Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #851  
Alt 26.08.2007, 15:23
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Sübyanci Cumhurbaskani adayi ! :-))

21. yüzyilda 14 yasindaki bir KIZCOCUGUYLA nisanlaniyor, 15 yasini doldurmasini zor bekliyor, KIZCOCUGU 15 yasina girdigi gün nikah kiyiyor !
ULAN AYI OGLU AYI, hic kari kiz yüzü görmedin sen !?
peygamerin muhammedemi özendin !?

Bu SEREFSIZ IRZDÜSMANI birkac gün sonra Türkiyenin Cumhurbaskani olacak ! :-))

Iste Türkiyenin egitim ve kültür seviyesi !

Yani 14 yasindaki bir KIZCOCUGU ile nisanlanan 15 yasina girdigi gün evleneni kendilerine Cumhurbaskani olarak layik görenlerin kültüründen egitiminden ne olacaksa ! :-))

46.6% secmenden konusuyoruz ! ;-))

Ben sahesen bunlarin DOMUZLARDAN farkini göremiyorum !
  #852  
Alt 26.08.2007, 19:28
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!.

İki gün sonra Köşk"e çıkacak Hayrünnisa Gül tahminleri altüst edebilir.

"Bayan Cumhur"un sancılı yolculuğu.

Onun Köşk"te kocasının ardına saklanmış, kendi halinde bir gölge kadın olacağını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü yaptıkları yapacaklarının garantisi...



Abdullah Gül, Köşk yoluna çıkarken, gözler kendisinden çok eşinin üzerinde... Abdullah Gül"ün nasıl bir cumhurbaşkanı olacağından çok, Hayrünnisa Gül"ün nasıl bir First Lady olacağı tartışılıyor.

Bu konuda herkesin bir fikri var ama ortalıkta pek az bilgi var.

Bu yazıda, ona dair kimi kişisel gözlemlerden, kimi çevre bilgilerinden derlenmiş bazı izlenimler aktarmak istiyorum.

Bu izlenimleri okuyunca onun "Köşk"te kocasının ardına saklanmış bir gölge kadın" olmayacağını siz de tahmin edebileceksiniz.

"Lider olabilir"

Bu gözlemin ilk işaretine, Hayrünnisa hanımın ortaokul karnesinde rastlıyoruz.

Koca Ragıp Paşa İlkokulu"ndan sonra Çemberlitaş Kız Lisesi"ne geçen Hayrünnisa Özyurt, ortaokulu 1978-79 döneminde bitirmiş.
3-C sınıfının 1141 numaralı öğrencisi Hayrünnisa, okul birinciliğine adaymış. Yıl sonu karnesinde 9"un altında notu yok. Dönem ortalaması 9,3...
Bu gözkamaştıran karnenin altına sınıf öğretmeni şu gözlem notunu düşmüş:
"Çok başarılı. Lider olabilir."
O notu düşen öğretmenle konuştum. Şunları söyledi:
"Benim iftiharımdır. Çok kıymetlidir benim için. Evladım gibidir. Terbiyeli, üstün başarılı, iyi bir aile çocuğu... Son derece kararlı, iddialı bir kızdı. Herhangi bir dersten notu biraz düşük gelse üzülürdü. İftiharlık öğrenciydi. Çok severim kendisini..."

"Keşke okuluna devam edebilseydi" diye bitirdi sözlerini...

"Daha çok küçük"

18 Ağustos 1979"da 15 yaşına bastı Hayrünnisa Özyurt...
Şimdiki oğlu Mehmet"in yaşındaydı yani...
Kökleri Kayseri"deydi ama o doğdu doğalı İstanbul"da oturuyordu.
Bazı yazlar, aile büyüklerini ziyaret ya da düğün için Kayseri"ye gidiyorlardı.
O yaz da, kendi kuzeni, Abdullah Gül"ün kuzeniyle evleniyordu.
Düğünde uzun zamandır oğluna bir kısmet arayan Adeviye Gül"ün gözüne takıldı.
Adeviye hanım aradığını bulduğunu düşündü. Özyurtlar da "mazbut bir aile" idi. Aileyle görüştü. Daha önceki talipleri reddetmişlerdi. Bu kez "Olabilir" işareti çıkınca konuyu oğluna açtı.

Abdullah Gül 30 yaşındaydı.

Gelin adayının henüz 14"ünde olduğunu öğrenince "Daha çok küçük" diye itiraz etti.
Ancak Hayrünnisa hanımla tanışınca fikri değişti. Karşısında çocuk yaşta ama aklı başında bir kız vardı. O da "konudan", düğünden sonra haberdar olmuştu.
Evlenme fikrine itiraz etmedi. Zaman istedi ama damat beklemeye niyetli değildi. Mecburen kabul etti.
Tek koşulla: "Okula devam edecekti."
Koşul kabul edildi. Sözlendiler.

Evlilik yasak.

Medeni Kanun"a göre 15 yaşını doldurmadan evlenmesi yasaktı. Mecburen bekleyeceklerdi.
Abdullah Gül, Sakarya Üniversitesi"nde asistandı ama evi İstanbul"daydı. Bu süre içinde İstanbul"da da görüşeceklerdi.
Hayrünnisa hanım zannedildiği gibi o günden sonra örtünmedi; daha önceden örtünmüştü. Muhtemelen okul kapısında başını açıyordu.
O yılın eylülünde okulunun lise bölümüne kaydoldu.
Sözlendiğini okula haber vermeden, eğitimine devam etti.
Çünkü lise çağında sözlenmek, nişanlanmak büyük disiplin suçuydu; hele evlenmek okuldan atılma sebebiydi.
Lise 1 karnesi yine başarılıydı: Kimya 9, cebir, 9, fizik 8, biyoloji 8, İngilizce 8...
Bu kez sadece bir tek 10 vardı: Din bilgisi...
Beden eğitiminden ise "raporlu"ydu.

Balayında baskın.

18 Ağustos 1980 Pazartesi günü 15"ini doldurdu Hayrünnisa hanım...
Yasal engel kalkmıştı. O gün evlendi.
Kayseri adetince pazar günü büyük bir yemek verildi.
Pazartesi karşılıklı hediyeler ikram edildi.
Salı kına gecesi vardı.
Çarşamba günü de resmi nikah yapıldı.
Üç hafta kadar Kayseri"de kaldılar.
Sonra Erenköy"de hazırladıkları evlerine yerleşmek üzere İstanbul"a gittiler.
Kötü bir gündü; gelinin babası kalp krizi geçirmişti. Hastanedeydi.
Tarih 10 Eylül 1980"di.
O evde bir gece kalabildiler.
Daha bavullarını bile açmamışlardı.
Ertesi gece darbe oldu.
12 Eylül sabahı saat 6"da kapıları çalındı.
Bir astsubay "balayındaki" Abdullah beyi götürmeleri gerektiğini söyledi.
Abdullah bey hazırlanırken o, salonda bekleyen astsubaya kahve pişirdi.
Ardından kocasını götürdüler. Yeni evindeki ikinci gününde yapayalnız kalmıştı.
Gözyaşına boğuldu.
Az sonra kapısı çaldı.
Gözyaşlarını kuruladı. Sakinleşti. Kapıyı açtı. Komşusu gelmişti.
Hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. Ama komşusu her şeyi görmüştü:
"Yalnız kalmayın, kızım sizinle kalsın" dedi.
Teşekkür etti. Kızın yanında bile ağlamadı.
O günden sonra, durumdan habersiz, tebrik için gelenlere de eşinin gözaltına alındığını söylemeyecekti.
Balayını yalnız geçiren gelin, daha sonra eşi Cidde"deyken ilk çocuğunun doğumunda da yalnız olacaktı.

"Okumama sen mani oldun"

Ya okul? Bu bölüm üzücü gerçekten:
Evlilik, onu çok başarılı bir öğrencilik hayatından koparıp aldı.

Okul yönetmeliği evlenmesine imkan vermediğinden mi?

Bazı okul yöneticileri evlendiği için onu affetmediğinden mi?

Okula girerken başını açmayı reddettiğinden mi?

Kocası okula gitmesini istemediğinden mi?

Ev işleriyle okulu bir arada yürütemeyeceğinden mi?

Her nedense bırakmıştı işte...
O kadar başarılı iken bıraktığına da çok üzülüyordu.
Durumu en sevdiği öğretmenine korkarak açtı. Ama o öğretmeni cesaret verdi:
"Üzülme. Sen kendini kanıtlamış bir öğrencisin. Okulu dışardan da bitirebilirsin" dedi.
Kararlıydı. Derslerini evde çalışıp okulu dışarıdan tamamlayacaktı.
1981 ve 82 yıllarında hep çalıştı. Nihayet 1982"de sınava girdi. Ama girdiği gibi salondan çıkarıldı.
12 Eylül döneminde okulda başörtüsü konusundaki kurallar sıkılaştırılmıştı. Başörtüsüyle sınava alınmadı. Kendisi de çıkarmadı.
Ve diploma düşü böylece bitti.
Ömür boyu eşine, "Okumama sen mani oldun" diye kızacaktı.

Arabistan"da direksiyon kursu.

Ama yılmadı. Aradan yıllar geçse de yarım kalan tahsilini unutmadı.
Ve 17 sene sonra, dışarıdan liseyi bitirmek isteyenler için kredi sistemi getirilince, başarılı notları sayesinde pek az fark ders vererek diploma alabileceği bir fırsat buldu.
Erbakan hükümetteydi; başörtüsüyle sınava girebildi.
Hiç dershaneye, kursa vs. gitmediği halde fark dersleri verebildi.
Ve oğlu Mehmet"in ilkokula başladığı sene, 17 yıl gecikmeyle lise diplomasını alabildi.
Hemen üniversite sınavına girdi. Çünkü o zaman başörtüsüyle üniversite sınavına girmek de mümkündü.
Dil Tarih"te Arapça Dili ve Edebiyatı okumak istiyordu. Eşinin görevi dolayısıyla gittiği Cidde"de biraz Arapça öğrenmişti.
Arapça kursu dışında, İngilizce ve bilgisayar kursuna da gitmişti.
"First Lady"nin kararlılığına dair bir işaret daha:
Cidde"de Abdullah Gül gündüz çalışırken Hayrünnisa Gül evde Ahmet"le Kübra"ya bakıyordu. Sonra, akşam eşi eve geldiğinde çocukları ona bırakıyor ve kursa gidiyordu.
Gittiği sürpriz bir kurs daha var: Direksiyon kursu...
Evet, kadınların araba kullanmasının yasak olduğu Arabistan"da Hayrünnisa Gül direksiyon kursuna gidiyordu.
Bütün gün evde kocasının işten dönmesini beklemekten sıkılmıştı.
Sürüş hocası olan kocasıyla tatil günleri sabah erkenden şehir dışında bir bölgeye gidip gizlice direksiyon çalışıyorlardı. Bu tehlikeli derste Hayrünnisa hanım, Abdullah beyin sıraladığı bidonların arasına Toyota arabasını park etmeye çalışıyordu. Türkiye"ye döndüğünde ilk sınavda ehliyet aldı.

"Aslan burcudur"

Dönelim üniversite sınavına...
Hayrünnisa Gül yine kurssuz, dershanesiz girdiği üniversite sınavında istediği bölümü kazandı. Ancak nasıl tam lise mezuniyet sınavına gireceği dönemde 12 Eylül patlamışsa, tam üniversiteye gireceği dönemde de 28 Şubat patladı.
Eşi ve onlarca kamerayla birlikte gittiği DTCF"de başörtülü fotoğrafla yaptığı başvuru kabul edilmedi.
Ve üniversite düşünü gömmüş oldu.

Tamamen mi?

Bir danışmanı "O, Aslan burcudur"diyor: "Asla yılmaz. Rızası olmadan bir şey yapmaz. Ve bir işi yapıyorsa en mükemmelini yapmaya çalışır."
Yarın üniversitede türban yasağı kalkarsa Cumhurbaşkanlığı Köşkü"nde bir üniversite öğrencisi olur mu?
Olabilir.

Yazıyı yeni "First Lady"nin kayıp yıllarının ardından, bu hafta evlenecek kızı Kübra"ya lise çağında verdiği direktifle bitirelim:
"Okulu bitirmeden asla evlenemezsin."


Kabineyi bastığı gün.

Hayrünnisa Gül"ün Çankaya"da pasif kalacağını sananlara, çevresinden dinlediğim birkaç sahne aktaracağım.
İlkinin tanığı bir bakan:
Abdullah Gül"ün Dışişleri Bakanlığı dönemi...
Hayrünnisa hanım gelen yabancı konukların eşlerine Türkiye"nin gözde mekanlarını gezdiriyor.
Ve gezdirirken utanıyor.
Konukları ağırladıkları Ankara Palas dökülüyor.
Sultanahmet, Dolmabahçe bakımsız.
Tarihi eserler de öyle...
Bir şeyler yapmaya çalışıyor ama mevzuat engel; ödenek yok. Bakanlar Kurulu ilgilenmiyor.
Ve bir gün, Hayrünnisa hanım "Kabineyi basmaya" karar veriyor.
Bakanlar Kurulu toplantısı başlamadan salona giriyor.
İçtenlikle bakanlara derdini anlatıyor:
"O tarihi binaların hali sizi de utandırmıyor mu? Lütfen yardımcı olun, sponsor bulun ya da ödenek ayırın; şu görüntüyü düzeltelim" diyor.
İstediğini söküp alıyor.

Kırılan topuğa itiraz.

İkinci sahne bir resmi kurumda geçiyor.
Bankodaki görevli önündeki kuyruğun sonunda bir süredir bekleyen kadını görüp tanıyor:
"Hanımefendi, hayırdır" diye soruyor.
"Bir ayakkabı almıştım. Alır almaz topuğu kırıldı. İade için gittim. Gereğini yapmadılar. Şikayet için başvurmaya geldim" diyor.
"Niye kendinizi tanıtmadınız, hemen gereğini yapardık" diyorlar.
Ses etmiyor.

Şantiye şefi gibi.

Yakınları onu asıl, Başbakanlık ve Dışişleri konutlarındaki tadilat çalışmalarıyla tanıyorlar.
Bu iki önemli mekana çekidüzen verebilmek için şantiye şefi gibi çalışıyor Hayrünnisa Gül...
Yabancı konuklara verilecek hediyeler için resmi antetli paket kağıdı tasarlamaktan yemek mönülerini yenilemeye, Ankara Palas"ın deposundan getirtilen koltuklara yeni kumaş kaplatmaktan masa örtüleriyle sofra takımlarını kayıt altına alıp arşivlemeye, duvarlardaki tabloların ve bahçeye diktiği meyve ağaçlarının envanterini çıkarmaya kadar her şeyle ilgileniyor.
Yabancı bir ülkeye gideceği zaman orada görüşeceği partnerinin kimliğini ve ülkenin özelliklerini araştırıyor.
Şimdi tekrar soralım:
Bu sicille, Köşk"te pasif bir First Lady olacağını söyleyebilir misiniz?


Siyaseti hiç istemedi.

1991 yılında Hayrünnisa hanım üçüncü çocuğuna yedi aylık hamileydi.
O yaz bir sünnet düğünü için Cidde"den Türkiye"ye geldiler.
Biraz kalıp döneceklerdi. Sonra da doğuma kadar uçağa binemeyecekti.
Ama hiç beklenmedik bir şey oldu.
Abdullah Gül milletvekilliği teklifi aldı.
Hayrünnisa hanım eşinin siyasete girmesini hiç ama hiç istemedi. Son ana kadar direndi. Israr eden arkadaşlarına sitem etti. Eşini vazgeçirmeye çalıştı. Hatta bir ara vazgeçirdi.
"Tamam yarın dönüyoruz" sözünü aldı.
Ama o sözü aldığı akşam, eşinin ismi televizyonda aday listesinde anons edildi. Tatsız bir emrivaki ile karşılaşmışlardı.
Partinin şansı hiç yok gibiydi.
Kayseri"deki oy oranı yüzde 9"du. Yüzde 25 il barajı vardı.
Sadece bir dayanışma gösterisine benziyordu.
Abdullah bey Cidde"de çalışmakta olduğu İslam Kalkınma Bankası"ndan bir ay ücretsiz izin aldı.
Hayrünnisa hanım doktoru dönüş izni vermeyince gidiş biletlerini iptal etti.
Çocuklar, geçici misafir öğrenci belgesi ile okula yazdırıldı.
Nasıl olsa kazanamayıp döneceklerdi.
Ama bir mucize oldu.
Kazandılar.
Hayrünnisa hanım doğumu Türkiye"de yaptı. Cidde"de okuyan diğer iki çocuğunu Ankara"daki okullara yazdırdı.
O haliyle evini kapattı.
Cidde"de yaşadıklarından çok daha küçük bir lojmana, Cidde"de kazandıklarından katbekat az bir maaşla döndüler.
Daha önemlisi, Cidde"de sekiz yıl boyunca düzenli bir mesaiyle çalışan Abdullah Gül"ü kaybetmişlerdi.
Gül o günden sonra siyasetin tünellerine dalacak ve çocuklarının nasıl büyüdüğünü hatırlamayacaktı.


can.dundar@e-kolay.net(milliyet.
  #853  
Alt 26.08.2007, 20:08
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!.

Dik ve dikine!

"Sen bu ülkenin garnitürüsün!" (25. 7. 2007) diyerek gitmiştim tatile. O yazıya, Tayyip Bey"in çok yakında "führer"leşeceğini" söylediğim için kızdılar...
İslami muhafazakârlığın artık kendini çekincesiz dayatacağını söylediğim için kızdılar...
İktidarın pek yakında "Ya bizim gibi olacaksın ya da hiç olmayacaksın" diyeceğini ileri sürdüğüm için kızdılar...
Ne oldu? Bilhassa "Yaşasın, demokrasi kazandı" diyenlere, sivilleşiyoruz gazıyla ortalamanın faşizminin tepemize bağdaş kurmasını destekleyenlere, Tayyip Bey"in seçim gecesi yaptığı konuşmayı "çok kucaklayıcı" bulanlara soruyorum:
Bekir Coşkun"a söylenen "Ya sev ya terk et" size hiç mi değmedi?

Günübirlik değil, yatıya!
Alçakgönüllü, ortalama memur ailelerinin kaldığı yazlık siteye bir Mercedes içinde, bir grup başörtülü kadın ve kocaları geldiler. İnsanlar tek tük balkonlara çıktı. Fısıldaşıyorlardı:
"Yoksa burada ev mi aldılar?"
"Yoksa yerleşiyorlar mı?"
"Buraya mı?!"
Balkonlar arası dedikodu ağıyla anlaşıldı ki, "Sadece bir komşularını ziyarete gelmişler". Bir "Oh!" çekildi. Neyse ki "aralarına yerleşmeye" gelmemişlerdi. Ya yerleşselerdi? Ya site yönetiminde söz sahibi olsalardı? Yok canım! Tehlike ucuz atlatılmıştı. Sadece komşuyu ziyarete... Birkaç saatliğine... Neyse ki neyse ki...
Bu küçük site hikâyesi o kadar benziyor ki bugün yaşadıklarımıza.

AKP"yi destekleyen elit bile sanıyor ki AKP, bulup buluşturduğu Mercedes"le komşuyu ziyarete gelmiş. Sanıyorlar ki kendilerini yönetmeyecekler. Sanıyorlar ki (onların düşünüşüyle söyleyeyim) bu "cahiller" ne yapacaklarını yine elite soracaklar? Onlar hâlâ "normalin" kendileri olduğunu, Türkiye"nin toplumsal hayatında yine kendilerinin kerteriz alınacağını sanıyorlar?
Çankaya"ya çıkmaya hazırlanan yeni normal ne?
Türkiye"nin yeni kerterizi ne?
Türkiye"nin kendisini temsil etmek için seçtiği figür ne?

Abdullah Bey"in eşi Hayrünnisa Hanım"ın başörtüsü konuşuluyor. Çok önce söylediğim gibi bugün de bütün içtenliğimle söyleyeyim:
Beni başörtüsünün Çankaya"ya girmesi değil, başörtüsüyle üniversiteye giremeyen bunca genç kadın varken "Çankaya"ya başörtüsü sokacağız" hırsı korkutuyor. Bu hırsın sonsuzluğu, doymazlığı ve bu hırsın bize "günübirlik değil yatıya gelmesi" ürkütüyor.

Kız çocuğunun evliliği
Yanlış anlaşılmasın:
Beni, İslami muhafazakârlığın sadece yoksulları ezdiği sürece, elitin ayrıcalıklarından pay istemediği sürece, sorun olmadığını düşünen elit de korkutuyor. Ve şimdi Çankaya"ya çıkışla birlikte bu gelenlerin yatıya geldiğini anlayıp sıkıntıya girenler... Onlar, nasıl da sitenin sakinlerine benziyor.
Beni bu "yeni normalde" düşündüren başörtüsünden ziyade başka bir şey:
30"lu yaşlarında bir doktora öğrencisi, annesinin düğünde beğendiği 15 yaşından henüz gün almış bir kız çocuğuyla evleniyor. Bu kız çocuğu okulunu bırakmak zorunda kalıyor, tesettüre giriyor.
Ve bu hikâye, "Türkiye"yi Gül"le kaynaştırma" projesi çerçevesinde hazırlanmış haber programlarında dünyanın en normal, en olması gereken durumu olarak anlatılıyor. İşte benim canımı bu sıkıyor.

Cephanesiz savunma
Benim canımı sıkan, bu site sakinlerinin geç kalmış ve etkisiz feveranları. Aldıkları savunma pozisyonundaki cephanesizlikleri. Öyle değil mi? O kadar çok ilerici, aydınlık genç yıllar boyunca öldürülüp, hapse tıkılıp, yok edildikten sonra sonunda böyle naçar kalınması trajik değil mi? Böyle cephanesiz, insansız kalınması acıklı değil mi?

Bugün Hayrünnisa Hanım"ın Sofia Lorenleştirilmesi operasyonu ne kadar zavallıysa yazlık diskolarda AKP iktidarına karşı "tepki olarak" cıstaklı Onuncu Yıl Marşı"nın bir ağızdan söylenmesi de o kadar zavallıdır.

Şimdi, içi boşaltılmış, "yukarı mahalleyi koruma azminden" başka bir şey gerekmektedir. Bize şimdi dik başlı, dik duruşlu, dikine gidebilen siyaset gereklidir.

Merhaba! Ben geldim!

ecetem@hotmail.com(milliyet.)
  #854  
Alt 26.08.2007, 21:56
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!.

25/08/2007
Kadın hakları açısından zor konu: Hayrünnisa Gül"ün başörtüsü

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle türban konusunda yeni belirsizlikler çıkmaya devam ediyor. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı makamına çıkarsa, eşi Hayrünnisa Gül"ün köşkte sergileyeceği tavır ve özellikle Genelkurmay"m verdiği resepsiyonlara katılıp katılmayacağı, burada hangi kıya/etle çıkacağı gündemin hassas konularından birini oluşturuyor. Yine, Abdullah Gül"ün, "Cumhurbaşkanı benim, benim eşim kimseyi ilgilendirmez" sözleriyle sıcaklığını koruyan türban konusuyla ilgili çeşitli gazeteci ve akademisyenlerden görüş aldık. Ortakgörüş, Hayrünnisa Gül"ün herhangi bir şekilde taviz vermeyeceği konusunda. Buna istinaden AKP ve ordu arasında bir gerilimin her iki tara/a da olumsuz yönde yansıyacağı görüşünde birleşiyor. Tabii, tüm olup bitenlerin AKP tabanına ve vatandaşlara nasıl yansıyacağı da merak konusu.

HAZIRLAYANLAR: GÜLSEN İŞERİ-TACİM AÇIK

* * *
PINAR SELEK Sosyolog
Hayrünnisa Gül sadece bir simge
»Son günlerde giderek artan tartışma Hayrünnisa Gül"ün köşke nasıl çıkacağı ile ilgili. Bir yandan modacılarla görüşülüyor, bir yandan da taviz verecek mi sorusu kafaları karıştırıyor... Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa Hayrrünnisa Gül köşke çıktığında ve başını açması durumunda AKP tabanı bu gelişmelerden nasıl etkilenecek?
Hayrünnisa Gül"ün başını açması, bir parti tabanını etkileme konusu oluyorsa, ki oluyor, bu durum, kadının sembolik bir nesne halinde siyaset alanında nasıl konumlandırıldığını da gösteriyor. Saçımı açmışım, göğsümü açmışım kime ne? Bunun parti ta-banlarıyla ne ilgisi olabilir? Ama oluyor. Bedenimiz, çeşitli alanlarda "namus" gibi mevzuların mücadele alanı. Üstelik bu mücadelenin doğrudan bizimle ilgisi yok. Çocukluğumuzdan beri giyim kuşamımız, ailemizin ya da bir parçası olduğumuz sosyal grubun mülkiyetinde sayılıyor ve neredeyse onun "değerlerinin" temsilini yapıyor. Bu nedenle, kadınlar yıllardır "Bedenimiz bizimdir" diyorlar. Ama bedenimiz hala bizim değil, onu kazanamadık. Hele de önde gelen bir politik öznenin eşiysek, bedenimiz tamamen bizim kontrolümüzün dışına çıkıyor, ait olduğumuz gücün bir gösteri alanına dönüşüyor. Dikkat edin, burada Hayrünnisa Gül"ün, kendi iradesiyle başını açması durumunda olacaklardan bahsetmiyoruz. Bir kadın siyasal ya da toplumsal geleneklere, aidiyetlere rağmen giyim kuşamını kendisi belirlemeye karar vermişse, çeşidi tepkileri göze almıştır. Ama bu kadın, Çankaya"ya çıkacak diye kıyafetini değiştiriyorsa, burada bir trajedi vardır. AKP tabanı, bu trajediden etkilenecektir çünkü AKP, uzun bir süre "başörtüsü" üzerinden propaganda yaparak, bu konuda vaatler ortaya atarak tabanını korumuştur. Hayrünnisa Gül gibi bir simgenin başını açması durumunda, birçok başörtülü kadın kendini yenik ve kandırılmış hissedecektir.

»Tabii olası bir durum üzerinden konuşuyoruz, Hayrünnisa Gül başını açmadığı takdirde de ordu ile AKP arasında bir gerilim yaşanacak.
Tabii olacak. Çünkü Cumhurbaşkanı, dolayısıyla onun eşi, Cumhuriyet değerlerinin sembolik temsilcisi konumundadır. Türkiye"de toplumsal dönüşümle değil, yukardan aşağı inşa edilen modernleşme, çeşidi sembolleri öne çıkarmış, hatta bunları tartışılmaz\kutsal kılmıştır. Kadın, bu semboller arasında en önemlisi olmuştur. Türkiye"de modernleşme, kadın bedenini vitrine koyarak, yeni düzeni onunla özdeşleştirerek şekillenmiştir. Yukardan aşağı şekillenen bütün siyasal yapılar gibi bükülmez, eğilmez, en küçük bir değişimde kırılgan olan devlet yapısı, başörtülü ya da sakallı bir sembolle hemen kırılacak gibidir. Bu kırılgan yapının koruyucusu olarak konumlanan ordu ise, söz konusu sembolik savaşın eddn bir öznesi olacaktır. Bu savaşın, illaki klasik bir darbeyle sonuçlanması gerekmez ama Türkiye"deki asıl sorunlar unutulacak, yoksulluğun, yolsuzlukların, demokrasi ihtiyacının, sosyal sorunların üzerine bir örtü çekilecek ve "Cumhuriyeti Koruyanlar" ve "Başörtüsü Yandaşları" arasında bence hiç de hakiki olmayan bir gerilim öne çıkacaktır. Tekrar söyleyeyim, büyük büyük adamların bu çekişmesinde Hayrünnisa Gül sadece bir nesne olacaktır.

»Baktığımız zaman aslında bir kısır döngü içinde dolanılıyor. Yani Hayrünnisa Gül"ün başörtüsüne takılmış durumdayız. Bu durum demokratik yönden ne kadar doğru?
Öncelikle, kişiliğin korunması ilkesi en temel hukuk ve insan hakları ilkesidir. Buna göre, insanlar, hiçbir biçimde hak ve fiil ehliyederinden, özgürlüklerinden vazgeçemezler. Ama söz konusu ilke, insanların bedenlerine ve giyim kuşamına müdahale edebilecek bir uygulamaya dönüşemez. Ayrıca özgürlükler konusunda bütünlüklü bir anlayışın oturmadığı Türkiye"de, sadece başörtüsü üzerinden bu ilkenin uygulanması, geleneksel görüntüler içinde şekillenmiş, kendini böyle var etmiş kadınları daha da mağdur hale getirmektedir.

Diğer yandan, sadece başörtüsü konusuna takıldığımız zaman başka şeyleri göremez oluyoruz. Cumhurbaşkanından, demokrasi gereği, beklenen çeşitli nitelikler olabilir. Ufuk Uras, Gül"ü, antidemokratik yaklaşımları ve neoliberal politikaları nedeniyle kesin olarak desteklemeyeceğini açıklamıştı. Başörtüsü siyasetin üzerini örtünce, bunlar görülemiyor tabii... Diğer yandan, bir kadının seçtiği giyim biçimini, sırf birisinin eşi olduğu için zorla değiştirmek sadece anti demokratik değil, çok acı bir durumdur.

Ben, başörtüsü dahil, dinlerin ve çeşidi ideolojilerin kadını kapatan her türlü tahakkümüne karşıyım ve hayatım boyunca bu ve benzer tahakküm biçimlerine karşı mücadele ettim. Ancak karşı olduğum bir durum, militer politikalar tarafından kuşatılınca, dolayısıyla mağdur bir konumda sabidenilince, benim de elim kolum bağlanıyor. Mağdur olanla eşit koşullarda olamadığın için, mücadele edemiyorsun. Başörtüsü gibi, herhangi bir uygulama yasaklanınca, buna karşı gelişebilecek demokratik mücadelenin de önü tıkanıyor. Her şeyden önce gündem dağılıyor ve "devletin giyim kuşama müdahalesi" meselesi öne çıkıyor ve sen, demokratik duruşun gereği, buna karşı bir tavır belirlemek durumunda kalıyorsun. Volta-ire"in formüle ettiği gibi, karşı olduğun düşüncenin kendini ifade edebilmesi için mücadele ediyorsun. Düşünceye Özgürlük kampanyalarında, karşı olduğumuz birçok metnin altına sırf yasaklandıkları için imza koyduğumuz gibi. Oysa biz, bu meseleyi, öncelikle kadınlar arasında tartışarak, örgüdenerek, demokratik çatışma ve sosyal müdahale imkânlarımızı geliştirerek halledebiliriz.

»Kadın hakları ve özgürlüğü açısından bakarsak, tabii biraz genel bir tablo çizmiş oluyoruz, bu yaşanan son sürece nasıl bakıyorsunuz?
Kadınlar yıllardır, kapatılmaya, aile-din-devlet tarafından belirlenmeye karşı mücadele ediyorlar. Kadın özgürleşmesi açısından, kadınların her türlü aidiyetini ve bu aidiyete göre konumlanışını çok tehlikeli buluyorum. Ayrıca gittikçe kökleşen yeni muhafazakârlık, sinsi bir biçimde erkeği ve kadını yepyeni, gıcır gıcır kalıplar içine sokuyor.

Feminizm, sadece başörtüsü gibi kapatma araçlarını değil, çeşitli bağlamlarda toplumsal cinsiyet kalıplarının tüm örgüdenme biçimlerini sorguluyor. Belirli bir toplumsal yapının biyolojik cinsiyet farklılıklarına atfettiği anlamlara bağlı olan kadın-erkek kimliklerinin ideolojik kategorilerle birbirinden ayrışmasının, tüm siyasal ve toplumsal kurumları ka-rakterize ettiğini söylüyor. Batının ve doğunun, kuzeyin ve güneyin farklı toplumsallıkları içinde, erkekler ve kadınlar, o toplumdaki cinsiyet modeline uyum sağlamak, üstlenmesi gereken rollere kendini hazırlamak için cins kimliğinin olması gereken özelliklerini öğrenip bunları üzerine giyiyorlar. Biz feministler ise, sadece kadın hakları için ya da kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmiyoruz. Temel mücadele alanımız çeşitli iktidar mekanizmalarıyla iç içe örgütlenen toplumsal cinsiyet kalıplarıdır. Biz, bu kalıpları kırmaya çalışıyoruz. Başörtüsünü de bu açıdan değerlendiriyoruz. Örneğin, şiddete uğrayan, baskı altında olan tüm kadınlarla dayanıştığımız gibi, zorla başörtü takmak zorunda olan kadınların güçlenmesi için çeşidi çalışmalar yapıyoruz. Ama bunları yaparken, kime ve hangi düşünceye olursa olsun, her türlü antidemokratik uygulamalara da karşı duruyoruz.

NAZAN MOROĞLU (İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Kadın Kuruluşları Biri. Bşk.)
Toplumu germemek için ellerinden geleni yapacaklar
AKP"nin seçmeninden oy alırken verdikleri mesaja aykırı hareket etmemek için, Hayrünnissa Gül"ün başını açması mümkün değil. Milletvekileri de aynı gaye ile hareket ettikleri için, onlar da bu şekilde düşüneceklerdir. Parti içinde bir gerileme sebep olabilir. Ama Cumhuriyetin kuruluşundaki ruhu düşünürsek belki de olmayabilir. Bir örnek vermek isterim size: İsmet İnönü Lozan toplantısına giderken, orada herkesin eşleriyle beraber olduğunu görüyor. Bir sonraki sefer eşi Mevhibe Hanım"la gittiğinde, Mev-hibe Hanım Lozan"a tayyörle katılıyor aynı çağdaş, akıllı bir kadın gibi giyinerek. Bildiğiniz üzre, bahsettiğim zamanlar kıyafet devriminin yapılmadığı zamanlar. Neden? Çünkü önce ülkem demiş. Neden? Çünkü Türk kadınını orada büyük bir onlarla, aynı düzeyde temsil etmek için. Hayrünnisa Hanım da böyle düşünebilir. Tabii eğer düşünürse, ülkemizin o her dakika bize ılımlı İslam din devleti diye yapıştırdıkları etiketi de çıkarttırmış olur. Şimdi ben bir hukukçu olarak şunu söylemek isterim. Bizim kurallarımız var; nereye türbanla girilecek, hangi kamu alanlarında türbansız olunması zorunlu bunlar düzenlenmiş, kararlara bağlanmış. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin de bir kararı var. "Türban siyasi bir semboldür" diye. Şimdi böyle olunca ordu ile gerilim olur mu? Abdullah Gül"ün mesajlarından böyle bir gerilimin olmayacağı izlenimini edindim. Çünkü, "Ben nereye nasıl gideceğimi bilirim" dedi. Ve verdiği mesajlar tabii ki toplumu rahadatıcıydı. Ama biz de, hukuk devleti olarak baktığımızda kişilik haklarının, özel yaşam hakkının daha çok topluma mal olmuş kişilerde daraltıldığını görüyoruz. Bu kurallarla belirli. Toplumu germemek için herhalde ellerinden geleni yapacaklardır.

Kadın hakları açısından değerlendirecek olursam da, kadınlara çok üzülüyorum. Erkekler takım elbiseyi giyiyor, kadınların başının üsderindeki türbanın üzerinden siyaset yapıyor. Bu kadın hakları açısından, tabii kadınları ikinci sınıf tutmaya devamın bir kriteri. Sonuçta ülkenin en tepesindeki bir makama sahip olmuş bir aile. Tabii ki bu değerlendirmeler yapılacak. Evinde sade vatandaş olan bir Hayrünnisa Hanım için bu sözler söylenmeyebilir. Ama cumhurbaşkanı eşi olduğu zaman tabii ki toplumda bunları konuşacağız.

* * *

BERİL DEDEOGLU (Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı)
Rasyonel olunmazsa çatışma devam eder
HAYRÜNNİSA Gül"ün başını açacağını hiç zannetmiyorum ben. Ve sadece bu sebepten ötürü ordu ile AKP arasında bir gerginlik olacağını tahmin etmiyorum. Neticede taraflar birbirleriyle gerilimi artırarak bir kazanç sağlayacaklarını zannediyorlarsa bunu gerilim haline getirirler. Bu her iki taraf içinde geçerli. Ama benim kanaatim gerek Cumhurbaşkanlığı forsunun, gerek Türk Silahlı Kuvvetleri"nin bu konuyu gerilim konusu olmaktan çıkartacağı yönünde. Siyasi çevreler bunu nasıl provoke eder bilemiyorum. Bundan nemalanacak kesimler olabilir. Ama ben her iki kurumun sadece bu sebeple yeni bir gerilim alanı oluşturmayı arzu edeceklerini zannetmiyorum. Çünkü her iki tarafın da kaybedeceği bir oyuna dönüşecek bu. AKP çevresinden yapılan açıklamaya göre, bir Anayasa değişikliğine gidilecek. Ve tabii gündeme neyin getirilip getirilmeyeceği önemli olacak bu evrede. Ordu ile AKP arasında bir gerginlikten ziyade, ordudan evvel buna karşı çıkacak birçok çevrenin olacağını düşünüyorum. Ben Genelkurmay"m, ordunun kendisi etrafında yapılan polemikler yüzünden, doğrusu çok da istemediği şekilde puan kaybettiğine inanıyorum. Bu AKP içinde ordu ile kavga ederek sürdürülecek bir pozisyon olduğunu düşünmüyorum.

Bunun bir orta çizgiye doğru taşınmasının koşulları var gibi geliyor. Ama tabii rasyonel oyuncular varsa bu böyle olabilir. Rasyonel olunmazsa çatışma devam eder. Bununla beraber, bir bayan olarak bu konuların Hayrünnisa Hanım"ın etrafında konuşulmasından fevkalade rahatsızım, ama Cumhurbaşkanlığı forsu önemlidir. Ayrıca "Cumhurbaşkanı olan benim, benim eşim kimseyi ilgilendirmez" dedi Abdullah Gül. Bir yanıyla evet. Ama bir yanıyla hayır. Kadın hakları açısından bakarsak da, kadın haklarının ölçülme yerinin bu olmadığını düşünüyorum. Başka açılardan bakmak gerekir kadın haklarına. Kadın hakları demokratik insan hak ve özgürlükler içerisinde yapılması gereken bir şeydir. Ekonomik ve toplumsal hakları içerir. Ama bununla beraber insanların seçimlerinin toplumsal yargılarla belirlenmesine de taraftar olmadığımı söyleyebilirim.


NAZLI ILICAK Gazeteci
Bir iktidar savaşı var
KATİYEN başını açmaz. Çünkü dini inancı gereği başını örtüyor. Bundan eminim. Sırf bu yüzden AKP ile ordu arasında bir sürtüşme yaşanırsa, bu gerilimi yaratan ordu olmuş olacak. Çünkü orada Hayrünnisa Hanım dini inancı gereği bir tercih olarak başını örttü. Eğer Hayrünnisa Hanım istismara uğrarsa ülkede de bir gerginlik doğarsa tavrını değiştiren Hayrünnisa Gül olmadığına göre bence ya onun başörtüsünü müsamahayla karşılamak lazım veyahut böyle bir memleketin menfaatine olarak böyle bir gerginlik yaratmaması lazım Türk Silahlı Kuwetleri"nin.

Başörtüsü bir siyasal İslamın temsilidir denildi. E, sokaktaki kadın da başını örtüyor. Nerden biliyorsunuz, bir siyasal İslamın göstergesi mi, sembolü mü? Peki eşi başını örten adam da mı siyasal İslamcı oluyor o zaman? E o zaman Türkiye elden gitmiş de bizim haberimiz yok. Böyle bir şey olmaz. Bu mantıklı bir düşünce tarzına oturmuyor. Tamamen bir inatlaşma ve aslında bütün bunların altında bir iktidar savaşı olduğunu söyleyebilirim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Türkiye açısından laik Cumhuriyet önemlidir hatta başka ülkelere mukayese edilerekten önemli olabilir Türkiye"nin geçmişi itibariyle. Dolayısıyla Anayasa Mahke-mesi"nin verdiği karar, yani türban yasağı Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırı değildir. Bu yasak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı değildir, ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin veya sözleşmenin bir gereği de değildir. Nitekim başka ülkelerde başörtüsü bütün okullarda serbest. Ve sadece Fransa"da, o da kamu liselerinde öğrencilerin başörtüsü takması yasak. Sadece Hayrünnisa Hanım"ın meselesi değil, bu tüm Türkiye"nin meselesi. Milyonlarca türbanlı kızımız da mağdur ediliyor. Kimileri Avusturya"ya gidiyorlar. Onların okuma azmini kıramadılar gördüğünüz gibi. Kimisi mecburen, kerhen... Ama okullarla iş bitmiyor, çalışma hayatında da önlerini kesiyorlar. Bakın hala tartışıyoruz. Bu meseleler ülkenin gündemini tıkadığına göre mutiaka bir çözüm bulmak gerekiyor. Önümüzdeki günlerde bir Anayasa değişikliğine gidilecek benim görüşüme göre. Ve bu Anayasa halk oylamasına sunulacak. Çünkü 330 ile 367 arasına halk oylaması açılması mecburiyeti var. Bence bunu da tercih edecek zaten Sayın Erdoğan. Zaten parlamentoda da yeterli bir konsensüs sağlanamaz her madde konusunda. Tabii ki sonuçta halkın oyuna sunulacak birtakım değişiklikler mesela YÖK"ün bu günkü yetkilerin tamamen ortadan kaldırılması, rektörlerin atanması, üniversiteler daha özerk hale getirilse Anayasa Mahkemesi"nin yapısının değiştirilmesi ve bir bölümünün parlamento tarafından seçilmesi. Ama her halükarda bu günkü YÖK dediğimiz kurumun bu günkü Anayasa Mahkemesi dediğimiz kurum yeni baştan oluşturulacak. Yani mevcut üyeler ayrılmak zorunda kalacak. Çünkü yeni Meclis"in düzenine göre eskilerin işlerinden ayrılmaları gerekmekte. Yeni bir içtihat, yeni bir dünya görüşü, daha özgürlükçü bir dünya görüşü olacağına inanıyorum. Bu arada, Anayasa değişikliği tabii ki tartışılacak. Sadece ordu meselesi değil, silahız güçler var biliyorsunuz. O silahsız güçler medyada çeşitli köşeleri ele geçirmiş durumda. Her özgürlükçü adıma feryat ederler. Laiklik elden gitti derler. Diyebilirler, destek vermeyebilirler.

Kadın hakları açısından bir ayırımcılık olarak değerlendiriyorum. Çünkü aynı şekilde aynı düşünceleri sahiplenen erkekler her yere girip çıkabiliyorlar. Her mevkiye geliyorlar dikkat ederseniz, bir Genelkurmay resepsiyona kadınlar çağrılmıyorlar. Tabii kadınlar açısından çok rencide edici buluyorum. Bunun nasıl halkı rencide ettiklerini farkına varmadan, nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir tavır alıyor veya bazı gazeteciler, politikacılar böyle bir tavır alıyor şaşıp kalmamak mümkün değil.

NİHAL BENGİSU Yazar
Cumhurbaşkanlığı mevkii, eskisinden çok daha sembolik olacak
GÜL"ün kesin gözüyle bakılan Çankaya"ya çıkması, beklenildiği şekilde gelişirse, AKP tabanı 27 nisan süreci ile iyice yara alan cum-hurbaşkınlığı seçim sürecinde Abdullah Gül"e ve Hayrünnisa Gül"e yapılan kötü muamelenin tamirine ilişkin olarak bir özgüven tazelemiş olacak. Eğer seçimlerde elde edilen yüksek oy oranında Abdullah Gül"ün cumhurbaşkanı olmasına ilişkin zımni onayın etkisi olduğunu düşünecek olursak, oylarının boşuna gitmediğine ilişkin algısı güçlenecek...

Ordu, geçmiş süreçlerde de olduğu gibi sahip olduğu erki kullanmaya çağrılabilir, hassasiyetleri kaşınabilir. Bazı gerilimler çıkabileceğini şimdiden öngörmek mümkün. Ne çare ki gerilimden kaçınmanın yolu olarak gösterilen uzlaşma siyaseti, seçimle elde edilen başarının seçimde başarı elde edememiş olana bonkörce tevdii edilmesi gibi dayatmacı bir tutumda tıkanmıştır.

Deniz Baykal seçimlerden bir kaç gün önce bile, cumhurbaşkanı eşinin başının örtülü olup olmaması problem değildir diyordu, ancak eşi başörtülü olan ve ismi cumhurbaşkanlığı adaylığı ile birlikte geçebilecek parti kurmaylarının her biri için de Tıpkı Abdullah Gül"e dediği gibi, "parti militanı" yakıştırmasını yapması an meselesiydi. Cumhurbaşkanlığı mevkii, eskisinden çok daha sembolik olacak. Dahası bu kez, Meclis"te daha etkin olacağının sinyallerini veren bir Meclis söz konusu. Çankaya"da oturan başörtülü bir eş, aslında hiçbir şeyi değiştirmeyecek, fakat semboller üzerinden yürütülen savaşın kışkırtmalarla kızışması gibi bir tehlike yok değil. Türban siyasi bir sembol değildir. Adına ister örtü, ister eşarp, ister başörtüsü, ister türban deyin, bu halkın kadınının yüzde 70"i başını örtüyor. Geleneksel örtü dedikleriniz de aslında özlerini geleneğin içine sızmış olan dinden alıyor. Bu kadar büyük bir yekunun siyasi olduğu söylenemez. Siyasi sembol olan cumhurbaşkanlığı koltuğudur, başörtüsü ise en fazla dini bir sembol olarak görülebilir. Başörtüsü sosyal hayatta inancın ve bir Allah buyruğunun görünür hale gelmesinden, ifadesinden başka bir şey değil. Anayasa tarafından korunmuştur, insanların inançlarını ifade tarzları. Fakat bugün basında "gamalı haç" gibi sembollerle bir tutularak ele alınıyor ve cumhurbaşkanının eşinde gamalı haç dövmesi olsa ne olurdu, gibi şeyler söylenebiliyor. Bu akıllara zarar bir karşılaştırmadır.

Kadın hakları açısından rencide edici ve küçültücü buluyorum. Bir kadının kadınlığı ile ilgili tasavvurunun tezahür ediş şeklinin bu kadar çok tartışma yaratması, nasıl görüneceği konusunda bu kadar tantana yapılması, bir kadının bir şekilde özdeşleştiği, benimsediği bir değerin, mevzuudaki insan faktörünün hiçe sayılarak tartışılması, kuşkusuz aynı zamanda bir kadın hakkı ihlali.

Birgün gazetesi.
  #855  
Alt 27.08.2007, 16:51
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard atatürkün annesi

14 yasinda evlendi

önce bi akil sahibi ol sonra bu konulara gir
  #856  
Alt 27.08.2007, 16:51
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard catlamayin..acitmayacagiz o.T.

ohne Text
  #857  
Alt 27.08.2007, 19:58
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Askerin Postal Sesi Gelmeye Basladi :-))

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, 30 Ağustos mesajında çarpıcı açıklamalar yaptı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla bugün yazılı bir mesaj yayınladı. Büyükanıt, mesajında , “Türk ulusunun birlik ve beraberliğini, Türkiye Cumhuriyeti"nin laik ve demokratik yapısını bozmak ve çağdaş kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla yürütülen sinsi planlar ne yazık ki her geçen gün farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır” dedi.

Büyükanıt mesajında, “Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti"ni koruyup kollama görevini Atatürkçü Düşünce Sisteminin rehberliğinde gerçekleştirirken kararlı duruşundan asla taviz vermeyecektir" görüşünü ifade etti.

Büyükanıt’ın 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesaj şöyle:

“Tarih sahnesinde görüldüğü andan itibaren bağımsızlığı ile tüm dünyaya örnek olmuş yüce Türk ulusunun, vatanının işgal edildiği bir dönemde bu güçlere karşı verdiği onurlu mücadeleyi zaferle taçlandırışının bugün 85"inci yıl dönümünü kutlamanın coşkusunu yaşıyoruz.

Türk ulusunun bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtı olan bu zafer, Türk ordusunun yüksek kudret ve kahramanlığının bir göstergesi olmakla kalmamış ulusal birlik ve beraberliğin ne kadar büyük ve zinde bir güç olduğunu da ortaya koymuştur. Türk ulusunun zayıf zannedildiği dönemde kazanılan bu zafer, Türkiye Cumhuriyeti"nin temel dayanaklarının ne derece sağlam ve sarsılmaz olduğunun en açık ifadesidir.

Yokluğun ve teknik imkânsızlıkların kol gezdiği bir dönemde, düşman karşısında dimdik ayakta durma cesaret ve kararlılığı gösteren kahraman Türk ordusunun dokusuyla, bugün Bilgi Çağının gerekleri ile donanarak harp yeteneklerini üst düzeye ulaştırmış Türk Silahlı Kuvvetlerinin dokusu arasında en ufak bir fark yoktur.

Bu doku, Türk ulusunun ‘doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudret’ ile şekillenen ve Ulu Önder Atatürk"ün İlke ve Devrimleriyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti"ni sonsuza kadar yaşatacak dinamik gücün temeli olmaya devam edecektir.

ATATÜRK, PADİŞAHLIĞI VE HALİFELİĞİ YIKTI

“Unutulmamalıdır ki, Atatürk Devrimi, demokratik bir niteliğe sahiptir. Padişahlığı ve halifeliği yıkarak yerine ulus egemenliğine dayanan Cumhuriyeti getirmiştir. Atatürk Devrimi, özünü Ulusal Kurtuluş Savaşı"ndan almıştır. Türk Milletinin bu büyük savaşı, hem Anadolu"yu ele geçirmek isteyen dış düşmanlara, hem de bu düşmanlarla iş birliği yapan Padişahlık ve Halifelik düzenine karşı verilmiştir. Bu mücadele dışarıya karşı bağımsızlığı, içeride de ulusal egemenliği amaçlamıştır.

BİRTAKIM KÖTÜ NİYETLİLER?

“Bilime ve akla dayanan Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını kavrayamamış birtakım kötü niyetliler tarafından; Türk ulusunun birlik ve beraberliğini, Türkiye Cumhuriyeti"nin laik ve demokratik yapısını bozmak ve çağdaş kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla yürütülen sinsi planlar ne yazık ki her geçen gün farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır.

Üzülerek ifade ediyorum ki, yaşadığımız günlerde hem ülke içinden hem de ülke dışından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan saldırılar artmış bulunmaktadır. Bu saldırıların amacı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları tarafından çok iyi bilinmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti"nin üniter yapısını içine sindiremeyen bölücüler ile laik yapısını sistematik bir yaklaşımla aşındırmaya çalışan şer odaklarının yaklaşımlarını, tüm ulusumuz çok açık olarak izlemektedir.

Bu tehditler karşısında, hiçbir etnik temele dayanmayan ve Anayasamızda açıkça belirtilen, soydaşlık değil yurttaşlık esasına dayanan ve Ulu Önderimiz Atatürk"ün: ‘Türkiye Cumhuriyeti"ni kuran Türk halkına Türk ulusu denir.’ veciz ifadesinde yerini bulan Atatürk milliyetçiliği ve laiklik, bilim ve aklın parlak ışığı ile bütün bu karanlık güçleri boğarak bizi aydınlık bir geleceğe ulaştıracaktır.

‘SALDIRILAR VE İHANETLER BİZİ YILDIRAMAZ’

Bir hususu, Kurtuluş Savaşı"nın esas kahramanları olan yüce Türk ulusunun bilmesi gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerini, tüm dünyaya örnek olan çelik gibi disiplinini, birlik ve beraberliği ve Atatürk"ün ideolojiden uzak, bilim ve akla dayanan dinamik ve çağdaş Düşünce Sisteminin takipçisi olan personelini, bu tür saldırılar ve ihanetler yıldıramayacaktır. Bu direnç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin genlerinde mevcuttur.

Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti"ni koruyup kollama görevini Atatürkçü Düşünce Sisteminin rehberliğinde gerçekleştirirken kararlı duruşundan asla taviz vermeyecektir.

Bu bilinçle hareket eden kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ülkemizi bölmeye çalışan terör örgütü ile vermiş olduğu mücadelede başarılar diliyor, tüm kahraman evlatlarımızı ve onların komutanlarını sevgiyle kucaklıyorum. Unutmayın, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk"ün: "Cumhuriyeti kuranlar, onu korumaya da muktedir olmalıdırlar." özdeyişi daima rehberimiz olacak ve bize güç verecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle; başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere yurdu ve ulusu uğruna seve seve canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her kademesinde görev yapan, general/amiral, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş ve erlerimiz ile sivil memur ve işçilerimizin Zafer Bayramı"nı ve TSK Günü"nü kutlar; aileleriyle birlikte sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.”
  #858  
Alt 27.08.2007, 20:04
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Madem Cumhurbaskani adayliginda...

Ulan SEREFSIZ, NAMUSSUZ, ONURSUZ HAYSIYETSIZ DINCI YOBAZ CAKAL, ADI HIRSIZ, HAIN KAHPE OROSBUCOCUGU, madem Cumhurbaskanligi adayliginda inatlasiyorsun, niye son secimde milletvekili adayi oldun !?

Ya adam gibi cikar, ben Cumhurbaskani olacagim, benim yerime milletvekili baskasi olsun desene !

Diyemezsin !
Cünki, milletvekili olmadiginda, dokunulmazligin ortada kalkacak, hirsizlikdan hapise gireceksin !
Onun icinde HIRSIZ ORTAKLARIN simdi sana Cumhurbakanligi icin dokunulmazlik gündeme getirmeye cabaliyorlar !
Tabi, hem simdiye kadar yaptigin HIRSIZLIKLARDAN; SEREFSIZLIKLERDEN; NAMUSSUZLUKLARDAN ; KAHPELIK HAINLIKLERDEN kurtulacaksin, hemde daha cok KAHPELIK, HAINLIK, SEREFSIZLIK, NAMUSSUZLUK, HIRSIZLIK yapabileceksin !

eee kendisi 30 yasindayken 14 yasindaki kizcocugun irzina gecen NAMUSSUZ SEREFSIZLERDEN dürüstlük mertlik baklemek zaten aptallik olur !

Bu akp tayfasinin topu ayni BOK !
  #859  
Alt 28.08.2007, 01:41
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard o darbeyi yapacak askeri göreyim ben

bu asker müslüman türk halkinin askeri

abd nin bilmem nerenin masasi degil

türk halki bir daha askeri darbe yasatmaz ülkesine !!!!

cuntaci demokrat serefsiz seni

kicini yirtsanada yarin gül ALLAHin izniyle cumhurbaskani
  #860  
Alt 28.08.2007, 01:44
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard iste karsinizda

fesatliktan catlayan, halkin hür iradesine saygi gösteremeyen, demokratim diyip askeri darbeye cagiran bir serefsiz oruspunun dölü cuntaci parti mensubu

lan olum..sen anirmaya devam et..masonik sisteme hizmet etmeye devam et..abdullah gül cumhurbaskani.hadi engelelyinde görün siz dinsiz kesim..hadi bakalim hodri meydan

türk halkinin sana ve senin gibi soysuz serefsizlere soktgu 46.6 santim az geldiyse bi dahaki secimde 60 santim sokariz..galiba sen daha uzununu istiyorsunda ondan burda si..mis esek gibi aniriyorsun

doyumsuz oruspu seniiiiii
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu