı başarmıştır.Yine bazı dergiler çerçevesinde 1990 lı yıllarda dedeler toplanarak oluşum sağlanmaya çalışılmış ama başarılı olunamamıştır.Bu dedeleri öne sürerek Alevi toplumunu yezidi bir çizgiye yönlendirmek isteyen kalbi kararmış kişi ve gruplar her türlü başarısızlıklarına rağmen asla vazgeçmemişler ve hep pusuda beklemişlerdir.Alevisesi sitemizin yurt dışı haber servislerinin aktardığına göre
Türkiyede bunu başaramayan yezidi güçler geçtiğimiz ay içinde Hollanda da 1.Avrupa dedeler kurultayı yaparak çağırdıkları dede sıfatlı kişileri konuşturmuş ve güya Alevileri yine dedeleri kullanarak yönlendirmeye çalışmışlardır.Bu oyunu tekrarlayacaklarını beklerken bizi yanıltmadılar ve 29.30 Ekim de Karacaahmet sultan dergahında 1.TÜRKİYE ALEVİ DEDELER KURULTAYI yapmaya karar verdiklerini kamuoyuna duyurdular, tabi hemen işbirlikçi dergahlar, ocaklar da bunlara destek verdi. Bu karanlık yezidi güçler ne yapacakları konusunda bugüne kadar bizi hiç
yanıltmadılar. Planları Açık ve net yine Dedeleri organize ederek onların öncülüğünde halk tabanında elde etmeyi umdukları güçle bunu pazarlık konusu yaparak devlet nezdinde ekonomik ve siyasi ranta elde etmek.Tabi devletin
ağırlıklı kanadı da bu projeye arka planda destek veriyor.Amaç birliği var.Her yere devlet eliyle cemevi kuracaklarını
söylemiştik,kurdular,kuruyorlar.Bu cemevlerine önce dede atayacaklarını ve bunlara kadro ve maaş vererek kurumsallaştıracaklarını söylemiştik bu noktada birçok pazarlığın yapıldığını hatta ilk aşamada 2000 dede kadrosu
talep edildiğini ve cemvakfı girişimleriyle bunun dillendirildiğini,dedelerin bu vaadle toplandığını biliyoruz plan
yürürlüktedir.Ve bu dedelerin yanına diyanetten hoca atanacağını ve dedeler eliyle tarikat sisteminin ve yanındaki diyanet hocaları eliylede sünnileştirme sisteminin hızlandırılacağını söylüyoruz,yine bu hocaların aleviler içinde seçilen ama sünnileştirilmiş kişilerden olacağını söylemiştik izleyin.Plan aşama aşama ilerliyor aslında tek amaçları var;
12 İMAMLARIN,EHLİ BEYTİN YADA HZ.ALİ’NİN GERÇEK YOLUNUN ÖNÜNE GEÇEBİLMEK. HÜSEYNİN YOLUNA ENGEL OLMAKTAN BAŞKA AMAÇLARI YOK VE ALEVİ HALKIMIZ BUNU ENİNDE SONUNDA ÖĞRENECEK VE BU GÜÇLER MAHŞERLERİNİ HEBA ETMEK YANINDA DÜNYADA DA HİÇBİR RANT ELDE EDEMEDİKLERİYLE KENDİLERİNE VE UYANLARA YAZIK EDECEKLER.VE KENDİSİNİ ALEVİ KABUL EDEN İNSANLARA SESLENİYORUZ:EY ALEVİ AYDINI BU YEZİDİ PLANDA ASLA ROL ALMA .EY ALEVİ OZANI ENİNDE SONUNDA BU PLANA SENİDE KATMAK ZORUNDALAR SESİNİ VE SAZINI BU YEZİDİLERE SATMA.EY KENDİSİNİ DEDE KABUL EDEN KİŞİ ÜÇ KURUŞLUK DÜNYA MENFAATİ İÇİN AHİRETİNİ FEDA ETME, BU YEZİDİLERLE YOLA ÇIKMA VE BİLGİSİZLİĞİNİ KABUL ET VE HZ.ALİ’Yİ TANIMAYA ÇALIŞ,ONU TANIDIĞINDA TOPLUMUNA FAYDALI OLACAĞIN GİBİ AHİRET GÜNÜDE BAŞIN DİK ALNIN AÇIK OLACAKTIR,ENDİŞE ETME. EY HALK; BİNLERCE YILDIR SİZLERE 12 İMAMLARIN ALDIĞI ABDEST YADA KILDIĞI NAMAZI DAHİ ÖĞRETEMEYEN ,SİZİ İSLAMDAN VE DOLAYISIYLA EHLİ BEYTTEN UZAKLAŞTIRAN BU YEZİDİ GÜÇLERİN HİÇBİR TOPLANTISINA KATILMA ZİRA ORADA ALLAH’IN LANET YAĞMURU YAĞIYOR OLACAK Kİ ORADA BULUNMAK AHİRETİNE ZARAR VERECEKTİR. EY HALK, ZAVALLI, CAHİL DEDELERE DEĞİL ONLARI KULLANMAYA ÇALIŞAN ARKA PLANDAKİ GÜÇLERE BAK,O ZAMAN GÖRECEKSİN Kİ BU PLAN YEZİDİN ÖĞRETMENİ İBLİSİN VE HİZMETÇİLERİNİN PLANIDIR VE ÖNDEKİLER KUKLADIR.

YA RABBİ ! YA ALLAH! YA KAHHAR! YA MERHAMET SAHİBİ! SEN HERKESİN NİYETİNİ BİLİYORSUN VE YİNE BİLİYORSUN KİMİLYONLARIN GELECEĞİ SÖZ KONUSUDUR. VE YİNE BİLİYORSUN Kİ HALKIMIZA YEZİDİ BATIL BİR YOL SÜSLENEREK SATILMAYA ÇALIŞILIYOR VE YİNE BİLİYORSUN Kİ TÜM SALTANATÇILAR, SİYASİLER, EGEMENLER, SERMAYE, MEDYA, AVRUPA, AMERİKADA BU ZALİMLERİN YANINDADIR. AMA UNUTTUKLARI BİR ŞEY VAR, SENİN İZİN VERMEDİĞİN HİÇBİRŞEY OLAMAZ ,BU ZALİMLERE İZİN VERME!GELECEK NESİLLERİMİZİ BU 12 İMAM DÜŞMANLARININ ELİNE TESLİM ETME, SENİN YANINDA DEĞERLERİ AÇIK OLAN EHLİ BEYT HÜRMETİNE DUAMIZI KABUL ET...

Biralevi

<a href="redirect.jsp?url=http://www.alevisesi.com
" target="_blank">http://www.alevisesi.com
</a>
  #22795  
Alt 14.08.2005, 03:44
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Osmanli! Ya da soybozuklugu nedir?

OSMANLI’NIN GERÇEK YÜZÜ
Günümüzde bazı kişilerin Osmanlı düzenine hayranlık duyduklarını ve özlemle andıklarını duyuyor ve biliyoruz.Bu tip insanlara bazı gerçekleri anlatabilmek amacıyla bu bölümde Osmanlı tarihinden bazı sayfaları okuyucuya sunuyoruz.
Dileğimiz bu parçaların birleştirilmesidir.Parçalar birleştiğinde Osmanlının gerçek yüzü görülecektir.

TAHTINDAN İNDİRİLEN PADİŞAHLARIN LİSTESİ
1- Yıl 1402 Osmanlı tahtında I. Beyazıt var; 4. Padişah.....

Ankara Savaşı’nda Timur’a oğlu Mustafa ile tutsak düşmüş tahtında da indirilmiştir böylece...

2- Yıl 1512. Osmanlı tahtında II.Beyazıt var; 8. Padişah....

Oğlu I.Selim tarafından tahtından indirilmiş ve sürüldüğü Demetoka’ya giderken yolda öldürülmüştür. Zehirlenerek öldürülmüş olduğu da söylenir.

3- Yıl 1618. Osmanlı tahtında I.Mustafa var; 15. Padişah...

Akıl hastası olduğu için, Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir. 1622’de bir kez daha tahta çıkarılmış ve aynı gerekçeyle tekrar indirilmiştir.

4- Yıl 1622. Osmanlı tahtında II.Osman var; 16. Padişah....

Askeri darbeyle tahtından indirilmiş ve ırzına geçilip linç edilerek öldürülmüştür. Orduyu yeniden düzenlemek istediği için başına gelmiştir bunlar...

5- Yıl 1648. Osmanlı tahtında I. İbrahim var; 18. Padişah...

Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve boğularak öldürülmüştür....

6- Yıl 1687. Osmanlı tahtında IV. Mehmet var; 19. Padişah...

Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir...

7- Yıl 1703. Osmanlı tahtında II.Mustafa var; 22. Padişah...

Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiştir....

8- Yıl 1703. Osmanlı tahtında III.Ahmet var; 23. Padişah...

Patrona Halil öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir....

9- Yıl 1807. Osmanlı tahtında III. Selim var; 28. Padişah...

Kabakçı Mustafa öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir... Sonrada öldürülmüştür.

10- Yıl 1808. Osmanlı tahtında IV. Mustafa var; 29. Padişah...

Alemdar Mustafa Paşa tarafından askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve yerine geçen küçük kardeşi II. Mahmut tarafından boğdurulmuştur...

11- Yıl 1876. Osmanlı tahtında Abdülaziz var; 32. Padişah...

Medrese öğrencilerinin ayaklanması sonucu, değişen “Vükela Heyeti”nin kararıyla tahtından indirilmiştir.

12- Yıl 1876. Osmanlı tahtında V.Murat var; 33. Padişah...

Tahta çıkmasından sonra 3 ay içinde akıl hastası olduğunun anlaşılması üstüne “Vükela Heyeti” tarafından indirilmiştir.

13- Yıl 1909. Osmanlı tahtında II. Abdülhamit var; 34. Padişah...

“Mebusan ve Ayan Meclisleri” kararıyla tahtından indirilmiştir...

14- Yıl 1922. Osmanlı tahtında Mehmet Vahdettin var; 36. Padişah...

Büyük Millet Meclisi’nin saltanatı kaldırma kararıyla, kendiliğinden tahtından indirilmiş oldu...

OSMANLI TARİHİNDEKİ AİLE CİNAYETLERİ

1- Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, babası Ertuğrul Bey ölünce, Kayı aşiretinin başına geçmek isteyen amcası Dündar Bey’i öldürdü. Tarih:1298

2- I.Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da ,astırdı. Tarih:1385. Ayrıca iki de kardeşini öldürdü, Halil ve İbrahim’i. Tarih:1361

3- I.Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I.Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü. Tarih:1204

4- I.Mehmet, kardeşi İsa Çelebi’yi boğdurttu. O sırada bir başka kardeşi Musa Çelebi de, ağabeyi Süleyman Çelebi’yi boğdurtmuştu. Sonunda I.Mehmet, kardeşi Musa Çelebi’yi de yenerek tahta çıktı. Tarih:1413

5- II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı. Tarih:1421

6- II.Mehmet, 2 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu. Tarih:1444

7- I.Selim, kardeşi Şehzade Korkut’la Şehzade Ahmet’i ve 3 de yeğenini boğdurttu. Tarih:1512

8- I.Süleyman, büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torunlarını boğdurttu. Tarih:1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu. Tarih:1553

9- III.Murat, 5 kardeşini boğdurttu. Tarih:1574

10- III.Mehmet, 19 kardeşini boğdurttu. Tarih:1566. Bir de oğlu Şehzade Mahmut’u boğdurttu.

11- II.Osman, kardeşi Şehzade Mehmet’i boğdurttu. Tarih:1621

12- II.Mahmut, tahttan indirilen kardeşi Sultan IV.Mustafa’yı boğdurttu. Tarih:1808

Biliyorsunuz ki Peygamberimiz "Kim suçsuz bir kişiyi öldürürse o tüm insanları öldürmüş gibidir,kim de bir insanı kurtarırsa insanlığı kurtarmıştır"diyerek Yaşama hakkının insan haklarından en önemlisi olduğunu söylemiştir.
Şimdi insaf ve akılla düşünün kundaktaki yavruları ve daha akil baliği olmamış çocukları dahi taht için,güya devletin selameti için öldürebilen insanların ilahi hükmü nedir?
Bunların cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden ne farkı vardır? Böyle insanlar bırakın önder olmayı ,islami önderler kabul edilebilir mi?
Bu anlattıklarımız osmanlının aile cinayetleridir.Osmanlının işlediği toplu cinayetleri anlatmaya kalksak sanırım yerimiz kalmazdı.Böyle bir saltanatı islami kabul edipte özleyenlere ne buyrulur ki?
Allah akıl fikir versin!
BAZI NÜKTELER

1) 2.Bayezit ;Yavuz Selime tahtı kaybedince dimetoka"ya gitmek istediğini söylüyor ve yolda aniden ölüyor.Oğlu onu zehirleterek bir tehlikeyi daha bertaraf etmiş oluyor!

2) Fatih sultan mehmet diye bilinen ve hakkında peygamberden hadis bile uydurulan 2.Mehmet Doğu Roma imparatoru olmayı düşünüyordu.Bunu bilen dönemin papası; Fatih Sulta"a mektup yazarak onu hiristiyanlığa davet ediyor.Diyorki: Ey Fatih amacının doğu roma imparatoru olmak olduğunu biliyorum.Ve bu amacına kan dökmeden ulaşabilmen mümkün.Yapacağın tek şey hiristiyan ol.Bu durumda hepimiz senin imparatorluğunu kabul edeceğiz."
Fatih sultan mehmet bunun üzerine hiristiyan alimlerden ders almaya başlıyor ve italyaya sefere çıkıyor, Ancak bu sefer sırasındayken yolda aniden ölüyor.Fatih"i zehirleyenler onun ölümünü bir müddet halktan gizliyorlar ve cesedini saraya getirip,iç organlarını çıkararak kokmasını önleyip zaman kazanmaya çalışıyorlar.

3) Kanuni Sultan Süleyman adıyla anılan padişah ve halife! oğlu şeyhzade mustafayı çadırına davet edip gözleri önünde cellatlarına yağlı organla boğdurabiliyor.Yağlı organ kullanıyor çünkü şeyhzade kanı dökmek yasak!

4) 2. Mahmut adıyla bilinen padişah"a halk GAVUR lakabını uygun görüyor ama osmanlı resmi tarihçilerine göre bu padişahta halife !Yani Gavur Halife !

5) Ya Deli İbrahim"e ne demeli? Adam hem deli ve hemde halife !Yani adam öldürse cezası ve sorumluluğu bile yok,Ama bizim osmanlı resmi tarihçilerine göre o da Halife yani İslamın önderi ?

6) 4.Murat"a ne demeli kendisi alkolik olduğu halde yüzlerce insanı içki içtikleri için idam ettiriyordu!

7) Yavuz Selim için bir avrupalı seyyah diyorki: O kadar çok içiyordu ki yüzü şarap gibi kıpkırmızıydı !

Peki Bu padişah halifelerin çoğunun içtiği,namaz kılmadığı ve hiçbirininde hacca gitmediği belliyken bunlardan İslama ve insana ne hayır gelirdi ki?

Osmanlı yönetiminin insana ve haklarına ne derece önem verdiğini örneklerle anlatmaya devam edeceğiz.

PADİŞAH ANALARI

&gt 2.Padişah Orhan gazi’nin 4 eşinden 3 tanesi yabancı idi.Hatta bunlardan biri müslümanlığa geçmemiştir.
&gt 3. padişah Hüdavendigar Murat Bizans tekfurunun kızı Horofira dan dünyaya gelmiştir.Horofira’nın babasını Osman gazi öldürmüştür.Horofira bu ölümden kaynaklanan acıyı unutmuşmudur? Dersiniz.Orhan gazinin diğer eşlerinden Theodora dinini değiştirmemiş,hiristiyan kalmıştır.
&gt Murat hüdavendigarın 5 eşinden 3’ü yabancıdır.Bulgar Marya,Bulgar tamara ve bir bulgar beyinin kızı....
&gt Yıldırım Bayezid’in hanımlarından üç’üde yabancıdır.Sırp,Marya,Sırp Despina,Bulgar olga....
&gt 2.Murat’ın eşlerinden üç’üde yabancıdır.Sırp bronkoviç’in kızı fatih’in annesi despina,,fransız Bazory ve italyan Stella....
&gt Fatih’in sayıları 12 olduğu söylenen eşlerinden yabancı olanların adları:Rum zağonos paşanın kızı hatice sultan,Bizans asıllı Gülşah hatun,Fransız akide hatun,Moralı Helen,Bizanslı iren,Maria,tamara,Rum Anna,fransız yada venedikli Çiçek hatun......
&gt Yavuz selim’in iki eşide yabancıdır.Polonya yanudisi Helga ve sırp Aleksandra....
&gt Kanuni Süleyman’In eşlerinden üçüde yabancıdır.Rus roksalan(Hürrem sultan)Polonyalı anna,pargalı rozalina.....
&gt 5 eşi 130 civarında cariyesi olan ve 112 çocuğu olan 3. Murat’ın yabancı eşleri:Venedikli bafo,Macar Ninuşka,Rus olga,Polonyalı Mona......
&gt 3.Mehmet’in eşleri:Yunan helen,İspanyol Sinderella violetta,abaza kızı Valide sultan....
&gt 1.Ahmet’in 3 eşinden ikisi yabancı:Sırp evdoksia,Rum anastasia.....
&gt Deli İbrahim’in yabancı eşleri:Rus nadya,Sırp Katrin,polonyalı Eva......
&gt 4.Mehmet’in eşleri:Rum evemia,Korsikalı Bella,Romanyalı Cesika,Ermeni,flora,Rum helen.........
&gt 2.Ahmet’in eşleri: Rum Yeremia,Moralı Diyana.......
&gt 2.Mustafa’nın eşleri:Rus vera,sırp Mari,Rum aleksandra...
&gt 3.Ahmet’in eşleri:Margeret,İsabel,Luiz,Janet,İda,Şarlot,Suzan ,elizabet.....
&gt 1.Mahmut’un eşleri:Fransız julien,sicilyalı lili,macar Maggi,Rus Olga,Romen rami,rum ve bulgar kızları......
&gt 3.Osman’ın yabancı eşleri:Sicilyalı Olivya,Sırplı Olga.......
&gt 3.Mustafa’nın eşleri:Cenevizli Agnes,Korsikalı Elsa,Köstenceli Emily,Gürcü Bijnav,Polonyalı Mona....
&gt 1.Abdülhamit’in 15 eşinden yabancı olanlar:Fransız Rivery,Bulgar Sonya,Macar Melina,Rus aleksiyevna,Rum meri,ukraynalı Rudi,Cenovalı Afro,Venedikli helen,sırp marya....
&gt 3.Selim’in 14 eşinden yabancı olanları:Patrica,Linda,berti,Alis,liza,Roza,anna,m agdelena....
&gt 4.Mustafa’nın yabancı eşleri:Flora,adela,sofi,glorya......2.Mahmut’un yabancı eşleri:Rus yahudisi suzi,Roman Besime,Ermeni maryam,Mısırlı fatıma,tunuslu hoşyar,Acem kerime,hırvat margarita,rum nora,rus olga,Cenovalı Rozi, Yunan nina,Bulgar Ester,Gürcü flora,Arnavut sofi,Romen Magda,Yahudi suzan,sırp zona........
&gt 1.Abdülmecid’in yabancı eşleri:Fransız Vilma,Ermeni virjin,Rum karolin....
&gt Abdülaziz’in yabancı eşleri:Kamelya,Asporçe,Anna,Adela,alis......
&gt 5.Murat’In yabancı 5.Murat’ın yabancı eşleri:Karmen, Marone, Clarissa, Sylevestre, lili, Shinedier, Hanna, Katyona.....
&gt 2.Abdülhamit’in yabancı eşleri:Lucien, sylvia, iliana, helga, etiene, mariçe, zarah, sevilla,l ester, rosanna, ruth, meri, Elisa........

Kimin kimden doğduğuna gelince :

&gt 1.Murat’In annesi Bizanslı Horofira yani Nilüfer hatun.....
&gt Yıldırım Bayezid’in annesi Bulgar Marya yani Gülçiçek hatun.....
&gt Çelebi Mehmet’in annesi Bulgar Olga hatun...
&gt 2.Murat’ın annesi Veronika,
&gt Fatih sultan’ın annesi Sırp Despina yani Hüma hatun,
&gt 2.Bayezid’in annesi Kornelya ,
&gt Yavuz Selim’in annesi; ayşe takma adlı pontuslu bir rum.
&gt Kanuninin annesi;Polonya yahudisi Helga yani hafza hatun,
&gt Sarı yada sarhoş Selim adlı padişah’In annesi Yahudi kızı Roksalan yaniHürrem sultan;
&gt 3.Murat ‘ın annesi Yahudi Raşel yani Nurbanu sultan,
&gt 3.Mehmet’in annesiVenedikli Bafo yani Safiye sultan;
&gt 1.Ahmet’in annesiYunan helen yani Handan sultan;
&gt Genç Osman’ın annesi;Sırp Evdoksiya yani Mahfiruz sultan,
&gt 4.Murat’ın annesi;Sırp Anastasya yani Mahpeyker sultan,
&gt 4. Mehmet’in annesi; Rus Nadya yani Turhan sultan,
&gt 2.Süleyman’ın annesi Sırp katrin yani Dilaşüb hatun,
&gt 2.Ahmet’in annesi Polonya yahudisi Eva yani Hatice sultan,
&gt 2.Mustafa’nın annesi;Rum Evemia yani Emetullah sultan,
&gt 3.Ahmet’in annesi ;2.Mustafa ile aynı anneden,
&gt 1.Mahmut’un annesi;Aleksandra yani Saliha sultan,
&gt 3.Osman’ın annesi;Sırp Mari yani Şehsüvar sultan,
&gt 3.Mustafa’nın annesi;Fransız Janet yani Mihrişah sultan,
&gt 1.Abdülhamit’in annesi;Fransız İda yaniŞermi sultan
&gt 3.Selim’in annesi;Cenevizli Agnes yani Mihrişah sultan,
&gt 4.Mustafa’nın annesi;Bulgar Sonya yani Sineperver sultan,
&gt 2.Mahmut’un annesi;Fransız Rivery yani Nakşidil sultan,
&gt 1.Abdülmecit’in annesi;Rus yahudisi Suzi yani bezmi alem valide sultan,
&gt Abdülaziz’in annesi Roman Besime yani Pertevniyal sultan,
&gt 5.Murat’In annesi Fransız Vilma yani Şevkefza sultan,
&gt 2.Abdülhamit’in annesi;Ermeni Virjin yani Tirimüjgan sultan,
&gt Mehmet Reşat’ın annesi;Arnavut sofi yani Gülcemal sultan
&gt Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkes Henriet yani Gülistan sultan

Bu anaların içinde herşeye rağmen Orhan gazinin eşi Theodora ile Fatih’in annesi Mara despina dinlerini değiştirmemişlerdir.Yanlış anlaşılmasın biz kimseyi annesinden yada babasından dolayı suçlamıyoruz,zira hepimiz biliyoruz ki anne ve babalarımızı bizler seçmiyoruz.Söylemek istediğimiz Osmanlı saltanatını yada padişahlarını
İslami göstermeye çalışanların bu noktada daha titiz yada özenli düşünmeleridir.Küçük yaşlardan itibaren annelerinin dizlerinin dibinden ayrılmayan ve ilk terbiyelerini annelerinden alan bu padişahların anneleri çoğunlukla zoraki hediyeler olarak padişahlara eş olarak sunulmuşlardır.Bu annelerin bu durumlarını bilmeleri ve çocuklarını kendi inandıkları
terbiye altında yetiştirmelerinden daha doğal ne olabilir ki?Bir insanın adını değiştirmek ve onu şeklen müslüman yapmak yeterlimidir?Dikkat edilirse Osmanlı tarihinde hiçbir padişah annesinin islami kimliği yada verimliliğinin olmadığı görülecektir.Hiçbir anne islami bir ışık olarak tarihte yer almamıştır.İslami denilen bir saltanat ve halife denilen
padişahlar için bu bir çarpıklık değilmidir?Olayı islami boyutu dışında incelemeye tabi tutarsak ve akıl ve mantık ölçülerinde olaya yaklaşırsak osmanlı saltanatındaki acımasız katliamlarında kaynağını bulmuş oluruz.Bilim kanıtlamıştır ki :Genlerde bir şeyler taşınıyor.Anneleri Müslüman olmayan ve dolayısıyla da babalarının da müslümanlığı bu çerçevede düşünülmesi gereken osmanlı padişahlarından İslami tavırlar beklemek mümkün müdür?Osmanlı hayranlığından ve dolayısıyla da osmanlı’nın mikrop düşüncelerinden kurtulamayışımızın sebebini iyi düşünmek gerekir,Belki de bu yüzden halen insana yakışan sistemi kuramadık...

İLK OSMANLI HALİFESİ HAŞMETLÜ, DEVLETLÜ, LİYAKATLÜ, VELİYYİ NİMETİMİZ, PADİŞAHIMIZ, EFENDİMİZ, CENNET MEKAN YAVUZ SULTAN SELİM HAN HAZRETLERİNİN OL MÜBAREK VE MUAZZEZ MAKAMA GEÇİŞİNİN KISA HİKAYESİDİR. DİNİ BÜTÜN HER MÜ’MİN TARAFINDAN OKUNA, ZİNHAR GAFLET OLUNMAYA.
Padişahımız efendimiz 2. Beyazıt hanın evladı mükerremleri, şehzade Ahmed, Korkut ve Selim henüz haşmetlü pederleri berhayat iken, her ne hikmetdir bilinmez, aralarında korkunç bir saltanat mücadelesine girişirler. Ahmet, diğerlerinin en büyüğüdür, bununla kalmayıp, ayrıca pederi muhteremleri ve diğer devlet erkanı, vezir u vüzeranın desteklerini celp etmiş durumdaydı.(Hoş, padişah efendimizin devletinde haşmetlünün hilafına düşünmek kimin haddineydi)

Şehzade Korkut, önce Antalya’ya, daha sonra Manisa’ya tayin edilmişlerse de, gerek pederleri, ve gerekse devlet ileri gelenleri indinde, padişah naibi veliyi ahd olarak tasvip edilmediklerinden, kendisine destek aramak amacıyla, Mısır memlüküne gider.

En küçük şehzade 1. Selime gelince, Selim, yaratılış icabı sert ve hırçın bir tabiata sahipti. (Halkın tabiriyle huysuz.) Tahta geçmek amacıyla, harekete geçerek ilk etapta sadaret merkezine yakın olan bir yere, Kefe’ye tayinini çıkarttırır. Bir müddet sonra Trabzon’a dönmesi hususunda babası emir vermişse de, bu emri tanımaz. Emre karşı gelen kişi, sıradan fani olsaydı kellesini gövdesinden ayırmak padişah efendimiz için işten bile değildi. Lakin ne var ki işin içinde ,valide sultanla kendi sulbünden gelme bir şehzade söz konusuydu. Verilen emir şehzade Selim tarafından reddedilince, bu sefer kendisine öğüt vermesi için ulema-dan Nurettin Sarıkürz gönderilir, ancak bu taktikte işe yaramaz. Ulema hazretlerinin tavsiyelerine de pabuç bırakmayan Selim’e, bu kez Menteşe sancağı teklif edilir, Selim bu teklifi de kabul etmeye yanaşmayarak Rumeli sancağını ister, ne var ki bu isteği devleti Ali Osman da meriyyette bulunan kanunlara aykırıdır.

Selim, kayınpederi Mengli Giray’dan aldığı kuvvetle, Kili’ye gelir. Amacının babasına isyan olmayıp saygısını ve gücünü göstermek olduğunu söylerse de, ağabeyinin hükümdarlığından yana olan devlet adamlarının hile ve engellemeleri yüzünden pederi ile görüşemez. Ancak kanuna aykırıda olsa yinede arzu ettiği Trakya bölgesinden Semendre sancağı, Alacahisar ve İzvornik kendisine verilir. Şehzade Selim’in Trakya sancağını istemesi sadece bir bahanedir, o Trakya bölgesini değil bütünüyle hükümdarlığın kendisini istemektedir. Padişah babası sağlığında hiçbir oğluna veliahtlık vermeyeceğine dair söz vermişse de bu sözünde durmayıp büyük oğlu Ahmed’i yerinde görmek istemektedir. Selim, bahane olarak ileri sürdüğü ve kanunsuzda olsa babasının vermeye razı olduğu Trakya sancağına gitmez, etrafına topladığı kırk bin kişilik bir kuvvetle Çorlu yakınlarına gelir. (Cennet mekan Yavuz Sultan Selim efendimizin, babalarına karşı giriştiği saltanat savaşını, sonunda velev ki kaybetmiş olsaydı, tarihler kendisinden Celali veya Kabakcı isyanı gibi, her hangi bir isyan olarak bahsedecek, asi, baği, haddini bilmez bir isyankar diyeceklerdi. Mademki mücadelesinin sonunu zaferle noktaladı, o halde asi ve mücrim damgasını yemekten kurtulup baş tacımız, efendimiz, halife’i ruy-i zemin payesiyle taltif edilmiştir. Kuvvet kimde hak onda.)

Babasının emrindeki kuvvetlerle yaptığı ilk savaşta başarılı olamaz, Rumeli"deki taraftarlarının da yardımıyla Kırım hanının yanına çekilir. Selim’in bu yenilgisiyle Ahmed’in padişahlığı kesinleşmiş gibi gözükmektedir, bunu fırsat bilen şehzadeler Ahmed ve Korkut vakit kaybetmeden İstanbul’a gelirler, gelirler ama çok geçmeden Yeniçeri ocağının Selim’in tarafını tuttuğunu görerek, Korkut Yeniçeri ocağına sığınırken, Ahmed Konya’ya avdet eder. Bu hadiseden yeniden cesaretlenen Selim, emrindeki kuvvetlerle İstanbul’a Payitahta girer, aralarında kardeşi Turgut’unda bulunduğu bazı devlet adamlarınca karşılanır.(Öyle ya, dalkavuklar haklıdan yana değil, güçlüden yana yavaş yavaş kaymaya başlamışlardır bile.)

Pabucunun dama atıldığını fark eden padişahımız efendimiz 1. Beyazıt’ın oğlu ile görüşme çabaları sonuçsuz kalır. O artık gücünü ve saltanatını elinden kaçırdığı için hak iken batıl olmuştur. Gözü açık ve ileri görüşlü devlet dalkavukları, şimdi haşmetlü Selim hanı tahta oturtmuşlardır bile, bayatlayan ve miladı dolan bir zamanların astığı astık, kestiği kestik azametli padişahı 1. Beyazıt Dimatoka’ya sürgün edilir, sürgün esnasında henüz yolda iken, Hak Teala"nın hikmetine bakın ki, o güne kadar semtine selam vermeyen ecel onu yolda yakalayarak hakkın rahmetine kavuşturuverir. Şimdi yeni padişahımız Selim hazretleridir, Padişahım sen çok yaşa.

Yavuz Sultan Selim efendimizin ilk yılı kardeşlerini ve yeğenlerini ortadan kaldırmakla geçer. (Siz yine de mübarek hakkında zalim veya katil gibi bir düşünceye sakın ola ki kapılmayasınız, boyunuzca günaha girersiniz de haberiniz bile olmaz! Yerimi alır endişesiyle kardeşleri yada yeğenlerini boğazlatmışsa, bir sebebi hikmeti vardır elbet. Ya fitneyi ortadan kaldırıyordur, yada devleti Ali Osman’ın selametini düşünüyordur!)

Şehzade Ahmed, İran Safevi devletinden yardım ister. (Selim efendimizin İran devletine olan gıcığı sadece mezhep ayrılığı olmayıp, aynı zamanda muhalifi olan Ahmed’e destek hususunda yüz vermiş olmasından kaynaklanmaktaydı. Selim önce Bursa üzerine yürüdü, Amasya’ya çekilen ağabeyi Ahmed’in görüşme teklifini kabul etmedi, ani bir baskınla onu ele geçirip yok etmek niyetindeydi, şimdilik bundan netice alamadıysa da Ahmed’in tarafına meyilli olan Koca Mustafa paşayı idam ettirir. Diğer kardeşi Korkut’ada kendi mahiyetindeki devlet adamlarının ağzından sahte mektuplar yazdırarak hükümdarlık için kışkırtır, daha hala gönlünde saltanat sevdasının yattığını anlayınca da onu ortadan kaldırmak için Saruhan üzerine yürür, Antalya’ya çekilen Korkut yakalanarak sorgusuz sualsiz derhal boğdurulur. Sıra Ahmed’e gelmiştir, oda, onun oğlu da, diğerlerinin oğlu da ortadan kalkmalı ki veliyinimet efendimiz huzura kavuşabilsin. Korkut"a yazılan hileli mektuplardan ona da yazılır, yem olarak kullanılan mektuplara takılıp Bursa civarına doğru yanaşınca da ani bir manevra ile karşısına dikilinir, Ahmed için savaş kaçınılmaz olmuştur, savaşır yenilir, yakalanır hesap kitap sorulmadan, Allah yarattı denmez boğdurulur. Cennet mekan mübarek oğlu Süleyman’dan başka yerine göz dikmesi muhtemel hanedanın bütün erkeklerini öldürtür, sadece şehzade Ahmed’in oğlu Kasım muhteşem amucalarının hışmından kurtulup Mısır mülküne sığınır, zaten daha önce de Kasım’ın babası Ahmed destek sağlamak için aynı devlete baş vurmamış mıydı?! Mısır Memlük devletine azim bir sefer ilan edilmeli, densüzün haddi bildirilmeliydi. (Bu savaşın sonunda mukaddes emanetler Hicaz"dan İstanbul’a taşınmış ve böylece haşmetlü Osmanlı padişahlarının ilk halifesi sayılmıştı, mühür kimde Süleyman odur.)

Ali Osman’a bağlı ve sadık kapıkulu ulemasından alınan fetva ile Anadolu da yıllardır kendi topraklarında sessiz sedasız yaşayıp giden sivil Şii-Alevi halka cihat açılmış, kısa zamanda kırkbin kişinin boynu vurulmuştur. Efendi hazretlerinin bu hareketine bir anlam veremeyen tebea’yada biz bunları katletmemiş olsaydık zinhar bu gafiller bizim aleyhimizde ayaklanacaklardı denmiştir. Padişah Yavuz Sultan Selim efendimiz çok sevdiği ve uğrunda gözünü bile kırpmadan pederi muhteremi ile öz kardeşlerini boğazlatmaktan çekinmediği saltanatı için, kardeşleri, yeğenleri ve diğer hanedandan başka, ayrıca Hemdem paşa, Dukaki zade Ahmet paşa, Tacizade Çelebi, İskender paşa ve Koca Mustafa paşa gibi zevatıda idam ettirmiştir.

Uzun olmayan zamanı devletinde yaptığı savaşlar şunlardır:

1- Göksu savaşı : Müslüman Dul kadir devletiyle.2- Çaldıran savaşı : Müslüman İran devletiyle.

3- Mercidabık savaşı : Müslüman Memlük devletiyle. 4- Ridaniye savaşı : Müslüman Memlük devletiyle.

Takdiri Hüda küffar ile yaptığı her hangi bir savaşı tarih henüz kaydetmemiştir...

OSMANLI PADİŞAHLARI

( 1299-1922 , 623 Yıl )

Osmanlı Padişahlarının isimleri: Orhan 1 Adet, İbrahim 1 Adet, Abdülmecid 1 Adet, Abdülaziz 1 Adet, Beyazıt 2 Adet, Süleyman 2 Adet, Mahmut 2 Adet, Osman 3 Adet, Selim 3 Adet, Ahmet 3 Adet, Mustafa 4 Adet, Murat 5 Adet, Mehmet 6 Adettir.

Toplam padişah adedi: 36 Bazılarının tahta iki kez çıkmasıyla : 38, Bazı kaynaklarca 2. Beyazıt’ın oğullarından Süleyman ve Musa çelebiler padişahlıklarını ilan ettiklerinden padişah sayısı 38 kabul edilir. İkişer kez tahta çıkanlar: 2. Murat (Fatih Sultan Mehmet), 1. Mustafa. İlk sekiz padişah halifelik sıfatını taşımaz. Yirmi sekizi hem padişah hem halife, son halife Abdulmecid ise sadece halifedir. İlk on dört padişah baba-dan oğula (evladiye) kuralı ile, kalan yirmi iki padişah ise hanedanın en yaşlı üyesi (Ekberi erşad ) kuralı ile tahta geçmişlerdir. İlk altı padişahın kabirleri Bursa’da, diğer padişahların ki İstanbul’dadır. 4. Mehmet’in (Vahdetdin) mezarı Şam’da, son halife Abdulmecid’inki Medine’dir. En uzun yaşayan Orhan Gazi 78 yaş, en kısa yaşayan 2. Osman (Genç Osman) 18 yaş. En yaşlı tahta çıkan 5. Mehmet 65 yaşında, en genç tahta çıkan 4. Mehmet 7 yaşında. On altı defa tahttan indirme vuku bulmuştur, on beşi bir kez, 1. Mustafa iki kez. Saltanatta en uzun kalan Kanuni Sultan Süleyman’dır, 45 yıl, 11 ay, 7 gün. En kısa kalan 4. Murat 93 gün. On padişah ordusu ile birlikte savaşa katıldı, beş padişah sefere çıktı, diğer yirmi bir padişah hiç savaş alanı görmedi. Sekiz padişah savaşa katılmayıp yerlerinde oturdukları halde ulema fetvasıyla gazi unvanı aldılar. Bunlar: 1. Mahmut, 3. Mustafa, 1. Abdulhamid, 3. Selim, 2. Mahmut, 2. Abdulhamid, 5. Mehmet ve Abdulmecid’tir. Sekiz padişah tabii eceliyle ölmemiştir. 1. Murat savaşta, Fatih Sultan Mehmet zehirlenerek, 2. Beyazıt zehirlenerek, Genç Osman cellat ile, 3. Selim cellat ile, Abdülaziz intihar veya cinayet ile, İbrahim idamla, 4. Mustafa idamla. Ölümleri bir süre halktan gizli tutulanlar, 1. Mehmet 41 gün, 2. Murat 16 gün, Fatih 1 gün, Yavuz 9 gün, Kanuni 48 gün, 2. Selim 7 gün, 3. Murat 11 gün.

En çok çocuğu olan padişah 3. Murat, kız erkek 135 adet.

Şair padişahlar ve mahlasları: 2. Murat (Muradi), Fatih(Avni), 2. Beyazıt(Adli), Yavuz(Selimi), Kanuni (Muhibbi), 2. Selim(Selimi), 3. Murat (Muradi), 3.Mehmet(Adli), 1. Ahmet(Bahti), Genç Osman(Farisi), 4.Murat(Muradi), 2. Mustafa(İkbali), 3. Ahmet(Necibi), 1. Mahmut(Sekbati), 3. Mustafa(Cihangir), 3 Selim(İlhami), 2. Mahmut(Adli), 5. Mehmet(Reşadi).

Lakabı olan padişahlar: Orhan (Gazi), Osman (Gazi), 1. Murat (Hüdavendigar), 1. Beyazıt (Yıldırım), 1.Meh-met (Çelebi), 2. Mehmet (Fatih), 2. Beyazıt(Veli), 1. Selim (Yavuz), 1. Süleyman (Kanuni-Muhteşem), 2. Selim (Sarı), 3. Mehmet (Eğri Fatihi), 1. Mustafa (Deli), 2. Osman (Genç), 5. Murat (Zalim-Bağdat Fatihi), İbrahim (Deli), 5. Mehmet (Avcı), 3. Selim (Halim), 2. Mehmet (Adil), 3.Abdulhamid (Kızıl), Abdulaziz (Pehlivan)
  #22796  
Alt 14.08.2005, 13:42
Benutzerbild von balikiz
balikiz balikiz ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Sosyeteye

adim atmak içinmi? hahahayyyyyyyyyyyyyyyyyy
  #22797  
Alt 14.08.2005, 13:44
Benutzerbild von balikiz
balikiz balikiz ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Eniskayacim

senin niye götün boklu?
  #22798  
Alt 14.08.2005, 13:51
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Muhahahahahhahahahahahahahaa

Oldukca FIKHIbir soruydu )

KUTLARIM !..

)

Yakisir sekline timsal-i fezayih dense,
Bir yikik eski kenef künküne benzer ense.
Koku aldikça kosar hirs ile mevtâ pesine,
Benzemistir yüzü sirtlan derisinden mesine

)
  #22799  
Alt 14.08.2005, 13:55
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Gözlerim yasardi :O)

Cok acikli bir hikayeye benziyor :O)

Hani hep Sünni lere Kurana yönelmesini istersinizya peki Alevileri neden Kurana Davet etmiyorsun hic Camilere gelsinler Beraber Namaz kilalim ne dersin.

Unutmadan 12 Imam ve Alpi yardimciniz olsun bugünlerde Schehlige özeniyor kerata.
  #22800  
Alt 14.08.2005, 13:59
Benutzerbild von xxpalolumiro
xxpalolumiro xxpalolumiro ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Forumu Batiriyorsun :O)

Bir makale birak nefsine sahib ol baskalarini deyistirmek istiyorsun birilerini illada kendi sistemini sevdirmek istetiyorsun ama basaramiyorsun. :O)

O Sehitlerin ölürken Bati ollerinde Assubaylarin kari oynatiyordu omurundami bir iki Bas Örtülünün cocugu ölmüs.

Zaten Bas Örtüsüne düsman ayliklarini alip balkonlarda kokey oynayip kafa ceken Subay Az görmedik :O)

Askerligimi manisada yaptim kantinde calisiyordum antepli bir arkadasim vardi cok yakisikliydi kadinlar ona bayiliyordu anlarsinya kimler kimler :O))

Orda gördügümü baska yerde hic görmedim.
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu