Einzelnen Beitrag anzeigen
  #7  
Alt 30.05.2014, 01:49
Benutzerbild von turkogluturkiye
turkogluturkiye turkogluturkiye ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 246
Standard

Onun için Allah’ın Müslümanlara verdiği görev İslam dinini bütün dünyaya hâkim kılmaktır. Allah Bakara suresinin 193. Ayetinde “Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır ” demektedir.

Ayetin anlamına dikkat ederseniz bazı esaslar ortaya çıkıyor.

Birincisi, hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya kadar,
İkincisi; din yalnız Allah’ın oluncaya kadar,
Üçüncüsü; savaştıklarınız savaşa son verirse, sizde son verin uzatmayın.
Dördüncüsü; Müslümanların düşmanlığı sadece zalimlere karşıdır.

Şimdi ifadeler üzerinde duralım.

Yeryüzünde hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya kadar mücadeleyi veya savaşı sürdürmekle görevliyiz. Önce bu görevin ne demek olduğu üzerinde duralım. Birinci anlamında, zulüm, insan aklı, mantığı, iradesi, düşüncesi, yaşamı üzerine bir başka insanın egemenlik kurmasıdır. İkinci anlamında ise, insanın, bir başkasının haklarına saldırmasıdır. Barışı, huzuru, esenliği esas alan Allah, yarattığı insanların köleleştirilmesine, haklarının gasp edilmesine razı değildir. Onun için Müslümanlara bu işe son vermeleri görevini verir. Tabi Müslümanlar bu görevi yerine getirirken güçleri orantısında sorumludurlar. Gücü olmayan bir toplumun, diğer toplumları zulümden, baskıdan kurtarması mümkün değildir. Çünkü zulüm Müslümanların oluşturacağı toplumda, Allah’ın yasalarının uygulanmasıyla zaten kaldırılmıştır. Burada söz konusu edilen zulüm ve baskı, Müslümanların oluşturduğu toplumun dışındaki toplumlarda gerçekleşmektedir. Başka toplumların zulümden kurtulmak için çağrılarına karşılık Allah Nisa 75. Ayetinde “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” diyor. Ayette görüldüğü gibi, Müslümanlar devlet olduklarında, dünyada, barışı, huzuru, esenliği sağlamak için, zulümden baskıdan kurtulmak için yalvarıp duran, zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar, çocuklar uğruna savaşmaları gerekiyor. Çünkü Müslümanlar her ne olursa olsun güçleri orantısında yeryüzünde barışı, huzuru, esenliği, adaleti sağlamakla görevliler. Zulüm görenlerin Müslüman olup olmaması önemli değildir. Zulüm, baskı görenlerin her ne olursa olsun insanca, özgür yaşama hakları vardır. Allah’a olan hidayetleri, Allah ile insanlar arasındadır. Onun için Müslümanların şöyle bir söz söyleme hakları yoktur. “Onlar Müslüman olmadıkça biz onlara yardım etmeyiz” Böyle bir sözü söyleyen Müslümanların Allah’ın ayetleriyle, diniyle ilgileri yoktur.

Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın. Yani; toplumda Allah’ın barış, huzur, esenlik için koyduğu, ilkeler, yasalar sağlanıncaya kadar savaşın. Allah’tan başka hiçbir varlığın, insanın, gücün, insanların inanması, düşünmesi, yaşaması için kurallar belirtmeye, bildirmeye, yasalarıyla insanlara hükmetmeye hakkı yoktur. Böyle yapan insanlar kendilerini ilah yerine koymuş, insanlar üzerine haksız hâkimiyet kurmuşlardır. Allah yarattığı kullarının safında yer alarak, bu durumu asla kabul etmez. Onun için Müslümanlara görev verir. Yeryüzünde insanların aklı, mantığı, iradesi, inancı, fikri, yaşamı üzerinde egemenlik kurmaya kalkanlar varsa onları engelleyin der. Bunu yapanlar Müslümanlar arasından olabilir. Müslüman olmayanlar arasından olabilir. Nitekim geçmişte, günümüzde İslam adına, insanların aklı, mantığı, iradesi, inancı, düşüncesi ve yaşamı üzerinde egemenlik kurmak isteyen, kişiler, kurumlar olmuştur. Allah bu durumu kulların kulları kendine köle kılması olarak değerlendiriyor. Bakara suresinin 256. Ayetinde “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir” diyor. Buradaki tağut, insanlar üzerinde Allah’ın kurallarına rağmen, kendi kurallarıyla egemenlik kurarak, insanlara zulüm eden, onları baskılayandır. Kişinin Müslüman olup olmaması, Allah ile kişi arasındadır. Hidayet Allah’ın elindedir. Bu nedenle insanlar hidayete karışamazlar. Ancak; insanlar hidayet etseler de, etmeseler de Müslümanların görevi, köleleştirilen, köleleştirilmeye çalışılan insanlara yardım edip onları, zulümden, baskıdan kurtarmaktır.