Einzelnen Beitrag anzeigen
  #6  
Alt 30.05.2014, 01:49
Benutzerbild von turkogluturkiye
turkogluturkiye turkogluturkiye ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 246
Standard

Allah resulünden gelen bir rivayette, “en büyük cihadın (mücadelenin) nefsin yani benliğin terbiyesi” sözünün anlamı bu olsa gerekir. İnsanın Allah’tan gelen görevleri, hiçbir şekilde kendi hayalleriyle, arzularıyla, hevesleriyle süslemeden, ihlâsla yani samimiyetle yerine getirmesi, en büyük cihat olsa gerekir. Çünkü ancak o zaman, insanın nefsi, yani benliği barışı, huzuru, esenliği yaşayacak. İnsana denge gelecek. İnsan, doğa ilişkilerinde adil olması gerçekleşebilecektir. Değilse, aklını, duygularını, düşüncelerini, eylemlerini, nefsindeki kine, intikama, hırsa, hayallere teslim etmiş olacaktır.

Din; Türk dil kurumunun sözlük anlamında, “Doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara, tanrıya inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum. Bu nitelikteki inançları, kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen. İnanılıp çok bağlanılan, düşünce, inanç veya ülkü” anlamlarında açıklanmıştır.

Lügat anlamında ise, “yasa, örf, bireysel, toplumsal yaşama düzeni” olarak Arapça anlamlarıyla ayetlerde geçmektedir. Bu anlamıyla Türk Dil kurumunda da, inanılıp çok bağlanılan, düşünce, inanç, ülkü olarak dile getiriliyor. Düşünce bireysel, toplumsal olabilir. Bir felsefi, fikirsel, yaşama düzeni olabilir.

Allah’ın ayetlerinde, din kelimesinin genelde yaşama düzeni olarak kullanıldığını görüyoruz. Allah ayetlerinde, “Onlar atalar dinine uyarlar” derken, putperestlerin uydukları şey atalar dininden gelen örflere, kurallara göre oluşan yaşama düzenidir. Müslümanlara size din gönderdik derken, atalar dinini terk ederek, yeni bir düşünce, yaşama düzenine geçiş ele alınır. Şeriat, yani yol belirlemek dinin temelidir. Belirlenen yoldaki, ilkeler, kurallar, metot, hedef, Allah’ın ayetlerinin ele aldığı konulardır.

İslam dini dediğimizde, İslam’ın içeriğinde olan manaların dinle birleşmesidir. Anlamları birlikte düşünürsek, İslam dini, barışın, huzurun, esenliğin esas alındığı yaşama düzenine ilişkin, ilkeleri, yasaları, metodu, hedefi belirleyen kuralların tamamıdır. Allah insanlara, kendi katından, barışı, huzuru, esenliği esas alan, inancın, düşüncenin, yaşama düzeninin, ilkesini, yasalarını, metodunu, hedefini ayetleriyle gönderir. Böylece Allah’ın gönderdiği dine inanan, yaşayan insanlar, kendilerinden bir şey katmadan, Allah’ın ilkesine, yasalarına, metoduna, hedefine uygun düşünürler, yaşarlar. Böyle yaparak esenliğe, barışa, huzura kavuşurlar. Aksi halde akıllarından ürettikleri düşünce, yaşam biçimleriyle sürekli savaş içinde bulunurlar. Nitekim bugün insanlığın içine düştüğü kaos budur. Sürekli değişen ilkeler, yasalar, metotlar, hedefler, insanlarda, barış, huzur, esenlik bırakmaz. Çıkar çevreleri, bu durumdan yararlanırlar. İnsanları oyalamak için, palyatif meşgaleler bulurlar. Sınırsız eğlence, kumar, yarışmalar düzenleyerek insanları oyalamayı seçerler. Çünkü insanları oyalamazlarsa, insanların içindeki huzursuzluk, savaşı ortaya çıkarır. Hâlbuki onlar, insanların savaşmasını istemez, huzurluklarından çıkar sağlamak isterler. Gerçi bugün çıkar çevreleri savaşlardan da iyi yarar sağlıyorlar. Silah tüccarları bu konuda belki de çıkar gruplarının en karlılarıdır. Ancak hayat hep savaş olmadığına göre, silah tüccarlığı dışında da ticaret kapsamını düşünerek, çıkar çevreleri barış ortamında tüketici sınıfların olmasını çıkarlarına daha çok uygun görürler.

Toplumda İslam dinini hâkim kılmak, Allah’ın insanlara gönderdiği, barışı, huzuru, esenliği hâkim kılmaktır. Allah’ın ayetlerinden anlaşılan, insanla, Allah arasında iki türlü akit vardır. Birincisi insanın Allah’a inanıp gönderdiği barış, huzur, esenlik yolunda yürümesi. İkincisi ise, Allah’a isyan ederek, kendisinin ürettiği barış, huzur, esenlik yolunda yürümesidir. Her iki akitte de insanlar Allah’a karşı sorumluluklarını yürütürler. Ahiretteki hesapta her insan yaptığı aktin karşılığını bulur. Allah’a isyan eden insanlar kendi düşüncelerine göre yaşama düzeni oluşturmaya çalışırlar. Allah bu konuda, hiçbir insanın, kendisi gibi, insanların lehine olacak, insanlar arasında, barışı, huzuru, esenliği sağlayacak bir düzen oluşturamayacaklarını belirten ayetler göndermiştir. Hırslı, bencil, kibirli, güçlü olanlar, diğer insanları kendilerine köle kılmayı amaçlarlar. Yarattıkları köle düzeniyle, kulları kullara kul yaparlar. Yani insanları, insanlara taptırırlar. Böylece insan benliğine saldırı insan tarafından yapılmış olur. İnsan aklı, mantığı, iradesi, fikri ve yaşamı üzerinde insanlar tarafından kurulan hâkimiyetin özü, insanın insanları köleleştirmesidir.