Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum > Gesellschaft & Soziales


Hilfe Kalender Heutige Beiträge

Antwort
 
Themen-Optionen Thema durchsuchen
  #26341  
Alt 09.11.2005, 14:37
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard so einfach ist das nichttt

adamlarin EMPERYALIST devlet olarak topraklarina gir.. mallarini pullarini ellerinden al.. mesela wie mit Algerien wo sie den Algerischen Emir Abdul-Kadir festgenommen hatten....

Ve adamlara sen Fransiz pasaportu ver ve sonra deki... sen baskasin psi arapsin.. sana is güc para pul yok.. ikinci sinif vatandassin usw...

Jaaaaa dann passiert sowas ist doch normalllll

Mesela TR deki Kürt meselesi aslinda benzeri olay... ama arad su farkta var...
Biz Türk olarak asil nesil ayirimi veya DIN ayirimi yapmiyoruz... ayirimciligi yapan Kürtler oluyor...

Fransada ayrimciligi direkmen Fransizlar oluyor..

En iyisi yine Almanya... SPD nin sayesinde yabnacilarin SOSYO-KÜLTÜREL integrasyonu süper sekilde gerceklesti... hic bir yabanci Almanyada öyle dislanmiyor... alles hat ein Systemm... und das ist gut sooo...

Isteyen CDU zamanindaki Almanyada yakilan yabancilari hatirlasin
  #26342  
Alt 09.11.2005, 14:39
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Sanmiyorum

simdi Hürrem Sultani göz önünde tutalim...

Bu kadin Süleymanin altina ne sartlarda geldi yatti yada yattirildi....

Azzzacik beynini kullansanaaaa...
  #26343  
Alt 09.11.2005, 15:10
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

--------------------------------------------------------------------------------

(Batılı Kölelik Anlayışı Karşısında) Osmanlı"da Kölelik, Cariyelik ve Harem Doç. Dr. Murat Sarıcık, 1999, 407 S., Isparta.

(Harem Dünyası) Haremağaları Sema Ok, 1997, 185 S., Kamer Yayınları: 116.

(İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesesi ve) Osmanlı"da Harem Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Eylül 1996, 478 S., Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları: 9.

(İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesesi ve) Osmanlılarda Harem Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Ocak 1997 (4. Baskı), Osmanlı Araştırmaları Vakfı: 9.

Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları Leyla Açba, [Hazırlayan: Harun Açma], Mart 2004, 206+f S., L & m Yayıncılık (Kitaplığı): 35, Biyografi-Hatırat: 1, [KONU: ANI/HATIRAT].

Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümayun Cariye Daireleri 1993?, 0 TL, TBMM Vakfı Yayını.

En Güzel Osmanlı (Harem) Fıkraları [Derleyen: Mehmet H. Ermiş], 126 S., Deniz Kitaplar Yayınevi, Fıkra Dizisi: 20, [KONU: MİZAH].

En Güzel Osmanlı (Harem) Fıkraları 112 S., 200 TL, Deniz Kitaplar Yayınevi, Mizah Dizisi.

Harem"in İç Yüzü ;Eyla Saz, [Hazırlayan: Sadi Borak], Ağustos 1974, 325 S., 35 TL, Milliyet Yayın Ltd. Şti. Yayınları, Tarih Dizisi: 36.

Harem"in İçyüzü Leyla Saz, [Hazırlayan: Sadi Borak], Ağustos 1974, 325 S., Milliyet Yayın Ltd. Şti. Yayınları, Tarih Dizisi: 36, [KONU: ANI/HATIRAT].

Harem"in İçyüzü Leyla Saz, [Hazırlayan: Sadi Borak], Ağustos 1974, 325 S., 25 TL, Milliyet Yayın Ltd. Şti. Yayınları, Tarih Dizisi: 36.

Harem-i Humayun (Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar) Leslie P. Peirce, [Çeviren: Ayşe Berktay], Şubat 1998 (2. Baskı), 408 S., Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 31.

Harem-i Hümayun (Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar) Leslie P. Peirce, [Çeviren: Ayşe Berktay], Şubat 1998 (2. Baskı), 408 S., Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, Tarih Vakfı Yurt Yayınları: 31.

Harem N. M. Penzer, [Çeviren: Doğan Şahin], Nisan 2000, 332 S., Say Yayınları.

Harem Çağatay Uluçay, 1985 (2. Baskı), 189+f S., Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII: 56a.

Harem Cengiz Köseoğlu, 1979, 40 S., 150 TL, Yapı ve Kredi Bankası Kültür ve Sanat Hizmetlerinden, Topkapı Sarayı Müzesi: 2.

Harem Cengiz Köseoğlu, 1979, 40 S., 150 TL, Yapı ve Kredi Bankası Kültür ve Sanat Hizmetlerinden, Topkapı Sarayı Müzesi: 2.

Harem Çağatay Uluçay, 1985 (2. Baskı), 189+f S., 730 TL, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII: 56a.

Harem [Cilt: 2] Çağatay Uluçay, 1971, 189+f S., Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII: 56.

Harem/İki Mebus/Kesik Bıyık/Bir Kayışın Tesiri Ömer Seyfettin, Temmuz 1988, 168 S., Bilgi Yayınları: 95, Ömer Seyfeddin: 4, [KONU: HİKAYE].

Osmanlı"da Harem Meral Altındal, Ocak 1999 (2. Baskı), 288 S., Altın Kitaplar Yayınevi.

Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İç Yüzü Çağatay Uluçay, 1959, 157 S., 5 TL, İnkilap Kitabevi.

Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İç Yüzü Çağatay Uluçay, 1959, 157 S., İnkilap Kitabevi.

Osmanlıda Harem Meral Altındal, Temmuz 1993, 288 S., Altın Kitaplar Yayınevi.

The Harem (An Account of the İnstitution As İt Existed İn the Palace of the Turkish Sultans With a History of the Grand Seraglio From İts Foundation to Modern Times) N. M. Penzer, 1966, 277 S., Spring Books, London.

Topkapı Sarayında Gündelik Hayat (Ayrıca Hikmet Onat"ın 12 Harem Tablosu) Midhat Sertoğlu, 12+r S., Doğan Kardeş Yayınları.

Topkapı Sarayında Gündelik Hayat (Ayrıca Hikmet Onat"ın 12 Harem Tablosu) Midhat Sertoğlu, 12+r S., Doğan Kardeş Yayınları.
  #26344  
Alt 09.11.2005, 15:21
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

OSMANLI DA HAREM-4









Valide Sultan
olabilmek için türlü entrikalar çeviren cariyelerden, içoğlanlarına, padişahların taht kavgalarına kadar yaşanan birçok olay Harem"in gerçeğini oluşturuyor. "Osmanlıda Harem" yazı dizisinin dördüncü bölümünde Kösem Sultan"ın hain planlarını, saltanat uğruna kardeşlerinin ölüm fermanlarını veren Sultan IV. Murat"ın kudretli dönemini, Deli İbrahim"in öz oğlunu nasıl öldürmeye çalıştığını büyük
bir hayret içinde okuyacaksınız...

Valide Sultan (Mahpeyker) Kösem Sultan
( 1590 - 3 Eylül 1651)

Rum ya da Boşnak asıllı olan Kösem Sultan, küçük yaşta cariye olarak girdiği sarayda 14 yaşında iken I. Ahmet ile evlenip sarayın en güçlü kadını olmuştur. Ayşe ve Fatma sultanlarla, Murat, İbrahim ve Süleyman adlı şehzadeleri doğurmuştur. I. Ahmet ölünce tahta veliaht olan Osman"ın yerine akli dengesi bozuk I. Mustafa"nın çıkarılmasında rol oynamış (1617/18), II. Osman tahta çıkınca 1618-1622 yılları arasında saraydan uzaklaştırılmış ancak 1622/23 yılında İbrahim yeniden tahta çıkarılınca tekrar saraya dönmüştür. 1623 yılında oğlu IV. Murat henüz onbir yaşındadır. IV. Murat tahta çıkarılınca hem Valide Sultan hem de saltanat naibi olarak 1632 yılına kadar 9 yıl boyunca devleti idare etmiştir. IV. Murat, 1640 yılına kadar annesi Kösem Sultan"ı devlet işlerinden uzak tutmaya çalışmış ancak 1640 yılında ölünce yerine, annesi Kösem Sultan diğer oğlu İbrahim geçirdi ve 1648 yılına kadar devlet işlerinde yine çok etkili bir konuma sahip oldu. Kösem Sultan, oğlu İbrahim 1648 yılında tahttan indirilip yerine torunu IV. Mehmet geçince devlet işlerine tekrar egemen olmak istemişse de başarılı olamamıştır. Kösem Sultan, IV. Mehmet"in annesi Hatice Turhan Valide Sultan tarafından 1651 yılında boğdurularak öldürülmüştür.

Ahmet"in hanımı Mahpeyker Kösem Sultan, bir takım siyasi olaylara karışmasının yanında pek çok hayır eserlere de imzasını atmıştır. Üsküdar"da Çinili Cami yanında mektep, darülhadis ve sebili, Anadolu Kavağı"nda medrese, mescid ve çeşmesi, Çakmakçılar Yokuşu"nda meşhur Valide Hanı en meşhur eserleridir. Halka karşı son derece müşfik olan ve iyilik yapmaktan zevk duyan Kösem Sultan her sene hapishaneleri dolaşarak, borcundan dolayı tutuklu olanları kurtarırdı. Ayrıca fakir kızları ve kendi yetiştirdiği cariyeleri zengin çeyizlerle evlendirirdi.


Onyedinci yüzyılın henüz başıydı ve Osmanlı İmparatorluğu"nun başında çocuk yaştaki I. Ahmet, padişah olarak bulunuyordu. I. Ahmet, annesi Handan Sultan"ı Valide Sultan yapınca, Safiye Sultan da eski saraya gönderildi. Tahta geçen hükümdarın annesi Valide Sultan ünvanıyla Osmanlı Haremi"ni yöneten kişi olarak görev yapıyordu. Ve daha önceki padişahın annesi Valide Sultan da ünvanı geri alınarak eski saraya gönderiliyordu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul"u alışının ertesi yılında Beyazıt ve Süleymaniye"nin olduğu geniş alana kışlık bir saray inşa ettirdi. O dönemde "Yeni Saray" olarak adlandırılan Topkapı Sarayı yaptırılınca, buraya "Eski Saray" denildi. Ölen ya da tahttan indirilen padişah anneleri, eşleri ve çocukları bu saraylara gönderiliyordu.
Bayram gibi özel günlerde Osmanlı Padişahları "Eski Saray"ı ziyaret ederek, geçmişte valide sultanlık yapmış kadınların halini hatırını sorardı. Son olarak da II. Mahmut"un annesi, eski saraydan yeni saraya gelin olarak giden kadınlardan biri olmuştur. Bu bir nevi kabuğuna çekilme ve hayatının sonuna kadar orada yaşayabilme ayrıcalığı gibi bir şeydi.

Ve I. Ahmet"in yeni gözdesi Kösem Sultan...
Safiye Sultan"ın çok uğraştığı Handan Sultan da iki yıl sonra öldü. I. Ahmet"in, kendine Genç Osman Mehmed, Süleyman, Beyazid ve Hüseyin adlarındaki çocukları doğuran Mahfiruz Sultan adında bir hasekisi vardı. 1606 yılına kadar birlikte olduğu hasekisi Mahfiruz Sultan"dan sonra hayatına bir başka kadın giren I. Ahmet"in bu kadından da çocukları olmuştur. Bu kadının adı Kösem Sultan"dır.
Kösem Sultan, oniki-onüç yaşlarında iken Bosna Paşası tarafından saraya verilmiş ve Mahpeyker adını almıştı. İyi eğitimli Mahpeyker, Sultan I. Ahmet"in dikkatini cezbetmiş ve padişaha ileride tahta oturacak şehzadeler doğurmuştur. Mahpeyker, Murat, Süleyman, İbrahim, Kasım, Ayşe ve Fatma"yı doğurarak güç kazanmış bir Valide Sultan"dır. Ondört yıl saltanat süren eşi I. Ahmet, 27 yaşında ölünce Sultanahmet Camii yanındaki türbeye gömülmüştür.
Kösem Sultan adıyla tanınan Mahpeyker Sultan, eşinin ölümünün ardından Osmanlı gelenekleri dolayısıyla padişahlığın babadan oğula geçtiği impatorlukta Mahfiruz Sultan"ın oğlu Osman"ın tahta geçmesi gerekiyordu. Ancak tuzaklar ve planlar yapılınca tahta Osman değil, I. Ahmet"in deli olduğu için öldürtmediği kardeşi Mustafa geçirildi. Genç Osman"ın tahta oturmasına müdahale edilmeseydi Mahfiruz Sultan, Valide Sultan olacak ve Kösem Sultan"ı çevresinden uzaklaştıracaktı. Deli Mustafa"nın hastalığının giderek nüksetmesi karşısında Kızlar Ağası Hacı Mustafa Ağa, onu bir daireye hapsetmiş ve tahta Osman"ı oturtmuştu. 14 yaşındaki Genç Osman II. Osman adıyla tahtın sahibi oldu. Mahfiruz Sultan Valide Sultan olunca ilk işi Kösem Sultan"ı eski saraya göndermek olmuştu.
Kösem Sultan, durumu kolay kabullenemedi ve bir dizi gizli görüşmeler yaparak Osman"ın tahttan indirilmesi için çalışmaya başladı. Özellikle de yeniçerilerle yaptığı görüşmeler neticesinde Genç Osman, Yedikule Zindanları"nda öldürülmüş ve Sultan Mustafa tekrar tahta geçirilmişti. I. Mustafa"nın delilikleri Osmanlı padişahına yakışmaz bir hal alınca tahttan indirilip yerine IV. Murat getirildi. Tüm planları işe yarayan Kösem Sultan, 12 yaşındaki oğlunun tahta geçmesiyle birlikte görkemli bir törenle tekrar Topkapı Sarayı"na gelerek Valide Sultan oldu. On yıl boyunca haremin başında devlet işlerine müdahale eden Kösem Sultan"a 22 yaşına basan oğlu IV. Murat başkaldırdı ve idareyi kendi eline aldı.

Kudretli IV. Murat dönemi
Osmanlı tarihinin en kanlı padişahı ünvanıyla tanınan IV. Murat, ondokuz yaşında hükümdar olmuştu. Saltanatı uğruna kardeşlerinin ölüm fermanını veren Sultan Murat, başrollerini Cihan Ünal"ın oynadığı "IV. Murat" filmine de kilolarca ağırlıktaki topuzuyla konu oldu. Padişah olduğu dönemde ülkede yaşanan huzursuzluklar nedeniyle bir keşmekeşliğin hakim olduğu, yeniçerilerin ayaklandığı, içki ve gece sokağa çıkma yasağı olduğu, fenersiz hiç kimsenin sokakta dolaşamadığı, ikiden fazla kişinin birlikte sokakta yürümesinin yasak olduğu bir dönemin padişahıydı. Yatsıdan sonra evlerde mum ve ateş yakılmasının cezası vardı. Tüm kahveleri yıktırmış, yerlerine bekar odaları yaptırılmıştı. Tütün içmenin ve işret etmenin cezası idamdı. Sultan Murat, geceleri tebdil-i kıyafet Osmanlı asayişini denetlemeye çıkar, fenersiz dolaşan ve içkili olan biriyle karşılaşırsa oracıkta idamını emrederdi. Ve Sultan IV. Murat dört kardeşinden üçünü idam ettirmiş, akli dengesi bozuk kardeşi İbrahim"i de annesi Kösem Sultan"ın denetiminde haremde hapsetmişti. Namus abidesi Sultan IV. Murat, bilhassa oğlanlarla olan yakınlığıyla da biliniyordu. Annesi Kösem Sultan"la aralarında esen soğuk rüzgarların etkisiyle haremden elini eteğini çeken Sultan Murat"ın hizmetinde yüzü peçeli güzel oğlanlar vardı. Sultan Murat"ın en yakınlarından biri de bu oğlanlardan biriydi.
Sultan Murat şair yanının dışında Osmanlı"nın gaddar padişahlarından biri olarak tarihe kendini işte böyle yazdırmıştı. IV. Murat iri yarı, yakışıklı, ama çok güçlü, her geçen gün gücü daha da büyümüş bir Osmanlı Padişahıydı. Gücü Osmanlı"yı inim inim inletiyordu. İyi ok ve cirit atıyordu. Mey ve mahbub sefalarından vazgeçemezdi. En candan arkadaşı Revan Seferi"nden dönerken beraber getirmiş olduğu "Emirgune Han" ile bu alemlerinde birlikte olmaktan çok zevk alıyordu. Ancak saltanatlar yıkılır ve yeni saltanatlar kurulur. Padişah IV. Murat"ta Bağdat Seferi"nden çok hasta olarak dönmüş ve bir süre sonra da kaçınılmaz ölümle yüzleşmişti.

Deli İbrahim Sultan Murat"ın öldüğüne inanamadı
Bu arada IV. Murat"ın kardeşi Sultan İbrahim ise her gün haremde hapsedilmişliğin verdiği çaresizlikle kardeşleri gibi idam edileceği günü bekliyordu. İdam bekleyişiyle her an biraz daha akli dengesini yitiren Sultan İbrahim"e annesi Valide Sultan kadınlık ve kader arkadaşlığı yapsın diye onaltı yaşında bir cariye vermişti.
İbrahim nihayi bekleyişi sonrası Kapıağası"nın gelmesiyle daha da kötüleşti. Kapıağasının, başsağlığı diledikten sonra tahtın onun olduğunu belirtmesi İbrahim"i bir türlü ikna edememişti. Kardeşinin ölmüş olabileceğini bir an bile aklından geçirmeyen İbrahim, IV. Murat"ın onun iktidarda gözünün olup olmadığını öğrenmek için bir deneme yaptığını düşünmüştü. Ve taht teklifini kabul etmeyip, orada kalmayı tercih ettiğini belirtti.
Gelenlerin İbrahim"e yalvar yakar durumu izah etmeleri çözüm olmayınca Valide Kösem Sultan hareme gelerek oğlunu kendi alıp, diğer oğlunun ölüsünü göstermeye götürdü. Beklenen olmuştu, Padişah IV. Murat ölmüştü. Murat"ın ölüsü tüm heybetiyle idam ettirdiği kardeşinin odasında bekletiliyordu. Annesi Kösem Sultan, İbrahim"e, ikna olması için diğer oğlu IV. Murat"ın ölüsünü gösterdi. IV. Murat"ın ölümüne bir türlü inanamayan İbrahim, ölünün yüzünü açtırıp uzun uzun baktığı halde odadan çıkarken aniden geriye dönüp, tekrar açtırıp ölü yüzüne emin olmak için bir kez daha bakmıştı.
Osmanoğulları"ndan Sultan İbrahim"den başka erkek kalmamıştı. O zamanlarda yirmidört yaşında olan Sultan İbrahim böylece tahta geçti. Akli dengesini yitirmiş olan İbrahim, Osmanlı"yı yöneten padişah ünvanını taşıyordu ancak ülkeyi asıl olarak nihayet fırsat bulmuş olan Valide Kösem Sultan yönetiyordu. Evet, her şey istediği gibiydi. Ancak Valide Sultan, soyun devam etmesi ve konumunu koruyabilmesi için kadınlarla cinsel birliktelik yaşayamayan oğlu İbrahim"in oğlunun olması için uğraşıyordu.

Sultan İbrahim"e birçok cariye kadınlık yaptı
Kösem Sultan, oğlu tahta oturur oturmaz bu sorunu çözmekle uğraştı. O dönemde yaygınlaşan esir pazarlarından alınan cariyeler ve ülkede nam salmış endamlı, işveli, çekici tüm güzeller Sultan İbrahim"e sunulmaya başlandı. Hatta kendine padişah nezdinde bir mevki kazanma ve itibar edinmek isteyenlerin Kösem Sultan aracılığıyla Sultan İbrahim"e kadınlık etmesi için hareme sunduğu sayısız cariyeler de cabası... Valide Kösem Sultan oğlu İbrahim"in koynuna her akşam başka bir cariye veriyordu. Hareme giren ülkenin en güzel kadınları, her türlü kadınlık marifetiyle Sultan İbrahim"den döl almak için uğraşıyordu. Hareme giren bu güzeller, eğer Sultan, erkekliğini hisseder ve onunla birlikte olursa Kösem onu mükafatlandıracak ve belki gebe kalırsa Valide Sultanlığa bile yükselebilecekti. Ülkede yaşayan güzellerin sıcacık tenlerinin ve ruhlarının Osmanlı"nın hükümdarı Sultan İbrahim"in teniyle bütünleşmesi çokça oldu. Güzeller sırayla şanslarını denedi.
Sonunda Hatice Turhan adındaki bir güzel İbrahim"e kendini sevdirebilmiş ve ondan hamile kalabilmişti. Ailenin kaderini değiştiren bu güzel, Rusya"da doğmuştu. Hatice Turhan, Tatarların yapmış olduğu bir akında esir düşmüş ve güzelliğiyle saraya satılan cariyeler içinde yer almıştı. Kör Süleyman Paşa tarafından Kösem Sultan"a hediye edilen güzel, Kösem Sultan tarafından Hatice Turhan adını almıştı. Beyaz tenli, narin yapılı bu cariye sarayda iyi bir eğitim görmüş ve Sultan İbrahim"in eşi olma sıfatıyla Mehmet adında bir de çocuk doğurmuştu.

Deli İbrahim oğlunu öldürür
İşte padişahın kadınlarla birlikte olmadığı ve ülkede padişaha sunulacak kızlar ve kadınlar arandığı dönemde Kızlarağası Sünbül Ağa da Sultan İbrahim"e takdim etmek için satın aldığı Zafire adındaki güzel Gürcü dilberinin bir süre sonra hamile olduğunu öğrenince vermekten vazgeçmiş ve doğacak çocuğu da evlatlık almıştı.
Sünbül Ağa"nın Osman adını verdiği çocuğa İstanbul halkı da "Kızlarağası"nın Piçi" adını vermişti. Osman"ın dünyaya geldiği sıralarda Sultan İbrahim"in de Haseki Turhan Sultan"dan bir şehzadesi dünyaya geldi. Sünbül Ağa"da yeni çocuk doğuran Zafire"yi sütnine olarak saraya takdim etti.

Oğlunun öldüğünü sanan Turhan Sultan baygınlık geçirdi
Turhan Sultan, narin ve kumral bir Ukrayna güzeliydi. Zafire ise beyaz tenli ve kapkara gözlü bir başka güzeldi. Sultan İbrahim"in gönlünü kazanan Zafire"nin küçük Osman"ı, Turhan Sultan"ı epey rahatsız etmeye başlamıştı. Kendi oğlundan daha fazla bu Zafire"nin oğluna değer verdiği endişesiyle yanıp yakınan Turhan Sultan, artık tepkisini gizleyemez bir noktaya gelmişti. Kösem Sultan iktidarsız oğlunun kadınlarla cinselliği yaşamasını sağlayabilmenin ve hele hele de bu güzellerden birinden bir torun sahibi olabilmenin hazzı içinde ülke idaresini çekip çeviriyordu. Ancak Sultan (Deli) İbrahim"in sanki kendi oğluymuş gibi Osman"ı daha çok sevmesi ve ilgilenmesi Valide Kösem Sultan"ı da rahatsız etmeye başlamıştı.
Kızlarağası"nın piçi Osman"la mermer havuz kenarında Sultan İbrahim oynarken, Turhan Sultan binbir celalle sütnine Zafire"yi yanından kovdu. Sultan İbrahim, bu davranışın tesiriyle birden dellendi ve geçirdiği sinir kriziyle birlikte kendi oğlu Mehmet"i havaya kaldırarak mermer havuza fırlattı. Oğlunun öldüğünü düşünen Turhan Sultan baygınlık geçirdi. Havada bir tur dönen Şehzade Mehmet"in alnı havuzun ortasındaki mermer fıskiyeye çarptı ve oradan da havuzun içine gömüldü. O sırada içoğlanlarından biri olayın şokundan çabuk kurtuldu, havuza atlayarak şehzadeyi kurtardı. Alnından yaralanan şehzadenin kanı havuzun suyunu kızıla boyaladı. Herkesin şok geçirdiği bu olayın ardından Sünbül Ağa ve Zafire oğullarını alarak Mısır"a gitmeye karar verdi. Kösem ve Turhan"ın şerrinden korkan Sünbül Ağa ve Zafire, aceleyle hazinesi, atları ve kendilerine padişahça verilen neleri varsa hepsini gemiye yükleyip yola çıktılar. Deniz korsanlarının bir hayli revaçta olduğu bir dönemde silah ve yeterli barut vb. malzemesini tedarik etmeden yola çıkan Zafirelerin binmiş olduğu İbrahim Çelebi adındaki gemicinin savunmasız gemisiyle kaçtılar.
Adalar Denizi"nde dolaşan altı tane Malta korsan çektirmesi, Reis İbrahim Çelebi"nin gemisine saldırdılar. Kızlarağasının ve gemi personelinin öldürüldüğü bu saldırıdan Zafire, oğlu Osman ve diğer cariyeler, hazineleriyle birlikte esir düştü. Namı yayılan Zafire"nin küçük oğlu Osman, İbrahim"in gerçek oğlu zannedilerek gözetim altına alındı. Esir edilişinin üçüncü ayında ölen Zafire"nin yanındaki on yedi cariyeden beşi Hıristiyanlar ve maharetlerinden dolayı İspanya Kraliçesi"nin sarayına gönderildiler. Diğer on ikisini de Malta"da esir bulunan bir Türk gemici, Karabatak Mustafa Bey satın aldı ve fidye vererek Türkiye"ye götürdü. Sultan İbrahim"in oğlu zannedilerek on iki yaşında Malta"da esir kalan Osman, korsanların şatosunda Osmanlı"ya kullanılacak bir koz gerekçesiyle yetiştirildi. Manastıra verilen Osman, otuzdört yaşında Malta"da öldü.

Kösem Sultan"ın acı sonu
İbrahim tahttan indirilip yerine 7 yaşındaki IV. Mehmet geçince Turhan Sultan da Valide Sultan oldu. Kösem"le aralarındaki husumet giderek daha da büyüyordu. Kösem"in ülke yönetimini eline almasını kabullenmeyen Turhan Sultan bu defa Kösem Sultan"ın yapmış olduğu gibi idareyi kendi eline aldı. Turhan"ın oğlu IV. Mehmet 21 yaşında ve padişah olabilecek bir deneyime sahip değildi. Kösem Sultan"ın bir türlü kabullenemediği bir durumdu ve duruma müdahale etmek için gizliden gizliye çalışmalara başladı. Turhan"ı uzaklaştırmak için Süleyman"ı padişah yapmak istiyordu. Çünkü Süleyman"ın annesi Turhan gibi değil, aksine sessiz sedasız bir kadındı. Turhan Sultan durumdan haberdar olunca Kösem Sultan"ı boğdurmayı planladı. Kızlarağası, Uzun Süleyman Ağa ve Meleki Kalfa"yla birlikte hareket ederek planları uygulamaya başladı. Kayın-validesi Kösem Sultan"ı boğduran Turhan Sultan artık valide sultan olmuştu. Turhan"ın valide sultan olma isteği Kösem kadar olmasa da belki bir zorunluluk gibiydi. Valide Turhan Sultan, Mimar Kasım Ağa"nın önerdiği Köprülü Mehmet Paşa"yı Sadrazamlığa getirerek devlet işlerinden tamamen uzaklaşarak ibadete yöneldi. 1660 yılında kendi geliriyle Çanakkale kalelerini yaptırmış, Safiye Sultan"ın temellerini attırdığı Eminönü"ndeki Yeni Cami"nin inşaasını tamamlattırmıştır. Turhan Sultan 1683 yılında öldüğünde Yeni Cami yanında bulunan türbesine gömüldü.

Cariyeler ve harem ağalarının ortak planı
Reşad Ekrem Koçu"nun kitabının giriş yazısına düştüğü notta şunlar yazıyordu: "Tarihten hikayeler... Bu yazıları, tarihi istismar niyetiyle yazmadı. Bunlar, tarihten çıkarılmış küçük küçük sahneler, portrelerdir. Modeller hakikidir, şahıslar uydurma değildir. Hadiseler, yazdığım gibi cereyan etmiştir. Fakat bunlar, bir fotoğrafla çekilmiş değil, fırça ve boya veyahut kalemle yapılmış resimlerdir. Öyle zannediyorum ki, bu resimler, gençler ve halk için faydalı olabileceği gibi "cemiyet ilmi"nin de işine yarayabilecektir." İşte Reşat Ekrem Koçu"nun belirttiği gibi, erkek yasaklı haremde kadınlıklarını yaşamak için sıralarını bekleyen kadınların kimileri aşık oldukları bazı harem ağalarıyla gizli münasebetlerde bulunuyordu. Bu söylentilerin ayyuka çıkmasıyla hareme de birtakım yaptırımlar getiriliyor, görülenler de cezalandırılıyordu. Hicri 1102 senesinin yaz mevsiminde II. Ahmed, "Hizmeti olmayan Arap içeru girmesin ve nöbetçi olan da gece kalmasun deyi" diyerek bu konuda bir tedbir alma gereği hissetmişti. Kendine kadınlık edeceklerin, kendi izni dışında başka bir erkekle ilişki kurmaları kabul edilebilir bir şey değildi. Bu karardan rahatsız olan hem cariyeler, hem de harem ağaları karşı-lıklı hazırladıkları bir oyunla bu duruma son verdiler. Harem cariyeleri, gece olduğunda damın ya da duvarın üstünde, "Koca gördük" diye bağıracaklardı. Erkek gördükleri anlamına gelen bu bağırışla, harem ağaları da Enderun"daki gılmanlar dairesine, duvara çıkıp kadınları gözetleme yaptıkları gerekçesiyle saldıracaklardı.

Cariyelerin planı işe yaramadı
Topkapı Sarayı"nda pazar gecesi harem kadınlarının çığlıklarıyla bir karmaşa oluştu. Tesadüf ki, o sırada Hasoda Köşkü bostancıların-dan bir çocuk, o gecenin kurbanlarından biri olmuştu. Bu genç çocuk, "hain" ithamıyla, feci şekilde dayak yiyerek Kızlarağasının huzuruna getirildi. Kızlarağası, önce bahçeye gidip bostancının çıktığı ağaca ve harem duvarına baktı. Ağaç duvardan çok uzaktaydı. Kızlarağası durumun hiç de inandırıcı olmadığının farkındaydı. Durumu öğrenen Padişah Sultan II. Ahmed, çok sinirlendi. Her ne kadar Bostancıbaşı Süleyman Ağa, padişah huzuruna çıkıp çocuğun masum olduğunu savunduysa da kar etmedi. Bostancıbaşının tüm neferleriyle namusunda temiz olduğunu, aksi taktirde kendisi de dahil tüm neferlerini de katletmesini istemişti. Ağaçla Haremi Hümayun arasında bir bağ kurmanın ya da içeriyi görmenin imkansız olduğunu kan ter içinde anlatmaya çalışması nafileydi. Padişah II. Ahmed, genci affetmedi ve Bâbı Hümayun"un önünde boynunu vurdurdu. Olayın ardından Haremi Hümayun etrafından tüm ağaçlar kökünden kesildi. Oyunu tertiplemiş olanlar da böylece bir serbestlik yakalamıştı. Çünkü Araplar yine eskisi gibi hareme girip çıkma hakkını yeniden elde etmişti.

Ölüler için çukurlar kazılıyordu
Sultan Yavuz Selim döneminde Celal ismindeki birinin isyanıyla başlayan ve Anadolu"da Osmanoğulları"na karşı cereyan eden başkaldırılara "Celali isyanı" adı verilmişti. Bu nedenle ele geçen her eşkıyanın kim olduğuna bakılmaksızın kellesi kesiliyordu. Hicri 1060 senesinde Oruçovası"nda meydana gelen böyle bir muharebede çok sayıda Calali öldürüldüğü için çukurlar kazılmış ve ölüler bu çukurlara gömülmüştü. Onyedi yaşlarında, çok güzel bir erkek çocuğunun yeniçeriler tarafından bu çukurlardan birine öldürülmek için götürüldüğü gören Yeniçeri Ağası Halil Ağa, çocuğun boynunu vurmak için kılıcını çeken askerine bağırıp çocuğu yanına aldı. Kendini ölümden kurtaran Halil Ağa"nın önüne kapanarak hıçkıra hıçkıra ağlayan Mehmet, Canbuladzade Ali Bey"in hazinedarıyken, at hızlı koşamayınca attan indirilerek, orada kaderine terkedilen biriydi. Halil Ağa"nın içoğlanları arasına katılan Mehmet, aslen Abaza"ydı. Yeniçeri Ağası O"nu, çok sevdi ve zamanla çeşitli görevlerin başına atadı. Serdarlıktan, beylerbeyliğine, vezirliğe kadar yükselen Mehmet, artık Abaza Mehmet Paşa"ydı. Çeşitli vilayetlerde, özellikle de yeniçerilerle verdiği savaşların kiminde zafer, kiminde yenilgiler almıştı. Kendini ölümden kurtaran Halil Paşa, sadrazamlık göreviyle Osmanlı yönetiminin karşısında güç gördükleri bu kişinin katliyle görevlendirilmişti. Halil Paşa, Abaza Mehmet"in yakalanması ve öldürülmesi konusunda yeterli olamayınca IV. Murat tarafından görevinden azledildi.
Osmanlı"nın yeniçeriler tarafından tahttan indirilerek, Yedikule zindanlarında vahşice boğazlanarak öldürülen Genç Osman"dan sonra IV. Murat Hicri 1032 yılında henüz ondört yaşındayken tahta geçmek zorunda kaldı. Abaza"nın isyanlarından bir hayli sıkılan Sultan Murat, belalısı olarak gördüğü Abaza Mehmet"le kadere bakın ki çok iyi arkadaş olmuştu. Abaza, Murat"ın "nedimi hâssı baihtiszası" olmuş ve hatta padişah onu taklit etmeye başlamıştı.
Giyimiyle, konuşmalarıyla padişah Murat"ı çok etkileyen Abaza, ta ki yine IV. Murat tarafından boğduruluncaya kadar en yakın zevk arkadaşı olmuştu.
Sultan Murat"ın silahtarı Bosnalı Mustafa Paşa, geçmişte Abaza"nın şiddetli zulmüne maruz kalmış biri olarak onu öldürmek için tetikte bekleyen biriydi. Bostancıbaşı Doce Mustafa"nın IV. Murat"ı etkilemesiyle Abaza Mehmet Paşa"nın idamı kesinleşti ve Doce Mustafa"nın adamları tarafından boğularak öldürüldü. Ancak bazı iddialara göre, IV. Murat, Abaza Mehmet"i çok sevdiği için zindanda başka bir idam mahkumunu boğdurttuğu ve onu gece Gelibolu"ya kaçırttığı söyleniyor.
Hatta ölümünden sonra tahta geçen IV. Murat"ın kardeşi İbrahim, kardeşinin en yakın arkadaşı olan Abaza Mehmet"in hayatta olduğunu duyduğunda, Portekiz"de Mehmet Dayı adıyla yaşayan Abaza Mehmet"in kellesini kestirtmişti. Onun ölümünden emin olmak için kesik kellesini getirterek, imamı olan Sincari Mehmet Efendi"ye tanınmaz haldeki kelleyi göstermiş ve emin olmasını istemişti. Ancak Mehmet Efendi emin olamayınca, IV. Murat zamanında Abaza Mehmet"i kementle boğan Bostancı Cellat Kara Ali"ye de kesik kelle gösterilmişti. Cellat da kesik baştan emin olamayınca Doce Mustafa"ya gösterildi. Doce Mustafa, Sultan Murat"ın onun ölüm fermanını verdiğini ve kesin boğdurularak katlettiğini savununca mesele kapandı.


Padişah IV. Murat
Babası: Birinci Ahmet
Annesi: Kösem Sultan
Doğumu: 27 Temmuz 1612
Vefatı: 8 Subat 1640
Saltanatı: 1623 -1640 (17) sene

Babası Ahmed I. , Annesi Mahpeyker Valide Kösem Sultan"dır. İstanbul, Beylerbeyi, İstavroz bahçesindeki bir köşkte doğdu. 10 Eylül 1623 yılında tahta çıktığında 11 yaşında olduğu için ülkeyi saltanat naib "i olarak 9 yıl boyunca annesi Kösem Sultan yönetmiştir. Ancak bu süre içinde sık sık ayaklanan yeniçeriler ve sipahiler yönetimde etkili olmuştur. Şubat ve Mart 1632 senesinde ayaklanan Yeniçeriler"e bazı tavizler vermiş ancak hemen ardından Yeniçeriler"in sadrazam ilan ettiği Recep Paşa"yı idam ettirerek Yeniçeriler"i sindirmiştir. Padişahlığı süresince çok sert tedbirler uygulamış ve tütün ve alkollü içkiyi yasaklamıştır. Kahvehane ve meyhaneleri kapattırmış ve karşı gelenleri idam ettirmiştir. 1635 yılında Erivan ve Tebriz"i, 1638 yılında da Bağdat"ı fethetmiştir. İran ile sınırlarımızı belirleyen Kasr-ı Şirin Antlaşması 1639 yılında imzalanmıştır. Kırım, Bosna ve Arnavutluk"ta çıkan isyanlar ile de uğraşmıştır. Sert mizaçlı olan IV. Murad, rüşveti büyük ölçüde ortadan kaldırmış ve devlet gelirlerini arttırmayı başarmıştır .İlk kez bir şeyhülislam idam ettiren padişahda yine Sultan IV. Murat"tır. 9 Şubat 1640 yılında Siroz-Nikris"ten öldüğü tahmin edilen Sultan Murat, 16 yıl, 5 ay Osmanlı tahtında kalmıştı. İstanbul, Sultanahmet, I. Ahmet Türbesi"ne gömülen IV. Murat "Duraklama Devri"nin padişahıdır.





Padişah (Deli) İbrahim
Babası: Birinci Ahmet
Annesi: Kösem Sultan
Doğumu: 5 Kasım 1616
Vefatı: 18 Agustos 1648
Saltanatı: 1640 - 1648 (8) sene



Babası I. Ahmet, Annesi Mahpeyker Valide Kösem Sultan"dır. 9 Şubat 1640 yılında 24 yaşındayken tahta çıktığında akli dengesini biraz yitirmişti. 8 Ağustos 1648 yılında tahttan indirilme nedeni de akli dengesinin bozukluğuydu. 8 yıl, 6 ay boyunca Osmanlı"yı yöneten Sultan İbrahim, idam edilerek öldürüldü. Osmanlı tarihinde "Duraklama Devri"nin padişahı olan Sultan İbrahim"in gömülü olduğu yer; İstanbul"daki türbe haline getirilmiş Ayasofya Vaftizhanesi"nde, I. Mustafa"nın yanındadır.


Valide Sultan Hatice Turhan
( 1627 - 5 Haziran 1683 )
Slav kökenli Turhan Sultan, 1639 yılında 12 yaşında iken Kırımlı akıncılara tutsak düşmüş ve 1641 yılında Kösem Sultan"a armağan edilmiştir. Kösem Sultan oğlu İbrahime Turhan Sultan"ı cariye olarak vermiş ancak, Turhan Sultan kısa sürede İbrahim"in gözdesi olmuştur. Turhan Sultan"ın oğlu IV. Mehmet ( Avcı Mehmed ) 6 yaşında tahta çıktığı sırada saltanat naibi olan Kösem Sultan ile arası açılmıştır. Kösem Sultan"ın IV. Mehmet"i zehirletip yerine başkasını tahta geçirme planları yaptığını öğrenince Eylül 1651yılında ani bir baskınla Kösem Sultan"ı boğdurmuş ve 1651-1656 yılları arasında saltanat naibi olarak yönetimi ele geçirmiştir. Çıkan ayaklanmalar ve Venediklilere kaybedilen savaş sonucunda yönetimi, özel şartlarla sadrazamlığa getirdiği Köprülü Mehmet Paşa"ya bırakmak zorunda kalmıştır. I. İbrahim"in hasekisi Hatice Turhan Sultan, Safiye Sultan tarafından temeli atılan Eminönü"ndeki Yeni Cami, darülhadis, mektep, çarşı, sebil ve türbeden ibaret muazzam külliyeyi tamamlatarak adını tarihe maletmiştir. Naib olarak görev yaptığı sırada Çanakkale Boğazı kalelerini ile yine bu şehirde bir cami yaptırmıştır.

Onyedinci yüzyılın henüz başıydı ve Osmanlı İmparatorluğu"nun başında çocuk yaştaki I. Ahmet, padişah olarak bulunuyordu. I. Ahmet, annesi Handan Sultan"ı Valide Sultan yapınca, Safiye Sultan da eski saraya gönderildi. Tahta geçen hükümdarın annesi Valide Sultan ünvanıyla Osmanlı Haremi"ni yöneten kişi olarak görev yapıyordu. Ve daha önceki padişahın annesi Valide Sultan da ünvanı geri alınarak eski saraya gönderiliyordu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul"u alışının ertesi yılında Beyazıt ve Süleymaniye"nin olduğu geniş alana kışlık bir saray inşa ettirdi. O dönemde "Yeni Saray" olarak adlandırılan Topkapı Sarayı yaptırılınca, buraya "Eski Saray" denildi. Ölen ya da tahttan indirilen padişah anneleri, eşleri ve çocukları bu saraylara gönderiliyordu.
Bayram gibi özel günlerde Osmanlı Padişahları "Eski Saray"ı ziyaret ederek, geçmişte valide sultanlık yapmış kadınların halini hatırını sorardı. Son olarak da II. Mahmut"un annesi, eski saraydan yeni saraya gelin olarak giden kadınlardan biri olmuştur. Bu bir nevi kabuğuna çekilme ve hayatının sonuna kadar orada yaşayabilme ayrıcalığı gibi bir şeydi.
  #26345  
Alt 09.11.2005, 15:21
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Was soll ich damit simdi anfangen

Kanuni birden cok hatta 4 den cok kari almismiiii almamismiii... sen bana onu söyleeeee... olay cok basit aslinda yawwww
  #26346  
Alt 09.11.2005, 15:25
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

OSMANLI DA HAREM GERÇEĞİ









OSMANLI MAHREMİYETİ KABUL EDİLEN "HAREM"LERİN GİZEMLİ DÜNYASINDA
KADINLARIN YERİ NEYDİ? ANLATILDIĞI GİBİ EĞİTİM HİZMETİ Mİ YOKSA CİNSELLİK HİZMETİ Mİ ÖN PLANDAYDI? PEKİ, OSMANLI"DA HAREM GEREKLİ MİYDİ? KADININ OSMANLI"DAKİ VARLIK NEDENİ NEYDİ?

Osmanlı gerçeği haremin sır perdeleri aralansa bile hala gizemini koruyan, önemli bir konu olarak keşfedilmeyi bekleyen bir yaşanmışlık. Osmanlı tarihinde yazılı kayıtlara yeterli ölçütte alınmayan bilgilerle harem gerçeği yine de gizemini korurken; düşünceleri şimdiden tartışılmaya başlandı.
Haremin sır dolu dünyasının penceresinden bakanların iddiaları için bazı İslamcı çevreleri ısrarla; "Çarpıtma ve gerçeği yansıtmama" şeklinde yorumlanarak, "Haremler bir eğitim yeriydi ve kadınlar orada korunuyordu" denilse de; bu bakışla aynı düşüncede değilim.
Mademki Osmanlı"da harem gerçeği böyle; o halde kadınların buradaki varlık nedenini neye dayandırarak nasıl açıklayabiliriz ki? Bunun için kuşkusuz sayısız yorum yapılabilir. Ancak, her şeye rağmen yaşanmış bir dönemin kapı aralığından baktığımızda ve oradakileri bugünün kadın gerçeğiyle kıyasladığımızda bazı şeylerin hala geçerliliğini koruduğunu görmemek neredeyse imkansız.
Bu mantalitede değerlendirmek istediğimiz "Harem", günümüze ışık tutacak çarpık anlayışların kaynağına da adres olacak kanısındayım.
O halde, "Osmanlı"da hareme ne gerek vardı?" sorusunun cevaplanması gereken en önemli soru olduğunu düşünüyorum. Az sayıda tutulmuş kayıtlardan öğrendiğimiz üzere, Haremde kadının yalnızca vücudunun ve işvesinin prim yaptığı doğru değil mi?
Haremdeki kadınlara hiçbir zaman düşünceleri sorulmaz, öneriler beklenmez hatta beklenmeden verilen önerileri olanlar da önemsenmezdi. Çünkü, haremde kadınların düşünmeleri değil, imparatorluğu yöneten padişahların hizmetini kusursuz yerine getirmeleri isteniyordu. Çünkü, haremler Osmanlı Padişahlarının mahrem yerleriydi. Kadınca Dergisi olarak Türkiye"de harem gerçeğine farklı bir bakış açısı getirerek yeni bir tartışma açıyoruz. Osmanlı"yı çok idealize etmeden, bilinmezlerde kalan "Harem" gerçeğini bulmaya çalıştık. Anlatılanlar gibi havuz içinde süt banyoları yapan yüzlerce çıplak kadının padişahlarını memnun etme yarışı içinde geçen gizli dünyalarını ve kadın olma gerçeğini sizler için araştırdık.

OSMANLI SARAYLARINDA MAHREMİYET YERLERİ
Dünyanın en uzun ömürlü devleti Osmanlı, insanlığın ve İslamiyet"in en önemli tarihini oluşturur. Altı asır boyunca varlığını devam ettiren tarihi içinde pek çok devlet kurup, geniş coğrafyalara yayıldı. Kültürel zenginlikleri ve içinde taşıdığı kısır döngüleriyle birlikte adını dünyaya duyurdu. Kelle kesen padişahlarından tutun da, ne kadar zengin bir imparatorluğa sahip olduğuna, fetihlerine, ordusuna, zevkine sefasına vs... Ünlü tarihçilerimiz ve yazarlarımız ideolojik bakış açılarıyla imparatorluğu yorumladı, tahlil etti ve yazdı.
Fakat öyle bir konu vardı ki, Osmanlı deyince akla gelen "harem" konusu. Osmanlı saraylarının en güzel en mahrem yerlerinde her zaman yeri hazır olan haremler.
Osmanlı Devletini yöneten tüm padişahlar, hükümdarlıklarına yakışır, muhteşem bir zevkle inşa edilmiş ve döşenmiş saraylarda oturmuşlardır.
Çünkü koskoca imparatorluğu ve bünyesindeki devletleri yöneten Osmanlı Padişahları, fetihler dışında geçen tüm zamanlarını bu saraylarda geçiriyorlardı.
Haremlik ve Selamlık olarak ayrılan saraylar Padişahın devlet ve özel yaşamlarını ayıran iki bölüm olarak karşı-mıza çıkıyor.
PADİŞAH DIŞINDAKİLERE HARAM
Selamlık kısmında devlet işleri yürütülürken, Haremlik denilen yerde ise hem padişah, saray soylusu hem de padişah yakınlarının günlük zamanlarını geçirdikleri özel bir mekan. Osmanlı"da Harem herkesin giremediği özel bir ortamdı. Sözlük anlamıyla baktığımızda "kutsal", "dokunulmaz" anlamına geliyor. Cinselliğin ön planda tutulduğu kadın odaları olarak ayrılan bu bölüm daha çok padişahların beğendiği kadınları seçip beraber olduğu yerler olarak lanse edildi.
Aslında Osmanlı hakkında bilinenler bir hayli fazla olmasına rağmen Harem hakkında bilinenler biraz sınırlı. Çünkü özel görülen bu mekanlar padişah ve saray şahsına ait olduğu için hatta biraz da mahrem görülen bu yerler için yeterli bir bilgiye ulaşmak çok mümkün değil. Harem, Osmanlı tarihi içinde dışarıdan her ne kadar "çıplak lık", "zevk", "cariye" mekanları olarak yansıtılmış olsa da ya-zılanlara bakıldığında hala gizemliliğini koruduğunu görüyoruz.

HAREMDE SAKINCALI SEBZELER
Harem kadınları ve hadımlarına yönelik saray içinde alınan bazı tedbirler de var. Örneğin kabak, salatalık ve patlıcan gibi bazı sebzeler bütün olarak değil, dilimlenerek hareme verilirmiş.
Ayrıca hadımların da tıpkı harem kadınları gibi saray dışıyla tüm ilişkileri yasakmış. Harem kadınlarının kontrolü yatakhanede de sağlanırmış. Kızların yatakları teras yönünde dizilir ve 10 yataktan sonra nöbetçi kadının yatağı yer alırmış.

HAREM KADINLARININ GİYSİ SEÇİMİ
Giysilerinin neredeyse tamamı yine harem içindeki kadınlar tarafından dikilen harem kadınları, çok nadir olarak harem dışına çıktıklarında kapalı olmaya özen gösteriyorlardı.
Uzun ve dökümlü kollar, tırnaklarının dahi görülmemesi için dikilmiş, bilek kısımları dar olan, dökümlü kumaşlardan elbiseler, boyun ve baş çevresine sarılan dışarıdan gözlerinin görünmeyeceği bir tül takıyorlardı. Asıl baş örtüsünü de başın üst kısmında bir yere tutturuyorlardı.
Harem içindeki yaşamda ise kadınlar, günlük giysileri gayet rahat, başlarında altın işlemeli, sadece tepelerini kapatan küçük başlıklar. Bol aksesuar ve iç çamaşırı (uzun donlar ve üst giysileri), ve pelerinler. İç çamaşırları genellikle ipekten ve işlemeli. Tercih edilen pembe ve leylak rengi ipekler. Topkapı Sarayı"nda sergilenenlere baktığımızda görülüyor ki, günümüze kadar çok azı korunabilmiş olan dikimler, göz kamaştırıcı mücevherler, bu kıyafetlerin içine giyilen iç kıyafetler ve ayaklara giyilen çizmeler olabildiğince özenle hazırlanmış.

CARİYE KADIN GERÇEĞİ
Sarayda kadın olarak çalışan cariyeler vardır. Bunlar; acemiler, cariyeler, kalfalar (şakirdler) ve ustalar (gedikli cariyeler) dır. Sultanların en hoşuna giden cariyelere "ikbal" denir ve zaman zaman onları yataklarına alarak onurlandırır ve servete boğardı. Doğum yapan kadın sultan nezdinde biraz daha ayrıcalıklı olur ve evli olmasa da eşit haklara sahip olma hakkı kazanırdı.

HER KADINA ÖZEL EĞİTİM
Sarayda görev alan tüm kadınlar özel eğitime tabi tutulup, görgü ve hizmet konularında en iyi şekilde yetiştiriliyordu. Din hocaları ve öğretmenler bizzat hareme gelip harem kadınlarına dersler verirdi. Zira Haremdeki kadınlara baktığımızda onların da ne kadar disiplin içinde yaşamlarını sürdürdüklerini görebiliyoruz.
Hareme giren kadınların hepsi sıkı disiplinli bir yaşamı kabullenmek zorundadır. Padişah istediğinde bu iyi eğitimli, bilgili ve zeki kadınları yine devletin en iyi kademelerinde görevlendirdiği devlet adamlarıyla da evlendirirdi. Ancak burada bir şey var ki her şey Padişahın denetiminde ve izniyle gerçekleşiyordu.
Kadınların bu mahrem kısımda kendi istek ve arzularından ziyade; Padişahın koşulsuz isteklerini yerine getirme zorunluluğu vardı. Padişah bu bakireleri, kendisine ilk kez takdim edildikleri ya da müzik ve öteki eğlencelerle vakit geçirmek istediği zamanlar dışında göremez.
Yeni bir kadın istendiğinde ise; kahya kadına haber salınır o da içlerinde en güzel ve işveli olduğunu düşündüğü bakireleri bir odada sıraya sokar. Padişah kızların arasında dolaşıp kararını verir ve bu kız da lala (öğretmen) tarafından hazırlanır ve gece olunca da haremde, bu iş için ayrılan o-dasında padişahı beklermiş. Ancak; yine de bazı padişahların çok kızla beraberliği ve türlü cinsel fantezilerinin olduğu da bilinmektedir. Kadınların Osmanlı tarihinde kendilerini ifade etme arayışları içinde yaşadıkları küçük rekabetler dışında özel hiçbir ihtiyaçlarını talep etme hakları olmadığı gibi kendilerine verilenle yetinmek zorunda kalmışlardır.
Çünkü Padişah, himayesinde başarılı olmuş devlet adamlarını ödüllendirmek için harem kadınlarını sunmuş ya da evlendirmiş, hizmetine vermiştir.

SÖZ VE KARAR HAKKI YOKTU
Yüzyılların değişmeyen gerçeği kadının bir meta olarak pazarlandığı gerçeği tarihin içinde nasıl da köklü bir şekilde vuku bulmuş. Söz ve karar hakkı olmayan kadın ancak Valide Sultan olursa saray içinde hükmü caiz olabiliyor. Yoksa her zaman olduğu kadın yine himayeye ve korunmaya muhtaç konumda bırakılmış.
Padişahlar öldüğünde ailesi yani kadınları yine haremde yaşama hakkında sahip olmuşlar. Böylece yaşamların doğdukları gibi çok dış dünyaya açılmadan öz görevleri olan kadınlık görevlerinin dışında hiçbir işe yaramayan bir varlık olarak yaşamını tamamlayacaktır.

HAREMDE HUZURSUZLUĞA İZİN VERİLMEZDİ
Haremlerin devlet yönetiminde de etkisi olduğu yine yazılı kaynaklarda belirtiliyor.
Haremde yaşanan huzursuzluklar, devlet işlerinin de bozulacağına yorumlanır ve huzursuzluk bir an önce giderilmeye çalışılır. Kabul edilen bu ilişki dolayısıyla devlet ilişkilerinde de önemli bir rol oynuyor.
  #26347  
Alt 09.11.2005, 15:28
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard o.T.

Tarihi geçmişiyle yüzyıllar boyu, yabancı ülkeler tarafından da büyük bir dikkatle incelenmiş Osmanlı İmparatorluğu, kendi içinde yaşanan gizlilikleriyle hala araştırma konusu olmaya devam ediyor. Osmanlı denilince akla gelen ‘Harem’in kapalı kapılar ardındaki sırları ise hala çözülmüş değil...



Geçen sayıdaki yazımda Osmanlı Kadınları değil, Harem’den yola çıkarak Osmanlı’da Saraylı kadınları anlatmaya çalışmıştım. Araştırmaya çalıştığım konu yalnızca Harem’le sınırlıdır. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Bu konuyu işlerken amacım, Osmanlı’yı ne körü körüne savunmak ne de acımasızca eleştirmektir. Osmanlı Vakfı Yayınları dahil olmak üzere tüm yazarların yorumlarını katarak konuyu ele aldıklarını gördüm. Ben de Harem’le ilgili elbette ki o kaynakları hiçe saymadan ama kendi yorum ve bakış açımı da ekleyerek konuyu değerlendirmeye ve sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Böyle geniş bir konuyu bu sayfalarda uzun uzudaya paylaşma şansımız ne yazık ki olamaz. Elimdeki mevcut kaynaklardan edindiğim bilgilere biraz seçici yaklaştım ve yazarların görüşlerine yer vermeye çalıştım.

Neden Osmanlı Kadını değil de Harem kadınını anlatmaya çalıştım? Çünkü Osmanlı kadınlarının sahip oldukları bir takım hukuki ve toplumsal imtiyazlar Harem’le birlikte yitirilmiştir. Meral Altındal bunu şu cümlelerle özetlemiştir: “Harem ve poligami (çok karılılık) saraydan başlayarak üst tabaka arasında yayılmaya başlamıştır. Aile hukukunda değişmelerin yaşandığı bu dönemde kadın, eski Türklerden gelen birçok haklarını yitirmiştir. Kadının evleneceği erkeği seçme, boşanma, miras gibi hakları azalmıştır.”

İlk Türklerde Harem yoktu. Osmanlı’yla birlikte oluşturulan Harem’e Leh, Kırım, Çerkez gibi birçok ülkeden esir düşen güzeller alındı. Ve Osmanlı Padişahları haram olan gayriresmi kadın ilişkilerini böylece meşrulaştırmanın bir yöntemini de bulmuşlardı. Padişahlar Haremlerine aldığı cariyelerin en güzelleriyle istediği anda, nikahsız olarak birlikte olabiliyordu.

Kaynakları büyük bir hayretle okurken, yaşananları gözümde daha iyi canlandırabilmek için Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettim. Kimi bölümler tadilat ve düzenleme nedeniyle kapalıydı. Her Padişah döneminde el değiştiren ve zamanla restarasyondan geçen Harem’de dönen entrikalardan, zevk alemlerine kadar olayları en sade halleriyle zihnimde canlandırmaya çalıştım. Valide Sultan’ların ihtişamlı duruşları ve ikbal olma yarışıyla kendini padişaha beğendirme ve hamile kalma uğraşları içinde geçen hanım ve köle kadınların yaşam öyküsü...

Saraylı da olsa, kadına gereken değer verilmemiş ve itaate mahkum edilmiştir. Ne acıdır ki, bugün bile Osmanlı kadınlarına ait tarihsel emanetlere istisnalar dışında rastlamak mümkün değil. Padişahlara ait cübbeler, tılsımlı gömlekler, tören kıyafetleri, kullandıkları günlük ve savaşlık tüm techizatlar bugüne dek korunabilmişken, kadınlarına ait eşyalar istisnalar dışında muhafaza edilememiştir. İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen eşyaların dışındaki kimi eşyanın Topkapı Sarayı’nda deprem kaygısıyla sergiden kaldırıldığı ve depoda bekletildiğini üzülerek öğrendim.



Saray’da kadınlar padişah için vardı



Sarayda kadınlar, sadece kadınlık görevini yerine getiren ve erkek işlerine karışmaması kanun olan varlıklardı. İstendiği anda padişahın koynuna sokulan kadın için kendini padişaha kabul ettirmek, ömrünün sonuna kadar sarayda yaşayabilmek demekti. Köleliğin yaygın olarak vuku bulduğu Osmanlı’da, köle olarak satılan güzel kadınların esir düşmeden önce kendi ülkelerinde rahat, mutlu bir yaşamları vardı. Ama savaş onları Osmanlı’nın elinde satışa çıkarılan bir köle yapmıştı. Bu vesileyle saraya alınan kadınlar, cariye ve ikbal olma yarışıyla Haremin tek yöneticisi Valide Sultan’lık mücadelesi vermek zorunda kalmıştır.

Padişah ve ailesinin evi olarak kabul edilen Haremler, Padişahın annesi Valide Sultan’ın denetiminde idare ediliyordu. Harem’de yalnızca kadınlar yer alabilirdi. Dolayısıyla yönetimi de Padişahın en yakını, kendine can veren annesinin denetiminde, emin ellerde olmalıydı. Keza o dönemki kanun da, bunu vacip görmüştü. Valide Sultan, sarayın en önemli ve en güçlü kişilerinden biri konumundaydı. Valide Sultan’ın dönem dönem yalnızca Harem’de değil imparatorluğun bütününde de belirleyici bir gücü olmuştur. Haremin kadın efendisi Valide Sultan, eğer padişah olan oğlu yönetimde zayıf ise yönetimini kendi idaresinde yönlendirmeye çalışırdı.

Bilinmeyen Osmanlı kitabında, 1960"lı yıllarda Harem"in restorasyonunda görev almış Fransız tarihçisi Robert Anhegger ile evli olan Mualla Anhegger"den alıntılarda saraylı kadınların iktidar mücadelesi şöyle anlatılıyor:

“... Yalnızca güzel değil, aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak, ya da ayıplanacak bir yan göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi, haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar. Sanılanın aksine, yükselmek için dünya güzeli olmaya gerek yok. Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan, güzel yazan, güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor."

Valide Sultan’ın Harem üzerindeki koşulsuz hakimiyeti kimi zaman sıkıntılı anlar yaşanmasına neden oluyordu. Padişahın beğendiği ve bir takım imtiyazlar tanıdığı cariye ve gözdeleriyle Valide Sultan arasında yaşanan ciddi çekişmeler, keza ülke yönetiminde söz sahibi olan ancak Valide Sultan’la bir türlü yıldızları barışmayan sadrazamlarla gizliden gizliye süren iç savaşlar, saray içi entrikaları olarak Osmanlı tarihinde izler bıraktı. Padişaha çocuk doğurarak Valide Sultan olma hayalleri, cariyelerin kendi arasında ve Valide Sultan’la amansız kavgalara ve akıl almaz ölüm sahnelerine neden olduğunu yine yazılı kaynaklardan okuyarak öğreniyoruz. Yetkilerini bu uğurda kullanmaktan hiç çekinmeyen Osmanlı’nın Valide Sultanları, hem padişah üzerinde hem de Harem halkı üzerinde komplolarla bu yetkilerini kullanmaya çalışmıştır. Roxelana olarak tanınan Rus kölesi "Hürrem Sultan"ın eriştiği güç ve etki iyi bir örnektir. Zekasıyla yükselen Hürrem Sultan, 1541 yılında sadece ikinci kadın iken, türlü entrikalar sonucu Sultan Süleyman"ın yasal karısı olmuş ve saraya taşınmıştır. Esir pazarlarından satın alınarak saray kadınlığı yapan ve Valide Sultanlığa kadar yükselen bu kadınların en bilinenleri Kösem, Nurbanu, Safiye, Gülnuş Sultan’dır.



Cariyeler



Dört karılılık hükmünden hak kazanan erkeklerin cariyelerle de ilişki kurması mümkün-dü. Prof. Dr. Ahmed Akgün-düz “Osmanlı’da Harem” kitabının 160. sayfasında cariyeleri ve statüsünü şu sözlerle anlatıyor:

“Efendinin, cariyesi ile karı-koca hayatı yaşama hakkına ‘istifraş hakkı’ diyoruz. Efendinin köle veya cariye üzerinde sahip olduğu mülk-i menfaatten kaynaklanan onları çalıştırma hakkına ise ‘istihdam hakkı’ diyoruz. Cariye demek, Efendinin birinci derecede istihdam hakkı bulunan kadın köle demektir. Efendilerin istifraş hakkına, yani istedikleri zaman cinsi münasebet hakkına sahip oldukları cariyelerin hususi statüleri vardır.” Sonuç olarak, hoşa giden, cilveli ve endamlı bulunan cariyeler birinci sınıf cariye statüsünde hizmet verir ve bunlar padişahla istendiği taktirde cinsel münasebet kurmaya mecbur cariyelerdir. Genelde savaşlardan köle olarak satın alınan bu cariyelerin padişahla yatmak, ona ve eşlerine hizmet etmekten başka hiçbir şansı olamazdı. Tek kurtuluşu hamile kalmasıydı.



Çocuğu olan cariyeler, eşliğe yükselebiliyordu



Osmanlı Padişahları, kendine çocuk armağan eden cariyesini ödüllendirebilir, hele de kendine erkek çocuk doğuran (Ümm-i Veled) cariye eşliğe kabul edilebilirdi. Ama elbette ki tüm bunların olması Padişahın iki dudağı arasındaydı. Onu isterse nikahlayabilir ve resmi eşi onuruna yükseltebilir ve evine kabul edebilirdi. Ümm-i Veled olan cariyeler genelde kadın efendi ya da ikbal olmuşlardır ve bu sayede bir nebze konum yükselterek biraz ayrıcalık kazanmışlardır. Yine de hizmetli ve köle olarak Harem’e giren bu cariyeler padişahlarıyla istendiği her zaman nikahsız cinsel ilişkiye girebildiği gibi, Padişah bu cariyeleri bir başkasına hizmetçi olarak çalıştırabilirdi de. Kadın cariyelerin gerçek hürriyetlerine kavuşmaları için hizmet verdiği padişahlarının ölmesi gerekiyordu. İslam Hukuku’na göre hüküm böyleydi ve Padişahlarının vefatlarından sonra cariyeler hür sayılmışlardır.

Cariyelerin kadınlık hizmetinden faydalanan, cariyelere düşkünlüğüyle anlatılan devlet adamlarından biri de 85 yaşını geçmiş Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’dır.

III. Murad dönemi, Harem’in en zengin dönemi olarak geçer. Haremindeki cariyeler Padişah III. Murad’a 103 çocuk doğurmuş, ölümünden sonra 20 oğlu ve 27 kızı kalmıştır. En büyük oğlu (III. Mehmet) tarafından 7 hamile kadın ve 19 kardeşini öldürtmüştür.

Fatih’ten sonraki Osmanlı Padişahları, birlikte olduğu cariye sayısını arttırmış hatta padişahlar kimi cariyeleriyle de nikah yapmışlardır. Karı-koca hayatı yaşadığı bu tür cariyelere ‘Baş kadın efendi’ deniyordu. XVII. yüzyılın sonuna kadar bunlara ‘Haseki’ veya ‘Haseki Sultan’ denilmiş, her padişahın farklı sayılarda kadın efendisi olmuştur. Bunlara ikbal de denir. İkballer kendi aralarında sıralamaya göre isimlendirilmiştir. Ayrıca aday konumundakilerin ilklerine ‘gözde’ diğerlerine de ‘peyk’ adı verilmiştir.

Akgündüz’ün, 31. sayfada padişahların en fazla 18 kadınla birlikte olduğunu belirttiği Osmanlı’da Harem kitabının bu defa 34. sayfasında Osmanlı Padişahlarının en fazla 20 kadınla birlikte olabildiğini belirtmiş. Gerçi Profesör rakamların pek ehemmiyet taşımadığının farkında; söz ve yetki hakkına sahip padişah ister 18, isterse de 20 kadınla beraber olur. 300 yıllık imparatorluk sürmüş ve ülkelere hükmetmiş Osmanlı padişahlarının en büyük ödülü kadınlar olmuş. Uzun zamana yayılan fetih dönüşlerinde Harem’e kapanan Osmanlı Padişahları tüm yorgunluklarını kadınların arasında atıyordu. Padişahın elbette ki canının istediği kadınla yatma özgürlüğü de pek tabii karşılanmalıydı. Profesör doktorumuz, Osmanlı Sultanlarının başkalarının namuslarına göz dikmemeleri ve nefsi arzularını meşru dairede tatmin etmeleri için Kur’an’ın yasaklamadığı bu yolu seçmelerini normal karşılamış. Özellikle günümüzde duyulan ve işitilen metres hayatının yanında, bütün bu anlatılanları rezalet diye vasıflandırmanın da çok bir büyük hata olabileceğini vurgulamış.



Cariyelerin cinsel tercih seçimleri yoktu



Sarayın gündelik hizmet ihtiyacını karşılayan cariyeler, padişah kendini beğenirse O’na kadınlık yapmak zorundaydı. Padişahın resmi eşleri dışında saray içindeki birlikte olduğu cariyelerin sayısı belli değildir. Hareme giren, sayısı bazen 500’ü bulan cariyelerin yalnızca padişaha kadınlık yapma zorunluluğu var. Birlikte olduğu cariyelerin Padişaha ait olmak şartıyla başkasına kadınlık yapması haram kabul edilmiş. Padişahın bu tür cariyelere karısı gibi muamele etme zorunluluğu varmış. Yani İslam Hukuku’nda belirtilen dört eşlilik ilkesi Padişahlarda artı cariyeler olarak genişletilmiş ve imtiyaza dönüşmüştür. Cinsel tatmin için padişaha sunulan cariyelerin buna itiraz hakkı bulunmamakla birlikte, cinsel tercih diye bir seçicilikleri de söz konusu olmamıştır. Bu cariyelerle nikah yaparak eş konumuna yükseltmek mümkünken; başta hukukçular olmak üzere hür kadınlar varken, bu tür cariyelerle nikah yapılmasını tavsiye etmemişler.

Cariyelerle adı anılan Osmanlı Padişahlarının bir de İç oğlanlarıyla yaşanan maceraları da ayrı bir yazı konusudur.

İslam Hukuku’nda geçen bir hükümde; “Genç bir hoca veya terbiyeci, genç ve bıyığı bitmemiş çocuklarla, fazla yalnız kalmasın; zira nefis insanı kötülüklere sevk edebilir. Hatta bu tür gençler, yüzlerine peçe bile örtebilirler. Bu tür gençlere ‘şâbb-ı emred’ denilir. Oğlanlarla yaşanan cinsi münasebetlere tedbiren konulan bu tür hükümler Osmanlı’da oğlancılığın yaşandığını doğruluyor. Hatta bunu bir edep kaidesi kabul eden yazarlarımız, bu hükme bazı Osmanlı Padişahlarının uyduğunu ve bir kısım iç saray görevlisi içoğlanlarına yüzlerini peçe ile örtmelerinin emredildiğini belirtiyor. Reşad Ekrem Koçu, “Kösem Sultan” isimli kitabında, Kösem Sultan’ın karşısına haseki sultanlar çıkmasın diye Murat’ı haremden uzaklaştırdığını ancak bu defa da Enderun’da genç oğlanlarla birlikte olan Murat’ın bu nedenle Kösem Sultan’dan nefret ettiğini yazıyor. İçoğlanlarla en çok ilişkisi olduğu iddia edilen Padişahlardan biri de IV. Murat’tı. Murat’ın içoğlan denilen saray hizmetlisi erkeklerle bu denli çarpık ilişki içinde olmasının asıl nedeni, cinsel tercih mi yoksa annesi Kösem Sultan’ın onu Harem’den mahrum etmesi midir bilinmez?



“Oğlan teni sıcaktır”



Meral Altındal’ın “Osmanlı’da Harem” kitabında yer verdiği, Ziyar Oğullarının Emir Keykavus (475/1082) tarafından oğlu için hazırlamış olduğu Kabus-name’de; Osmanlı Padişahlarının oğlan ve kadın ilişkilerine yönelik, “Ve yaz olunca avretlere meylet, kışın oğlanlara ki, sağlık ve esenlik içinde olasın. Çünkü oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse sağlığa zarar verir. Ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir araya gelirse teni kurutur.”demiştir.

Tam burada da konuya Kuran-ı Kerim’in Asaf Suresi, 80-84’le giriş yapmıştır: “Çünkü siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşmaktasınız.” Altındal, Tarih-i Gılmani, Mehmet Halife’ye ait ve Kamil Su’nun sadeleştirdiği Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eserleri(1976) kaynaklı konunun devamında şöyle diyor: “Ülfeti mahlasıyla şiirler yazan Mehmet Halife, IV. Murat, Sultan İbrahim ve IV. Mehmet devirlerini görmüş bir devlet adamıdır. Kendisi de gençliğinde bir içoğlanı idi ve padişaha yazdığı övgüde: ‘Sarayın cennet gibidir. Bu Enderun oğlanları da orada huriler ve gılmanlar gibidir. Kıyamete kadar mamur olsun’ diyerek döneme ışık tutmuştur.”

Buna şiddetle karşı çıkan Prof. Dr. Ahmed Akgündüz şöyle cevap veriyor:

“Enderun, yani İç Saray’da çalışmak üzere yetiştirilen İçoğlanlarının yakışıklı olması, Padişahların gayr-i meşru arzularını tatmin için değildir. Belki İç Saray yani Osmanlı Devleti’nin en geniş sınırlara ulaştığı dönemlerde toprak alanı 24 milyon km2’yi bulan bu muhteşem devletin Devlet Bakanlığı sarayı demek olan bu mahalde çalışacak personel dikkatle seçilmeliydi. Elinin, ayağının, gözünün, kulağının özelliklerine göre, bir insanın ahlaki yapısı az çok tesbit edilmekteydi. İşte Enderun’da çalışacak olan içoğlan denilen personel, bu konuda uzman olan kişilerce seçilmekteydi. Gılman veya İçoğlan denilmesinin bir sebebi de, burada bugünkü gibi kadın personel çalıştırılmamasındandır.”

İç Saray’daki oğlanların yakışıklı olmasının Padişah açısından değil de, kendi aralarında muhtemel bir gayr-i meşru durumdan sakınılması için çok dikkat çekenlerin yüzlerine peçe örtmesinin emredilmesinin doğru olabileceğini kabul eden Akgündüz, bu durumla ilgili şu yorumu getiriyor: “Ancak bu Padişahın onları başkalarından kıskanmalarından dolayı değil, bu konudaki şer’i bir hükmün tatbikinden ileri gelmektedir. Gerçekten İslam hukukunda bir hüküm vardır: “Genç bir hoca veya terbiyeci, genç ve bıyığı bitmemiş çocuklarla, fazla yalnız kalmasın; zira nefis insanı kötülüklere sevk edebilir. Hatta bu tür gençler, yüzlerine peçe bile örtebilirler. Bu tür gençlere şabb-ı emred denilir.”* Bu hükme, bazı Osmanlı Padişahları uymuşlar ve bir kısım İç Saray görevlisi içoğlanlarına yüzlerini peçe ile örtmelerini emretmişlerdir. (*)İbn-i Abidin, Redd’ül-Muhtar, c. VI; Krş. Pakalın, Tarih Deyimleri, II, sh. 28-29”

Akgündüz, Padişahların da insan olabileceğini ve bazı kadınlara karşı aşırı sevgi duyduğu hatta aşık olduğunu belirtir. Ve padişahın hanımı olmak isteyen kadınlar arasında bazı tatsız hadiseler meydana gelmiş olabileceğini kabul ediyor ve Harem’le ilgili eleştiri yöneltenlere, “Ancak Osmanlı Haremi, Padişahları, Fatihleri, Yavuzları ve Kanunileri yetiştiren bir terbiye yuvasıdır; bir kısım insanların kendi hayatlarında yaptıkları gibi seks alemi yapılan ve seks partileri düzenlenen çirkin mekanlar değildir”, “Her şeyde olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin iyilikleri de vardır, hataları da vardır” diyerek gerçeği kabulleniyor.

Kadınlar arasındaki kavgalar da cezasız kalmıyordu. Kalfalar, suç işleyen kadınları döverek hatta suç boyutu büyükse sürdürerek cezalandırıyor, suç işlemeye devam edenler ya da hataları affedilemez olanlar, ellerindeki servetleri alınarak padişahın emri ile saraydan uzaklaştırılıyordu.



Büyücü cariyeler, ceza olarak çuvalla denize atılıyordu



Bazı iddialara göre haram ve günah kabul edilen büyücülük gibi işlerle uğraşanlar, bir çuval içine konulup, ağzı bağlanarak gece yarısı denize atılırmış. Ancak bu iddianın ne kadar gerçek olduğunu bilemiyoruz. Öyle ki; bir eğlence sonra Deli İbrahim’in Harem’deki tüm cariyelerden sıkıldığı ve yenilerini almak için toplu olarak aynı gece içinde 300 kadar kadını çuvallar içinde Boğaz’ın sularına attığı da yazılanlar arasındadır. Bunlardan yalnızca bir kadının kurtulmayı başararak bir gemiye binip Paris’e kaçtığı iddia edilenler arasında.

Saray erkeklerine cinsel münasebette sınır koyan Osmanlı, Yeniçerilere evlenmeyi yasaklamışken, Hareminde yüzlerce cariye bulundurması pek tabi olarak sarayda istenmeyen cinsel münasebetlerin ve entrikaların olmasına neden oluyordu. Padişahın istediği zaman, istediği yerde birlikte olması mümkünken; kadınların yalnızca Padişahın kendiyle birlikte olmasını beklemesi de ayrı bir huzursuzluk nedeniydi. -Erkek cinsel tatminlik yaşarken, kadının bu konuda ciddi bir boşluk yaşaması yine kadının ruhunda yaratılan ayrı bir tahribattır.- Kendini güçlü hisseden sabırlı cariyeler bekleyişlerini zafere dönüştürmek için de planlar geliştirip türlü entrikalara başvuruyordu. Padişah eşlerinden bazıları kocalarından hamile kalan kadınları karnındaki çocuğu düşürünceye kadar dövmeye hatta ve hatta öldürmeye bile teşebbüs ediyordu.



İşkenceli hadım yöntemleri



Hareme yabancıların girmesi yasaktı. Hele de erkeklerin. Osmanlı’da harem içindeki kadınları korumak amacıyla hadım kullanılırdı. Harem’de Valide Sultan’dan sonra Darü’s-saade Ağası yönetiminde olan Hadımlar görevliydi. Adeta insan irisi Araplardan seçilen zenci hadımlar zararsız hale getirilerek hadımlık görevine veriliyordu.

N. M. Penzer’in 1936’da yazmış olduğu “Harem” adlı kitabında anlattığı hadım edilme yöntemleri harem gerçeğinin farklı bir yanını da ortaya koyuyordu. Acı dolu gerçekler hadım adaylarının işkenceli göreve hazır edilme operasyonlarını anlatıyordu.

Burada anlatılan acı gerçekler haremi koruyacak bu hadımların, hadım edilme yöntemleridir. Çin’de, Mısır’da ve Osmanlı’da farklılık göstermeyen bu hadım edilme yöntemleri üç şekilde yapılıyor:

Sandali veya Tamamen Traşlı: Organlar tek bir harekette, keskin bir bıçak yardımıyla tamamen kesilir. Teneke ve ahşap bir tür, üretraya sokulur. Yaraya kaynar yağ sürülür ve hasta taze tezek yığınına yatırılır. Yiyecek olarak süt verilir. Eğer hadım edilen kişi genç birisi ise çoğu kez yaşar.

Penisi Kesilen Hadım: Cinsel ilişki ve döl verme yeteneği yerindedir, fakat penisi yoktur.

Hadım: Testisleri kesilmiş veya ezilmiş, burulmuş olan klasik Thlibias ve Smivir.

Bir de operasyonun yapılış biçimini duyduğunuz da sakın dudaklarınız uçuklamasın!

Erkeğin göbeğinin hemen alt kısmı ve bacakların baldır kısmı, beyaz bandajlarla sarılır. Sırt üstü yatmış olan hadım adayının, üzerinde operasyon yapılacak olan bölgeleri acı biber karıştırılmış su ile üç kez yıkanır. Orak benzeri bir kesici ile hem testisler hem de penis mümkün olduğunca dipten kesilir. Hadım etme işlemi yapılmış olduğundan penis kökündeki kanala gümüş bir iğne veya metal çubuk sokulur. Daha sonra yara soğuk su içine yatırılmış kağıt ile dikkatlice sarılır. Bandajlama sonrası hadım, iki adet “bıçakçı” yardımıyla birkaç saat yürütülür ve daha sonra yatırılır. Hasta, tuvalet ihtiyacını gideremeyeceği için 3 gün boyunca sıvı verilmez. Üç gün sonra bandajlar açılır ve tüp çıkartılır. Hasta idrarını yaparken kanama olmaz ise sorun kalmamış demektir. Aksi takdirde kanallar şişmiş demektir. Ve hasta ölür. Erkekliklerinden tamamen arındırılan ve harem kadınlarının koruma ve hizmetine sunulan hadımların yine yazılı kaynaklarda saray içinde yaptıkları evliliklerinden de bahsediliyor.

Hadım alırken nelere dikkat edilmesi Kabus-name’de şöyle anlatılıyor:

“Geldik imdi hadım olarak istihdam etmek için alacağın kulun nişanlarına... Gayet kara ve ekşi yüzlü ve yüzü buruş buruş olsun. Gövdesi zayıf, derisi kuru, saçı yufkacık, dişleri seyrek, sesi incecik ve baldırı ince olsun. Dudağı kalın, burnu yassı, parmakları kısacık, boyu büğrü ve boynu ince olsun. Bu dediğim gibi olunca sarayda hadım olmaya yarar. Amma sarayda ak hadım olması gerekmez. Hele ki benzi kızıl olursa. Sonra gayet sakın sarışın hadımdan, çok çekin bu cinsten. Hele saçı yoluk, gözü sulanır, çapaklı ve yaşarır olursa. Derler ki, kendi sever avreti ya da başkasına sevdirmek için pezevenklik eder. Hasılı bunun gibiden hayır gelmezmiş.”
  #26348  
Alt 09.11.2005, 15:32
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Enis koydugum yazinin senin ile,

bir alakasi yok birader.
  #26349  
Alt 09.11.2005, 15:35
eniskaya
 
Beiträge: n/a
Standard Okiiiii.. :)) o.T.

ohne Text
  #26350  
Alt 09.11.2005, 16:50
Benutzerbild von flatfox
flatfox flatfox ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1
Standard das frauenthema...

scheint euch zu beschaeftigen!

doch ist das nicht alles was mich am kuran/ islam zum nachdenken anregt...

wieso wird eine "weltreligion" in die schranken einer kultur gezwaengt???

muss ein türke unbedingt in arabisch zur moschee eingeladen werden (esan)?

muss ein japaner der zum islam übertretet anfangen arabische floskeln zu lernen wie: "allah", "allahuhekber". *lustig* oder vieleicht sogar ganze gebete???

müssen unsere kinder denen wir moral und gottesfurcht/liebe beibringen wollen das arabische alpfabet und arabische aussprache lernen?

muss eine deutsch geschaeftsfrau die zum islam übergeht sich bedecken, darf keinem mann mehr die hand geben - eigentlich nicht einmal im gleichen besprechungzimmer mit den maennern sitzen??? aber muss nach arabischen sitten die kunden bedienen...

muss euch ganz offen sagene - glaube nicht das die arabische kultur so wichtig ist... ich persöhnlich bevorzuge die europaeische kultur.

= schaut spreche sogar deutsch mit euch : )

foxxx
Antwort



Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu