| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#2551
|
|||
|
|||
lesen ... vestehen ..denken ..
mal wieder was ganz neues ....
wirklich beschämend welch ein sondermüll hier abgelassen wird. Die Basis aller Parlamentarischen Entscheidungen von heute sind die Fundamentalen Errungenschaften der Generation Atatürk von Gestern. Also damit wäre denn auch in der BRD oder Italien von Dikatoren zu sprechen. Die nachdem 2.Weltkrieg alles aufgebaut haben *lolol* |
#2552
|
|||
|
|||
gut nicht :)
der Weg ist das Ziel
nein sorry das Ziel ist der Weg .. jedenfalls sind seine Absichten dadurch klar und bedeuten letztendlich einen Mullah Staat. Ist natürlich für einige die sich nicht mal Türken nennen können (T.E) eine Freude. |
#2553
|
|||
|
|||
ARIADNE"NIN YAKINMASI /Nietzsche
Kim ısıtır, kim sever beni daha ?
Sıcak eller uzatın bana ! Yürek mangalları uzatın bana ! Vurulup düşürülmüş çırpına çırpına, can çekişenler gibi, ayakları ovuşturulan, sarsılmışım, ah ! Bilinmeyen ateşlerle yana yana, sen peşimdesin, ey Düşünce ! Adlandırılamaz ! Açıklanamaz ! İğrenç ! Sen, ey bulutların ardındaki avcı ! Yerle bir olmuşum senin şimşeklerinle, sen alaycı göz, dikmişin gözünü bana karanlıklardan ! Yatıyorum öyle, kıvrılarak, çırpınarak, işkencesiyle bütün sonsuz ezaların, vurdun beni sen ey zalim avcı, sen ey tanınmaz - T a n r ı ... Vur, daha derine vur ! Bir kez daha, haydi vur ! Kopar, parçala bu yüreği ! Niye bu işkence körelmiş oklarla ? Neye göz koydun böyle, usanmadın mı bu insan işkencesinden, acı vermekten haz duyan Tanrı şimşeği gözlerle ? Öldürmek değil istediğin, yalnızca eziyet, eziyet etmek mi ? Bana - niye eziyet ediyorsun, sen, ey acı vermekten haz duyan tanınmaz Tanrı ? Ha ha ! Usul usul sokuluyorsun böylesi gece yarısında ?... Ne istiyorsun ? Konuş ! Üstüme geliyorsun, sıkıştırıyorsun beni, Ha ! Çok yaklaştın yanıma ! Soluğumu duyuyorsun, yüreğimi dinliyorsun, kıskanç seni ! - neden kıskanıyorsun beni ? Git ! Defol ! O merdiven de niye ? İçeri mi girmek istiyorsun, yüreğime tırmanmak, en mahrem düşüncelerime tırmanmak ? Utanmaz ! Tanınmaz ! Hırsız ! Ne çalmak istiyorsun ? Ne gözetlemek istiyorsun ? Ne işkencesi etmek istiyorsun ? Sen ey işkenceci ! sen - Cellat - Tanrı ! Yoksa köpek gibi, taklalar mı ataydım karşında ? teslim mi olaydım, kendimden geçerek sevginle - sırnaşarak ? Boşuna ! Sürdür batırmanı ! Zalim diken ! köpek değilim - avınım yalnızca senin, zalim avcı ! en gururlu esirinim, en ey bulutların ardındaki haydut... Konuş artık ! Ey şimşeklerin ardına gizlenen ! Tanınmaz ! konuş ! Ne istiyorsun, ey Eşkiya ... b e n d e n ? Nasıl ? Fidye mi ? Ne istiyorsun fidye diye ? Çok iste - böylesi yaraşır gururuma ! ve az konuş - böylesi yaraşır öteki gururuma ! Ha ha ! Beni - istiyorsun ha ? beni ? herşeyimle beni ? ... Ha ha ! Ve işkence ediyorsun bana, delisin ya işte, gururumu kırıyorsun işkencenle ? S e v g i ver bana - kim ısıtır ki beni daha ? kim sever ki beni daha ? sıcak eller uzat bana, yürek mangalları uzat bana, bana, yalnızların en yalnızına, buzunu ver ah ! yedi kat donmuş buz, düşmanları bile düşmanları özlemeyi öğreten, ver, evet, teslim et, ey zalim düşman bana - k e n d i n i ! Kaçıyor ! Bu kez o kaçıyor, tek yoldaşım, en büyük düşmanım, tanınmazım benim, Cellat-Tanrım benim !... Hayır ! gel geri ! bütün işkencelerinle birlikte geri gel ! Bütün gözyaşlarım sana akıyor, yüreğimin son alevi seni aydınlatıyor. Gel, geri gel, tanınmaz Tanrım ! A c ı m benim ! son mutluluğum benim ! ... _____________________________ Modern dönemde ateizmin yayılmasında ve taraftar bulmasında rol oynayan iki önemli düşünür daha vardır. Bunlar Nietzche ve Sartre’dır. Kendi kültürlerine karşı isyankâr bir ruh yapısına sahip olan bu düşünürler birtakım duygusal, moral ve varoluşsal gerekçelerle Tanrı’yı reddetmiş, geleneksel (dinî ve ahlâkî) bütün değerleri yıkarak insanın özgürlüğüne dikkat çekmeye çalışmışlardır. Söz konusu düşünürler özellikle hıristiyanlığın Tanrı anlayışına ve bu anlayış üzerine kurulan ahlâkî yapıya karşı amansız bir mücadele vermiş ve inançsız yaşamayı ilke edinmişlerdir. Bu düşünürlere göre hıristiyan ahlâkı da insanı küçültmüş ve özgürlüğünü kaybettirmiştir. Her iki düşünürü de bunalımlı bir dünyanın ortaya çıkardığı bunalımlı insanlar olarak nitelemek mümkündür. “Tanrı öldü O‘nu biz öldürdük” diyen Nietzsche bu ifadesiyle Tanrısız bir yaşam istediğini açığa vurmuştur. Tanrı’nın ölmesi de ona göre insan zihnindeki Tanrı kavramının yok edilmesi ve çıkarılıp atılması anlamına gelmektedir. Bu durumda insan, Nietzsche"ye göre, özgürlüğünü ve onurunu yeniden kazanacak ve kendi özünü yine kendisi belirlemiş olacaktır. Nietzche’den büyük çapta etkilenen Sartre da insanın özgürlüğü için Tanrı’nın yok olması gerektiğini öne sürmüştür. Ona göre Tanrı varsa özgürlük yok demektir. Bu durumda insan kendi özünü oluşturma imkân ve gücünden yoksun kalacaktır. Ona göre Tanrı var olmadığı için herhangi bir mutlak değerden de bahsedilemez. Dolayısıyla insan kendi değerlerini ve kendi dünya görüşünü yine kendisi yaratmak durumundadır. Dolayısıyla O dünyada kendi başına olup, yalnız kalmıştır. Bu nedenle o özgürlüğe mahkûmdur. Özgürlük içerisinde de kendi özünü oluşturmak ve belirlemek zorundadır. Gerek Nietzsche ve gerekse Sartre"ın fikirleri sadece Batı’da değil dünyanın değişik yerlerinde büyük bir heyecan uyandırmıştır. Pek çok düşünüre cazip gelmiş ümitsizliğe, karamsarlığa ve bunalıma düşmüş insanların tesellisi olmuştur. Ancak her iki düşünürün iddiaları Tanrı"nın varlığını çürütmekten ziyade onun ahlâkî açıdan var olmaması gerektiği gibi bir ön kabulle yola çıkılarak ileri sürülmüş haykırma ya da şikâyet türü şeylerdir. Muhatapları da hıristiyanlığın baskısından bunalmış, sıkıntıya düşmüş ve arayış içerisindeki insanlar olmuştur. Ortaya koydukları şeyler de sıradan insanların benimseyebileceği düşünceler olmaktan ziyade, uçlarda gezen ve aykırı davranan kişilerin hoşuna gidecek olan düşüncelerdir. Ayrıca Nietzsche ve Sartre"ın düşüncelerini doğrudan İslâmiyet’e yöneltilmiş bir eleştiri olarak da düşünmemek gerekir. Çünkü her iki düşünürün de reddettiği Tanrı İslâmiyet"in Tanrı’sı değildir. Görünen o ki bu düşünürler daha ziyade hıristiyanlık’la hesaplaşmaktadırlar.Bu kişiler Tanrı"nın (İsa) trajik bir biçimde çarmıha gerildiği, insanların günahkâr doğduğu ve kiliseye gidip vaftiz olmadıkça aklanamadığı, insanların günah işlediğinde (Ortaçağ"da görüldüğü gibi) acımasızca ateşe atıldığı, ölümden sonra da cehennemle korkutulduğu bir kültürde yetişmişlerdir. Yıllar süren din savaşlarının ve kilise baskısının altında ezilen bir toplumun fikrî özgürlüğünü seslendirmişlerdir. Dolayısıyla böyle düşünürleri kendi şartları içerisinde anlamak ve değerlendirmek gerekmektedir. Projelerini ve ideallerini de evrensel bir norm olarak düşünmemek gerekmektedir. Söz konusu düşünürlerin fikirleri önemli olmakla birlikte onları dine (İslâmiyet) karşı geliştirilmiş teorik itirazlar olarak görmek mümkün değildir. Bu kişilerin gözünde Tanrı, Tanrı olmaktan çıkmış başka bir hüviyete bürünmüştür. Dolayısıyla ne bu kişileri ikna etmek ne de zihinlerindeki kavramları kabullenmek mümkündür. Yapılabilecek en iyi şey onları kendi hallerine bırakmak ve zaman içerisinde yanılmış olduklarını görmeyi beklemek olacaktır. Bu kişiler ahlâk (özgürlük) ve erdemlilik adına Tanrı’yı inkâr etmişlerdir. Halbuki İslâmiyet’e göre Tanrı inancıyla birlikte ahlâklı ve erdemli olmanın yolları sonuna kadar açılmıştır. Gerek Kur’ân’a ve gerekse Peygamber"in yaşamına bakıldığında insanlara daima ahlâklı, rasyonel ve kişilikli bir şahsiyete sahip olmalarının tavsiye edildiği görülecektir. Nitekim Tanrı insanı böyle bir yetenekte yaratmış ve ahlâklı olma imkânlarını önümüze sunmuştur. Hangi şartta olursa olsun erdemli yaşamanın ön koşulu bulunmamaktadır. Yani dini, dili, ırkı, sosyal statüsü, maddî durumu, sağlığı, huzuru, ne olursa olsun herkesin uyması gereken birtakım insanî ve ahlâkî normlar bulunmaktadır. İnsan olumsuz şartlarda dahi bu özelliğini korumalıdır. Dinin istediği budur. Dolayısıyla ateistlerin iddiasının aksine dinin (İslâmiyet) ahlâk konusunda olumsuz bir rolü bulunmamaktadır. Dini bu durumla itham etmekte dinî bilgisizliğin ve ideolojik bir tavrın sonucudur. İster Batı’da olsun ister Doğu’da Tanrı"ya inandığı halde bazı insanların ahlâka aykırı tavır sergilemeleri o kişilerin eksikliğidir. Bu durumdan Tanrı’yı sorumlu tutmak mümkün değildir. Ahlâksızlığın kol gezdiği bir toplum yaşamına veya insanların zararına olan şeylere Tanrı"nın onay vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla bazı ekonomik ve sosyal sıkıntılardan dolayı insanların ahlâksız olmaları veya içine düştükleri sıkıntıdan kurtulmak için Tanrı’yı reddetmeleri anlaşılır değildir. Bu noktada ateistlerin ileri sürdüğü özgürlük ideali de sorumsuzluk, kuralsızlık, dağınıklık ve kaos istemiyle eş anlamlı olacaktır. İnsanın çoğu zaman duygusal bir varlık olduğu âşikârdır. Bu duygusallığın inanç, ahlâk ve bilim konularına da yansıdığı ve dolayısıyla yanıltıcı olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu yüzden birtakım hissi gerekçeler üzerine inançsızlığı inşa etmek, kişilerden ve bazı kurumlardan dolayı Tanrı inancına karşı çıkmak doğru olmayacaktır. Kaldı ki böyle bir tavır insana mutluluk kazandırmayacak, mevcut problemlerini de çözmeyecektir. Nitekim inançsızlığın yaygın olduğu yerlerde insanların gerek ruhen ve gerekse sosyal açıdan mutlu olduklarını söylemek zordur. Kaldı ki o insanların pek çoğu da artık inançsızlıkla ilgili hayal kırıklığını ve ümitsizliğini gizlememektedir. Nitekim kendilerini inkârcı ideolojinin etkisinden kurtaranların pek çoğu Tanrı sevgisinin ön plana çıktığı yeni bir yaşam biçimine yönelmiş ve dünyaya daha değişik bakmaya başlamışlardır. İslâm peygamberi görevinin birinci derecede ahlâkı kemale erdirmek olduğunu belirtmiştir. İnsanları Tanrı inancına çağırırken onlara ön koşul olarak moral değerlere bağlılığı, iyi bir insan olmayı ve kötü alışkanlıkların bırakılmasını telkin etmiştir. Bütün bunlara rağmen bazı insanların din adı altında uygunsuz davranışlarına, ikiyüzlü, menfaatperest, ya da çıkar dolu eylemlerine rastlanmaktadır. Elbetteki bunlar o insanların kişisel zaaflarıyla ilgilidir. Dolayısıyla insan unsurundan kaynaklanan olumsuzlukların Tanrı’dan kaynaklandığını düşünmek ve dini eleştirmek büyük bir haksızlıktır. Yani Tanri Ölmedi Ölen sadece Nietzsche :O) Kimbilir belki TEIZM dersleri aliyordur Huzur-u KÜBRA da ) |
#2554
|
|||
|
|||
T-E-T-I-K-C-I !...
Ilkokul 4. sinifa yeni baslamisti. Memur cocuklarinin kaderi oldugu üzere, babasinin tayini nedeni ile Dogubeyazit"tan kente gelmisti. Sicakkanli ve sempatik bir cocuktu. Üflesen ucacak bir vücudu, sinirli bir babasi ve baskente gelmenin heyacani vardi. Cabucak arkadaslar buldu, Jules Verne"in "Aya Yolculuk" kitabi karsiliginda, "Denizler Altinda Yirmibin Fersah"i aldi. Okudu.
Hayal dünyasi alabildigine sinirsiz, tabusuz ve korkusuzdu. Siyasi anlamda ilk saf tutmasi "GÜVEN PARTISI" ile basladi. Annesi, "oglum, neden Güven Partisi?" diye sordugunda, "Annecigim, güven diyor ya, ben de güvendim" olmustu. Ilkokul dörtte, üst katta ki Hülya ablasina asik ve "Uzay Yolu" seyrediyordu. "Fazer"i olsun istiyor ve kötüleri acimadan yok edebilecegini düsünüyordu/saniyordu. Kitap degistigi arkadasi Engin, bir gün ona bir kolye armagan etti. O güne kadar aldigi ilk armagandi bu kolye. "Bir hilal icinde uluyan Kurt" Bu kolyede ki simgeyi bir yerlerde görmüstü. Armagan aldigina ne kadar sevinse de, kolyede ki sembol ile bir yerlerde gördügü sembolun aynisiydi ya da, arkadasinin bu kolyeyi armagan etmesinde; ilginctir, kötü seyler duyumsadigini hala animsiyor, onu rahatsiz eden seyin ne oldugunu anlamaya calisiyordu. (Yenimahalle 6.durakta ki "ÜOD"nin tabelasinda gördügünde, kolye coktan cöpe atilmisti) Bir amcasi vardi, cok sevdigi, cok sevdigini bildigi, kiz kesmeye gittigi; haftasonlari "evci" cikiyor ve hafta sonlarini abisinin yaninda geciriyordu. Bir hafta sonu sabahi kalktiginda, yastiginin altinda, her zaman ki gibi cukulata buldu. Amcasi, yegenlerine her hafta sonu, o pahali cukulatalardan alir ve 3 kardesi; cikar icerse de 3 kardes acisindan, mutlu ederdi. Cocuklar, cukulata severler. Iste o amca, ilk kez aldigi armagani amcasina gösterme telasinda ki cocugun heyecanini; ilk kez armagan almanin sevincini, coskusunu; kolyeyi iki parmagi arasinda ezerek yok etti ve bagirdi, "amcam, kim verdi sana bu kolyeyi, bu Türk fasistlerinin simgesidir, biz fasist degiliz, bir daha böyle bir armagan kabul etmeyeceksin!" Amcasinin ses tonu ve gözlerinde duyumsadigi nefret korkuttu cocugu, o anda amcasinin, yillar sonra animsadiginda ise insanlarin öfkelendiklerin de tüm sevecenliklerini kayip ettiklerini, degistiklerini, yasayarak anladi. Bu duygulari anladiktan sonra; örnegin kizdigi zamanlar kosup, aynaya bakti. Ayna da gördügü yüz, diger öfkeli yüzlerden farkli degildi. Cirkindi. Her cirkinlestiginde utandi, utandikca, aynaya daha az bakti. Bunlar, istemeden de yüreginden klavye"ye, oradan E-mail"e ve sonra kardesine akti. Bunlar, istemeden ve elinde olmadan, birden icine düstügü dipsiz düsünceler dünyasinda, yasami sevmenin, hakki sevmenin ama parayi sevmemenin bedeli olarak bir kelime de yüzüne carpildi. TETIKCI?! Bunlari yazdiktan sonra "artik bir Doluca hakk"ettim" diye düsündü. ... Ilk kadehimi yudumlarken bu yaziya basliyorum! Sevgilim, canim kardesim. Halimi hal eyledim. Saklamadim. Halinizi hal etmediniz, anladim. Biliyormusun canim, benim tetikcilikle suclandigimi söyledin. Yanitini veremedin mi? Biliyorum, yasam zor ve zaman gecip, devran döndügünde iyilikler, fedakarlik haline dönüsüyor. Biliyorum, yasam zor, hele de benim gibi, cocuklarina, yasayabilecekleri bir dünya birakmak savasi veren bir insana katlanmak daha da zor. Depresyon hastalari, cevrelerine aci verirler, sevdiklerini üzerler. Seni üzmek icin yazmadim. Bunlari düsündüm. Saklamadim. Ama çocuk, beni duman ettin. Hak ettim mi? Agliyorum. Ilk defa, "keske" ile baslayan düsünceler icinde bogulmaya basladim. Duman olsam da yasayacagim. Sirtimin ortasina yedigim "tetikci" bile beni öldüremeyecek. Canim kardesim, gözlerinden, gözlerinden öperim. Imza: Tetikci abin. -------------------------------------------------------------------------------- Cellat uyandı yatağında bir gece, "Tanrım" dedi. "Bu ne zor bilmece: Öldükçe çoğalıyor adamlar Ben tükenmekteyim öldürdükçe..." |
#2555
|
||||
|
||||
Siz sadece rahatsizsiniz.
... ve siz bu dünyada mutlu olabilecek bir karizma cizmiyorsunuz. Ama yanliz degilsiniz, merak etmeyin. Sizin gibilere tedavi yöntemleri var, cok üstün bilgili, uzman piskolojik doktorlar, hem de bu sizin gözünüzde yasadiginiz "gavurlarin" memleketinde, hemde TR"de bu doktorlar mevcut, onlara bir görünebilirsiniz yani... belki yardimci olabilirler...
Böyle burada, yani vaybede forumlara bol bol copy ve paste islemleri ile iyilesceginizi saniyorsaniz, yaniliyorsunuz. |
#2556
|
|||
|
|||
der erdogan
ist mehr türke als du..glaubs mir du möchtegern kemalist
|
#2557
|
|||
|
|||
korku salma havarileri
sizin bu fantazinizle iyi senarist olursunuz..harcaniyorsunuz burda ya..hollywooda gidin..sibel kekiliyide götürün..nasil olsa sizin cagdas anlayisiniz onunkisine benziyor
|
#2558
|
|||
|
|||
hollywood ticket"ler nerde ???
günaydin ...
bu bir korku olsa allaha sükür |
#2559
|
|||
|
|||
Beleidigung achso
wenn einem die worte fehlen und tatsachen aus bleiben werden wir asozial und fangen an unser
wahres gesicht zu zeigen Respekt sana karsi wander doch in den iran aus da kannst du unter deiner sharia leben ... |
#2560
|
|||
|
|||
Birakin da Mutlu olup olmamaya
Biz karar verelim..
Benim Kanaatime Göre ;Baskalarinin Mutlulugu üzerine Tartisma icine giren Insanlar Komplexli ve Tedaviye muhtactir. O halde size de Bizden " Mutlu Hayatiniza " Türklerden Nefret ederek Daha bir mutlu olarak Devam etmenizi dilemek düsüyor. ) |