Einzelnen Beitrag anzeigen
  #3813  
Alt 25.07.2007, 13:40
Benutzerbild von roman
roman roman ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard !!!

İtibarsız yığınlar, "oligarşi"ye karşı "biz de varız" diyorlar

Çirkin ve seviyesiz nutukçu polemikleriyle geçen seçim kampanyasından sonra, genel seçimler de noktalandı.
Neyse ki seçimler, kanlı bir kargaşaya neden olmadan; gönül rahatlatıcı bir olgunlukta geçti ve sonuçlar da, 2 saat içinde açıklanmaya başladı.
Yüksek Seçim Kurulu"nu ne kadar kutlasak, yeri.
* * *
Türkiye oldum bittim; ne "sol"un, ne de "sağ"ın içeriğiyle, politika sözlüğündeki tanımlarını algılayabildi.
* * *
Osmanoğulları"nın vezirlerle, ocak ağaları ve kapı kullarından oluşan "Enderun"u; Cumhuriyetçiler tarafından resmi bayramlarda frak ve silindir şapka giyen Hazine"den geçinmeli bürokratlar oligarşisine dönüştürülünce; imajı değiştirilmiş Hazine"den geçinmeli kesimle çevreleri, "ilerici"; köylerde, kasabalarda, kıyı mahallelerde yaşayan takkeli, çarşaflı, başörtülü "topluluklar"dan oluşmuş mesleksiz ve geçimini çıplak hayattan sağlamaya çalışan kent dışı yığınlar da; "gerici" olarak damgalandı.
* * *
Ne Rönesans"tan, ne okyanuslara açılımdan, ne endüstri devriminden, ne sermaye birikiminden geçmişliğin birikimine sahip Türkiye"de; çağdaşlaşma iddiaları, Cumhuriyetçiler"le de sürdü gitti.
* * *
Köylü ağırlıklı ve ilkel bir tarıma dayalı ekonomik altyapı değiştirilmeden; kılık kıyafet değişikliği, Latin alfabesinin ve İsviçre Medeni Yasası"nın kabulü gibi üstyapı değişiklikleriyle, "çağdaş bir imaj" yaratmak; yeterli sayıldı "çağdaş uygarlık düzeyi"ne ulaşmaya.
* * *
Cumhuriyetçi oligarşinin en keskin yamukluğu ise; köylerin, kasabaların, kıyı mahallelerinin yoksul ve çaresiz dünyalarını ön plana çıkararak anlatmaya kalkan ozan ve yazarları, imha etmeye kalkmasıydı.
* * *
İkinci keskin yamukluk, bilimsel bir objektiflikten kopuk "resmi tarih" hipnozlarıyla, genç kuşakların beyinlerini buzlandırmaktı.
* * *
Üçüncü keskin yamukluk da; geçim kaynağı yaratacak bir meslek "sahibi olma" hedefinden çok uzak bir eğitim düzeniyle; sadece oligarşik yapıya militan yetiştirmeye kalkmaktı.
* * *
Bütün bu yamuklukların sonucu, Türkiye 20. yüzyılı da ıskaladı ve "onlar-biz" ayrımıyla kendi kapalı çemberinin içinde; oligarşinin, gizli bir iç sömürgesiymiş görünümüne büründü.
* * *
Bugün de, seçimlerden sonra yapılan yorum ve analizlerde; bir "merkez", "merkez sağ", "merkez sol" türü, tanımlaması yapılmamış kavramlar cacığı sürüp gidiyor.
* * *
"Merkez" ne demektir?
"Orta sınıf" mı demektir; burjuvalaşma sürecine girmiş olanlar mı demektir?
"Merkez sol" daha aşağı düzeylerde kalmış ve "değişimden" yana olanlar mı demektir; "merkez sağ" daha üst düzeylerde yaşayan ve hiçbir değişim istemeyenler mi demektir.
Hiç berrak ve belli değil.
* * *
Bendenizin gözlemim odur ki; adam yerine konmayan itibarsız yığınların, toplumsal bir "değişim" özlem ve beklentisi; kendisine yakın siyasal bir kaldıraçla bütünleşmeye kalktığında, "muhafazakâr kanat" damgasını yemekte.
Eski oligarşik düzenin sürmesini isteyen "statükocu"lar ise, "ilerici kesim" damgasını...
* * *
Bütün bu ellertutar tarafı bulunmayan kavram karışıklığı, Cumhuriyetçi oligarşinin; "gerekli ibadeti yapma koşuluyla, ancak öldükten sonra mutlu ve zengin bir hayat süreceğine inanan" yoksul yığınların, emir ve yasalarla "laik" olabileceğini sanmasından ve onları "gerici" olarak damgalamasından kökenlenmekte.
Cumhuriyetçi oligarşiyi otopsi masasına yatırmak ise, "Atatürk ilke ve inkılapları"na ihanet sayılmakta...
Gel, çık çıkabilirsen işin içinden de; mayalandır çağdaş bir demokrasiyi.
* * *
Bir de 21. yüzyılın "küreselleşme" süreci var; "ulus-devlet" modelinin aşılmakta olduğu evrensel bir süreç...
Bu evrensel süreçte, ekonomi de; yerellikten evrenselliğe doğru kanat büyütüyor.
O nedenle, tıpkı yoksul yığınların "değişim" istemesi gibi, TÜSİAD da, evrenselliğe açık bir "değişim" istiyor.
* * *
Eski kalıpların ve ezberlerin pabucu dama atılıyor.
Yönetim saltanatlarının yerini, üretim saltanatları almaya başlıyor.
Hazine"den geçinmeli, mesleksiz bürokratik bir oligarşinin, işine gelir mi böyle bir değişim; kendini ne kadar "ilerici" saysa da?
* * *
1866 yılında Girit Adası"nda, Osmanoğulları"na karşı bir isyan baş göstermişti.
Sadrazam Âli Paşa, bizzat Girit"e giderek, adaya "otonomi" tanımıştı.
Ve iç politikada ne olmuştu biliyor musunuz?
Âli Paşa, vatanı satmakla suçlanmıştı.
* * *
Bugünkü Türkiye"de, kutuplaşmalar ve çalkantılar sürüp gider mi; yoksa yönetim saltanatına mıhlanmış oligarşilere karşı, "birey"in ekonomi güvencesiyle hak ve hukukunun korunması süreci; evrensel kriterlere göre benimsenir mi?
* * *
2008 yılının temmuzunu beklemek gerekiyor. Sonra da 2018"in temmuzunu...

Cetin Altan. (Milliyet gazetesi.)