Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #151  
Alt 30.11.2006, 09:54
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Lan CD takildi, düzeltsene... o.T.

ohne Text
  #152  
Alt 30.11.2006, 12:32
Benutzerbild von dueslerinkadini
dueslerinkadini dueslerinkadini ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard HF

evladim, welche Kultur hast denn du, dass du bilaterale Ehen als wertlos deklarierst?

schau dir mal genauer deine eigene GB an.

und schau dir ganz genau dein pic an....

wenn du denkst, dass du die türkische kultur (die völlig vielfältig ist!!!) wiederspiegelst, dann solltest du dir mal schleunigst eine Hornbrille der Stärke 400 kaufen
  #153  
Alt 30.11.2006, 12:35
Benutzerbild von dueslerinkadini
dueslerinkadini dueslerinkadini ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard wie kann man

denn so einen Parasiten wie dich säubern???




LooooooooooooL
  #154  
Alt 30.11.2006, 18:59
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard erklär mal....

...du sagst,dass es nicht funktioniert,weil deutsche und türken zu verschiedene kulturen haben.dann sagst du im nächsten satz,dass es dich ankotzt,dass sich die meisten türken eingedeutscht haben und ihre eigene kultur verloren haben...wenn sich die türken eingedeutsch haben,dann muss es doch zwischen türken und deutschen funktionieren...oder irre ich?

also meiner meinung nach sind diesen verwirrten aussagen zu viel aufmerksamkeit geschenkt worden.
  #155  
Alt 30.11.2006, 23:44
Benutzerbild von rebellerisch20
rebellerisch20 rebellerisch20 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Müslüman Baba"dan kızlarına mektuplar

<a href="redirect.jsp?url=http://www.kongar.org


Bir" target="_blank">http://www.kongar.org


Bir</a> Müslüman ülkede babası tarafından önemsenen, ciddiye alınan ve erkek kardeşleriyle eşit muamele gören kızlar, yaşamları boyunca dimdik gezerler
Müslüman bir ülkede doğmuş ve büyümüşseniz yetişkinlik hayatınız ister yıllarca Hıristiyan veya Budist kültürlerde geçsin, ister sonradan dinsizliği seçin, ister dindar, ister agnostik olun, sonuçta hiç farketmeyecek ve değişmeyecek bir şey vardır.
Müslümanlık kültürü, altkültürünüzün bir ögesidir artık. Ayrıca, Fesuphanallah, na-mahrem, Allah kerim, Allah"a emanet kavramlarını, sahuru, kandil simidini, bayram namazını ve/ya bayram şekerini bilirsiniz. Günah ve sevap kavramlarınızın ilk formasyonu bu kültürde oluşmuştur. Eğer bir Müslüman kültürde bir kız çocuğu olarak büyümüşseniz en laik, en aydınlık çevrelerde yaşamış olsanız bile bir Hıristiyan kadından çok farklı bir saklanma, utanma ve çekinme halleri de altbenliğinizin ve bilinçaltınızın en karanlık kıvrımlarına sinmiştir. Kadın veya erkek bilirsiniz ki, Müslüman ve Doğu kültürlerde ailelerde erkek çocuk değerlidir, toplum yalnızca erkeklerin sözlerini ciddiye alır. Bunların elbette istisnaları vardır ama hep olduğu gibi istisnalar ancak kuralları doğrular. Türkiye bu istisnalardan biridir. Eksik ve yanlış yanlarına karşın dünyadaki tek laik Müslüman ülkedir.


UÇUP GİDİŞ HÜZNÜ
İşte bu nedenlerle bir Müslüman ülkede babası tarafından önemsenen, ciddiye alınan ve erkek kardeşleriyle eşit muamele gören kızlar, yaşamları boyunca dimdik gezerler. Onlar erkeklerle iyi ilişki kurmak, kendilerini kadın olarak sevmek konularında daha şanşlı kızlardır. Ben bu kız çocuklarından biri olarak yetiştim. Benim babam sağolsun, daima bana güvendiğini, beni önemsediğini ve her kararımda beni destekleyeceğini hep söyledi, hâlâ söyler. Doğduğumda "kızım oldu!" diye sevinçten havalara uçan bir babam olması, bütün zor durumlarda başımı dik tutmamı sağlamıştır. Fakat Ebru ve Elif"in babaları benimkinden farklı olarak onlara altın mektuplar yazdı ve bunları yayımladı. Onların babasının adı: Emre Kongar.

Kızlarıma Mektuplar, hem iki kızının evden "uçup-gidiş" hüznünü özlemle hisseden bir babanın duygularıyla örülmüş, hem de duyarlı ve duygusal ayrıntılar içerdiği için kuru bir öğütler dizgesi olmaktan kurtulmuş yaşam derslerinden oluşuyor. Burada benim için en önemli konu, kızların evlenmek için değil, tıpkı oğullar gibi yüksek eğitim, hatta doktora yapmak amacıyla evden uçup-gidebilmiş olmalarıdır.

Elif ve Ebru büyük olasılıkla sosyal bilimci, yazar, başarılı, disiplinli ve ünlü bir babanın kızları olmanın zor yanlarını da yaşamışlardır. Ama aynı baba, onları önemsemiş, onlara güvenmiş, cinsellikten estetiğe, demokrasiden felsefeye uzanan bir yelpazede altın sırlar sunmuştur. Bu altın sırlara elbette bir babanın (tıpkı bir anne kadar) koruyucu duyguları hakimdir ki, bu da bir anlamda mektupların samimiyet kanıtıdır.


ŞANSLI KENTLİ AİLE
Bu kitabı satın alamayacakları için alıp, yolladığım genç okurlarımdan bazılarının dediği gibi, Elif ve Ebru okumak için ekonomik olanak bulan, babalarıyla erkek arkadaşlarını tartışacak kadar şanşlı bir kentli ailenin kızlarıdır. Doğru. Ama ileriye atılan adımların çoğu böyle başlar. Eğer toplumun koşulları, ortamı-zamanı uygunsa ve insanlar artık bir değişime hazırsa ileriye atılan ilk adımlar yayılır ve benimsenir. Bence bu mektupların bu kadar ilgi çekmesi de toplumumuzun böylesi bir değişime hazır olması konusunda verdiği önemli bir işarettir. Ayrıca benim gittiğim, gördüğüm başka hiçbir Müslüman ülkede bu içerik ve cesaretle bir baba tarafından kızlarına yazılmış mektupların yayımlanmamış ve bu kadar çok satıp, okunmamış olmasını da çok önemsediğimi belirtmek isterim. Diyorum ki; kızlarımızı önemseyip, kızlarımızı sevmedikçe başımız öne eğik, ekonomimiz ve kültürümüz sakat, eksik ve geri kalacaktır. Hem kızlarınızı önemsemek ve sevmek aslında sandığınız kadar zor da değildir. Deneyin, kızlarınız gurur kaynağımız olsunlar.
  #156  
Alt 01.12.2006, 00:02
Benutzerbild von rebellerisch20
rebellerisch20 rebellerisch20 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard emre kongarin kizlarima mektuplar kitabi

meraklilarina tavsiye olunur .asagida emre kongar ile yapilmis bir röportaj var sikilmazsasniz okumayi bir deneyin

Konu: “Kızlarıma Mektuplar” Kitabı.
Konuk: Sosyolog – Yazar Prof. Dr. Emre Kongar

Murat Birsel: Emre Kongar hoşgeldiniz, şeref verdiniz hocam. Çok keyifli bir kitapla karşımıza çıkıyorsunuz. Kızlarıma mektuplar ve hakikaten kızlara mektuplar. Ve de duyduğum kadarıyla liste başı olmuş. Demek ki herkesin hoşuna gitti veya herkesin bir kitaba ihtiyacı vardı veya herkes kızlara bu kitaptan veriyor, oğlularına da olabilir tabi ki. Sizden bekliyorum hikayesini. Bunlar gerçek mektuplar anladığım kadarıyla. Sonra nasıl kitaplaştı, o Aşamayı merak ediyorum.
Emre Kongar: Kız babası olanlar bilir, bir ayrılık denilir ona. Kızlar ya evlenir ya bizim kızlar gibi tahsile yurt dışına giderler. Benim ikiz kızlarım var dolayısıyla yanı olayı iki kez yaşadım, yaşıyorum. Birincisi gittiğinde üç yıl kadar evveldi. Bu mektup olayı kafamda yerleşti, ondan bir yıl sonra ikincisi gitti iki yıl önce. O zaman başladım yazmaya bu bir anlamda daha doğrusu bir hesaplaşma bu. Yani benim hep toplumla hesaplaşmam. Ama feodel kalıntıları olan, yani erkek egemen ve yaşlı egemen toplumla hesaplaşmam. Şimdi Türkiye çağdaşlaşamadı bu feodel kalıntılar bizi mahvediyor. Özellikle kızları, özellikle gençleri ve de genç nesili. O acıdan bir hesaplaşma ekseni feodal toplum kalıntılarıyla hesaplaşmak. İkincisi de baba olarak kendimle hesaplaşmak. İstedim ki kızlar artık uçunca tam anlamıyla arkadaş oluyorlar. Yani baba kız ilişkisi, eğtim ilişkisi, yol göstermesi ilişkisi birden bire nitelik değiştiriyor. Üstelik ikisi de öğretim üyeliğine hazırlanıyorlar. Yani bir anlamda da meslektaş ilişkisinde ortaya çıkıyor.

Murat Birsel: Keşke burda olsalar da, kızlar da yanımızda olsa onlara da sorabilmsem. Kızlar ne diyor? Esasında tabi çok keyifli ve aynı zamanda zor bir şey. Baba önemli bir baba. Baba bilim adamı ve üstelik baba sosyolog ve oturuyor bir tane mektup yazıyor. Bazı mesela kurallar ver içinde. “ben sizin yerinizde şöyle yapardım” diyor. Şimdi o yukarıdan gelen bir anayasa. Ne kadar uyuyorlar, ne kadar paylaşıyorlar? Veya “baba ya hepsi kabul de şurasında böyle düşünmüyoruz” dedikleri oluyor mu?
Emre Kongar: Evet önemli bir bölümü öyle.

Murat Birsel: Alalım mektupları birinci, ikinci diyoruz ama.
Emre Kongar: Elif Kongar ve Ebru Kongar. Ebru ekonomi okuyor, ekonomi doktarısını yapıyor boğaziçini bitirdi. Elif’de endüstri mühendisliği doktarasını yapıyor o da Yıldız Teknik Üniverstesi’ni bitirdi. Her ikisi de burslu okuyorlar. Birisi Amerika’daki üniversteden burs aldı, birisi Türkiye’deki üniverstesinden burs aldı. Bunlarla meslektaş da olunca. Tabi çok zor. Yani istedim ki yeni bir aşamaya geçsin ilişkimiz, bir dostluk aşamasına geçsin ilişkimiz. Ama o çok zor. Baba oğul, baba kız ilişkisinin böyle bir dostluk ilişkisine geçmesi çok zor. Ve onu da benim başlatmak gerekir diye düşündüm. Bu da nasıl olur? Belki bir nevi günah çıkarma, irdeleme veya eleştiri denilebilecek. Ama çok kişisel değil ama sadece bir baba olarak öz eleştirim değil aynı zamanda gençleri ve kadınları ezen hala bir toplumda yaşamanın toplumsal eleştirisini, yani toplumla olan hesaplaşmayı da içeren bir duygusal, bir kız babasının ama Sosyoloji Profesörü olan bir kız babasının böyle bir duygusal dönüşümlerinden birinin dışa vurumu.

Murat Birsel: Keşke burda olsalar da, kızlar da yanımızda olsalar da onlara da sorabilsem. Kızlar ne diyor? Esasında çok keyifli ama aynı zamanda zor bir şey. Yani baba önemlibir baba, baba bilim adamı, üstelik baba sosyolog. Ve oturuyor bir tane mektup yazıyor ve kurallar var içinde. Ben sizin yerinizde olsaydım şöyle yapardım diyor. Şimdi o yukarıdan gelen bir anayasa yani. Ne kadar uyuyorlar, ne kadar paylaşıyorlar veya baba hepsi kabul de şurasında şöyle düşünmüyoruz dedikleri oluyor mu?
Emre Kongar: Bu sorunuzun çok ilginç bir yanıtını vereyim. Bu mektuplardan bazıları gitti, değiştirildi ve geldi yayımlanma kararı alınınca. Yani kızlarımla bir anlamda bu ortak yani bunların da katkısı var bu mektupların bazıların. Yayınlayacağımı duyunca bazı mektupları düzeltip yolladılar. Nasıl düzelttiler? Yani çıkardılar mı bazı özel şeyleri? Hayır tam tersine ilginç bir biçimde kızlarım bu mektuplara eklemelerde bulundular yani. Yani bir iç muhasebe açısından tabi onlar daha iyi biliyorlar sorunlarını. Şunu, şunu yazmışın ama bak şu sorunları da unutmuşun bunları da yaz veya bunlara da çözümler üret diye önerileri oldu ve bazı mektuplarda eklemeleri var. Şimdi tabi iki hesaplaşma dedim yani toplumla hesaplaşma, feodal hesaplaşma ve baba olarak kendimle hesaplaşma. Ama bir başka bunun ana teması var. O galiba bütün o sizin söylediğiniz anayasa gibi olma veya kural koyuyormuş gibi olma sıkıntılarını hafifletiyor. Zannediyorum o da sevgi. Bizim ailemizde bu kitapta da egemen olan müthiş bir sevgi hakimiyeti vardır. Bizde esas olan sevgidir, her şey ondan sonra gelir. Yani disiplin de ondan sonra gelir, güven de ondan sonra gelir. Önce sevgi, önce sevgi. Dolayısıyla kızlarla ilişkilerimiz de öyle. Yani önce bir birimizi seviyoruz. Dolayısıyla tedepeden bakan buyurgan bir yaklaşım değil sevgi dolu bir yaklaşım. Mesela birlikte balığa giden veya sinemaya giden baba kızın veya kızların birlikte karşılaşacağı sorunlara üretebilecekleri çözümeler gibi bir ortak şey var.

Murat Birsel: Kızlar kaç yaşındalar?
Emre Kongar: 1974 Aralık doğumludurlar demek ki yirmi beş.

Murat Birsel: Tam evlenme çağı veya girmek üzereler. Ben şimdi damadı düşünmeye başladım, adamın işi zor. Gelecek kızları isteyecek, bir kere böyle bir sevgi var, arada mektuplar var. Birinci soru “sen benim kızlarıma mektupları okudum mu?” işin o bölümünde ne olacak.
Emre Kongar: Ben o olanları kafamda da kalbimde çözümdüm. Kızlar ne derse o olacak. Sorunuzun bir defa net kesin yanıtını verelim. Yaşam onlarındır, tercih onlarındır. Evlenme konusunda, iş konusunda kızlarım ne derse o olur. Benim görevim sadece ve yalnıza onlara destek olmaktır. Şimdi bu kitapta nasıl alınıyor? Kitapta tabi muhtemelen tehlikeler ve tehditler ortaya. Mesela kıskançlık ve ilkellik diye bir bölüm var, tamamen bu çerçevede yazılmış bir şey. Yani bu dediğim sevgi, karşılıklı bir güven tabi o oluşuyor o sevgiden sonra. Bütün sorunları çözüyoruz. Benim çok önemli bir önerim var bu kişilik meselesi, evlenme meselesi, kız olma meselesinde. Orda bir kaç yerde kitapta vurguluyorum kendi mesleğine sahip olacak, yani kendi ekonomik bağımsızlığına sahip olacak. Yani her kim için olursa olsun, ne kadar severse sevsin, ne kadar güvenirse güvensin hiç kimseye özgürlüğünü yani kişiliğini hipotek etmeyecek. Bunun da ön koşulu iyi bir meslek sahibi olmak. Şimdi kızlar aslında bu meslek meselesinde beni de geçekler. Çünkü son derece iyi anlamda ihtirasları var. Yani ikisi de iyi bir bilim insanı olmak istiyorlar. Birisi iyi bir ekonomist, biriside iyi bir endüstri mühendisi olmak istiyor. Dolayısıyla yani özgürlüklerinden ve kişiliklerinden hiç bir şey uğruna ödün vereceklerini tahmin etmiyorum. Zaten ciddi, güzel, bir evliliğin, uyumlu bir evliliğin birinci koşulu da eşitlik ilkesidir. Yani onuda çok vurguluyorum kitapta o açıdan bir sorun yaşaycağımızı zannetmiyorum.

Murat Birsel: Peki hocam sosyolog şapkanızı giyin sosyologluğu belki sizden ayırmak mümkün değil. Burda sosyolog, baba hepsi yan yana işlev yapıyorlar. Bu mektupların ve yani bu kitabın sonuçta çok kısa bir dönemde üç beş gün içinde en çok satlan kitap olmasını çeşitli listeler var ama Remzi’den çıkmış, remzi de en çok kitaptır bunu söyleyebiliriz. Diğer listeleri debilmiyorum açıkçası ama yukarlardadır. Bu rağbeti nasıl açıklarsınız?
Emre Kongar: Efendim bunun iki nedeni olduğunu zannediyorum. Birincisi güncel olarak yaşadığımız ve sevginin ve bütün güzel duyguların çiğnendiği, ezildiği adeta red edildiği bir toplumda insanların buna karşı tepkisi. Yani iyiyi, güzeli, sevgiyi arayan insanların bir arayışının sonucu. Birincisi bu. Bu çok tabi çok güncel bir şey. Ama ikinci daha temel bir nedeni olduğunu zannediyorum. O da Türkiye’deki genel yozlaşma ve bütün değerlerin alt üst olması. Yani yine insana saygının yok edilmesi, paranın en yüce değer olması olarak ortaya çıkması falan. Halbuki göreceksiniz, görecekler okuyonlar siz gördünüz zaten para sadece bir araç. Yani para kişisizliğin, özgürlüğünün bir aracı. O kadar, başka hiç bir şey, hedef değil gibi. Dolayısıyla son yirmi yıldı feodel toplumdan endüstri toplumuna geçiş sırasında o erkek egemen, yaşlı egemen toplumun kabuklarını kırıp o gençlerin, o güzelim çocukların, pırıl pırıl zihinleri ve kadınların, kızların özellikle özgürlüklerine kavuşmasının umudu ve güzelliği üzerine inşa edilmiş bir kitap. Ayrıca bu dönüşümün yani erkek egemen, yaşlı gemen bir toplumdan gençlerin ve kadınların da eşit oldukları dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı olmaksızın eşit oldukları bir topluma geçişteki yozlaşmayı da red eden ve gayet yumuşak segiye dayalı, nasıl bir toplum olmalıyız? Bu toplumda gençlerimiz nasıl olmalı, genç kızlarımız nasıl olmalı, kadınlar nasıl olmalının adeta sevgi dolu reçetelerini veren. Ama tabi ben yani iyi bir sosyoloji öğrencisiyim. Yani yıllarımı, elli yılımı sosyolojiye vermişim. Dolayısıyla bu reçeteleri veya bu sevgi dolu yumuşak önerileri verirken bütün dünya literitürünü, Türkiye’nin toplumsal oluşumunu dikkate larak yapmaya çalıştım ve böylece kızlarımı küçükken büyüdüğü, büyüyen çocuklarla yaşadıklarımızı Türk toplumunun değişmesiyle ilişkilendirip hem somut olarak Elif ile Ebru’nun mutluluğu, hemde soyut olarak toplumsal sorunlarımızın çözümüne ilişkin bazı şeyler geldi. Hemen bir örnek vereyim derhal göreceksiniz. Herkes kitabın kapağını beyeniyor sizde çok beyendiğini söylediniz. Kapağın sırrı çok ünlü bir ressamımız Tuncay Betil, çok genç yaşta malesef sirozdan yaşamını kaybediyor Ankara’da. Biz tabi Ankara dönüşü; ben İstanbuluyum ama siyasal bilgilere gittim sonra Amerika’da tahsile gittim, sonra dönüşte Hacettepe’ye gidince Ankaralı olduk ve kızlar Ankara’lı oldular. Daha kızlar yürümüye başlar başlamaz, hafif bilinçlenir bilinçlenmez Ankara’daki bütün etkinliklerime onları götürdüm. Örneğin sergi açılışlarına. Örneğin Tuncay ablalarıyla, Tuncay Betil’le orda tanıştılar. Bütün sergi açılışılarına giderdik. Akşam 18.00’de olur biliyorsunuz o açılışlar. Tuncay bunları pek severdi ve sürekli bana bu kızların resmini sana yapacam derdi sonra olmadı. 1980 askeri darbeler, sakal olayları falan ben üniversteden istifa ettim İstanbul’a geldim ve derken devran değişti. Müsteşar olarak aynı sakal olarak Kültür Bakanlığı Müsteşarlığına döndüm. Bir gün Hasibe Ayten çok ünlü bir kültür insanı ve Hamiye Çolakoğlu ünlü seramikçimiz. Ellerinde de paketle geldiler. 92 yılı zannediyorum Hasibe Ayten dediki “hocam bunu size Tuncay Betil’in vasiyeti üzerine getiriyorum, ikizlerin resmidir. Siz ayrıldıktan sonra Ankara’dan yayptı ve bunu size vasiyet etti.” Dedi. Ben göz yaşlarında falan açtım bir açtım bu çıktı. Şimdi anladığım kadarıyla Hasibe Ayten bir galeri açmış ve orda bir Tuncay Betil reprospektif bir şey yapacak her halde kapak o. Yani kapak iki üç şeyi birden simgeliyor. Kitapta göreceksiniz insan sevgisiyle birlikte doğa sevgisi ve sanat sevgisi var. O çok belirgin, kızlarda da var bende de var dolayısıyla paylaşıyoruz. Kapak çok ünlü ve çok güzel bir ressamın kızlarımı resmettiği bir olay ama onun arkasında yatan bir başka bir olay bir babanın daha dört beş yaşındayken ikiz kızlarının ellerinden tutarak resim sergilerine büyütmesi var.

Murat Birsel: Bu baba koskoca Emre Kongar, kız babası valla burda yazıyorsunuz çocuklara haber vermişsiniz, bizde öğrendik. Gizli gizli takip etmişiniz kızlarınızı?
Emre Kongar: Evet. İlk okul birinci sınıfına başladığı zaman. Efendim çok basit onun nedeni. Şimdi bizim evimiz Çankaya yokuşundan hemen içeri giren sokaklardan birinde ikinci evdi. Çocukları da hemen orda aşağı ayrancıda bir okula verdik. Evden okula yürüyerek gidiyorlar. Fakat evden okula yürüyerek giderken dört beş tane sokak geçiyorlar. Yani ana bir caddeden aşağı doğru inerek yürüyorlar ve dört beş sokak geçiyorlar. Trafik ve düşünün bunlar daha birinci sınıf örencisi ve ilk gidişleri. Fakat bizim ilkemiz tabi eşimide burda hayırla burda bir daha anmak istiyorum. Karım daima beninle birlikte terbiyede özgürlük. Yan ilkokul birinci sınıfa giden çocuk bir defa götürüldü annesi tarafından ikincisinde hadi bakalım, okul şurada evden okula yürüyeceksiniz. Fakat dehşet verici korkutucu bir rüya. Trafiği ile insanlarıyla. Dolayısıyla ben bunları gizli gizli takip ediyordum bir yandan da hissettirdim kitaplarımda yazdığım gibi. Hem babaları arkasında korkmasınlar. Yani bir şey olursa babamız bizi koruk diye, hemde bilsinler yanlarında olduğumu diye. Sonra artık takip edmiyorum dedim onalrı tamamen özgür bırakmak için. Ama o zaman hakikaten gizli gizli takip ettim ve bu mektupta onu itiraf ediyorum. Bir anlamda o günah çıkarmalardan biri o.

Murat Birsel: Hocam şimdi bu kızlar maşallah yirmi beşine gelmişler yani yirmi beşten sonra fazla bir şey değişmez zaten. Olay bitmiş, yörünge oturtutulmuş. Metod tuttu mu? Metod tuttu ki her halde memnunsunuz. Onun için bu hayata bakış ve ilişkilere özellikle baba kız ilişkilerine bakış formüllü reçetesi olabilir. Hiç o dönem içinde Allah dediğiniz oldu mu? Her her hangi bir yerde formülün burda acaba, formüldü bir düzeltme yapılacak dediğiniz bir yer oldu mu?
Emre Kongar: Bu sorunuza iki yanıt vermek lazım. Çünkü bütün ailelerde olduğu gibi bizim ailede de zaman zaman mutsuzluklar ve sorunlar oldu. Ama en geneliyle verilecek yanıt evte formül yüzde yüz tuttu. Peki yüzde yüz tutan formül neydi? Sevgi önce ve o sevi içinde bir hafif bir disiplin. Sevgi disiplin güven ve özgürlük. Sevgi, disiplin güven ve özgürlük. Özgürlük bir süre sonra disiplini falan aşıyor, bütün kurallar sen nasıl istersene dönüşüyor. Dolayısıyla sevgi, güven disiplini de çıkaralım çünküo ilk zamanlarda gerekli. Sevgi, güven ve özgürlük yüzde yüz çalışan bir formül. Bir aşamasında disiplin şart. Yani çocuğun çevreyi bilmediği; onu da anlattım hangi aşamada şar diye. Disiplinsiz sevgi hiç bir anlam taşımıyor. Bu yüzde yüz çalıştı. Sorularınızın içinde bir küçük bir ayrıntı var. Ben çok şefaf, dürüst bir insanım. Yani baba olarak da böyleyim, sosyolog olarak da öyleyim. Onun için sorunuza net yanıt vereyim. “Hiç böyel bir uyuşmazlık, sallantı veya bunalım oldu mu dediniz” tabi. Yani on bir yaşla on yedi yaş arasında bizle olan komikilasyonlarında, ilişkilerinde, iletişimlerinde hafif bir kapanma ve bir biriyle daha bir yakınlaşma oldu.

Murat Birsel: Hocam çok teşekkür ediyorum. Sevgiye bu kadar ihtiyacımız olan bir dönemde böyle bir kitapla çıkıp geldiniz bunu anlattığınız için çok sağolun efendim.
Emre Kongar: Ben çok teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için.
  #157  
Alt 01.12.2006, 00:15
Benutzerbild von henrymiller
henrymiller henrymiller ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Vom Ansatz her richtig - ...

...so sehr ich deine Überlegung/Einstellung unterstütze, nur in der alltäglichen Praxis sieht das Ganze leider meist anders aus.

Kurz gesagt, die Gründe sind bekannt, wenn Mann Türke/Tunesier/Marokkaner etc., also islamischer Abstammung ist, und Frau westliche Nationalität/Kultur etc. stammt, dann ist die Scheidung zu 70 bis 80% vorprogrammiert! Sorry, ist nun mal so!

Interssanter Weise, im umgekehrte Fall ist die Scheidungs- bzw. Trennungsquote genau umgehrt. Also bei weitem positiver. Gründe liegen auf der Hand bzw. sind bekannt.
  #158  
Alt 01.12.2006, 02:58
elpayaso
 
Beiträge: n/a
Standard Wohl eher deins

Habe eine Freundin und muss nicht einen auf "Entel" machen, aber bei dir bleibt es eh nur beim Versuch. Und bevor du mich wieder mit invektiven Elaboraten aus den Niedrungen deiner kalkversetzten Synapsen bereicherst, schalte bitte vorher dein Gehirn ein, falls vorhanden.
Ich hoffe, du kannst mit diesem Post etwas anfangen.
Adios hombre
  #159  
Alt 01.12.2006, 07:42
Benutzerbild von benekalice
benekalice benekalice ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1.595
Standard Du bist das beste Beispiel...

...für diese schlechten Beispiele. Es gibt nämlich hier in Deutschland leider auch die extremsten Typen.

-Religiöse Fanatiker,
-Faschisten - solche wie Du!,

Solche Rassisten wie Dich, kann ich gar nicht leiden!
Was suchst Du hier in D? Geh doch in die Türkei, arbeite und lebe in Deinem Land.

-PKK-Anhänger
- Welche, die denken, die seien weltoffen, und sich durch die Weltgeschichte fi.... und sich dann zum Heiraten eine aus dem Dorf holen - das machen auch studierte türkische Männer
-Studierte, die sich wie Einstein vorkommen und erbärmlich benehmen
-Intelligente, die ihr Intellekt dazu benutzen, die Frau zu verarschen
-vielleicht auch mal nette, die aber dann nichts im Hirn haben
etc., etc.,

Normale vernünftige türkische Männer gibt es hier in D wirklich LEIDER kaum.
  #160  
Alt 01.12.2006, 07:45
Benutzerbild von benekalice
benekalice benekalice ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1.595
Standard hmmm...

machst Du Dich gerade selbst schlecht, Henry?
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu