Einzelnen Beitrag anzeigen
  #22301  
Alt 31.07.2005, 23:46
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard GÖNÜL UYANDIRMA

Gönül tecelligah olduktan sonra
Söze ne gerek var desekte
Gönül hakkinda bir cift sözümüz var )

Gönül Uyandirma Yani gönül gözlerinin acilmasi Metitasyon ile ayni sey midir ?
Bir açıdan evet, " meditare " kelime anlamı olarak " ortayı bulmak " demektir. Geçmiş ve gelecek zamanın ortasında bulunan ân noktasını bulmak. Bir açıdan ise hayır, çünkü boşalmış zihni, bahar temizliğinden geçirilmiş bir eve benzetirsek, temizlik sonrası eve " misafir " ( ilâhi tecelliler ) beklenir, gelirse gelir gelmezse sabır edilir. Misafiri ağırlama kuralları vardır, muhabbet kuralları vardır, muhabbet kanıt, fedakârlık gerektirir. Yoksa evi temizle, derle topla, pencerenin başına geç ve " oluşu " izle değildir.

" Oluş " un sahibi olduğu ve bizimde bu oluşta " sorumlu " olduğumuz bilincidir. " Misafir " gelmeyen, davet edilmeyen eve mâzallah çeşitli kılıklara bürünmüş nefs girer ( alt kişiliklerimiz, ermiş, aydınlanmış rollerine pek rahatça girebilirler ). Biz bu rolleri, " misafir " sanıp bilmeden kendi kendimizi sever hâle gelebiliriz, bunun adı İslâm"da gizli şirk"tir. " Gönül uyandırma " nın tehlikelerinde bu konuyu daha derinliğine sunacağım. Bilmemiz gereken şey " Gönül uyandırma " nın biz müslümanlar, inananlar için amaç değil tefekkür, namaz, zikir, dua için bir ön hazırlık aracı,bizi gecmisimizden gelecegimizden kurtaran o ani yasatan en muhtesem uygulama namazdaki SECDE anidir

Dikkat edin, başınızı secdeye koyduğunuzda kısa bir süre için olsa bile bu zaman aşılır, sonsuzlukla temas edilir. İkinci sırada Kâmil Mürşid"in nazarı ve sohbeti gelir. Yaşayanlar bilirler böyle bir ortamda saatler, dakikalar gibi geçer. Kelime-i Tevhid, İsm-i Celâl ve diğer esma zikirleri de, gönülle yapıldıkları takdirde, bizleri yine anlık görüş bilincine getirirler. Kur"an kıraati de eğer gönülle yapılırsa bizi o nûrani âleme sokar. Gönülle yapılırsa diyorum çünkü otomatikleşmiş uygulamalarda tehlike, dil söylerken, aklın başka yönlere kayabileceğidir. İnsan zihni şaşırtıcı yeteneklere sahiptir.

Yoğun bir dönemden sonra tercüme yaparken uyuduğumu hatırlarım, uyuduğunu nasıl bildin derseniz, rüya görüyordum ! Son olarak hasta, yaşlı, yetim, muhtaçlara hizmet çok şaşırtıcı bir hızla bizi zaman tuzağından kurtarır ve içinde bulunduğumuz ânı olağanüstü yoğunlukta yaşatır. Ama dinsel uygulamaların dışında tüm insanlık oldum olası hep bu " ân hasretini " yaşamış ve yüklenmiş zihinleri boşaltmak istemiştir. En basit örneği gözlerin dalmasıdır, " nereye gittin " deriz, hiç buradaydım yanıtını alırız.

Yorgun bir çalışma gününün ardından köy meydanında yakılan bir ateş, etrafında yapılan sohbetler, söylenen şarkılar … Dağda odun toplarken kuşların cıvıltısı ve rüzgârın ağaçlardaki hışırtısı ile ferahlayan gönüller. Pazar yerinde bakırcının çekicinin ritmik vuruşları ile dalan gözler …

Deniz kenarında günbatımını seyr eylerken yaşanan coşku ve huzur. Tüm yönleri ile musîki, san"at, şiir hep aynı amacı gütmüş, bizlere şifresini çözemediğimiz, görünen dünyanın ardındaki ahengi, saflığı, duruluğu, güzelliği yaşatmıştır. Düşünceler dünyanın ard arda gelen ses, renk, şekil fırtınasından kurtulunca, gönüllerdeki zaten var olan huzur, sükûnet yüzeye çıkınca, insanlar bu kez dünyanın lâtif derinliklerine dalarak - tefekkür ederek - görünenin ardındaki sırrı çözmeye çalışmışlar.
Tefekkür derinliğine düşünme demektir Zaman ok istikametinde akar ama düşüncelerimiz ile zamanın bu kuralını bozarak her iki istikamette hayal kurabiliriz. Geçmişten gelen anılar ( ve geleceğe yönelik isteklerin oluşturduğu dalgacıklar ân bilinci gölünün dümdüz yüzeyini dalgalandırır, dipteki tortu (bilinçdışında depolanmış veriler) yukarı çıkar, su bulanır. Ân bilincinin böyle bulanıklaşmasıyla, duyu organlarımızda bir kusur olmamasına rağmen, görürüz ama göremeyiz, duyarız ama duyamayız. Diyelim bir " mucize " oldu, geçmişten ve gelecek hayallerinden gelen uyaranlar azaldı, kesildi ve o gölün yüzeyi sakinleşti, dümdüz oldu. İşte zihnimizin bu hâle gelmesi, tefekkürün başlangıcıdır. " Gönül uyandırma " ise suyun yüzeyini sakinleştirme, tortuların dibe çökmesine yol açan hazırlık safhası.

Peki bu duruma geldiğimizde düşünce var mı derseniz, evet var, yoksa tefekkür mümkün olmazdı. Ama bu tür düşünce artık gittikçe artan oranlarda bildiğimiz tarzda bir düşünce değil. Eğer yeterince bu âna yoğunlaşıp, geçmişten gelen parazitleri ve geleceğe yönelik istekleri azaltabilmişsek, dünyayı ve çevremizdeki eşyayı sanki ilk kez görüyormuş gibi yaşayabiliriz. Mesela hayatının ilk kırmızı elmasını gören bir bebek gibi … ( bildiğiniz gibi tanımlama, algıladığımız bir nesneyi daha önce gördüğümüz bir nesne ile karşılaştırmadır ) Bu tür düşünce, hadi gelin - gönül düşüncesi - diyelim, geleceğe yansıması olmadığı için ( çünkü istek yok ), kaygı taşımayan bir düşüncedir. Bu nokta özellikle müzmin kaygı duyguları taşıyan insanlar için önemli, çünkü bu insanlarda her nesne, her olay kaygı dolu çağrışımlara neden olur.

Demek ki düşüncelerimizin zaman içerisindeki akışını ( geçmiş ve geleceğe ) denetleyebilirsek, duygularımız daha berraklaşır, sanki " varoluşumuzun ince ayarı " gerçekleşmiş olur. Şimdi yeniden ayarlanmış duyularımız ile bu yeni tür düşünce tarzının, gönül düşüncesinin, içinde yaşadığımız karanlık dünyada, ışık tutabileceği yönlere bakalım. Gönül düşüncesinin aydınlatabileceği 2 temel yön olabilir, iç ve dış dünyalarımız. ( kendi iç âlemimiz ve çevremizdeki insanlar, nesneler, kavramlar vs… )

Önce derin tefekkür halinde dış dünya nasıl görülebilir, âriflerden duyduklarımıza ve okuduklarımıza dayanarak birkaç örnek verelim . Diyorlar ki :

Yukarıda sözünü ettiğimiz " göl " ün yani gönlün yüzeyi ayna gibi olunca, gönül hem görür hem de ayna gibi yansıtır.

" Ben tamamiyle göz olan bir aynayım. " ( Mevlana )


Karşımızda duran bir gülü hem görürüz, hemde o gül oluruz ! Ân bilincinde, gönül gözü açıldığında, eğer daha " gül " diyebileceğimiz bir tanımlama varsa, bu tanımlama artık ayrıntısal değil, tümcel olur. Gül tüm güllüğü ile evrende başka bir şey yokmuş gibi, sanki olabileceklerin tümü o gülmüş gibi yaşanır. Tüm evren o gül ve tabii bizde o " gül " oluruz ( ayna bilinç ).

Ne geçmişin anılarını ne de geleceğin beklenti ve kaygılarını o çiçeğe yansıttığımız için, gülün bizim önümüzde, tüm gizilgücü ile varolmasına izin vermiş oluruz. Ama " Aaa!... gül oldum " dediğimiz anda, yani rasyonel akıl devreye girdiği anda, bu görüş hemen bozulur. Bakın tefekkür yoluyla bir gül bizi nerelere götürdü. Bir başka örnek verelim, Bu kez yine Kur"an dan bir bölüm alacağız. Bilindiği gibi 89. Sûre indikten sonra Allah Resulü ( sav ) belirli bir süre hiçbir vahiy almadı. Ve bu suskunluk döneminin sonunda Duha Sûresi nazil oldu. İlk 3. âyeti alıyorum.

Aydınlık sabahı düşün ve durgun karanlık geceyi
Rabbin seni ne unuttu, ne de darıldı.
Öteki dünya senin için ( hayatının ) bu ilk bölümünden daha iyi olacak !
Ve zamanı geldiğinde Rabbin sana ( kalbinden geçeni ) bağışlayacak ve seni hoşnut
kılacak.
O seni yetim bulup bir sığınak vermedi mi ?
( M.Esed 93 / 1-2-3 )

Şimdi derin tefekkür halinde, önce karanlık geceyi tasavvur edelim ve yukarıda verdiğim o gül örneğinde olduğu gibi, o karanlık gece olalım. İçimizde gecenin tüm sesleri, tüm ürkütücülüğü, tüm gizemi, tüm bilinmezliği, tüm doğurganlığı gerçekleşsin. Bir süre belki 10 - 15 dakika gecenin derinliğini tekrar tekrar yaşayalım. Sadece gece ve içindeki sesler, yankılar … ve duygular …

Ve yavaş yavaş o karanlık gece aydınlansın, karşıki dağların arasından güneş doğsun.

Ve şimdi tüm parıltısı, doğurganlığı, coşkusu, sesleri, kokuları ile sabah olalım. Tüm varlığımızda sabahtan başka hiçbir şey kalmasın ( ayna bilinç ). Ve o sabahın duyguları içimizde uyansın. Kuşku, kaygı, bilinmezlik, hepsi gitti, ümit, coşku, sevgi doğdu.

Şimdi tekrardan bir gece, bir de sabah olalım. Ta ki mesajı anlayıncaya kadar, ama yine rasyonel akılla değil, hâl ile, gecenin geceliğini, sabahın sabahlığını yaşayarak. Depresyonun en derin ümitsizliği içinde yaşayan insana, bundan büyük mesaj ve yardım olabilir mi? Şimdi bir adım daha gidelim ve yine âriflerden duyduğumuz " her ân yeniden yaratılış " kavramına bakalım. " O her an yeni bir yaratmadadır. " ( kulle yevmin huve fi ş"en, Kur"an 55 / 29 ) Eğer gülün güllüğünü bu şekilde görebildiysek, Rabbimiz bir adım daha atmamıza izin verdiyse belki de o gülün her ân yeniden daha güzel yaratıldığını fark edebiliriz. Siz ancak Allah (cc) dilerse dileyebilirsiniz. ( Kur"an, İnsan Sûresi 30.ayet ). Âriflerin, hayret görüşü, hayret bilinci, tüm olabilecek güzellik sınırlarının aşıldığı bilinç üstü bilinç… Her ân havai fişek patlamaları ile dolu rengârenk, pırıl pırıl bir âlem. Bu örnekleri tefekkürün derinliğini anlatabilmek için verdim. Tefekkürle karşılaştırıldığında " gönül uyandırma" sanki sonsuz bir bestenin taksim bölümü gibi geliyor.